SAĞLIK
Sağlık işçilerinden ’vergi sisteminin iyileştirilmesi’ çağrısı 24 Eylül 2024 Salı - 18:27:48 Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (TÜRK-İŞ) bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası üyeleri, vergi sisteminin iyileştirilmesi ve vergide adalet çağrısı yaptı. TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanlığı üyeleri, "vergi sisteminin gelire göre iyileştirilmesi ve vergide adalet" çağrısıyla Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Mevki Ek Bina önünde toplandı. Grup adına konuşan Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanı Nilgün Fidan, sağlık ve sosyal hizmet işçilerinin hayat pahalılığı nedeniyle yaşadıkları sıkıntılarının gün geçtikçe arttığını, vergide adalet istediklerini söyledi. Türkiye’de gelir adaletinin sağlanması için vergide adaletin sağlanması gerektiğini ifade eden Fidan, "Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak servet elde edenler var ama işçinin ödediği kadar vergi vermiyorlar. İşçiler 12 ay çalışmakta fakat 2 buçuk aylığını vergi olarak ödemek zorunda kalmaktadır. Yaptıkları her harcamada KDV ve ÖTV olmak üzere ödediği dolaylı vergi var. Vergi sisteminde acil olarak düzenleme yapılmalıdır" dedi. Fidan, gelir vergisi oranının bütün işçiler için yüzde 15’de sabitlenmesini ve işçilere yapılan sosyal amaçlı ödemelerden vergi kesilmemesini talep ettiklerini de ekledi.
24 Eylül 2024 Salı - 18:16 Haşlanmış ve közlenmiş mısırın ‘Mutluluk hormonu’ salgıladığı belirtildi Merkezi Aydın’da bulunan ve Ege Bölgesi’ndeki endemik bitkilerin yanı sıra çeşitli sebze ve meyveler üzerinde bilimsel çalışmalar yürüten Karya Farma HBX Ar-Ge, genellikle haşlama ve közleme şeklinde tüketilen süt mısırın besin değerlerinin yanında mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin salgıladığını açıkladı. Çalışmaların sonuçları hakkında açıklama yapan Karya Farma HBX Ar-Ge Bilim Kurulu Üyesi Kimyager Aslı Aktaş, “Mısırı sadece beslenmek ve damak tadı için değil mutluluğunuz için de tüketebilirsiniz” dedi. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te spesifik ve stratejik faaliyetlerini sürdüren ve yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalarında 17 ayrı patente sahip olan Karya Farma HBX Ar-Ge ekibi, bu haftaki çalışmalarında başta Ege ve Karadeniz olmak üzere ülkenin dört bir yanında tüketilen süt mısırı laboratuvara aldı. Közlenmiş ve haşlanmış mısırın lezzetli bir atıştırmalık olmanın ötesinde, vücudun mutluluk hormonlarını artırabilen bir besin kaynağı olduğunu belirten Kimyager Aslı Aktaş, özellikle közlenmiş ve haşlanmış mısır, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyelerini artırarak insanların daha mutlu, motive ve zinde hissetmelerine katkı sağlayan özelliğe sahip” diyerek insanların hiç değilse ara sıra böyle bir gıdayı tüketmesini önerdi. Serotonin, mutluluğun yanı sıra ruh hali dengesi için önemli bir hormon olduğunu kaydeden Aktaş, “ Mısır, triptofan adlı bir amino asit içerir ve bu amino asit, serotonin üretimini destekler. Közlenmiş ve haşlanmış mısırdaki karbonhidratlar, triptofanın beyne ulaşmasına yardımcı olarak serotonin üretimini hızlandırır. Dengeli bir serotonin seviyesi zihinsel ve duygusal dengeyi sağlar. Mısır, bu özellikleri ile kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine katkıda bulunabilir” dedi.
