ASAYİŞ - 17 Mart 2025 Pazartesi 10:52

Doktorların çabası hayatta tutmaya yetmedi, kazadan acı haber geldi

A
A
A
Doktorların çabası hayatta tutmaya yetmedi, kazadan acı haber geldi

Aydın’ın Germencik ilçesinde üç aracın karışmış olduğu zincirleme trafik kazasında yaralı olarak hastaneye kaldırılan 8 kişiden biri olan Arif Çakır doktorların tüm çabalarına rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.



Kaza, Aydın-İzmir karayolu Ortaklar mevkiinde 16 Mart Pazar günü meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Muhammet D. idaresindeki 35 AER 285 plakalı otomobil ile İzmir istikametine seyir halindeyken Ortakları ilçesi çıkışında karşı yönden gelen Arif Çakır idaresindeki 09 TC 779 plakalı otomobil ile kafa kafaya çarpıştı. O esnada seyir halinde olan Çetin T. idaresindeki 09 AKR 108 plakalı araca da kaza yapan 35 AER 285 plakalı otomobil çarptı. Üç otomobilin karıştığı kazada sürücüler Muhammed D., Çetin T., Arif Çakır, araçlarda yolcu konumunda bulunan M.A.D, A.A, Ö.T, M.B.T ve F.T yaralandı. İhbar üzerine olay yerine sağlık, polis, itfaiye ve jandarma ekipleri sevk edildi. Araç içerisinde sıkışan yaralılar itfaiye ekipleri tarafından kurtarıldı. Sağlık ekipleri yaralılara olay yerinde ilk müdahaleyi yaptı. Olay yerinde yapılan ilk müdahalenin ardından yaralılar, ambulans ile hastanelere kaldırıldı.



Hastanede hayatını kaybetti


Hastanede tedavi altına alınan ve hayati tehlikesi bulunan sürücülerden Arif Çakır doktorların tüm çabalarına rağmen kurtarılamadı. Hastane hayatını kaybeden Çakır’ın ölüm haberi ailesi ve tüm sevenlerini yasa boğdu.



Kazayla ilgili soruşturma sürüyor.



