SAĞLIK
25 Eylül 2024 Çarşamba - 15:42 Maltepe’de kansere yönelik farkındalık semineri düzenlendi Maltepe Belediyesince kadınlara yönelik serviks kanseri ve genel onkolojik bilgilendirmeyi içeren sağlık semineri düzenlendi. Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde ücretsiz olarak düzenlenen seminerde uzmanlar tarafından kanserin nedenleri, en sık görülen türleri, erken teşhisi ve tedavi yöntemleriyle ilgili merak edilen soruların yanıtları verildi. Uzman Doktor Sinemis Çelik, Türkiye’de bir yıl içinde yaklaşık 96 bin 200 erkek ve 67 bin 200 kadının kanser teşhisi aldığını, yılda 163 bin 500 yeni kanser vakası teşhis edildiğini, bir günde yaklaşık 450 kişinin kanser teşhisi aldığını kaydetti. Henüz belirti vermeyen kanserlere erken evrede tanı koymanın temel hedef olduğunu ifade eden Çelik, şikayeti olmayan kişilere tarama ve erken tanı testleri uygulanmasının önemine dikkat çekti. Erken evrede tanı koymak temel hedef olmalı Bütün dünyada kadınlarda en sık görülen ve ikinci sırada ölüme neden olan kanserin meme kanseri olduğuna işaret eden Çelik, “Sekiz kadından birinin hayatının bir döneminde meme kanseri tanısı alacağı hesaplanmaktadır. Sıklığı yaş ile artar. Kalıtsal risk söz konusudur" dedi. Meme kanserinin risk faktörlerini sıralayan Çelik, kendi kendine ve doktor tarafından meme muayenesinin ve mamografinin önemine değindi. "Akciğer kanseri birinci sırada, sigara kullanımından kaçınmalı" Akciğer kanserinin dünyada birinci sıradaki kanser türü olduğunu ifade eden Çelik, “Vakaların büyük çoğunluğu sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımına bağlı olarak kanser olmaktadır. Sıklığı yaş ile artmaktadır. Sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımından kaçınmak gerekir" şeklinde konuştu. "Serviks kanserinden aşılanma ile korunmak mümkün" Operatör Doktor Işıl Şafak Yıldırım ise serviks (rahim ağzı) kanseriyle ilgili bilgilendirme yaptı. Yıldırım, rahim ağzı kanserinin belirtilerinin ancak kanser ileri bir aşamaya geldiğinde ortaya çıktığına vurgu yaptı. Serviks kanserinin önlenebilir bir kanser türü olduğunun altını çizen Yıldırım, “Serviks kanserinden korunma aşılama ile mümkündür. İkincil koruma ise tarama işlemleridir. Bu işlemler smear testi ve HPV DNA testidir. 21 yaş üzeri cinsel aktif her kadının yıllık smear testi yapması önerilir. Ayrıca üç yılda bir HPV DNA testi veya beş yılda bir HPV DNA ve smear testi yaptırarak serviks kanserine karşı yüksek bir koruma sağlanabilir” dedi.
25 Eylül 2024 Çarşamba - 15:24 Alzheimer hastalığındaki en önemli konu erken teşhis Nöroloji Uzmanı Dr. Güven Arslan, Alzheimer hastalığının yaşla birlikte arttığına dikkat çekerek, “Hastalık çok anlık unutkanlıklardan başlayıp, hastayı günlük aktivitelerini yapamayacak duruma kadar getirebiliyor. Yakın geçmişe dönük hafıza sorunlarında hekime başvurulmasını öneriyoruz” dedi. Acıbadem Kayseri Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Güven Arslan, Alzheimer hastalığının sinir hücrelerinin zamanla yıpranması sonucu işlevini yerine getiremediği bir hastalık olduğunu söyleyerek önemli bilgiler verdi. Alzheimer hastalığının tanısını koymada klinik bulguların çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Arslan “Öncelikle hastanın şikayetleri ve muayenesi ön plana çıkmaktadır. Sonrasında klinik ölçeklerle bilinçsel bozulmanın, hafıza kaybının derecesini araştırıyoruz. Sonrasında da MR ve tomografi gibi tekniklerle beynin görüntülenmesini alıyoruz. Hastalık çok basit ve anlık unutkanlıklardan başlayıp, hastanın günlük aktivitelerini yapamayacak duruma kadar gelebiliyor. Kişi unutkanlığının farkında da olmayabilir” ifadelerini kullandı. Alzheimer’ın “demans” yani bunama sorunlarının bir çeşidi olduğunu ve yüzde 50-60 görülme sıklığı ile demansın en yaygın sebebi olduğunu belirten Dr. Arslan hastalığın kadınlarda erkeklere oranla daha sık görüldüğünü söyledi. Dünyada yaklaşık 50 milyon kişinin Alzheimer hastası olduğuna değinen Dr. Arslan, yaşlı nüfusun artmasıyla bu rakamın daha da artacağını, sadece ülkemizde 600 bin ailenin Alzheimer hastalığı ve beraberinde getirdiği sorunlarla mücadele ettiğini dile getirdi. “En önemli konu erken teşhis” Alzheimer hastalığındaki en önemli konunun erken teşhis olduğunun altını çizen Dr. Arslan, “Bunu asla unutmamalıyız. Çünkü beyinde bir hasar süreci mevcut. Bu hasar meydana gelmeden tedaviye başlarsak, sağlıklı süreleri uzatabiliyoruz. O yüzden yakın hafıza bozukluğu tespit edildiği zaman uzman hekime başvurulmasını tavsiye ediyorum” dedi. Alzheimer tanısı konulan bireyin beslenmesi, günlük egzersizleri ve aktivitelerinin tamamen bozulabildiğini aktaran Dr. Arslan, “Hastalığın tedavisinde klasik ilaç tedavilerimiz mevcut. Bunlar beyindeki eksilen maddeleri yerine koyma metoduyla çalışıyor. Daha yeni araştırmalarda beyindeki hasarı önlemeye yönelik hastalığın çok erken evrelerinde kullanılabilen metotlar geliştirilmektedir. Henüz yaygın kullanımda değil ancak ilerisi için umut verici tedaviler geliyor” diye konuştu.
