SAĞLIK
Sağlık işçilerinden ’vergi sisteminin iyileştirilmesi’ çağrısı 24 Eylül 2024 Salı - 18:27:48 Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (TÜRK-İŞ) bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası üyeleri, vergi sisteminin iyileştirilmesi ve vergide adalet çağrısı yaptı. TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanlığı üyeleri, "vergi sisteminin gelire göre iyileştirilmesi ve vergide adalet" çağrısıyla Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Mevki Ek Bina önünde toplandı. Grup adına konuşan Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanı Nilgün Fidan, sağlık ve sosyal hizmet işçilerinin hayat pahalılığı nedeniyle yaşadıkları sıkıntılarının gün geçtikçe arttığını, vergide adalet istediklerini söyledi. Türkiye’de gelir adaletinin sağlanması için vergide adaletin sağlanması gerektiğini ifade eden Fidan, "Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak servet elde edenler var ama işçinin ödediği kadar vergi vermiyorlar. İşçiler 12 ay çalışmakta fakat 2 buçuk aylığını vergi olarak ödemek zorunda kalmaktadır. Yaptıkları her harcamada KDV ve ÖTV olmak üzere ödediği dolaylı vergi var. Vergi sisteminde acil olarak düzenleme yapılmalıdır" dedi. Fidan, gelir vergisi oranının bütün işçiler için yüzde 15’de sabitlenmesini ve işçilere yapılan sosyal amaçlı ödemelerden vergi kesilmemesini talep ettiklerini de ekledi.
24 Eylül 2024 Salı - 18:16 Haşlanmış ve közlenmiş mısırın ‘Mutluluk hormonu’ salgıladığı belirtildi Merkezi Aydın’da bulunan ve Ege Bölgesi’ndeki endemik bitkilerin yanı sıra çeşitli sebze ve meyveler üzerinde bilimsel çalışmalar yürüten Karya Farma HBX Ar-Ge, genellikle haşlama ve közleme şeklinde tüketilen süt mısırın besin değerlerinin yanında mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin salgıladığını açıkladı. Çalışmaların sonuçları hakkında açıklama yapan Karya Farma HBX Ar-Ge Bilim Kurulu Üyesi Kimyager Aslı Aktaş, “Mısırı sadece beslenmek ve damak tadı için değil mutluluğunuz için de tüketebilirsiniz” dedi. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te spesifik ve stratejik faaliyetlerini sürdüren ve yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalarında 17 ayrı patente sahip olan Karya Farma HBX Ar-Ge ekibi, bu haftaki çalışmalarında başta Ege ve Karadeniz olmak üzere ülkenin dört bir yanında tüketilen süt mısırı laboratuvara aldı. Közlenmiş ve haşlanmış mısırın lezzetli bir atıştırmalık olmanın ötesinde, vücudun mutluluk hormonlarını artırabilen bir besin kaynağı olduğunu belirten Kimyager Aslı Aktaş, özellikle közlenmiş ve haşlanmış mısır, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyelerini artırarak insanların daha mutlu, motive ve zinde hissetmelerine katkı sağlayan özelliğe sahip” diyerek insanların hiç değilse ara sıra böyle bir gıdayı tüketmesini önerdi. Serotonin, mutluluğun yanı sıra ruh hali dengesi için önemli bir hormon olduğunu kaydeden Aktaş, “ Mısır, triptofan adlı bir amino asit içerir ve bu amino asit, serotonin üretimini destekler. Közlenmiş ve haşlanmış mısırdaki karbonhidratlar, triptofanın beyne ulaşmasına yardımcı olarak serotonin üretimini hızlandırır. Dengeli bir serotonin seviyesi zihinsel ve duygusal dengeyi sağlar. Mısır, bu özellikleri ile kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine katkıda bulunabilir” dedi.
