SAĞLIK
Meram Aksinne Beyhekim Ağız ve Diş Hastanesi’nde sona gelindi 25 Eylül 2024 Çarşamba - 14:05:14 Arsası Konya’nın merkez Meram İlçe Belediyesi tarafından tahsis edilen 70 ünitlik Meram Aksinne Beyhekim Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi’nde sona gelindi. Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş ve Konya İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Mehmet Koç, açılış için gün sayan hastanede son durumu yerinde inceleyerek, gelinen nokta hakkında inşaat yetkililerinden bilgi aldı. “Hastane 2025’in başında hizmet vermeye başlayacak” İncelemelerin ardından inşaatta gelinen nokta hakkında açıklamalarda bulunan Konya İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Mehmet Koç, çalışmaların son aşamaya geldiğini ifade etti. Hastaneyi 2025’in başında hizmete sunmak için gayret gösterdiklerini belirten İl Sağlık Müdürü Koç, “70 doktorun hizmet vereceği, 2 ameliyathanesi bulunan, ameliyat öncesi ve sonrası hasta gözlem yataklarının bulunduğu modern bir hastane inşa edildi. Çocuk ağız ve diş sağlığı hizmeti yoğun bir şekilde verilecek. Sadece 20 doktorumuz onlara hizmet verecek. Anestezi gerektiren tedaviler dahil hastalarımızın, gerekli tüm ekipmanlarla hızlı bir şekilde işlemleri yapılacak” dedi. “Konya ve Meram’a modern ve eşsiz bir hastane kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz” Hastanenin kuruluş aşamasında en önemli faktörün arsa temini olduğunu kaydeden İl Sağlık Müdürü Koç, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Arsamız, Meram Belediyesi tarafından Meram Belediye Başkanımız Mustafa Kavuş’un gayretleriyle temin edildi. Proje ve ihalesini Sağlık Bakanlığımız koordinesinde gerçekleştirdik. Bu süreçlerin sonunda bugün şehrimize güzel, modern ve eşsiz bir hastane kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Açılışı da en kısa zamanda yapılacak. Emek veren herkese şükranlarımı sunuyorum. Allah hepsinden razı olsun.” “Burası şehrin şimdilik en büyük ağız ve diş sağlığı hastanesi olacak” Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş ise projenin sona gelmiş olmasından duyduğu mutluluğu dile getirdi. Hastanenin tüm özellikleri ile modern bir yapıda inşa edildiğine dikkat çeken Başkan Kavuş, “Şehrin şimdilik en büyük ağız ve diş sağlığı hastanesi tamamlandığında sadece Meram için değil Konya için de çok değerli ve kıymetli bir yatırıma ev sahipliği yapacağız. Meram Belediyesi, verdiği arsa ile böyle bir yatırıma vesile oldu” şeklinde konuştu. “Bir hastanede olması gereken herşey, A’dan Z’ye düşünülmüş” Hastanenin bugünkü geldiği noktayı gördükten sonra bir Konyalı ve Meramlı olarak gurur duyduklarını kaydeden Başkan Mustafa Kavuş, “70 doktorluk büyüklüğü, 2 modern ameliyathanesi, ameliyattan çıkan hastaların dinlenebileceği odaları, çocukların korkularını hafifletmek için oyun odaları, gelen hastaların tüm ihtiyaçlarının A’dan Z’ye düşünüldüğü bir hastanenin şehrimize ve ilçemize kazandırılmasından dolayı son derece mutluyuz. Sadece Konya’nın değil çevre illerin de sağlık sorunları için geldiği bir şehiriz artık. Ama yatırım almaya devam ediyoruz. Cumhurbaşkanımız Meram’a iki ayrı hastane müjdesi daha vermişti. Yeni Bakanımız Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, şehrimizi ziyaretinde ilgili proje çalışmalarının başladığını ifade etti. Hemşehrilerimiz başka bir yere gitmeye ihtiyaç duymadan tedavilerini en modern şekilde burada çözecek. Bu noktaya kavuşmamızda emeği geçen herkese hemşehrilerim adına şükranlarımı sunuyorum.”
