SAĞLIK
Uluslararası Organ Nakli Kongresi İstanbul’da başladı 22 Eylül 2024 Pazar - 22:29:07 Dünya Organ Nakli Derneği’nin düzenlediği 30. Uluslararası Organ Nakli Kongresi ilk kez İstanbul’da yapılıyor. Kongrede konuşan Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, “Buradan çıkacak her şeyin sağlık ve insanlığa faydası olacağını düşünüyorum.Organ naklini dünyada en iyi yapan 5 ülkeden bir tanesiyiz” dedi. Dünya Organ Nakli Derneği TTS’nin 30. Uluslararası Kongresi, İstanbul’da başladı. Bu zamana kadar ABD ve Avrupa’da yapılan, ilk kez ise İstanbul’da gerçekleşen kongreye dünyanın dört bir yanından transplantasyonda öncü binlerce bilim adamı katılıyor. 2018-2020 yıllarında derneğin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın katkıları ile toplantıların bölgesel olmasına, ilk bölgenin de İstanbul olmasına karar verildi. İstanbul Kongre Merkezi’nin ev sahipliğinde 25 Eylül’e kadar devam edecek olan kongreye Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın kurduğu Ortadoğu Organ Nakli Derneği (MESOT), Türk Dünyası Transplantasyon Derneği (TDTD) ve Türkiye Organ Nakli Derneği (TOND) de destek veriyor. Bilimde en seçkin dünya ödüllerinden olan Medawar ödülü de kongrenin son gününde ilk kez bir Türk bilim adamı olarak Prof. Dr. Mehmet Haberal’a takdim edilecek. Kongrenin açılışına Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, İstanbul Valisi Davut Gül ve İBB Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı. Açılışta konuşan Bakan Memişoğlu, “1975’te ilk böbrek naklini gerçekleştiren, 1980’de 22 yaşında idealist bir stajyeri olarak hocamın ilk karaciğer naklinde Hacettepe’de bulunan birisi olarak ve bir gün stajımızda böbrek naklini gerçekleştirdikten sonra idrarın çıktığı zaman ‘İşte çocuklar bu insanın hayatını değiştirdik, hayata kazandırdık’ dediğinde heyecanını gördükten sonra ve 1979’da dünyaya örnek olacak organ ve doku nakli kanununu geçirten ve hazırlayan hocama minnetlerimi huzurunuzda arz ederim. Bize bu organ nakli heyecanını duyurduktan sonra 1999-2000 yılının başlarında yanında bulunduğum Hanres Tizakis hocamıza buraya katıldığı için teşekkür ediyoruz. Dünyanın en büyük, en iyi cerrahlarından bir tanesi” dedi. "Organ naklini dünyada en iyi yapan 5 ülkeden bir tanesiyiz" Bakanlık olarak hedeflerinin organ nakli ve kadavratik bağışları arttırmak olduğunu söyleyen Bakan Memişoğlu, “Ulusal Organ Transplant Koordinasyon Merkezi ile bin kişinin çalıştığı ve etik kurullar kontrolünde 2021 senesinde 5 binin üzerinde nakil gerçekleştiren ve bu nakillerin 1 yıllık yaşam sürelerinin yüzde 95 civarında olduğu organ naklini dünyada en iyi yapan 5 ülkeden bir tanesiyiz. Bunu başaran herkesle, her merkezle gurur duyuyorum. Onlara teşekkür ediyorum, minnetlerimi huzurunuzda arz ediyorum. Bakanlık olarak hedefimiz özellikle kadavratik bağışları teşvik edip, sayılarını arttırmaktır. Ben buradan çıkacak her şeyin sağlık ve insanlığa faydası olacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı. İstanbul Valisi Davut Gül ise, “İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden bir tanesidir. Sadece kültür şehri, sanat şehri, edebiyat şehri değil. Aynı zamanda eğitim şehri ve bilim şehri. 58 üniversitemizde yaklaşık 1 milyona yakın öğrencimizle İstanbul bilime ciddi anlamda katkı sunuyor. Özellikle sağlık başta olmak üzere her alanda dünyanın dört bir yanından insanlar İstanbul’a şifa bulmaya geliyor. İnanıyorum ki sizin bu kongrenizle birlikte İstanbul’da gördüklerimiz, İstanbul’da yaşadığımız tecrübeler hem şehrimize hem de bilime bir katkı daha sunar. Mehmet Haberal hocamızı tebrik ederken dedi ki, ’Bu başarı Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısı.’ Biz de öyle olduğuna inanıyoruz. Mehmet Haberal hocamız Türkiye Cumhuriyeti’nin beşeri sermayesidir. Onun ve ekibinin her başarısı 85 milyon Türk vatandaşını gururlandırıyor” dedi.
22 Eylül 2024 Pazar - 22:25 Uluslararası Organ Nakli Kongresi İstanbul’da başladı Dünya Organ Nakli Derneği’nin 30. Uluslararası Kongresi, Prof. Dr. Mehmet Haberal öncülüğünde ilk kez İstanbul’da yapılıyor. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, “Buradan çıkacak her şeyin sağlık ve insanlığa faydası olacağını düşünüyorum.Organ naklini dünyada en iyi yapan 5 ülkeden bir tanesiyiz” dedi. Dünya Organ Nakli Derneği TTS’nin 30. Uluslararası Kongresi, İstanbul başladı. Bu yıla kadar ABD ve Avrupa’da yapılan kongre ilk kez İstanbul’da gerçekleşiyor. 2018-2020 yıllarında Derneğin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Mehmet Haberal bu kuralı değiştirdi. Toplantıların bölgesel olmasına, ilk bölgenin de İstanbul olmasına karar verildi. 22-25 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek olan ve İstanbul Kongre Merkezi’nin ev sahipliği yapacağı kongreye, dünyanın dört bir köşesinden, transplantasyonda öncü binlerce bilim insanı katılacak. Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın kurduğu Ortadoğu Organ Nakli Derneği (MESOT), Türk Dünyası Transplantasyon Derneği (TDTD) ve Türkiye Organ Nakli Derneği (TOND) de kongreye destek verecek. Bilimde en seçkin dünya ödüllerinden olan Medawar ödülü de kongrenin son gününde; 25 Eylül’de, ilk kez bir Türk bilim insanına; Prof. Dr. Mehmet Haberal’a takdim edilecek. Kongreye Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, İstanbul Valisi Davut Gül, İBB Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı. Açılışta konuşan Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, “1975’te ilk böbrek naklini gerçekleştiren 1980’de 22 yaşında idealist bir stajyeri olarak hocamın ilk karaciğer naklinde Hacettepe’de bulunan birisi olarak ve bir gün stajımızda böbrek naklini gerçekleştirdikten sonra idrarın çıktığı zaman ‘İşte çocuklar bu insanın hayatını değiştirdik