“Maymun çiçeğinin gölgesinde çiçek hastalığı ve biyolojik silah endişesi var”
22 Ağustos 2024 Perşembe - 11:58 “Maymun çiçeğinin gölgesinde çiçek hastalığı ve biyolojik silah endişesi var” Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Maymun Çiçeği hastalığına yönelik son uyarılarıyla birlikte, küresel sağlık endişeleri yeniden alevlenirken İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Doğancı ise asıl tehlikenin Maymun Çiçeğinden çok daha büyük olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Levent Doğancı, Maymun Çiçeği hastalığının ötesinde, çiçek hastalığı gibi biyolojik tehditlerin Türkiye ve dünya için çok daha ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirterek, “Özellikle stratejik düzeyde saklanan çiçek virüsleri ve bu konuda ABD’nin attığı adımlar, küresel biyolojik güvenlik endişelerini daha da artırıyor” dedi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından maymun çiçeği ile ilgili yapılan son uyarılar ve küresel salgın riskinin yükselmesi, bilim dünyasında derin yankı buldu. Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Doğancı ise Maymun Çiçeği ile ilgili gelişmelerinden yola çıkarak, “Sadece Maymun Çiçeği değil, stratejik olarak daha büyük bir tehlike olan çiçek hastalığı da gündemimizde olmalı” şeklinde konuştu. “3 yerde saklanıyor, bu durum virüsün potansiyel bir biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesini doğuruyor” Dünya genelinde artan sosyal çalkantılar, terör ve savaşlarla birlikte, biyolojik tehditlerin önemini vurgulayan Prof. Dr. Levent Doğancı, 1978’de dünyadan sökülmüş gibi görünen çiçek hastalığı virüsünün, aslında DSÖ’nün Cenevre’deki stoklarında, Moskova’daki bir laboratuvarda ve ABD’nin Walter Reed Askeri Araştırma Laboratuvarı gibi belirli noktalarda saklandığını söyledi. Bu durumun virüsün potansiyel bir biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesi doğurduğunun altını çizen Prof. Dr. Doğancı, gelişmeleri farklı bir perspektiften ele aldı. Doğancı, Maymun Çiçeği’nin özellikle immün yetmezliği olan bireyler için tehlike oluşturduğunu kabul etmekle birlikte, çiçek hastalığının daha büyük bir risk taşıdığını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “ABD’de MVA-Nordic suşu olarak bilinen ve en güvenilir çiçek aşısının üretilmesi, bu riske karşı bir önlem olarak sunuluyor. Ancak bu aşının sadece ABD’de tek bir firma tarafından üretiliyor olması ve Amerikan halkına yaygın olarak uygulanmaya başlanması, küresel bir endişe kaynağı. Dünya artık çok küçük bir coğrafya. Bir ülkede yaşayan belli bir popülasyonun, kitlesel olarak çiçek gibi tehlikeli bir hastalığa karşı kolaylıkla immün olabilecek potansiyele sahip olması; diğer ülkelerin bağışıklığı olmayan genç- orta yaşlı büyük sayıda nüfuslarının bulunması tedirgin edici bir durum. ABD kendi halkına ve dünyaya DSÖ ve kendi federal sağlık örgütleri üzerinden mesaj veriyor; ‘gidip aşı olabilirsiniz’ ve ‘MVA aşısı son derece güvenilir bir aşıdır’ şeklinde. Amaçlarının genellikle immün yetmezlikli HIV veya transplantlılar için risk olan maymun çiçeği olduğunu iyi niyetli bir yaklaşımla söylüyorlar; eradike edilmiş insan çiçeği için kendi genç nüfusunu da immün hale getirmek istiyorlar. Ama Walter Reed’ USARIID laboratuvarının çok ciddi bir çiçek laboratuvarı mevcut ve orda vahşi virüs üretimi kolaylıkla yapılabiliyor. Kozmik klirensle girilebilen bir laboratuvar. Bu perspektifi de düşünmek ve daha kriz başlamadan Ankara suşumuzu getirip, üretip-depolamak gerektiği kanısındayım.” “Türkiye için stratejik hazırlık şart, 1980’den sonra doğan nüfusun yüzde 100 çiçek riski altında” Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Doğancı, Türkiye’nin de bu biyolojik tehditlere karşı hazırlıklı olması gerektiğini belirterek, “MVA suşu elimizde olduktan sonra, iki üç ayda tüm nüfusumuza yetecek aşıyı üretebilecek bir potansiyele sahibiz. Türkiye’nin bu aşıyı stoklayarak hızlı bir şekilde üretime geçmesi gerekiyor. Özellikle 1980’den sonra doğan nüfusun yüzde 100 çiçek riski altında. Kimin neyi planladığını asla tahmin edemeyiz. Çiçek hastalığı çok etkili bir biyolojik silah ve ABD Kongresi, BM’in biyolojik silah konvansiyonunu 20 yıldır halen imzalamadı. Bu perspektifi de düşünmek ve daha kriz başlamadan Ankara suşumuzu getirip, üretip-depolamak gerektiği kanısındayım" dedi.