24 Eylül 2024 Salı - 17:00 Tüp bebek yöntemiyle doğan çocuklarına doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile, tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisi için Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift, çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. "Zorlu süreçti ama sonuna değdi" Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen Büşra Kavak, "Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamız sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebek denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefa’mız geldi" dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar bin 500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, "Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz" dedi. Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
24 Eylül 2024 Salı - 16:59 Tüp bebek yönetimiyle dünyaya gelen çocuklarına, doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisin Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e tedavi olmak için başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. “Zorlu süreçti ama sonuna değdi” Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen anne Büşra Kavak, “Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamı sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebe denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefamız geldi” dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar 1500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, ”Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz” dedi Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
10 yıl sonra ilk isteği dürüm yemek oldu
23 Ağustos 2024 Cuma - 10:54 10 yıl sonra ilk isteği dürüm yemek oldu Milyonda bir görülen ‘Akalazya’ hastalığı nedeniyle 10 yıldır yeme ve içme problemi yaşayan 16 yaşındaki Hüseyin Orhan, Eskişehir Şehir Hastanesi’nde geçirdiği operasyonun ardından sağlığına kavuştu. Yıllar sonra ilk defa normal şekilde yemek yiyen Hüseyin Orhan, “Dürüm hiç yiyemiyordum ama artık yiyebileceğim, çok mutluyum” dedi. Eskişehir’de yaşayan 16 yaşındaki Hüseyin Orhan, yıllardır yeme ve içme problemi ile mücadele ediyor. Uzun zamandır farklı hastanelerde muayene olan ve son olarak geldiği Eskişehir Şehir Hastanesi’nde milyonda bir görülen ‘Akalazya’ hastalığı tanısı konan Hüseyin Orhan, tedavi altına alındı. Son birkaç aydır içtiği suyu bile yutmakta güçlük çeken Hüseyin Orhan, Eskişehir Şehir Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Duygu İskender Mazman tarafından operasyona alındı. Yaklaşık 45 dakikalık operasyon geçiren Orhan’ın yemek borusuna, balon dilatasyonu olarak geçen genişletme yöntemi uygulandı. Operasyonun ardından yutma zorluğu ortadan kalkan 16 yaşındaki Hüseyin Orhan, rahat yemek yiyebilmenin mutluluğunu dile getirirken, “Şu anda en çok yemek istediğim şey dürüm. Önceden dürümü hiç yiyemiyordum ama artık yiyebileceğim, çok mutluyum” dedi. “Bu hastalığın yıllık tanı alma insidansı milyonda bir” Hüseyin Orhan’da tespit ettikleri hastalığın yıllık tanı ortalamasının milyonda bir olduğunu belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Çocuk Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Duygu İskender Mazman, "Aile çocuklarının 8-10 yıl kadardır yeme problemleri olduğu, yutarken güçlük çektiği, hatta son birkaç aydır artık yutmada ileri derecede güçlük çektiği, sıvıları dahi yutamadığı, çok küçük lokmalarla beslendiği ve yediklerinin ağzına geldiğini, yutarken ağrı çektiğini, takılmalar hissettiğini bize söylemişti. Biz ileri tetkiklerini yaptık. Yaptığımız tetkiklerde akalazya tanısı koyduk. Akalazya tanısı, yemek borusunun bir nörodejeneratif hastalığı. Yemek