SAĞLIK
İstanbul’daki sağlık çalıştayında imajı bozan merdiven altı kuruluşlar masaya yatırılacak 21 Eylül 2024 Cumartesi - 17:22:49 İstanbul Bakırköy’de sağlık turizminin geleceği ve sektördeki imajı bozan işlerin masaya yatırılacağı çalıştay başladı. Çalıştayda, merdiven altı kuruluşlar ve buna bağlı olarak yapılan karalama kampanyaları masaya yatırılacak. Türkiye’nin sağlıktaki büyük gücünün de konuşulacağı çalıştayda bu gücün sektöre daha fazla nasıl yansıtılabileceği anlatılacak. Uluslararası Antalya Sağlık Turizmi ve Eğitimi Derneği (UASTED), İstanbul Bakırköy’de, "Sağlık Turizminde Gelecek Misyonu" konulu bir çalıştay düzenledi. Bakırköy Yeşilköy’de bulunan Tarihi Halil Paşa Yalısında düzenlenen çalıştaya yerli ve yabancı çok sayıda davetli katıldı. Çalıştayda konuşan Uluslararası Antalya Sağlık Turizmi Derneği Üyesi Salih Kutlu, "Bu çalıştayı düzenleme amacımız, sağlık turizmi sektörü Türkiye’nin yüzde 40’larda olmasına rağmen hak ettiği değeri göremediğini düşünüyoruz. Burada hem özel sektöre hem de kamu tarafına düşen profesyonellerin yapması gerekenlerin yapması gerektiğini düşündüğümüz bazı hususlar var. Çalıştayda görünen ve görünmeyen bazı sorunlarımız var onları konuşacağız. Bu sorunlara ilişkin ne gibi çözüm önerileri bulabiliriz, bu çözüm önerileri kimin tarafından alınması gereken aksiyonları belirleyeceğiz. Kısa ve uzun vadede vizyonumuzun neresi olması gerektiğini ve vizyona doğru giderken hedeflediğimiz hangi tür adımlardan geçmemiz gerektiğini kısa bir şekilde belirlemeye çalışacağız” dedi. “En büyük sorunumuz merdiven altı kuruluşlar” Sağlık turizminde en büyük sorunun merdiven altı kurum ve kuruluşların olduğunu belirten Kutlu, “Tabii en başta herkesin bildiği üzere merdiven altı problemimiz var. Merdiven altını ikiye ayırmak gerekir diye düşünüyorum. Birincisi kayıt dışı, ikincisi kayda girmemiş ve bu konuda hiçbir kurum ve kuruluştan akreditesini almamış ve yetkinliği de olmayan kuruluşlardan bahsediyoruz. Kayıt dışı dediğimiz şey, bizim faturalaşmaya girmeyen ve hastaların kaydını tutmayan kuruluşlar. Diğeri de kötü işler yapan klinikler, acenteler, hastaneler diyebiliriz. Uluslararası sağlık hizmeti yetki belgesi yabancılar için olmazsa olmazdır. Burada Sağlık Bakanlığı tarafından hastanelere, kliniklere, acentelere verilen Uluslararası Sağlık Turizmi Belgesi, bir yabancının Türkiye’de tedavi olabilmesi için en temel şart. Bu kesin olmalı, buna kesin bakmaları lazım. Bunun dışında da kaliteyi de araştırmaları gerekir. Nasıl ki biz araç alacağımız zaman detaylı inceliyoruz. Vücudumuza yatırım yapacağımız zaman da çok detaylı araştırma yapmak gerekir diye düşünüyorum. Referanslarına bakılabilir, kullandığı malzemelere bakılabilir, ortamlarına bakılabilir. Hatta bazen kliniklerin yeri doğru mu, diye bakmalarında çok fayda var” şeklinde konuştu. “Merdiven altı kuruluşlar karalama kampanyalarını arttırıyor” Türkiye’de verilen hizmetin kaliteli olduğunu söyleyen Kutlu, “Kesinlikle, karalama kampanyaları açısında biz bir faul yapıyoruz ki, onlar da bunu alıp değerlendiriyorlar. Ekonomik şartlarda normal olarak hastalarını göndermek istemiyorlar, bunun için ellerinden geleni yapmaları gayet normal. Ama bunun karşısında kalite odaklı akreditasyonlarını tamamlayan denetim odaklı bir yapı sergilersek hem özel sektörde hem de kamuda bu anlamda bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum. Yurt dışındaki karalama kampanyalarını bakıyoruz, inceliyoruz ve şunu görüyoruz, karalama kampanyaların altında yazan çoğu yorumda aslında böyle değil, Türkiye aslında çok kaliteli bir hizmet veriyor. ’Eğer gidip ucuz hizmet aldıysanız bunu yaşamanız normal’ diye yabancı kişiler yabancı kişilere yazdığını görüyoruz. Dolayısıyla bizim altyapımız çok iyi, bu anlamda fiyat politikasına aldanıp da en düşük hizmeti almaya çalışan kişilerin bu tarz sıkıntılara maruz kalması dünyanın her yerinde olabilecek ve olacak hakikattir” şeklinde konuştu. Sağlık turizminde Türkiye büyük bir güce sahip olduğunu belirten Kutlu, “Türkiye bulunduğu coğrafyada yaklaşık 4 milyar insana hitap eden ve bu da yaklaşık 4 saatlik bir uçuş olan bir ülke. Aynı zamanda baktığımız zaman son 20 yılda çok ciddi bir altyapı yatırımı gerçekleştirmiş bir ülke, hastane kuruluşları son 20 yılda arttığı için ve bu altyapıda yetişen doktorların hekimlerin sayısının çok olması ve bunların 80 milyondan fazla nüfusa hizmet veriyor olması da deneyimi de artıran bir husus. Bunu turizm sektörü destinasyonu anlamında çok ciddi bir avantajı var. Biz bunları ciddi anlamda kullandık. Son 10 yılda saç ekiminde ciddi dünya liderliğine soyunduğumuz bir nokta var, bunu yakın zamanda diş tedavileri takip etmeye başladı. Yakın zamanda estetik işlemler de hızlandı, obezite cerrahisi, onkoloji vesaire derken aslında çok ciddi bir artış görüyoruz” diye konuştu.