Manuka balı meme kanserinde tümör hücrelerinin büyümesini yüzde 84 azalttı
22 Ağustos 2024 Perşembe - 11:05 Manuka balı meme kanserinde tümör hücrelerinin büyümesini yüzde 84 azalttı Manuka balının östrojen pozitif meme kanseri hücre dizilerinde tümör hücrelerinin büyümesini yüzde 84 oranında azalttığı tespit edildi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, Manuka balının östrojen pozitif meme kanseri hücre dizilerinde tümör hücrelerinin büyümesini yüzde 84 oranında azalttığının belirlenmesini değerlendirdi. Meme kanseri tedavisi ve önlenmesinde yan etkisi olmayan doğal ürünler bulunmasının son derece önemli olduğunu söyleyen Prof. Dr. Coşkun, "Kadınlarda en sık görülen kanserlerden birisi meme kanseri. 8 kadından bir tanesinin meme kanserine yakalandığını söyleyebiliriz. Erken teşhis ve tedavilerde büyük gelişmeler olmakla birlikte bazı hastalarda malesef olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilmekte. Birkaç gün önce UCLA Health Jonsson Comprehensive Cancer Merkezi araştırmacıları, Nutrients dergisinde ilginç bir çalışma yayınladılar. Marquez Garban ve arkadaşları tarafından yayınlanan deneysel çalışmada, Manuka balının östrojen pozitif meme kanseri hücre dizilerinde tümör hücrelerinin büyümesini yüzde 84 oranında azalttığı gösterildi. Ayrıca Manuka balının meme kanseri tedavisinde kullanılan tamoksifen gibi hormon baskılayıcı ilaçların etkilerini de artırdığı tespit edildi. Bu olumlu etkileri yaparken normal meme kanseri hücrelerine de bir zarar verilmediği görüldü. Manuka balının antioksidan özellikleri bulunmakta ve flavonoidler, vitaminler, amino asitler ve mineraller içermekte. Bu sayede etkili olduğu düşünülmekte. Manuka balı, bal arıları tarafından Manuka bitkisi nektarından yapılan ve geleneksel olarak doğal şifa ilacı olarak görülen bir bal çeşididir. Meme kanseri tedavisi ve önlenmesinde yan etkisi olmayan doğal ürünlerin bulunması son derece önemli. Manuka balı gibi diğer bal türlerinin de benzer etkileri saptanabilir, araştırılması gerekmektedir. Bu konuda yapılacak insan çalışmaları gelecekte meme kanseri tedavisinde farklı alternatifleri önümüze getirebilir" dedi.
Market poşetini açarken gözüne bıçak saplanan Sudenaz’a ikinci kornea nakli yapıldı
22 Ağustos 2024 Perşembe - 10:50 Market poşetini açarken gözüne bıçak saplanan Sudenaz’a ikinci kornea nakli yapıldı İzmir’in Torbalı ilçesinde market poşetini meyve bıçağıyla keserek açmak isterken bıçak gözüne saplanan 17 yaşındaki Sudenaz Aldağ, 5 yıl sonra ikinci kornea naklini oldu. İzmir’in Torbalı ilçesi Ayrancılar semtinde 2017 yılının haziran ayında meydana gelen olayda Sudenaz Aldağ, henüz 10 yaşındayken babası Yılmaz ve annesi Zehra ile markete gidip alışveriş yaptı. Baba alışverişin ardından işe gitti, annesi ise market poşetlerini mutfağa bıraktı. Sudenaz, annesine yardım etmek için yumurtaların bulunduğu poşeti açmaya çalıştı ancak düğümü çözemeyince eline meyve bıçağını aldı. Talihsiz kız, sert bir hamle ile poşeti bıçakla açmaya çalışırken elindeki bıçak gözüne battı. O dönem tam 1,5 yıl tedavisi süren Sudenaz’a göz tansiyonunun düşmeye başlamasıyla birlikte ilk kornea nakli İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapıldı. İlerleyen süreçte takibine devam edilen genç kıza nakil yapılan kornea bir süre saydam kaldı. Fakat yeniden göz tansiyonu ortaya çıkınca kornea zaman içerisinde bulanıklaştı. Bunun üzerine Sudenaz için tekrar göz nakli yapılması gerektiği söylendi. Genç kıza son olarak İzmir Şehir Hastanesi’nde