SAĞLIK
31 Mart 2025 Pazartesi - 11:55 Uzmanından kanser riskini azaltacak tavsiyeler Kanser riskini azaltmak için yapılması gerekenlere dikkat çeken Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Şaban Seçmeler, "Sigarasız, alkolsüz bir hayat benimsenmelidir. Obezitenin önüne geçmek için hareketsiz yaşamdan uzak durulmalıdır. Düzenli ve sağlıklı beslenmek önemlidir. Düzenli egzersiz yapmak yaşam tarzı olarak kabul edilmelidir. Tarama ve aşılama programları hakkında politikalar oluşturulmalı ve toplum bilinçlendirilmelidir" dedi. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Dr. Şaban Seçmeler, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası nedeniyle açıklamalarda bulundu. Kanserin toplum tarafından göz ardı edilmemesi gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Seçmeler, "Kanser, dünyada ve ülkemizde kalp damar hastalıklarından sonra en sık görülen ikinci ölüm sebebidir. Gelişen görüntüleme, tanı ve tedavi yöntemleriyle birlikte erken tanı oranı yükselip tamamıyla sağlığına kavuşan hasta sayısı artsa da; hayatımızın birçok noktasında halen kansere sebep olan etkenlere temas edilmesi nedeniyle kanser oranı da artmaya devam etmektedir" diye konuştu. "Dünyada yılda 19 milyon kişi kanser tanısı almaktadır" Dünyada yılda yaklaşık 19 milyon kişinin kanser tanısı aldığını, 10 milyona yakın hastanın ise kanser nedeniyle hayatını kaybettiğine işaret eden Uzm. Dr. Seçmeler, "En sık görülen kanserler arasında akciğer, meme, prostat, kolorektal kanserler, mide ve karaciğer kanserleri başı çekmektedir. Ülkemizde ise yıllık yaklaşık 24 bin hastanın yeni tanı aldığını, kanser oranının erkeklerde kadınlara oranla daha fazla olduğunu görmekteyiz. Erkeklerde ilk üç sırayı akciğer, prostat ve kolorektal kanserler oluştururken; kadınlarda meme, tiroit ve kolorektal kanserler ilk üçte yer almaktadır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de en fazla ölüme sebep olan kanser türü akciğer kanseridir. Ülkemizde yılda yaklaşık 130 bin kişi kanser nedeniyle hayatını kaybetmektedir. 2040 yılına gelindiğinde kanser oranının dünyada ve ülkemizde yaklaşık 1,5 katına çıkacağı tahmin edilmektedir" şeklinde konuştu. "Genetik faktörler neden olmaktadır" Kanserin oluşmasında çevresel faktörlerin genetik faktörlerden daha fazla oranda rol oynadığını söyleyen Uzm. Dr. Seçmeler, "Özellikle meme, endometriyum ve over, prostat, kolon, pankreas ve mide kanserleri gibi kanser türlerinde genetik mutasyonların fazlaca rol aldığı görülmektedir. Çevresel etmenler incelendiğinde ise sigara ve tütün ürünleri, obezite, enfeksiyonlar, alkol, ultraviyole ışınları, sedanter (hareketsiz) yaşam tarzı, hazır ve işlenmiş gıdalardan zengin beslenme, çevre kirliliği gibi birçok faktör kanserin gelişmesinde ve artmasına rol almaktadır" dedi. "Obezite, kanseri tetikliyor" Uzm. Dr. Seçmeler, "Günümüzün önemli problemlerinden obezite, birçok hastalıkta olduğu gibi bazı kanser türlerinin gelişmesinde de rol oynamaktadır. Bunlar arasında meme, endometriyum, kolorektal kanserler, böbrek, safra kesesi ve pankreas kanseri yer almaktadır. Obezitenin önlenmesi ve azaltılması, sedanter yaşam tarzının önüne geçilmesi ve düzenli egzersiz, bazı kanser türlerinin azalmasına katkı sağlayacaktır. Özellikle sindirim sistemi incelendiğinde hazır ve işlenmiş gıdaların, ateşle birebir temas etmiş kırmızı etin tüketimi, liften, sebze ve meyveden fakir beslenme, sedanter yaşam tarzının bu grupta kanser gelişiminde rol oynadığı görülmektedir" açıklamasında bulundu. "Hareketsiz yaşam tarzı benimsenmemeli" Kanser tanı ve