SAĞLIK
Sağlık işçilerinden ’vergi sisteminin iyileştirilmesi’ çağrısı 24 Eylül 2024 Salı - 18:27:48 Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (TÜRK-İŞ) bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası üyeleri, vergi sisteminin iyileştirilmesi ve vergide adalet çağrısı yaptı. TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanlığı üyeleri, "vergi sisteminin gelire göre iyileştirilmesi ve vergide adalet" çağrısıyla Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Mevki Ek Bina önünde toplandı. Grup adına konuşan Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanı Nilgün Fidan, sağlık ve sosyal hizmet işçilerinin hayat pahalılığı nedeniyle yaşadıkları sıkıntılarının gün geçtikçe arttığını, vergide adalet istediklerini söyledi. Türkiye’de gelir adaletinin sağlanması için vergide adaletin sağlanması gerektiğini ifade eden Fidan, "Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak servet elde edenler var ama işçinin ödediği kadar vergi vermiyorlar. İşçiler 12 ay çalışmakta fakat 2 buçuk aylığını vergi olarak ödemek zorunda kalmaktadır. Yaptıkları her harcamada KDV ve ÖTV olmak üzere ödediği dolaylı vergi var. Vergi sisteminde acil olarak düzenleme yapılmalıdır" dedi. Fidan, gelir vergisi oranının bütün işçiler için yüzde 15’de sabitlenmesini ve işçilere yapılan sosyal amaçlı ödemelerden vergi kesilmemesini talep ettiklerini de ekledi.
24 Eylül 2024 Salı - 18:16 Haşlanmış ve közlenmiş mısırın ‘Mutluluk hormonu’ salgıladığı belirtildi Merkezi Aydın’da bulunan ve Ege Bölgesi’ndeki endemik bitkilerin yanı sıra çeşitli sebze ve meyveler üzerinde bilimsel çalışmalar yürüten Karya Farma HBX Ar-Ge, genellikle haşlama ve közleme şeklinde tüketilen süt mısırın besin değerlerinin yanında mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin salgıladığını açıkladı. Çalışmaların sonuçları hakkında açıklama yapan Karya Farma HBX Ar-Ge Bilim Kurulu Üyesi Kimyager Aslı Aktaş, “Mısırı sadece beslenmek ve damak tadı için değil mutluluğunuz için de tüketebilirsiniz” dedi. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te spesifik ve stratejik faaliyetlerini sürdüren ve yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalarında 17 ayrı patente sahip olan Karya Farma HBX Ar-Ge ekibi, bu haftaki çalışmalarında başta Ege ve Karadeniz olmak üzere ülkenin dört bir yanında tüketilen süt mısırı laboratuvara aldı. Közlenmiş ve haşlanmış mısırın lezzetli bir atıştırmalık olmanın ötesinde, vücudun mutluluk hormonlarını artırabilen bir besin kaynağı olduğunu belirten Kimyager Aslı Aktaş, özellikle közlenmiş ve haşlanmış mısır, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyelerini artırarak insanların daha mutlu, motive ve zinde hissetmelerine katkı sağlayan özelliğe sahip” diyerek insanların hiç değilse ara sıra böyle bir gıdayı tüketmesini önerdi. Serotonin, mutluluğun yanı sıra ruh hali dengesi için önemli bir hormon olduğunu kaydeden Aktaş, “ Mısır, triptofan adlı bir amino asit içerir ve bu amino asit, serotonin üretimini destekler. Közlenmiş ve haşlanmış mısırdaki karbonhidratlar, triptofanın beyne ulaşmasına yardımcı olarak serotonin üretimini hızlandırır. Dengeli bir serotonin seviyesi zihinsel ve duygusal dengeyi sağlar. Mısır, bu özellikleri ile kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine katkıda bulunabilir” dedi.
24 Eylül 2024 Salı - 17:00 Tüp bebek yöntemiyle doğan çocuklarına doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile, tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisi için Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift, çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. "Zorlu süreçti ama sonuna değdi" Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen Büşra Kavak, "Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamız sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebek denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefa’mız geldi" dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar bin 500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, "Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz" dedi. Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
24 Eylül 2024 Salı - 16:59 Tüp bebek yönetimiyle dünyaya gelen çocuklarına, doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisin Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e tedavi olmak için başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. “Zorlu süreçti ama sonuna değdi” Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen anne Büşra Kavak, “Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamı sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebe denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefamız geldi” dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar 1500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, ”Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz” dedi Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
Kadın çalışanlara sağlık taraması
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 11:23 Kadın çalışanlara sağlık taraması DÜZCE(İHA) – Düzce Sağlık Müdürlüğü kadınların sağlık alanında daha bilgili ve tecrübeli olmaları için eğitimlerine devam ediyor. Düzce Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanlığına bağlı Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) görevlileri toplum tabanlı taramaları yaygınlaştırmak, kanserinin risk faktörleri, belirtileri, tanı ve tedavi yöntemleri konularında bilgilendirmek, kanserden korunacak sağlıklı yaşam şartlarına yönlendirmek ve kanser taraması yapıyor. Düzce Merkeze bağlı Doğanlı köyünde faaliyet gösteren bir fabrikadaki kadın çalışanlara yönelik eğitimi programı ve sağlık taraması gerçekleştirdi. Eğitimi ve tarama programında KETEM birim sorumlusu Dr. Rabia Nurulzade tarafından kanserde erken teşhisin önemi, kanser türlerinin risk faktörleri, belirtileri, tanı ve tedavi yöntemleri, kanserden korunma yolları ve sağlıklı yaşam konularında kadın çalışanlara bilgilendirmelerde bulunuldu. Eğitim sonrası Mobil Kanser Tarama tırında, test yaptırmak isteyen kadın çalışanlara sağlık taraması yapıldı. Düzce’de kanser taramaları Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri, Toplum Sağlığı Merkezleri, Sağlıklı Hayat Merkezleri ve Aile Sağlığı Merkezleri’nde yapılıyor. Meme kanseri tarama programında 40-69 yaş arası kadınlara 2 yılda bir mamografi çekimi, serviks kanseri tarama programında 30-65 yaş arası kadınlara 5 yılda bir smear ve HPV DNA testi, Kolorektal kanseri tarama programında 50-70 yaş arasındaki erkek ve kadınlara 2 yılda bir gaitada gizli kan testi ücretsiz olarak yaptırabilmekte.