Doç. Dr. Bora Yüksel ve ekibi tarafından geçtiğimiz günlerde ikinci kornea nakli yapıldı. “Doku güzel, yerinde duruyor, aylar içinde giderek saydamlaşacak” İzmir Şehir Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Bora Yüksel, Sudenaz’ın sağlık durumu ile ilgili, “Hastamız bıçakla ağır yaralanmıştı. İlk nakil bir süre saydam kaldı ama zaman içinde bulanıklaştı. Bunun en önemli nedeni ise hastada kazadan dolayı göz tansiyonu çıkması oldu. Tansiyona yönelik ilaç tedavisiyle sonuç alamayınca tüp taktık. Tüpten sonra zaman içinde kornea dokusu hücrelerinin azalması nedeniyle bulanıklaştı ve yenisini taktık. Şu anda güzel gidiyor. Tansiyonu da iyi, saydam. Göz siniri biraz bütün bu olaylardan etkilendiği için beklediğimiz görme tam olarak çıkmamış oldu. Ama doku güzel, yerinde duruyor. Aylar içinde giderek saydamlaşacak” dedi. “6 ay içinde görmenin açılacağını düşünüyorum” Sudenaz’ın periferik görme denilen kısımlarla görebildiği kadarıyla göreceğine değinen Yüksel, şunları kaydetti: “Bizim burada daha çok beklentimiz gözün saydam gözükmesi, estetik de önemli. Dıştan doğal görüntü olması, şaşılık olmaması ve kaymaması önemli. Ne kadar görebilirse bizim için şans. Dokunun yerinde kalması için bağışıklığını da baskılayıcı tedaviye başladık. Çocuklarda yabancı dokuyu yerinde tutmak erişkine göre zor olur. Şu an damlalarını kullanıyor, kontrollere geliyor. Ben 6 ay içerisinde biraz daha görmenin açılacağını düşünüyorum.” “Korneayı değiştirdik” Dokular maalesef ömür boyu gitmiyor” diyen Doç. Dr. Yüksel, “Ona yönelik farklı ameliyat türleri var. Onları da yapıyoruz. Hastanın kendi hücrelerini koruyan bir nakil sistemi de var. Ama bu hastada öyle bir şey mümkün değildi. Total olarak korneayı değiştirdik” ifadelerine yer verdi. Doç. Dr. Yüksel, bu süreçte hastanın kontrole düzenli gelmesinin önemli olduğunun altını çizdi. Kızının yaşadığı süreci anlatan baba Yılmaz Aldağ ise, “Biz alışveriş yapıp marketten gelmiştik. Poşetlerle birlikte eve geldiğimizde kızım mutfaktaki poşeti aldı ve açmaya çalıştı. Poşeti açmaya çalışırken düğümler biraz sıkı olduğu için açamadı. Daha sonra meyve bıçağıyla açmaya çalışıyor. Düğümü sert bir şekilde açayım derken bıçağı kendine çekince direkt sağ gözüne geldi ve korneayı ortadan kesmiş oldu. Biz daha sonra hemen Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne geldik. Ameliyata sevk ettiler ve dikiş attılar. Sonra göz nakli olması gerektiğini söylediler. O sırada yaklaşık 1 sene geçti. Göz tansiyonu da yüksek olduğu için göz tansiyonunu düşürmeye çalıştılar. 2019 yılında göz bulundu ve bizi çağırdılar. Orada başarılı bir şekilde kornea naklini yaptılar. 2-3 hafta hastanede kaldık ve daha sonra normale dönünce bizi taburcu ettiler. Kontrollerimiz sürdü” şeklinde konuştu. “Eski ilaçları kullandığımız için ilaçlar yetersiz kaldı” Pandemi dönemi başlayınca hastaneye çok sık gidemediklerini aktaran baba Akdağ, sözlerine şöyle devam etti: “O süreçte doktorlarımızın da yerleri değişti. O sırada hep eski ilaçları kullandığımız için gözde ilaçların yetersiz kaldığı belirlendi. En son İzmir Şehir Hastanesine geldiğimizde doktorlar tekrar nakil olmasını söyledi. Tekrar nakil oldu ve başarılı geçti. Kontrollerimiz sürecek. İnşallah daha iyi olur.” Kızının sağlıklı olmasını temenni eden Akdağ, “Tek isteğim kızımın gözünün görmesi. Normal bir döngüye dönmesi. Doktorlar, göz sinirleri zedelendiği için kaynama aşamasının zor olacağını söyledi. Doktorların muayenesinden memnunuz. Bizleri yönlendiriyorlar” dedi.