Doktorların çabası hayatta tutmaya yetmedi, kazadan acı haber geldi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Çanakkale Savaşı’nın olağanüstü ve bilinmeyen kadın kahramanları Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Eğilmez, "Türk kadını, Çanakkale savaşlarında sadece cepheye yiyecek, cephane taşıyıp yaraları sarmamıştır. Bizzat düşmanla savaşa girmiştir. Türk kadınlarından bir grup da keskin nişancı olarak, olağanüstü hikâyeler yazmışlardır" dedi. 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin, dünyanın en güçlü ordularının, dönemin en modern silahlarıyla vatanımızı parçalamak için saldırdığında, milletimizin ayağa kalkıp düşmana karşı omuz omuza topyekûn mücadele etmesinin tezahürü olduğunu söyleyen Doç. Dr. Savaş Eğilmez, "18 Mart Zaferi, şartlar ne olursa olsun Türk milletinin esir edilemeyeceğinin, Türk vatanının parçalanamayacağının tüm dünyaya haykırıldığı gündür. Çanakkale Savaşları, içerisinde birçok kahraman ve olağanüstü hikayeleri, barındırır. Çocuk, genç, ihtiyar, kadın, erkek bütün millet büyük fedakârlıklar göstermiş ve her biri zaferin kazanılmasında büyük katkılar sağlamıştır. Bu kahramanlardan bir grup da sıra dışı bir faaliyetle karşımıza çıkan kahraman Türk kadınları olmuştur. Türk kadını, Çanakkale savaşlarında sadece cepheye yiyecek, cephane taşıyıp, yaraları sarmamıştır. Bizzat düşmanla savaşa girmiştir. Türk kadınlarından bir grup da keskin nişancı olarak, olağanüstü hikâyeler yazmışlardır" dedi. "Bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı" Avusturalya ve Yeni Zelanda arşivlerinde yapılan araştırmalar, Çanakkale Savaşı’nda Türk kadınlarının sadece geri planda kalmayıp, kimsenin hayal bile edemeyeceği bir şekilde, keskin nişancı olarak bizzat savaştıklarını ortaya koyduğunu anlatan Eğilmez, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türk kadın savaşçılar, gizlendikleri yerden vurulup ölene kadar durmadan ateş ediyor ve attıklarını vuruyorlardı. Bu kahramanların kim olduğu, bireysel mi yoksa bir grup halinde mi hareket ettikleri, şimdilik tam olarak bilinemiyor. Avusturalyalı piyade er J. C. Davies, annesine yazdığı mektupta, kendilerine karşı çarpışan Türk kadın savaşçıyla ilgili şunları anlatmıştır: "Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyu ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak, gün batmadan, bir Avusturalyalı tarafından öldürülmesine yine de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında genç bir kızdı. Bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı." Times Gazetesi’nde yayınlanan bir başka askerin hatıralarında yaşlı annesi ve çocuğu ile savaşan keskin nişancı bir kadın hakkında bilgi verilmiştir. "O, bir Türk kadın savaşçısıydı ve durmaksızın saklandığı evden ateş ediyor, evi boşaltıp teslim olmayı reddediyordu. Sonunda ele geçtiğinde, yanında yaşlı annesi ve çocuğu da vardı. Yakalanana kadar, bir pencereden ısrarla ve özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti. Sanıyorum öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti de. Üzerinde 16 askerimizin künyesiyle, oldukça yüklü miktarda yabancı para bulduk." "Kendilerini yeşile boyayıp, bitkilerle uyum sağlamışlar" Mısır’da yayınlanan The Egyptian Gazette’de yer alan bir askerin İskenderiye’den ailesine yazdığı mektuba değinen Eğilmez, "’15 Ağustos 1915 pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamışlardı.’ Yeni Zelanda’dan savaşmak için gelen Otago Birliği’ne mensup bir askerin savaştan sonra ülkesine döndüğünde, kendisiyle yapılan ses kayıtlı görüşme sırasında, bir keskin nişancı Türk savaşçısını yakalamak için operasyon düzenlediklerini, bu nişancıyı ele geçirdiklerinde şaşırıp, kadın olduğunu gördüğünü’ söylediğini ifade ediyor" dedi. "Çanakkale’de cephede Türk kadın sniperlar" Çanakkale’nin gerçekten bir destan olduğunu ve kadınların bu destanda acının en büyüğünü yaşadığını ifade eden Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Eğilmez, "Onlar babalarını, eşlerini ve evlatlarını kaybettiler. Ama vatanlarını korumak için canlarını da ortaya koydular. Bunun en güzel örneği anlattığımız Türk kadın sniperlardır. Bu kahramanlar, düşman subaylarına ateş ederken, hayatlarından olacaklarını çok iyi biliyorlardı. Sadece erkeklerini beklemediler, onlar gibi bu topraklar için şehit düştüler. Düşmanı hayrete düşüren ve yüreklerine derin korkular salan kahraman kadınlarımız, Mekânınız cennet olsun. Sizleri saygıyla, minnetle ve rahmetle anıyoruz. Ayrıca başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere vatanı uğruna hayatlarını feda eden bütün şehitlerimizi rahmetle, saygıyla ve minnetle anıyorum" şeklinde konuştu.