Prof. Dr. Arslan: “Koroner anjiyografi ile kalp damarlarını görüntülemek ve tedavi etmek mümkün”
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 11:06 Prof. Dr. Arslan: “Koroner anjiyografi ile kalp damarlarını görüntülemek ve tedavi etmek mümkün” Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Uğur Arslan, 1O dakikalık bir koroner anjiyografi işlemi ile kalp damarlarındaki darlıkların görüntülenebileceğini ve darlık olan yerlere balon veya stent tedavisi uygulanabileceğini söyledi. Koroner anjiyografi, kalp damarlarındaki darlıkları göstermek için uygulanan bir yöntem. Özellikle kasıktan ya da kol damarlarından girilerekten kalp damarlarını kateter yoluyla görüntülemek için uygulanan yöntem, uzman hekimler tarafından sıklıkla kullanılıyor. Medicana Sağlık Grubu Doktorlarından Prof. Dr. Uğur Arslan, koroner anjiyografi işleminin faydalarını ve kimlere uygulanabileceği hakkında açıklamalarda bulundu. “Koroner anjiyografi işlemi yaklaşık 10 dakika sürer” 10 dakika gibi sürede kalp damarlarının görüntülendiğini ve dar olan kısımlara gerekli tedavinin yapılabileceğini dile getiren Medicana International Samsun Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Uğur Arslan, “Genellikle göğüs ağrısı olan, kalp krizi geçiren hastalarda uyguladığımız bir yöntemdir. Eş zamanlı olaraktan eğer balon veya stent ile açılabilecek lezyonlar tespit edilirse işlem esnasında tedavi amaçlı da kullanılabilir. Her invaziv işlemin olduğu gibi koroner anjiyografinin de riskleri vardır. Ancak koroner anjiyografi artık çok düşük risklerle yapılabilmektedir. Koroner anjiyografi işlemi yaklaşık 10 dakika kadar sürmektedir. Poliklinik şartlarında ya da acile başvuran hastalarda uygunluk belirlendikten sonra yapılabilmektedir” dedi. “Kasıktan veya koldan yapılabiliyor” İşlemin kasıktan ve koldan girilerek kolaylıkla yapılabildiğine değinen Prof. Dr. Uğur Arslan, “Koroner anjiyografi her hastaya yapılabilecek bir işlemdir. Ancak tabii ki hastadan hastaya işlemin yapılabilirliği ve işlemin riskleri değişmektedir. Örneğin böbrek fonksiyonu bozuk hastalar daha yüksek risk taşımaktadır. Tabii ki işlemin girişimsel bir işlem olması nedeniyle kendine has riskleri mevcuttur ama genel olarak bakıldığında koroner anjiyografi düşük riskle yapılabilmekte olan bir işlemdir. İşlemin bir diğer avantajı da eğer ciddi darlık tespit edersek o darlıkların stent ya da balon dediğimiz yöntemlerle açılabilmesidir” diye konuştu. “Aşırı kilolu insanlarda kalp krizi riski daha fazla” Kalp krizini tetikleyen faktörler hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Arslan, “Kalp krizi, kalp damarlarında ani gelişen tıkanmaya bağlı göğüste ani başlayan ciddi bir ağrıyla ortaya çıkar genellikle. Terleme olabilir, bu ağrı kola vurabilir, boyna vurabilir, mideye vurabilir. Hastada ölüm korkusu geliştirebilir. Bazen farklı şikayetlerle de gelen hastalarımız olmaktadır. Özellikle şeker hastaları, yaşlı hastalarımızda daha farklı şikayetlerle de gelebilmektedir. Nefes darlığı gibi, bazısında karın ağrısı olabilir ilk şikayet olarak. Bazen hiç şikayeti olmadan da hastalar kalp krizi geçirebilir. Kalp krizi riskini artıran faktörler, başta çevresel faktörler ve kişiye has faktörler olarak ikiye ayrılabilir. Sigara içmek özellikle çok önemli bir risk faktörüdür kalp krizi için. Yine hipertansiyon hastaları, diyabet hastaları kalp krizi riski için yüksek risk taşırlar. Ailesinde erken yaşta kalp krizi geçiren kişilerde de kalp krizi riskinin yüksek olduğu gösterilmiştir. Yine kolesterol yüksekliği olan, obezitesi olan, aşırı kilolu olan hastalarda da koroner arter hastalığı ve kalp krizi riski daha çok bulunmaktadır” şeklinde konuştu.
Kastamonu’da aile hekimlikleri 6 ayda 30 hastaya erken kanser teşhisi koydu
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 11:00 Kastamonu’da aile hekimlikleri 6 ayda 30 hastaya erken kanser teşhisi koydu Kastamonu’da son 6 ayda aile hekimliklerince yapılan yapılan tarama ve alınan kan tahlilleri ile 30 hastaya kanser teşhisi konuldu. Erken kanser teşhisi konulan hastalar, tedavi altına alındı. Sağlık Bakanlığı tarafından 2005 yılında hizmete alınan "Aile Sağlığı Merkezi" uygulaması, kanser taramasından aşılamaya, kronik hastaların takibinden, gebe ve yaşlı takiplerine kadar her alanda vatandaşlara ücretsiz hizmet veriyor. Aile hekimleri, verdikleri hizmetlerle hem hastanelerin yükünü azaltıyor hem de yaptıkları testlerle hastalıkların erken teşhis edilmesini sağlıyor. Bu çerçevede Kastamonu’da bulunan aile sağlığı merkezlerine son 6 ayda 800 bin hasta müracaat etti. 6 ayda 3 bin 400 kişi meme kanseri taraması yapılırken, bu taramalarda 245 hastada riskli durum tespit edildi. Enken tanı ile meme kanseri teşhisi konulan 13 hastanın tedavisine başlanıldı. Ayrıca Kastamonu’da son 6 ayda yapılan taramalarda 8 hastaya kolon kanseri, 9 hastaya rahim ağzı kanseri teşhisi konuldu. Erken tanı konulan hastaların tedavilerine ise kısa sürede başlanıldı. Ayrıca, son 6 ay içerisinde aile sağlığı merkezlerinde onlarca hastaya ve çocuğa aşılama yapılırken, 800 anne ve bebeği