- Market poşetini açarken gözüne bıçak saplanan Sudenaz’a ikinci kornea nakli
- 17 yaşındaki kızın göz nakli ile görme umudu yeşerdi
22 Ağustos 2024 Perşembe - 10:46 - Market poşetini açarken gözüne bıçak saplanan Sudenaz’a ikinci kornea nakli - 17 yaşındaki kızın göz nakli ile görme umudu yeşerdi İzmir’in Torbalı ilçesinde, market poşetini meyve bıçağıyla açmak isterken gözüne bıçak batan 17 yaşındaki Sudenaz Aldağ, 5 yıl sonra ikinci kornea naklini oldu. Olay, 2017 yılının haziran ayında İzmir’in Torbalı ilçesine bağlı Ayrancılar semtinde meydana geldi. Sudenaz Aldağ, henüz 10 yaşındayken babası Yılmaz ve annesi Zehra ile markete gidip alışveriş yaptı. Baba alışverişin ardından işe gitti, annesi ise market poşetlerini mutfağa bıraktı. Sudenaz, annesine yardım etmek için yumurtaların bulunduğu poşeti açmaya çalıştı ancak düğümü çözemeyince eline meyve bıçağını aldı. Talihsiz kız, sert bir hamle ile poşeti bıçakla açmaya çalışırken elindeki bıçak gözüne battı. O dönem tam 1,5 yıl tedavisi süren Sudenaz’a, göz tansiyonunun düşmeye başlamasıyla birlikte ilk kornea nakli İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapıldı. İlerleyen süreçte takibine devam edilen genç kıza nakil yapılan kornea, bir süre saydam kaldı. Fakat yeniden göz tansiyonu ortaya çıkınca kornea zaman içerisinde bulanıklaştı. Durum böyle olunca Sudenaz için tekrar göz nakli yapılması gerektiği söylendi. Genç kıza son olarak İzmir Şehir Hastanesi’nde Doç. Dr. Bora Yüksel ve ekibi tarafından geçtiğimiz günlerde ikinci kornea nakli yapıldı. “Doku güzel, yerinde duruyor, aylar içinde giderek saydamlaşacak” İzmir Şehir Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Bora Yüksel, Sudenaz’ın sağlık durumu ile ilgili, “Hastamız bıçakla ağır yaralanmıştı. İlk nakil bir süre saydam kaldı ama zaman içinde bulanıklaştı. Bunun en önemli nedeni ise hastada kazadan dolayı göz tansiyonu çıkması oldu. Tansiyona yönelik ilaç tedavisiyle sonuç alamayınca tüp taktık. Tüpten sonra zaman içinde kornea dokusu hücrelerinin azalması nedeniyle bulanıklaştı ve yenisini taktık. Şu anda güzel gidiyor. Tansiyonu da iyi, saydam. Göz siniri biraz bütün bu olaylardan etkilendiği için beklediğimiz görme tam olarak çıkmamış oldu. Ama doku güzel, yerinde duruyor. Aylar içinde giderek saydamlaşacak” dedi. “6 ay içinde görmenin açılacağını düşünüyorum” Sudenaz’ın periferik görme denilen kısımlarla görebildiği kadarıyla göreceğine değinen Yüksel, şunları kaydetti: “Bizim burada daha çok beklentimiz gözün saydam gözükmesi, estetik de önemli. Dıştan doğal görüntü olması, şaşılık olmaması ve kaymaması önemli. Ne kadar görebilirse bizim için şans. Dokunun yerinde kalması için bağışıklığını da baskılayıcı tedaviye başladık. Çocuklarda yabancı dokuyu yerinde tutmak erişkine göre zor olur. Şu an damlalarını kullanıyor, kontrollere geliyor. Ben 6 ay içerisinde biraz daha görmenin açılacağını düşünüyorum.” “Korneayı değiştirdik” Dokular maalesef ömür boyu gitmiyor” diyen Doç. Dr. Yüksel, “Ona yönelik farklı ameliyat türleri var. Onları da yapıyoruz. Hastanın kendi hücrelerini koruyan bir nakil sistemi de var. Ama bu hastada öyle bir şey mümkün değildi. Total olarak korneayı değiştirdik” ifadelerine yer verdi. Doç. Dr. Yüksel, son olarak ise bu süreçte hastanın kontrole düzenli gelmesinin önemli olduğunun altını çizdi. Kızının yaşadığı süreci anlatan Baba Yılmaz Aldağ da “Biz alışveriş yapıp marketten gelmiştik. Poşetlerle birlikte eve geldiğimizde kızım mutfaktaki poşeti aldı ve açmaya çalıştı. Poşeti açmaya çalışırken düğümler biraz sıkı olduğu için açamadı. Daha sonra meyve bıçağıyla açmaya çalışıyor. Düğümü sert bir şekilde açayım derken, bıçağı kendine çekince direkt sağ gözüne geldi ve korneayı ortadan kesmiş oldu. Biz daha sonra hemen Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne geldik. Ameliyata sevk ettiler ve dikiş attılar. Sonra göz nakli olması gerektiğini söylediler. O sırada yaklaşık 1 sene geçti. Göz tansiyonu da yüksek olduğu için göz tansiyonunu düşürmeye çalıştılar. 2019 yılında göz bulundu ve bizi çağırdılar. Orada başarılı bir şekilde kornea naklini yaptılar. 2-3 hafta hastanede kaldık ve daha sonra normale dönünce bizi taburcu ettiler. Kontrollerimiz sürdü” şeklinde konuştu. “Eski ilaçları kullandığımız için ilaçlar yetersiz kaldı” Pandemi dönemi başlayınca hastaneye çok sık gidemediklerini aktaran baba Akdağ, sözlerine şöyle devam etti: “O süreçte doktorlarımızın da yerleri değişti. O sırada hep eski ilaçları kullandığımız için gözde ilaçların yetersiz kaldığı belirlendi. En son İzmir Şehir Hastanesine geldiğimizde, doktorlar tekrar nakil olmasını söyledi. Tekrar nakil oldu ve başarılı geçti. Kontrollerimiz sürecek. İnşallah daha iyi olur.” Tek isteği kızının görmesi Kızının sağlıklı olmasını temenni eden Akdağ, “Tek isteğim kızımın gözünün görmesi. Normal bir döngüye dönmesi. Doktorlar, göz sinirleri zedelendiği için kaynama aşamasının zor olacağını söyledi. Doktorların muayenesinden memnunuz. Bizleri yönlendiriyorlar” cümlelerine yer verdi. (MP-
