SAĞLIK
Sağlık işçilerinden ’vergi sisteminin iyileştirilmesi’ çağrısı 24 Eylül 2024 Salı - 18:27:48 Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (TÜRK-İŞ) bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası üyeleri, vergi sisteminin iyileştirilmesi ve vergide adalet çağrısı yaptı. TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanlığı üyeleri, "vergi sisteminin gelire göre iyileştirilmesi ve vergide adalet" çağrısıyla Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Mevki Ek Bina önünde toplandı. Grup adına konuşan Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanı Nilgün Fidan, sağlık ve sosyal hizmet işçilerinin hayat pahalılığı nedeniyle yaşadıkları sıkıntılarının gün geçtikçe arttığını, vergide adalet istediklerini söyledi. Türkiye’de gelir adaletinin sağlanması için vergide adaletin sağlanması gerektiğini ifade eden Fidan, "Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak servet elde edenler var ama işçinin ödediği kadar vergi vermiyorlar. İşçiler 12 ay çalışmakta fakat 2 buçuk aylığını vergi olarak ödemek zorunda kalmaktadır. Yaptıkları her harcamada KDV ve ÖTV olmak üzere ödediği dolaylı vergi var. Vergi sisteminde acil olarak düzenleme yapılmalıdır" dedi. Fidan, gelir vergisi oranının bütün işçiler için yüzde 15’de sabitlenmesini ve işçilere yapılan sosyal amaçlı ödemelerden vergi kesilmemesini talep ettiklerini de ekledi.
24 Eylül 2024 Salı - 18:16 Haşlanmış ve közlenmiş mısırın ‘Mutluluk hormonu’ salgıladığı belirtildi Merkezi Aydın’da bulunan ve Ege Bölgesi’ndeki endemik bitkilerin yanı sıra çeşitli sebze ve meyveler üzerinde bilimsel çalışmalar yürüten Karya Farma HBX Ar-Ge, genellikle haşlama ve közleme şeklinde tüketilen süt mısırın besin değerlerinin yanında mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin salgıladığını açıkladı. Çalışmaların sonuçları hakkında açıklama yapan Karya Farma HBX Ar-Ge Bilim Kurulu Üyesi Kimyager Aslı Aktaş, “Mısırı sadece beslenmek ve damak tadı için değil mutluluğunuz için de tüketebilirsiniz” dedi. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te spesifik ve stratejik faaliyetlerini sürdüren ve yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalarında 17 ayrı patente sahip olan Karya Farma HBX Ar-Ge ekibi, bu haftaki çalışmalarında başta Ege ve Karadeniz olmak üzere ülkenin dört bir yanında tüketilen süt mısırı laboratuvara aldı. Közlenmiş ve haşlanmış mısırın lezzetli bir atıştırmalık olmanın ötesinde, vücudun mutluluk hormonlarını artırabilen bir besin kaynağı olduğunu belirten Kimyager Aslı Aktaş, özellikle közlenmiş ve haşlanmış mısır, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyelerini artırarak insanların daha mutlu, motive ve zinde hissetmelerine katkı sağlayan özelliğe sahip” diyerek insanların hiç değilse ara sıra böyle bir gıdayı tüketmesini önerdi. Serotonin, mutluluğun yanı sıra ruh hali dengesi için önemli bir hormon olduğunu kaydeden Aktaş, “ Mısır, triptofan adlı bir amino asit içerir ve bu amino asit, serotonin üretimini destekler. Közlenmiş ve haşlanmış mısırdaki karbonhidratlar, triptofanın beyne ulaşmasına yardımcı olarak serotonin üretimini hızlandırır. Dengeli bir serotonin seviyesi zihinsel ve duygusal dengeyi sağlar. Mısır, bu özellikleri ile kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine katkıda bulunabilir” dedi.
24 Eylül 2024 Salı - 17:00 Tüp bebek yöntemiyle doğan çocuklarına doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile, tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisi için Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift, çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. "Zorlu süreçti ama sonuna değdi" Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen Büşra Kavak, "Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamız sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebek denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefa’mız geldi" dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar bin 500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, "Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz" dedi. Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
24 Eylül 2024 Salı - 16:59 Tüp bebek yönetimiyle dünyaya gelen çocuklarına, doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisin Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e tedavi olmak için başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. “Zorlu süreçti ama sonuna değdi” Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen anne Büşra Kavak, “Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamı sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebe denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefamız geldi” dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar 1500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, ”Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz” dedi Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
Bakan Memişoğlu’ndan maymun çiçeği virüsü açıklaması
23 Ağustos 2024 Cuma - 14:32 Bakan Memişoğlu’ndan maymun çiçeği virüsü açıklaması Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, virüse karşı her türlü testi ve aşılamayı yapabilecek insan gücüne ve sisteme sahip olunduğunu söyledi. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, çeşitli temaslarda bulunmak üzere Hatay’a geldi. Temaslarına valilik ziyareti ile başlayan Bakan Memişoğlu, kentteki sağlık merkezlerini ziyaret etti. Bakan Memişoğlu, Hatay temasları çerçevesinde AFAD koordinasyon merkezinde il değerlendirme toplantısına katıldı. Toplantı öncesi bakan Memişoğlu, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Salgınlarda kişisel temizlik ve tedbirlerin önemine değinen Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, “Öncelikle son zamanlarda gündeme gelen maymun çiçeği virüsüyle ilgili herkes bir beklenti içerisinde. Herkes her gün ve her dakika bir haber içerisinde. Biz nasıl Covid’de sağlık sistemimizin ve çalışanlarının başarısını test ettiysek emin olun her türlü salgında, her türlü hastalıkta her türlü sorunu çözebilecek hem insan gücüne hem de sağlık alt yapısına sahibiz. Biz insanların panik ile korku ile değil, önden tedbir ve planlamayla hazırlıkla bu tür salgınların üstesinden geleceğine inanıyoruz. Ama daha salgın gelmeden ve belli bölgede endemikken insanlarımızın korkmasını istemiyoruz. Biz sağlıkçılar salgın hastalıklarla medyatik de olmak istemiyoruz. Özellikle toplumumuza bizlerin yani resmi makamların söylediklerine itibar etmelerini ve her türlü hazırlığı yaptığımızı bilmelerini istiyoruz. Maymun çiçeği de olsa başka salgınlar da olsa bunların üstesinden gelebileceğimizi bilmelerini istiyorum. En önemli şey her türlü salgında esasında kişisel tedbir, temizlik, hijyen aynı zamanda bizlerde kapılarımızda hem de içeride her türlü testi yapabilecek gerektiği zaman aşısını yapabilecek insan gücüne ve sisteme sahibiz. O yüzden korkmalarını, tedirgin olmalarını ve paniklemelerini istemiyoruz. Emin olun biz her gün her saniye bunla ilgili alarm halindeyiz. Şu ana kadar tanısı konulmuş bir hastamız, hastalığımız yok. İnşallah da olmaz. Olursa da üstesinden geleceğimizi bilmenizi istiyoruz” dedi.