evinde ziyaret edildi. Öte yandan, poliklinik hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetleri, 15-49 yaş kadın izlemleri, gebe ve lohusa izlemleri, bebek ve çocuk izlemleri, obezite izlemleri, aile planlaması, enjeksiyon ve pansuman ve tetkik ve tahlil gibi birçok hizmet veren aile sağlığı merkezleri, vatandaşların kısa sürede sağlık hizmeti almasını sağlıyor. “Son 6 ayda aile hekimliklerinde 30 hastaya kanser teşhis konuldu” Aile sağlığı merkezlerinin sağlık hizmetlerinde büyük rol oynadığını söyleyen Kastamonu İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Çağdaş Derdiyok, “Sağlık Bakanlığı’na bağlı aile hekimliği sistemi 2005 yılında Düzce’nin pilot il olarak seçilmesiyle başlamış, Kastamonu’da ise 2008 yılında faaliyete geçmiştir. Şu anda Kastamonu’da 53 aile sağlığı merkezi ve 124 aile hekimimiz ile birlikte birinci basamak sağlık hizmeti vermekteyiz. Aile hekimliği sisteminin kurulmasının amacı coğrafi bölgelerdeki farklılıkları rahatlatmak, koruyucu hekimliği öne çıkarmayı sağlamak, tedavi edici hizmetlerle birlikte insanlarımıza daha uygun şartlarda hizmet verilmesini sağlamak. Aile hekimliği kendi sorumluluğu altındaki bireyleri bir hastalık çerçevesinde değil, bütüncül bir yaklaşımla riskler, sağlık koşulları, psiko-sosyal çevresi, mevcut kronik hastalıklarıyla birlikte aslında bir bütün olarak değerlendirir. Aile hekimi, kişinin kendisinden sonra sağlık problemlerini bilen ikinci kişidir. Aile hekimi, sorumluluğu altındaki kişilerin hastalıklardan korunması için gerekli tedbirleri de alır. Burada amacımız hastanın hasta olmasından çok koruyucu hekimlik olarak neler yapılabileceğine dair düşüncelerdir. Çözümü uzmanlık ya da özel donanım gerektiren sağlık problemlerinde danışmanlık hizmetleri ve diğer hekimlere, diş hekimlerine ya da ikinci veya üçüncü basamak sağlık kuruluşlarına yönlendirir. Dolayısıyla aile hekimine kayıtlı kişilerin aynı zamanda sağlık danışmanı olarak yol gösterir. Bu açıdan aile hekimleri, bireylerin zaman kaybına yol açacak yanlış yönlendirmeleri, düzensizlikleri, gereksiz sağlık harcamalarının da önleyici etkiye sahiptir. Bu sebeple ikinci basamaktaki gereksiz yığılmalarında önüne geçmektedir” dedi. "6 ayda 3 bin 400 kişiye meme kanseri taraması yaptık" Kastamonu’da son 6 ayda sadece aile hekimine başvuran 800 bin hastanın olduğunu belirten Derdiyok, “Bilindiği üzere aile hekimlikleri tarafından hem rahim ağzı hem kolon hem de meme kanseri taramaları yapılıyor. Kastamonu’da son 6 ayda 3 bin 400 kişiye meme kanseri taraması yaptık. Bu taramalarda 245 hastada riskli durum ile karşılaştık. Bu hastalardan 13 tanesi hiçbir tanısı olmaması rağmen yapılan mamografi taramaları ile birlikte aslında erken tanıya ulaşmışlardır. Erken tanı sayesinde şu anda bu hastaların tedavileri başlamıştır. Aynı durumu aldığımız kan tahlilleri sonucunda kolon kanserinde de böyle bir durum ile karşılaşıyoruz. İlimizde son 6 ayda 8 hastayı sadece aile hekimlerinden tarama nedeniyle aslında bulunmuştur. 8 hastamıza bu sayede erken teşhis konulmuştur. Aynı durum serviks (rahim ağzı) kanseri için de geçerlidir. Bu kişileri taramamız sayesinde son 6 ayda 9 kişinin erken tanısına vesile olmuş durumdayız. Amacımız bu değil, bizler aile hekimliklerine sadece hasta olunduğunda gidilen yerler olarak görmüyoruz. Amacımız, aile hekimliklerinin aslında bir sağlık danışmanı olduğu ve koruyucu sağlık hizmetlerinin burada devreye girmesidir. Bu da ilimizde hep yaptığımız kanser taramalarıyla hem sağlık danışmanlığıyla bunu sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü aile hekimlikleri aslında kişilerin ulaşabileceği en yakın sağlık kuruluşlarıdır. Olay sadece hastalık değil, burada bütünleşik bir sağlık sisteminden bahsediyoruz. Biz koruyucu hekimliğin en az sağlık kadar önemli olduğunu, hasta olmamak açısından neler yapabileceğimizi aile sağlığı merkezlerimizde verdiğimizi düşünüyoruz. Bu konuda amacımız tüm kişilerin hasta olmadan aile sağlıklarına danışmaları, aile sağlığı merkezlerini ziyaret etmeleri ve yapılan tıbbi tedavi ve teşhis harici desteklerden de yararlanmalarını istiyoruz” diye konuştu. “Aile hekimi, kişiye yönelik koruyucu, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini sunar” Karamuklar Aile Sağlığı Merkezi Aile Hekimi Dr. Murat Bulut ise, “Aile hekimi, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini, yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın, her kişiye kapsamlı ve devamlı olarak vermekle yükümlü, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti veren ve tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya bakanlığın öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip veya tabiplerdir. Aile sağlığı çalışanları, aile hekimi ile birlikte ekip anlayışı içerisinde aile hekimliği hizmetlerini sunmak üzere, sözleşmeli çalıştırılan veya bakanlıkça görevlendirilen hemşire, ebe, sağlık memuru ve acil tıp teknisyenleridir. Aile hekimi, kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak tanı, tedavi, rehabilitasyon ve danışmanlık hizmetlerini verir. Aile hekimi, kendisine