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 14:57 Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu: "Tüm çocuklarımız eşit şekilde ilaçlara erişim sağlayabilmeli" Türkiye Çocuk Nörologları Nevşehir’in Avanos ilçesinde düzenlenen VII. Geleneksel Çocuk Nöromusküler Hastalıklar Kongresinde konuşan Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu, "Türkiye’de bulunan tüm çocukların eşit şekilde ilaçlara eşimi sağlanmalı. Bunun dışındaki bireysel çözümler eksik niteliktedir" dedi. VII. Nöromusküler Hastalıklar Kongresi Düzenleme Kurulu ve Nöromusküler Hastalıklar Araştırma Derneği tarafından düzenlenen ve Türkiye’den 126, İngiltere’den 1 misafir araştırıcının katıldığı kongrede, musküler distrofiler, spinal musküler atrofi, metabolik hastalıklar, nörogenetik hastalıklar, myopatiler, fizyoterapi prensipleri gibi konular ayrıntıları ile gözden geçirildi. Her yıl olduğu gibi moleküler tedaviler, yani gen ve ekzon tedavileri de uzun oturumlarda ele alındı. VII: Nöromusküler Hastalıklar Kongre Düzenleme Kurulu adına açıklamada bulunan Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu, "Uzun yıllardır çocukluk çağı nöromüsküler hastalıklarına gönül veren, her yeni tedaviyi heyecanla yakından takip eden ve güçlü bilimsel kanıtlar olduğunda onaylayan araştırıcıların ortak görüşü olarak önem verdiğimiz bir hususu paylaşmak isteriz: modern tedavi geliştiren ve güncel olarak bunun geçerliliğini öne süren tüm ilaç üreticilerini ellerindeki yayınlanmamış büyük veri, uzun süreli izlem ve ciddi tıbbi dergilerde yayınlanmış makalelerle ülkemizin sağlık idarelerine başvurmaya ve lisans almaya yönelik uğraş sürecine girmeye davet ediyoruz. Ancak bu şekilde tüm çocuklarımız eşit şekilde ilaçlara erişim sağlayabilecektir. Bunun dışındaki bireysel çözümler eksik niteliktedir" dedi. DMD aileleri derneği sözcüsü İlker Karcı da açıklamasında, "Sağlık Bakanlığının görevlendireceği Bilim Kurulu, DMD için geliştirilen tüm ilaç verilerini ayrıntılı bir şekilde incelemeli; etkili, güvenli tedavi seçeneklerini belirlemelidir. İlaç firmaları, sunacağı veriler ile objektif bir karar sürecinin işletilmesine imkan tanımalıdır. Bu tedaviler, yarar görecek tüm hastalara devlet güvencesi altında, zaman kaybetmeden sunulmalıdır. Yardım kampanyaları çözüm değildir. Bireysel yöntemlerle adil bir çözüme kavuşamayız" ifadelerini kullandı.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 14:45 Erkeklere göre kadınlar daha çok Alzheimer hastalığına yakalanıyor Nöroloji uzmanı Doktor Turgay Dölek, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Uzman Dr. Dölek, 2050 yılında dünya genelinde 130 milyon kişinin Alzheimer hastası olmasının beklendiğini söyledi. 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü nedeni ile İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine hastalık hakkında önemli açıklamalarda bulunan Şırnak Devlet Hastanesi doktorlarından Nöroloji Uzmanı Doktor Turgay Dölek, Alzheimer hastalığının genellikle 65 yaş ve üstü insanlarda görüldüğünü ve bu hastalığa kadınların erkeklere göre daha çok yakalandığını belirterek, 2050 yılında dünya genelinde 130 milyon insanın Alzheimer hastalığına yakalanmasının beklendiğini söyledi. Uzman Dr. Dölek, “Alzheimer hem hasta için hem de hasta yakınları için bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Demans (bunama) grubu içerisinde yüzde 70 oran ile en sık görülen hastalıktır Alzheimer hastalığı. Unutkanlık hastalığı demektir. Genellikle 65 yaşın üstündeki bireyleri etkiler. Beyinde hücrelerin ölümü ile seyreden bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklerden biraz daha fazla görülür. Alzheimer hastalığı ülkemizde yaklaşık olarak 600 bin kişi de mevcuttur. Dünya üzerinde ise 47 milyon insanda Alzheimer hastalığı mevcuttur. 