hayata kazandırdık’ dediğinde heyecanını gördükten sonra ve 1979’da dünyaya örnek olacak organ ve doku naklini kanunu geçirten ve hazırlayan hocam a minnetlerimi huzurunuza arz ederim. Bize bu organ nakli heyecanını duyurduktan sonra 1999-2000 yılının başlarında yanında bulunduğum Hanres Tizakis hocamıza buraya katıldığı için teşekkür ediyoruz. Dünyanın en büyük, en iyi cerrahlarından bir tanesi” dedi. "Organ naklini dünyada en iyi yapan 5 ülkeden bir tanesiyiz" Bakanlık olarak hedeflerinin organ nakli ve kadavratik bağışları arttırmak olduğunu söyleyen Memişoğlu, “Ulusal Organ Transplant Koordinasyon Merkezi ile 1000 kişinin çalıştığı ve etik kurullar kontrolünde 2021 senesinde 5000 üzerinde nakil gerçekleştiren ve bu nakillerin 1 yıllık yaşam sürelerinin yüzde 95 civarında olduğu organ naklinin dünyada en iyi yapan 5 ülkeden bir tanesiyiz. Bunu başaran herkese, her merkezle gurur duyuyorum. Onlara teşekkür ediyorum, minnetlerimi huzurunuzda arz ediyorum. Bakanlık olarak hedefimiz bu sayıları daha da arttırmak, bunun yanında da özellikle kadavratik bağışları teşvik edip sayılarını arttırmaktır. Ben buradan çıkacak her şeyin sağlık ve insanlığa faydası olacağını düşünüyorum” İfadelerini kullandı. İstanbul Valisi Davut Gül ise, “İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden bir tanesidir. Sadece kültür şehri, sanat şehri, edebiyat şehri değil. Aynı zamanda eğitim şehri ve bilim şehri. Elli sekiz üniversitemizde yaklaşık bir milyona yakın öğrencimizle İstanbul bilime, ciddi anlamda katkı sunuyor. Özellikle sağlık başta olmak üzere her alanda dünyanın dört bir yanından insanlar İstanbul’a şifa bulmaya geliyor. İnanıyorum ki sizin bu kongrenizle birlikte İstanbul’da gördüklerimiz, İstanbul’da yaşadığımız tecrübeler hem şehrimize hem de bilime bir katkı daha sunar. Mehmet Haberal, hocamızı tebrik ederken dedi ki, bu başarı Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısı. Biz de öyle olduğuna inanıyoruz. Mehmet Haberal hocamız Türkiye Cumhuriyeti’nin beşeri sermayesidir. Onun ve ekibinin her başarısı 85 milyon Türk vatandaşını gururlandırıyor” dedi. (AU-ZA-
EÜ BATI bağımlılara yönelik uluslararası projeye liderlik ediyor
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:43 EÜ BATI bağımlılara yönelik uluslararası projeye liderlik ediyor Uluslararası bir proje olan ve Türkiye yürütücülüğünü Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı, Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü (BATI) Müdürü Doç. Dr. Görkem Yararbaş’ın yaptığı “Avrupa Birliği Erasmus Plus Gençlik Alanında İşbirliği” projesi kapsamında bağımlılıkla mücadele alanında çalışan profesyonellere eğitim desteği verilecek. Tam adı “Erasmus Plus Pathways for Change: Recognising Erasmus Plus as a Tool for Resocialisation in European Correctional Institutions” olan projenin ortakları arasında Kuzey Makedonya’dan ve Portekiz’den kurumlar yer alıyor. Proje ekibini tebrik eden Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, “Üniversitemizin uluslararasılaşma misyonu kapsamında çok uluslu projelere imza atmaya devam ediyoruz. Madde Bağımlılığı, Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü Müdürümüz Doç. Dr. Görkem Yararbaş’ın Türkiye yürütücülüğünü üstlendiği proje ile bağımlılıkla mücadele alanında çalışan profesyonellerin ihtiyaçlarına yönelik yenilikçi eğitim programları uygulanacak. Hocamızı ve tüm proje ekibini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum” dedi. Proje ile ilgili bilgiler veren Doç. Dr. Görkem Yararbaş, “Proje kapsamında Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı, Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü tarafından, gençlerde bağımlılıkla mücadele alanında çalışan profesyonellere yönelik yenilikçi yöntemler ile yetişkin eğitimi programı oluşturulup gerçekleştirilecek. Araştırma ve uygulama arasındaki bağlantıları güçlendirmeyi hedefleyen proje ile alandaki ihtiyaca yönelik geliştirilecek eğitim, Türkiye’de uluslararası boyutta verilecek. Bağımlılıkla mücadele teması çerçevesinde gençlik alanında çalışan profesyonellerin alandaki ihtiyaçlarına yönelik yenilikçi eğitim programlarının uygulanması ve etkinliğinin bilimsel olarak ortaya konması açısından yeni bir Ar-Ge alanı oluşması planlanıyor. Projenin yaygın etkisi olarak hem ülkemizde hem de ortak ülkelerde bağımlılık problemi olan nihai hedef gruplarına yönelik yenilikçi iyileştirme çalışmaları sağlanacak. Proje kapsamında, Enstitümüz; eğitim içeriklerinin oluşturulmasında, uygulamaların yapılması ve etkililiğinin bilimsel olarak test edilmesinde, araştırma çıktılarının oluşturulması ve yaygınlaştırılmasında tüm ortaklara liderlik edecek. Böylelikle Enstitünün eğitim, araştırma ve hizmet olmak üzere üç temel bileşenden oluşan faaliyetlerini uluslararası standartlara yükseltmesi mümkün olacak” dedi. “Uluslararası bir ağ kurulacak” Proje kapsamında uluslararası bir ağ kurulmasının hedeflendiğini belirten Doç. Dr. Yararbaş, “Projede Avrupa düzeyinde yasa ile ihtilafa düşüp bağımlılık problemi yaşayan genç bireyler ile çalışan kurumlardan oluşan uluslararası bir Erasmus Plus ağı kurmayı hedefliyoruz. Böylelikle, genç yükümlülerin yeniden sosyalleşme sürecine katkıyı artırmada personelin temel ve mesleki yeterlilikleri desteklenecek. Ayrıca proje boyunca geliştirilecek eğitim ve çıktıları ulusal ve uluslararası boyutlarda paylaşılarak, alanda çalışan kurum ve kuruluşlarda yaygın eğitim haline gelmesi teşvik edilecek” diye konuştu. Kuzey Makedonya ve Portekiz’in uluslararası ortaklığını yaptığı projede Doç. Dr. Görkem Yararbaş’ın yanı sıra Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı, Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü’nden Öğr. Gör. İnci Derya Yücel araştırmacı olarak yer alıyor.
