SAĞLIK
KOAH hastaları Hititlerden kalan tuz mağarasında şifa bulacak 17 Eylül 2024 Salı - 18:26:19 Çankırı’da hayata geçirilecek olan projede KOAH hastaları, Hititlerden kalan tuz mağarasında tedavi edilecek. Çankırı’da hayata geçirilecek olan ‘Daha Güçlü Bir Nefes Projesi’ protokol imza töreni ve basın toplantısı yapıldı. Çankırı Valiliği, Çankırı Belediyesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Çankırı İl Sağlık Müdürlüğü, Çankırı Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Çankırı Özel Karatekin Hastanesi, Tuz Rehabilitasyon ve Sağlık Turizmi Derneği ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti Çankırı Şubesinin işbirliği ile gerçekleştirilecek proje çerçevesinde Çankırı’da Hititler döneminden kalan ve yerin 150 metre altında bulunan ve "Yer Altı Tuz Şehri" olarak adlandırılan tuz mağarasında, KOAH hastalarına yönelik farklı sosyal, kültürel ve sağlık etkinlikleri gerçekleştirilerek mağara içerisinde nefes darlığı çeken hastalara tuz ortamındaki havaya maruz kalmaları ve etkin zaman geçirmeleri sağlanacak. İlk programı, 24 Eylül- 8 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan projede, seramik atölyesi, ebru sanatları atölyesi, müzikal etkinlikler, drama etkinlikleri, sinema ve şiir etkinlikleri, sağlıklı spor etkinlikleri, fiziksel egzersiz etkinlikleri ve uzman görüşleri gibi çeşitli etkinlikler düzenlenecek. "Yeraltı tuz şehirde yapılan tedavinin önemini somut olarak göreceğimize inanıyoruz" Tuz mağarasında yapılan projenin olumlu geçeceğine inandığını belirten Çankırı Valisi Mustafa Fırat Taşolar, “Projeye katılan hastalarımız, ilk geldikleri ve seansı bitirdikleri zaman aralığında çok ciddi manada testlere tabii tutulacaklar. 15’inci günün ardından çıkan sonuçlarda yeraltı tuz şehirde yapılan tedavinin önemini somut olarak göreceğimize inanıyoruz” dedi. Projenin 15 seanstan oluştuğunu kaydeden Yeşilay Çankırı Şube Başkanı İsmail Özcan ise, “Bu projede, KOAH hastalarının yeraltı tuz şehrinde uzun zaman ve etkin bir süre geçirmelerini sağlanarak solunum fonksiyonlarındaki olumlu değişimleri tespit edilecek. kan ve solunum testleri ile bu durumun desteklenmesi, aynı zamanda Çankırı’nın sağlık turizminin tanıtımı potansiyelinin artırılması amaçlanmaktadır. Proje kapsamında Türkiye’nin farklı şehirlerinden Türkiye Yeşilay Cemiyeti Şube Başkanlıkları aracılığıyla KOAH hastaları yer altı tuz şehrine davet edilecektir. “Daha Güçlü Bir Nefes” Projesindeki paydaşlarımızın destekleri ve katkılarıyla tuz mağarasında 15 gün süresince 09.30-15.30 saatleri arasında ilgili uzmanlar ve gönüller aracılığıyla KOAH hastalarımıza yönelik farklı sosyal, kültürel ve sağlık etkinlikleri gerçekleştirilerek mağara içerisinde KOAH hastalarının tuz ortamındaki havaya maruz kalmaları ve etkin zaman geçirmeleri sağlanacaktır” diye konuştu. Projenin amacı, hastaların tuz mağarasında tedavi görmesi olduğunu söyleyen Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya, “Buradaki tüm amacımız, hastalarımızın yeraltı tuz şehrinde fayda görmesidir. Türkiye genelindeki tüm hastalarımızın, Çankırı’da tedavi olmalarını sağlayan emeği geçen herkese teşekkür ederim” ifadelerini kullandı.
17 Eylül 2024 Salı - 16:52 Sonbahar şap aşılama programı başlıyor Samsun’da “2024 Yılı Hayvan Hastalıkları ile Mücadele ve Hayvan Hareketleri Kontrolü Programı” kapsamında, aşılama programları başlıyor. Aşılama yaptırmayan işletmelere 73 bin 143 TL idari para cezası uygulanacak. İl/ilçe tarım ve orman müdürlükleri tarafından yürütülecek olan Sonbahar Şap Aşılama Programı, 16 Eylül-17 Kasım 2024 tarihleri arasında tamamlanacak. Konuyla ilgili açıklama yapan İl Tarım ve Orman Müdürü İbrahim Sağlam, "Şap hastalığı, eskiden beri bilinen, ülkeler arası canlı hayvan ve hayvansal ürün ticaretini olumsuz yönde etkileyen, büyük ekonomik kayıplara neden olan, çift tırnaklı hayvanların akut ve çok bulaşıcı viral bir hastalığıdır. Bu hastalığa sığır, manda, koyun keçi domuzların yanında yabani çift tırnaklı hayvanlarda duyarlıdır. Hastalıktan korunmada aşılama çok önemli olduğundan, yetiştiricilerimizin büyükbaş hayvanlarına şap aşısını mutlaka yaptırması gerekmektedir. Ayrıca sevk edilecek büyükbaş hayvanlar şap hastalığına karşı aşılanmış olmalıdır. 5996 sayılı ’Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 4. maddesi gereğince yetiştiricilerin hayvanlarını aşılatmaları zorunlu olup, aksi yönde hareket edenler hakkında ilgili kanuna muhalefetten 2024 yılı için, işletme başına 73 bin 143 TL idari para cezası uygulanması hükmü de yasada yer almaktadır. Yine şap aşısı eksik olması durumunda hayvanların sevklerine müsaade edilmeyecek olup, veteriner sağlık raporu düzenlenmeyecektir. Aşılama programları, il/ilçe tarım ve orman müdürlüklerimiz tarafından yürütülecektir. Üreticilerimizin mutlaka hayvanlarına şap aşısı yaptırmaları ve daha ayrıntılı bilgi almak için il ve ilçe müdürlüklerimize müracaat etmeleri gerekmektedir. Yetiştiricilerimizin şap aşılama programına göstereceği ilgi ve hassasiyet, ilimizde şap hastalığı ile mücadelemizi kolaylaştıracaktır” dedi.