tedavisinde en önemli faktörün kansere yakalanmamak veya kanseri erken yakalamak olduğunu dile getiren Uzm. Dr. Seçmeler, "Genetik faktörlerin birçoğu değiştirilemese de kanser gelişiminde rol oynayan çevresel faktörlerin hayatımızdan çıkarılması, birçok kanser türünün azalmasında rol oynayacaktır. Özellikle, akdeniz diyeti tarzında liften, sebze ve meyveden zengin beslenme, düzenli egzersiz, sedanter yaşam tarzının bırakılması, obezitenin önlenmesi gibi faktörler kanserin çevresel etmenlerinin önüne geçebilir" dedi. "Hangi kanserde, hangi tarama yöntemi yapılmalı?" Kanserin erken tanısı ve tarama programları hakkında toplumun bilinçlenmesi ve bu programlara dâhil olmasının önemli olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Seçmeler, "Özellikle kadınlarda en sık görülen meme kanseri için 40 yaşından itibaren 1-2 yılda bir mamografi ve ultrasonografi ile tarama yapılması, akciğer kanseri için özellikle sigara kullanıcılarında ve kullanım hikâyesi 10 yıldan uzun olanlarda düşük doz akciğer tomografisi ile akciğerlerin değerlendirilmesi, kolon kanseri için herhangi bir şikâyet olmasa bile 45-50 yaş sonrası kolonoskopi ile tarama yapılması ve kolonoskopi sonucuna göre bir sonraki tarama süresinin belirlenmesi, cinsel aktif çağdaki kadınlar için smear testi ile HPV ve serviks kanseri taraması, 60-65 yaş sonrasında PSA değeri ölçümü ile prostat kanseri taraması gibi tarama programları kadın ve erkeklerde birçok kanserin erken yakalanıp hızlıca tedavi edilmesini sağlayacaktır" şeklinde konuştu. "Akıllı ilaçlar tedavide tercih edilebilir" Tedavi seçeneklerinden bahseden Uzm. Dr. Seçmeler, şu bilgileri paylaştı: "Özellikle son yıllardaki gelişmelerle birçok kanser türünde tamamıyla kür sağlanabiliyor. Kanserin birçok türünde kür sağlanamasa dahi hastalığın kontrol altına alınabileceği ve kronik bir hastalık gibi yönetilebileceğini söyleyebiliriz. Kanserde önceleri sadece cerrahi tedavi söz konusu olup hastalıklar hızlıca nüks ederken, günümüzde ameliyat sonrası tedaviler, ameliyat öncesi tedaviler ve herhangi bir operasyon gerçekleşmeden sadece kemotarapi, radyoterapi, hedefe yönelik akıllı ilaçlar, immünoterapi gibi tedavilerle birlikte hastalığın nüks olasılığı ve kanser nedeniyle ölüm oranı azaltılmaktadır. Yaşam süresinin arttığı gözlenmektedir." "Hastalığın evresine göre tedavi uygulanmalı" Kanser tanısı alan hastada en önemli durumun hastalığın evresine, özelliklerine, karakterine en uygun tedavinin belirlenip bir yol haritasının çizilmesi olduğunu belirten Uzm. Dr. Seçmeler, "Kimi hastada hızlıca cerrahi bir tedavi fayda sağlayabilirken, kimi hastada tanıyı alır almaz başlayacağı kemoterapi ya da radyoterapi ya da yeni nesil bir akıllı ilaç veya immünoterapi hastalığın sürecinin yönetimi için en uygun seçenektir. Tedavinin kararının multidisipliner konsey ortamında verilmesi en doğru karar olacaktır" ifadelerini kullandı. "Kanser riskini azaltmak için öneriler" Kanser riskini azaltmak için yapılması gerekenlere değinen Uzm. Dr. Seçmeler, şu önerilerde bulundu: "Sigarasız, alkolsüz bir hayat benimsenmelidir. Obezitenin önüne geçmek için hareketsiz yaşamdan uzak durulmalıdır. Düzenli ve sağlıklı beslenmek önemlidir. Düzenli egzersiz yapmak yaşam tarzı olarak kabul edilmelidir. Tarama ve aşılama programları hakkında politikalar oluşturulmalıdır. Toplum kanser tanısı aldıktan sonra karamsarlığa kapılmadan, kanseri yenebilen birçok kanser hastası olduğunu bilerek hastalıkla mücadele etmek ve bilimsel veriler ışığında en doğru tedavi almak konusunda bilinçlendirilmelidir" dedi.