24 Eylül 2024 Salı - 17:00 Tüp bebek yöntemiyle doğan çocuklarına doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile, tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisi için Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift, çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. "Zorlu süreçti ama sonuna değdi" Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen Büşra Kavak, "Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamız sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebek denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefa’mız geldi" dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar bin 500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, "Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz" dedi. Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
24 Eylül 2024 Salı - 16:59 Tüp bebek yönetimiyle dünyaya gelen çocuklarına, doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisin Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e tedavi olmak için başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. “Zorlu süreçti ama sonuna değdi” Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen anne Büşra Kavak, “Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamı sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebe denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefamız geldi” dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar 1500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, ”Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz” dedi Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
Uzmanından okula yeni başlayan çocukların ailelerine öneriler
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 17:11 Uzmanından okula yeni başlayan çocukların ailelerine öneriler İlk kez okula başlayan çocukların okula uyum sürecinde ebeveynlere önerilerde bulunan Uzman Klinik Psikolog Enise Öziç, “Okula ve sınıfına alışması 1-2 hafta sürebilir. Acele etmeyin. Zamanla okul ortamının güvenli olduğunu hissetmeye başlayacaktır. Eğer bu alışma evresi 3 haftayı geçerse uzman desteğini devreye alın” dedi. Liv Sağlıklı Yaşam Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Enise Öziç 1. sınıfa başlayan öğrencilerin ebeveynlerine tavsiyelerde bulundu. “Öğretmenini tanıması konusunda yardımcı olun” Çocukların öğretmeniyle ilişkileri konusunda önerilerde bulunan Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Öğretmeniyle bağ kurmasını destekleyin; iletişimde olun, öğretmenini tanıması konusunda yardımcı olun. Okula ve sınıfına alışması 1-2 hafta sürebilir. Acele etmeyin. Zamanla okul ortamının güvenli olduğunu hissetmeye başlayacaktır. Eğer bu alışma evresi 3 haftayı geçerse, uzman desteğini devreye alın. Sizin kaygınızın çocuğunuzu etkileyeceğini unutmayın. Bazen sadece sizden dolayı kaygılı olacaklar. Ben hissettirmiyorum diye düşünmeyin. Çocuklar her şeyi çok iyi hisseder. Böyle bir sorununuz varsa sosyal çevrenizden destek alın ya da uzman desteğine başvurun” diye konuştu. “Ayrılık kaygısı olan çocuklarda süreç daha zordur” Ayrılık kaygısı yaşayan çocukların alışma evrelerinin diğer çocuklara göre daha uzun süreceğini söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Ona zaman verin. Bırakıp kaçmak, kandırarak gitmek gibi durumlardan kaçının. Alışma evresini kolaylaştırmak adına Audrey Penn’in Avucundaki Öpücük gibi kitaplar tam da bu çocuklarımıza göre, bu kaynağı birlikte okuyabilirsiniz. Kitaplar ve hikâyeler çocukları ve bence yetişkinleri dahi sakinleştirip belirsizliği ortadan kaldırabilir, duygu yönetimini kolaylaştırabilir. Okul kaygısını konu almış hikâye ve kitaplardan bol bol faydalanın. Kimse ile asla kıyaslamayın. Her çocuğun hızı farklıdır. Kimseyi ona sürekli örnek göstermeyin. Onun yerine ‘bak düne göre çok daha iyisin biliyor musun’ şeklinde onu kendindeki pozitif davranış değişimlerini hatırlatın” şeklinde konuştu. “Çocuğunuzu destekleyin” Ailelerin çocuklara kendi kendine yalnız olduğu zamanlarda kullanabileceği bir egzersiz öğretebileceğini söyleyen Öziç, "Bu konuda bir baş etme stratejisi olan güvenli