borusunun mideye çıkışında bir darlık oluşuyor. Buradaki kasların normalde ahenkli bir yeme, iletme ve kasın gevşemesi şeklindeki çalışması bozuluyor. Bu sebeple yiyecekler ve içecekler yemek borusuna, mideye iletilemiyor. Tabii çocuk hastalarda biraz büyüme, gelişme geriliği de buna eşlik edebiliyor. Biz de burada hastamıza bir şans vermek istedik. Normalde o kasın kesilerek tedavi edilme yöntemleri de var fakat endoskopik yöntemle balon dilatasyonu da çocuklar için bir seçenek olabiliyor. Biz hastamıza bu şansı verdik. Aşamalı olarak balon dilatasyonunu yaptık ve ilk defa dünden bugüne sağlıklı insanlar gibi beslenmeye başladı. Onun böyle iyi olması bizi de çok mutlu etti. Bu sık görülen bir hastalık değil. Yıllık tanı alma insidansı milyonda 1 diyebiliriz. Yani 100 binde 0.1 ila 0.18 oranında yıllık tanı alma insidansı. Bu hastalık nadir bir hastalık" dedi. “Yediklerini yutabilmek için zıplıyordu” Milyonda bir görülen ‘Akalazya’ hastalığı ile mücadele eden oğlunun operasyon öncesi yediklerini yutabilmek için zıpladığını belirten 47 yaşındaki 4 çocuk babası Mehmet Orhan, "Oğlumuz aşağı yukarı 10 seneden bu yana yutamıyor. Rahatça bir yemek yiyemiyordu. Çocuk hiçbir zaman için su dahi yutamıyordu. Boğazından geçmiyordu. Her zaman midesinde ekşime ve ağrıma olması gibi şikayetleri vardı. En son 1-2 ay önce hepten kötü oldu. Hatta evde de bayağı bir yattı. Acile götürüyoruz, bakıyorlar ama bir şey yok diyorlar. En sonunda Duygu hanıma randevu aldık, geldik. Allah razı olsun, teşhisini yaptı ve oğlumuz iyi oldu. Allah’a şükürler olsun. Şu an oğlumun 50-52 kilo civarı olması lazım. Çocuk oturduğu yerden ayağa kalkıyor, evde geziniyordu. Geçsin diye oradan oraya zıplıyordu, bazen kanepenin üstünden atlıyordu. Ancak ondan da geçmeyince artık sonradan biz de üzülüyoruz diye başka odaya gidiyordu. Bir de benim oğlum canı az bir çocuk değildir. Başkası olsa naz yapar. Gerçi naz yapılacak bir olay değil de hani başka çocuk olsa, ’Beni doktora götürün’ der. Bizde hiç öyle bir durum da yok. En çok diğer odalara gidip geziyordu, içine sindirdi mi yanımıza geliyordu. Masada oturarak ya da ayakta da dursa doğru düzgün yemek yiyemiyordu" diye konuştu. “Şu anda en çok yemek istediğim şey dürüm” Son zamanlarda katı veya sıvı hiçbir şeyi yutamadığını, burnundan suların geldiğini belirten 16 yaşındaki Hüseyin Orhan, yaşadığı zorluklardan kurtulduğu için mutlu olduğunu belirtti. Hastalığından dolayı dürüm yiyemediğini fakat artık rahatlıkla yiyebileceğini belirten Orhan, şu ifadeleri kullandı: “Eskiden yiyemiyordum ama şimdi endoskopim oldu, artık daha rahat yemek yiyebiliyorum. Yani eskiden zorlanarak yemek yiyordum. Bir ara hiç yutamıyordum. Burnumdan sular aktığını biliyorum. O kadar zorlanıyordum ki, sular burnumdan çıkıyordu ve hiç yutamıyordum. Şu anda daha rahat yemek yiyebiliyorum ama eskiden hiç yutamıyordum. Suyla yesem bile olmuyordu. Şu anda en çok yemek istediğim şey dürüm. Mesela dürüm hiç yiyemiyordum ama artık yiyebileceğim yani. Çok mutluyum."
Yaz aylarında böbrek taşına dikkat
23 Ağustos 2024 Cuma - 10:27 Yaz aylarında böbrek taşına dikkat Böbrek taşı, idrarda bulunan kalsiyum, oksalat gibi minerallerin kristal formunda kümelenmesiyle oluşur. Aslında, böbrek taşı vücutta minerallerin anormal atılımı veya emilimi sonucunda meydana gelen bileşenlerdir. Böbrek taşı teşhisinin genellikle iyi bir anamnez ve fiziksel muayene ile başladığını belirten Üroloji Uzmanı Op. Dr. Abubekir Böyük, fiziksel muayenede, kostovertebral hassasiyet olarak adlandırılan lomber-sırt bölgesine vurulduğunda hissedilen ve aniden artan ağrı böbrek taşlarının bir işareti olabilir. Kesin tanı koymak için ise laboratuvar testleri