Prof. Dr. Akalın: “M Çiçeği için pandemi beklentimiz yok”
23 Ağustos 2024 Cuma - 13:07 Prof. Dr. Akalın: “M Çiçeği için pandemi beklentimiz yok” Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Akalın, halk arasında ‘Maymun Çiçeği’ olarak bilinen M Çiçeği virüsü hakkında bilinmeyenleri cevapladı. Yakın temas ve cinsel yollarla bulaşan virüsün, bulaş riskinin fazla olmadığını belirten Akalın, herhangi bir pandemi beklentisi olmadığına dikkat çekti. Bursa Uludağ Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Akalın, son haftalarda dünya çapında sıkça görülen ve halk arasında ‘Maymun Çiçeği’ olarak da bilinen M Çiçeği virüsü hakkında açıklamalarda bulundu. Hastalık hakkında merak edilenleri cevaplayan Akalın, hastalığın 2003 yılına kadar yurt dışına çıkmadığını belirterek, 2022 yılında bazı Avrupa ülkelerinde görülmeye başladığını söyledi. Covid-19 gibi hızlı bulaşan bir virüs olmadığından muhtemel bir pandemi beklemediğini de söyleyen Akalın, tedbir maksatlı son 3 hafta içerisinde yurt dışı seyahati yapan kişilerden yakın temastan kaçınılması gerektiğini ifade etti. 2023 sonlarında Afrika’da vakalar arttı Basın mensuplarına yaptığı açıklamada M Çiçeği’nin ilk görüldüğü günden günümüze kadar olan süreci aktaran Akalın, “M Çiçeği hastalığının aslında eski ismi maymun çiçeği ama artık biz M Çiçeği olarak tanımlıyoruz. Yeni bir hastalık değil aslında. İlk olarak baktığımız zaman 1959 yılında Danimarka’da maymunlarda saptanmış. 1970 yılında ise Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde 9 aylık bir bebekte ilk olarak raporlanmış. Hastalığa baktığımız zaman M Çiçeği hastalığına 2003 yılına kadar Afrika dışına çıkmamış. Hayvanlardan insanlara geçen hastalıklara biz zoonoz diyoruz ama insandan insana da geçebiliyor. Daha çok Orta Afrika ve Batı Afrika ülkelerinde görülen bir hastalık. Dünya Sağlık Örgütü 2022’nin Mayıs ayında halk sağlığı açısından acil durum uyarısı verdi. İngiltere’de 8 olgunun bildirilmesiyle ki bu 8 olgunun sadece bir tanesi Afrika bağlantılıydı. Ama diğer olgulara baktığımız zaman ne bu ilk saptanan olguyla bir temasları ne de bir Afrika’yla seyahat öyküleri bulunmaktaydı 2022 yılında tüm kıtalara yayıldı diyebiliriz. Yani birçok ülkede M Çiçeği hastalığı görüldü. 2023 yılının Mayıs ayına geldiğimiz zaman Afrika’daki ve dünyadaki hasta sayılarının azalmasıyla birlikte küresel acil durum uyarısı kaldırıldı. Ta ki 2024 yılı 14 Ağustos’a gelinceye kadar. Çünkü 2023 yılının sonlarından başlayarak özellikle Afrika’da hastaların sayısı artmaya başladı” şeklinde konuştu. Ölüm oranı düşük olan bir hastalık M Çiçeği’nin bulaş yollarını ve ölüm riskini değerlendiren Prof. Dr. Akalın, “Bulaş yoluna baktığımız zaman özellikle hasta kişilerle yakın temas sonucu geçiyor. Yani kişilerin salgılarından geçebilir. Kullandıkları eşyalara temas yoluyla geçebilir. Ama şunu da vurgulamak isterim. Örneğin metroda seyahat ediyorsunuz tutundunuz, elinize yara bere çatlak yok. Böyle bir risk yok. Yani burada önemli olan tabii hijyen kurallarına uymak. Yani sık sık ellerimizi yıkamak. Cinsel yolla da bulaşabiliyor. Bunu da vurgulamak istiyorum. Özellikle 2022’deki ilk acil durum ilanındaki Avrupa’da görülen hastalara baktığımız zaman cinsel yolun birazcık daha ön planda olduğunu görüyoruz. Ama bu sadece cinsel yolla bulaşan bir hastalık değil. Yaklaşık olarak virüsle temas ettikten sonra hastalığın oluşmasına kadar geçen bir süre var. Biz buna kuluçka süresi diyoruz. Genellikle 5 gün ila 21 gün arasında değişiyor. Yani aklımızda kalması açısından pratik olarak 1 haftayla 3 hafta arasında değişiyor. Daha sonra özellikle 1-4 gün süren bizim program dediğimiz yani ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, sırt ağrılarının ön planda olduğu bir dönem var. Bu dönemi döküntülerin olduğu, genel olarak tüm vücudumuzda yaygın da olabilir. Ya da vücudumuzun herhangi bir bölgesinde de olabilir. Ya da genital bölgede de olabilir. Başlangıç döneminden sonra ateşin düşmesiyle beraber döküntüler ortaya çıkmaya başlıyor. Ölüm oranının düşük olduğu bir hastalık. En son 2024 yılındaki salgında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde yaklaşık yüzde 3 bir ölüm oranı bildirildi. Ama ben ve bu konudaki birçok otorite orada hastalık izleme sistemlerinin çok güçlü olmaması dolayısıyla bu ölüm oranları bile yüksek” dedi. Tedavi için onaylamış ilaçlar bulunmuyor M Çiçeği için herhangi bir onaylanmış tedavi yöntemi olmadığını fakat çiçek hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçların kullanıldığını söyleyen Akalın, “Tedavi için bazı ilaçlar var. Genellikle ilaçların onayları dünyada hepimizin kabul ettiği FDA dediğimiz Amerika İlaç Gıda İdaresi tarafından onaylanmış tedavilerden bahsediyoruz. Henüz bunlar FDA tarafından bu hastalığın tedavisi için onaylanmış ilaçlar değil ama kullanılıyor. Kullanımına dair batıdan yayınlanan