2050’li yıllara geldiğimizde bu sayının dünya genelinde 130 milyon ulaşması tahmin edilmektedir” dedi. Alzheimer hastalığına yakalanan insanların hastalığın ilerleyen döneminde günlük yaşamlarında desteğe ihtiyaç duyduklarını ifade eden Uzman Dr. Dölek, “Alzheimer hastalığı genellikle ileri yaş ile ilişkili bir hastalıktır. Hastalık üç evreden oluşur. Bu evrelerin de öncesindeki preklinik dönemde hastaların iç görüleri korunmuştur ve kendileri unutkanlıklarını fark ederek hekime müracaat edebilirler. Fakat hastalık ilerledikçe tabiri caizse unutkanlıklarını da unuttukları için yakınları veya aile bireyleri hastanın günlük yaşamı içerisinde bazı işleri yapmakta zorlandığını, davranışsal problemler yaşadığını fark ederek nöroloji hekimine muayene için getirirler. Tabii ki biz Alzheimer hastalığı tanısı koymadan önce unutkanlık yapan diğer sebepleri ayırt etmek için bazı testler yapmaktayız. Kan testi, beyin görüntülemeleri ve mental durum testleri, hastanemizde de psikologlar tarafından mini mental test uygulaması yapmaktayız. Daha sonrasında da hastalığın tanısını koyduktan sonra tedavisine, tedavi yaklaşımına geçmekteyiz. Burada en önemli husus Alzheimer hastalığının ve Alzheimer hastasına yaklaşımın hasta yakınları tarafından çok iyi özümsenmesi ve bu konuda da tıbbi profesyonellerin hasta yakınlarına eğitici ve bilgilendirici şekilde yaklaşmaları gerekmektedir” şeklinde konuştu.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 13:48 Öğretmen sağlığı eğitim kalitesini etkiliyor 2024-2025 eğitim yılının başlamasıyla birlikte Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Selim Mamiş, öğretmenlere yönelik sağlık tavsiyelerinde bulunurken, öğretmen sağlığının eğitim kalitesini etkilediği söyledi. Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Selim Mamiş, yeni dönemin öğretmenlere ve öğrencilere başarı ve sağlık getirmesini dilerken, sağlıklı bir öğretmenin, öğrencilerine daha verimli eğitim sunabileceğine vurgu yaptı. Mamiş, özellikle öğretmenlerin sağlığının, eğitimin kalitesini doğrudan etkilediğini belirtti. Üst solunum yolu enfeksiyonları gibi sık karşılaşılan sağlık sorunlarına dikkat çeken Mamiş, okulların açılmasıyla kalabalık ortamlarda virüslerin hızla yayılabileceğini belirterek, sınıfların düzenli havalandırılması ve klimaların aşırı kullanımından kaçınılması gerektiğini söyledi. Öğretmenlerin ses sağlığına özen göstermeleri gerektiğine de değinen Mamiş, "2024-2025 eğitim öğretim yılının değerli öğretmenlerimize hayırlı olmasını, gençlerimize, çocuklarımıza ve minik yavrularımıza da başarılı olmasını temenni ediyorum. Tabii her şeyin başı sağlıktır. Öğretmenlerimizin gerek mesleki olarak ayakta uzun süreli kalmak ya da oturması gerektiği durumda da uzun süreli oturması sakıncalıdır. Üst solunum yolu enfeksiyonları açısından kalabalık ortama yeni öğrencilerin girmesi, farklı mikrobik ajanların aynı ortama girmesi gerek gençlerin gerek çocukların gerek diğer üniversite ortamındaki çalışanlar açısından büyük risk taşıyor. Haliyle sınıfların sıkça havalandırılması, çok sıcak tutulmaması ve çok ta serin olması için klimaların uzun süre açık kalmaması, oturacakları yerlerin klimanın tam karşısında olmamasına dikkat etmeleri, öğretmenlerimizin ders aralarında mümkün mertebe ılık suyu yudum yudum en az bir su bardağı içmelerini tavsiye ederiz. Ders anlatmak zorunda olan öğretmenlerimizin konuşmaya bağlı olarak ses tellerinde ödem dediğimiz şişkinliğin gelişmesi, ses tellerinde nodüllerin gelişmesi, benzer şekilde üst solunum yolu enfeksiyonları halsizlik, kırgınlık, eklem ağrıları, burun akıntısı ve hapşırık yapabilir. Öğretmenlerimiz uzun süreli ayakta da kalmasın, uzun sürelide oturmasınlar. Sürekli konuşmak yerine ders aralarında veya ders ortasında da zaman zaman öğrencilere hak vererek interaktif eğitim şeklinde o zamanın kendi lehine suskunluğa konulması sağlanmalıdır. Kahvaltılarını yapmalarına dikkat etmeleri, bel fıtığı olan öğretmenlerimizin ayakta uzun süre kalmaması gerektiği, ayakta uzun süre kalanlarda varis riskinin de arttığı varisleri olanlarında ayakta kalma süresi arttıkça varislerin daha da belirginleşip ilaçla değil, belki ameliyatla bile düzenlemeyecek düzeylere gelebileceğini unutmamak lazım’’ dedi.