ve radyolojik görüntüleme yöntemlerinin kullanıldığını ifade etti. Tanı yöntemlerinde altın standart tomografi Teşhis ve tedaviden bahseden BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Abubekir Böyük Ultrasonun,’’Böbrek taşlarını görüntülemede radyasyon içermemesi ve güvenli olması nedeniyle ilk tercih edilen yöntem olduğunu ifade etti. Özellikle çocuklarda ve hamile hastalarda ilk seçenek olarak tercih edildiğini; ancak üreter taşlarını göstermek konusunda yetersiz kalabildiğini belirtti. Röntgen ise opak taşları görüntülemede yardımcı olabilir, fakat taşın boyutu ve anatomisi hakkında net bilgi sağlamadığı için sıklıkla tercih edilmez. Bilgisayarlı tomografi ise taş hastalarının değerlendirilmesinde ve tanı konmasında altın standart yöntem olduğunu olduğunu belirtti. Bilgisayarlı tomoğrafi taşın yeri, boyutu, sertliği ve yoğunluğu gibi detayları sağlar. Cerrahi planlama öncesinde yapılması önemli olup, özellikle taşın yerini ve komşu organlarla olan ilişkisini belirlemede yardımcı olur. Eski cihazlarda yüksek radyasyon maruziyeti söz konusu olabilse de, yeni nesil cihazlar daha düşük dozda radyasyonla görüntüleme sağlar” dedi. Böbrek taşında kişiye özel tedavi Böbrek taşlarının tedavisi, hastanın yaşı, mevcut sağlık durumu, kullandığı ilaçlar (kan sulandırıcı vs.) ve taşın boyutu gibi faktörlere bağlı olarak değiştiğini vurgulayan Dr. Böyük, 2 cm’den küçük taşlar için ESWL (ses dalgaları ile taş kırma) yönteminin uygulanabileceğini belirtti. Bu yöntem anestezi gerektirmeden taşların ses dalgaları yardımıyla kırılmasını sağlar ve genellikle cerrahiden daha güvenli, kolay ve maliyet açısından avantajlıdır. Ancak kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalarda uygun olmayacağının altını çizdi. Gebe hastalarda ise sadece radyasyon yaymayan ultrasonik cihazların kullanılabileceğini ancak eski ESWL cihazlarının kullanılamayacağını da vurguladı. Bir diğer yöntemin, URS (üreterorenoskop) yardımı ile endoskopik yani kapalı yöntemle yapılan ameliyatlar olduğunu ifade eden Dr. Böyük ,’’ Bu yöntemle idrar yolundan kamera yardımıyla girilip taşların lazer ile idrar kanalı veya böbrek içerisinde kırıldığını ifade etti. Taşların genellikle hasta tarafından normal yollarla düşürülebilecek boyutta kum gibi dağıldığını veya küçük parçalara ayrıldığını; büyük parçaların ise özel aletlerle çıkarılabildiğini’’ ifadelerini kullandı. Flexible URS, bükülebilir bir versiyondur ve genellikle 2 cm’den küçük taşlarda tercih edildiğinden bahseden Dr. Böyük, büyük taşlar da ise birden fazla seans gerekebildiğini ifade etti. İki cm’den büyük taşlarda veya diğer yöntemlerle tedavi edilemeyen durumlarda perkütan nefrolitotomi (PNL) tercih edilir. Bu yöntemde, sırt bölgesinde yaklaşık 1-1,5 cm’lik küçük bir kesi yapılır ve böbreğe bir tüp yerleştirilir. İçeriye nefroskop denilen kameralı alet yerleştirilerek taşlar lazerle parçalanır ve dışarı alınır olduğunu ifade etti. Günde 2,5-3 litre su içilmeli ve uygun diyet uygulanmalı Son olarak Dr. Böyük,yaz aylarında aşırı terleme ve yetersiz sıvı alımı idrarda su miktarını azaltabilir ve tuz ile minerallerin oranını artırabilir. Bu durum, idrarın yoğunluğunu artırarak kristallerin (halk arasında kum olarak bilinir) oluşumuna yol açar ve bu kristaller zamanla taşlara dönüşebilir. Sıvı alımının kısıtlandığı sağlık sorunları yoksa, günde 2,5-3 litre su içilmesi ve uygun diyet uygulanması böbrek taşı oluşumunu engellemeye yardımcı olur. Daha önce böbrek taşı öyküsü bulunan hastaların ise 3-6 ay aralıklarla düzenli kontrollerini yaptırmaları önemlidir, diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Diz kireçlenmesine bebeklerin göbek kordonuyla tedavi