Sağlık çalışanlarına ziyaret edilerek halk haftası kutlandı
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:40 Sağlık çalışanlarına ziyaret edilerek halk haftası kutlandı Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk ile birlikte 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası kapsamında Mehmet Salih Karaoğlanoğlu Aile Sağlığı Merkezi ile Denizli İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Mobil Kanser Tarama Tırını ziyaret ederek sağlık çalışanlarının Halk Sağlığı Haftasını kutladı. Ülkemizde her yıl 3-9 Eylül tarihleri ‘Halk Sağlığı Haftası’ olarak kutlanmaktadır. Bu haftanın amacı; halk sağlığının ve koruyucu sağlık hizmetlerinin önemini vurgulamak ve yürütülen çalışmaları daha görünür kılmaktır. Bu doğrultuda Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun, Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk ile birlikte Mehmet Salih Karaoğlanoğlu Aile Sağlığı Merkezini ziyaret etti ve merkezde görevli sağlık çalışanlarının 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftasını kutladı. Mehmet Salih Karaoğlanoğlu Aile Sağlığı Merkezi ziyaretinden sonra Nihat Zeybekci Kongre ve Kültür Merkezi karşısında bulunan Denizli İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Mobil Kanser Tarama Tırında incelemelerde bulunan Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun, Halk Sağlığı Haftası kapsamında kurulan stantlarda görevli sağlık çalışanlarından yürüttükleri hizmetler hakkında bilgi aldı. Denizli İl Sağlık Müdürü Uz. Dr. Berna Öztürk de 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası etkinlikleri çerçevesinde Denizli merkez ve ilçelerde Birinci Basamak Sağlık Hizmetlerine dikkat çekmek amacıyla vatandaşlara bilgilendirmeler yapıldığını söyledi. Açılan stantlarda aile hekimliği sisteminin tanıtımı, aşılamanın önemi, anne, bebek sağlığı ve anne sütünün önemi, kanser taramaları, sağlıklı beslenme, teknoloji bağımlılığı başta olmak üzere bağımlılıklardan korunma ve sağlıklı nesillerle sağlıklı bir gelecek gibi farklı temalarla koruyucu sağlık hizmetlerinin önemini vurguladıklarını belirtti. “Birinci basamaktaki yürütülen sağlık hizmetleri son derece önemlidir” Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun da Denizli’de sağlık çalışanlarıyla birlikte vatandaşlara en iyi sağlık hizmetini verebilmek için çalışmaların yürütüldüğünü söyleyerek; “ Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri; vatandaşlarımızın koruyucu sağlık hizmetleri ile teşhis, tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlandığı sağlık kuruluşlarımızdır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin güçlü olması 2. Ve 3. Basamak sağlık hizmeti veren devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinin iş yükünü de azaltacaktır. Bu yüzden Birinci Basamakta yürütülen sağlık hizmetleri son derece önemlidir. Buralarda hizmet veren sağlık çalışanlarımıza çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız” dedi.
Çağatay bebek, halasından aldığı organla hayata tutundu
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:13 Çağatay bebek, halasından aldığı organla hayata tutundu İzmir’de acil nakil olması gereken 5 kilo ağırlığındaki henüz 10 aylık olan Çağatay bebeğin imdadına üniversite öğrencisi halası Yasemin Topçu (19) yetişti. Karaciğerinden nakledilen bir parça ile hızla iyileşen yeğenini bağrına basan genç hala, “Yeğenim hayata döndü ya dünyada benden mutlusu yok. Sınavlara giremedim, dönem kaybettim ama yeğenimi kazandım” dedi. Muğla’nın Datça ilçesinde yaşayan ev hanımı Arife Topçu (30) ile güvenlik görevlisi Okan Topçu (31) çifti oğulları Çağatay 23 Ekim 2023’de kucaklarına aldı. Sorunsuz bir hamilelikten sonra 2 bin 550 gram ağırlığında dünyaya gelen bebek doğumdan sonra sararmaya başladı. Geçici yeni doğan sarılığı sanılan sorun bebek iki aylık olduğu halde geçmeyince çift soluğu doktorda aldı. Datça’dan Marmaris’e oradan İzmir’e üniversite hastanesine yönlendirilen bebeğin tetkiklerinde karaciğer enzimleri yüksek çıktı. Bilier atrezi (safra kanalları yokluğu) tanısı koyulan bebeğin sarılığının bu yüzden geçmediği ortaya çıktı. Karaciğerden safra akışının sağlanması için bebeğe 61 günlükken kasai ameliyatı yapıldı. Bu operasyondan sonra birkaç ay iyi olan bebeğin sağlığı tekrardan bozulmaya başladı. Kilo veren, sürekli ağlayan, sarılığı ve ağrıları artan bebek için anne babası zor ve korku dolu günler yaşarken kontrolünde oldukları çocuk gastroenteroloji uzmanı tarafından Acıbadem Kent Hastanesi Karaciğer Nakli Bölümü’ne yönlendirildi. Durumu iyice kötüleşen bebeğe acil nakil kararı alındı. Anne, baba, amca, hala gönüllü oldu ancak içlerinden tek uygun verici hala Yasemin Topçu çıktı. Muğla Üniversitesi Sıtkı Koçman Üniversitesi İİBF Fakültesi Kamu Yönetimi bölümü 1. sınıf öğrencisi hala, hiç tereddüt etmeden nakil masasına yattı. Acıbadem Kent Hastanesi Karaciğer Nakli ve Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü kurucu başkanı Prof. Dr. Murat Kılıç, Doç. Dr. Cahit Yılmaz, Opr. Dr. Kamil Kılıç, Opr. Opr. Dr. Rasim Farajov, Doç. Dr. Mert Akan, Uzm. Dr Alihan Pirim ve Uzm. Dr. Özgür Bolat’tan oluşan ekibin geçtiğimiz 24 Haziran’da gerçekleştirdiği nakil sonrasında Çağatay bebek hızla iyileşmeye başladı. Nakilden birkaç gün sonra verici hala, bir haftası yoğun bakımda bir ay sonra da Çağatay bebek şifayla taburcu edildi. Nakil olmasaydı üç ay içerisinde kaybedebilirdik Bilier atrezi tanısıyla getirilen bebeğin nakile girerken sağlık durumunun çok kötü olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Kılıç, şöyle konuştu: “Bebek bize gelmeden aylar önce, 61 günlükken safra yolları için ameliyat olmuş ancak fayda etmemiş. Bize geldiğinde 10 aylık, 5 kilo ağırlığındaydı. Nakile girerken oldukça belirgin karaciğer yetmezliği ve büyüme, gelişme geriliği vardı. Karaciğer yetmezliğine bağlı olarak akciğerleri de etkilenmişti (hepatopulmoner