25 Eylül 2024 Çarşamba - 13:59 MEAH’ta başarılı onkoplastik meme kanseri ameliyatı Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi, meme kanseri cerrahisinde bir başarıya daha imza attı. Hastanede gerçekleştirilen ameliyatta, ileri evre meme kanseri olan bir hastaya aynı anda hem kanser cerrahisi hem de rekonstrüksiyon (yeniden yapılandırma) operasyonu uygulandı. Bu ameliyat, hastanın estetik ve onkolojik açıdan olumlu sonuçlar elde etmesini sağladı. Onkoplastik meme cerrahisi, meme kanseri hastalarının hem sağlık hem de estetik açıdan memnuniyetini sağlamayı hedefleyen bir yaklaşım olarak dikkat çekiyor. Bu yöntem, hastaların beden algısını koruyarak, kanser tedavisi sürecinde yaşayabilecekleri psikolojik sorunları da minimize ediyor. Estetik görünüm elde edilerek yapılan bu tür ameliyatlar, hastaların kansere uyum sürecini olumlu yönde etkiliyor ve hayat kalitelerini artırıyor. Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde gerçekleştirilen ameliyat, hastanın kendi dokuları ve implant kullanılarak aynı seansta yapıldı. Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mustafa Nişancı ve Dr. Öğr. Üyesi Şükrü Kasap ile Genel Cerrahi Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Önder Özcan ve Dr. Öğr. Üyesi Cenk Yazkan tarafından gerçekleştirilen bu operasyon, cilde yayılım göstermiş ileri evre meme kanseri hastasında başarıyla sonuçlandı. Ameliyatın ardından bir açıklama yapan Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Önder Özcan, hastaneye başvuran meme kanseri hastalarının, multidisipliner bir yaklaşımla değerlendirildiğini vurguladı. Meme tümör konseyinde yer alan genel cerrahi, onkoloji, patoloji, radyoloji, nükleer tıp ve radyasyon onkolojisi uzmanları tarafından hastaların detaylı bir şekilde incelendiğini belirten Özcan, her hastaya özel tedavi planlarının konsey kararıyla oluşturulduğunu söyledi. Ayrıca, güncel tanı ve tedavi yöntemlerinin kullanıldığını ve geleneksel cerrahi yöntemlerin artık meme kanseri hastaları için zorunlu olmadığını ifade etti.
25 Eylül 2024 Çarşamba - 12:38 Uzmanından kalp dostu beslenme önerileri Tüm dünyada birinci ölüm sebebi olan kalp damar hastalıkları, ülkemizde de 50 yaş üstü kişilerde yüzde 12-15 oranlarında görülüyor. Kalp dostu beslenmenin önemine dikkat çeken Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Deniz Pirçek, “Günde en az 5 porsiyon sebze-meyve tüketmek, bol bol Omega 3 almak, bitkisel yağları tercih etmek, basit şekerlerden kaçınmak ve düzenli egzersiz yapmak; kalp damar sağlığını korumak için çok önemlidir” dedi. Kalp damar hastalıkları, tüm dünyada birinci ölüm sebebi olmaya devam ediyor. Günümüzde dünya nüfusunun yüzde 25’i kalp damar hastalıklarından etkileniyor. Ülkemizde de önemli bir sorun olan kalp damar hastalıklarının görülme sıklığı, 50 yaş üstü kişilerde %12-15 arasında. Kalp damar hastalıklarının başlıca risk faktörleri arasında; hipertansiyon, kanda artmış kötü (LDL) kolesterol ve trigliserit düzeyleri, iyi kolesterolün (HDL) düşük olması, sigara, diyabet ve şişmanlık yer alıyor. Medicana Çamlıca Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Deniz Pirçek, “Yetişkin nüfusun yarıya yakını kalp damar hastalıkları riski altındadır. Türkiye’de kalp damar hastalıkları, en yaygın sağlık sorunlarından biridir. Son yıllarda özellikle fast food kültürünün yaygınlaşması ve fiziksel aktivitenin azalması bu hastalıkların görülme sıklığını da artırmıştır. Ayrıca genetik yatkınlık da önemli bir rol oynamaktadır” diye konuştu. Yemeklerinizi kızartmayın, haftada 2-3 kez balık tüketin Kalp damar hastalıklarının, sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı değişikliği ile önlenebilen veya oluştuktan sonra tıbbi tedavi, beslenme tedavisi ve yaşam tarzı değişiklikleri ile iyileştirilebilen bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çeken Dyt. Deniz Pirçek, kalp dostu beslenme alışkanlıklarıyla ilgili şu bilgileri verdi: -“Yediğiniz tüm besinlerin yağ miktarını dikkate alın. Çok fazla yağ içermeyen sağlıklı bir diyeti sebze ve meyveler, tahıllar, yağsız kırmızı et, derisiz, kanatlı hayvan etleri, balık ve düşük yağlı besinlerle oluşturabilirsiniz.” -“Günde en az 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin. Sebze ve meyvelerin yağ içeriğinin düşük olmasının yanı sıra posa içeriğinin de yüksek olması kalp damar sağlığını korumada olumlu etki yapmaktadır. Çünkü bazı meyve ve sebzelerin bileşiminde bulunan suda çözünür posa, kolesterol düşürücü etkiye sahiptir.” Bitkisel proteinler kolesterolü düşürür -“Beslenmenizde kuru baklagillere daha çok yer verin. Kuru baklagiller yağ, doymuş yağ ve kolesterolden fakir kompleks karbonhidratlar ile posadan zengin bitkisel protein kaynağı besinlerdir. Bu özellikleri sebebiyle kan kolesterolünü düşürücü etkileri vardır.” - “Bol bol Omega 3 alın. Balıktaki EPA; ceviz, keten tohumu ve semizotundaki alfa-linolenik asit kalp dostu olan omega 3 yağ asidi çeşitleridir. Yeterli omega 3’ü sağlamak için haftada 2-3 kez ızgara ya da buharda pişmiş balık tüketilmeli, günde 2 adet ceviz, 1 tatlı kaşığı keten tohumu salatalara veya yoğurda karıştırılarak yenmelidir. Vejetaryen olanlar mutlaka Omega 3 desteği almalıdır.” -“Kızartmayın, fırınlayın. Seçilen besin kadar pişirme yöntemi de önemlidir. Kızartma yöntemi yağların oksidasyonuna neden olarak kalp damar hastalığı açısından risk oluşturur ve fazla miktarda yağ tüketimine neden olur. Bunun yerine buharda pişirme ya da az yağ kullanılarak fırında pişirme yöntemi kullanılmalıdır.” Paketin üzerinde yazan yağ miktarlarını kontrol edin -“Gıda maddelerini satın alırken, etiketlerin üzerindeki yağ miktarlarını kontrol edin. Çoğu besinin etiketi üzerinde bulunan besin ögeleri tablosundaki enerji, yağdan gelen enerji, toplam yağ, doymuş yağ ve kolesterol miktarlarını okuyun. Ayrıca etiketlerin üzerinde bulunan ‘az yağlı’ veya ‘yağsız’ ifadelerine de dikkat edin. Bu bilgiler alışverişleriniz sırasında size yardımcı olacaktır. Hazır besinlerden düşük yağlı olanları tercih edin.” -“Yemeklerinizde katı yağları daha az kullanın. Yemeklerinizde margarin, tereyağı, kuyruk yağı, iç yağı gibi doymuş yağlar yerine bitkisel sıvı yağları (zeytinyağı, ayçiçek yağı, soya, kanola yağı vb.) tercih edin.” -“Basit şekerden kaçının. Fazla doymuş yağ ve kolesterol gibi basit şekerleri fazlaca tüketmek kan kolesterolünüzün yükselip kalp damar sağlığınızı tehdit etmesine neden olur. Şeker içeren hazır meyve suları, gazoz gibi gazlı içecekleri tüketmemek, börek ve poğaça gibi işlenmiş unlarla yapılan hamur işlerinden, içeriği bilinmeyen paketli ürünlerden ve tatlıdan uzak durmak basit şekerleri azaltmanın yollarıdır.” Bisiklet, yürüyüş, yüzme, aerobik -“Egzersizi hayatınıza dahil edin. Kalp damar hastalıklarından korunmada egzersizin çok yönlü etkisi vardır. Egzersizin orta düzeyde ve düzenli yapılması gerekir. Bisiklet, yürüyüş, yüzme ve tenis gibi aerobik aktiviteler oksijen kullanım miktarını artırarak kalp ve kan damarlarının sağlığını korur. Egzersiz; damar sağlığını koruyan iyi kolesterol (HDL) düzeyini artırır, kan basıncını düşürür, enerji harcayarak vücut ağırlığının kontrol altında olmasını sağlar, insülin-kan şekeri dengesini sağlar, stresle başa çıkmayı kolaylaştırır.”
