SAĞLIK - 04 Eylül 2024 Çarşamba 09:59

Meme ağrısı anksiyete sebebi oluyor

A
A
A
Meme ağrısı anksiyete sebebi oluyor

Kadınlarda sık görülen meme ağrısının meme kanseri endişesine yol açabildiğini, ancak meme ağrısıyla meme kanseri arasında doğrudan bir ilişki olmadığını ifade eden Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Okuş, meme ağrısından ziyade memede kitleye odaklanılması gerektiğine dikkat çekti.


Meme dokusundaki hücrelerin anormal bir şekilde büyüyüp çoğalması sonucu ortaya çıkan bir kanser türü olan meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığı biliniyor. Kadınların öncelikle kendi kendilerini muayene etmelerinin öneminden bahseden Medicana Konya Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Okuş, meme başında, şeklinde ya da cilt dokusunda herhangi bir değişiklik olursa, hemen bir hekime başvurulması gerektiğini vurguladı.



"Meme tümörleri meme kitleleri olarak başlar"


Kadınlarda en çok ölüme neden olan kanser türünün meme kanseri olduğunu, bu sebepten dolayı kadınlarda meme ağrısının anksiyeteye sebep olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Ahmet Okuş, “Meme ağrısından dolayı meme kanseri olduğunu düşünüp panik içinde gelen hasta çok olur. Meme tümörleri meme kitleleri olarak başlar ve genellikle ağrısız olarak seyreder. Ağrının olmaması tanının gecikmesine neden olur. Çünkü hasta tarafından elle muayenede kitle fark edilse bile ağrının olmaması hastanın hekime müracaatını geciktirebilir. Ağrıdan çok kitlenin fark edilmesi daha önemlidir” dedi.


Kadınların yaklaşık yüzde 50‘sinin meme ağrısından dolayı yakındığını söyleyen Doç. Dr. Ahmet Okuş, “Meme ağrısı, kadınlık hormonları olan östrojen ve progesteron hormonlarından kaynaklanabilir. Regl döneminden 3-4 gün önce meme ağrıları fizyolojik kabul edilir. Meme ağrılarının büyük çoğunluğu (yaklaşık yüzde 70) hormonal dalgalanmaya bağlıdır. Regl döneminden sonra sıklıkla geçer. Kalan ağrıların yüzde 30’luk kısmı ise bu hormonal döngü ile ilişkisiz olup, başka nedenlere (meme kitleleri, inflamasyon vb.) bağlıdır. Meme ağrıları ile meme tümörleri arasında net bir ilişki olmadığı bilinmektedir. Rutin kontrollerin ihmal edilmemesi de ağrıdan daha çok önemsenmelidir” şeklinde konuştu.



"Her kitle kanser demek değildir"