raporlar var. Çiçek hastalığıyla aynı grupta olan bir virüs. Çiçek hastalığına etkisi olan bir ilacın bu hastalık için de etkili olması bekleniyor. Ama kesin olarak bu hastalık için şu ilaç kullanılmalı diyebileceğimiz bir ilaç henüz yok” dedi. Covid-19 gibi pandemi beklentisi yok Covid-19 gibi bulaş oranının fazla olmadığını dolayısıyla muhtemel bir pandemi riski olmadığını ifade eden Akalın, “Ben pandemi beklemiyorum. Çünkü hastalığın bulaşma yollarına baktığınız zaman yakın temas gerekiyor. Kendimizi çok dikkatli bir şekilde yakın temastan koruyabiliriz. Sonuçta bütün olayların başlangıç noktası şu anda Afrika. Yani örneğin son 3 hafta içerisinde Afrika seyahatinden dönen bir kişiyle olan temas tehlikeli olabilir. Ama günlük olarak elinizde herhangi bir yara bere yoksa sosyal hayatta tokalaşmakla geçen bir hastalık değil. Ayrımcılık veya izolasyon yapmamak gerekir. Biz Afrika’yı ön plana alıyoruz ama sonuçta Avrupalı Afrika’ya gidebilir, hastalığı alabilir. Tekrar Türkiye’ye gelebilir. Yani burada yurt dışından gelme, yurt dışına seyahat etme özellikle son 3 hafta içerisinde büyük önem taşıyor” diye konuştu. Türkiye M Çiçeği’ne hazır Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun açıklamalarını değerlendirerek Türkiye’nin M Çiçeği’ne hazır olduğunu belirten Akalın, “Ben Sağlık bakanımızın beyanatlarından Türkiye’nin bu hastalığa karşı hazır olduğunu düşünüyorum. Burada aslında aşıya değinmek lazım. Aşı şu anda dünyada herkese önerilmiyor. Özellikle çok yüksek riskli olan gruplara öneriliyor. Laboratuvarda bu virüslerle çalışanlar veya çok farklı partnerlerle cinsel temasta bulunan kişilere aşı öneriliyor. Amerika’daki Hastalıkları Önleme Ve Kontrol Merkezi’nin önerilerine bile baktığımız zaman ya da Avrupa’daki önerilere baktığımız zaman rutin bir aşılama yok. Ama mutlaka ben bakanımızın açıklamalarından bir hazırlık olduğunu ben düşünüyorum. M Çiçeği ile ilgili zaten çok güzel bir kılavuz yayınlandı. Burada hem hastalık hakkında bilgi var hem de biz hekimler için müdahale konusunda bilgiler var. Şu ana kadar da bazı olgular olduğuna dair basında yer alan haberler var fakat henüz bir olguya rastlanmadı. Şüpheli olgular var ama onların hiçbiri teyit edilmedi, testleri negatif çıktı” ifadelerini kullandı.
‘Göz kapağını ısıran kene, görme kaybına yol açabilir’
23 Ağustos 2024 Cuma - 12:41 ‘Göz kapağını ısıran kene, görme kaybına yol açabilir’ Son günlerde göz kapağı ve göz çevresine kene yapışması vakalarında artış olduğunu söyleyen Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Nükhet Zaim, “Fındık toplama döneminde gözden kaçabilecek kene ısırıkları oldukça tehlikeli olabilir. Göz kapağını kene ısıran hastalar, ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilirler. Tedavinin gecikmesi durumunda kene ısırığı gözde ciddi sorunlara, hatta görme kaybına yol açabilir” dedi. Fındık toplama sezonu, özellikle Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan ve çalışan insanlar için bazı sağlık risklerini de beraberinde getiriyor. Bu risklerden birinin de kenelerin, vücudun farklı bölgelerine yapışarak çeşitli hastalıklara yol açması olduğunu belirten Medical Park Ordu Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Nükhet Zaim, uyarılarda bulundu. “Görme kaybına yol açabilir” Fındık toplama döneminde gözden kaçabilecek kene ısırıklarının oldukça tehlikeli olabileceğini söyleyen Opr. Dr. Nükhet Zaim, “Kene ısırıkları, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) gibi ciddi hastalıklara neden olabileceğinden, fındık toplayanların bu konuda dikkatli olmaları önemlidir. Göz kapağını kene ısıran hastalar, bu durumla karşılaştıklarında ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilirler. Kene ısırıkları genellikle vücudun ince derili ve korumasız bölgelerinde görülür ve göz kapağı da bu bölgelerden biridir. Tedavinin gecikmesi durumunda kene ısırığı gözde ciddi sorunlara, hatta görme kaybına yol açabilir” dedi. “Bahçeye girerken koruyucu önlemler alın” Fındık toplama sezonunda kene vakaları ve göze dal girmesi gibi sorunlarla sık karşılaştıklarını söyleyen Opr. Dr. Zaim, “Ağustos ayında fındık sezonundan dolayı göze kene yapışması vakaları ile sık karşılaştık. Fındık toplarken güneş gözlüğü veya koruyucu gözlük takmak bu tür problemleri önlemek için oldukça önemlidir. Bu, kenelerin göz kapaklarına ulaşmasını zorlaştırır ve aynı zamanda toz, böcekler ve diğer yabancı cisimlerden korunmayı sağlar. Kenelerin göz çevresine yaklaşmasını engellemek için böcek kovucu spreylerin göz çevresine dikkatlice uygulanması önerilir. Ancak spreylerin doğrudan göze temas etmemesine dikkat edilmelidir. Geniş kenarlı şapka veya siperlik kullanarak göz çevresini korumak mümkündür. Bu aksesuarlar, kenelerin saçtan yüz ve göz bölgesine ulaşmasını engelleyebilir. Belirli aralıklarla göz çevresi ve vücut mutlaka kene açısından kontrol