Türkiye’de bir ilk: Yürüme robotu, hastalara umut olacak
22 Ağustos 2024 Perşembe - 13:59 Türkiye’de bir ilk: Yürüme robotu, hastalara umut olacak Rehabilitasyonda devrim niteliğindeki yürüme robotu WalkBot’un kullanımına Medipol Sağlık Grubu ile Türkiye’de ilk kez başlandı. WalkBot, inme, omurilik yaralanmaları, travmatik beyin hasarları, Parkinson, MS gibi nörolojik rahatsızlıklar nedeniyle yürüyemeyen hastalara etkin bir tedavi imkanı sunuyor. Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi, dünyanın en gelişmiş yürüme robotu WalkBot’u hizmete alarak Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi. Güney Kore’den gelen mühendislerin kurulumunu gerçekleştirdiği WalkBot, bölgedeki en kapsamlı robotik rehabilitasyon sistemi olarak dikkat çekiyor. Yeni nesil teknolojinin en çarpıcı örneği, 3,5 ay önce menenjit geçirerek kol ve bacaklarında kas gücü kalmayan, yatağa bağımlı haldeki Plastik Cerrahı uzmanı Dr. Zeki Erksun’un tedavi sürecinde yaşandı. WalkBot sayesinde 1,5 aylık yoğun bir rehabilitasyon sürecine giren Dr. Erksun, yeniden güçlü bir şekilde yürüyebilir hale geldi. “3 ayda kendi işini görebilecek” Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Gökhan Özkoçak, yapılan tedavi sürecini uygulamalı olarak anlattı. Dr. Zeki Erksun’un aynı zamanda kol robotu ile tam kas gücüne erişip ince becerilerini dahi yapabilecek duruma geldiğini söyleyen Dr. Özkoçak, “Hastamız yatak içi aşamada minimal, hatta sıfır denebilecek düzeyde hareket kabiliyetine sahipken şu an WalkBot ile bağımsız olarak yürüyebilecek durumda. Yoğun bir tedavi sürecinin ardından ciddi bir yol aldık. Dayanıklılığının artmasıyla Zeki Bey’in önümüzdeki 2-3 aylık periyotta kendi işini yapabilecek aşamada olacağını düşünüyoruz. bekliyoruz. “Bir daha yürüyemeyeceğimi düşündüm” Tedavisinin başarıyla sürdüğünü ifade eden Plastik Cerrahı Uzmanı Dr. Zeki Erksun, “3 ay önce bir sabah işe gitmek için hazırlandığım esnada his kaybı yaşadım. Bir divana uzandım. O an bir daha hareket edemeyeceğimi, yürüyemeyeceğimi düşündüm. Sonrasını hiç hatırlamıyorum. 3 hafta entübe halde kaldım. Buraya transfer edildiğim zaman sadece parmak uçlarım hafif hareket eder haldeydi. Tedavime hızla başladık. Kısa sürede kendi kendime ayağa kalkacak, kendi ihtiyaçlarımı görecek duruma geldim. Bu sayede aklımdaki olumsuz düşüncelerden kurtulmuş oldum. Kimse umudunu kaybetmesin. Sağlığımıza dikkat edelim. Sağlığımızı kaybetmek çok kolay ancak onu geri kazanmak uzun sürüyor” şeklinde konuştu. WalkBot şu özellikleriyle öne çıkıyor: - Ayak Bileği Hareketi: WalkBot, ayak bileğini çalıştırabilen tek robot olarak bu alanda devrim niteliği taşıyor. - İnteraktif Mod: Kişiye özel interaktif modlarla hastaların ihtiyaçlarına odaklanarak daha etkili tedavi sağlıyor. - Kalça ve Diz Hedeflemesi: Kalça ve diz eklemlerine özel olarak odaklanarak rehabilitasyonun etkinliğini artırıyor. - Performans Algılama: Yapay zeka desteği ile performans ölçümü yaparak, hastaların durumlarına en uygun tedavi planını sunuyor.
Manisa Şehir Hastanesi’nden maymun çiçeği virüsü bilgilendirmesi
22 Ağustos 2024 Perşembe - 12:45 Manisa Şehir Hastanesi’nden maymun çiçeği virüsü bilgilendirmesi Manisa Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Sevil Sapmaz Karabağ, maymun çiçeği virüsü (MPOX) hakkında yaptığı bilgilendirmede, "Covid-19 hastalığı solunumla bulaşıyordu ve kısa süre bir arada kalmak bile hastalığın bulaşması için yetiyordu o nedenle hızlı yayıldı ve bir pandemiye sebep oldu. Mpox hastalığı daha çok hastayla belirtileri olan hastayla yakın temas ve uzun süreli temasla bulaşır. Bu nedenle bu hastalığın bu kadar sık bulaşmasını ve Covid-19 gibi bir pandemiye neden olmasını şu an için beklemiyoruz" dedi. Manisa Şehir Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Sevil Sapmaz Karabağ, maymun çiçeği virüsüne dair açıklamalarda bulundu. Hastalığın yeni olmadığını, 1970’li yıllarda Afrika’da tespit edildiğini belirten Karabağ, "Bu hastalık yeni bir hastalık değil. İlk olarak 1958 yılında maymunlarda tespit edilmiş. Daha sonra ilk kez 1970 yılında Afrika’da Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde saptanmış, sonra yine Batı ve Orta Afrika ülkelerinde günümüze kadar devam etmiştir. Her sene yüzlerce vakanın