SAĞLIK
27 Eylül 2024 Cuma - 10:16 Öğretmenlere kalp, hipertansiyon ve diyabet semineri Samsun’da öğretmenlere yönelik kalp sağlığının önemi, diyabet ve hipertansiyon gibi yaygın sağlık sorunları hakkında bilgilendirme semineri düzenlendi. Medicana International Samsun Hastanesi, toplum sağlığını bilinçlendirmek amacıyla bir bilgilendirme semineri düzenledi. Seminere İç Hastalıkları (Dahiliye) Uzmanı Doç. Dr. Düriye Sıla Karagöz Özen ve Kardiyoloji Uzmanı Dr. İsmail Ekinözü konuşmacı olarak katıldı. Kalp sağlığının önemi diyabet ve hipertansiyon gibi yaygın sağlık sorunları detaylı bir şekilde ele alındı. Kalp sağlığının önemi vurgulandı Seminerde konuşma yapan Kardiyoloji Uzmanı Dr. İsmail Ekinözü, kalp sağlığının genel vücut sağlığı üzerindeki kritik etkisini vurguladı. Dr. Ekinözü, kalp hastalıklarının önlenmesinde düzenli sağlık kontrolleri, sağlıklı beslenme ve egzersizin büyük bir rol oynadığını belirtti. Ayrıca sigara kullanımının bırakılması ve stres yönetiminin kalp sağlığını korumada önemli adımlar olduğunu söyledi. Kardiyolojik görüntülemenin önemini ifade eden Dr. Ekinözü, “Kalp krizi riskini belirlemek, kalp hastalıklarının erken teşhisi ve tedavisi için hayati önem taşır. Bu yöntemler sayesinde, doktorlar kalp hastalıklarını daha iyi anlayabilir ve hastaların yaşam kalitesini artırabilirler. Kardiyolojik görüntüleme, kalp hastalıklarının erken teşhisi ve tedavisinde devrim niteliğinde bir rol oynar. Gelişen teknoloji ile birlikte, bu görüntüleme yöntemleri daha erişilebilir ve etkili hale gelmektedir. Kalp sağlığınızı korumak ve muhtemel riskleri önceden belirlemek için düzenli kardiyolojik kontrollerinizi ihmal etmeyin” dedi. İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Düriye Sıla Karagöz Özen, diyabet ve hipertansiyonun kalp sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekti. Karagöz Özen, "Diyabet ve hipertansiyon, kalp damar hastalıklarının en önemli risk faktörlerindendir. Diyabet hastalarının, kan şekeri düzeylerini düzenli olarak kontrol altında tutmaları büyük önem taşımaktadır. Aynı şekilde hipertansiyon hastalarının da tansiyonlarını kontrol altına alarak kalp hastalıklarının önüne geçmesi mümkün. Diyabetin kontrol altına alınmaması durumunda kalp krizi riski artar. Hipertansiyon ise damar sertliği ve kalp yetmezliği gibi ciddi sonuçlara yol açabilir” diye konuştu. Seminerde her iki uzman da sağlıklı bir kalp için yapılması gerekenleri anlattı. Sağlıklı beslenmenin, özellikle tuz ve şeker tüketiminin sınırlandırılmasının, düzenli egzersizin ve stresten uzak durmanın önemini vurguladılar. Ayrıca katılımcılara düzenli sağlık kontrollerini ihmal etmemeleri konusunda tavsiyelerde bulundular. Seminere katılanlar, uzmanların verdiği bilgilerin yanı sıra, merak ettikleri konular hakkında da soru sorma fırsatı buldu. Diyabet ve hipertansiyon yönetimi, kalp sağlığı ile ilgili daha fazla bilgi edinen katılımcılar, seminerden memnun ayrıldı.
27 Eylül 2024 Cuma - 09:49 Dünyada 34 milyonu çocuk 430 milyon kişi işitme kaybı yaşıyor DENİZLİ (İHA) – Denizli Özel Egekent Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. İsmet Çerçi, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 yılında yayınladığı işitme sağlığı verilerine göre 34 milyonu çocuk olmak üzere dünyada toplam 430 milyon kişi ileri veya çok ileri derecede işitme kaybı yaşadığına dikkat çekti. Denizli Özel Egekent Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. İsmet Çerçi, işitme sağlığının yaşam kalitesini belirleyen önemli unsurlardan biri olduğuna işaret etti. Türkiye’de yetişkinlerde meydana gelen işitme kaybının en büyük etmeninin gürültü olduğunu, yaşa bağlı işitme kaybının da 60’lı yaşlarda meydana geldiğini anlatan Dr. Çerçi, yapılan bilimsel çalışmalarda 65 yaş üstü nüfusun yüzde 50’sinde işitme kaybı olduğunu ve işitme kaybıyla demans ve Alzheimer arasında yakın bir ilişki bulunduğuna dikkat çekti. Dr. Çerçi, “İşitme sağlığımızın iyi olması, iletişim kurma, etkin ve üretken bir yaşam sürdürme ve sosyal etkileşimlerden tam anlamıyla faydalanabilme gücümüzü etkiler. İşitme kaybı ise okul hayatımızdan başlayarak yaşamımızın hangi evresinde olursak olalım iletişim ve etkileşim becerilerimizi zayıflatarak hem verimliliğimizi hem de sosyal ilişkilerimizi riske