edilmelidir. Göz çevresinde kızarıklık, şişlik veya kaşıntı gibi belirtiler fark edilirse, vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Uzun kollu giysiler ve şal kullanarak boyun ve yüz bölgesini kapatmak, kenelerin bu bölgelere ulaşmasını zorlaştırabilir. Göz çevresi de bu şekilde dolaylı olarak korunmuş olur. Ellerinizle doğrudan gözlerinize dokunmamaya özen gösterin, özellikle açık alanda uzun süre kaldıktan sonra. Ellerinizdeki kene ya da diğer yabancı maddeler gözünüze bulaşabilir” ifadelerine yer verdi. “Ciddi enfeksiyonlara yol açabilir” Tedavinin gecikmesi durumunda kene ısırığının gözde ciddi sorunlara, hatta görme kaybına yol açabileceğinin altını çizen Opr. Dr. Nükhet Zaim, “Kenenin göz kapağı ya da göz çevresinde uzun süre kalması ciddi enfeksiyonlara, gözde iltihaplanmalara (örneğin keratit, konjonktivit) ve göz dokusunda hasara neden olabilmektedir. Bu tür komplikasyonlar erken teşhis edilip tedavi edilmezse, gözde kalıcı hasar ve görme kaybı riski artar. Kene tarafından taşınabilecek bazı enfeksiyonlar, göz içindeki yapıları etkileyerek görme kabiliyetini zayıflatabilir, tamamen kaybetmeye yol açabilir. Bu yüzden kene ısırığının gözde fark edilmesi durumunda vakit kaybetmeden bir göz doktoruna başvurulması hayati önem taşır” şeklinde konuştu. “Kesinlikle kendiniz çıkarmayın” Tedavi süreci ne kadar erken başlatılırsa, komplikasyon riski o kadar düşük olacağını ve görme kabiliyetinin korunması sağlanabileceğini dile getiren Opr. Dr. Nükhet Zaim, şu ifadelere yer verdi: “Eğer bir kene göz kapağınıza veya göz çevrenize yapışmışsa, kesinlikle kendiniz çıkarmaya çalışmayın. Kenenin yanlış çıkarılması ciddi göz enfeksiyonlarına ve hasarlara yol açabilir. Özellikle fındık toplama sezonunda göz sağlığınızı korumak için gerekli önlemleri almayı ihmal etmeyin.”
Çocuklarda yorgunluk, yalan söyleme ve içe kapanıklık davranış bozukluğu olabilir
23 Ağustos 2024 Cuma - 12:19 Çocuklarda yorgunluk, yalan söyleme ve içe kapanıklık davranış bozukluğu olabilir Medipol Üniversite Hastanesi’den Klinik Psikolog Kübra Ekşi Yıldız; saldırganlık, yalan söyleme, tırnak yeme ve saç yolmanın çocuklarda davranış bozukluğunun belirtileri olduğunu söyledi. Davranış bozukluğu olan çocuklarla olumlu ilişki kurulmasının altın kurallarına da değinen Yıldız, “Karşılıklı saygı, çocuğa kaliteli zaman ayırmak, cesaretlendirme ve sevgiyi anlatmak önemlidir” dedi. Her çocuğun büyüme sürecinin kendine özgü olduğunu ve çevreden gelen uyarıların çocuğun gelişimini etkilediğini söyleyen Pendik Medipol Üniversite Hastanesi’nden Klinik Psikolog Kübra Ekşi Yıldız, çocukların yaşı ilerledikçe çevreden gelen uyarılar ve gelişim süreci ile ortaya çıkan davranışlarda değişiklikler olabildiğini belirtti. Çocukta görülen olumsuz bir davranışın, davranış bozukluğu sınıfına girebilmesi için bazı ölçütlerin olduğunu dile getiren Yıldız, “Saldırganlık, yalan söyleme, izinsiz eşya alma, konuşma bozuklukları, parmak emme, tırnak yeme, fobiler ve korkular, içe kapanıklık, uyku bozuklukları, saç yolma ve öğrenme güçlüğü çocuklarda görülen uyum ve davranış bozukluklarından bazılarıdır” dedi. Belirtilere dikkat Bu belirtilerin tek başına çocuğun uyumsuz ve dengesiz olduğunu göstermediğinin altını çizen Klinik Psikolog Yıldız, “Uyumsuz davranış gösteren çocuklarda genel olarak ve sık sık şu davranışlar gözlenir; sinirlidirler, huysuz ve rahatsızdırlar, zorbalık yapabilirler, otoriteye direnirler, devamlı gerilim içindedirler, motivasyonları sınırlıdır. Bu maddeleri çoğaltmak mümkün” ifadesini kullandı. Süreç iyi analiz edilmeli Çocuklarda gelişim basamaklarında karşılaşılan sorunları iyi analiz etmek gerektiğini vurgulayan Yıldız, “Çocuk bu dönemlerinde çevresindeki yetişkinlerin, anne babanın yanlış tutumlarına maruz kalabilir. Sorunlarını çözerken engellemelerle karşılaşırsa, dönemsel yani olağan diye nitelenen bu sorunların çözümü yeni gelişim dönemlerine ve çocuğun ileriki yaşlarına ertelenir. Bunlara tepki olarak çocukta duygusal düzeyde bozukluklar görülebilir ve olağan sorunlar büyür” diye konuştu. Çocuğunuzla olumlu ilişki kurmanın altın kuralları Davranış bozukluğu olan çocuklarla olumlu ilişki kurulmasının altın kurallarını açıklayan Yıldız, “Karşılıklı saygı, çocuğa kaliteli zaman ayırmak, cesaretlendirme ve sevgiyi anlatmak önemlidir. Davranış bozukluğu için görmezden gelme, ödülü geri çekme, alternatif sunma, sözle uyarıda bulunma ve tartışmaktan kaçınma etkili yöntemlerdir. Bağırmak, susturmak, vurmak aradaki saygı bağının kopmasına neden olur. En önemli adım bu süreçte saygıyı yitirmemektir. Çocuğun olumlu noktalarını keşfedip ortaya çıkarmak ve yüreklendirmek olumsuz davranışları azaltıp çocuğun kendine güvenmesini sağlar. Bu çocukların şartlar her ne olursa olsun anne ve babası tarafından kabul edildiğini ve sevildiğini hissetmeye ihtiyaçları vardır” şeklinde konuştu.