Kendi kendine meme muayenesinin, meme kanserinin erken dönemde tespit edilmesinde önemli rol oynadığını, regl dönemi bittikten 1 hafta sonra, ayda 1 kez meme kontrolü yapılmasını öneren Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Okuş, menopoza girmiş hastaların ise ayın hep aynı gününde, ayda 1 kez meme kontrolü yapmalarını tavsiye etti. Aile öyküsünde meme kanseri bulunmayan kadınların 25 yaşından itibaren kendi kendine meme kontrolünü yapmasının gerekliliğine dikkati çeken Doç. Dr. Ahmet Okuş, bu sayede kadınlarda meme kanseri farkındalığının artacağını söyledi. Her kitlenin kanser olmadığını açıklayan Doç. Dr. Ahmet Okuş, “Meme ağrısı ile meme kanseri arasında net bir ilişki yoktur. Kadınlık hormonlarına bağlı regl dönemi öncesi memede bir miktar ödem olur. Bundan dolayı meme kontrolleri regl dönemi bittikten sonra yapılmalıdır. Çünkü bu dönemde memenin hormonlara bağlı ödemi çözülmüş olur. Her gün meme kontrol edilirse, bu sefer de normal meme dokuları kocaman bir kitle varmış şeklinde algılanabilir. Ancak memede ağrıdan daha önemlisi memede oluşabilecek tümörlerin ve kitlelerin tarama ile çok küçükken tespit edilmesidir” diye konuştu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bayburt Organik Bayburt bal kabağı tarladan tezgaha tezgahtan sofraya ulaşıyor Bayburt’ta organik tarım ve ata tohumuyla üretilen Bayburt bal kabağı hasadı başladı. Kış aylarının vazgeçilmez lezzeti olan Bayburt’a has bal kabağı boranisi, kabak bastı yemeklerinin yapımında kullanılan ve kabak tatlısının ana maddesi olan bal kabağı organik tarım anlayışıyla üretiliyor. Bununla birlikte ata tohumuyla ve organik tarımla ilgilenen, yarım asırdır çiftçilikle uğraşan İsmail Öksüz, ata tohumlarının devamını sağlamak amacıyla kurulan Gez Hanları Ekolojik Tarım Deneme ve Üretim Merkezi Derneği (GEZEKODER) bünyesinde gez hanları denilen alandaki tarlada bal kabağı üretip, Bayburt pazarına satışını yaparak Bayburtluların organik bal kabağına ulaşımını sağlıyor. Dernek üyelerine de bal kabağının satışının yapılmasının ardından, üyelerden kabağın çekirdeklerini bir kenarda biriktirmesini isteyen Öksüz, bu tohumların önemli olduğunu, ata tohumlardan gelecek sezon yeniden bal kabağı üreteceklerini söyleyerek tohumları atmamalarını, biriktirmeleri çağrısında bulundu. Dernek çatısı altında faaliyetlerini yürüten ve ata tohumlarına gözü gibi bakan Öksüz, amacının ata tohumlarını gelecek nesillere aktararak devamlılığının sağlanması olduğunu söyleyerek, "Burada söyleyeceğim en önemli şey bu kabakların organik olarak bu tarlada yetiştirilmesi. Bayburt’ta insanlara organik kabak ulaştırılıyor. İnsanlar bu kabakları tükettikten sonra kabakların tohumlarını çöpe atmayıp alarak evlerinin bahçelerinde ekip, bizim de tarif ettiğimiz organik yetiştirme şekliyle yetiştirip organik tarım yapmış olacaklar. Bu bir hizmet, buna katkı sunabildiysem ne mutlu bana, çok mutlu olurum. Bildiklerimi insanlara anlatmak, öğretmek istiyorum. Bu kabaklar organik, net söylüyorum kesinlikle organik kabaklar. Ayrıca bu kabakların bir diğer özelliği ise ata tohumlarından üretiliyor olması. Ata tohumları üzerine kurulan derneğimiz var ve bu tohumların kaybolmaması, yaşatılması adına kurulan derneğimizin çatısı altında bu çalışmaları yapıyoruz" şeklinde konuştu.
Ankara 32 ilde zehir tacirlerine darbe: 125 zehir taciri ve sokak satıcısı yakalandı İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, "32 ilde uyuşturucu madde imalatçılarına ve sokak satıcılarına yönelik jandarma tarafından düzenlenen ’Narkoçelik-40’ operasyonlarında; 3 ton 972 kilogram uyuşturucu madde, 15 milyon 825 bin 619 adet kök kenevir ve kök skunk, 188 bin adet uyuşturucu hap ele geçirildi. 125 zehir taciri ve sokak satıcısı yakalandı, 63’ü tutuklandı, 3’ü hakkında adli kontrol kararı verildi. Diğerlerinin işlemleri devam ediyor" dedi. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Jandarma Genel Komutanlığı KOM Daire Başkanlığı koordinesinde, İl Jandarma Komutanlıklarınca; Diyarbakır, Antalya, Erzurum, Van, Ankara, İstanbul, Manisa, İzmir, Rize, Edirne, Gaziantep, Siirt, Mardin, Iğdır, Samsun, Hatay, Kahramanmaraş, Ardahan, Kocaeli, Tekirdağ, Batman, Adıyaman, Bolu, Elazığ, Aksaray, Bingöl, Afyonkarahisar, Zonguldak, Malatya, Hakkari, Ağrı ve Aydın’da uyuşturucu madde imalatçılarına ve sokak satıcılarına yönelik jandarma tarafından düzenlenen ’Narkoçelik-40’ operasyonlarında; 3 ton 972 kilogram uyuşturucu madde, 15 milyon 825 bin 619 adet kök kenevir ve kök skunk, 188 bin adet uyuşturucu hap ele geçirildiğini belirterek 125 zehir taciri ve sokak satıcısının yakalandığını, 63’ünün tutuklandığını kaydetti. Bakan Yerlikaya, şüphelilerin 3’ü hakkında adli kontrol kararı verildiğini ifade ederek, diğerlerinin işlemlerinin devam ettiğini bildirdi. Bakan Yerlikaya, "Ülkemizi zehir tacirlerinden ve sokak satıcılarından temizlemeye kararlıyız" vurgusu yaptı.
Erzincan Nesli tükenmeyen meslek anahtarcılık ve çilingirlik Temeli yaklaşık 2 bin yıl öncesinde ki Mısırlılara dayanan ve tarihin en eski mesleklerinden biri olan anahtarcılık ve çilingirlik, tarihin tozlu sayfalarına karışan mesleklerin aksine yeniçağa ayak uydurarak devam ediyor. İlk olarak kapı köçeğinin kilidini açmak için kullanılan ve işin bilirkişisi olan anahtarcılık ve çilingirlik mesleği eskiden beri süregelen en önemli mesleklerden biri. Gelişen teknolojinin etkisiyle kaybolmayan anahtarcılık ve çilingirlik mesleği uzun yıllardır devamlılığını korumasıyla birlikte mesleği icra edenler tarafından nesli bitmeyen meslek olarak adlandırılıyor. Anahtarcı kelime anlamıyla işlenmeyen kapı, kasa, oto, masa, dolap gibi eşyaların kilitlerini açma, kilide ve anahtar numunesine göre anahtar, kilit montajı, kilit bakım ve onarım işlerini yapan kişi olarak tanımlanıyor. Beraberinde çok yönlü işlerin yapımında görülen anahtarcılık ve çilingirlik mesleği; örnek anahtara “Chip” kontrolü, anahtar kopyasını çıkarma, anahtar yapım esnasında oluşan çapakları alma, anahtar kodlama, maymuncuk hazırlama, kilit açma tutanağı, kilit açma, kilide anahtar yapma, kilit tamir ve bakımları, kilit şifrelerini değiştirme, kilide barel takma, emniyet sistemi takma ve gerekli durumlarda ise bilirkişilik yapma gibi birçok detayı olan bir iş kolu olarak sürdürülmeye devam ediyor. Bu mesleğe 1983’lü yıllarda başlayan esnaf Turan Yıldırım mesleği oğlu Furkan Yıldırım’a öğrettiğini belirterek, “Nesilden nesile bu işi aktarıyoruz, işi devam ettirecek elemen yetiştiriyoruz. Oğlum öğrendikten sonra ben artık işi bıraktım. Bu dükkanda oğlumun, ben arada uğruyorum.” ifadelerini kullandı. Çelik kapı dâhil tüm kapı anahtarlarını yenilediklerini söyleyen Yıldırım tüm bu kapılar için çilingirlik hizmeti de verdiklerinin altını çizdi. Söz konusu meslek günümüzde Meslek Yüksekokullarında “Makine Teknolojisi” alanında anahtarcılık ve çilingircilik dalında eğitimleri verilen bir meslek kolu haline gelmiş durumda. Mesleğe başlamak için öncelikle çıraklık eğitim sürecinden geçmek gerekiyor. En az ortaokul mezunu olanlar çıraklık eğitimi alabiliyor. Bir işyeri kurmak veya çırak olarak bu meslekte çalışmak için ise çıraklık sözleşmesinin imzalanması gerekiyor.
Erzincan Aktarlardan soğuk algınlığına karşı “kış çayı” tavsiyesi Erzincan’da sonbahar hastalıklarından korunmak isteyen vatandaşlar soluğu aktarlarda alıyor. Satışların arttığını belirten aktarlar ise soğuk algınlığına karşı kış çayını tavsiye ediyor. Sonbaharın kendini hissettirmesi ve havaların soğumasının ardından Erzincan’da yaşayan vatandaşlar, hastalıklara önlem alabilmek için aktarlara koşuyor. Kış çaylarının, hastalanmadan önce bağışıklık sistemini güçlendirmek için içilmesi gerektiğini vurgulayan aktarlar, bu dönemde en çok ıhlamur, hatmi çayı ve hibiskus gibi nebati ürünleri tavsiye ediyor. Birçok ilaçlı tedavinin yanı sıra aktarları tercih eden vatandaşlar, her zaman tercih ettikleri nebati ürünlerin yerine bu kez aktarların tavsiyesini dinledi. Aktarlar hava değişimi rahatsızlığı olarak görülen hastalıklara karşı kullanılması için birçok bitki ve nebati ürünle harmanlanarak kaynatılan kış çayını tavsiye etti. İçerisinde ıhlamur, hatmi