sendrom). Bu durum büyüme ve gelişme geriliğini ağırlaştırıyordu. Nakil olmasa 3 ay içinde kaybetmemiz söz konusu idi. 6 kg. altında çocuklarda naklin riski yüksek olduğu için normal şartlarda bebekleri biraz daha büyütmek için bekliyoruz ama bu bebekte hastalığın ağırlığından dolayı beklemeye tahammülümüz olmadığından acil şartlarda nakil yaptık. Hastamız çok gecikmeden zamanında bir nakil ile sağlığına kavuştu. Halası verici oldu. Bilindiği gibi ülkemizde kadavra bağışlar çok az. Özellikle bekleyemeyecek durumda olan hastalarımıza canlı vericili nakiller yapıyoruz. Bizde aile bağları çok güçlü. Böyle bir durumda anne babaların yanı sıra büyük anneler, büyük babalar, halalar, teyzeler, dayı ve amcalar neredeyse verici olmak için yarışıyorlar. Bu vakamızda bunun en canlı örneklerinden birisi. Bu bebeğimiz acil nakil olmak zorundaydı ve halası ona bu imkanı sağladı. İkisi de iyi, şifayla taburcu ettik.” Halası oğlumun ikinci annesi oldu Sarılıkla başlayan nakille biten süreçte hastaneler, doktorlar arasında mekik dokuduklarını, bilinmezliklerle aylar geçirdiklerini belirten anne Arife Topçu, “Bebeğim çok zayıfladı, bir deri bir kemik kaldı. Ve gece gündüz sürekli ağlayan, hiç susmayan bir bebekti. Ağrıları vardı, ağlıyordu ama biz neden olduğunu anlayamıyorduk. Delirme noktasına gelmiştik. 10 aydır ağlayan bir çocuk vardı. Ama şu an Allah aşkına şükür sadece gülüyor. Hızla kilo aldı. Şimdi anne baba olduğumuzu, çocuk büyüttüğümüzü anladık. Çok mutluyuz. Bu mutluluğu görümcem, üniversite öğrencisi Yasemin’e ve doktorlarımıza borçluyuz. Yasemin yeğeni hayat vermek için sınavlarına girmedi, dönem kaybetti. Ama bir gün olsun ah demedi, yüzünü asmadı. O artık oğlumun ikinci annesi” diyerek duygularını dile getirdi. Büyük ders aldık Baba Okan Topçu da oğlunun sağlığına kavuşmasının mutluluğunu yaşarken, bu sürecin kendilerine büyük bir ders verdiğini söyledi. Topçu, “Öncelikle kardeşime çok teşekkür ediyorum. Bu yaşına kadar doktor, hastane görmemiş kardeşim hiç tereddüt etmeden bu büyük ameliyata girdi, oğluma hayat verdi. Hem ona hem doktorlarımıza sonsuz teşekkürler ediyorum. Bu süreç bize önemli ders verdi. Ne yazık ki bunlar başımıza gelmeden kan vermenin bile öneminin farkında değilmişiz. Eşim de ben de organlarımızı bağışlayacağız.” dedi. Hala olduğum için çok mutlu olmuştum Çağatay’ın hayat kahramanı olan hala Yasemin ise duygularını şöyle dile getirdi: “Çağatay dünyaya geldiğinde çok mutlu olmuştum. İlk defa halalık duygusunu onunla tadacaktım. Ama rahatsızlığını öğrendiğimiz günden beri çok mutsuzduk ailece. En çok da yengemle ağabeyim. Onların bu durumunu gördükçe kendimi çok kötü hissediyordum. Çağatay zaten hiç durmuyordu, sürekli ağlıyordu. Gün geçtikçe daha da kötüye gidiyordu. O halini görmemek içim evlerine gitmek bile istemiyordum. Nakil için yengem ve ağabeyimin verici olamayacaklarını öğrendiğimiz gün ikisinin de yüz ifadesini ömür boyu unutmayacağım. O an hiç düşünmeden ben veririm, dedim. İyi ki de vermişim. Şimdi Çağatay’ı gördükçe dünyalar benim oluyor. Onu çok seviyorum. Birilerinin hayatına dokunabilmek çok güzel bir duygu. Herkesi organ bağışına davet ediyorum. Şu an çok mutluyuz ve tüm Acıbadem ailesine çok teşekkür ediyorum.”
Alzheimer’da erken tanı tedavinin etkinliğini artıyor
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:10 Alzheimer’da erken tanı tedavinin etkinliğini artıyor Gaziantep Medical Point Hastanesi Nöroloji Uzm. Dr. Figen Şensoy Eylül ayının Dünya Alzheimer ayı olduğuna dikkat çekerek hastalıkla ilgili açıklamalarda bulundu. Gaziantep Medical Point Hastanesi Nöroloji Uzm. Dr. Figen Şensoy Eylül ayının Dünya Alzheimer ayı olduğuna dikkat çekmek maksadıyla açıklamada bulunarak Alzheimer hastalığı ile ilgili en önemli risk faktörünün yaş olduğunu belirtti. 65 yaş üstü kişilerde daha fazla görüldüğüne vurgu yapan Uzman Doktor Şensoy, Alzheimer hastalığının hafızayı, davranışı, düşünmeyi ve sosyal yetenekleri bozarak, kişinin günlük yaşam aktivitelerine engel olacak düzeyde bir gerilemeye neden olduğunu belirtti. Alzheimer’ın en sık görülen bunama nedeni olmasına rağmen tek neden olmadığını belirten Uzm. Dr. Figen Şensoy, Bunun yanında beyin damar hastalıkları, Parkinson hastalığı, enfeksiyonlar ve sistemik hastalıkların da demansa neden olabileceğini ifade etti. “Günlük yaşam işlevlerinde bozulma; para hesaplama fonksiyonunda bozulma” Dr. Figen Şensoy, “Zihinsel işlevlerde bozulma, davranışsal belirtiler, günlük yaşam işlevlerinde bozulma şeklinde 3 ana başlıklarda toplayabiliriz. Zihinsel işlevlerde bozulma; belirgin unutkanlık: aynı şeyleri ve eski yaşanmış olayları çok sık tekrarlama, kelime bulma güçlüğü, anlama güçlüğü, dikkat ve konsantrasyonda bozulma, yer ve zaman yöneliminde bozulma, planlayabilme yeteneğinde azalma, Davranışsal belirtiler; kişilik değişiklikleri, içe kapanma, ilgi azalması, sessizleşme veya çabuk sinirlenme, olayları yanlış yorumlama (hezeyan),olmayan şeyleri görme veya duyma (halüsinasyon), hırçınlık, saldırganlık huzursuzluk, uyku bozuklukları (dalamama, sık veya vakitsiz uyanma), takıntı veya inatlaşma, toplum içinde uygunsuz davranışlar, Günlük yaşam işlevlerinde bozulma; para hesaplama fonksiyonunda bozulma, kişisel bakımda zorlanma ve giyinme alışkanlığında değişme, yemek yeme yemek yapma gibi temel işlevlerde bozulma olarak kendini göstermektedir’’ dedi. Nöroloji Uzm. Dr. Figen Şensoy, Alzheimer hastalığının teşhisinde hasta ve hasta yakınlarından detaylı bir öykü alınmasının önemli olduğunun altını çizerek tanıda beynin görüntüleme yöntemleri ilgili tetkiki ve bir takım nöropsikolojik testlerin yapılarak teşhis konulduğunu kaydetti. Erken tanının Alzheimer hastalığında oldukça önemli olduğunu belirten Uzm. Dr. Şensoy, tedaviye erken dönemde başlanmasının uygulanan tedavilerin etkinliğinin daha uzun süreli olabilmesinde etkili olduğuna vurgu yaptı.