Antalya’da İngiliz hastanın karnından 6 kilogram kitle çıkarıldı
22 Ağustos 2024 Perşembe - 10:27 Antalya’da İngiliz hastanın karnından 6 kilogram kitle çıkarıldı Muğla’dan kasık ağrısı şikayetiyle Antalya’da özel bir hastaneye tedavi için gelen İngiliz Louise Martine Albert isimli hastanın, karnında 6 kg ağırlığında bir kitle olduğu tespit edildi. Tedavisini üstlenen Prof. Dr. Onur Erol; hastanın yapılan operasyon sonrası sağlığına kavuştuğunu söylerken, İngiliz hasta, cerrahi işlem sonrası özgüvenini geri kazandığını belirterek, “İngiltere’de bu süreç çok daha uzun sürerdi ve bunun tam olarak nasıl sonuçlanacağından da emin olamazdım.” dedi. Üç yıldır Muğla’nın Fethiye ilçesinde yaşayan ve kasık ağrısı şikayetiyle Memorial Antalya hastanesine gelen İngiliz hasta Louise Martine Albert’in(57), karnında yaklaşık 35 cm kist tespit edildi. 10 gün süren tedavi kapsamında yapılan cerrahi operasyon ve gerekli tetiklerin ardından taburcu edildi. Hastaneye başvurmadan yaklaşık 3 hafta önce ağrılarının başladığını ifade eden Martine Albert’in, tedavisini Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Onur Erol gerçekleştirdi. “Endişelerim yatıştı” Louise Martine Albert, “Karnımda ağrı vardı, ne olduğunu bilmiyordum. Ağrılar, üç hafta öncesinde başladı. Fethiye’de bir hastanede muayene olurken oradaki doktor, burada tedavi gördüğüm hocayı önerdi. Fethiye’de karnımda bir kitle olduğunu söylediler, tam olarak ne olduğunu tespit edemediler. Geldiğimde hoca muayene etti, kitle olduğu ortaya çıktı. Sonra ameliyat olmaya karar verdim. Başta teşhis koyduklarında çok korktum ama sonra çok yakından takip edildim. Ne olduğunu ve neyle karşılaşacağımı bilmediğim için çok korktum. Başka bir ülkede olduğum ve ne yapacağımı bilemediğim için çok tedirgindim. Ameliyatım çok güzel geçti, çok kısa sürede toparladım ve iyileştim. Endişelerim yatıştı” diye konuştu. “Özgüvenimi geri kazandım” İngiliz hasta Martine Albert, kitlenin boyutunu operasyon sırasında öğrendiğini ve çok şaşırdığını açıkladı. Albert, şu ifadelere yer verdi: “Hocama teşekkür ediyorum, sayesinde çok rahat atlattık. Ameliyatım da çok iyi geçti. Kitlenin bu kadar büyük olacağını hiç beklemiyordum, operasyon sırasında öğrendim. Çok şaşırdım. İngiltere’de bu süreç çok daha uzun sürerdi ve bunun tam olarak nasıl sonuçlanacağından da emin olamazdım”. “Kontrolde, herhangi bir sorunla karşılaşmadık” Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Onur Erol, hastaya Fethiye’de yapılan tetkiklerde karnında büyük boyutlarda yumurta kisti tespit edilmesi üzerine kendilerine yönlendirildiğini açıkladı. Erol, yapılan tetkiklerde karın içinde 30-35 cm yumurta kisti tespit ettiklerini ve operasyon sırasında kötü huylu olduğunu öğrendiklerini kaydederek, şöyle devam etti: “Tetkiklerin ardından cerrahimizi planladık, cerrahi operasyon yaklaşık 5 saat sürdü. Çıkartılan kitlenin boyutu, 30-35 cm civarında, ağırlığı yaklaşık 6 kg. Ameliyat esnasında yaptığımız incelemede kistin kötü huylu gelmesi üzerine ameliyat şeklimizi değiştirmek durumunda kaldık. Herhangi bir sıkıntı yaşanmadı, ameliyat sonrasında servis takibimiz 10 gün sürdü. Sonrasında hastamızı şifahen taburcu ettik, bir ay geçtikten sonra yaptığımız kontrolde herhangi bir sorunla karşılaşmadık. İlgili departmana yönlendireceğiz”. Tümörün alınması, sıçramasını önledi Hastanın menopoz sonrası dönemde bu tür bir rahatsızlıkla karşılaştığını kaydeden Prof. Dr. Onur Erol, hastanın şikayeti üzerine hemen hastaneye başvurmasının kendisi adına olumlu sonuçlar doğurduğunun altını çizdi. Erol, “Daha önceki doktora başvurma sebebi son 2-3 haftadan beri süren kasık ağrısı. Biz de yapılan testlerde aynı şeyleri tespit ettik. Alınmaması durumunda tümörün daha ileri bir evreye yayılma riskiyle karşı karşıya kalırdık. Onkolojik cerrahide ileri bir organ metastazı yayılması veya karaciğer içerisinde başka bir yere yayılmasını tespit etmedik, o yüzden tümörü patlatmadan tümüyle çıkarmamız hasta açısından iyi oldu. Tümörle yaşaması ona bağlı risklerle karşı karşıya kalmayı doğurur, ilerleyen zamanda tümör daha da büyüyebilir. O zaman yapacağımız her türlü prosedür işimizi bir hayli zorlaştırırdı.” dedi.