17 Eylül 2024 Salı - 14:31 Alzheimer hastalığında erken teşhisin önemi Alzheimer hastalığının genellikle hafıza kaybı ve zihinsel becerilerde azalma ile kendini gösterdiğini belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ufuk Sandıkçı, “Demansın en yaygın türlerinden biri olan bu hastalık, 65 yaş ve üzeri bireylerde daha sık görülmekle birlikte, daha genç yaşlarda da ortaya çıkabilir. Alzheimerda erken teşhis, hasta tedavisi için kritik önemdedir” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ufuk Sandıkçı, Dünya Alzheimer Farkındalık Ayı dolayısıyla, beynin işlevlerini etkileyen ilerleyici bir nörodejeneratif hastalık olan Alzheimer hastalığı hakkında bilgilendirmelerde bulundu. “Günlük yaşamda zorluklar yaşanır” Alzheimer hastalığının en yaygın belirtisinin unutkanlık ve hafıza kaybı olduğunu; özellikle yakın geçmişi hatırlamada güçlük yaşandığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Bunun yanı sıra günlük işleri, örneğin alışveriş, yemek yapma, kişisel bakım gibi rutinleri yerine getirmekte zorlanma, zaman ve yer farkındalığının kaybı, kişileri tanımada güçlük de görülebilir. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde ise kişilik değişiklikleri, ajitasyon, halüsinasyonlar ve özellikle akşamları artan ruh hali dalgalanmaları ortaya çıkabilir. Ayrıca, planlama, karar verme ve bir işi sürdürme gibi becerilerde zorluklar yaşanır” diye konuştu. "Alzheimer hastalığında risk faktörleri" Alzheimer hastalığının kesin nedeninin henüz bilinmediğini ancak genetik faktörler, yaşlanma, çevresel etmenler ve yaşam tarzı risk faktörlerinin hastalığın gelişiminde rol oynadığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Örneğin, hipertansiyon, diyabet, yüksek kolesterol, sigara kullanımı, zihinsel ve fiziksel aktivite eksikliği önemli risk faktörlerindendir. Beyinde ‘beta amiloid plakları’ ve ‘tau düğümleri’ adı verilen protein birikimleri hastalığın gelişiminde kritik bir rol oynar” şeklinde konuştu. Erken teşhis ve mevcut tedavi yöntemleri Alzheimer hastalığının şu an için kesin bir tedavisinin bulunmadığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Sandıkçı, “Ancak klinik araştırmalar umut vadetmekte, mevcut ilaçlar ve terapiler semptomları hafifletmekte ve hastalığın ilerleme hızını yavaşlatmaktadır. Erken teşhis, hastaların yaşam kalitesini artırmada büyük önem taşır. Hastaların yakınlarının da eğitim ve destek almaları önemlidir çünkü Alzheimer ilerleyici bir hastalıktır ve ileri aşamalarda 24 saat bakım gerektirebilir. Hastalığın zorlu sürecinde bilinçli bir yaklaşım ve uygun bakım, düzenli ilaç kullanımıyla birlikte hastaların yaşam kalitesini yükseltmeye yardımcı olabilir” ifadelerini kullandı.
17 Eylül 2024 Salı - 14:23 Fethiye’nin içme suyu sıkıntısı sona eriyor Muğla Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ) Genel Müdürlüğü tarafından İl genelinde yaşanan su sıkıntıları tek tek ortadan kaldırılıyor. Kentin farklı noktalarında yaptığı çalışmalarla birçok bölgenin kesintisiz su almasını sağlayan ekipler son olarak Fethiye’de çalışma gerçekleştirdi. Ecebeli mevkiinin su sorunu ortadan kalktı Özellikle yaz aylarında ortaya çıkan ve günlük hayatı olumsuz etkileyen su kesintilerinin giderilmesi için Yeşil Üzümlü Mahallesi Ecebeli mevkiinde çalışma başlatan MUSKİ ekipleri bölgeye modüler depo montajı yaptı. 25 metreküp kapasiteye sahip deponun inşası ile birlikte aynı zamanda Ecebeli mevkiine Yeşil üzümlü Mahallesinden su basacak bir pompa montajı da gerçekleştirildi. Proje kapsamında Yeşil Üzümlü Mahallesinden pompa yardımıyla Ecebeli mevkiine montajı yeni yapılan depoya su basılarak evlere aktarılması sağlanıyor. Bunun yanı sıra elektrik sorunu bulunan bölgede ise pompanın çalıştırılabilmesi için jeneratör montajı yapıldı. Bu çalışmaların ardından bölgenin su ihtiyacı tamamen ortadan kaldırıldı. Ganioğlu, “Artan su sıkıntısı MUSKİ’nin çalışmasıyla ortadan kalktı” 40 yıl Fethiye’de oturduğunu son 9 yıldır ise Yeşilüzümlü Mahallesi Ecebeli mevkiinde ikamet ettiğini söyleyen Birol Ganioğlu geldiği günden bu yana yaşanan su sıkıntısının çözüldüğünü söyledi. Ganioğlu, “Ben 40 yıldan fazla bir zamandır Fethiye’de yaşıyorum. Son 9 yıldır ise Yeşilüzümlü Mahallesinin Ecebeli mevkiinde ikamet etmekteyim. Ben buraya 9 yıl önce geldiğimde su sorunu vardı. Gece depo dolardı gündüz o suyu kullanırdık. Bu şekilde sorunu çözüyorduk. Ama yeni evler yapılınca sıkıntı attı. Son 3-4 yıldır su sorunu iyice artmaya başladı. Artık su gelmemeye başladı. Galiba 25 tonluk bir depo konuldu. Bir pompa sistemi oluşturuldu. Şimdi artık su gelmeye başladı. Bunun üzerine Üzümlü’den gelen suyun bir pompa ile bize aktarılmasının çözüm olacağı ortaya çıktı. Konulan depo ve pompa ile su geldi. Elektrik sistemi bağlanana kadar jeneratör koydular. Ve artık suyumuz var. Başkan Ahmet Aras’ta bir düşünceyi ve işi takip ederek yıldırım hızıyla yapmak gibi bir özelliği var. Seçildiğin bu yana Fethiye’ye onlarca kez geldi. Diğer ilçelere de de çok sık gittiğini görüyorum. Pek yerinde oturmuyor. Olayları yerinde çözmeye çalışıyor. Bu nedenle kendini tebrik ediyorum” dedi. Muhtar Cengiz Çatal, “MUSKİ sorunumuzu kısa sürede çözdü” Çalışma hakkında açıklamalarda bulunan Yeşil Üzümlü Mahalle Muhtarı Cengiz Çatal, “Bizim Yeşil Üzümlü mahallesi olarak çok su sorunumuz yok. Ancak kot farkından dolayı yüksek rakımlara suyu basamıyorduk. Onunla ilgili MUSKİ bir plan yapıp çalışma gerçekleştirdi. Kısa zamanda bu sorunu çözdük. Şimdi bölgemizde bir su sıkıntımız kalmadı. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz” şeklinde konuştu.