23 Ağustos 2024 Cuma - 09:21 Diz kireçlenmesine bebeklerin göbek kordonuyla tedavi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Dilek Eker Büyükşireci, diz kireçlenmelerinin iyileştirilmesinde yeni geliştirilen girişimsel tedavi seçeneklerinin artık çok daha etkili olduğunu ve bu hastaların tedavilerinde yüz güldürücü sonuçlar alındığını söyledi. Diz kireçlenmelerinde doktorların elini güçlendiren yeni teknik ve cihazların da varlığından bahseden Medicana International Samsun Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Dilek Eker Büyükşireci, “Diz kireçlenmesi halk arasında diz eklemindeki kıkırdağın aşınması, diz kapağındaki ya da diz eklemindeki sıvının kaybı ya da kemiklerin birbirine sürtünmesi olarak biliniyor. Diz kireçlenmesi aslında yaşlanmanın doğal bir süreci olarak karşımıza çıkıyor ve eklemi oluşturan yapılardaki yıpranma süreci. Diz kireçlenme hastaları bize en sık diz ağrısı nedeniyle başvuruyorlar. Ancak bu hastalara diz ağrısının yanında hareket esnasında çatırtı çuturtu şeklinde dizlerinden ses gelme ya da çatırdama hissi eşlik edebiliyor. Yine bu hastalar uzun yürüyüşlerde, merdiven çıkmakta, çömelmekte zorluk yaşadıklarını söylüyorlar. Son zamanlarda bizim elimizi fizik tedavi hekimleri olarak güçlendiren muayenemizin bir parçası olan bir cihazımız var, ultrasonografi. Biz fizik muayenenin yanında ultrasonografi ile hastalarımızı değerlendirip gerçekten diz ağrısının nedeni bu kireçlenme mi yoksa eşlik eden başka bir patoloji mi var bunu tespit edebiliyoruz. Yine diz kireçlenmesi hastalarımızın tedavilerinde bu ultrasonografi cihazını kullanabiliyoruz. Çünkü son zamanlarda bu alanda geliştirilmiş olan birçok girişimsel tedavi yöntemi var. Yani tüm eklem problemlerinde olduğu gibi diz kireçlenmesinde de ultrasonografi ile hem tanımız güçleniyor hem de hedefe yönelik nokta atışı tedavi dediğimiz direkt anormalliği tedavi etmemizde ultrasonografi bizim için etkin rol oynuyor” dedi. Diz kireçlenmesi tedavinde yeni nesil girişimsel uygulamalar Hastalığın iyileşmesinde birçok yeni nesil uygulamadan yararlanabildiklerini vurgulayan Doç. Dr. Dilek Eker Büyükşireci, “Geçmişten günümüze iyi bilinen diz içi hyaluronik asit tedavilerinin yanında artık hastaların kendi kanından elde edilen akıllı plazma uygulamalarını, yeni doğan bebeklerin göbek kordonundan laboratuvar ortamında elde edilen eksozom uygulamalarını ve karın yağından ya da kemik iliğinden elde edilen kök hücre uygulamalarını tedavi seçeneği olarak sunuyoruz. Tedavide ilk aşamada hastalarımıza ağrı kesici, ödem giderici ilaçlardan, yine diz sıvısını destekleyen, diz sıvısının artışını sağlayan takviye ürünlerden, dizliklerden, fizik tedavi uygulamalarından ve egzersizlerden yararlanıyoruz. Hastalarımıza muhakkak kilo vermeleri konusunda destek oluyoruz. Son zamanlarda diz kireçlenmesi tedavisinde kullanılan birçok yeni nesil yüz güldürücü tedavi seçeneği olsa da tüm hastalarımızın muhakkak kilo vermesi ve düzenli egzersiz yapması gereğinde fizik tedavi uygulamalarına başvurmasını istiyoruz” diye konuştu. Son evreye ulaşmadan hastaların diz ağrısı hissettiği anda fizik tedavi ve rehabilitasyon uzman hekimlerine başvurmaları gerektiğinin altını çizen Büyükşireci, “Son zamanlarda en fazla gördüğümüz şey, hastamız maalesef evre-4 kireçlenme dediğimiz protez ameliyatı adayıyken bizlere başvuruyor. Ancak biz istiyoruz ki hastalarımız daha erken evrelerde bize tedavi için başvursunlar ki bu yeni tedavi seçeneklerinde sonuçlarımız daha yüz güldürücü olsun, başarı şansımız artsın. O nedenle diz ağrısı olan tüm hastalarımızın fizik tedavi ve rehabilitasyon uzman hekimlerine başvurarak muayene olmalarını öneririm” şeklinde konuştu.
Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesinde, ‘V-NOTES’ ameliyatı yapılmaya başlandı
23 Ağustos 2024 Cuma - 09:17 Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesinde, ‘V-NOTES’ ameliyatı yapılmaya başlandı Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesinde, dünyada yeni uygulanan yöntemlerden olan ‘V-NOTES Cerrahisi’ ameliyatları yapılmaya başlandı. Başarılı ameliyatlarına devam eden Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi, sağlık alanındaki son gelişmeleri takip ederek hasta vatandaşların hizmetine sunmaya devam ediyor. Dünyada da yeni uygulanan yöntemlerden biri olan ve hastanın vücudunda herhangi bir kesi izi bırakmayan ‘V-NOTES Cerrahisi’ hastanede uygulanmaya başlandı. Hastanın vücudunda herhangi bir kesi izi olmadan ameliyat şansı tanıyan NOTES cerrahisi hakkında bilgilendirmelerde bulunan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Cengiz Şanlı, ’’NOTES cerrahisi doğal açıklıklardan yapılan cerrahi olarak tanımlamaktadır. Biz de hastanın vücudunda herhangi bir kesi olmadan, herhangi bir iz olmadan vajinadan yaptığımız kesiyle karın içine girerek karın içindeki ameliyatımızı yapıyoruz. En son ameliyatını yaptığımız hastamızı vajinal patoloji nedeniyle ameliyat ettiğimiz esnada aynı kesiden karın içine girerek hastanın yumurtalık kistlerini alarak hastamızın ameliyatını yaptık. V-NOTES cerrahisi, hastanın konforu ve kozmetik kaygılar nedeniyle giderek sıklığı ve uygulanabilirliği artan bir cerrahidir. Biz de hastanemizde gereken teknolojileri kullanarak bu yöntemi uygulamaktayız” dedi. NOTES cerrahisinin avantajlarından da bahseden Dr. Öğr. Üyesi Şanlı, ’’Hastanın vücudunda herhangi bir kesi izi olmaması kozmetik açıdan hastaya yarar sağlamakta, hastanın hastanede kalış süresi daha kısa olmakta, hastanın operasyon sonrası konforu kısa sürede sağlanmaktadır. Bir sonraki gün hastamız normal yaşantısına devam edebilmektedir’’ diye konuştu.
Prof. Dr. Bozkırlı: “Tiroid nodüllerinin görülme sıklığı yaşla birlikte artıyor”
23 Ağustos 2024 Cuma - 09:12 Prof. Dr. Bozkırlı: “Tiroid nodüllerinin görülme sıklığı yaşla birlikte artıyor” Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Emre Bozkırlı, toplumda sık rastlanan tiroid nodüllerinin genellikle tesadüfen tespit edildiğine dikkat çekerek, bu nodüllerin çoğunun iyi huylu olduğunu ve ilaçsız takip edildiğini, yüzde 3’ünün ise zaman içinde tiroid kanserine dönebileceğini söyledi. Acıbadem Adana Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Prof. Dr. Emre Bozkırlı, tüm vücut fonksiyonları için hayati önem taşıyan tiroid hormonlarını salgılayan, kelebek şeklinde olup boyun bölgesinde bulunan tiroid bezleri hakkında önemli bilgiler verdi. Normalde tiroid bezinin iç dokusunun homojen olduğunu belirten Prof. Dr. Bozkırlı, etrafındaki tiroid dokusundan farklı yapıda ve radyolojik olarak etrafından ayırt edilebilen kitlelere “nodül” adı verildiğini söyledi. Bu kitlelerin toplumda görülme sıklığının elle muayenede yüzde 3 ila 7 olarak tespit edilse de, başta ultrasonografi olmak üzere radyolojik yöntemler kullanıldığında bu oranın yüzde 35-45’e çıktığına dikkat çekti. Tiroid nodülü olan kişilerin genellikle boyunda şişlik şikayetiyle doktora başvurduğunu ancak başka hastalıklar için yapılan ultrasonografi, tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme gibi radyolojik incelemeler sırasında tesadüfen tespit edildiğini dile getirdi. “Büyük bir çoğunluğu belirti vermez, küçüktür” Tiroid nodüllerinin görülme sıklığının yaşla birlikte arttığına işaret eden Prof. Dr. Bozkırlı, “Klinik pratikte en çok korkulan durum bu kitlelerin kötü huylu olmasıdır. Bu lezyonların çoğu iyi huylu