Prof. Dr. Açık: ’’Sosyal mesafe, hijyen ve koruyucu sağlık önlemleri hayatımızın bir parçası olmalı”
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:09 Prof. Dr. Açık: ’’Sosyal mesafe, hijyen ve koruyucu sağlık önlemleri hayatımızın bir parçası olmalı” Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Yasemin Açık, 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, bulaşıcı hastalıklar konusunda uyarıda bulundu. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Yasemin Açık, 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası dolayısıyla yaptığı açıklamada, özellikle son çeyrek asırda giderek artan bulaşıcı hastalıklara dikkat çekerken alınması gereken önlemleri de sıraladı. Covid-19, maymun çiçeği gibi dünya geneline yayılan bulaşıcı hastalıkların yanı sıra grip, parazit enfeksiyonu gibi özellikle sonbaharın gelmesi ve okulların açılmasıyla birlikte artan hastalıklara da dikkat çeken Prof. Dr. Açık, “Bu hastalıklardan korunmak için sosyal mesafe korunarak fazla temastan kaçınmalı, koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında bebekler ve çocuklar için rutin aşılama takvimine ve tarama testlerine uyulmalı, hijyen kurallarına ve sağlıklı beslenmeye dikkat etmeli, sigaradan uzak durulmalı” dedi. ’’Seyahatler ve göçler arttıkça bulaşıcı hastalıklar da yayılıyor’’ Dünya genelinde bulaşıcı hastalıkların artmasında göçlerin ve seyahatlerin önemli bir etkisinin olduğunu aktaran Prof. Dr. Yasemin Açık, “Dünya genelinde artan kentleşme ile birlikte büyük şehirlerde sağlıklı altyapısı bulunmayan bölgelere yapılan iç göçler, savaşlar nedeniyle alınan dış göçler ve deprem, sel gibi afetler nedeniyle yapılan zorunlu şehir değişiklikleri, ciddi bir şekilde insan ve dolayısıyla mikroorganizma hareketliliğine neden oluyor. Bunun yanı sıra uluslararası seyahatler de giderek artıyor. Öyle ki 1950 yılında dünya çapındaki turist sayısı 25 milyonken 2002’de bu sayı 700 milyona, geçtiğimiz yıl itibarıyla ise 1,3 milyara ulaştı. Tüm bu gelişmelerin neticesinde de bulaşıcı hastalıklar çok daha hızlı yayılıyor. Göçlerin ve seyahatlerin devam edeceğini göz önünde bulundurursak, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından özel sektöre, sivil toplum örgütlerinden bireylere kadar herkese bulaşıcı hastalıkların yayılımının önlemesi adına önemli görevler düşüyor” diye konuştu. ’’Fazla temastan kaçınmalıyız’’ Covid-19 pandemisi döneminde herkesin dikkat ettiği sosyal mesafe ve hijyen kurallarını hatırlatan Prof. Dr. Açık, “Hiç kuşkusuz tüm hayatımızı maskeyle geçiremeyiz ancak o dönemde uyguladığımız sosyal mesafe, fazla temastan kaçış ve hijyen önlemlerini hayatımızın bir rutini haline getirmeli, grip gibi hızla yayılan hastalıklarda da mümkün olduğunca istirahat etmeli, toplum içinde olacaksak maske takarak önlem almalıyız. Hastalıklardan korunmada beslenmenin de önemli bir payı bulunuyor. Hijyen şartlarına uygun olmayan yiyecekleri tüketmemeli, böyle bir durum tespit ettiğimizde yetkilileri bilgilendirmeli, bunun yanı sıra çocuklarımızı paketli gıdalardan mümkün oldukça uzak tutmalıyız” diye konuştu. ’’Bilime güvenelim, koruyucu sağlık hizmetlerinden yararlanalım’’ Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın öncelikli ve en etkili yöntemlerinden birinin de koruyucu sağlık hizmetleri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Yasemin Açık, şöyle devam etti: ‘’Koruyucu sağlık hizmetleri, hastalıkların önlenmesi veya erken teşhis ve tedavisi için hayati bir öneme sahip. Bu kapsamda bebeklerin ve çocukların aşı takvimlerinin zamanında uygulanması, doğumdan itibaren farklı yaş gruplarına yönelik taramaların yapılması gerekiyor. Bu konudaki çalışmaların eksiksiz bir şekilde yürütülmesinde ve toplumdaki farkındalığın artmasında devletin rolü çok önemli. Çünkü son yıllarda artan bir oranda aşı karşıtlığı oluştuğunu, buna bağlı olarak da çocukluk çağı aşı ile önlenebilir bulaşıcı hastalıklarında artış olduğunu görüyoruz. Halbuki her zaman bilime güvenerek hareket etmeli, bilim dışında bir yol aramadan koruyucu sağlık hizmetlerinden yararlanmalı, bu önlemlere yönelik bilgi eksikliği olan kişileri ilgili kurumlara yönlendirerek sağlık iletişimi ve eğitimi desteği almalarına katkı sağlamalıyız.” Prof. Dr. Açık, hastalıklardan korunmada bağışıklık sisteminin önemini belirterek, düzenli uykunun, yeterli ve dengeli beslenmenin ve stresle başa çıkma yöntemlerini kullanmanın bağışıklığı artırdığını ifade etti. Bu yıl Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan Halk Sağlığı Haftası ana temasının ‘Sağlığını erteleme, harekete geç’ olduğunu ifade eden Açık, fiziksel aktivitenin gerekliliğine değindi. Açık ayrıca sigara, diğer tütün mamulleri ve elektronik sigaradan uzak durulması gerektiğinin de altını çizdi.