Türk Kızılay’dan kıtlığın eşiğindeki Gazze’ye gıda desteği
17 Eylül 2024 Salı - 13:17 Türk Kızılay’dan kıtlığın eşiğindeki Gazze’ye gıda desteği Türk Kızılay, insani yardım malzemelerinin sınır kapılarından geçişine izin verilmemesi nedeniyle kıtlık şartlarında yaşam mücadelesi veren Gazze halkına yerelden temin ettiği 20 bin kişilik gıda kolisiyle destek oldu. Gazze’de 11 ayı geride bırakan çatışmalar nedeniyle yaşanan insani kriz her geçen gün ağırlaşıyor. Nüfusun yüzde 90’ına denk 1,9 milyon kişinin yerinden edildiği bölgede başta temiz su ve gıda olmak üzere en temel ihtiyaçlar karşılanamaz durumda. İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirdiği 6 Mayıs’tan bu yana, sınırlı sayıda insani yardım tırının geçişine izin verilmesi nedeniyle nüfusun neredeyse tamamı açlık ve ölüm riski altında yaşam mücadelesi veriyor. Kızılay’dan yerel çözüm Gazze’ye insani yardımın ulaşmasında yaşanan zorluğu yerelden temin ettiği gıda malzemeleriyle aşma yoluna giden Kızılay, kuru gıda, sıvı yağ, ton balığı dahil 16 kalem malzemeden oluşan 20 bin kişilik gıda kolisini Han Yunus’taki dağınık yerleşim bölgelerindeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaya başladı. Yardımların Gazze’ye ulaşması sürecinin her aşamasında Filistin, Mısır ve Ürdün Kızılayı ile koordineli bir çalışma yürüten Kızılay, bölgeye karayolu üzerinden insani yardım sevkiyatı gerçekleştirmek için de planlama çalışmalarını sürdürüyor. Günde 15 bin kişi kapasiteli aşevi faaliyeti sürüyor Türk Kızılay, Gazze’de tüm imkansızlıklara rağmen sürdürdüğü aşevi faaliyetiyle de kıtlık şartlarıyla mücadele eden insani kriz mağdurlarına desteğini sürdürüyor. Çatışmaların başladığı 7 Ekim’den bu yana önce Refah’ta, ardından Deyr Belah’ta aşeviyle hizmet veren Kızılay, günde 15 bin kişinin sıcak yemek ihtiyacını karşılıyor. Aşevinden yararlananların pek çoğu, günde sadece bir öğün yemek yediklerini, bu yemeğin de Türk Kızılay aşevinden sağladıkları öğün olduğunu anlatıyor.