İzmir Gazeteci Umur Talu genç iletişimcilerle buluştu Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin gerçekleştirdiği İletişim Günleri’ne katılan Gazeteci Umur Talu, öğrencilerle buluşarak bugünden yarına gazeteciliği anlattı. Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Comm-Unite adıyla düzenlediği İletişim Günleri kapsamında üç gün boyunca, konferanslar, atölye çalışmaları ve sergiler gerçekleşti. "Bugünden Yarına Gazetecilik" adlı konferansa konuk olan deneyimli Gazeteci Umur Talu, gençlere gazetecilik mesleğinin gerekliliklerini anlatarak tavsiyelerde bulundu. Gazetecilik kariyerine 1980’de Günaydın Gazetesi’nde başlayan Talu, Güneş Gazetesi’nin kuruluşunda bulundu ve daha sonra sırasıyla Cumhuriyet, Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gibi gazetelerde üst düzey görevlerde yer aldı. Gazeteciliğin yanında üniversitelerde dersler de veren Talu, kariyer sürecini anlatarak "Babam gazeteciydi, ailemde de gazeteciler vardı. Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken ekonomi üzerine akademik kariyer yapmak istedim fakat sonrasında işler ters gitti. Gazeteci olmaya karar verdim. Gazeteciliği genç yaşta sendikada bildiri yazarken, bilgiyi ortak bir algıyla ifade ederek öğrendim. Genel yayın yönetmenliği görevine çok genç yaşta geldim. Bir noktada Türkiye’nin en büyük medya grubu ortaya çıktı. Oradan istifa ettikten sonraki hayatım tamamen köşe yazılarıyla geçti. Sonra gazeteciliğin felsefesini öğrenmek istedim. O çabanın içinde ortaya ‘Hak ve Sorumluluk Beyannamesi’ çıktı. Bence dünyanın en iyi beyannamelerinden biri. 3 bin gazeteci imzaladı. Etik, araştırmacı gazetecilik, habercilik üstüne üniversitelerde ders verdim" dedi. "İyi gazetecilerin sorumluluğuna ihtiyaç var" Gazetecilikte en çok neyi sevdiği sorusunu yanıtlayan Talu, "İnsanlığa dair bir şeyleri değiştiren her köşe yazım beni mutlu etti. Ama onun dışında esas sevdiğim şey, gazete, sayfa yapmak, haberi değerlendirmek, bir muhabirle diyalog içinde olup ona sorular sormak. Bütün bu dinamizmden, heyecandan keyif aldım. Ben gazeteciliğe başladığımda faks yoktu, teleks vardı. Teleksle bu işe başlayıp bugünkü araçlara kadar geldim. Hepsini öğrendik, hepsinin içinde değişmek zorunda kaldık. Ama gazeteciliğin ilk gününden bugüne kadar özü aynı; öğrenmek, anlatmak, eleştiriyi canlı tutmak. Benim gazetecilikteki ana temam, insanların çaresizlikleri içinde onların sesi olabilmekti. Kullandığınız araç ne olursa olsun temel budur. O ruhun hala canlı olması gerekiyor. Bütün dünyada iyi gazetecilerin sorumluluğuna ihtiyaç var. Gazeteciliğin ruhu şudur; ‘Burada bir acı var’ demek ve buna karşı bir duyarlılık, bir merak geliştirmek" şeklinde konuştu. "En büyük gücüm aidiyetimin olmaması" Gazetecilik mesleğinin doğasından bahseden Talu, "Gazetecilik ruhunda fikri takip çok önemli. Ben unutmam mesela, aynı çocuğu 18 yıl sonra bir daha yazarım. O yüzden o ailelerle gönül bağım sürer. O çocuğun, o kadının hikayesini unutturmamaya çalışırım. Başka insanlara, onun da başına bir şey geldiğinde onu da ihmal etmeyecek insanlar olduğunu ve bunların gazeteciler olduğunu göstermek gerekir. Buna ihtiyaç var. Bir haberi yazmadan önce, neye bakacağına karar vermek önemli. İkincisi, baktığım şeyi hangi akıl, hangi bilgi, hangi arka bilgi, hangi vicdanla göreceğim? Üçüncüsü ise bunu nasıl ve hangi araçla ifade edeceğim sorusu. Ben aklın kalbi, kalbin de aklı olması gerektiğine inanırım. Seviyorsan, meraklıysan, elindeki konuyu dert edinmişsen onu sonuna kadar kovalayacaksın. Bu yorgunluk değil, bu zevkli bir şey. En büyük gücüm, aidiyetimin olmaması. Her şeyi aynı anda eleştirebilecek gücünüz, aklınız, muhakeme yeteneğiniz, merakınız, özerkliğiniz ve bağımsızlığını olabiliyorsa, bu insana güç kazandırıyor." diye konuştu. "Vicdani gazetecilik" Öğrencilere gazetecilikle ilgili tavsiyelerde bulunan Talu, şunları söyledi: "Ben yaptığım gazeteciliği ‘vicdani gazetecilik’ olarak tanımlıyorum. Çok vicdanlı olup, çok beceriksiz olabilirsiniz, o iyi değil ama kötü de değil. Çok zeki, cevval ve becerikliyseniz ve çok vicdansızsanız, bu kötü. Çünkü bu kötülük yapar. Hızlı olacaksın, meraklı olacaksın. Benim bütün kariyerim başkalarının görmediklerini görmekle oluştu. Her yaptığım işte kimsenin bakmadığı taraflara bakmaya çalışıyorum."