sokabilir, yaşam kalitemizi önemli ölçüde negatif yönde etkileyebilir. Bu nedenle işitme sağlığına dikkat etmek, işitme kaybını önlemek ve en önemlisi işitme kaybına çözüm sunabilecek imkânların farkında olmak kritik öneme sahip. Ancak bugün bilinç eksikliği nedeniyle dünya üzerinde binlerce insan yaşamın seslerinden mahrum kalıyor” dedi. Risk altında 1 milyardan fazla insan var İşitme kaybı yaşayanların sohbet ederken söylenenleri anlamadığı için farklı şekilde yargılanma riskine düşmemek adına evde oturmayı tercih etmeye başladığının altını çizen Dr. Çerçi, “Son yapılan çalışmalarda bu yalnızlığında maalesef demans ve alzheimer sürecini tetiklediği düşünülüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2023 yılında yayınladığı işitme sağlığı özel raporu verilerine göre, 34 milyonu çocuk olmak üzere dünyada toplam 430 milyon kişi ileri veya çok ileri derecede işitme kaybı yaşıyor. 2050’ye kadar belli bir derecede işitme kaybı yaşayacak insan sayısı yaklaşık 2,5 milyar, ileri veya çok ileri derecede işitme kaybı nedeni ile rehabilitasyon hizmetlerine ihtiyaç duyacak insan sayısı ise en az 700 milyon kişi olarak öngörülüyor. En düşündürücü ve hızla önlem alınması gereken veri ise dünyada önlenebilir işitme kaybı riski altında bulunan genç sayısının 1 milyardan fazla olması. Gene tedavi edilebilir durumda olan ama bir aksiyon alınmamış kronik kulak enfeksiyonu olan kişi sayısı ise 200 milyon” diye konuştu. Dr. Çerçi, işitme kaybı yaşamamak için kulak sağlı konusunda dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı: “Kulaklarınızı yüksek seslerden koruyun. Kulaklık veya kulak içi kulaklık kullanırken güvenli ses seviyelerini tercih edin. Düzenli egzersiz ve dengeli beslenme önem verin. Kulak kirinize dikkat edin. Kulaklarınızı temizlemek için kulak çubuğu kullanmamaya özen gösterin. Kulaklarınızı kuru tutun. Stres düzeylerini yönetin ve azaltın. Çocuklarınız için gürültülü oyuncaklara dikkat edin. İşitme kontrollerinizi yaptırmayı ihmal etmeyin. Risk faktörlerine dikkat edin”
27 Eylül 2024 Cuma - 09:41 25 yıllık mesleğine alerjisi var Ordu’da 25 yıldır çiçekçilik yapan Mevlüt Kuvan, yaptırdığı test sonrası yeşil yapraklı bitkilere alerjisinin olduğunu, çok sevdiği mesleğinin yıllardır sağlığını bozduğunu öğrendi. Altınordu ilçesinde çiçekçilik yapan Kuvan, Kovid-19 salgını sürecinde tedavi gördü. Bir süre önce domuz gribine yakalanan ve tedavisi de gören Kuvan, sağlık problemleri nedeniyle özel bir hastaneye gittiğinde doktorun tavsiyesi üzerine test yaptırdı. Test sonucuna inanamadı Yapılan test sonrası yeşil yapraklı bitkilere alerjisi olduğu belirlenen Kuvan, sonuca inanamayınca yeniden test yaptırdı. Aynı şekilde ikinci testin sonucu da pozitif çıkınca Kuvan, 25 yıllık mesleğine alerjisi olduğunu ve sağlığını bozduğunu, iş yerinde sürekli olarak yaşadığı baş ağrısı ve uykusuzluğun bundan kaynaklandığını fark etti. “Baş ağrısı ve uyku problemi yaşayıp ilaç kullanıyordum, mesleki açıdan yıkıldım” Çok sevdiği mesleğine karşı alerjisi olduğunu öğrendiğinde mesleki açıdan adeta yıkıldığını ifade eden Kuvan, “Aslında 25 yıldır çok sevdiğim mesleğime karşı alerjim olduğunu, sağlığımı bozduğunu yeni öğrendim. Dükkanda sürekli olarak sorunlar yaşadım ancak ben bunları hep çiçek konusundan zannediyordum, yeşil bitkilerden olacağı aklıma gelmemişti. Bana sürekli baş ağrısı ve uygu yapıyordu. Çiçeklerin içerisinde kısa sürede uykum geliyordu. Ben baş ağrısı ya da farklı bir sorun olduğunda ilaç kullanıyordum. Ancak çiçekten dolayı sıkıntı olduğunu hiç hissetmediğim için, koku ya da yorgunluktan diyordum” dedi. "Günümüz yarısı iş yerinin dışında geçiyor, psikolojim bozuldu, mesleğimi değiştirmek istiyorum" 1998 yılında başladığı ve çok sevdiği çiçekçilik mesleğini böyle bir nedenden dolayı bırakmayı hiç düşünmediği ifade eden Kuvan, “Sağlık daha önemli olduğu için, şu anda da genç yaştayız, o yüzden mesleğimi değiştirmek istiyorum. İster istemez psikolojim bozuldu, eve gittiğimde bile çiçekleri görmek istemiyorum. İş yerinde gündüzleri 7-8 saat dışarıda kalıyorum, içeriye giriş-çıkış yapıyorum. Böyle bir şey asla aklıma gelmezdi, bundan sonra yeni bir hayat beni bekliyor” ifadelerine yer verdi. Kuvan ayrıca, eşinin ve çocuklarının da bu duruma çok şaşırdığını sözlerine ekledi.