Tek kitapla gelen ’omurilik’ mutluluğu
17 Eylül 2024 Salı - 12:04 Tek kitapla gelen ’omurilik’ mutluluğu Antalya’da Skolyoz (Omurga Eğriliği) teşhisi konulan 10 yaşındaki Melis Ada Baş, gittiği hastanede sol ayağının altına 1,5 cm yüksekliğindeki kitap konulmasıyla cerrahi tedavi olmadan sağlığına kavuştu. Giyeceği terlik ya da ayakkabısına 1,5 cm yüksekliğinde tabanlık uygulanınca skolyozu düzelen Baş, büyük mutluluk yaşadı. Küçük kız, “Annemle babam sürekli dik dur diyordu, en son öğretmenim bile demeye başlayınca anneme babama söyledim ve doktora gittik. Çok kötü olmuştum. Şuan tabanlığa alıştım ve kendimi çok iyi hissediyorum” dedi. Antalya’da yaşayan 5. Sınıf öğrencisi Melis Ada Baş’a bir buçuk yıl önce farklı bir hastanede Skolyoz (Omurga Eğriliği) teşhisi kondu. Küçük kız babası Umut Baş ile birlikte Memorial Antalya Hastanesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı olan Doç. Dr. Ömer Bozduman’ın kapısını çaldı. Bozduman, tedavi işlemleri sırasında, Melis’in sol ayağının altına kitap yerleştirince, bacakta eşitsizliğin dengelendiği fark edip skolyozun da sıfıra yakın bir dereceye indiğini gördü. Bunun üzerine tedavi planlaması cerrahisiz bir şekilde yapıldı. Küçük kız, sadece bir kitap sayesinde giyeceği ayakkabı ya da terliğe 1,5 cm yüksekliğinde tabanlık konularak bu rahatsızlığının tedavi edileceğini öğrenince, büyük mutluluk yaşadı. “Skolyoz derecesinin sıfıra yakın bir dereceye indiğini gördük” Melis’in tedavi süreci hakkında bilgiler veren Doç. Dr. Ömer Bozduman’ın, şunları söyledi: “Melis, bir buçuk yıldır dış hekim tarafından skolyoz takipli, bize kontrole geldi. Değerlendirdiğimiz zaman; 26 derece skolyoz olduğunu tespit ettik, nedenini araştırırken pelvik dengesizlik dediğimiz leğen kemiğinde bir dengesizlik olduğunu değerlendirdik. Yaptığımız klinik değerlendirmeler ve fizik muayene sonucu; bacakta eşitsizliğin dengelendiği zaman, skolyozun fayda görebileceğini öngördük. Yaklaşık 1,5 cm yükseklik ayağına uygulayarak tekrar röntgenini çektiğimizde, skolyoz derecesinin sıfıra yakın bir dereceye indiğini gördük. Sonrasında Melis’e tabanlık verdik, herhangi bir korse ya da cerrahi tedavi olmadan derecesini bu şekilde takip etmeyi düşünüyoruz. Takiplerimizde düzenli aralıklarla yaptığımız değerlendirmelerde ve röntgen kontrollerinde herhangi bir ilerleme olmazsa, süreci bu şekilde tamamlamayı planlıyoruz. Herhangi bir ilerleme veya ekstra bir ihtiyacı olduğunda da yakın takiplerle, gerekirse korse gerekirse fizik tedavi gerekirse de cerrahi olarak müdahale edebiliriz.” “Her hasta için “Tabanı yükselttim, omurgayı düzelttim” gibi bir yaklaşım doğru değil” Melis Baş’ın aile öyküsünde de omurga eğriliği olduğunu aktaran Bozduman, taban yükseltme konusunun belli kriterleri olduğuna dikkati çekerek bu yöntemin herkese uygulanabilecek bir yöntemi olmadığının altını çizdi. Bozduman, “Taban yükseltme konusunu uygularken belli kriterlerimiz var, her çocukta herkeste uygulanabilecek bir uygulama değil. Bunun için kalça eklemlerinde ya da diğer başka hastalıklarda değerlendirme yaparak, bir hekim gözüyle bunu uyguluyoruz. Her hasta için “Tabanı yükselttim, omurgayı düzelttim” gibi bir yaklaşım doğru değil. Yeterli deneyime sahip ortopedi ve travmatoloji uzmanları tarafından yapılması ve tedavi edilmesi gereken bir yöntem, bu konuda deneyimi olmayan kişilerde ekstra farklı problemlerin ortaya çıkabilme riski var. Genel anlamda biz çocuğun ayağının altına bir buçuk santimlik defter kitap koyup, yükseltip, röntgen çektiğimiz zaman güzel ve hoş görünüyor ancak deneyimsiz ellerde bu başka problemlere yol açacak bir durum. O yüzden bu konuda belli bir deneyim gerekiyor” dedi. “Yanlış tedavi hastalıkları beraberinde getiriyor” Doç. Dr. Bozduman, Skolyoz’un tedavisi için yanlış bir korse ve tabanlık işleminin, yanlış ellerde çok daha hızlı ilerlemesine, çocuklarda çok daha ileri derecede skolyoz oluşmasına veya kalça ve bel problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabileceği uyarısında da bulundu. “Öğretmenim bile demeye başlayınca anneme babama söyledim” Tabanlıklarda omurga eğriliği önlenen 10 yaşındaki Melis Ada Baş ise tabanlığa alıştığını söyleyerek, kendini çok iyi hissettiğini ifade etti. Baş, şu ifadelere yer verdi: “Aslında bunu ben fark etmedim, bunu çevremdekiler fark etti. Annemle babam sürekli dik dur diyordu, en son öğretmenim bile demeye başlayınca anneme babama söyledim. Onlar da beni bir doktora götürdü, doktor skolyozumun olduğunu söylediğinde biraz gerildim ve korktum. Kötü bir şey olabileceğini düşündüm. Ama şu an tedavi görüyorum, tabanlığa alıştım ve kendimi çok iyi hissediyorum.” “Sola doğru eğilerek yürüyordu, ‘dik dur’ diyorduk” Melis Baş’ın babası Umut Baş ise kızının tedavisi sırasında muayene olduğunu ve aynı teşhisin kendisine de konulduğunu belirterek, şunları söyledi: “Yaklaşık bir sene önce hafif sola doğru eğilerek yürümeye başladı, biz de bundan çok rahatsız olduk. ‘Dik dur’ diye söyledik. Ortopedi doktoruna gitmeye karar verdik ve doktor Skolyoz teşhisi koydu. Skolyoz teşhisi konulduğunda ben de merak ettim, film çektirdim. Bende de omurga eğriliği varmış, doktor genetik olabileceğini söyledi. Yaşım ilerlediği için ben tedavi olmadım ama Melis gelişme aşamasında olduğu için iyi bir doktor bulmaya çalıştık. Ortopedinin de Skolyoz için ayrı bir ihtisas alanı olduğunu düşündüm. Ardından Ömer hocayla tanıştık, daha önce duymadığımız bir yöntem tavsiye etti. Ömer hocayı benimsediğim için kabul ettik. Ömer Bey önce normal filmini çekti, sonra sol ayağına yükselti koyarak tekrar filmini çekti. Skolyozunun düzeldiğini fark etti, ben de hayret ettim. Böyle bir şey söyleselerdi inanmazdım. Çok doğru bir teşhis koydu, onun üzerine bize bir buçuk santimlik tabanlık önerdi. Tabanlığı yaptırdık, ev terliğinin ve spor ayakkabısının içine tabanlığı yapıştırdık, Melis kullanmaya başladı. İçimiz rahat, Ömer hocaya güveniyoruz.”