Antalya’da İngiliz hastanın karnından 6 kilogram kitle çıkarıldı
22 Ağustos 2024 Perşembe - 10:21 Antalya’da İngiliz hastanın karnından 6 kilogram kitle çıkarıldı Muğla’dan kasık ağrısı şikayetiyle Antalya’da özel bir hastaneye tedavi için gelen İngiliz Louise Martine Albert isimli hastanın, karnında 6 kg ağırlığında bir kitle olduğu tespit edildi. Tedavisini üstlenen Prof. Dr. Onur Erol; hastanın yapılan operasyon sonrası sağlığına kavuştuğunu söylerken, İngiliz hasta, cerrahi işlem sonrası özgüvenini geri kazandığını belirterek, “İngiltere’de bu süreç çok daha uzun sürerdi ve bunun tam olarak nasıl sonuçlanacağından da emin olamazdım.” dedi. Üç yıldır Muğla’nın Fethiye ilçesinde yaşayan ve kasık ağrısı şikayetiyle Memorial Antalya hastanesine gelen İngiliz hasta Louise Martine Albert’in(57), karnında yaklaşık 35 cm kist tespit edildi. 10 gün süren tedavi kapsamında yapılan cerrahi operasyon ve gerekli tetiklerin ardından taburcu edildi. Hastaneye başvurmadan yaklaşık 3 hafta önce ağrılarının başladığını ifade eden Martine Albert’in, tedavisini Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Onur Erol gerçekleştirdi. “Endişelerim yatıştı” Louise Martine Albert, “Karnımda ağrı vardı, ne olduğunu bilmiyordum. Ağrılar, üç hafta öncesinde başladı. Fethiye’de bir hastanede muayene olurken oradaki doktor, burada tedavi gördüğüm hocayı önerdi. Fethiye’de karnımda bir kitle olduğunu söylediler, tam olarak ne olduğunu tespit edemediler. Geldiğimde hoca muayene etti, kitle olduğu ortaya çıktı. Sonra ameliyat olmaya karar verdim. Başta teşhis koyduklarında çok korktum ama sonra çok yakından takip edildim. Ne olduğunu ve neyle karşılaşacağımı bilmediğim için çok korktum. Başka bir ülkede olduğum ve ne yapacağımı bilemediğim için çok tedirgindim. Ameliyatım çok güzel geçti, çok kısa sürede toparladım ve iyileştim. Endişelerim yatıştı” diye konuştu. “Özgüvenimi geri kazandım” İngiliz hasta Martine Albert, kitlenin boyutunu operasyon sırasında öğrendiğini ve çok şaşırdığını açıkladı. Albert, şu ifadelere yer verdi: “Hocama teşekkür ediyorum, sayesinde çok rahat atlattık. Ameliyatım da çok iyi geçti. Kitlenin bu kadar büyük olacağını hiç beklemiyordum, operasyon sırasında öğrendim. Çok şaşırdım. İngiltere’de bu süreç çok daha uzun sürerdi ve bunun tam olarak nasıl sonuçlanacağından da emin olamazdım”. “Kontrolde, herhangi bir sorunla karşılaşmadık” Memorial Antalya Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Onur Erol, hastaya Fethiye’de yapılan tetkiklerde karnında büyük boyutlarda yumurta kisti tespit edilmesi üzerine kendilerine yönlendirildiğini açıkladı. Erol, yapılan tetkiklerde karın içinde 30-35 cm yumurta kisti tespit ettiklerini ve operasyon sırasında kötü huylu olduğunu öğrendiklerini kaydederek, şöyle devam etti: “Tetkiklerin ardından cerrahimizi planladık, cerrahi operasyon yaklaşık 5 saat sürdü. Çıkartılan kitlenin boyutu, 30-35 cm civarında, ağırlığı yaklaşık 6 kg. Ameliyat esnasında yaptığımız incelemede kistin kötü huylu gelmesi üzerine ameliyat şeklimizi değiştirmek durumunda kaldık. Herhangi bir sıkıntı yaşanmadı, ameliyat sonrasında servis takibimiz 10 gün sürdü. Sonrasında hastamızı şifahen taburcu ettik, bir ay geçtikten sonra yaptığımız kontrolde herhangi bir sorunla karşılaşmadık. İlgili departmana yönlendireceğiz”. Tümörün alınması, sıçramasını önledi Hastanın menopoz sonrası dönemde bu tür bir rahatsızlıkla karşılaştığını kaydeden Prof. Dr. Onur Erol, hastanın şikayeti üzerine hemen hastaneye