Kepçe kulaktan 1 saat içinde kurtulmak mümkün
23 Ağustos 2024 Cuma - 12:17 Kepçe kulaktan 1 saat içinde kurtulmak mümkün Halk arasında ’kepçe kulak’ olarak bilinen ’belirgin kulaktan’ 1 saat içinde kurtulmanın mümkün olduğunu söyleyen Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Emre Kıymık, "Kepçe kulak özellikle çocuklarda çok ciddi ruhsal problem oluşturabiliyor. Bu ameliyat ortalama bir, bir buçuk saat süren bir cerrahi işlemdir. Çocukların özgüveni yüksek bir şekilde sosyal hayatlarının devam etmesini sağlar" dedi. Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Emre Kıymık, kepçe kulak operasyonları hakkında bilgi verdi. Kepçe kulak özellikle çocuklarda çok ciddi ruhsal problem oluşturabildiğini belirten Emre Kıymık, "Akran zorbalığına sebebiyet verdiğinden dolayı çocuklar okula gitmek istemiyorlar. Saçlarını uzatarak kulaklarını kapatmak istiyorlar. Böyle bir sorunu kepçe kulak ameliyatı ile çözebiliyoruz. Belli bir yaşı geçmiş çocuklarda lokal anestezi ile uyuşturarak yapılıyor. Küçük yaştaki çocuklara genel anestezi altında bu ameliyatları yapılıyor. Bu ameliyat ortalama bir, bir buçuk saat süren bir cerrahi işlemdir. İşlemden sonra 3 haftalık bir kulak bandı kullanma periyodumuz var. Bu dönem belki çocuklarımızı bir süre zorlayabilir. Onu haricinde özellikle 1 ayı tamamladıktan sonra ameliyat şişlikleri de belli bir seviyeye iner. Gözle görülebilir iyi bir sonuç oluşmaya başlar. Çocukların özgüveni yüksek bir şekilde sosyal hayatlarının devam etmesini sağlar. Belirgin kulağın cerrahi ile bir çözümü vardır. Özellikle yaz mevsimi bu tip hastalarımız için uygun bir zamanlamadır" diye konuştu.
1980 öncesi çiçek aşısı olanlar, Maymun Çiçeği’nden korunuyor
23 Ağustos 2024 Cuma - 11:28 1980 öncesi çiçek aşısı olanlar, Maymun Çiçeği’nden korunuyor Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Sarhan Sakarya, 1980 öncesi çiçek aşısı olan kişilerin yüzde 80 oranında maymun çiçeği hastalığına bağışıklığı olduğunu söyledi. Covid-19 pandemisi sonrası yeni çıkan her salgın haberinde tüm dünya alarma geçerken, Afrika’da ortaya çıkan maymun çiçeği salgını da benzer bir korkuyu tetikledi. Maymun çiçeği hastalığının pandemideki gibi insanları evlerine kapatacak seviyede bir salgına sebep olmayacağını belirten Medicana Sağlık Grubu Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Sarhan Sakarya, 1980 öncesi çiçek aşısı olan kişilerin yüzde 80 oranında maymun çiçeği hastalığına bağışıklığı olduğunu söyledi. Maymun çiçeği hastalığının aslında bir çiçek hastalığı olduğunu ve ilk defa maymunlarda görüldüğü için adını buradan aldığını vurgulayan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Sarhan Sakarya, “Hastalık bulaşma şekli, yayılma hızı ve etkisi Covid-19 kadar tehlikeli değil, Covid-19’da bir aşımız da yoktu. Şimdi elimizde maymun çiçeğine karşı dünya otoriteleri tarafından onaylanmış aşı var. Bunları hızlıca üreterek aşılama ile bunun önüne kolayca geçilebilir” dedi. Bulaşma temas ile Bulaşma yolları hakkında da bilgiler paylaşan Prof. Dr. Sakarya, “İnsanların salgılarında bu virüs bulunuyor, her tür sıvı transferi, kan tükürük, cinsel ilişki bu virüsün bulaşmasına neden oluyor. Hasta kişinin yattığı çarşaflar, kıyafetlerin ortak kullanımı gibi durumlarda da bulaşabiliyor” dedi. Grip benzeri belirtilerle başlayan maymun çiçeğinin ateş, halsizlik, lenf bezlerinde şişlik gibi belirtileri de olduğunu ekleyen Sakarya, “Şu an Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı 99 bin vaka var. Türkiye’de henüz kayıt altına alınan bir vaka olmadı” dedi. Belirtiler döküntüyle başlıyor Hastalığın bulaştıktan sonra 1 ila 3 haftalık bir süreçte el, kol, bacak ve yüzlerde döküntüler şeklinde etkisinin görülmeye başladığını söyleyen Sakarya, “Sonrasında bu döküntüler içi süt kıvamında iltihaplanmış büyükçe keseler haline geliyor. Sonrasında bunlar sönerek döküntülerin tamamının geçmesi ile süreç tamamlamış oluyor. Ancak bu keseler sönümlense bile, lezyonlar tamamen geçene kadar bulaş riski devam ediyor” diye konuştu. Prof. Dr. Sarhan Sakarya, Covid-19 pandemisi sonrası insanların “Yeni bir pandemi mi geliyor?” korkusu yaşamasının anlaşılır olduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “Ancak bu hastalığı Covid ile kıyasladığımızda bulaşma riski Covid’e göre daha zor, öldürücü etkisi daha az, tedavi almasanız da süreci tamamlayarak iyileşme oranınız yüksek ve en önemlisi çiçek hastalığının bir şekli olduğu için çiçek aşısı ile bu hastalığın bir pandemi haline gelmesi engellenebilir. Covid-19’da bulaş döneminde bir belirti göstermeden, solunum yoluyla yayılım oluyordu. Bunda ise insanların görebileceği el, kol, bacak ve yüzde keselerin sivilcelerin oluşması hasta olan kişinin kolayca tanınmasını sağlayacak, bu da yayılımı durduran etkenlerden biri.” Nasıl korunuruz? Hasta