bildirildiği bir hastalık" dedi. Hastalığın 1980’lerden bu yana görülmeyen çiçek hastalığıyla akraba olduğunu söyleyen Karabağ, "Hastalığın etkenini biliyoruz. Hastalığın etkeni bizim çiçek hastalığı diye bildiğimiz artık 1980’den beri görmediğimiz çiçek mikrobuyla akraba bir mikrop. Bir DNA virüsü bu hastalığın Afrika’da görülen Orta Afrika ve Batı Afrika’da görülen 2 farklı tipi var" diye konuştu. "İnsandan insana bulaş için biraz daha uzun süre ve temas gerekir" Hastalığın bulaşma yollarını anlatan Uzm. Dr. Sevil Sapmaz Karabağ, "Hastalık insanlara hayvanlardan bulaşabilir bir de hasta insanlardan bulaşabilir. Hayvan eğer hasta ise bu hayvan daha çok bize maymun çiçeği olarak geçmesine rağmen maymun bir ara konaktır aynen insan gibi. Asıl taşıyıcılar kemirgenler dediğimiz sıçanlar, fareler, sincaplar yani bu kemirgen hayvanlardan bize bulaşır. Bu hastalık hayvanların ısırması ya da tırmalaması ile olabilir. Yine hasta hayvanların etleriyle ya da vücut sıvıları ile temas edilmesiyle bulaşabilir. Bir diğer bulaş yolu da insandan insana bulaşır. İnsandan insana bulaşma daha çok salgına sebep olan durumdur. Yine aynı şekilde hasta insanların vücut çıkartılarıyla kirlenmiş elbiseleri olabilir, giysileri, havlusu, çarşafı gibi cansız nesneler yoluyla insanlara bulaşabilir. Sağlıklı insanların ciltlerinde gözle göremediği çizikler, çatlaklar olabilir bu yolla bulaşabilir. Ya da ağız yolu mukoza dediğimiz ağız burun ve göz mukozalarıyla bulaşabilir ya da solunum yoluyla bulaşabilir. Bu şekilde hasta insanların yakın temas gerekir. Mesela bu hasta insanların vücutlarında döküntüler vardır, bu döküntülerin uzun süreli temas yakın temasla bulaşır. Yani insandan insana bulaş için biraz daha uzun süre ve temas gerekir" dedi. Hastalığın belirtileri hakkında da bilgiler veren Karabağ, "Virüs sağlıklı insana bulaştıktan sonra yaklaşık 1 gün ile 21 güne kadar uzayan bir kuluçka süresi vardır. Bu kuluçka süresinde maksimum 21 güne kadar sürebilir ama ortalama 6 ila 13 gün arasında tanımlanabilir. Bu kuluçka süresinin tamamlanmasının ardından 5 gün süreyle yüksek ateş, halsizlik, şiddetli baş ağrısı görebiliriz. Bu bulgular bizim birçok enfeksiyon hastalığında görülebilen bulgulardır. Bunlara eşlik eden diğer hastalıklardan ayırt edilmesini sağlayan lenf bezleri yani hastanın eline bezeler gelebilir. Bu bezeler boyunda, kol altında ve kasıklarda olabilir. Daha sonra ateşle beraber 3-4 gün sonra döküntü dediğimiz cilt lezyonları çıkar. Bu cilt lezyonları en çok yüzde, el ayak avuç içlerinde ve genital bölgede ağız içinde de görülebilir. Lezyonlar önce deriden hafif kızarık kabarık gibi daha sonra biraz daha sivilce gibi kabarık şekline gelip içi sıvı dolar. Bu sıvı daha ileriki günlerde biraz daha sarımtırak renk alıp en son üzeri kabuklanır ve kabuk kalktıktan sonra iyileşir. Bu süreç yaklaşık 2 ile 4 hafta kadar devam edebilir. Bu süre içinde de kabuklar tamamen üzerinde kuruyup kalkana kadar da kişiler bulaştırıcıdır. Bu yaklaşık 3 haftalık süre içinde de hastanın izole edilmesini öneriyoruz" ifadelerini kullandı. "Covid-19 gibi bir pandemiye neden olmasını şu an için beklemiyoruz" Korona virüs salgını gibi bir salgın beklemediklerini ifade eden Karabağ, "Böyle bir durum beklenmiyor. Nedeni Covid-19 hastalığı solunumla bulaşıyordu ve kısa süre bir arada kalmak bile hastalığın bulaşması için yetiyordu o nedenle hızlı yayıldı ve bir pandemiye sebep oldu. Mpox hastalığı daha çok hastayla belirtileri olan hastayla yakın temas ve uzun süreli temasla bulaşır. Bu nedenle bu hastalığın bu kadar sık bulaşmasını ve Covid-19 gibi bir pandemiye neden olmasını şu an için beklemiyoruz. Şu anda Afrika’da görülen vakalarda ölüm oranı yüksek değil. Çok ölümcül bir hastalık olduğunu söyleyemeyiz hastalığın. Virüslere karşı kullanılan ilaçlar var ama çok yaygın bir tedavi şekli değil bu. Genellikle bizim diğer virüs hastalıklarında yaklaştığımız semptomatik tedavi veriyoruz. Aşıya gelecek olursak çiçek aşısı aynı aileden olduğu için bu virüste etkili. Çiçek hastalığı ülkede ve dünyada eradike çiçek aşısı 1980’den beri uygulanmıyor, 1980 öncesi aşılanmış kişiler şu an 40-50 ve üzeri yaş olan insanlar. Bu aşıyı olan insanlar bu hastalığa karşı daha korunaklı diyebiliriz" dedi.
Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ilk defa açık radikal prostatektomi ameliyatı gerçekleştirildi
22 Ağustos 2024 Perşembe - 12:38 Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ilk defa açık radikal prostatektomi ameliyatı gerçekleştirildi Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, 66 yaşındaki bir erkek hastaya, prostat kanseri tanısı konulmasının ardından başarılı bir şekilde açık radikal prostatektomi ameliyatı gerçekleştirildi. Hastaya yapılan değerlendirmelerde, PSA seviyesinin yüksekliği ve muayene bulguları dikkate alınarak prostat iğne biyopsisi yapıldı. Biyopsi sonuçlarında, iki odakta prostat kanseri tespit edildi. Hasta, tedavi sürecindeki zorlukları göz önünde bulundurarak ameliyatı tercih etti. Ameliyat, Doç. Dr. Emrullah Durmuş ve Uzman Dr. Aykut Koç liderliğindeki üroloji uzmanları tarafından başarıyla tamamlandı. Dr. Koç yaptığı açıklamada, “Bu ameliyat, hastanemiz için büyük bir adım ve bizim için de büyük bir gurur kaynağı. Radikal prostatektomi, prostat kanserinin tedavisinde kritik bir öneme sahip bir yöntemdir. Ameliyat sırasında tümörlü dokunun en iyi şekilde çıkarılması, hastalarımızın uzun dönem sağlığı açısından çok önemli. Radikal prostatektomi, prostat kanserinin cerrahi tedavisinde altın standart yöntemidir. Ameliyat sırasında onkolojik cerrahi prosedürlere göre prostatın tümörlü dokusuyla birlikte tamamen çıkarılması, uzun dönem sağ kalım ve nüks açısından çok önemlidir. Bu işlemi başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için ekip olarak uzun süre hazırlık yaptık ve elde ettiğimiz sonuçlardan memnunuz. Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak, bu tür ileri düzey işlemleri bölgemizde sunabilmek, hastalarımız için büyük bir avantaj sağlayacak” dedi.
Yüksek kolesterol kardiyovasküler hastalık riskini artırıyor
22 Ağustos 2024 Perşembe - 12:37 Yüksek kolesterol kardiyovasküler hastalık riskini artırıyor Vücut için gerekli bir element olan kolesterolün belirli seviyelerde kalmasının önemini vurgulayan İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Özcan Sönmez, beslenme ve yaşam tarzında yapılacak düzenlemelerle kolesterol seviyesinin ideal değerlerde tutulmasının mümkün olduğunu söyledi. Sönmez, “Kolesterol değerleri belirli seviyeler üstüne çıktığında ölüm sebeplerinin başında gelen kardiyovasküler hastalıklar için ana risk faktörlerindendir” uyarısında bulundu. Dr. Öğretim Üyesi Özcan Sönmez, yüksek kolesterolün zararlarına değinerek kolesterolün ideal seviyelerde tutulmasına ilişkin önerilerde bulundu. Kolesterolün vücudumuz için çok önemli bir lipit olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Özcan Sönmez, “Kolesterol hücrelerin dokusunda yapı taşı olarak, safra asitlerinin üretiminde, steroid türevi hormonlarının üretiminde kullanılır” dedi. Kolesterol yüksekliğine dikkat Kolesterol yüksekliğinin önemli sağlık sorunlarına neden olabileceğini kaydeden Sönmez, “Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ölümlerin başlıca nedeni aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklardır. Kolesterol yüksekliği yani dislipidemi dediğimiz bozukluk aterosklerotik