Akıllı lens ile uzak ve yakını görmek mümkün
19 Ağustos 2024 Pazartesi - 10:21 Akıllı lens ile uzak ve yakını görmek mümkün Kayseri DOKTORÖZ Göz ve Cerrahi Lazer Merkezi Başhekimi ve Vitreoretinal Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Özkırış, akıllı lensler hakkında bilgi verdi. Akıllı lensler son zamanlarda oldukça gündemde olup, uzak yakın veya hem uzak hem yakın görme sıkıntısı yaşayan hastalara konfor sağlıyor. Gözde görme işlevini kaybeden mercek ameliyat ile çıkarıldıktan sonra yerine “akıllı lens” denilen mercekler yerleştiriliyor. Yaklaşık 10 yıldır katarakt ameliyatlarında uygun hastalar için tercih edilen lensler, görme sorununa çözüm sağlıyor. Kayseri DOKTORÖZ Göz ve Cerrahi Lazer Merkezi Başhekimi ve Vitreoretinal Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Abdullah Özkırış; akıllı lensler hakkında bilgi verdi. Görme işlevini yitiren mercekler yerine “akıllı lensler” Akıllı lensler hastaların görme sorununa çözüm olabilecek düzeyde etkili yapıdadır. Buradaki amaç, gözde doğuştan var olan ve artık işlevini yitirmiş mercek yerine yapay bir mercek uygulayarak hastanın görme kalitesini olabildiğince artırmaktır. Akıllı lensler, gözünde katarakt hastalığı olan ve bu nedenle ameliyat olması gereken hastalar için uygulanmaktadır. Bunun için uygun hastalar tercih edilmeli ve akıllı lens ameliyatı uygulanmalıdır. Uygun hasta seçimi önemli Hasta seçiminin oldukça önemli olduğunu söyleyen Kayseri DOKTORÖZ GÖZ ve CERRAHİ LAZER MERKEZİ Başhekimi ve Vitreoretinal Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Abdullah ÖZKIRIŞ, sözlerine şöyle devam etti. Bu akıllı lensler, katarakt hastalığı veya yüksek myop veya hipermetrop olan hastalara uygulanabilir. Ancak diyabet (şeker), sarı nokta, ileri astigmat, şaşılık, kerotokonüs ve korneal problemleri olan hastalar için de akıllı lens uygulamaları tercih edilmez. Göz içine yerleştirilen bu teknoloji harikası lensler bifokal (iki odaklı) ve trifokal (üç odaklı) olmak üzere üç çeşittir. Akıllı lens kullanmak için hastaya önce standart katarakt ameliyatı uygulanmalı ve hastanın kendi orijinal lensi çıkartılıp yerine uygun mercek yerleştirilmelidir. Ameliyat, standart katarakt ameliyatı gibi 8-10 dakika kadar sürmektedir. Bu operasyon sırasında göze dikiş uygulanmamakta ve hastalar aynı gün taburcu edilmektedir. Hastanın yaşam kalitesini artıyor Trifokal mercek takılan hastalar ise ameliyattan sonra gözlüksüz kitap okuyabilir, bilgisayar kullanabilir ve televizyon izleyebilir. Hastanın yaşam kalitesi de böylelikle artırmaktadır. Uygun hastalara öncelikli olarak trifokal mercekler önerilmeli ve gereksiz ameliyat riski de ortadan kaldırılmalıdır.
Sedef hastalığı ve sedef romatizmasına dikkat
19 Ağustos 2024 Pazartesi - 10:18 Sedef hastalığı ve sedef romatizmasına dikkat Toplumda yüzde 1-3 oranında görülen, deride kırmızı, kabarık ve üzeri sedef beyazı kabuklarla kaplı deri keşfetmek ile tanımlanan sedef hastalığı, bulaşıcı olmamasına rağmen değişik hastalıkları tetikleyebiliyor. SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Romatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Bünyamin Kısacık ile Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım, sedef hastalığı ve sedef romatizmasını değerlendirdi. Prof. Dr. Kısacık, sedef hastalığının gerçekten çok zor cilt hastalığı olduğunu, vücudun her tarafını etkileyebildiğini belirterek, “Ancak bizim için bu hastalığın farklı tarafı sedef hastalığının romatizmaya neden olabilmesidir. Sedef hastalarında ortalama 5-7 yıl sonrasında sedef romatizması gelişebilir” dedi. Hastaların büyük kısmında önce sedef hastalığı, sonra romatizma gelişirken bir kısmında ise önce romatizma sonra sedef ya da eş zamanlı iki durum bir arada ortaya çıkabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Kısacık, şöyle konuştu: “Bu hastalık herkeste romatizmaya neden olmuyor. Ancak farklı coğrafyalarda yapılan çalışmalarda sedef hastalarının yaklaşık yüzde 20 kadarında sedef romatizması gelişebildiği anlaşılmıştır. Sedef romatizmasına yatkın sedef hastaları, özellikle saçlı deride sedefi olan hastalar ve tırnaklarında sedef tanılarına rastlanan kişilerdir.” Tanı ve tedavisi Sedef ve romatizma var ise bu hastaların sedef romatizması tanısı aldığını anlatan Prof. Dr. Kısacık, “Bazı kişilerde önce romatizma sonra sedef ortaya çıkmaktadır. Bu teşhiste romatoloji uzmanının tecrübesi önemlidir. Uygun eklem tutulum şekillerine göre tanı konmaktadır” ifadelerini kullandı. Sedef romatizması tedavisinin ekip işi olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kısacık, şöyle devam etti: “Bazı hastalarda sedef hastalığı baskınken bazı hastalarda ise romatizma daha baskındır. Bu yüzden dermatoloji ve romatolojinin iş birliği büyük önem taşımaktadır. Hastalar sıklıkla birlikte değerlendirilmekte ve tedaviye ortak karar verilmektedir. Tedavide uluslararası kılavuzların önerdiği yol şu şekilde sıralanabilir: ‘Hastaların hastalığı ve gidişatı konusunda bilgilendirilmesi’, ‘Sedef hastalığına eşlik eden diğer hastalıkların kontrolü’, ‘Kilo kontrolü ve egzersiz’, ‘Sedef romatizmasının tutulum yerine planlanan ilaç tedavisi’. 