başvurmasının kendisi adına olumlu sonuçlar doğurduğunun altını çizdi. Erol, “Daha önceki doktora başvurma sebebi son 2-3 haftadan beri süren kasık ağrısı. Biz de yapılan testlerde aynı şeyleri tespit ettik. Alınmaması durumunda tümörün daha ileri bir evreye yayılma riskiyle karşı karşıya kalırdık. Onkolojik cerrahide ileri bir organ metastazı yayılması veya karaciğer içerisinde başka bir yere yayılmasını tespit etmedik, o yüzden tümörü patlatmadan tümüyle çıkarmamız hasta açısından iyi oldu. Tümörle yaşaması ona bağlı risklerle karşı karşıya kalmayı doğurur, ilerleyen zamanda tümör daha da büyüyebilir. O zaman yapacağımız her türlü prosedür işimizi bir hayli zorlaştırırdı.” dedi.
Beyin fonksiyonlarına ses dalgalarıyla müdahale
22 Ağustos 2024 Perşembe - 10:17 Beyin fonksiyonlarına ses dalgalarıyla müdahale İEÜ Medical Point Hastanesi’nde görevli SAS Metodu Yetkili Uygulayıcısı Odyolog Merve Topaloğlu, SAS Dinleti Programları ile nörolojik temelli otizm spektrum bozuklukları, Asperger sendromu, Down sendromu, serebral palsi, beyin hasarı ve bilmekle ilgili bozukluklar gibi rahatsızlıkların tedavi ve müdahale sürecini desteklediğini belirterek, “Kulaklarımız beynimize açılan kapılardır" ifadelerini kullandı. İEÜ Medical Point Hastanesi’nde görevli SAS Metodu Yetkili Uygulayıcısı Odyolog Merve Topaloğlu, beyin fonksiyonlarının gelişimini destekleyen SAS İşitsel Aktivasyon Programları hakkında önemli bilgiler verdi. SAS İşitsel Aktivasyon Programları’nın ses dalgaları kullanılarak yürütülen ve beyin fonksiyonlarının gelişimini destekleyen bir yöntem olduğunun altını çizen Topaloğlu, “Sinirbilim ve beyin plastisitesi alanlarındaki araştırmalara dayanarak geliştirilen, bu programlar, ses dalgaları, tonlar, müzik ve konuşma sesleri gibi çeşitli akustik özellikler içeren uyaranlar kullanarak, kulaklar aracılığıyla beyin bölgeleri ve yarım küreler arasındaki bağlantıları nöroplastisiteyi uyararak güçlendiriyor. SAS programları, her bireyin ihtiyaçlarına özel olarak hazırlanıyor. Algı, dikkat, bellek, düşünme, planlama, karar verme, öğrenme, dil, konuşma, sosyal biliş ve beden kontrolü gibi önemli beyin işlevlerine katkı sağlayarak, beynin iletişim ve işbirliği yolaklarının daha dengeli, uyumlu ve verimli çalışmasına yardımcı oluyor.” dedi. ‘Pozitif değişimler görüyoruz’ Programın hedeflerinin de altını çizen Topaloğlu, “Beynin iki yarım küresi arasındaki iletişimi artırmak, bilmekle alakalı becerileri, dikkat ve konsantrasyonu, motor becerileri, duygu-durum ve davranış becerilerini geliştirmeyi hedefliyoruz. Ayrıca dil ve konuşma becerilerini, okuma ve yazma süreçlerini, dürtüsel davranışları iyileştirmek ve duyusal işlemleme becerilerini geliştirmek de amaçlanıyor. SAS Dinleti Programları, 3 yaş ve üzeri tüm yaş gruplarına hitap ediyor. Bu yöntem, beyin fonksiyonlarını geliştirme ve nöroplastisiteyi destekleme konusunda umut vaat ediyor. SAS Dinleti Programları, danışan ile hastanın yaşam kalitesini artırarak hayatlarında pozitif değişimlere neden olabiliyor. Kulaklarımız beynimize açılan kapılardır” diye konuştu. Topaloğlu; Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), disleksi, öğrenme güçlükleri, dil ve konuşma bozuklukları, sosyal ve davranışsal problemler, duygudurum bozuklukları, nörolojik temelli otizm spektrum bozuklukları, Asperger sendromu, Down sendromu, serebral palsi, beyin hasarı ve bilmekle ilgili bozukluklar gibi durumlarda da SAS Dinleti Programı’nın etkin bir şekilde uygulandığının da altını çizdi.