kardiyovasküler hastalığının en önemli risk faktörüdür ve bu önlenebilen bir faktördür” diye konuştu. Kalp damar hastalıkları riski belirlenebiliyor Kolesterol değerlerinin kalp damar hastalıkları riskinin belirlenmesinde önemli rolü olduğunu ifade eden Sönmez, “Kanda serum lipidlerinin çeşitleri vardır ve kalp damar hastalıkları riskini belirlemek için bunları ölçeriz. Serumda ölçülen lipidler Total-K (mg/dL), LDL-K (mg/dL), HDL-K (mg/dL), Triglisert ve Apo-B (mg/dL) olarak sıralanabilir” dedi. Kolesterol yüksekliğine sebep oluyorlar Kolesterol yüksekliğine sebep olan etkenlere değinen Dr. Öğretim Üyesi Sönmez, “Sigara ve aşırı alkol tüketimi, yanlış beslenme alışkanlıkları, obezite, kronik böbrek yetmezliği, gebelik, tip 2 Diyabet varlığı, hipotiroidi gibi hastalıklar; gebelik gibi fizyolojik durumlar, steroid, oral kontraseptif, idrar sökücü, beta- blokör bazı epilepsi ilaçları gibi ilaçlar kolesterol yüksekliğine sebep olmaktadır” diye konuştu. Akdeniz tipi beslenme öneriliyor Yüksek kolesterolle mücadelede ilaç tedavisinin yanı sıra beslenme ve yaşam tarzının önemli belirleyiciler olduğunu belirten Sönmez, “Kolesterol seviyesinin ideal değerlerde olmasında beslenme oldukça belirleyicidir. Günlük diyette karbonhidrat, protein ve lipitten belli oranda alınmalıdır. Diyette protein miktarı total enerjinin yüzde 15-20’sini karşılayacak şekilde yerine konmalıdır. Toplumlara göre beslenme modelleri değişkenlik gösterebilir. Akdeniz tipi beslenme ön plana çıkmaktadır. Beslenme kılavuzlarında meyve, sebze, tam tahıl, baklagiller, yüksek çözünürlüğü olan lifli gıdalarla beslenme, günlük alınan total kalorinin azaltılması ve tuzlanmış, füme edilmiş, tütsülenmiş et, balık, tavuk, salam sucuk sosis gibi işlenmiş gıdalardan kaçınılması lipid metabolizmasında iyileşmeye yardımcı olmaktadır” diye konuştu. Sigara ve alkolden uzak durulmalı, kilo kontrolü sağlanmalı Dr. Öğretim Üyesi Özcan Sönmez, lipid metabolizmasının iyileştirilmesinde alkol ve sigaranın bırakılması, fiziki aktivitenin artırılması ve kilo kontrolünün sağlanmasının da önemli olduğunun altını çizdi. Yüksek kolesterol tedavi edilebilir Yüksek kolesterolün ilaçla tedavi edildiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sönmez, “İlaç tedavisinde statin grubu ilaçlar, safra asit sekestranları, PCSK9 inhibitörleri kullanılmaktadır. Tedavide bağırsaktan kolesterol emiliminin yanı sıra plazmafarez gibi ileri tedavi yöntemlerinden yararlanılmaktadır” diye konuştu. Yanlış bilgilendirmelere dikkat! Kolesterol konusunda yanlış bilgilendirmelerin zaman zaman gündeme geldiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Özcan Sönmez, sözlerini şöyle tamamladı: “Kolesterol vücut için gerekli bir element olmakla beraber belirli seviyeler üstüne çıktığında ölüm sebeplerinin başında gelen kardiyovasküler hastalıklar için ana risk faktörlerindendir. Çok popüler bir konu olduğu için maalesef popülizm yapılarak toplumun zaman zaman yanlış bilgilendirildiği görülmektedir. Doktorların uyarıları mutlaka dikkate alınmalıdır. Kolesterol ilaçlarının doktor bilgisi dışında bırakılması gibi riskli davranışlardan kaçınılmalıdır.”