2000’li yılların başından itibaren ilaç tedavilerinde çok önemli değişiklikler oldu. Biyolojik tedavi dediğimiz çok etkili ilaç tedavileri kullanmaya başladık. Farklı tedavi alternatifleri hem sedef hastalığına hem de sedef romatizmasını çok etkili ve hızlı olarak tedavi edebilmektedir. Sedef ve sedef romatizması hastalarının tüm sorunlarına ekip olarak yaklaşmaya ve en doğru tedaviyi verme çabamıza devam edeceğiz.” Sedef hastalığı her yaş grubunda ortaya çıkabilir SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Fatma Elif Yıldırım ise sedef hastalığının çocukluk döneminde daha nadir görülmekle birlikte her yaş grubunda ortaya çıkabildiğine vurgu yaptı. Hastalığın kesin nedeninin henüz bilinmediğini, ancak ortaya çıkmasında hem genetik hem de çevresel faktörlerin birlikte rol oynadığına işaret eden Doç. Dr. Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sedef hastalığı görünür lezyonları nedeni ile hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde bozabilmektedir. Yapılan araştırmalar sedef hastalığının hayat kalitesini diyabet (şeker hastalığı), tansiyon ve kalp hastalıklarına kadar yol açabildiğini göstermiştir. Özellikle el, ayak, saçlı deri, genital bölge gibi fonksiyonel öneme sahip bölgelerde görülen deri lezyonları hastaların yaşam kalitesini daha fazla bozabilmektedir. Görünür bölgelerde olan lezyonlar bulaşıcı sanılıp hastalar toplum tarafından damgalanabilmektedir. Bu da zaten daha hassas kişilik yapısına sahip sedef hastalarını psikolojik açıdan daha fazla etkileyebilmektedir. Yani sedef hastalığı strese sebep olmakta, stres de sedef hastalığını tetikleyerek psikolojik hastalıklarla sedef hastalığı arasında çift yönlü bir etkileşim oluşturmaktadır.” Sadece deriyi ilgilendirmiyor Günümüzde sedef hastalığına eşlik edebilen çok sayıda hastalığın tespit edilmesinin aslında sedefin sadece deriyi ilgilendirmekle sınırlı kalmayan sistemik bir hastalık olduğu görüşünü desteklediğinin altını çizen Doç. Dr. Yıldırım, şunları kaydetti: “Yaygın deri hastalığı olan sedef hastalarında kalp ve damar hastalıkları, kalp krizi, şeker hastalığı gibi sistemik hastalıklara yakalanma riski maalesef daha yüksektir. Sedef hastalığı nadiren ‘Eritrodermik’ ve ‘Püstüler’ formları ile hayati tehlike oluşturabilmektedir. Kesin bir tedavisi bulunmayan sedef hastalığının semptomları, uygun yöntemler ile kontrol altına alınarak, uzun süreli iyilik hali sağlanabilmektedir. Sedef hastalığı tedavisini planlarken cilt hastalıkları uzmanının yanı sıra farklı uzmanlık dallarının bir arada tedaviye karar vermesi tedavi başarısını artırmaktadır. Özellikle sedef hastalarında gözlenebilen eklem tutulumu ki buna sedef romatizması (psoriatik artrit) da denilmektedir dermatolog ve romatolog iş birliğini tedavide son derece önemli kılmaktadır.” Sedef hastalığı iyileşir mi? Sedef hastalarının hekimlerine yönelttiği en merak edilen sorunun “Sedef hastalığım iyileşir mi?” sorusu olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, bu sorunun kesin bir yanıtının bulunmadığını ifade etti. “Kesinlikle yanlış diyebileceğimiz yanıtlar arasında ‘yaşam boyunca devam eder’ ve ‘verdiğim tedavi ile yüzde 100 iyileşir’ değerlendirmelerinin bulunduğunu bildiren Doç. Dr. Yıldırım, hastalık seyrinin hastadan hastaya değişkenlik gösterdiğini belirtti. Doç. Dr. Yıldırım, “Kimi hastada sedef hastalığı tamamen kaybolabilmekte, kimi hastada ise ara ara alevlenme ara ara iyileşme dönemleri ile seyredebilmektedir” uyarısında bulundu. Sedef hastalığının tedavisi nasıl yapılır Sedef hastalığı tedavisine karar verirken hastalığın şiddeti ve sedefin hasta yaşam kalitesi üzerine etkisinin belirlenmesinin son derece önemli olduğunu belirten Doç. Dr. Yıldırım, şu değerlendirmeyi yaptı: “Genellikle vücudun yüzde 10’undan daha azında lezyonlar bulunmakta ise krem tedavileri uygulanmaktadır. Ancak hastanın yaşam kalitesini etkileyen el, ayak, genital bölgelerinde lezyon var ise veya krem tedavileri ile hiç düzelme sağlanamamışsa hastalarda krem tedavisinin yanı sıra sistemik tedavi olarak adlandırdığımız ilaçlar ve iğneler tedavide kullanılabilmektedir. 2000’li yılların başında geliştirilen biyolojik tedavi olarak adlandırdığımız ilaçlar ile son zamanlarda sedef hastalığı daha az yan etki ile daha etkili bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Tabi tedavi planı yapılırken hasta ile her hastaya göre farklı şekilde tedavi planı belirlenmektedir. Yine tedavi planlanırken daha önce de belirttiğim gibi eklem tutulumunun romatoloji uzmanı birlikte değerlendirilmesi son derece önemlidir.” Sedef hastalarının dikkat etmesi gereken konular Doç. Dr. Yıldırım, sedef hastalarının tansiyon, kalp hastalıkları ve şeker hastalığına daha yatkın olmaları nedeni ile beslenmelerine dikkat etmelerinin çok önemli olduğunu söyledi. Hastaların kesinlikle yememesi gereken bir besin olmamakla birlikte sağlıklı beslenmelerinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, uyarılarını şöyle sıraladı: “Aşırı kilo alımından kaçınmaları gerekmektedir. Kilo artışı sedef hastalığını şiddetlendirebildiği gibi sedef hastaları kilo almaya daha yatkındır. Bu nedenle fast food, karbonhidrat ağırlıklı beslenmeden hastaların kaçınması gerekmektedir. Alkol ve sigara kullanımı sedef hastalığını şiddetlendirmektedir. Bazı ilaçlar sedef hastalığını şiddetlendirebildiği için ilaç kullanımına son derece dikkat edilmelidir. Sedef hastalığını tetiklediği düşünülen ilaçlar arasında sistemik alınan kortizon, lityum, bazı tansiyon ilaçları, mantar tedavisinde kullanılan ilaçlar ve aspirin bulunmaktadır. Beta hemolitik streptokok enfeksiyonları gibi bazı enfeksiyonlar hastalığı şiddetlendirmekte veya tetikleyebilmektedir. Bu nedenle el yıkama gibi genel hijyen kurallarına dikkat edilmelidir.”