kitleler olduğu için çoğu hastada iyi bir değerlendirme sonrası hastaların basitçe takibi mümkün olmaktadır. Tiroid nodülleri tek veya çok sayıda olabilir. Tiroid nodüllerinin yapıları incelendiğinde bir kısmı katı, bir kısmı içi sıvı dolu ve bir kısmı da katı- sıvı karışık yapıda olabilir. Yine benzer şekilde boyutları değişken özellik gösterir. Büyük bir çoğunluğu hiçbir belirti vermeyen küçük kitleler halindeyken, daha az bir kısmı boyundaki diğer anatomik organlara baskı yapabilecek düzeyde büyük kitleler halinde olabilir” diye konuştu. “Öncelikle iyi huylu mu kötü huylu mu olduğuna bakılmalı” Tiroid nodüllerinin yaklaşık yüzde 3’lük bir kısmının zaman içinde tiroid kanserine dönüşebileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Bozkırlı, “Bir tiroid nodülü tespit edildiğinde karar verilmesi gereken en önemli durum, iyi huylu veya kötü huylu ayrımının uygun bir şekilde yapılmasıdır. Ayırıcı tanıda hastaların hikayesinin uygun şekilde alınması önemlidir. Çocuklarda, ileri yaş erkeklerde, baş-boyun bölgesine radyoterapi öyküsü olan hastalarda, ailesinde tiroid kanseri öyküsü olanlarda ve çocukluk-genç erişkin yaşlarda iyonize radyasyona maruz kalan kişilerde nodüllerin kanserleşme ihtimali yüksektir. Bunların dışında; hızlı büyüyen nodül varlığında, eşlik eden ses kısıklığı olduğunda, nefes darlığı-öksürük ve yutma güçlüğü gibi bası tanılarının eşlik ettiği hastalarda tiroid nodüllerinin kötü huylu olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır” dedi. “Nodül varsa kan testi ve ultrasonografi yapılır” Tiroid nodülü tespit edilen hastalarda tiroid fonksiyonlarının değerlendirilmesi için kan testi yapıldığını belirten Bozkırlı, bu testin sonuçlarına göre hastanın ilaç tedavisine ihtiyacının olup olmadığının belirlenip bir sonraki aşamada yapılacak görüntülemelerin planlandığını ifade etti. Görüntüleme yöntemleri içinde en sık kullanılan yöntemin ultrasonografi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Bozkırlı deneyimli bir hekim tarafından değerlendirildiğinde, nodülün iyi veya kötü huylu olup olmadığıyla ilgili ciddi bilgiler edinildiğini söyledi. Ultrasonografide nodülün yerleşimi, şekli, boyutları, sınırları, içeriği, bası tanıları ve kanlanma özellikleri gibi birçok konuda fikir sahibi olunabileceğini sözlerine ekledi. “Biyopsinin hiçbir yan etkisi yoktur” Bir sonraki tetkik aşamasının biyopsi olduğundan bahseden Prof. Dr. Bozkırlı “Tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi genellikle ultrason eşliğinde tiroid nodüllerinin içerisine iğneyle girilerek birkaç damla örnek alınmasından ibaret bir işlem olup, uygun ellerde yapıldığında hiçbir yan etki beklenmeyen çok faydalı bir tanı yöntemidir. Sonuçlara göre hastanın ameliyat olmasına gerek olup-olmadığına karar verilir” dedi. Tiroid nodüllerinin ilaç tedavisi bulunmadığını ancak hormon salgılayan tiroid nodüllerinde radyoaktif iyot tedavisi uygulanabileceğini belirten Prof. Dr. Bozkırlı biyopsi sonuçlarına göre kötü huylu olma ihtimali yüksek durumlarda operasyonun gündeme geldiğini anlattı. Bozkırlı, biyopsi sonuçları iyi huylu tespit edilen hastaların 6 ay- 1 yıl gibi aralıklarla ultrasonografi takiplerine devam edildiğini ve radyofrekans ablasyon yönteminin de son yıllarda giderek daha fazla tercih edildiğini sözlerine ekledi. Prof. Dr. Bozkırlı nodüler tiroid hastalıklarının toplumda çok sık görüldüğünün altını çizerek deneyimli uzmanlar tarafından değerlendirildiğinde çoğu vakanın ilaçsız takip edilebilecek durumda olduğunu dile getirdi. Tedavi ihtiyacı olan hastalarda ise radyoaktif iyot tedavisi, cerrahi ve radyofrekans ablasyon gibi tedavi yöntemlerinin kullanıldığını ifade etti.