Sonbahar enfeksiyonuna dikkat
11 Eylül 2024 Çarşamba - 09:51 Sonbahar enfeksiyonuna dikkat Güneşin etkisini kaybetmeye başladığı ve sıcaklığın bir yükselip bir azaldığı sonbahar aylarında enfeksiyon hastalıklarının görülme sıklığı artıyor. Sonbahar ayı, solunum yolu enfeksiyonlarına da zemin oluştururken Medicana Sağlık Grubu Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İdil Öztürk, çok sık geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı uyarılarda bulundu. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının, doktora başvurmanın önde gelen sebepleri arasında yer aldığını belirten Kulak Burun Boğaz (KBB) ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İdil Öztürk, "Mevsim geçişlerinde yaşanan ısı değişimleri birçok hastalık gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına da zemin hazırlıyor. Zayıflayan bağışıklık sistemiyle birlikte vücut direncinin düşmesi, bu dönemlerde üst solunum yolu enfeksiyonlarında artış yaşanmasına neden oluyor" diye konuştu. Kalabalık ortamlar risk Enfeksiyona yatkınlığı artıran unsurları da anlatan Öztürk, “Alerjik bünyeye sahip olma, burun kemiği eğriliği veya konka büyüklüğü gibi anatomik sorunlar nedeniyle ağızdan nefes alıp verme, sigara içme, düzensiz beslenme gibi faktörler de üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı artırır. Bu hastalıklar mevsim geçişlerinde ve kalabalık ortamlarda sık görülürler. Damlacık enfeksiyonu biçiminde ortaya çıkarlar, yani yakın mesafeden konuşma, öpme, öksürme sonucunda bulaşırlar. Bulunulan ortamda havalandırmanın yetersiz olması da bulaşmalarını kolaylaştırır. yüzeylere temas sonrası ellerin yıkanmaması ile de bulaşır” ifadelerini kullandı. En sık görülen enfeksiyonlar Erişkinlerde sık olarak görülenlerden üst solunum yolu enfeksiyonlarını sıralayan Op. Dr. İdil Öztürk, “Bunlardan birincisi nezle, ikincisi grip enfeksiyonudur. Bunların yanında orta kulak iltihabı da en sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarındandır” diye konuştu. Op. Dr. İdil Öztürk, erişkinlerde sıkça görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarını şöyle sıraladı: "Nezle birden çok virüsün yol açtığı, kişiden kişiye bulaşan, üst solunum yollarını tutan hafif seyirli bir hastalıktır. Üşütme, soğuk algınlığı olarak da bilinir. Soğuk mevsimlerde daha sıktır. Sigara içenlerde daha sık görülmez fakat ağır seyreder. Bir insan, ömrü boyunca yaklaşık olarak 300 defa nezle olur. 5 yaşın altındaki çocuklar yılda ortalama 8-10 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirir. İnfluenza virüslerinin yol açtığı üst solunum yolu enfeksiyonudur. Virüsün 3 tipi vardır. Tip A insanlar, domuzlar ve kümes hayvanlarında, Tip B sadece insanlarda hastalık yapar. Tip C ise insanlarda çok hafif belirtilere yol açar. Sıklıkla ani başlayan yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ve kas ağrıları, bitkinlik, burun akıntısı veya tıkanıklığı ile kendini gösterir. Ateş genellikle 5 gün ya da 1 hafta sürer. Tedavide dinlenme çok önemlidir. Ateş düşürücüler, bol sıvı tüketimi ve iyi beslenme önemlidir. Viral bir hastalık olduğu için antibiyotik verilmez ancak orta kulak iltihabı, sinüzit, zatürre gibi ikincil enfeksiyon, komplikasyon olarak eklenmiş ise antibiyotik kullanılır. Yutak ve bademciklerin ani başlayan enfeksiyonudur. Virüs veya bakteriyel kaynaklı olabileceği için etkene göre tedavi metodu değişiklik gösterir. Belirtileri yüksek ateş, boğaz ağrısı-yutkunma zorluğu, halsizlik-kırgınlık, baş-eklem-kas ağrıları, öksürük ve bazen de boyunda lenf bezlerinin şişmesidir. Çocuklarda orta kulak enfeksiyonu daha sık görülür. Sıklıkla nezle, grip gibi enfeksiyonları takiben gelişen ikincil bakteriyel enfeksiyon şeklindedir. En sık 6-18 ay asındaki çocukları etkiler. 