10 yıl sonra ateşsiz ve ağrısız uyandı
19 Ağustos 2024 Pazartesi - 10:14 10 yıl sonra ateşsiz ve ağrısız uyandı 10 yıldan beri tükürük bezi iltihabı hastalığı olan ve iltihap sebebiyle her sabah yüksek ateş şikayetiyle uyanan Tahsin Çiftçi, yıllarda sonra tükürük bezi iltihabından kurtuldu. Tahsin Çiftçi, “Artık ateş içerisinde değil, rahat bir şekilde uyanabiliyorum” dedi. İzmir’de yaşayan Tahsin Çiftçi, 10 yıldan beri boğazındaki ağrı ve basınç ile güne başlıyordu. Tükürük bezlerinde bulunan iltihaplar yüksek ateşe neden olunca Çiftçi, yeniden şifa aramaya başladı. Yaptığı araştırmalar sonucunda, İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Ceyda Tarhan’la tanışan Çiftçi, 10. yılın sonunda ateşsiz ve ağrısız bir güne başlayabildi. Dr. Öğr. Üyesi Ceyda Tarhan, Tahsin Çiftçi’nin tükürük bezlerine doz doz kortizon enjekte etti. Birinci dozdan itibaren ağrısı azalan Çiftçi, 10 yılın sonunda sağlığına kavuştu. Dr. Öğr. Üyesi Ceyda Tarhan, “Tahsin Bey’in hastalığı aslında kronik bir tükürük bezi iltihabı. Kendisinin hiçbir şekilde nedeni olmadan tükürük bezi iltihapları vardı. 10 yıl boyunca da birçok kez ameliyat geçirmiş; ama bir türlü şifa bulamamış. Tahsin Bey’in hastalığı gibi literatürde çok fazla hasta yok. Koyulaşmış tükürük bezi mukozaları tükürük salgısı ile tıkanıyor ve bu tıkanıklık ağrı yapıyor. Bu da iltihabı tetikliyor, vücuda ateş yapıyor. Bana başvurduğunda, bunun standart bir tedavisinin olmadığını söyledim. Hiçbir nedeni olmayan tükürük bezi iltihabı tekrarlayan hastalara yapılan tedavileri araştırdım. Tükürük bezlerine katater yolu ile kortizon enjeksiyonu yaptık. Kendisi ilk dozdan sonra rahatladığını ifade etti” dedi. Sağlığına kavuştuğu için mutluluğunu dile getiren Tahsin Çiftçi de, “Sabahları özellikle tükürük bezlerimde sağda ve solda basınç hissediyordum. Ateş yapıyordu. Ciddi anlamda rahatsızlık içerisinde uyanıyordum. 10 boyunca doktorlar ilaç verip gönderdiler. Yorgun uyanıyordum, daha sonra hep ateş problemi ile karşılaşıyordum. Ateşimin yükselmesi yaşam kalitemi düşürüyordu. Her gün bu şekilde uyanmak benim yaşam kalitemi düşürüyordu. Ceyda Hanım’ın uyguladığı tedavi sonrası sorunlarım kalmadı. Birinci dozdan itibaren büyük bir rahatlama hissettim” diye konuştu.