olan kişilerle 1 metre mesafe korunması gerektiğini söyleyen Sakarya hastalıktan korunmanın yollarını şöyle özetledi: “Solunum yoluyla tükürük partiküllerinin sizin solunumunuza karışmasını önleyecek bir mesafede bulunursak ve hasta kişi ile teması kesersek bulaş riskini en aza indirmiş oluruz. Aile bireylerinden biri hasta olduysa odasını ayırıp çarşaf ve kıyafetlerine temas etmeden mümkünse tuvaletini de ayırarak 21 günlük bir izolasyon ile süreci tamamlamak mümkün. Bir diğer bulaş imkanı mağazalarda kıyafet deneme yapılması, sahillerde herkesin kullandığı şezlong minderleri gibi malzemelerin kullanılması, bu tür temaslara dikkat edilmeli. Henüz bu hastalık için etkili bir ilaç bulunmuyor ancak hiçbir ilaç almadan ortalama 3 haftayı tamamlayıp süreci atlatıyoruz. İmmün sistemi baskılanmış yaşlı hastalar, kemoterapi gören insanlar için risk yüksek.”
Deneyimli profesörden rahatlatan "maymun çiçeği" açıklaması
23 Ağustos 2024 Cuma - 11:15 Deneyimli profesörden rahatlatan "maymun çiçeği" açıklaması Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikroboloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bakır, maymun çiçeği virüsü hakkında "Paniğe gerek yok" dedi. Son günlerde dikkati üzerine çeken “Mpox” virüsü, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) “küresel acil durum” ilan etmesiyle gündemdeki yerini korumayı sürdürüyor. Halk arasında “maymun çiçeği” olarak bilinen Mpox virüsü, ilk olarak Afrika kıtasında görülmüş olsa da kısa sürede İsveç, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan, Endonezya ve Filipinler gibi pek çok farklı ülkede tespit edildi. Henüz Türkiye’de vaka bildirimi yapılmadığını belirten Sivas Medicana Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikroboloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bakır, “Virüsün dünyada ne kadar yayılacağını şu anda öngörmek mümkün değil ama hastalığın bulaş yollarını bilmek ve koruyucu önlemleri almak açısından halkın bilgilendirilmesi gerekiyor. Paniğe gerek yok ama hastalığın bulaş yollarını da bilmek gerekiyor” ifadelerini kullandı, “Muhtemel pandemi durumu için rehber hazırlandı” Sağlık Bakanlığı’nın pandemiye karşı bir rehber hazırladığını belirten Bakır, “Henüz ülkemizde vaka bildirimi yapılmış değil. Dolayısıyla şu anda Afrika ülkelerinde, özellikle Orta Afrika ülkelerinde hastalığın yayılımı söz konusu. Dünyanın değişik yerlerine yayılır mı? Bu süreçte izleyip göreceğiz. Hemen bir pandemi paniğine girmek hastalıktan korunmadan çok insanları sosyal, ekonomik ve psikolojik olarak birçok alanda etkileyecektir. Bu nedenle belki bu panik daha önce yaşadığımız pandemi nedeniyle olabilir. Ama buna şu anda gerek yok. Bu şu anlama da gelmiyor tabii. Tedbirlerin alınmaması anlamına da gelmemeli. Zaten Sağlık Bakanlığı pandemiye karşı bir rehber hazırladı. Şu anda Sağlık Bakanlığı, eğer vaka görülürse ne yapılması gerektiği ile ilgili bir rehber hazırladı. Öncelikle tabii ki bu rehbere uymak ve bu rehber doğrultusunda hareket etmek gerekiyor. Bizim ülkemizde henüz vaka bildirimi yok. Dünya Sağlık Örgütü’nün maymun çiçeği dediğimiz hastalık için bir halk sağlığı açısından acil durum ilanı söz konusu. Dolayısıyla biz de önümüzdeki süreçte şüpheli vaka eğer görürsek gerekli incelemeleri yapıp, bu vakanın M-çiçeği ya da maymun çiçeği vakası olup olmadığını ilgili birimlere, ilgili sağlık kuruluşlarına bildireceğiz ve takip edeceğiz. Ama şu anda bir paniğe gerek yok. Çünkü ülkemizde vaka bildiğim yok” dedi. “Ne kadar yayılacağını öngörmek mümkün değil” Paniğe gerek olmadığını fakat aynı zamanda hastalığın bulaş yollarını da bilmek gerektiğini vurgulayan Bakır, “Daha önce biliyorsunuz 2022 yılında maymun çiçeği ile ilgili bir pandemi riski Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilmişti. Kısa süre içinde o uyarıyı vakaların sayısının azalmasıyla 2023 Mayıs ayında sonlandırmıştı. Virüsün dünyada ne kadar yayılacağını şu anda öngörmek mümkün değil ama hastalığın bulaş yollarını bilmek ve koruyucu önlemleri almak açısından halkın bilgilendirilmesi gerekiyor. Paniğe gerek yok ama hastalığın bulaş yollarını da bilmek gerekiyor. Çiçek aşısı ile ilgili Afrika ülkelerinde bu hastalığın yayılımıyla ilgili gözlemler var. Afrika ülkelerinde maymun çiçeğinin aşısı olanlarda koruyuculuk sağladığı gözlemlenmiş. Kabaca yüzde 80 civarında bir koruyuculuk sağladığı şeklinde bir öngörü var. Tabii bir önceki Dünya Sağlık Örgütü’nün halk sağlığı açısından acil durum ilan ettiği maymun çiçeği virüsü türüyle şu anki maymun çiçeği virüsü türü farklı. Bir önceki tür Tip-2 dediğimiz maymun çiçeği virüsüydü. Virüsün bulaşıcılığı şu anki türe göre daha az. Geçmişteki deneyimlerden gördüğümüz kadarıyla hem daha hızlı yayılması hem de daha şiddetli seyretmesi ve daha öldürücü olmasını bekliyoruz” şeklinde konuştu.