31 Mart 2025 Pazartesi - 11:10 "Bayramda çocuklara doğal meyve suları içirin" Ramazanda boyunca protein ağırlıklı besinlerin çok ağırlıkta tüketildiğini hatırlatan Diyetisyen Gamze Söylemez, "Bu yüzden Ramazan’ın son sonrası en azından protein ağırlıklı besinleri kısmakta fayda var" dedi. "Daha çok bitkisel protein olan kuru baklagilleri tüketebilirsiniz. Sıvı tüketiminde yine çay, kahve, sıvının çok fazla yerini tutmaz" şeklinde konuşan Diyetisyen Gamze Söylemez, "Bu yüzden çay, kahve içilecekse, daha açık tüketilmemeli, demli tüketilmemeli ve yemeklerden yarım saat sonra tüketilmelidir. Bu kısma da önem veriyorum. Her sofrada mutlaka koyu yeşil yapraklı sebzeleri bulundurmalısınız. Zeytinyağlı sebzelere önem vermelisiniz. Havalar ısınıyor. Bahar aylarının, mevsim sebzeleri çok çok yoğunlukta. Bu yüzden bunları da sofralarda mutlaka bulundurmalısınız. Ramazanda özellikle kahvaltı, iki ara öğün ve bir ana öğün demiştik. Kahvaltımızı konuştuk. Ara öğün olarak daha çok bitkisel proteinlerden koyu, yeşil yapraklı sebzeleri bulundurabilir. Süt, ayran tüketebilir. Fındık, badem, ceviz gibi yağ tohumları da ara öğünlere de dahil edebilirsiniz. Yine cilt elastikiyeti için cildin parlaklığı için de meyveleri kullanabilirsiniz. Özellikle koyu renkli meyvelerin, antioksidan kapasiteleri çok yüksek olduğu için meyvelerde mutlaka ara öğünlerde tüketilmelidir. Akşam yemeğinden sonraki tüketilen ara öğün olarak da genelde bizim toplumunuzda tatlı tüketimi çok fazla oluyor. Daha çok kuru meyvelere yönelebilir bireyler. Kuru kayısı, kuru hurma, kuru incir tarzı, kuru meyvelerde tatlı ihtiyacımızı önemli ölçüde azaltacaktır." diye konuştu. "Çocukların şeker tüketimine dikkat " Ramazan Bayramı’nda özellikle çocuklara çok fazla çikolata ikramlarında bulunulduğuna dikkat çeken Söylemez, "Buradan da uyarmış olalım. Çocuklarınıza daha çok şekeri olmayan, daha doğal şekerli meyve suları ikram edebilirisiniz. İçerisinde rafine şeker eklenmeyen meyve suları çocuklarınızın büyüme gelişiminde ve beyin gelişiminde de önemli ölçüde farklılık gösterecektir. Daha çok şekerlerden ziyade kendi ev yapımı sütlü tatlılarınızı ikram edebilirsiniz. Burada da böyle birazcık daha tabuları yıkmış olabiliriz diye düşünüyorum. Daha dikkatli olursak çünkü beslenme temelinde çocuklarla devam eden bir şey. Çocukları nasıl yetiştirirseniz ilerleyen dönemlerde yetişkinlerde bu noktada daha bilinçli ilerleyeceğini düşünüyorum" dedi. "Daha çok sütlü ve meyveli tatlılar tercih" Ramazan Bayramı’ndaki tatlı tüketimi en çok karşılaştıkları sorulardan birisi olduğunu söyleyen Söylemez, sözlerine şöyle devam etti, "Burada dikkat edilmesi gereken kurallardan birisi daha çok sütlü tatlılar tercih edilmeli. Şerbetli tatlılar kan şekerini hızlı yükselttiği için hızlı da düşürebilir. Bu yüzden özellikle kronik hastalığı olan şeker, diyabet tarzı, tip bir tip iki diyabet hastaları, kolesterol problemi olanlar, özellikle gebe danışanlarıma da çok özellikle bu konuda uyarılarda bulunuyorum. Daha çok sütlü ve meyveli tatlılar tercih edebilirsiniz. Yemeklerden en azından iki saat sonra sindirim tamamlandıktan sonra tatlı tüketirseniz metabolizma anlamında sizin için daha kolay olacaktır. Kronik hastalığı olanları burada özellikle uyarmak istiyorum. Lütfen yemeklerden hemen sonra ya da çok fazla porsiyonlarda tatlı tüketmeyin. Birkaç eve davete gidiyorsanız en azından bir iki tanesini seçip bunları da güne bölerek tatlı tüketimini bu şekilde tamamlayabilirsiniz. Her tatlı tüketiminden sonra bol bol su içme ve egzersiz yaparak en azından sindirimini kolaylaştırmaya yardımcı olabilirsiniz."