6 yaşından sonra hastalık sıklığında bariz azalma görülür. Yüz kemiklerinin içerisinde sinüs adı verilen hava boşluklarının iltihabına sinüzit adı verilir. Yine sıklıkla viral üst solunum yolu enfeksiyonlarını takiben gelişir. Vira enfeksiyonlardan sonra 7-10 günde tam iyileşme beklenirken genellikle burun doluluğu ve öksürük artışı olur. Büyük çocuklar ve erişkinlerde baş ve yüz ağrıları görülebilir. Antibiyotik tedavisi gerekebilir." KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Öztürk, söz konusu bu üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için hijyene ve el yıkamaya özen gösterilmesi, kalabalık ortamlardan uzak durulması, kalabalık ortamların sık sık havalandırılması, hasta kişilere mümkünse maske taktırılması ve fazla yaklaştırılmaması, yaşa uygun ve dengeli beslenilmesi, mevsime uygun giyinilmesi gerektiğini söyledi.
TOGÜ Hastanesinde PET-BT C-cihazı ile kanser tanısında yeni dönem
11 Eylül 2024 Çarşamba - 09:34 TOGÜ Hastanesinde PET-BT C-cihazı ile kanser tanısında yeni dönem Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Hastanesinde PET-BT cihazı sayesinde kanser tanı ve tedavisinde büyük kolaylık sağlanıyor. Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi (TOGÜ) Hastanesi Nükleer Tıp Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Özge Ulaş Babacan, 2024 yılı itibarıyla hastane bünyesinde kazandırılan PET-BT cihazının önemini ve kullanım alanlarını anlattı. Babacan, bu cihaz sayesinde artık Tokat ve çevre illerdeki hastaların tanı ve tedavi süreçleri için başka illere gitmek zorunda kalmadığını belirtti. PET ve BT teknolojilerinin birleşimi olan hibrit görüntüleme sistemi, özellikle kanser hastalarının tanısında ve kemoterapi ile radyoterapi sonrası tedaviye verilen yanıtın değerlendirilmesinde büyük kolaylık sağlıyor. “Radyasyon kısa sürede vücuttan atılıyor” PET-BT çekimlerinde hastalara radyoaktif madde uygulandığını söyleyen Babacan, verilen maddenin düşük dozda olması nedeniyle kısa sürede vücuttan atıldığını ifade etti. Çekim sonrasında hastaların, özellikle hamile ve çocuklardan bir gün uzak durmaları gerektiğini vurguladı. Babacan, bol su tüketiminin radyasyonun vücuttan daha hızlı atılmasına yardımcı olduğunu da ekledi. “Yüzde 95 oranında tüm kanser türlerinde kullanılıyor” Dr. Özge Ulaş Babacan, bu ileri teknolojiye sahip cihazın Türkiye’de yalnızca birkaç hastanede bulunduğunu, bunlardan birinin de Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Hastanesi olduğunu söyledi. Babacan, cihazın yaklaşık yüzde 90-95 oranında tüm kanser türlerinde kullanılabildiğini belirtti. Ancak, prostat kanseri ve nöroendokrin tümörlerde kullanılan radyoaktif maddenin şu anda hastanelerinde bulunmadığını dile getiren Babacan, bu tür vakalar için hastaların başka şehirlere gitmek zorunda kaldığını ifade etti. Yakın zamanda bu tür hastalıkların da çekimlerinin yapılabileceğini müjdeleyen Babacan, bu alanda gerekli çalışmaların başladığını açıkladı. “TOGÜ’den yeni müjdeler” Babacan ayrıca, tiroid kanserinde kullanılan ve halk arasında "atom tedavisi" olarak bilinen radyoaktif iyot tedavisinin de çok yakında hastanede uygulanmaya başlanacağını duyurdu. Prostat kanseri ve nöroendokrin tümörlerde kullanılan lutesyum tedavisini de yakın zamanda verebileceklerini belirtti.