İzmir’e ‘psikolojik’ destek
19 Ağustos 2024 Pazartesi - 09:55 İzmir’e ‘psikolojik’ destek Psikolojik desteğe ihtiyaç duyan kişilere en uygun şartlarda hizmet vermek amacıyla İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) tarafından açılan Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (PUAM), 5’inci yılını doldurdu. Kaygı bozuklukları, ilişkisel sorunlar ve depresyon gibi birçok konuda İzmirlilere psikoterapi sağlayan merkezden şimdiye kadar 780 kişi yararlanırken, toplamda 6 bin 207 seans gerçekleştirildi. İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (PUAM)’nin 5. kuruluş yıl dönümü için kutlama töreni düzenlendi. Programa; İEÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Hakan Abacıoğlu, önceki dönem rektörü Prof. Dr. Murat Aşkar, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aslı Ceylan Öner, PUAM Müdürü Dr. Yasemin Meral Öğütçü, PUAM Danışma Kurulu Üyesi Uzman Psikolog Ayşe Özgener, akademisyenler, öğrenciler, mezunlar ve davetlilerin katılımıyla gerçekleşti. Program, kokteyl ve PUAM hakkında yapılan bilgilendirmeyle devam etti. Törende konuşan Rektör Abacıoğlu, PUAM’ın eğitim, bilgi üretimi ve toplumsal katkı açısından özel bir örnek oluşturduğunu ifade etti. Prof. Dr. Abacıoğlu, “Dünya Sağlık Örgütü sağlığı; biyolojik, psikolojik ve sosyal iyilik hali olarak tanımlıyor. Son yıllarda psikolojik iyilik halinin tüm sağlığı ne denli etkilediğine yönelik kanıtlar giderek artıyor. Klinik psikologların, toplumun ruh sağlığının korunması ve iyileştirilmesinde çok önemli bir yere sahip olduğu tartışmasız bir gerçek. 5 yıl önce PUAM, klinik psikoloji öğrencilerimizin üst düzeyde mesleki becerilere sahip klinisyenler olarak yetişebilmeleri için gerekli gözlem ve uygulamaların yapılacağı bir merkez olarak kuruldu. Bu doğrultuda öğrencilerimiz, değerli hocalarımızın gözetiminde, danışanlara psikolojik destek sağlayarak hem eğitim alıyor hem de kişilerin sürdürülebilir psikolojik iyilik halini kazanmasına yardımcı oluyor” dedi. PUAM’ın çeşitli araştırmalar yoluyla bilgi üretimine de büyük katkı sağladığını vurgulayan Prof. Dr. Abacıoğlu, “Üniversitelerin 3 temel görevi olan eğitim, bilgi üretimi ve toplumsal katkı açılarından PUAM’ın çok özel bir örnek oluşturduğunu söylemeliyim. PUAM’ı daha da yukarıya taşıyacak akademik kapasiteye ve yönetsel iradeye sahibiz. Bunu bir söz olarak alabilirsiniz” ifadelerini kullandı. PUAM Müdürü ve İEÜ Psikoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Yasemin Meral Öğütçü de, kısa sürede birçok başarılı çalışmaya imza attıklarını söyleyerek, “İnsanların erişilebilir psikolojik hizmetlere ulaşabilmesi, temel bir hak ve ihtiyaçtır. Tıpkı beden sağlığı gibi ruh sağlığı da aynı derecede önemli. Bu noktada merkezimiz, toplumsal katkı yönünden büyük bir öneme sahip. PUAM, bir yandan psikolojik sorunlar yaşayan bireylere destek sunarken, diğer yandan nitelikli ve etik ilkelere bağlı klinik psikologlar yetiştirme misyonunu başarıyla sürdürüyor. 5 yıl içinde, yüzlerce danışana erişilebilir psikoterapi hizmeti sunmanın mutluluğunu yaşıyoruz; ayrıca, klinik psikoloji yüksek lisans öğrencilerimize deneyimli süpervizörlerimizin rehberliğinde nitelikli eğitim imkanı sunmanın ve onlarca öğrencimizi başarıyla mezun etmenin gururunu taşıyoruz” diye konuştu.
Uzmandan önemli uyarı: Denizde ve havuzda yüzdükten sonra temiz suyla duş sağlık için önem arz ediyor
19 Ağustos 2024 Pazartesi - 09:29 Uzmandan önemli uyarı: Denizde ve havuzda yüzdükten sonra temiz suyla duş sağlık için önem arz ediyor Hatay’ın İskenderun ilçesinde görevli Doç. Dr. Doktor Akın Çam, yaz aylarında sıklıkla görülen ishal vakalarına karşı vatandaşların hijyen kurallarına dikkat etmesi gerektiğini söyledi. Yaz ayının gelmesiyle toplumda sıklıkla görülmeye başlanan ishal vakaları vatandaşların sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. İskenderun ilçesinde özel bir hastanede görevli İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Akın Çam, ishal vakalarına karşı vatandaşlara önemli uyarılarda bulundu. El hijyenine ve gıda tüketiminde hijyene önem verilmesi gerektiğini belirten uzman doktor, denizde ve havuzda yüzdükten sonra temiz su ile duş almanın önemine dikkat çekti. İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Akın Çam, yaz aylarında sıklıkla yaşanan ishal vakalarına karşı alınması gereken önlemlerden bahsederek, “Yaz döneminde bizim çok karşılaştığımız sorunlardan biri ishaller. Tabii önemli nedeni de yaz döneminde, yaz sıcakları buna yol açan mikropların çoğalması için uygun bir ortam oluşturuyor. Bu yüzden yaz döneminde ishal vakalarıyla çok sık karşılaşıyoruz. İshal vakalarına önlem olarak şunlar yapılabilir; önemli sorun su ve gıda hijyeninden kaynaklanan problemlerden oluşuyor. Özellikle seyahatlerde yeme, içme konusunda hijyenden temizliğinden emin olmadığımız ürünleri tüketmememizde fayda var. Evde ya da dışarıda bir şey yediğimiz zaman yine aynı şekilde taze sebze ve meyvelerin hijyeninden temizliğinden emin olmamız gerekiyor. Bekletilmiş gıdalardan, bekletilmiş yemeklerden tüketmemiz özellikle tekrar ısıtılmış yemekler önemli bir sorun buna da dikkat etmemiz gerekiyor. Temizliğinden ve hijyeninden emin olmadığımız suları tüketmememiz daha çok kapalı su kullanmamızda fayda var. Ayrıca yaz döneminde girdiğimiz havuzlar ve denizlerde de temizliğinden emin değilsek mümkünse girmememiz de fayda var. Yani şöyle denizde ve havuzda yüzdükten sonra temiz güzel bir duş almak gerekir ama şikayetler semptomlar başladığı zaman, erken dönemde hastaneye başvurup bir medikal yardım almakta fayda var diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.