Deneyimli profesörden rahatlatan "Maymun çiçeği" açıklaması
23 Ağustos 2024 Cuma - 11:06 Deneyimli profesörden rahatlatan "Maymun çiçeği" açıklaması Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikroboloji uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bakır, maymun çiçeği virüsü hakkında ‘paniğe gerek yok’ dedi. Son günlerde dikkati üzerine çeken “Mpox” virüsü, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) “küresel acil durum” ilan etmesiyle gündemdeki yerini korumayı sürdürüyor. Halk arasında “maymun çiçeği” olarak bilinen Mpox virüsü, ilk olarak Afrika kıtasında görülmüş olsa da, kısa sürede İsveç, Birleşik Arap Emirlikleri, Pakistan, Endonezya ve Filipinler gibi pek çok farklı ülkede tespit edildi. Henüz ülkemizde vaka bildirimi yapılmadığını belirten Sivas Medicana Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikroboloji uzmanı Prof. Dr. Mehmet Bakır, “Virüsün dünyada ne kadar yayılacağını şu anda öngörmek mümkün değil ama hastalığın bulaş yollarını bilmek ve koruyucu önlemleri almak açısından halkın bilgilendirilmesi gerekiyor. Paniğe gerek yok ama hastalığın bulaş yollarını da bilmek gerekiyor” ifadelerine yer verdi. “Olası pandemi durumu için rehber hazırlandı” Sağlık Bakanlığı’nın gerekli pandemi olasılığına karşı bir rehber hazırladığını belirten Bakır, “Henüz ülkemizde vaka bildirimi yapılmış değil. Dolayısıyla şu anda Afrika ülkelerinde özellikle Orta Afrika ülkelerinde hastalığın yayılımı söz konusu. Dünyanın değişik yerlerine yayılır mı? Bu süreçte izleyip göreceğiz. Hemen bir pandemi paniğine girmenin hastalıktan korunmadan çok insanları sosyal, ekonomik ve psikolojik olarak birçok alanda etkileyecektir. Bu nedenle belki bu panik daha önce yaşadığımız pandemi nedeniyle olabilir. Ama buna şu anda gerek yok. Bu şu anlama da gelmiyor tabii. Tedbirlerin alınmaması anlamına da gelmemeli. Zaten Sağlık Bakanlığı gerekli pandemi olasılığına karşı bir rehber hazırladı. Şu anda Sağlık Bakanlığı’nın bu konuyla ilgili eğer vaka görülürse ne yapılması gerektiğini ile ilgili bir rehber hazırladı. Öncelikle tabii ki bu rehbere uymak ve bu rehber doğrultusunda hareket etmek gerekiyor. Bizim ülkemizde henüz vaka bildirimi yok. Dünya Sağlık Örgütü maymun çiçeği dediğimiz hastalık için bir halk sağlığı açısından acil durum ilanı söz konusu. Dolayısıyla biz de önümüzdeki süreçte şüpheli vaka eğer görürsek gerekli incelemeleri yapıp bu vakanın M-çiçeği ya da maymun çiçeği vakası olup olmadığını ilgili birimlere ilgili sağlık kuruluşlarına bildireceğiz ve takip edeceğiz. Ama şu anda bir paniğe gerek yok. Çünkü ülkemizde vaka bildiğim yok” dedi. “Ne kadar yayılacağını öngörmek mümkün değil” Paniğe gerek olmadığını fakat aynı zamanda hastalığın bulaş yollarını da bilmek gerektiğini vurgulayan Bakır, “Daha önce biliyorsunuz 2022 yılında maymun çiçeği ile ilgili bir pandemi riski Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilmişti. Kısa süre içinde o uyarıyı vakaların sayısının azalmasıyla 2023 Mayıs ayında sonlandırmıştı. Virüsün dünyada ne kadar yayılacağını şu anda öngörmek mümkün değil ama hastalığın bulaş yollarını bilmek ve koruyucu önlemleri almak açısından halkın bilgilendirilmesi gerekiyor. Paniğe gerek yok ama hastalığın bulaş yollarını da bilmek gerekiyor. Çiçek aşısı ile ilgili Afrika ülkelerinde bu hastalığın yayılımıyla ilgili gözlemler var. Afrika ülkelerinde maymun çiçeğinin aşısı olanlarda koruyuculuk sağladığı gözlemlenmiş. Kabaca yüzde 80 civarında bir koruyuculuk sağladığı şeklinde bir öngörü var. Tabii bir önceki Dünya Sağlık Örgütü’nün halk sağlığı açısından acil durum ilan ettiği maymun çiçeği virüsü türüyle şu anki maymun çiçeği virüsü türü farklı. Bir önceki tür Tip-2 dediğimiz maymun çiçeği virüsüydü. Virüsün bulaşıcılığı şu anki türe göre daha az. Geçmişteki deneyimlerden gördüğümüz kadarıyla hem daha hızlı yayılması hem de daha şiddetli seyretmesi ve daha öldürücü olmasını bekliyoruz” şeklinde konuştu. (FA-GF-
Hepatit, siroz ve diyabet, karaciğer kanseri riskini artırıyor