Sağlıklı Hayat Merkezleri hastanelere gereksiz başvuruların önüne geçiyor
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:07 Sağlıklı Hayat Merkezleri hastanelere gereksiz başvuruların önüne geçiyor Toplumda sağlık bilincini artırmak ve hastalıkta erken teşhis için önemli rol oynayan sağlıklı hayat merkezleri hastanelere gereksiz başvuruların önüne geçmeyi hedeflerken, toplum sağlığını da güçlendirmede önemli rol oynuyor. Merkezden yararlanan hastalar deneyimlerini paylaşırken, ücretsiz ve sıra beklemeden hizmet almanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Manisa İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Daire Başkanlığına bağlı olarak Manisa’da Şehzadeler, Akhisar, Turgutlu ve Alaşehir olmak üzere toplam 4 Sağlıklı Hayat Merkezi vatandaşlara hizmet veriyor. Bakanlık tarafından hayata geçirilen Sağlıklı Hayat Merkezleri, bireylerin sağlıklarını korumak ve geliştirmek amacıyla sunulan önemli bir hizmet alanı olarak ön plana çıkıyor. Merkezler, toplumda sağlık bilincini artırmak ve hastalıkların erken teşhisini sağlamak için kritik bir rol oynarken, Şehzadeler Sağlıklı Hayat Merkezine müracaat eden 75 yaşındaki Huriye Tasın’ın deneyimleri, Sağlıklı Hayat Merkezi’nin sağladığı hizmetlerin ne kadar değerli olduğunu gözler önüne serdi. Vatandaşlar verilen hizmetten memnun Halk Sağlığı Hizmetleri Başkan Yardımcısı Uzm. Dr. Ümit Atman ile görüşen Huriye Tasın, Sağlıklı Hayat Merkezi’ni ziyaret ederek mamografi ve servikal örnek alımı gibi önemli sağlık hizmetlerinden faydalandığını, bu tür hizmetlerin, kanser gibi ciddi hastalıkların erken teşhis edilmesine yardımcı olduğunu ve bireylerin sağlık durumlarını öğrenme ihtiyacını da karşıladığını söyledi. Tasın, ücretsiz olarak sunulan bu hizmetlerin herkesin erişimine açık olması açısından da büyük bir avantaj sağladığına değindi. Sağlıklı hayat merkezinde bulunan Fiziksel Aktivite Danışmanlığı birimi de hastalara çeşitli sağlık hizmetleri sunuyor. Merkezde Fizyoterapist Bahar Kıranmezar’dan fizik tedavi gören vatandaşlardan Telli Işıklı (47), bu birime gelerek topuk, diz ve bel ağrıları için muayene olduğunu belirtti. Merkeze tavsiye üzerine geldiğini ve hizmetten oldukça memnun kaldığını ifade eden Işıklı, ayrıca, SHM’de bekleme süresinin olmaması ve ücretsiz muayene olma imkânı gibi avantajlarından dolayı da rahatsızlığı bulunan vatandaşlara merkezi tavsiye etti. Hastanelere gereksiz başvurunun önüne geçiliyor Manisa’da Sağlık Bakanlığının ‘Hastalığa değil, sağlığa yatırım yapmak’ anlayışını önemseyen 4 aktif Sağlıklı Hayat Merkezi bulunuyor. Sağlıklı Hayat Merkezleri; Birinci basamakta tedavi dışı sağlık hizmetleri olan ‘Beslenme Danışmanlığı’, ‘Kronik Hastalıklar ve Fiziksel Aktivite Danışmanlığı’, ‘Kadın ve Üreme Sağlığı Danışmanlığı’, ‘Gebe Sınıfı’, ‘Kanser Erken Teşhis’, ‘Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM)’, ‘Ruh Sağlığı Danışmanlığı’, ‘Sosyal Hizmet Danışmanlığı’, ‘Çocuk Gelişim Danışmanlığı’, ‘Tütün ve Madde Bağımlılığı Danışmanlığı’, ‘Sigara Bırakma Danışmanlığı’, ‘Koruyucu Ağız ve Diş Sağlığı Danışmanlığı’, ‘Verem Savaş Dispanseri’, ‘Evlilik Öncesi Danışmanlık’ ve ‘Yabancı Uyruklular Polikliniği’ gibi sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırırken, hastaneye de gereksiz başvurunun önüne geçmeyi amaçlıyor.
Elazığ’da parkinson hastalarına PEG-J işlemi yapılmaya başlandı
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:06 Elazığ’da parkinson hastalarına PEG-J işlemi yapılmaya başlandı Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi’nde ileri evre parkinson hastalarına endoskopi eşliğinde Jejunal tüp ile perkütan endoskopik gastrojejunostomi (PEG-J) işlemi yapılmaya başlandı. İleri evre parkinson hastalarında hastaya verilen ilacın mide asiti tarafından etkilenmesini engellemek amacıyla uygulanan PEG-J yöntemi Fethi Sekin Şehir Hastanesi’nde uygulanmaya başlandı. Bu yöntem sayesinde ileri evre parkinson hastalarının daha etkili bir şekilde tedavi edilebileceği bildirildi. Yöntem ile hastaya verilecek olan ilacın mide asidi ile parçalanmasını engellemiş olduklarını belirten Gastroenteroloji Cerrahi Uzmanı Dr. Sadık Keşmer, “Bu gün burada parkinson hastası olan bir hastamıza jejunal tüp takıldı. Bu işlem endoskopik olarak yapılıyor. Hastamızda daha öncesinden Endoskopik olarak Perkütan Endoskopik Gastrostomi (PEG) takmıştık. PEG hastalarında veya PEG’i olmayan hastalarda Perkütan Endoskopik Gastrostomi yöntemiyle midesinin içinden geçirdiğimiz tüpü ince bağırsağın üst kısmı dediğimiz jejunuma kadar ilerletiyoruz. Jejunal tüpü mideden en az 35 - 40 santim uzaklaştırmış oluyoruz. Bu sayede ilacın mide asidi ile parçalanmasını engelleniyor. Endoskopik olarak tüp yerleştirildikten sonra nöroloji uzmanlarımızın kontrolünde ilaç infüzyonu ve ilaç tedavisi yapılıyor” dedi. Op. Dr. Keşmer, “İleri evre parkinson hastalarında kullanılan en iyi tekniklerden biri olan bu yöntemde özel bir pompa vasıtası ile takılan kataterden doğrudan ince bağırsağın jejunum kısmına sürekli infüzyon şeklinde ilaç uygulanabiliyor. Böylece kullanılan ilaç en iyi emilim yeri olan jejunuma doğrudan uygulanarak, hızla beyne ulaşmasına imkan sağlanıyor. Endoskopi eşliğinde PEG-J (perkütan endoskopik gastrojejunostomi) adı verilen bir yöntem ile mideden ince barsağın jejunum parçasına bir tüp yerleştirilir. Karın duvarında kalan yaklaşık 10 santimetre uzunluğunda veya daha uzun olarak 0,5 santim çapında tüp bırakılır. Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanemizde bu işlemi ilk kez gerçekleştirmiş olduk. Hastamız Nöroloji kliniğimizde bu açılan tüpten ilaçlarını almaya başlayacak inşallah. Bu işlemden daha fazla fayda görmesini bekliyoruz” diye konuştu.