kayıtlı kişileri bir bütün olarak ele alıp, kişiye yönelik koruyucu, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini sunar. Sağlıkla ilgili olarak kayıtlı kişilere rehberlik yapar, sağlığı geliştirici ve koruyucu hizmetler ile ana çocuk sağlığı ve aile planlaması hizmetlerini verir. Kayıtlı kişilerin yaş, cinsiyet ve hastalık gruplarına yönelik izlem ve taramaları yapar. Periyodik sağlık muayenesi yapar, tetkik hizmetlerinin verilmesini sağlamak ya da bu hizmetleri verir. Kendisine kayıtlı kişileri yılda en az bir defa değerlendirerek sağlık kayıtlarını günceller. Evde takibi zorunlu olan özürlü, yaşlı, yatalak ve benzeri durumdaki kendisine kayıtlı kişilere evde veya gezici/yerinde sağlık hizmetlerinin yürütülmesi sırasında kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak tanı, tedavi, rehabilitasyon ve danışmanlık hizmetlerini verir. Aile sağlığı merkezi şartlarında tanı veya tedavisi yapılamayan hastaları sevk etmek, sevk edilen hastaların geri bildirimi yapılan muayene, tetkik, tanı, tedavi ve yatış bilgilerini değerlendirir, entegre sağlık hizmetinin sunulduğu merkezlerde gerektiğinde hastayı gözlem amaçlı yatırarak tetkik ve tedavisini yapar. Aile sağlığı merkezini yönetir, birlikte çalıştığı ekibi denetler ve hizmet içi eğitimlerini sağlar. İlgili mevzuatta birinci basamak sağlık kuruluşları ve resmi tabiplerce kişiye yönelik düzenlenmesi öngörülen her türlü sağlık raporu, sevk evrakı, reçete ve sair belgeleri düzenler” şeklinde konuştu. Aile hekimlerini çalışma saatleri içinde müracaat edebileceklerini söyleyen Dr. Bulut, “Kayıtlı olduğumuz aile hekimini değiştirmek istersek e-Nabız üzerinden talep oluşturabilir, aile sağlığı merkezinin bulunduğu toplum sağlığı merkezine dilekçe ile başvurabilir veya geçmek istediğimiz aile hekimliği birimine dilekçe verebiliriz. Yeni doğan bebekler annesinin kayıtlı olduğu aile hekimine sistem tarafından otomatik olarak kayıt edilmektedir. Aile hekiminize çalışma saatleri içinde müracaat edebilirsiniz. Aile hekiminiz esnek mesai veya gezici sağlık hizmeti uygulamasına göre çalışmakta ise polikliniğin giriş kapısına bu planı asmaktadır. Bu plan uzun süreli belirlendiği için bir kez bu çalışma planını öğrenmeniz yeterli olacaktır. Kısa süreli başka bir ile gittiğimizde orada hizmet veren herhangi bir aile sağlığı merkezinden hizmet alabilirsiniz. Fakat kendi aile hekiminizin olduğu bölgede başka bir aile hekiminden hizmet alamazsınız. Örneğin Kastamonu merkezde kayıtlıysanız merkezde bulunan başka bir hekimden hizmet alamazsınız. Aile hekiminiz izinli ise yerine vekalet eden veya görevlendirilen hekimden hizmet alabilirsiniz. Ancak aile hekiminiz esnek mesai izninde veya gezici sağlık hizmetinde ise acil vakalar dışında başka hekimden hizmet alamazsınız. Çünkü bu hizmetler birimin hizmetleridir ve kişiler bu plana uygun zamanlarda ASM’lere başvuru yapmalıdır. Tüm sağlık kuruluşlarında olduğu gibi aile hekimliklerinde öncelik sırası Bakanlığımızın genelgesi ile belirlenmekte ve sistem tarafından otomatik olarak yapılmaktadır” ifadelerini kullandı.
KBB Uzmanı Op. Dr. Özer: ’’Kronik farenjit, özellikle yaz aylarında problem oluşturuyor’’
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 10:32 KBB Uzmanı Op. Dr. Özer: ’’Kronik farenjit, özellikle yaz aylarında problem oluşturuyor’’ Yaz aylarında kronik farenjit ciddi sıkıntılar oluşturduğunu belirten Elazığ Medilines Hastanesinde görevli kulak burun boğaz uzmanı Op. Dr. Necdet Özer, ’’Bunun tedavisi, kronik farenjitte özellikle bol sıvı almak lazım, stres ve sıkıntıdan uzak kalmak lazım” dedi. Elazığ Medilines Hastanesi kulak burun boğaz uzmanı Op. Dr. Necdet Özer, yaz aylarında vatandaşlarda sık bir şekilde görülen kronik farenjit hakkında açıklamalarda bulundu. Kronik farenjittin her mevsimde görülebileceğini aktaran Op. Dr. Necdet Özer, ’’Yaz aylarında kronik farenjit ciddi sıkıntılar oluşturabiliyor. Kronik farenjit boğazımızın ve bademciklerimizin arkasında küçük dilimizin arkasında olan boğaz bölgesinde olan yangılara, zaman zaman kaşıntı, gıcık, tırmalanma, ve boğazda yabancı bir cisim varmış gibi bir his oluşturur. Kronik farenjit, özellikle yaz aylarında havaların aşırı sıcak ve kuru olmasından dolayı boğaz kurumalarına yol açarak oluşur. Bunun sebebi de aşırı derecede boğazın kuru olmasından dolayıdır. Bundan dolayı nefes aldığımız zaman boğazımız daha da fazla kurumaktadır. Bunun tedavisi, kronik farenjitte özellikle bol sıvı almak lazım, stres ve sıkıntıdan uzak kalmak lazım. Midede reflü varsa bunlarında tedavi edilmesi lazım. Bunlar yapıldığı zaman hastalarımıza medical ilaç tedavisi de uyguladığımız da hastanın yaşam kalitesi düzeliyor. Hastalar genelde bu ağrıları uzun süre çektikleri için ağrıları düzelmediği için boğazında kötü bir şey olup olmadığını düşünerek korkuyorlar. Bu hastalık genelde çok kötü hastalığa ve kansere dönüşmüyor ama bizim söylediğimiz kurallara uymaz, stres ve sıkıntıdan uzak kalmazsanız, bol sıvı tüketmezseniz genelde kronik farenjit geçmiyor. Bundan dolayı da yaşam kaliteniz düşüyor’’ diye konuştu.