çiçeği, kuşburnu, zencefil, tarçın, karanfil, zerdeçal, papatya ve kızılcık gibi ürünleri barındıran kış çayı vatandaşlar tarafından ilgiyle karşılandı. Aktarlar kış çayını tavsiye ederken, hem çayın yapılışını hem de faydalarını anlattı. Vatandaşlar ise aktarlardan aldıkları tavsiyelerle fayda gördüklerini ve tavsiye ettiklerini belirtti. "İnsanlar kış çayının grip olduktan sonra içildiğini düşünüyor" Özellikle sonbahar mevsimine geçiş aylarında insanların sert hava değişiminden etkilendiğini kaydeden aktar Murat Sönmez, bu dönemlerde vatandaşların genellikle ıhlamur, kış çayı, tarçın ve zencefil gibi ürünler tükettiğini söyledi. Sönmez, "Sonbaharda hastalıkların daha çok artması ile birlikte ülke genelinde aktara ilgi arttı. Son zamanlarda insanların alternatif tıpa talebi arttığı için biz daha çok burada hatmi çayı, hibiskus, ıhlamur ve benzeri ürünleri öneriyoruz. Hem boğazı yumuşatır, hem de boğazdaki enfeksiyon oranını azaltır. İnsanlarda yanlış bilinen bir algı var. Genellikle kış çayının grip olduktan sonra içildiği düşünülür ama tam tersi. Kış çayı vücudun bağışıklığını ve direncini kuvvetlendirmek için tüketilmesi gereken bir içecektir” dedi. Kış çaylarının faydalarından da bahseden Murat Sönmez, “Kış çayının olmazsa olmaz ıhlamurdur. Boğazı yumuşatma etkisi vardır. Çünkü kuru öksürüğe ve boğazdaki tahribata çok iyi geliyor. Onun haricinde enfeksiyonu azaltacak etkisi olduğu için kuru zencefil antioksidan özelliğe sahip tarçın ve karanfil çok etkilidir. Bunun içine tatlandırıcı olsun biraz daha vücudun direncini arttırması için hibiskus bizim önerdiğimiz bitkiler arasındadır. Bu saydığım bitkiler genellikle demirbaş ürünlerdir yani herhangi bir aktarda olmazsa olmaz ürünlerdir. Kış çayına ilave olarak genelde herhangi bir içeceğinize veya tükettiğiniz yiyeceğiniz içerisine sıvı propolis de takviye ederek bağışıklığımızı koruyabiliriz. Sıvı propolis bence Türkiye’de hak ettiği değeri görmüyor. Sıvı propolis vücudun bağışıklığı ve direnci için çok önemli. Özellikle küçük yaştaki çocukların bağışıklığını güçlendirmek için propolis öneriyoruz. İnsanların daha çok kimyasal ilaçlardansa yavaş yavaş aktar ürünlerine, yani alternatif tıpa yönelmesini destekliyoruz" diye konuştu.
Erzincan Havaların soğumasıyla hastalıklara deva sakatata ilgi artıyor Erzincan’da havaların soğumasıyla birlikte insan sağlığına faydası olan büyük ve küçükbaş hayvanların sakatatlarına ilgi artıyor. Erzincan’da özellikle kış aylarında vatandaşların tercih ettiği sakatat, zengin vitamin ve mineral içeriği dolayısıyla "doğal antibiyotik" olarak da tanımlanıyor. Erzincan’da kelle, paça, ciğer, yürek, böbrek ve işkembe gibi sakatatlar müşteriler için özenle hazırlanıyor. Sabahın erken saatlerinde başlayan sakatat hazırlama telaşı, akşama kadar devam ediyor. "Suyu ayrı faydası oluyor, etinin ayrı bir faydası oluyor" İçeriğindeki vitamin ve mineraller sayesinde bağışıklık sistemini güçlendiren bir besin olarak bilindiğini aktaran sakatat satıcısı Selim Erdoğan, "Havaların soğumasıyla bizim işlerimizde de hareketlilik başlar. Kış aylarının gelmesiyle birlikte en çok tüketilen ürünlerimiz kelle paça ve pöç. Çünkü, bu ürünler düdüklüde pişirildiği zaman kemiğinden ayrılarak suyu ayrı faydası oluyor, etinin ayrı bir faydası oluyor. Bu pişirilen ürünün suyu daha çok vitaminli ve daha çok faydalı. Eti ise ayrı tüketiliyor. Pöç dediğimiz ürün dananın kuyruk kısmından çıkan bir bölümdür, daha çok lezzetli ve daha çok faydalıdır" dedi. Sakatatın birçok rahatsızlıklara faydalı olduğunu anlatan Selim Erdoğan, "Sakatat Türkiye’de en güzel tutulan ürünlerden birisidir. Ciğerimiz zaten her kesimde bilindiği üzere tutulan ve tüketilen bir üründür. Pişirildiğinde çok lezzetli ve faydalıdır. Paça ve kelleye baktığımızda kış aylarında en çok tüketilen ürünler arasında. Bu ürün ise hem eti, hem suyu protein olarak tüketiliyor. Tüm vücuda jel gibi yayılan bir besin kaynağı olduğu biliniyor. Sakatat deyince kış aylarında daha fazla tüketilen bu ürün, genel olarak da birçok üründen daha faydalı olarak görülür" şeklinde konuştu.