Sağlık personeline ‘Temel Yaşam Desteği ve Entübasyon’ eğitimi verildi
31 Mart 2025 Pazartesi - 10:37 Sağlık personeline ‘Temel Yaşam Desteği ve Entübasyon’ eğitimi verildi Mersin Büyükşehir Belediyesinin sahada görevli sağlık ekibine ‘Temel Yaşam Desteği ve Entübasyon’ eğitimi verildi. Katılımcılar, vitrin mankenleri üzerinde entübasyon tekniklerini uygulayarak bilgilerini pekiştirdi. Büyükşehir Belediyesi, Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı bünyesinde sahada görev alan ambulans ve evde sağlık ekibine yönelik eğitimleri sürdürüyor. Sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmaya yönelik eğitimlerle sağlıkçılar hem güncel teorik bilgiler ediniyor, hem de gerçekçi uygulamalarla becerilerini geliştiriyor. Bu kapsamda her hafta farklı konularda hem teorik içerikli, hem de pratiğe dayalı eğitimler gerçekleştiriliyor. Büyükşehir Belediyesi Halk Sağlığı ve Şube Müdürü Uzm. Dr. Bahar Gülcay Çat’ın bu kapsamda verdiği eğitimde ise entübasyon işleminin doğru şekilde yapılabilmesi için gerekli ekipmanlar tanıtılarak, kullanımları hakkında ayrıntılı bilgi verildi. "Konuyla alakalı farklı vakalar çizdik" Halk Sağlığı ve Denetim Şube Müdürü Uzm. Dr. Bahar Gülcay Çat, Ambulans ve Evde Sağlık ekiplerine yönelik her hafta eğitimler düzenlendiğini belirtti. Ekiplerin daha önce aldıkları bilgileri hem hatırlamalarını, hem de güncel bilgilerle değiştirmelerini sağlamak amaçladıklarını dile getiren Çat, "Sahada karşılaşabilecekleri vakalar, sorun yaşayabilecekleri durumlarda hastayı nasıl yönetmeleri gerektiğiyle alakalı bir eğitim planladık. Bugün, hastaların kalp durması ya da solunumlarının olmaması sonrasında, temel yaşam desteği dediğimiz eğitimle beraber, hastaların solunum yolunun kontrol altına alınabileceği entübasyon eğitimini verdik. Personelimizin bu konudaki tecrübesini artırmak amacıyla, konuyla alakalı farklı vakalar çizdik ve bu vakaları çözmelerini sağladık" dedi. "Vatandaşlarımızın hayatta kalmalarını sağlamaya çalışıyoruz" Hatırlatma eğitimlerindeki amaçlarının, sahadaki sağlık personelinin kalbi duran ya da koma durumundaki bir kişiye hangi müdahalelerde bulunmaları gerektiğini anlatmak olduğunu ifade eden Dr. Çat, "Eğitimde; kişinin kalp atımını defibrilasyon yöntemiyle geri döndürdüğümüzde, hastanın beyin, akciğer ve diğer organlarının oksijensiz kalmasının önüne nasıl geçilebileceğini personelimize anlattık. Bu yolla vatandaşlarımızın hayatta kalmalarını, bu süreçten sonra da kaliteli bir hayatlarının olmasını sağlamaya çalışıyoruz" diye konuştu.
Ramazan’dan sonra porsiyonları küçültme uyarısı
31 Mart 2025 Pazartesi - 10:15 Ramazan’dan sonra porsiyonları küçültme uyarısı Acıbadem Kayseri Hastanesi’nden Diyetisyen Burcu Akbeyaz, Ramazan sonrasında yeni ve dengeli beslenme düzeninin oluşturulması gerektiğini söyleyerek, "Ramazan sonrası alınacak öğünler sıklaştırılıp yeme miktarı düşürülebilir" dedi. Bayramdan sonra hafif ve sindirimi kolay besinlerin tüketilmesi gerektiğini söyleyen Acıbadem Kayseri Hastanesi’nden Diyetisyen Burcu Akbeyaz, "Ramazan başlamasıyla 3 ana öğün beslenmeden 2 öğün ana öğün beslenmeye geçildi. Bunlar biri iftar ve diğeri de sahurdu. Tabii Ramazan sonrasında bayramla birlikte de beslenme düzenimiz de değişmeye başlıyor. Biliyoruz ki oruçluyken öğün sayısında azalma, su miktarında sınırlanmalar oluyor ve bu yüzden de aslında metabolizmada yavaşlama söz konusu. O nedenle vücudun yeniden dengelenmesi, beslenme düzeninin oluşturulması bu süreçte çok önemli. Ramazan sonrası bayram başlangıcı ile birlikte aslında yeni beslenme düzenimizi oluşturmamız gerekiyor. İlk günler küçük ve dengeli öğünler tercih edilebilir. Aksi takdirde mide rahatsızlıkları yaşanabilir. Bizim burada yapmamız gereken şey aslında öğün sayısını arttırıp porsiyonları biraz daha azaltmak. Bu süreçte bayramdan sonra hafif ve sindirimi kolay besin tüketimini de arttırmamız gerekiyor" dedi. Sindirimi kolay, besleyici besinler tercih edilmeli Akbeyaz, tüketilecek besin gruplarına dikkat edilmesi gerektiğini söyleyerek, "Meyve ve sebze tüketimi aynı şekilde lif açısından çok zengindir. Sebze olarak havuç, kabak, brokoli tercih edebilirken meyve olarak da yine elma ve muzu günlük