‘Prostat kanseri tedavisindeki gecikme, idrar kanalına baskı oluşturabilir’
17 Eylül 2024 Salı - 12:02 ‘Prostat kanseri tedavisindeki gecikme, idrar kanalına baskı oluşturabilir’ Prostat kanserinde tedaviye erken başlamanın önemine dikkat çeken Üroloji Uzmanı Opr. Dr. İdris Kıvanç Cavıldak, "Prostat kanseri zamanında tedavi edilmezse, zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı oluşturabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikâyetler meydana gelir" dedi. Prostat kanserinin erkeklerde en sık görülen kanser türü olduğunu, kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer aldığını işaret eden Liv Hospital Samsun Üroloji Kliniği’nden Opr. Dr. İdris Kıvanç Cavıldak, Dünya Prostat Kanseri Günü dolayısıyla dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgilendirmede bulundu. “Erken dönemde belirti vermeyebilir” Prostatın erkeklerde bulunan, yaklaşık bir ceviz büyüklüğünde, mesanenin altında yerleşmiş, üreme faaliyetleri için çeşitli salgılar üreten bir salgı organı olduğunu belirten Opr. Dr. Cavıldak, "Genellikle 65 yaş üstünde görülen prostat kanseri, erken dönemlerinde hiçbir belirti vermeyebilir. Fakat tedavi edilmezse, zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı oluşturabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikâyetler meydana gelir" diye konuştu. “Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar” Prostat kanserinde en önemli risk faktörlerinin yaş ve aile öyküsü olduğunun altını çizen Opr. Dr. Cavıldak, “Yaş ilerledikçe prostat kanseri görülme sıklığı artar. 70 yaş üzeri erkeklerin yüzde 50’sinde, 90 yaş üzerindekilerin de hemen hemen hepsinde mikroskobik düzeyde prostat kanseri tespit edilmektedir. Hastalığa 50 yaşından genç bireylerde sık rastlanmamaktadır. Bu yüzden erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması önerilmektedir. Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık yüzde 15’lik bir bölümünde diğer aile üyelerinin de prostat kanseri öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. Prostat kanserinin oluşmasından sorumlu kimi gen grupları tanımlanmıştır. Bunların yanı sıra, obezite ve sigara kullanımı da prostat kanseri için tanımlanan risk faktörleri arasındadır” dedi. “Gece sık idrara çıkma ve idrarda zorlanmaya dikkat” Lokalize (prostata sınırlı) prostat kanserinin sıklıkla hiçbir belirti vermeden geliştiğini ifade eden Opr. Dr. Cavıldak, prostat kanserinin izlenebilir belirtilerini şöyle sıraladı: "Özellikle geceleri sık idrar çıkma ihtiyacı, idrar yapmaya başlarken ya da durdururken zorlanma, damla damla, kesintili idrar yapmak, cinsel ilişki sırasında ve boşalma anında ağrı, yanma, acı hissetmek, cinsel ilişki sonrası boşalma miktarında azalma, idrarda ya da menide kan görülmesi, ereksiyon sırasında zorlanma." “Tedavi gecikirse hastalık ilerliyor” Tarama testi yaptırmayan ya da tanı almış olmasına rağmen rutin kontrollerini aksatan kişilerde prostat kanseri tedavisinin geciktiğinin altını çizen Opr. Dr. Cavıldak, bu durumlarda hastalığın ilerlemeye başladığını sözlerine ekledi.
Beyin ölümü gerçekleşti 4 cana umut oldu
17 Eylül 2024 Salı - 11:58 Beyin ölümü gerçekleşti 4 cana umut oldu Manisa’da 6 Eylül’de aracın çarpması sonucu Manisa Şehir Hastanesine kaldırılan ancak 12 Eylül tarihinde beyin ölümü gerçekleşen K.E. isimli adam, 4 hastaya umut oldu. Bir aracın çarpmasına bağlı beyin dokusu harabiyeti ve beyin kanaması olan 61 yaşındaki K.E. isimli erkek hasta, 6 Eylül tarihinde Manisa Şehir Hastanesi 3. Basamak Yoğun Bakım Ünitesinde tedavi altına alındı. 12 Eylül tarihinde beyin ölümü gerçekleşen hastayla ilgili, hasta yakınlarının isteği üzerine Manisa Şehir Hastanesi Organ Nakli Koordinatör Hekimi Dr. Önder Yıldırım ile görüşme sağlandı. Aile ile gerçekleştirilen görüşme sonrası organ bağışı ve alımı için gerekli yasal ve tıbbi prosedürler tamamlandı. Gerekli yasal ve tıbbi prosedürlerin tamamlanmasının ardından, İzmir’den farklı hastanelerden gelen üç ayrı ekip Organ Nakli Koordinatör hekimi Dr. Önder Yıldırım eşliğinde Manisa Şehir Hastanesi Ameliyathanesinde operasyonları başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Donörden alınan karaciğer, sağ ve sol böbrek, sağ ve sol kornea dört hastaya umut oldu. Manisa Şehir Hastanesi Organ Nakli Koordinatör Hekimi Dr. Önder Yıldırım yaptığı açıklamada, "Ülkemizde hâlâ oldukça düşük seviyede olan organ bağışı son derece önemli ve hayati niteliktedir. Özellikle kişinin hayattayken tıbben ölümünden sonra organlarını bağışlaması, kalp ve kornea gibi doku ve organların nakli için son derece önem taşır. Organ bağışı, organ yetmezliği olan hastalar için hayat kurtarıcı bir tedavidir. Her bağış yeni bir hayattır. 3 organ ve 2 doku ile diğer insanların yaşamına ve mevcut olan hastalıklarının iyileşmesine destek olan donörümüze ve ailesine teşekkür ediyoruz." dedi.