Menopoz hastalık değil, kadın sağlığında yeni bir dönem
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:03 Menopoz hastalık değil, kadın sağlığında yeni bir dönem Dr. Gürhan Poçan, menopoz öncesinde kadınların erkeklere göre 4 kat daha az kalp damar hastalığı ile karşılaşırken menopoz sonrası dönemde bu avantajlarını kaybettiklerini söyledi. Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Aile Hekimliği Anabilim Dalı’ndan Dr. Gürhan Poçan, menopozun bir hastalık değil kadın sağlığıyla ilgili bir husus olduğuna vurgu yaparak açıklamalarda bulundu. Dr. Gürhan Poçan, bu dönemde kadınların karşılaştıkları şikayetler veya menopoza ilişkin algıları nedeniyle doktora geldiklerini belirterek, “Bizim açımızdan birtakım tarama testlerini yapma fırsatı oluşur. Son adetin üzerinden yaklaşık 12 ay kadar geçtikten sonrası menopoz dönem kabul edilir. Birdenbire gerçekleşmez, yaklaşık bir veya iki yıl süren belli bir geçiş süreci söz konusudur. Bu süreç içerisinde adet periyotlarında öncelikle biraz kısalmalar arkasından uzamalar gibi değişiklikler olur. Bu dönemde ateş basmaları, gece terlemeleri, uyku bozuklukları gibi şikayetler ortaya çıkmaya başlar” dedi. Poçan, menopoz sonrası dönem ile menopoz öncesi dönem arasındaki en önemli farkın kalp damar hastalıkları olduğunu kaydederek, “Menopoz öncesinde kadınlar erkeklere göre 4 kat daha az kalp damar hastalığı ile karşılaşırken menopoz sonrası dönemde bu avantajlarını kaybederler. İkinci olarak günlük konuşma dilinde kemik erimesi olarak ifade edilen osteoporoz (kemik dokusunun gücünü kaybetmesi) ve kırık ile karşılaşılma riskidir. Bir başka konu ise 50 yaşından itibaren kadınların karşılaştıkları birtakım kanser riskleridir. Kadınlar hem menopoz sonrası metabolik değişiklikler sebebiyle hem de sosyal hayatlarındaki birtakım değişiklikler nedeniyle kilo almaya eğilimli hale gelebilirler ve bu dönemde obezite riski oluşabilir” diye konuştu. Menopoz sonrası dönemde karşılaşılan kanamalar önemsenmeli Menopoz sonrası kanamanın altı çizilmesi gereken bir konu olduğuna dikkat çeken Dr. Gürhan Poçan, “Menopoz sonrası dönemde yani adetin kesilip, üzerinden bir yıl geçtikten sonra karşılaşılan kanamalar önemsenmeli ve altta yatan önemli bir hastalık var mı diye mutlaka araştırılmalıdır. Menopoz sonrası kanamaların bir kısmı kötü huylu hastalıklarla ilişkili olduğu görülmektedir. Tarama testlerinde öncelikle şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği gibi kronik hastalıklara bakılmalı, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri uygulanmalıdır. Yılda en az bir kez tansiyon ölçülmelidir. Bunun dışında kadın kanserlerinden başta meme olmak üzere kanser tarama testleri yapılmalıdır. Ayrıca serviks kanseri için PAP SMEAR testi yapılmalıdır. Osteoporoz (kemik erimesi) açısından da riskler değerlendirilmelidir. Diğer bir konu hem erkekler hem de kadınlarda 50 yaşından itibaren karşılaştığımız kalın bağırsak kanseri açısından tarama testlerinin muhakkak uygulanması önemlidir. 20 yıl kadar önce yayımlanan bir klinik araştırma ile tartışmalı hale gelse de hormon tedavisi günümüzde daha iyi tanımlanabilir hale gelmiştir. Menopoz sonrasında uygulanan 5 yıllık bir hormon tedavisi, özellikle ateş basmalarının ve genital atrofinin kontrol altına alınmasında çok etkilidir” diye konuştu. Dr. Gürhan Poçan, menopozun toplumda olumsuz algılansa da menopoz sonrası dönem zannedildiği gibi bir yaşlanma süreci değil, aslında kadınların zihinsel ve bedensel olarak olgunluğa ulaştıkları, daha verimli hale geldikleri hatta bazı yönlerle daha bağımsız ve özgür oldukları bir dönem olduğunu ifade etti.
Yeni gen varyantlarının birçok hastalığa sebep olduğu kanıtlandı
04 Eylül 2024 Çarşamba - 10:01 Yeni gen varyantlarının birçok hastalığa sebep olduğu kanıtlandı Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı ve Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Anabilim Dalı öncülüğünde yürütülen bilimsel çalışmalarda yeni gen varyantlarının zihinsel engellilik başta olmak üzere birçok hastalığa sebep olduğunu tespit edildi. Yürütülen çalışmalar hakkında bilgi veren BUÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Profesörü Şehime Gülsün Temel, yeni gen varyantlarında siliyopatiye (Silier fonksiyonun bozulmasına bağlı oluşan hastalıklar), zihinsel engelliliğe, otizme, heterotaksiye (organların olması gerekenden ters tarafta bulunması), böbrek displazisine ve anormal Beyin Omurilik Sıvı (BOS) akışına sebep olduğu kanıtladıklarını aktardı. Araştırma ekibinin CC2D1A genini ilk kez siliogenezis (silya oluşumu) ve siliopati ile ilişkilendirdiğinin altını çizen Prof. Dr. Şehime G. Temel, “Deneylerimiz, CC2D1A’nın sol-sağ düzenleyici, epidermis, pronefrik kanal, nefrostomlar ve beynin ventriküler bölgesi dahil olmak üzere siliyer dokularda eksprese edildiğini ortaya çıkardı. Bu ekspresyon paternine uygun olarak CC2D1A kaybı, kardiyak heterotaksiye, kistik böbreklere ve kusurlu siliogenez yoluyla anormal BOS dolaşımına yol açtığı belirlendi. Multidisipliner araştırma ekibi (Yale Üniversitesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, Acıbadem Üniversitesi, Abdullah Gül Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, YDÜ Hastanesi Genetik Tanı Merkezi, Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi) çalışmalarının sonuçları; EMBO, Rockefeller Üniversitesi ve Cold Spring Harbor Laboratuvarlarının ortak yayın organı çeyreklik dilimi Q1 olan Life Science Alliance’da yayımlandı” dedi. Deneyler, BUÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Profesörü Dr. Şehime Gülsün Temel ve Yale Üniversitesi Pediatrik Yoğun Bakım Doçenti Dr. Engin Deniz’in gözetiminde lisans öğrencileri Irmak Sakin ve Angela Haeso Kim tarafından gerçekleştirildi. Prof. Dr. Şehime G. Temel bu proje ortaklığının MarmaRare araştırma grubu (Yasemin Alanay, Yasemin Kendir-Demirkol, Ozlem Akgun Dogan, Mahmut Cerkez, Ergoren, Ozden Hatirnaz Ng, Ugur Ozbek, Ozkan Ozdemir, Sebnem Ozemri Sag, Ilayda Sahin, Şehime G. Temel, Kanay Yararbas) ve Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Genetik Profesörü Yasemin Alanay aracılığıyla kurulduğu bilgisini paylaştı.