beslenme programımızın içine ekleyebiliriz. Protein açısından en kaliteli ve en sağlıklı proteinler, beyaz et ve balık etidir. Bunlar hem protein ihtiyacımızı karşılar hem de kas yapımını destekler. Sindirimi de kırmızı ete göre daha kolaydır. Yoğurda bakacak olursak da probiyotik açısından çok zengindir. Sindirimi aynı şekilde protein ihtiyacımızı destekler. Bağırsak sağlığı için de çok önemlidir. Bu süreçte eklememiz gereken diğer besin grubu ise sağlıklı yağlardır. Bunlar avokado, zeytinyağı ve ceviz olabilir. Bu besinler, vücudu besler ve uzun süre tok kalmamıza yardımcı olur. Gün içerisinde mutlaka öğünlerin içine eklenmeli" ifadelerini kullandı. Bayram sonrası egzersize başlamak çok yararlı Ramazan sonrasının egzersize başlamak için güzel bir dönem olduğunu söyleyen Akbeyaz, "Günlük su tüketimine de özellikle önem vermemiz gerekiyor. Özellikle Ramazanla birlikte aslında su tüketiminde sınırlamalar çok arttı. Bu süreçte bizim günlük olarak 2-2,5 litre miktarında su tüketimini arttırmamız gerekiyor. Ramazan sonrası canımız şekerli, hamur işi gıdalar isteyebilir. Hatta bunlar çok çekici de gelebilir. Bunların şekeri hızlı yükselttiğini, gün içerisinde şeker dalgalanmalarına sebebiyet verdiğini unutmamalıyız. Mesela şerbetli tatlı yerine meyve ya da sütlü tatlı tercih edilebilir. Yine aynı şekilde yaz mevsiminin gelmesi ile birlikte taze meyveleri de tüketerek aslında tatlı ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Ramazan sonrası, egzersize başlamak için en güzel dönemdir. Hem metabolizmayı hızlandırır hem de kilo kontrolüne yardımcı olur. Bu düzenlemelerle eğer yeni bir beslenme programına başlarsak hem daha sağlıklı hem de hem de kilo dengemizi korumuş oluruz. Ramazan sonrası mide rahatsızlığı, şekerdeki dalgalanmalar gibi olumsuz faktörlerden de uzak durmuş oluruz" dedi.
Kızının doğum gününde vefat etti
30 Mart 2025 Pazar - 15:33 Kızının doğum gününde vefat etti Kızının doğum gününde vefat eden Acil Tıp Teknisyeni Şükrü Kaymak, gözyaşları arasında son yolculuğuna uğurlandı. Manisa’da 112 kurulduğu ilk yıllarından bu yana Ahmetli ilçesinde ve merkez 112 istasyonlarında Acil Tıp Teknisyeni (ATT) olarak görev yapan Şükrü Kaymak (42) tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Şükrü Kaymak’ın vefatı, sağlık camiasını derinden üzdü. Yunusemre 1 Nolu Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu’nda görevli ATT Şükrü Kaymak için ilk tören, Manisa İl Ambulans Servisi Başhekimliği binası önünde gerçekleştirildi. Başhekimlik bahçesindeki törene, Manisa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mehmet Fatih Zeren, Manisa İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Ömercan Göz, merhum Şükrü Kaymak’ın eşi Serpil ve kızı Defne (15) ile oğlu Çağan (9) ile Manisa İl Ambulans Servisi personeli ile akrabaları ve arkadaşları katıldı. Törende konuşan Manisa İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mehmet Fatih Zeren, "Yunusemre 1 Nolu Acil Sağlık Hizmetleri İstasyonu’nda görev yapmakta olan çalışma arkadaşımız ATT Şükrü Kaymak’ın vefatı hepimizi üzdü. Mübarek günde rahmetli oldu, öncelikle merhuma Cenab-ı Hak’tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve sağlık camiamıza başsağlığı dilerim. Hepizimin başı sağolsun" dedi. Manisa İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Ömercan Göz ise "Kendisi aklımızda gülen siması ve şakalarıyla, her zaman en zor yanımızda yanımızda olmasıyla hatırlayacağız. Allah’tandır rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz" diye konuştu. Merhum Kaymak’ın eşi Serpil, törende ayakta durmakta zorluk çekti, eşinin arkadaşları 112 personeli tarafından sakinleştirilmeye çalışıldı. 9 yaşındaki oğlu ise cenazeye her baktığında gözyaşlarını tutamadı. Kızı Defne ise gözyü yaşlı olarak babasını kendi yaş gününde kaybetmenin üzüntüsünü taşıyordu. Başhekimlik bahçesinde gerçekleştirilen törenin ardından merhum Şükrü Kaymak’ın naaşı ambulansların eşliğinde sirenler alınarak cenaze namazını kılınacağı Yusuf Sedat Altıntaş Camii’ne getirildi. Öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazı ardından merhum Şükrü Kaymak, mesai arkadaşlarının gözyaşları arasında Kırtık Mezarlığında toprağa verildi.