Omurilik sıvısı alındı, tat ve kokusu geri geldi
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 10:30 Omurilik sıvısı alındı, tat ve kokusu geri geldi Beyin omurilik sıvısının burnundan gelmesi şikayetiyle dört kez ameliyat geçiren Zeynep Bayrak, İEÜ Medical Point Hastanesinde sağlığına kavuştu. Tat ve koku kaybı yaşayan Bayrak’ın tat ve koku duyusu geri geldi. Zeynep Bayrak, “Şikayetlerim sona erdi. Şimdi rahat bir nefes alıyorum. Mutluyum” dedi. İzmir’de yaşayan 37 yaşındaki Zeynep Bayrak, beyin omurilik sıvısının burun yoluyla gelmesi nedeniyle 4 kez ameliyat geçirdi. Ameliyatlarının ardından geçtiğimiz günlerde şiddetli baş ağrısı yaşayan Zeynep Bayrak’ın şikayetlerine tat ve koku kaybı da eklendi. Günlerdir tat ve koku kaybı yaşayan Zeynep Bayrak, İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesine başvurdu. İEÜ Medical Point Hastanesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Erdem Eren, Zeynep Bayrak’ın alın bölgesinin dolu olduğu ve o bölgeye cerrahi müdahalenin zorunlu olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Erdem Eren ve ekibinin yaptığı ameliyat sonrası Zeynep Bayrak’ın alın bölgesi boşaltıldı. “Ağrı kesiciler fayda etmiyordu” Baş ağrısı şikayetinin sona erdiğini ve ameliyattan 2 gün sonra da tat ve koku kaybının geri geldiğini ifade eden Zeynep Bayrak, mutluluğunu dile getirdi. Zeynep Bayrak, “BOS Kaçağı’na (Beyin Omurilik Sıvısı Kaçağı) bağlı sinüzit hastalığım vardı. Ameliyat oldum ama tekrar etti. Şiddetli baş ağrım başlamıştı. Bu ağrı gözlerime yansıyordu. Gözlerimde çok ciddi baskı vardı. Tat ve kokum da gitmişti. Kendimi çok kötü hissediyordum. Kullandığım ağrı kesiciler fayda etmiyordu. Araştırdım ve Erdem Hoca’yı buldum. Kendisi cerrahi müdahalenin zorunlu olduğunu söyledi. Bütün rahatsızlıklarım geçti. Şu an kendimi iyi hissediyorum” dedi. “Alın bölgesi sıvı ile doluydu” Kulak Burun Boğaz (KBB) Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Erdem Eren, “Daha önce ameliyat geçirmiş hastalarda bu işlem daha risklidir. Alın bölgesinde yoğun şiddetli bir ağrısı vardı. Yapılan tetkiklerde alın bölgesinde beyin omurilik sıvısıyla dolu olduğunu gördük. Endoskopik olarak iki burundan girerek bütün sinüzleri açtık. İşlem sırasında, beyin omurilik sıvısının tekrar gelme ihtimali vardı. Alın sinüzlerini bulamama ve açamama durumu da vardı. Bu yüzden bu tarz işlemler, bilgi birikimi ister. Bu şikayete sahip kişilerin uzman hekim ve merkezlerce değerlendirilmesi gerekir. Zeynep hanımın tüm şikayetleri geçmiş vaziyette” ifadelerini kullandı.
Çocukların ev kazaları için alınacak önlemler hayat kurtarıyor
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 10:09 Çocukların ev kazaları için alınacak önlemler hayat kurtarıyor Ev içi kazalar sonucu oluşan yaralamaların, çocuklarda ölümün ve sakat kalmaların en önemli sebepleri arasında gösterildiğini belirten uzmanlar, çocukların erişemeyeceği hiçbir yerin olmadığını, ailelerin sadece çocuklarını gözlem altında tutarak bu tip kazaları en aza indirebileceklerini belirtti. Çocukların merak duygusu ve çevreyi tanıma isteklerinin bazen olumsuz sonuçları olabiliyor. Çocukların yaşadığı ev içi kazaların en başında düşme, yanma, boğulma ve zehirlenme geliyor. Bu tip kazalar bazen yaralanmayla bazen çocukların ömür boyu sakat kalmasıyla hatta bazen hayatlarını kaybetmeleri ile sonuçlanabiliyor. Ev içi kazaların nedenlerini ve ailelerinin bu tip kazalardan çocuklarını nasıl koruyabileceğini anlatan Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Üyesi Doç. Dr. Ahmet Osman Kılıç, çocukların erişemeyeceği hiçbir yerin olmadığını, ailelerin sadece çocuklarını gözlem altında tutarak bu tip kazaları en aza indirebileceklerini belirtti. “Çocukların ev içi kazalarda yaralanmaları biraz daha yüksek risk taşımakta” Ev içi kazalar sonucu oluşan yaralamaların, çocuklarda ölümün ve sakat kalmaların en önemli sebepleri arasında gösterilmekte olduğunu hatırlatan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Üyesi Doç. Dr. Ahmet Osman Kılıç, “Ev içi kazalar çocukların en sık yaralanma şekillerini oluşturmaktadır. Çocuklar neden ev içi kazalarında daha çok yaralanıyor? Çünkü çocuklar çevresiyle çok ilişkili, meraklı, öğrenme duygusu ve arzusu yüksek, 5 duyusu ile deneyimlediği duyguları gerçekleştirmeye meyilli, erişkinleri taklit etmeyi seven ve muhakeme yetenekleri görece zayıf oldukları için tehlikeyi anlamada biraz zorluk yaşayabiliyorlar ve tehlikeden korkmuyorlar. Bundan dolayı çocukların ev içi kazalarda yaralanmaları biraz daha yüksek risk taşımakta. Yaralanmaları; düşmeler, yanmalar, zehirlenmeler ve boğulmalar şeklinde sınıflandırmak mümkün. Daha fazla da sınıflandırma mümkün ama en sık karşılaştığımız durumlar bunlar” şeklinde konuştu. “Çocukların bir yerden düşebilmesi için başlarının geçebileceği yer gerekli” Düşmenin çocuklarda en sık karşılaşılan ev içi kazası olduğunu belirten Doç. Dr. Ahmet Osman Kılıç, “Aynı seviyeden düşme ya da yüksekten düşme olarak değerlendiriliyor. Bu düşmeler de çocuklarda önemli sağlık sorunları ile karşılaşılmasına yol açabiliyor. Düşme kazalarının önlenmesi için basit tedbirler var. Bu tedbirlerin arasında; zeminlerin ıslak kalmaması, kaygan olmaması, halı ile kilimlerin kaydırmaz olması, pencere ve balkon kapılarının mutlaka kapalı olarak çocuk kilitli bir şekilde olması, pencerelerin yanına mobilyaların yerleştirilmemesi, oyun oynadıktan sonra oyuncakların mutlaka kaldırılması gibi tedbirlerle düşmeler rahatlıkla engellenebilir veya azaltılabilir. Çocukların bir yerden düşebilmesi için başlarının geçebileceği yer gerekli. Parmaklık ve korkuluklarla muhakkak 6 santim olması gerekmekte ki çocuğu kafası oradan geçemesin” diye konuştu. “Fırın ve ocak sıcakken çocuğun çevrede dolaşmaması çok önemli” Ev içi kazalardan olan yanmanın çocuklarda kalıcı hasara neden olduğunu aktaran Doç. Dr. Ahmet Osman Kılıç, “Bir diğer yaralanma şeklimiz de yanmalar. Çocuk çağında ev içindeki yanmalar sıcak sular gibi malzemelere temas ile gerçekleşiyor ancak kimyevi maddelere bağlı yanıklar da olabiliyor. Burada en önemli unsur ısıtıcıların çocukların olduğu odada olmaması, ısıtıcılar ile birlikte çocukların uyumaması, bu tür eşyaların muhakkak korkuluklarla muhafaza edilmesi, elimizde sıcak su veya herhangi