“Maymun çiçeğinin gölgesinde çiçek hastalığı ve biyolojik silah endişesi var”
22 Ağustos 2024 Perşembe - 11:58 “Maymun çiçeğinin gölgesinde çiçek hastalığı ve biyolojik silah endişesi var” Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Maymun Çiçeği hastalığına yönelik son uyarılarıyla birlikte, küresel sağlık endişeleri yeniden alevlenirken İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Doğancı ise asıl tehlikenin Maymun Çiçeğinden çok daha büyük olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Levent Doğancı, Maymun Çiçeği hastalığının ötesinde, çiçek hastalığı gibi biyolojik tehditlerin Türkiye ve dünya için çok daha ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirterek, “Özellikle stratejik düzeyde saklanan çiçek virüsleri ve bu konuda ABD’nin attığı adımlar, küresel biyolojik güvenlik endişelerini daha da artırıyor” dedi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından maymun çiçeği ile ilgili yapılan son uyarılar ve küresel salgın riskinin yükselmesi, bilim dünyasında derin yankı buldu. Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Doğancı ise Maymun Çiçeği ile ilgili gelişmelerinden yola çıkarak, “Sadece Maymun Çiçeği değil, stratejik olarak daha büyük bir tehlike olan çiçek hastalığı da gündemimizde olmalı” şeklinde konuştu. “3 yerde saklanıyor, bu durum virüsün potansiyel bir biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesini doğuruyor” Dünya genelinde artan sosyal çalkantılar, terör ve savaşlarla birlikte, biyolojik tehditlerin önemini vurgulayan Prof. Dr. Levent Doğancı, 1978’de dünyadan sökülmüş gibi görünen çiçek hastalığı virüsünün, aslında DSÖ’nün Cenevre’deki stoklarında, Moskova’daki bir laboratuvarda ve ABD’nin Walter Reed Askeri Araştırma Laboratuvarı gibi belirli noktalarda saklandığını söyledi. Bu durumun virüsün potansiyel bir biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesi doğurduğunun altını çizen Prof. Dr. Doğancı, gelişmeleri farklı bir perspektiften ele aldı. Doğancı, Maymun Çiçeği’nin özellikle immün yetmezliği olan bireyler için tehlike oluşturduğunu kabul etmekle birlikte, çiçek hastalığının daha büyük bir risk taşıdığını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “ABD’de MVA-Nordic suşu olarak bilinen ve en güvenilir çiçek aşısının üretilmesi, bu riske karşı bir önlem olarak sunuluyor. Ancak bu aşının sadece ABD’de tek bir firma tarafından üretiliyor olması ve Amerikan halkına yaygın olarak uygulanmaya başlanması, küresel bir endişe kaynağı. Dünya artık çok küçük bir coğrafya. Bir ülkede yaşayan belli bir popülasyonun, kitlesel olarak çiçek gibi tehlikeli bir hastalığa karşı kolaylıkla immün olabilecek potansiyele sahip olması; diğer ülkelerin bağışıklığı olmayan genç- orta yaşlı büyük sayıda nüfuslarının bulunması tedirgin edici bir durum. ABD kendi halkına ve dünyaya DSÖ ve kendi federal sağlık örgütleri üzerinden mesaj veriyor; ‘gidip aşı olabilirsiniz’ ve ‘MVA aşısı son derece güvenilir bir aşıdır’ şeklinde. Amaçlarının genellikle immün yetmezlikli HIV veya transplantlılar için risk olan maymun çiçeği olduğunu iyi niyetli bir yaklaşımla söylüyorlar; eradike edilmiş insan çiçeği için kendi genç nüfusunu da immün hale getirmek istiyorlar. Ama Walter Reed’ USARIID laboratuvarının çok ciddi bir çiçek laboratuvarı mevcut ve orda vahşi virüs üretimi kolaylıkla yapılabiliyor. Kozmik klirensle girilebilen bir laboratuvar. Bu perspektifi de düşünmek ve daha kriz başlamadan Ankara suşumuzu getirip, üretip-depolamak gerektiği kanısındayım.” “Türkiye için stratejik hazırlık şart, 1980’den sonra doğan nüfusun yüzde 100 çiçek riski altında” Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Doğancı, Türkiye’nin de bu biyolojik tehditlere karşı hazırlıklı olması gerektiğini belirterek, “MVA suşu elimizde olduktan sonra, iki üç ayda tüm nüfusumuza yetecek aşıyı üretebilecek bir potansiyele sahibiz. Türkiye’nin bu aşıyı stoklayarak hızlı bir şekilde üretime geçmesi gerekiyor. Özellikle 1980’den sonra doğan nüfusun yüzde 100 çiçek riski altında. Kimin neyi planladığını asla tahmin edemeyiz. Çiçek hastalığı çok etkili bir biyolojik silah ve ABD Kongresi, BM’in biyolojik silah konvansiyonunu 20 yıldır halen imzalamadı. Bu perspektifi de düşünmek ve daha kriz başlamadan Ankara suşumuzu getirip, üretip-depolamak gerektiği kanısındayım" dedi.