Uçuk deyip geçmeyin, bakın neye sebep oluyor
30 Mart 2025 Pazar - 12:40 Uçuk deyip geçmeyin, bakın neye sebep oluyor Halk arasında uçuk olarak tabir edilen oral herpesin ağız ve diş sağlığı üzerindeki etkisi geri dönüşü olmayan hasarlara sebep olabiliyor. Konuya ilişkin ciddi uyarılarda bulunan Uzman Diş Hekimi ve Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, "Bu virüs bir kez bulaştığında ömür boyu vücutta kalır. Özellikle bağışıklık sistemi zayıfladığında diş eti iltihaplanması, diş kaybı ve çene kemiği erimesi gibi ciddi sonuçlara neden olabilir" dedi. Uzman Diş Hekimi ve Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, herpes simplex virüsünün (HSV-1) sadece dudaklarda çıkan uçuklarla sınırlı olmadığını, diş eti hastalıklarına ve çene kemiği erimesine kadar ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini belirtti. HSV-1 virüsünün tükürük teması, ortak kullanılan eşyalar ve oral-genital temas yoluyla bulaştığını vurgulayan Özkan, virüsün aktif uçuk lezyonları döneminde daha bulaşıcı olduğunu, ancak belirti göstermeyen taşıyıcılardan da geçebileceğini ifade etti. "Bu virüs bir kez bulaştı mı ömür boyu sizinle, şok edici gerçekler" Uzman Diş Hekimi ve Çene Cerrahı Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, "Oral herpes, yalnızca dudaklarda çıkan uçuklarla sınırlı olmayan, ağız ve diş sağlığını derinden etkileyen bulaşıcı bir viral enfeksiyondur. Virüs bir kez vücuda girdiğinde ömür boyu sinir hücrelerinde saklanarak bağışıklık sistemi zayıfladığında yeniden aktif hale gelebilir. Bu durum, diş eti hastalıklarından hatta ileri dişeti hastalığına ve hatta çene kemiği erimesine kadar birçok ciddi soruna yol açabilir. Oral herpes, diş, diş eti ve çene kemiğinde ciddi enfeksiyonlara yol açarak hastaların ağız sağlığını tehdit edebilir. Özellikle bağışıklık sistemi zayıf bireylerde, virüs diş eti iltihaplanmasına (gingivitise), diş kaybına ve çene kemiği erimesine sebep olabilir" dedi. "Belirti göstermeyen taşıyıcılardan da bulaşabilir" Oral herpesin bulaşma yollarını açıklayan Prof. Dr. Birkan Taha Özkan, "Tükürük teması, öpüşme, aynı bardak veya çatal-kaşığı kullanma yoluyla bulaşabilir. Oral-genital temas: HSV-1, oral seks sırasında genital bölgeye bulaşabilir ve tam tersi de mümkündür. Ortak kullanılan eşyalar; havlu, ruj, diş fırçası gibi kişisel eşyaların paylaşılması riski artırır. Eldeki yaralar aracılığıyla yayılma; enfekte bölgelere dokunduktan sonra göz, burun veya ağız gibi hassas bölgelere temas etmek virüsün yayılmasına neden olabilir. Virüs, aktif uçuk lezyonları olduğunda en bulaşıcı haldedir, ancak belirti göstermeyen taşıyıcılardan da bulaşabilir" diye konuştu. "Bazı vakalarda iz kalabilir" Oral herpesin ağız ve diş sağlığına zararlarına değinen Prof. Dr. Özkan, "HSV-1 enfeksiyonu en sık dudaklarda kendini gösterir. Dudak kenarlarında içi sıvı dolu ağrılı kabarcıklar (veziküller) oluşur. Lezyonlar açıldığında virüs yayılabilir ve ikinci dereceden enfeksiyon riski artar. Dudak çatlamaları, yemek yemeyi ve konuşmayı zorlaştırır. Bazı vakalarda iz kalabilir. Virüs ağız mukozasına yayıldığında herpetik stomatit adı verilen ciddi ağız içi enfeksiyonlarına yol açabilir" şeklinde konuştu. "Geri dönüşü olmayan hasarları tetikleyebilir" HSV-1, diş etlerinde şişme, kanama ve ağrıya neden olabileceğini söyleyen Özkan, "Herpetik gingivostomatit, özellikle çocuklarda sık görülen, diş etlerinin iltihaplanmasına yol açan bir enfeksiyondur. Şişmiş, kanayan ve hassas diş etleri, ağrılı ülserler ve ağız içi yaralar, ağız kokusu (halitozis), yeme ve içme sırasında şiddetli ağrı hastalığın belirtisidir. Diş eti hastalıkları tedavi edilmezse ilerleyerek kronik periodontitis (ileri diş eti hastalığı) geliştirme riskini artırır. Bu durum, diş kaybına kadar ilerleyebilir. Herpes virüsü aktif hale geldiğinde, diş eti iltihabı gelişme riski yüzde 45 oranında artmaktadır. HSV taşıyan bireylerde periodontal hastalık oranı, virüsün olmadığı durumlara göre 3 kat daha yüksektir. Kronik HSV enfeksiyonları, diş eti hastalıklarının şiddetlenmesine ve çene kemiğinde (alveolar kemik) erimelere neden olabilir. Virüsün yayılması, osteonekroz yani çene kemik dokusunun ölmesi gibi geri dönüşü olmayan hasarları tetikleyebilir" ifadelerini kullandı. "Vücut direncinizi sistemik olarak artırıcı gıdalara yönelin" Korunma ve önleme stratejileri hakkında tavsiye veren Prof. Dr. Birkan Taha Özkan. "6 aylık periyotlarla düzenli diş hekimi muayeneleri yaptırın. Ağız içinde şüpheli lezyon veya olağandışı belirtiler fark ederseniz, derhal diş hekiminizle görüşün. Antiviral etkili ağız gargaraları kullanarak virüs yükünü azaltın. Diş fırçanızı ve kişisel ağız bakım araçlarınızı düzenli olarak yenileyin; HSV, bu araçlarda 24 saate kadar aktif kalabilmektedir. Bağışıklık sisteminizi güçlendiren ağız diş dişeti ve çene kemiğine sahip olmak için diş eti hastalığınızın önüne geçin, çürük tedavinizi yaptırın, diş kaybı olan bölgeleri dişli hale getirtin ve buna benzer rahatsızlıklarınızın çözümüne odaklanın. Vücut direncinizi sistemik olarak artırıcı gıdalara yönelin" dedi.