bir sıcak madde varken çocukları kucağımıza almamamız, fırın ve ocak sıcakken çocuğun çevrede dolaşmaması çok önemli” ifadelerini kullandı. “Çocuğun başka bir çocuğa emanet edilmemesi çok çok önemli” Boğulma vakalarının da çok sık görüldüğünü söyleyen Doç. Dr. Kılıç, “Ev içi kazalardan birisi ise boğulmamalar. Çocuklar ev içerisinde suda da boğulabiliyor, katı cisimler ile de boğulabiliyorlar. Özellikle küçük çocukların baş bölgesinin ağırlığı ile vücudunun diğer bölgesindeki ağırlığa nazaran daha fazla olduğu için çocuklar baş üstü su dolu kaplara düşüp boğulabiliyor. Bu durum çok ciddi bir risk. Ek besinle beslenen çocuklarımız ek besinlere beslenirken soluk borusuna bu yiyecekler kaçabiliyor. Bazen kısmı bazen ise tam tıkanmalara neden olabiliyor veya organik olmayan maddelerde çocukların nefes borusuna kaçabiliyor. Bunların hepsi boğulmalara sebep verebilir. Bir diğer unsur ise bir çocuğun başka bir çocuğa emanet edilmemesi çok çok önemli çünkü diğer çocuk da tehlikeyi anlamayabilir, diğer çocuğu kurtarmak için gücü yetmeyebilir. Bu riskleri de almamamız gerekiyor” dedi. “Temizlik maddelerin evin içinde bir kilitli dolapta muhafaza edilmesi önemli” Zehirlenmelerin ise ilaçlardan, çiçeklerden ve temizlik maddelerinden dolayı gerçekleştiğini ifade eden Doç. Dr. Kılıç, “Bir diğer ev içi yaralanmaları için zehirlenmeleri ele almak lazım. Zehirlenmeler de ilaçlarla, çiçek çeşitleri, temizlik maddeleri, böcek ilaçları ile olabiliyor. Burada çocukların merak duygusu ve çevreyi keşfetme duygusu çok önemli. Çocukların erişemeyeceği hiçbir yer yoktur. Eğer ki bir çocuk bir şeyi kafasına koymuşsa bunu mutlaka gerçekleştirir ve bu potansiyeli her zaman vardır. Bu potansiyeli hiçbir zaman unutmamak lazım. Dolasıyla böcek ilaçları, ilaçlar veya zehirli olabilecek bitkiler ve özellikle temizlik maddelerinin evin içinde bir kilitli dolapta muhafaza edilmesi önemli” şeklinde konuştu. “Çocuğumuzu gözetim altında tutmamız lazım” Doç. Dr. Kılıç, “Ev içi kazalarda çocukları kısıtlayarak, tedbirleri çok yüksek seviyede uygulayarak korunma yoluna gitmemek lazım. Çocuğumuzu gözetim altında tutmamız lazım. Yani elimizin ulaşacağı, gözümüzün gördüğü tehlikeli bir durum olduğunda anında müdahale edebileceğimiz mesafede tutmak hem çocuğun merak duygunu yitirmemesini hem çevreyi keşfetmesini sağlayacaktır hem de çocuklarımızın korunmasını sağlayacaktır” diye konuştu. Aileler ise çocuklarını göz önünde tuttuklarını, oluşabilecek kazalar için önlemler aldıklarını belirtti.
B12 vitamini eksikliği deyip geçmeyin: Uykusuzluk da yapıyor sinirlilik de
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 10:08 B12 vitamini eksikliği deyip geçmeyin: Uykusuzluk da yapıyor sinirlilik de Uzm. Dr. Müge Yetener, B12’nin vücudumuzun olmazsa olmaz vitaminlerinden biri olduğunu söyleyerek “Eksikliği halsizlik ve yorgunluktan, sinir sistemi sorunlarına, nefes darlığından baş dönmesine, bellek problemlerine kadar pek çok sağlık sorunlarına davetiye çıkarıyor” dedi. Acıbadem Bayraklı Tıp Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı ve Fonksiyonel Tıp Uygulayıcısı Dr. Müge Yetener ‘kobalamin’ olarak da bilinen B12 vitamininin, vücudumuzda oluşan önemli biyokimyasal reaksiyonlarda hayati rol oynayan karmaşık bir biyomolekül olduğunu hatırlattı. B12’nin diyetten, özellikle yumurta, kırmızı et ve süt ürünlerinden elde edilen, suda çözünebilen bir vitamin olduğunu vurgulayan Uzm. Dr. Yetener, “B12, vücudumuz için vazgeçilmez bir vitamindir. DNA sentezi için gereklidir. Normal sinir sisteminin işleyişini, kırmızı kan hücresi gelişimi ve olgunlaşmasını sağlar. Antioksidan etkisi vardır” diye konuştu. “B12 vitaminin kaynağı, hayvansal besinlerdir” Beynin ve sinir sisteminin normal işlevini sürdürmede çok önemli rolü olan B12 vitaminin sağladığı yararları ve eksikliğinin nelere yol açabileceğini bilmenin, sağlığımızı korumak için önemli ve gerekli olduğunu söyleyen Dr. Yetener, “Gerekli B12 vitamini almak için hayvansal gıdalar tüketmelisiniz. Proteinden zengin kırmızı et, tavuk gibi besinler, somon, sardalya, ton balığı gibi deniz ürünleri, karaciğer, böbrek ve dalak gibi sakatatlar, süt ürünleri ve yumurta, zengin B12 kaynaklarıdır. Günlük beslenmenizde hayvansal ürünleri almayı ihmal etmemelisiniz” dedi. Kimlerde B12 vitamin eksikliği görülür? B12 eksikliğinin sık görüldüğü kişi ve durumlar hakkında bilgi veren Dr. Yetener; sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer sürekli diyet yapıyorsanız, dikkat! Yeterli ve uzun süre beslenmeyen kişilerde, eksiklik ortaya çıkabilir. Ayrıca, hayvansal kaynaklı ürün yemeyen vejetaryenlerde, antibiyotik kullanımı sonrası bağırsaklarında aşırı bakteri çoğalması sorunu yaşayanlarda, sık ve uzun süreli mide ilacı kullananlarda, yeterli beslenmeyen küçük çocuklarda ya da hamilelerde, aşırı alkol tüketenlerde sık yaşanan bir sorun haline gelebilir.” Uzm. Dr. Yetener, çok fonksiyonlu bir vitamin olduğundan eksikliğinin birbirinden farklı belirtilerle kendini belli ettiğine dikkat çekerek en sık rastlanan belirti ve semptomları şöyle açıkladı. Beyin fonksiyonları bozuluyor B12 vitaminin eksikliği, beyin fonksiyonlarını doğrudan olumsuz etkiliyor. Beyin bulanıklığı, hafıza sorunları, bilinç bozukluğu, uykusuzluk, baş ağrıları (özellikle migren), davranış değişiklikleri ve öğrenme sorunları oluşabiliyor. Ruh halinizi olumsuz etkiliyor Sinirlilik, depresyon, kaygı, halüsinasyon görme, sanrı gibi ruh halinde değişiklikler görülebilir. Duyusal sorunlara yol açıyor Duyusal: İğne batması, karıncalanma hissi, uyuşukluk, nöropatik ağrılar, kulak çınlaması, tat alma bozukluğu gibi şikayetler baş gösterebilir. Yapısal sorunlar görülüyor Yorgunluk, anemi, kan hücreleri sayısında azalma, karın şikayetleri, emilim bozukluğu, gelişme geriliği, kilo kaybı, ishal, dil iltihabı, ağız ve ağız içinde iltihaplanma, kısırlık, idrar yolu enfeksiyonları B12 eksikliğinin yol açtığı sorunlardır. Kaslar güçsüzleşiyor B12 eksikliği kas zayıflığına yol açar. Adaleler aşırı derecede kasılır, sertleşir, istem dışı spazmlar oluşur. Kalp kası hastalıkları görülebilir. Otonom sistemler zarar görüyor İdrar ve/veya dışkı kaçırma, aniden ayağa kalkınca tansiyon düşmesi veya baş dönmesi de bu vitaminin eksikliğinde ortaya çıkan sağlık sorunlarıdır.