‘Sağlıklı beslenme öğrencilerin başarısını etkiliyor’
17 Eylül 2024 Salı - 11:45 ‘Sağlıklı beslenme öğrencilerin başarısını etkiliyor’ 2024-2025 eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte okul çağındaki çocukların, bu dönemde edindiği beslenme alışkanlığı hem başarısını hem de fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerini etkiliyor. Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyetisyeni Ayşe Büşra Kaygısız okul dönemindeki çocukların kazandığı beslenme alışkanlıklarının ömür boyu devam ettiğine dikkati çekerek sağlıklı beslenme alışkanlığının çocukluk döneminden kazandırılması gerektiğini söyledi. Kaygısız; "Okula yeni başlayan özellikle 6-12 yaş gruplarda gelişim çok hızlıdır. Bu süreçte çocukların bedensel ve zihinsel gelişimi açısından beslenme çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının erken yaşta kazanılması ilerleyen dönemlerde kronik rahatsızlıkların önlenmesinde son derece önemlidir" dedi. "Sağlıklı kahvaltı öğrenmeyi olumlu etkiliyor" Sağlıklı ve protein zengini kahvaltının okul çağındaki çocuklarda öğrenmeye büyük katkılar sağladığını söyleyen Diyetisyeni Ayşe Büşra Kaygısız ambalajlı gıdalara karşı da uyarılarda bulundu. Kaygısız; "Yumurta, peynir, zeytin, ceviz ve tam buğday ekmek tüketimi çocuklar için kahvaltı tercih edilmelidir. Kahvaltı öğününün atlanması konsantrasyon düşüklüğüne, halsizlik, yorgunluk ve öğrenme güçlüğüne sebep olabilir. Gün içerisinde tüketilen abur cuburlar, fast food ürünler boş enerji kaynaklarıdır ve ilerleyen dönemlerde obezite sebebiyet verebilirler. Bu süreçte paketli ve ambalajlı gıdalar tüketilmemesine özen gösterilmeli, çocuklar için sağlıklı beslenme çantaları oluşturmalı. Beslenme çantalarında taze veya kuru meyveler, kuru yemişler içecek olarak da süt veya ayran tercih edilebilir. Hazır meyve suları bu süreçte tercih edilmemelidir, onun yerine taze sıkılmış meyve suları beslenme çantalarına konulmalıdır. Okul dönemindeki çocukların su tüketimi de önemlidir. Onların ilgilerini çekebilecek suluklarla çocuklar su içmeye teşvik edilebilir. Aktivite de çok önemli. Çocuklar okulda yaptıkları aktivitelerin dışında her gün 30-40 dakika kadar daha fiziksel aktivite yapmalıdır" diye konuştu.
Prostat kanseri riskine karşı uzmanından uyarı
17 Eylül 2024 Salı - 11:33 Prostat kanseri riskine karşı uzmanından uyarı Niğde İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Bahadır Karaca, prostat kanseri ile ilgili uyarılarda bulundu. Erkeklerde görülme sıklığı ile önemini koruyan prostat kanserinden korunmak için dikkat edilmesi gerekenleri açıklayan Uzm. Dr. Bahadır Karaca, doymuş yağ, kırmızı et zengini ancak sebze ve meyveden fakir beslenme alışkanlığının prostat kanseri riskini arttırabildiğine dikkati çekti. Karaca prostat kanseri ile ilgili yaptığı açıklamada; "Prostat, idrar torbasının hemen altında yer alan, içerisinden idrar kanalının geçtiği, erkek üreme sisteminde bir salgı bezidir. Normal durumda yaklaşık bir ceviz büyüklüğündedir. Erkekler yaşlandıkça prostat bezi büyüyebilir. Büyümüş bir prostat, mesaneden idrar akışını engelleyebilir ve diğer sorunlara neden olabilir. Büyüme tek başına bir kanser belirtisi sayılmaz. Kanser hücrelerinin bulunmadığı prostat büyümesi iyi huylu (benign) prostat hiperplazisi (BPH) olarak adlandırılır. BPH, bir kanser olmasa da verdiği rahatsızlıkları düzeltmek için ameliyat gerekebilir. Prostat kanserinde, prostat bezi içerisinde kanser hücreleri gözlemlenir. Yaşlanmayla birlikte daha sık ortaya çıkan prostat kanseri dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de erkek kanserleri arasında yüz binde 39,1 görülme sıklığı ile önemini korumaktadır. ” dedi. Erkeklerin prostat kanserine yakalanma riskini etkileyebilecek faktörleri de açıklayan Karaca, prostat kanserinin 40 yaşın altındaki erkeklerde nadir, 50 yaş sonrasında görülme riskinin hızla artmaya başladığını ifade etti. "Prostat Kanserine Yakalanmada Genetik Yatkınlık Önemli ” Her 10 prostat kanseri vakasından 6’sı 65 yaşından büyük erkeklerde görülüyor diyen Karaca, “ Prostat kanseri olan bir baba veya erkek kardeşe sahip olmak, bir erkeğin bu hastalığa yakalanma riskini iki katından fazla artırmaktadır. Genç yaşlarda prostat kanseri tanısı almış birden fazla akrabası olan erkeklerde de risk daha yüksektir. Doymuş yağlardan ve kırmızı etten zengin, sebze ve meyveden fakir beslenme alışkanlığının prostat kanseri riskini arttırabildiğine dair yayınlar vardır. Bazı kimyasallara maruz kalmak riski artırabilmektedir.” diye konuştu. Erken evrede hiçbir belirti vermeyen prostat kanserinin belirtilerini açıklayan Karaca, yavaş veya zayıf idrar akışı, özellikle geceleri olmak üzere daha sık idrara çıkma ihtiyacı, idrarda kan varlığı, kalça, omurga, kaburga ağrıları, bacaklarda veya ayaklarda zayıflık veya uyuşma, hatta omuriliğe baskı yapan kanser kitlesi nedeniyle mesane veya bağırsak kontrolünün kaybının belirtiler arasında yer aldığını ifade etti. “Prostat Kanseri Riskini Azaltmak Mümkün ” Yaşam tarzı değişiklikleri yapmakla kanserin gelişme riskinin azalabileceğine dikkati çeken Karaca, sigarayı bırakmak, sağlıklı vücut ağırlığını korumak, düzenli egzersiz yapmak ve sağlıklı, dengeli diyet yapmakla riskin azalabileceğini söyledi.