Kurkumin ve piperin ile beyninizi koruyun
19 Ağustos 2024 Pazartesi - 09:12 Kurkumin ve piperin ile beyninizi koruyun Medipol Üniversite Hastanesi’nden Diyetisyen Beyza Tağraf, son günlerde popüler hale gelen kurkumin ve piperinin nörolojik hastalıklarla ilişkisini açıkladı. Diyetisyen Tağraf konuyla ilgili, “Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, kurkumin ve piperinin nörodejeneratif dediğimiz insan beynindeki nöronları etkileyen bir dizi hastalıkların tedavisinde umut vaat eden doğal bileşikler olabileceğini ortaya koymaktadır” ifadelerini kullandı. Kurkumin zencefil kökünden elde edilirken yapılan araştırmalarda piperinin ise karabiberde doğal olarak bulunduğu ortaya çıktı. Beyinle ilgili çalışmalar toplumun dikkatini her zaman çekerken son yıllarda özellikle kurkumin ve piperinin beyin sağlığı üzerindeki olumlu etkileri insanlarda büyük merak uyandırıyor. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Hafıza Merkezi Diyetisyeni Beyza Tağraf, kurkumin ve piperinin beyin sağlığı üzerinde büyük faydaları olduğunu ifade etti. Diyetisyen Tağraf, kurkuminin özellikle Alzheimer hastalığında beta-amiloid plak birikiminin azalttığını ve bu sayede sinir hücrelerini koruma potansiyeli olduğunu ifade ederken, piperinin ise hem sinir hücrelerine iyi geldiğini hem de kurkuminin sindirimini kolaylaştırdığını belirtti. Kurkumin: Beyin sağlığında umut veren bileşik Kurkuminin zencefilden elde edildiğini belirten Tağraf, “Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, kurkumin ve piperinin nörodejeneratif dediğimiz insan beynindeki nöronları etkileyen bir dizi hastalıkların tedavisinde umut vaat eden doğal bileşikler olabileceğini ortaya koymaktadır. Kurkumin, zencefilden elde edilen bir polifenol olup antienflamatuar, antioksidan ve nöroprotektif özellikleri ile bilinmektedir. Özellikle Alzheimer hastalığı gibi nörodejeneratif hastalıklarda, beyindeki beta-amiloid plakların birikmesi ve nöronal inflamasyonun artması önemli rol oynamaktadır. Yapılan son araştırmalar, kurkuminin bu süreçleri etkileyebileceğini incelemektedir. Kurkuminin antioksidan özellikleri sayesinde, beyindeki oksidatif stresi azaltarak sinir hücrelerini koruma potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir” diye konuştu. Karabiberde doğal olarak bulunuyor Piperinin ise karabiberde doğal olarak bulunduğuna dikkati çeken Diyetisyen Tağraf, şöyle devam etti: “Piperinin sinir hücrelerinde antienflamatuar etkiler gösterdiği ve nörodejeneratif süreçlerin ilerlemesini yavaşlatabileceği bilinmektedir. Piperinin nöronal inflamasyonu azalttığını ve bu sayede sinir hücrelerinin sağlığını koruma potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir. Bütün bunlara ek olarak, kurkumin vücut tarafından emilmesi zor bir maddedir. Piperin varlığında daha iyi emildiği kanıtlanmıştır. Dolayısıyla piperin ile birlikte tüketimi en etkili yoldur.” Uzman desteği şart Kurkumin ve piperinin faydaları olduğu kadar yan etkilerinden korunmak için uzman desteğine ihtiyaç olduğunu dile getiren Diyetisyen Tağraf, “Her ne kadar önemli bulgular elde edilmiş olsa da kurkumin ve piperinin etkin dozları, uzun vadeli etkileri ve olası yan etkileri hakkında uzman desteği şarttır. Sonuç olarak, kurkumin ve piperin gibi doğal bileşiklerin nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde potansiyel olarak yeni bir yaklaşım sunabileceği düşünülmektedir” dedi.
Uzmanı uyardı: “Güneş çarpması olan çocuğunuza sakın soğuk duş yaptırmayın”
18 Ağustos 2024 Pazar - 17:17 Uzmanı uyardı: “Güneş çarpması olan çocuğunuza sakın soğuk duş yaptırmayın” Pediatrist Aysel Açıkgözoğlu, güneş (sıcak) çarpması açısından özellikle 5 yaş altı çocuk ve bebeklerin daha yüksek risk altında olduğunu söyledi. Aşırı sıcakların sürdüğünü, bu yüzünden ebeveynlerin hem dikkatli hem de muhtemel bir güneş çarpmasında doğru ilk yardım uygulamalarını bilmeleri gerektiğini belirten Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, “Sıcak çarpması olan çocukta ilk yapılması gereken vücut ısısının düşürülmesidir. Ancak bunun için soğuk suya daldırma yöntemini titremeye ve ajitasyona neden olduğu için mecbur kalmadıkça tavsiye etmiyoruz” dedi. Bebek ve çocuklar risk grubunda Doktorlar özellikle güneşin en dik geldiği 11.00-15.00 saatleri arasında güneşe çıkılmaması, dikkatli olunması uyarılarını sürekli tekrarlarken, Acıbadem Kent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aysel Açıkgözoğlu, güneş çarpması vakalarında artış olduğunu ifade etti. Sıcak çarpmasının uzun süreli yüksek sıcaklık veya güneş ışınlarına maruz kalındığında en hassas grupta olan bebek-çocuk ve yaşlılar ile kronik rahatsızlıkları olanları etkilediğini hatırlatan Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, şöyle