İmmünoterapiler kanser tedavisinde umut vadediyor
11 Eylül 2024 Çarşamba - 09:27 İmmünoterapiler kanser tedavisinde umut vadediyor Denizi Özel Egekent Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Nail Özhan, immünoterapi uygulamaların kanser hastalıklarının tedavisinde umut vadettiğini belirtti. Denizi Özel Egekent Hastanesi Tıbbi Onkoloji Dr. Nail Özhan, immünoterapilerin kanser tedavisindeki öneminden bahsetti. Uzm. Dr. Nail Özhan “Son yıllarda, kanser tedavisinde geleneksel yöntemlerin yanı sıra immünoterapilerin önemi giderek artmaktadır. İmmünoterapiler, bağışıklık sistemini güçlendirerek kanser hücreleri ile savaşmayı amaçlayan yenilikçi bir tedavi yaklaşımıdır. Bu yöntemler, kanserin tedavisinde daha hedefli ve etkili bir alternatif sunarken, hastaların yaşam kalitesini artırma potansiyeline sahiptir. Araştırmalar, immünoterapilerin birçok kanser türünde önemli başarılar elde ettiğini göstermektedir” dedi. “İmmünoterapilerin temel prensibi, vücudun doğal savunma mekanizmalarını harekete geçirmek ve kanser hücrelerini tanımasını sağlamaktır” diyen Uzm. Dr. Nail Özhan, “Özellikle, monoklonal antikorlar ve immün kontrol noktası inhibitörleri gibi tedavi yöntemleri, bağışıklık sisteminin kanser hücrelerine karşı daha etkili bir yanıt vermesine yardımcı olur. Bu sayede, kanser hücreleri daha kolay hedef alınarak yok edilebilir. Klinik denemelerde, bu terapilerin bazı hastalarda önemli remisyonlar sağladığı gözlemlenmiştir. Bununla birlikte, immünoterapilerin tüm kanser türleri üzerinde aynı etkiyi göstermediği unutulmamalıdır. Her hastanın durumu farklıdır ve tedavi süreci kişiye özel olarak planlanmalıdır. Araştırmacılar, hangi hastaların immünoterapilerden daha fazla fayda sağlayacağını belirlemek için genetik ve moleküler analizler üzerinde çalışmaktadır. Bu sayede, gelecekte daha etkili ve kişiselleştirilmiş tedavi seçenekleri sunulması hedeflenmektedir” ifadelerini kullandı. İmmünoterapilerin kanser tedavisinde devrim niteliğinde bir adım olduğunu kaydeden Uzm. Dr. Nail Özhan, “Hem araştırma dünyasında hem de klinik uygulamalarda kazandığı başarılar, bu yöntemlerin gelecekte kanser tedavisinde önemli bir rol oynayacağını göstermektedir. Halkın bu konuda bilinçlenmesi ve tedavi seçeneklerini öğrenmesi, kanserle mücadelede önemli bir adım olacaktır. İmmünoterapilerin potansiyeli, kanser hastaları için umut ışığı olmaya devam ediyor ” ifadeleriyle immünoterapinin önemini vurguladı.
"Kalp krizi riskini sanal anjiyo ile önlemek mümkün"
11 Eylül 2024 Çarşamba - 09:08 "Kalp krizi riskini sanal anjiyo ile önlemek mümkün" Sanal anjiyo ile kalp damarlarının görüntülerinin kısa sürede alındığını ve sonuçların hızla değerlendirildiğini belirten Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Cemal Sağ, “Damar tıkanıklıklarını ve plak oluşumunu yüksek çözünürlükte ve ayrıntılı şekilde tespit eden sanal anjiyo, günümüzde kalp krizi riskini değerlendirmede önemli bir araçtır. Sanal anjiyoda hastadaki olması muhtemel kalp krizi riski, erken aşamada anlaşılabilir” dedi. İnvaziv olmayan, hızlı ve güvenilir yöntemlerden bilgisayarlı tomografi (BT) anjiyografi ile kalp sağlığını korumanın ve olması muhtemel riskleri en erken aşamada tespit edebilmenin mümkün olduğunu belirten Medical Park Ordu Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Cemal Sağ, modern tıbbın sunduğu ileri teknoloji görüntüleme yöntemi hakkında bilgilendirmede bulundu. “Kalp damarlarının durumunu ayrıntılı inceleme imkanı veriyor” Göğüs ağrısı olan hastalar için en son teknolojiyle geliştirilen BT anjiyografi yönteminin, kalp damarlarının durumunu yüksek çözünürlükte ve ayrıntılı olarak inceleme imkanı sunduğunu söyleyen Prof. Dr. Ali Cemal Sağ, BT