Uzman diyetisyen Uç: "Ramazan’dan sonra aşırı tüketimden uzak durularak dengeli ve sağlıklı beslenilmeli"
30 Mart 2025 Pazar - 12:32 Uzman diyetisyen Uç: "Ramazan’dan sonra aşırı tüketimden uzak durularak dengeli ve sağlıklı beslenilmeli" Elazığ Medilines Hastanesinde görevli uzman diyetisyen Gülben Uç, Ramazan ayının sona ermesiyle birlikte vatandaşların bayramda aşırı tüketimden uzak durarak dengeli ve sağlıklı beslenmeleri gerektiğini söyledi. Elazığ’da Medilines Hastanesinde görevli uzman diyetisyen Gülben Uç, vatandaşların bayramda yapmaları gerekenler hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Ramazan ayından çıktıktan sonra vatandaşların daha çok hafif ürünlere yönelmesi gerektiğini aktaran Uç, bol su tüketimi ve sağlıklı beslenmenin çok önemli olduğunu ifade etti. Dengeli ve sağlıklı beslenme hakkında bilgilendirmelerde bulunan uzman diyetisyen Gülben Uç, "Uzun bir zamandan sonra ailecek kahvaltı sofrasına oturulduğu için, herkeste şundan bundan yesem diyerek sınırsız besin tüketeceği düşüncesi gelir. Ancak, aşırı tüketimden uzak durarak dengeli ve sağlıklı bir kahvaltıyla güne başlamak gerekir. Bayramda misafirliklere çok sık gidilmektedir. Gittiğimiz yerlerde de baklava başta olmak üzere birçok tatlı, yanında sarma ve dolma gibi besinler ve hamur işleri ikram edilmektedir. Her gittiğimiz yerde tadımlık alsak bile gün içinde bu besinlerden çok fazla tüketmiş oluruz. Bu yüzden, gittiğimiz yerlere tok karnına gitmeye özen gösterelim. Eğer evde ana öğünümüzü tüketip gidersek, kendimizi frenlememiz daha rahat olacaktır. Eğer, siz misafirlerinize daha sağlıklı şeyler ikram ederseniz onlarda sizden görüp ikrama başlayabilirler. Örneğin, baklava gibi şerbetli tatlılar yerine, sütlü irmik tatlıları, sütlaç ve meyveli kek gibi daha sağlıklı alternatifler veya hafif meyve tabağı hazırlayıp ikramlarda bulunabilirsiniz. Böylece, misafirleriniz antioksidan, mineral, vitamin almış olur. Özellikle, sıcak havalarda ağır besinler tüketmek, halsizliğe yol açabilir. Gittiğiniz yerlerde kola gibi asitli içecekler yerine su tüketebiliriz. Özellikle, sıcak havalarda su ihtiyacımız artmaktadır. Gün içerisinde dışarıda olduğumuz için, su tüketmeyi unutabiliyoruz. Gittiğimiz misafirliklerde, tercihimizi sudan yana kullanırsak, günlük su tüketimimizi arttırmış oluruz. Kahvaltı da ise, hafif sebzeli omlet yanında ise peynir çeşitleri tüketebiliriz. Gün içerisinde, misafirlikte olacağımız için gittiğimiz yerde hafif ve sağlıklı tercihler yapıp akşam geldiğimizde ise, çok ağır et yemekleri yerine sebze yemekleri ve yoğurt tüketerek gün içerisinde aldığımız fazla yağı ve enerjiyi de dengeleyebiliriz. Ayrıca, mesafe olarak yakın olan misafirliklerde, yürümeyi ve asansör yerine yürüyerek çıkmayı tercih ederek, aktifliğimizi arttırabiliriz" dedi.