konuştu: “Güneş sadece sıcağıyla değil ışınıyla da çarpıyor. Ölüme varan ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Sıcak aşırı terlemeye, aşırı terleme sıvı ve tuz kaybına, bu da kan basıncının düşmesine neden oluyor. Güneş ışınlarına direkt maruz kalındığında sıcak çarpmasına bir de ışınların olumsuz etkisi ekleniyor. Güneş çarpması dediğimiz bu durumda ultraviyole ışınları beyindeki termoregülasyon (beden ısısı ayarlama merkezi) merkezini etkileyip bozabiliyor. Sıcak karşısında terlemeyi ve buharlaştırmayı artırarak vücut ısısının düşmesini sağlayan bu merkez çocuk da yetişkin de olsa işlevini yapamaz hale geliyor ve vücut soğutulamıyor. Güneş (sıcak) çarpması dediğimiz tablo ortaya çıkıyor. Bu tabloda; vücut ateşi yükselir, terlemede değişiklikler gözlenir. Ciltte kuruluk, kızarıklık oluşur, kusma bulantı görülür. Nabız yükselir, halsizlik, baş ağrısı, baş dönmesi, sersemlik hali olur. Nefes alma değişir. Zihin karışıklığı, bayılma diğer önemli belirtilerdir. Uzun süredir devam eden aşırı sıcaklardan her yaş grubu az ya da çok etkileniyor. Ancak sıcak çarpması açısından özellikle 5 yaş altı çocuk ve bebekler daha fazla risk altındadır. Bu belirtiler konusunda anne babalar dikkkatli olmalı, benzer belirtiler gördüklerinde doğru ilk yardımı uygulamalıdır.” sıcak çarpmasında ilk yardım “Sıcak çarpması olan çocukta ilk yapılması gereken vücut ısısının düşürülmesidir” diyen Uzm. Dr. Açıkgözoğlu şu uyarı ve önerilerde bulundu: “Bebek ya da çocuğun ateşini düşürmek için soğuk duş yaptırma yöntemini titremeye ve ajitasyona neden olduğu için mecbur kalmadıkça tavsiye etmiyoruz. Öncelikle klima ve fanlarla oda ısısı düşürülmeye çalışılıp, bebeğin ve çocuğun kıyafetleri çıkarılmalı. Ilık su ile ıslatılmış bezler ile koltuk altlarına kasıklara ve alına uygulama yapılmalı, ılık su püskürtülmeli. Çocuğun şuuru açık, kendinde ise su veya varsa tuzlu ayran içirilebilir. Bilinci kapalı bir çocuğa ağızdan sıvı verilmemelidir. Eğer bilinci kapalı ise en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması gerekmektedir.” Öte yandan Uzm. Dr. Açıkgözoğlu güneş çarpmasına karşı alınacak önlemleri de hatırlattı. Güneş çarpmasına karşı genel kuralların yetişkinler için de benzer olduğunu belirten Açıkgözoğlu, şunları söyledi: “Bebek ve çocukların D vitamini sentezi için sabah 10’dan önce çıplak tenle güneşlenmesi sağlanabilir. 11.00-16.00 saatleri arasının riskli olduğu unutulmamalı. Dışarı çıkıldığında gölge yerler tercih edilmeli, şapka kullanılmalı. Giysiler pamuklu, ince, açık renkli olmalı. Yeterli sıvı tüketimi sağlanmalı, gün içinde imkanlar ölçüsünde ılık duş almaları sağlanmalı. Küçük çocuklarda sıcak çarpması ve ısıya bağlı ölümler, anne babaların eğitimi ile önlenebilir.” Yazın kapalı arabaların içinin hayati risk oluşturacak kadar ısındığını hatırlatan Dr. Açıkgözoğlu “Küçük çocukların kapalı arabada yalnız bırakılmasının riskinin bilinmesi gerekir. Camlar çatlamış veya araba gölgede olsa bile, sıcak havalarda bir kişiyi park edilmiş bir arabada bırakmak güvenli değildir. Arabanız park edildiğinde, bir çocuğun içeri girmesini önlemek için kilitli tutun” diye konuştu.
Yoğun bakım genişletiyor, kalp merkezi hazırlanıyor
18 Ağustos 2024 Pazar - 14:52 Yoğun bakım genişletiyor, kalp merkezi hazırlanıyor Atatürk Devlet Hastanesi’nde palyatif ve yoğun bakım yatak sayısının artırılması amacıyla yoğun bakım servisi genişletiliyor. Ayrıca kalp merkezinin altyapısının hazırlıkları da devam ediyor. Düzce’de sağlık hizmetleri hız kesmeden devam ediyor. Bu çerçevede, Atatürk Devlet Hastanesi’nde servis ve bölümlerin genişletilmesi çalışmaları da sürüyor. Daha önce birçok servisin eklendiği veya genişletildiği Düzce Atatürk Devlet Hastanesi’nde şimdi de palyatif ve yoğun bakım yatak sayısını artırmaya yönelik fiziki genişletme çalışmaları yapılıyor. Yeniden düzenlenen yoğun bakım servisinde çalışmaları tamamlandığında yatak sayısı artırılmış olacak. Ayrıca hastanede yakın zamanda hizmete girecek olan kalp merkezi için altyapı çalışmaları hızla devam ediyor. AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı ve Düzce Milletvekili Ayşe Keşir, sosyal medya hesabından Düzce Atatürk Devlet Hastanesi’nde yapılan çalışmaları paylaşarak, İl Sağlık Müdürü Yasin Yılmaz’a Düzceliler adına teşekkür etti. Ayşe Keşir paylaşımında şu ifadelere yer verdi: "Daha iyi ve kapsamlı sağlık hizmeti sunmak için durmadan çalışıyoruz. Atatürk Devlet Hastanesi’nde genişletme ve yenileme çalışmalarımız sürüyor. Palyatif ve yoğun bakım yatak sayısını artırıyor, hizmete sunacağımız kalp merkezinin altyapısını hazırlıyoruz. İnşaat çalışmalarında emek verenlere ve Düzce Sağlık Müdürlüğü’ne, hemşehrilerimiz adına teşekkür ediyorum"