Doğumun başladığını gösteren işaretler
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 09:53 Doğumun başladığını gösteren işaretler Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Doğumun başladığını ya da yaklaştığını gösteren bu belirtiler arasında ağrı, kanama ve su gelişi esas olanlardır. Bu bulguların her biri, doğum sürecinin farklı aşamalarını işaret eder ve dikkatle takip edilmeleri gerekir” dedi. Doğum sürecinde ilk olarak doğumun en bilinen ve yaygın belirtisi olan ağrılar üzerinde durulması gerektiğini söyleyen VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Naziye Gürkan, “Ağrılar, rahim kasılmalarının bir sonucudur ve doğuma hazırlık sürecinin doğal bir parçasıdır. Ancak her ağrı, doğumun başladığını göstermez. Doğum sancılarının belirgin özelliği, düzenli aralıklarla gelmeleridir. Başlangıçta hafif ve düzensiz olabilirler, ancak zamanla daha sık ve daha güçlü hale gelirler. Bazen de sırt ve bel bölgesinde de hissedilebilirler. Eğer ağrılarınız giderek düzenli ve sık hale geliyorsa; bu, doğumun başladığının güçlü bir işareti olabilir” diye konuştu. “Su gelişi, doğumun yaklaştığının kesin bir işaretidir” İkinci önemli belirtinin kanama olduğunu ve nişan olarak adlandırılan sümüksü bir salgının kanla karışık bir şekilde gelmesiyle karakterize olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Bu, rahim ağzının açılmaya başladığının bir göstergesidir. Rahim ağzının incelmesi ve yumuşaması, doğumun yaklaştığını gösterir ve genellikle doğumun 24 ila 48 saat içinde başlayacağının bir işaretidir, ancak her anne adayında farklı zaman dilimlerinde görülebilir” şeklinde konuştu. Üçüncü belirtinin ise su gelişi olduğunu söyleyen Gürkan, “Bu, amniyotik kesenin yırtılması sonucu bebeğin içinde bulunduğu sıvının dışarıya akmasıyla meydana gelir. Su gelişi genellikle bacaklarınızı ıslatacak şekilde ani bir sıvı akışı olarak hissedilebilir, ancak bazen bu durum yavaş yavaş ve damla damla da gerçekleşebilir. Bu sıvı genellikle berraktır, ancak bazen hafif kanlı ya da sarımsı olabilir. Yeşil renkte olması bebeğin anne karnında kakasını yapmış olduğunu düşündürür ve acilen doktora başvuruyu gerektirir. Su gelişi, doğumun yaklaştığının kesin bir işaretidir ve doğum sürecinin başladığını ve bebeğin artık doğum kanalına girmek üzere olduğunu gösterir. Bu aşamada doğum sancıları başlamamış olsa dahi, doğumun başlaması genellikle birkaç saat içinde gerçekleşecektir” ifadelerini kullandı. “Doğuma yaklaşırken vücudunuzda gözlemlenebilecek işaretler” Bu üç ana bulguya ek olarak doğumun yaklaştığını gösteren bazı başka işaretler de bulunduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, “Bunlardan biri, üst karın bölgesinde rahatlama hissidir. Bu durum, bebeğinizin doğum kanalına doğru inmesiyle ortaya çıkar ve karnınızdaki baskıyı azaltır ve nefes almanızı kolaylaştırır. Genellikle doğumdan birkaç hafta önce gerçekleşir ve annenin vücudunun doğuma hazırlandığının bir işaretidir. Doğumdan önce bağırsaklarınızın daha aktif hale gelmesi ve bunun sonucunda ishal görülmesi yaygındır. Bu durum, vücudun doğum öncesi temizlenme sürecinin bir parçası olarak kabul edilir. Öte yandan, doğumun yaklaştığı günlerde enerji düzeyinizde bir artış hissedebilirsiniz. Bu artış, bazı anneler tarafından ‘yuva yapma içgüdüsü’ olarak tanımlanır ve doğum öncesi evde düzenlemeler yapma, temizlik gibi faaliyetlere yönelmeye neden olabilir. Bebek, doğum için uygun pozisyonu almak üzere hareketlenebilir. Belki de bebeğiniz dünyaya gelmek için sabırsızlanıyordur” açıklamasında bulundu. “Her anne adayının doğum süreci farklı olabilir” Tüm bu belirtilerin, doğumun yaklaştığını gösteren önemli işaretler olduğunu vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Gürkan, ayrıca şunları söyledi: “Her anne adayının doğum süreci farklı şekilde ilerleyebilir, bu nedenle belirtileri dikkatle takip etmek ve herhangi bir değişiklik durumunda doktorunuzu bilgilendirmek büyük önem taşır. Özellikle bu belirtilerden bir ya da birkaçını yaşadığınızda, doğumun başladığından emin olmak için sağlık uzmanınıza danışmanız önerilir. Bu süreçte doktorunuzun tavsiyelerine uymak, sağlıklı bir doğum süreci geçirmenize yardımcı olacaktır.”