Kök hücre uygulaması ile eklem yaşlanması durdurulabilir
17 Eylül 2024 Salı - 11:29 Kök hücre uygulaması ile eklem yaşlanması durdurulabilir Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) araştırmasına göre, Türkiye’de insan ömrü kadında ve erkekte ortalama 78,6’ya kadar uzadı. İnsan ömrü uzadıkça da nüfusta yaşlanmaya ve yaşlandıkça da daha çok hastalıkla karşılaşılmaya başlandı. Bu hastalıklardan birinin de eklem rahatsızlıkları olduğunu söyleyen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Harun Kütahya, günümüzdeki teknoloji sayesinde yaş ilerlese de eklemlerin yaşının durdurulabilir olduğunu vurguladı. Eklem ağrıları nüfusun yaşlanması, obezitedeki artış ve hareketin azalması gibi etkenlere bağlı olarak giderek daha fazla kişiyi etkilemeye başladı. Hastalığın ilerleyen aşamalarında görülen hareket kısıtlılığı nedeniyle kişilerin yaşam kalitesinin düştüğünü de vurgulayan Medicana Konya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Harun Kütahya, erken evre kıkırdak aşınması olan hastalarda kök hücre uygulaması ile birçok sağlık sorununun ilerlemesinin önüne geçtiklerini ifade etti. "Kök hücre tedavisi ile zamanı durdurmak mümkün" Kök hücre tedavisinin, erken dönemde kıkırdak hasarlanması başlamış, ağrılı ekleme sahip ancak cerrahi için erken olan veya ameliyat olmak istemeyen hastalarda, kıkırdak hasarının ilerlemesini yavaşlatmak amacıyla yapıldığını ifade eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Harun Kütahya, kök hücre uygulaması sayesinde çoğu hastanın hayat kalitesinin yükseldiğini ifade ederek, “Kök hücre uygulamasıyla diz ve eklem hastalılarında zaman geri alınabilir. Eskiden ortopedi kitaplarında kıkırdak hasarlandığı zaman tamiri olmaz diye öğretilirdi. Kıkırdak aşınması başlamış olan bir hastaya, zamanla bu kıkırdağın daha da yıpranabileceğini ve bu durumdan dolayı şikayetler daha çok artarsa, ameliyat seçenekleri sunulurdu. Günümüzde kök hücre uygulaması ile kıkırdak tekrardan oluşturulup, 10 sene öncesine döndürülebiliyor” dedi. Kök hücrelerin her türlü hücreye dönüşme potansiyeline sahip olduğunu, bu özellik nedeniyle bazen kök hücrelerin kıkırdaktan başka kemik benzeri bir dokuya da dönüşebilmekte olduğunu ifade eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Harun Kütahya, “Kök hücre bulunduğu ortama uyum sağladığı için kullanım alanları da çeşitleniyor. Yıpranmış ya da özelliğini kaybetmiş bölgeyi yeniden sağlıklı haline getirebiliyor. Örneğin kemiğin olduğu bölgede kemiğe dönüşüyor. Kıkırdağın arasında kıkırdağa dönüşüyor. Kasın olduğu alana uygulandığında kasa dönüşebiliyor. Kısacası hangi dokuya uygulanıyorsa, o dokuyu tamir edip geriye döndürebiliyor” şeklinde konuştu. Op. Dr. Harun Kütahya, eklem kireçlenmesinde de kök hücre tedavisinin en etkili yöntemlerden biri olduğunu, hastadan alınan kök hücrelerin yine hastanın kendisine uygulanarak yapıldığını, kireçlenmenin erken evresinde iyileştirici, doku onarıcı bir etki görüldüğünü söyledi. Kök hücre uygulamasının kıkırdak tamiri için de kullanıldığının bilgisini veren Op. Dr. Harun Kütahya, şöyle devam etti: “Menüsküs tamiri yapılmış hastalarda da kök hücre tedavisi uygulanır. Menüsküs yırtığı dikildikten sonra, o alana kök hücre uygulamasının yapılması dikişteki kalitenin artırılarak iyileşmenin hızlandırılması sağlanır. Yine ayak bileği kıkırdak sorunlarında da kök hücre uygulaması yapılabilir. Orada da iyileşme ihtimalini artırabilecek etkisi vardır. Ayrıca kas tendon şikayetlerinde ve tendon kopmaları sonrasında da tamir yeteneğini artırmak için kök hücre tedavisi kullanılır” diye konuştu.