Bayram sonrası beslenmeye dikkat
30 Mart 2025 Pazar - 10:46 Bayram sonrası beslenmeye dikkat Oruç sonrası beslenme ilgili önemli hatırlatmalar yapan Diyetisyen Gamze Söylemez, su tüketimine dikkat çekti. Ramazan Bayramı’nda yavaşlamış olan metabolizmanın hızlandırması için öncelikle dikkat edilmesi gereken belli başlı hususların olduğunu belirten Diyetisyen Gamze Söylemez, "Bunlardan birincisi Ramazan Bayramı’nda mutlaka iki ana öğün, iki ara öğün şeklinde beslenmeniz gerekmektedir. Burada özellikle her öğün arasında 2-3 saat kadar fark olursa bu da yavaşlamış olan metabolizmanızın hızlanmasına yardımcı olacaktır. Bununla birlikte Ramazan Bayramı’nın kahvaltısında özellikle daha protein ağırlıklı ancak daha bitkisel proteinler tercih edilmeli. Özellikle koyu yeşil yapraklı sebzelerin çok yoğunlukta olduğu yine yavaşlayan metabolizmaları hızlandırması adına; yumurta, peynir, zeytinin olduğu güzel bir kahvaltı tabağı bizim için yeterli olacaktır." dedi. "Günlük 12 bardağa kadar sıvı tüketimi" Özellikle doğu kültüründe daha çok et ağırlıklı besinler tüketildiği için sabah kahvaltısında kırmızı et tüketiminin özellikle durdurulmasında fayda olacağını vurgulayan Söylemez, "Daha protein artı sağlıklı besinler tüketilebilir. Yine yavaşlamış olan metabolizmanızı hızlandırmanızın diğer avantajı da spor aktivite durumu. Özellikle Ramazanda metabolizma yavaşladığı için kabızlık şikayetini çok faza duyuyoruz. Biliyorsunuz kabızlık şikâyetinin önüne geçebilmek için öncelikle düzenli beslenme, ardından doğru bir sıvı tüketimi ve mutlaka egzersiz rutini gerekmektedir. Kişilerin günde 20-30 dakika kadar spor yapması hem kilo vermeleri açısından hem de yavaşlamış olan metabolizmalarını hızlandırmaları açısından önemlidir. Ramazanda sıvı tüketimi ayrıca çok önemli. Yine metabolizmanın çalışabilmesi adına günlük 6-8 bardak, bayram sonrası için de günlük 12 bardağa kadar sıvı tüketimi bireylerin metabolizmasını, bağırsak sisteminin çalışmasına yardımcı olacaktır." şeklinde konuştu.
Psikolog Demir’den "Bipolar Günü" açıklaması
30 Mart 2025 Pazar - 10:16 Psikolog Demir’den "Bipolar Günü" açıklaması Tunceli Toplum Ruh Sağlığı Merkezinde görevli psikolog Dilek Demir, 30 Mart Dünya Bipolar Günü nedeniyle açıklamalarda bulundu. Bipolar bozukluğun bireyin ruh halinde, enerjisinde ve günlük işlevlerinde belirgin değişikliklerle seyreden ruhsal bir hastalık olduğunu belirten psikolog Dilek Demir, "Eskiden manik depresif bozukluk olarak da tanımlanan Bipolar bozukluk iyi ayrı hastalık döneminin manik ve depresif dönemin birlikte görülebildiği iyi ayrı hastalık dönemini kapsayan bir bozukluktur. Hastaların tedavi süreçleri ilaçla tedavinin yanı sıra psiko terapi hizmetleriyle desteklenmektedir. Hastalığın iyileşme sürecinde ilaç kullanımı ve terapi hizmetinin devamlılığı hastalığın günlük işlevlerdeki bozulmaların asgari düzeyde yaşanması konusunda önem arz etmektedir" dedi. Vatandaşların toplum ruh sağlığı, aile sağlığı ve sağlıklı hayat merkezlerine başvurarak bu hizmetlerden faydalanabileceğini kaydeden Demir, "Toplum ruh sağlığı merkezlerine ağır psikotik bozukluğu bulunan hastalıklar yani iki uçlu duygu durum bozukluğu olan hastalar, yani psikotik bozukluğa sahip olan hastalar başvuruda bulunabilmektedir. Toplum ruh sağlığı merkezi sorumlu hekiminin de değerlendirmesi sonucunda uygun gördüğü hastalar toplum ruh sağlığı hizmetlerinden faydalanabilmektedir. Bu merkezde bulunan hastalarımız bireysel görüşme, grup terapileri ile aynı zamanda faydalanabilecekleri sosyal destekler konusunda sosyal hizmet uzmanımız tarafından yönlendirilmektedir. Aile sağlığı merkezlerinde bulunan aile hekimlerinin ruhsal durum değerlendirmesi yaparak yönlendirdiği hastalar da psikiyatri hekiminin değerlendirmesiyle uygun görülmeleri halinde toplum ruh sağlığı merkezine kabul edilerek gerekli hizmetlerden faydalanabilmektedir" diye konuştu.