Diyarbakır’da doktorlar kanser hastaları için toplandı
23 Ağustos 2024 Cuma - 08:59 Diyarbakır’da doktorlar kanser hastaları için toplandı Memorial Diyarbakır Hastanesi’nde bulunan onkoloji bölümü doktorları, onkoloji hastaları için doğru tanı konulması, uygun tedavi yöntemi belirleyebilmek için toplandı. Günümüzde oldukça yaygın olan kanser vakaları her geçen yıl bir önceki yıla göre artıyor. Dünya’da yılda yaklaşık olarak 19,5 milyon kişiye kanser tanısı konulurken, Türkiye’de bu rakam 250 bin kişi civarında seyrediyor. Kanser, kişiler için ve aileler için oldukça endişe veren bir hastalık olsa da günümüzde bulunan ileri teknoloji ile erken tanı sağlanıyor. Gelişmiş tarama yöntemleri ile kanserin tanı ve teşhisi kısa sürede belirlenerek hızla tedavi edilebilir yöntemler sağlanabiliyor. Memorial Diyarbakır Hastanesi’nde bulunan onkoloji bölümü doktorları kanser hastalarına bu konuyla ilgili bilgi vermek amacıyla ve multidisipliner yaklaşımları benimseyerek onkoloji hastaları için doğru tanı konulması, uygun tedavi yöntemi belirleyebilmek için toplandı. Kurulan konsey doğrultusunda kanser hastaları için umut ışığı olmayı amaçlayan uzman doktorlar, çeşitli bölümlerden ve alanlardan oluşan bir topluluk ile kanser hastaları için çeşitli tedavi yöntemlerini konuşmakta. Konseyde bulunan Memorial Diyarbakır Hastanesi doktorları; Prof. Dr. Mahmut İlhan, Uzm. Dr. Baran Yusufoğlu öncülüğünde tekrardan kurulan Onkoloji doktorları ile her hafta belirli periyotlarla toplanılmakta. Onkoloji konseyinin vizyonu doğrultusunda kanser hastaları için uygun ve doğru çözümler sunulması amaçlanmakta. Onkoloji Konseyi; Prof. Dr. Abdussamed Batur, Prof. Dr. Ahmet Şiyar Ekinci, Prof. Dr. Ferit Akıl, Prof. Dr. Mahmut İlhan, Doç. Dr. M. Şükrü Budak, Op. Dr. Musluh Hakseven, Uzm. Dr. Baran Yusufoğlu, Uzm. Dr. İbrahim Hakkı Dursun, Uzm. Dr. Murat Akın öncülüğünde gerçekleşiyor. Alanında uzman hekimler, birçok alanda farklı kanser türleri hakkında önemli bilgileri istişare ederken, farklı tedavi yöntemlerini tartışarak, en doğru tedavi şeklini belirleyerek, kemoterapi, akıllı ilaç, radyoaktif madde ile tedaviler, radyoterapi ve cerrahi yöntemler ile kişilere farklı çözüm önerileri sağlıyor.