teknolojisi ile gerçekleştirilen bu işlemin klasik anjiyografiye göre çok daha konforlu ve hızlı olduğunu ifade etti. “Görüntüler kısa sürede alınıp değerlendiriliyor” Koroner BT Anjiyografinin (Koroner Bilgisayarlı Tomografi Anjiyografi), kalp damarlarının durumunu değerlendirmek için kullanılan non-invaziv bir görüntüleme yöntemi olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ali Cemal Sağ, “Koroner BT Anjiyo, kalp damarlarının görsel değerlendirilmesini sağlamaktadır. Yöntem girişimsel olmadığı için şüpheli durumlarda kolayca uygulanabilen ve gerçekten koroner anjiyo ihtiyacı olup olmadığını gösteren bir yöntemdir. Hastalarımızın kalp damarlarının net bir şekilde değerlendirilmesine imkan sağlamaktadır. Bu sayede hasta için güvenli bir prosedürdür. Kalp damarlarını yüksek çözünürlükte görüntülemek için X-ışınları ve kontrast madde kullanılır. Görüntüler kısa sürede alınır ve sonuçlar hızla değerlendirilir. Damar tıkanıklıklarını ve plak oluşumunu tespit ederek, kalp krizi riskini değerlendirmede önemli bir araçtır. Belirtilerin KAH (koroner arter hastalığı) ile ilişkili olup olmadığını tanısını doğrulamak için kullanılır. Daha önce bypass veya stent takılmış hastaların durumunu izlemek için de uygundur" ifadelerine yer verdi. Koroner BT Anjiyografinin avantajları Prof. Dr. Ali Cemal Sağ; Koroner BT Anjiyonun avantajları hakkında şunları söyledi: “İşlem sırasında hasta genellikle ağrı hissetmez ve işlem hızlıdır. Klasik anjiyografiye göre daha az invazivdir. Kalp damarlarındaki sorunları erken dönemde tespit ederek, tedaviye erken başlama olanağı sağlar. Bu yöntem, özellikle koroner arter hastalığı riski taşıyan veya şüpheli durumlarda olan hastalar için ideal bir tanı aracıdır. Medical Park Ordu Hastanemizde sunmaya başladığımız Koroner BT anjiyografi hizmetimizin hastalarımıza büyük bir değer katacağına eminim.”
Pınarbaşı Devlet Hastanesinde hemodiyaliz ünitesi açıldı
10 Eylül 2024 Salı - 18:39 Pınarbaşı Devlet Hastanesinde hemodiyaliz ünitesi açıldı Kastamonu İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Pınarbaşı İlçe Devlet Hastanesinde hizmete alınan hemodiyaliz ünitesi hasta kabulüne başladı. Sağlık Bakanlığının destekleriyle Kastamonu İl Sağlık Müdürlüğü tarafından Pınarbaşı ilçesinde İlçe Devlet Hastanesi bünyesinde kurulan hemodiyaliz ünitesi hizmet vermeye başladı. 5 adet kullanılabilir cihaz ve 1 adet yedek cihaz olmak üzere toplam 6 adet diyaliz cihazı ile kullanıma hazır hale gelen hemodiyaliz ünitesi hasta kabulüne başladı. Şu an tedavi gören 5 diyaliz hastası bulunan Pınarbaşı Devlet Hastanesinde, acil servis, poliklinikler, laboratuvar, röntgen, idari hizmetler, doğumhane ve yatan hasta servisiyle hizmet veriliyor. Hemodiyaliz ünitesinin hizmete alınmasıyla ilgili düzenlenen törende konuşan Kastamonu İl Sağlık Müdür Vekili Uzm. Dr. Özgür Yılmaz, “Pınarbaşı ilçe tarihinde ilk defa olmak üzere haftanın Salı ve Perşembe günleri dahiliye uzmanı görevlendiriliyor. Hastanemizde görev yapan hekimlerimiz, hemşirelerimiz, ebe ve diğer sağlık çalışanlarımızla birlikte toplamda 37 kişilik bir ekip, hastalarımızın en iyi şekilde hizmet alması için çalışıyor. Ayrıca Devlet Hizmet Yükümlülüğü ataması ile 7 hekimi daha ilçemize kazandırmış bulunmaktayız. Yaz aylarında turizm nedeniyle artan nüfusa gerekli acil sağlık hizmetlerini yeterli düzeyde sunabilmek amacıyla, ilçe merkezinde bulunan 112 istasyonuna ilave olarak 1 adet UMKE ekibi Horma Kanyonu bölgesinde yaz ayları süresince hafta sonları görevlendirildi. Süreçte desteklerini esirgemeyen başta Sağlık Bakanımız Sayın Prof. Dr. Kemal Memişoğlu ile Tarım ve Orman Bakanı Sayın İbrahim Yumaklı olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz” dedi. Açılışa