Meme ağrısı anksiyete sebebi oluyor
04 Eylül 2024 Çarşamba - 09:59 Meme ağrısı anksiyete sebebi oluyor Kadınlarda sık görülen meme ağrısının meme kanseri endişesine yol açabildiğini, ancak meme ağrısıyla meme kanseri arasında doğrudan bir ilişki olmadığını ifade eden Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Okuş, meme ağrısından ziyade memede kitleye odaklanılması gerektiğine dikkat çekti. Meme dokusundaki hücrelerin anormal bir şekilde büyüyüp çoğalması sonucu ortaya çıkan bir kanser türü olan meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığı biliniyor. Kadınların öncelikle kendi kendilerini muayene etmelerinin öneminden bahseden Medicana Konya Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Okuş, meme başında, şeklinde ya da cilt dokusunda herhangi bir değişiklik olursa, hemen bir hekime başvurulması gerektiğini vurguladı. "Meme tümörleri meme kitleleri olarak başlar" Kadınlarda en çok ölüme neden olan kanser türünün meme kanseri olduğunu, bu sebepten dolayı kadınlarda meme ağrısının anksiyeteye sebep olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Ahmet Okuş, “Meme ağrısından dolayı meme kanseri olduğunu düşünüp panik içinde gelen hasta çok olur. Meme tümörleri meme kitleleri olarak başlar ve genellikle ağrısız olarak seyreder. Ağrının olmaması tanının gecikmesine neden olur. Çünkü hasta tarafından elle muayenede kitle fark edilse bile ağrının olmaması hastanın hekime müracaatını geciktirebilir. Ağrıdan çok kitlenin fark edilmesi daha önemlidir” dedi. Kadınların yaklaşık yüzde 50‘sinin meme ağrısından dolayı yakındığını söyleyen Doç. Dr. Ahmet Okuş, “Meme ağrısı, kadınlık hormonları olan östrojen ve progesteron hormonlarından kaynaklanabilir. Regl döneminden 3-4 gün önce meme ağrıları fizyolojik kabul edilir. Meme ağrılarının büyük çoğunluğu (yaklaşık yüzde 70) hormonal dalgalanmaya bağlıdır. Regl döneminden sonra sıklıkla geçer. Kalan ağrıların yüzde 30’luk kısmı ise bu hormonal döngü ile ilişkisiz olup, başka nedenlere (meme kitleleri, inflamasyon vb.) bağlıdır. Meme ağrıları ile meme tümörleri arasında net bir ilişki olmadığı bilinmektedir. Rutin kontrollerin ihmal edilmemesi de ağrıdan daha çok önemsenmelidir” şeklinde konuştu. "Her kitle kanser demek değildir" Kendi kendine meme muayenesinin, meme kanserinin erken dönemde tespit edilmesinde önemli rol oynadığını, regl dönemi bittikten 1 hafta sonra, ayda 1 kez meme kontrolü yapılmasını öneren Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Okuş, menopoza girmiş hastaların ise ayın hep aynı gününde, ayda 1 kez meme kontrolü yapmalarını tavsiye etti. Aile öyküsünde meme kanseri bulunmayan kadınların 25 yaşından itibaren kendi kendine meme kontrolünü yapmasının gerekliliğine dikkati çeken Doç. Dr. Ahmet Okuş, bu sayede kadınlarda meme kanseri farkındalığının artacağını söyledi. Her kitlenin kanser olmadığını açıklayan Doç. Dr. Ahmet Okuş, “Meme ağrısı ile meme kanseri arasında net bir ilişki yoktur. Kadınlık hormonlarına bağlı regl dönemi öncesi memede bir miktar ödem olur. Bundan dolayı meme kontrolleri regl dönemi bittikten sonra yapılmalıdır. Çünkü bu dönemde memenin hormonlara bağlı ödemi çözülmüş olur. Her gün meme kontrol edilirse, bu sefer de normal meme dokuları kocaman bir kitle varmış şeklinde algılanabilir. Ancak memede ağrıdan daha önemlisi memede oluşabilecek tümörlerin ve kitlelerin tarama ile çok küçükken tespit edilmesidir” diye konuştu.
Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü’nden Halk Sağlığı Haftası açıklaması
04 Eylül 2024 Çarşamba - 09:49 Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü’nden Halk Sağlığı Haftası açıklaması Tekirdağ İl Sağlık Müdürü Dr. Ali Cengiz Kalkan, 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası dolayısıyla yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, halk sağlığının ve koruyucu sağlık hizmetlerinin önemine vurgu yapıldı. Tekirdağ İl Sağlık Müdürü Dr. Ali Cengiz Kalkan, halk sağlığının, bireyleri sağlıklı ve üretken tutarak toplumsal gelişmeyi hedeflediğini belirtti. Halk sağlığı hizmetlerinin temel amacının hastalıkları meydana gelmeden önlemek ve hayat standardını yükseltmek olduğunu ifade etti. Bu kapsamda Tekirdağ’da 2 bine yakın personel ile sağlık hizmeti sunulduğunu, 106 aile sağlığı merkezinde 335 aile hekiminin görev yaptığını belirtti. Ayrıca, Tekirdağ’da her gün yaklaşık 30 bin kişinin aile hekimleriyle bir araya geldiğini aktardı. Açıklamada, Tekirdağ’da aile hekimliği uygulamasının yaygınlaştırıldığı, 200 bin kişinin yerinde sağlık hizmeti aldığı, kadın ve çocuk sağlığına özel önem verildiği vurgulandı. Dr. Kalkan, her yıl 13 bin bebeğin dünyaya geldiğini ve bebeklerin ilk aşısı olan anne sütü ile buluşturulduğunu, sağlıklı beslenmenin önemine değindi. Ayrıca, ulusal aşı programı kapsamında yılda yaklaşık 40 milyon doz aşı uygulandığını ve yüzde 97 bağışıklama oranı ile çocuk felci gibi hastalıkların ortadan kalktığını belirtti. Tekirdağ’da 2024 yılı itibarıyla 688 adet şebeke suyu kontrol numunesi alındığı ve yüzme sularının da güvenli olduğu ifade edildi. Sigara bırakma poliklinikleri hakkında da bilgi veren Dr. Kalkan, 2010 yılından bu yana Tekirdağ’da bu polikliniklerde 44 bin 558 kişiye hizmet verildiğini ve 2024 yılı temmuz ayı sonuna kadar 368 adet sigara bırakmaya yardımcı ilacın dağıtıldığını belirtti. Ayrıca, meme, rahim ağzı ve kalın bağırsak kanserleri için erken teşhis taramaları ile kanserden korunmaya yönelik eğitimlerin aralıksız sürdürüldüğü kaydedildi. Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü’nün 8 bin sağlık çalışanıyla 7 gün 24 saat hizmet verdiği belirtilerek, halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi adına yürütülen çalışmaların devam edeceği vurgulandı.