İstanbul’da 40 yaşındaki kadının rahminden 32 adet miyom çıkarıldı
24 Ağustos 2024 Cumartesi - 08:00 İstanbul’da 40 yaşındaki kadının rahminden 32 adet miyom çıkarıldı İstanbul’da çocuk istemiyle hastaneye başvuran 40 yaşındaki kadının rahminden 32 adet miyom çıkarıldı. Başarılı geçen operasyonda rahmi korunan kadın sağlığına kavuştu. Yaklaşık 1 yıl önce miyom ameliyatı olan 40 yaşındaki kadın hasta, çocuk istemiyle Biruni Üniversite Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Hazel Çağın Kuzey’e başvurdu. Ultrasonla bakıldığında kadının rahminde birden fazla miyom oluştuğu tespit edildi. Yapılan tetkiklerin ardından ameliyata alınan kadının rahminden tam 32 adet miyom çıkarıldı. Zorlu geçen ameliyatta rahmin alınmasına gerek kalmayan kadın sağlığına kavuştu. “1 yıl önce de miyom ameliyatı olduğunu öğrendik” Operasyonla ilgili bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Hazel Çağın Kuzey, “Hastamız çocuk istemiyle bize başvurdu. Alınan hikayesinde 1 yıl önce de miyom ameliyatı olduğu ve birden fazla miyom alındığını öğrendik. Yapılan ultrason muayenesinde en büyüğü 5-6 cm olan rahmin ön ve arka duvarında birden çok miyom olduğunu gördük. Özellikle 2-3 adet miyom rahim içine çok yakındı ve rahim içi düzenini bozuyordu. Ayrıca yumurtalık rezervinin de biraz azaldığı görüldü” dedi. “Bizi zorlayan bir ameliyat oldu” Hasta için oldukça zorlu bir ameliyat olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Kuzey, “Miyomlar, kan damarları fazla kitlelerdir ve çok sayıda olunca kanama riski çok artıyor. Birden fazla miyom olması ve bunların 3’ünün rahim içinde olması, rahim içinde olanların da histeroskopik yöntemle alınabilme boyutundan büyük olması zorladı açıkçası” diye konuştu. “Çocuk istemi olmasaydı rahim alınması daha uygundu” Ameliyat sırasında hastanın rahminin korunduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Kuzey, “Hastanın çocuk istemi olmasaydı miyom alınması yerine rahim alınması çok daha uygundu. Rahmi ve rahim içini düzenli bir şekilde koruduk. Hastamızın gebe kalabilme şansını koruduk. Bundan sonraki gebelik şansımız artık diğer faktörlere bağlı olacak. 1 yıl önce aynı ameliyatı olmuş. Miyom tekrarlayabilir. Bu nedenle kanama risklerini ve tekrarlama risklerini ortadan kaldırmak için 40 yaş üstünde aslında genelde rahim alınmasını öneririz” şeklinde konuştu.
Datça Yazı Mahallesi Belen Mevkii suyu temiz çıktı
23 Ağustos 2024 Cuma - 20:56 Datça Yazı Mahallesi Belen Mevkii suyu temiz çıktı Muğla Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ) tarafından Datça Yazı Mahallesi Belen mevkiinde yaşanan su sorununu ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan çalışmalar sonrası bazı basın yayın organları ile sosyal medyada ortaya atılan içme suyunun kirli olduğuna yönelik iddialar sonrası yapılan analizlerde suyun temiz çıktığı açıklandı. MUSKİ Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamada, “Kamuoyunda Datça İlçemizin Yazı Mahallesi Belen mevkiine sağlanan içme suyunun kirli deniz suyu olduğu ve bölgeye tankerlerle temiz su getirilerek analiz alındığı gibi birtakım açıklamalar yer almıştır. Bu nedenle kurumumuz tarafından bu açıklamalara yönelik cevap verilmesi gereği doğmuştur. Datça İlçemizin Yazı Mahallesi Belen mevkiine Mizingit su kaynağından içme suyu sağlanmaktadır. Ancak bu kaynak kuruduğu için Cumalı-Palamutbükü kuyularından tankerlerle ilave su sağlanmaktadır. Belen mevkii belirttiğimiz bu iki kaynaktan beslenmektedir. Bahsi geçen bu kaynaklar Halk Sağlığı ekipleri tarafından rutin olarak denetlenmekte ve gerekli numuneler alınmaktadır. Son olarak 20 Ağustos günü hem kurumumuz, hem de Sağlık Müdürlüğüne bağlı Halk Sağlığı ekipleri tarafından Belen şebekesinden numuneler alınmış 2 analizde de hiçbir olumsuz durumla karşılaşılmamıştır. Sonuç olarak Belen’e kirli deniz suyu söz konusu değildir. Bazı basın yayın organlarında ve sosyal medya üzerinden paylaşılan ve Belen içme suyu şebekesine ait analiz sonucu ise raporda yazdığı üzere şebekemizi temsil etmeyen bir çeşmeden pet şişe ile alınmıştır. Şişenin önceden ne amaçla kullanıldığı ve suyun alındığı çeşmenin temiz olup olmadığının kesin olmaması nedeniyle numune alımında hatalar bulunmaktadır. Kurumumuz şebeke hatlarında bulunan sudan sorumludur. İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkındaki Yönetmelik esaslarına göre apartman, şahsi depolar, çeşmeler ve iç tesisatlar ile ilgili şikayet ve kirlilikler dikkate alınmamaktadır. Mahalli idarelerin şebekeye su sağladığı ana şebeke hatlarından alınan numuneler geçerlilik taşımaktadır. Bu nedenle yayınlanan rapor resmi bir nitelikte değildir. Yine açıklamada yer alan bir başka iddia ise tankerlerle depoya temiz su boşaltıldığı ve analizlerin bundan sonra alınarak köylülerin yanıltılmaya çalışıldığı konusu olmuştur. Bu konuya açıklık getirecek olursak; Belen mevkiimizde kuraklığa bağlı azalan yeraltı su kaynakları nedeniyle özellikle yaz aylarında su sorunu yaşanmakta ve bu sorun mevcut kaynaklara ek olarak tankerlerimiz ile yapmış olduğumuz takviye sayesinde aşılmaktadır. Ve bu takviye tüm yaz boyunca devam etmektedir. Mahalleye gelen içme suyu kaynağına ek olarak bu takviyeler yapılmaktadır. Bu bölgeye su sadece analiz alındığı dönemde değil sürekli olarak getirilmektedir. Yine tankerlerimiz ve aldıkları su da Halk Sağlığı tarafından denetlenmektedir. Yapılan analizlerde Belen’de ki hem içme suyu kaynağı hem de tankerler ile getirilen ilave su, mevzuatlara uygun olup tamamen kullanılabilir sağlıklı su olarak tescil edilmiştir. Sonuç olarak Datça İlçemiz Yazı Mahallesi Belen mevkiinde vatandaşlarımıza sağlamış olduğumuz içme suyunda hiçbir olumsuzluk bulunmamaktadır” denildi.