katılan Vali Meftun Dallı ise, “Pınarbaşı Devlet Hastanemiz bünyesinde, Tarım ve Orman Bakanımız Sayın İbrahim Yumaklı beyefendinin özel ilgi ve destekleriyle açılan hemodiyaliz merkezini, Kastamonu Milletvekillerimiz ve değerli Pınarbaşılı hemşehrilerimizle birlikte açtık. Pınarbaşı’ndaki hastalarımız, bu merkez sayesinde, haftada üç gün bir komşu ildeki merkeze gidip gelmek için harcadıkları dört saatlik zaman kaybı ve meşakkatten ve sıra beklemekten kurtulmuş oldular. Pınarbaşı ile birlikte, diyaliz merkezi bulunan ilçelerimizin sayısı 10’a çıktı. Yakın ilgi ve destekleri için Sayın Tarım ve Orman Bakanımıza, Sağlık Bakanlığımıza, değerli milletvekillerimize, İl Sağlık Müdürlüğünüze; gayretleri ve ev sahiplikleri için Pınarbaşı Kaymakamımıza ve Belediye Başkanlığımıza, emeği ve katkısı olan herkese çok teşekkür ediyorum. Hastalarımıza, ilçemize ve ilimize hayırlı olsun” diye konuştu. Konuşmaların ardından Vali Dallı, beraberindeki Kastamonu Milletvekilleri Halil Uluay ve Fatma Serap Ekmekci, Pınarbaşı Kaymakam Vekili Onur Çelik, Pınarbaşı Belediye Başkanı Serkan Arı, İl Sağlık Müdür Vekili Uzm. Dr. Özgür Yılmaz, Kamu Hastane Hizmetleri Başkanı Uzm. Dr. Hasan Kepiçoğlu, Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Mehmet Yıldırım, Destek Hizmetleri Başkan Yardımcısı Halim Şekerlioğlu ve Kamu Hastane Hizmetleri Başkan Yardımcısı Dt. M. Vahit Yıldız ile birlikte hemodiyaliz ünitesinin açılış kurdelesini kesti. Açılışın ardından heyet, hemodiyaliz ünitesini gezerek buradaki hastalara geçmiş olsun dileklerinde bulundu.
SEAH Avrupa’dan eğitim merkezi onayı aldı
10 Eylül 2024 Salı - 16:43 SEAH Avrupa’dan eğitim merkezi onayı aldı SEAH Girişimsel Radyoloji ve Anjiyografi Merkezi Ülkemizde faaliyet gösterip Avrupa’da tanınan bir eğitim merkezi olarak kabul edildi. Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (SEAH) son 5 yıldır aktif olarak çalışan Girişimsel Radyoloji ve Anjiyografi Merkezi, Avrupa Kardiyovasküler ve Girişimsel Radyoloji Derneği (CIRSE) tarafından tanınan eğitim merkezi olarak kabul edildi. Türkiye’de bu belgeyi alan dört klinikten biri olan Merkezin Yöneticisi Prof. Dr. Mehmet Halil Öztürk, girişimsel radyolojinin geniş bir tanı ve tedavi alanı olduğunun altını çizdi. Öztürk, girişimsel radyolojinin birçok hastalık grubunda, radyolojik cihazlar eşliğinde yapılan tanı veya tedavi edici ameliyat benzeri işlemleri içerdiğini kaydetti. Bu yönde SEAH’ta üç yıldır önemli çalışmalara imza atıldığına değinen Öztürk, sadece bölgeye hizmet eden değil ülkenin her yerinden hasta kabul eden bir merkez haline geldiklerini belirterek, “Girişimsel radyoloji alanında önemli bir kuruluş olan CIRSE’nin Merkezimizi Eğitim Merkezi olarak onaylaması ile uluslararası düzeyde de tanınır hale geldik ve bu da bizi ayrıca gururlandırdı. Çalışmalarımıza destek veren yöneticilerimize ve idarecilerimize de çok teşekkür ederiz” dedi. “Bu başarı tüm bölümün” Öztürk, bu üstün başarının bir ekip çalışmasının sonucu olduğunu, bu başarıda Girişimsel Radyoloji bölümünde kendisi ile beraber çalışan Doç. Dr. Onur Taydaş, Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Özdemir ve Uzm. Dr. Ömer Faruk Topaloğlu’nun emekleri ve radyoloji kliniğinde çalışan bütün hekimlerin ve girişimsel radyoloji bölümünde hizmet veren bütün çalışanların katkıları olduğunu belirtti. SEAH Girişimsel Radyoloji ve Anjiyografi Merkezinin Ülkemizde sayılı merkezlerden biri olmasından dolayı memnuniyetini dile getiren İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Kayhan Özdemir “Bu önemli başarı için başta Prof. Dr. Halil Öztürk olmak üzere emeği geçen bütün klinik hekimlerini ve çalışanlarını kutluyor, başarılarının devamını diliyorum” diye konuştu.