23 Ağustos 2024 Cuma - 11:04 Hepatit, siroz ve diyabet, karaciğer kanseri riskini artırıyor Dünyada en sık görülen kanser türleri arasında yer alan karaciğer kanseri, %95 oranında başka organ ve doku kanserlerinin karaciğere sıçramasıyla meydana geliyor. Karaciğerdeki kötü huylu kitlelerin çok küçük bir bölümünün doğrudan karaciğerden kaynaklandığını belirten Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mahir Kırnap, “Karaciğer kaynaklı olan kanserler, genellikle siroz ile birlikte görülür. Genellikle 60 yaş sonrası ve ileri yaşlardaki kişileri etkiler. Ama tirozinemi gibi bazı kalıtsal hastalıklarda çocukluk çağında bile görülebilir. Kronik Hepatit B ve C enfeksiyonları, diyabet ve uzun yıllar yüksek miktarda alkol tüketmek, karaciğer kanserinin risk faktörleri arasındadır ” dedi. Günümüzde pek çok karaciğer kanseri vakası, hastanın karaciğerindeki kitleye bağlı bir şikayeti olmadan çeşitli nedenlerle yapılmış görüntüleme yöntemleriyle tanı alıyor. “Karaciğerde görülen malign (kötü huylu) kitlelerin neredeyse %95’i başka organ ve doku kanserlerinin karaciğere sıçramasına bağlıdır” diyen Medicana Ataşehir Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mahir Kırnap, “Karaciğerdeki malign kitlelerin sadece %5 kadarı doğrudan karaciğerden kaynaklanan tümörlerdir. Yani karaciğerdeki malign kitlelerin çoğu karaciğer dışı sebeplere bağlıdır. Doğrudan karaciğer kaynaklı olan en sık malign tümör, karaciğer hücrelerinden (hepatosit) köken alan hepatosellüler kanserdir” dedi. Doç. Dr. Mahir Kırnap, “Dolaşıma geçebilen ve gittiği yerde tutunabilen her kanser, karaciğere de metastaz yapabilir. Metastatik karaciğer tümörleri (sekonder) en sık kolorektal, meme ve yumurtalık kanserlerine bağlıdır. Ama pankreas, mide, akciğer, tiroid gibi her organ veya kas, kemik, damar ve bağ dokusu gibi her dokunun kanseri de karaciğere metastaz yapabilir” diye konuştu. Ciltte ve gözlerde sarılık oluşabilir Karaciğer kanseri hastalarının şikayetlerinde kitlenin boyutu ve yerleşiminin temel belirleyici olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Mahir Kırnap, şöyle devam etti: “Karaciğerin çevresinde mide, oniki parmak bağırsağı, kalın bağırsak, sağ böbrek ve böbrek üstü bezi, karındaki en büyük toplardamar ve diyafram bulunmaktadır. Karaciğerin ürettiği safra, safra yolları ile karaciğerden çıkıp oniki parmak bağırsağına açılır. Karaciğerdeki kitleler, bu doku ve organlara basarak veya temas ederek şikayetlere yol açabilir.” Kötü huylu kitlelerin, bulundukları yer ve büyüklükten bağımsız olarak çok enerji tükettiklerini, bunun da hastada kilo kaybı ve güçsüzlüğe neden olabildiğini ifade eden Doç. Dr. Kırnap, karaciğer kanserinin belirtilerini ise şöyle sıraladı: “İstemeden kilo kaybetmek, iştah kaybı, karında sağ üst kadranda ağrı, ele gelen bir kitle, bulantı-kusma, genel halsizlik, güçsüzlük, gözün beyaz kısmında ve ciltte sarılık, krem-beyaz renkte (akolik) dışkılama yaygın belirtilerdir.” Karaciğer hücreli / hepatosellüler karsinomun (HCC) karaciğerin en sık görülen primer kanseri olduğunu belirten Doç. Dr. Kırnap, “Ülkeler bazında değişiklikler olmakla birlikte, HCC %80-90 oranında kronik karaciğer hastalığı (siroz) ile birlikte görülür. Genellikle 60 yaş sonrası, en sık 85 yaşlarında görülür. Ama tirozinemi gibi bazı kalıtsal hastalıklarda daha çocukluk çağında bile görülebilir” bilgisini verdi. Tıraş olmak ve dövme yaptırmak için hijyenik yerler tercih edilmeli Kronik hepatit B ve hepatit C enfeksiyonu, siroz, hemakromatozis ve Wilson hastalığı gibi bazı kalıtsal hastalıklar, diyabet, alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığı, aflatoksinler ve yıllarca yüksek miktarda alkol tüketiminin; hepatoselüler kanser gelişiminde en büyük risk faktörleri olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Mahir Kırnap, karaciğer kanserinden korunmak için alınabilecek tedbirleri şöyle anlattı: “Hepatosellüler kanser gelişimi için bilinen risk faktörlerini azaltmak, kanser gelişme riskini de düşürür. Alkol kullanımını kesmek veya azaltmak önemlidir. Kadınlarda günde bir, erkeklerde iki içkiden fazlası alınmamalıdır. Hepatit olmayı engelleyecek her türlü çaba işe yarayacaktır. Yani hepatit B aşısı olmak, cinsel partnerinizin bulaşıcı hastalık açısından sağlık durumunu bilmek, hijyen kurallarına uygun yerlerde tıraş olmak ve dövme yaptırmak önemlidir. Günümüzde Hepatit C ve kısmen Hepatit B için tedaviler uygulanmaktadır. Bu tedavileri almak da koruyucu etkiye sahip olacaktır.” Erken evrede tespit edilirse tamamen iyileşebilir “HCC bir kanserdir, erken evrede yakalanan pek çok kanser gibi tamamen iyi olma şansına sahiptir” diyen Doç. Dr. Mahir Kırnap, “Erken evrelerde cerrahi (rezeksiyon veya transplantasyon) ve lokorejiyonel tedavilerle, geç evrelerde ise lokorejiyonel tedaviler ve kemoterapi ile hastalarda tam iyileşme sağlanabilir. Bunun mümkün olmadığı hastalarda da ömrü uzatıp şikayetler hafifletilmektedir” dedi.