Sağlıklı beslenme öğrencilerin okul başarısını olumlu etkiliyor
17 Eylül 2024 Salı - 10:57 Sağlıklı beslenme öğrencilerin okul başarısını olumlu etkiliyor DENİZLİ (İHA) – Denizli Özel Egekent Hastanesi Diyetisyeni Cemile Gül, okula giden çocukları için beslenme çantası hazırlayan annelere önemli tavsiyelerde bulundu. Diyetisyen Gül, “Sağlıklı beslenme öğrencilerin okul başarısını olumlu etkiler” dedi. 2024-2025 eğitim öğretim yılı için ilk ders zilinin çalmasının ardından annelerin de beslenme çantası hazırlama dönemi başladı. Özel Egekent Hastanesi Diyetisyeni Cemile Gül, okula giden çocukları için beslenme çantası hazırlayan annelere önemli tavsiyelerde bulundu. Çocukluk çağının; hızlı büyüme-gelişme ve öğrenme süreçlerini kapsayan, bu nedenle de sağlıklı beslenmenin büyük önem taşıdığı bir dönem olduğuna dikkat çeken Diyetisyen Cemile Gül “Çocuklarda sağlıklı beslenme ile bedensel, duygusal, sosyal gelişim ve okul başarısı olumlu yönde etkileniyor. Aynı zamanda yetişkinlik dönemine temel oluşturan doğru beslenme alışkanlıklarının kazanılması sağlanıyor” dedi. “Protein dengesine dikkat edin” Okul öncesi ve okul çağı çocuklarda beslenme çantası hazırlığıyla ilgili bilgiler veren Diyetisyen Cemile Gül, “Okul öncesi ve okul çağı çocuklarda beslenme çantasında taşıması kolay yiyecekler tercih edilmelidir. Beslenme çantalarında günlük protein içeren gıdalar, sebze ve meyve bulunmalıdır. Ve her gün su konularak, su içmeleri takip edilmelidir. Yaşlarıyla orantılı olarak porsiyonları da arttırılarak beslenme çantaları hazırlanmalıdır” dedi. Seçenekler sundu Öğrencilerin sınıflarında kahvaltı öğünü veya öğle yemeği yiyeceklerse beslenme çantasında olması gerekenleri de seçenekler halinde açıklayan Diyetisyen Cemile Gül, şu tavsiyelerde bulundu: “Okulda kahvaltı öğünü yapılacaksa birinci seçenek tam tahıllı ekmekle peynirli tost, haşlanmış yumurta, zeytin, domates, salatalık, ayran. Ara öğün olarak meyve ya da ceviz ve badem gibi kuruyemiş. İkinci seçenek pankek, peynir, haşlanmış yumurta, fıstık ezmesi, muz, süt. Ara öğün ayran, galeta. Okulda öğle öğünü yapılacaksa birinci seçenek fırınlanmış sebze mücver, makarna, yoğurt. Ara öğün olarak meyve, kuruyemiş. İkinci seçenek mercimek köfte, fırın patates, yeşillik, ayran. Ara öğün süt, kuru meyve olabilir. 12-18 yaş grubunda okul saatleri daha uzun olduğu için kesinlikle öğünleri atıştırmalık olarak geçirmemelidirler. Yemekhaneden yiyemiyorlarsa, susuz sebze veya baklagil yemekleri, yoğurt, ayran, meyve gibi gıdalarla öğünlerini yeterli ve dengeli hale getirmeliler. Okula yemek hazırlığı olmadan geldikleri durumda kantinden ekmek arası, dürüm almak yerine tabakta köfte, tavuk alarak yanına domates, salatalık, ayran şeklinde öğünlerini pratik hale getirebilirler”
1 yıl içinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konuldu
17 Eylül 2024 Salı - 10:45 1 yıl içinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konuldu Bilecik İl Sağlık Müdürü Dr. Ferhat Damkacı, 1 yıl içinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konulduğu anlatarak, bu hastalığın önemine değindi. Dr. Ferhat Damkacı, lenfatik sistemin vücudun önemli bir parçası olduğunu belirterek, vücudun mikroplarla savaşan ağı lenf düğümleri, dalak, timüs bezi, kemik iliği ve diğer vücut bölümlerini içerdiğini söyledi. Damkacı, "Lenfatik sistem kanserine lenfoma denir. Lenfomalar, lenfoid dokularda doğal olarak bulunan lenfosit adı verilen hücrelerden gelişen kötü huylu lenf bezi hastalıklarıdır. Hodgkin hastalığı olarak da bilinir ve lenfomaların yaklaşık yüzde 25’ini oluşturur. Hodgkin dışı lenfoma tıpta ’Non-Hodgkin Lenfoma/NHL’ olarak adlandırılır olguların yaklaşık yüzde 75’ini oluşturur. Bir yıl içerisinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfomatanısı konulmuştur. Non-Hodgkin lenfomalar hem erkeklerde hem de kadınlar da ilk on kanser türü içinde yer almaktadır. Çocukluk çağı kanserlerinin ise yüzde 15’ini oluşturmakta ve ikinci sırada yer almaktadır. Lenfomaların genel olarak 80’den fazla alt tipi vardır ve her birinin klinik tedavisi de farklılık gösterir. Lenfomaların kesin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte, çeşitli risk faktörleri lenfoma gelişme muhtemelliği ile ilişkilidir” dedi. "Belirtilerinde halsizlik, kilo kaybı, ateşe dikkat" Dr. Damkacı belirtilere dikkat çekerek, “Lenfoma belirtilerinde en sık görülen özellik boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezelerinin ağrısız şişerek ele gelmesidir. Hastalarda diğer bulunabilen belirtiler ise, sebebi tam açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik, ciltte kaşıntıdır. Bu şikayetler, grip gibi başka hastalıkların seyrinde de görülebilir. Bu nedenle bu tür bulguları olan hastalarda lenfoma teşhisini ancak hekim koyabilir. Sayılan belirtilerin varlığı halinde hekime başvurulmalıdır. Lenfomanın tanısında en önemli basamaklar ayrıntılı öykü ve fizik muayenedir. Öykü ve muayenede şüpheli bulguların tespit edilmesi durumunda lenf nodu biyopsisi, kemik iliği biyopsisi, görüntüleme tetkikleri, kan sayımı, kan testleri, biyokimyasal incelemeler, görüntüleme testleri (MRI taraması, PET taraması, X-ışınları) gibi ek tanı metotlarına başvurulur. Hastalığın türlerine göre farklı tedavi yöntemleri mevcuttur. Kemoterapi, radyoterapi gibi klasik tedavi metotlarına ek olarak uygun hastalarda biyolojik tedaviler (monoklonal antikorlar), kök hücre nakli gibi yöntemlere de başvurulabilmektedir. Biyopsi ve hastalığın durumunu tespit amaçları dışında, cerrahi lenfoma tedavisinde nadiren kullanılmaktadır” dedi.