yer egzersizi kullanılabilir. Bir kağıt ve boya kalemleri ile rahat resim çizeceği bir masaya geçin. Ona şu yönergeyi verin; ‘Herkesin kendini güvende ve huzurlu hissettiği bir yer ya da durum vardır. Sen de kendini güvende huzurlu hissettiğin bir yerin resmini çizmeye ne dersin, bu yer gerçek bir yer de olabilir hayali bir yer de’ şeklinde düşünmesine izin verin. İstediği kişiyi ve istediği nesneleri oraya alabilir. İstediği gibi de çizebilir. Onu biraz desteklemek isterseniz, zorlandığını fark ederseniz ona sevdiği nesneleri, kişileri, durumları hatırlatabilirsiniz. Çizme işlemi bittiğinde şu yönergeyi iletin; ‘Çok güzel, eline sağlık, peki bu güvenli alanına eklemek istediğin herhangi bir şey var mı?’ Varsa eklesin, yoksa şu soruları her birinin cevabını aldıkça sırayla sorun; bu resme bakmak sana hangi duyguyu veriyor şu an? Peki, bu duyguları şu anda bedeninde nerede hissediyorsun? Hadi gel, bu resmi aklında tut, sana hissettirdiği bu duyguları ve bedenindeki bu hisleri fark et ve kendine kelebek dokunuşlarını yap. 3-5 set dokunuş yaptıktan sonra durup şu an nasıl olduğunu sorun. Şu an bu resme bakmak nasıl hissettiriyor? Neler fark ediyorsun buna odaklan, diyerek bir set daha yapın. Pozitif geribildirim birkaç kez alana kadar devam edin. (Eğer güvenli yerini düşünürken negatif bildirim yaparsa da şu yönerge ile güçlendirin; peki burayı daha güvenli hale getirmek için neye ihtiyacın var? Buraya başka ne eklemek istersin ?” Sonra diğer adımlar ile aynı yönergeleri takip edin.) Ve sonra bu güvenli yere bir ipucu kelime bulmasını isteyin. Yönergeniz şu olsun; ‘Hangi kelime ile bu yeri hatırlamak istersin?’ Bulduğu ipucu kelimeyi içinden tekrar ettirerek bir set daha yapıp ona bu güzel baş etme kaynağını kendini iyi hissetmediği her zaman yapabileceğini iletin. Kendinize bile bu çalışmayı yapabilirsiniz” ifadelerini kullandı.
Türk bilim insanlarının katkısıyla Almanya’da güvenli varis tedavisi
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 16:02 Türk bilim insanlarının katkısıyla Almanya’da güvenli varis tedavisi Almanya’nın Rostock şehrinde Dr. Ulf Thorsten Zierau, varisli damar hastalıklarının tedavisinde etkili bir yöntem olarak kullanılan VenaBlock’u başarıyla uyguluyor. Varis hastalığı, dünya genelinde milyonlarca insanı etkileyen ve yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen yaygın bir sağlık sorunu olarak biliniyor. Özellikle bacaklarda yüzeysel damarların genişlemesi ve kıvrılması ile kendini gösteren bu durum, damarların genişlemesi ve kanın düzgün bir şekilde kalbe geri dönmemesiyle oluşuyor. Kadınların yaklaşık yüzde 25’i ve erkeklerin yüzde 15’i yaşamlarının bir döneminde varisle karşı karşıya kalıyor. Yaş, genetik yatkınlık, obezite ve uzun süre ayakta kalmayı gerektiren meslekler, varis gelişiminde önemli rol oynayan faktörler arasında yer alıyor. Bu durum, varis tedavisinde güvenilir ve etkin çözümler bulunmasını zorunlu hale getiriyor. VenaBlock başarıyla uygulanıyor INVAMED tarafından yapılan açıklamaya göre, Almanya’nın Rostock şehrinde Dr. Ulf Thorsten Zierau, varisli damar hastalıklarının tedavisinde etkili bir yöntem olan VenaBlock’u başarıyla uyguluyor. Açıklamada; VenaBlock’un minimal invaziv yapısı, güvenliği ve etkinliği ile tıp camiasında hızla kabul gören bir tedavi yöntemi haline geldiğinin bilindiği belirtildi. Tedavi sırasında ultrason yardımıyla hedeflenen varisli damar belirleniyor ve damar içine yerleştirilen ince bir kateter aracılığıyla damar yapıştırıcısı enjekte ediliyor. Bu yapıştırıcı, damar duvarlarını birbirine yapıştırarak kan akışını durduruyor ve zamanla damar tamamen kapanarak kayboluyor. Açıklamada görüşlerine yer verilen Dr. Zierau, işlemin sadece 3 dakikadan kısa sürdüğünü ve hastaların ameliyathaneye girişinden çıkışına kadar toplamda yalnızca 25 dakika gibi kısa bir süre geçirdiklerini belirtti. VenaBlock tedavisinin en önemli avantajlarından birinin, anestezi gerektirmemesi ve işlem sonrası özel bakım ihtiyacını ortadan kalkması olduğunu belirten, Dr. Zierau, bu yöntemin hastalar için büyük bir konfor sağladığını ve işlem sonrası hızlı iyileşme süreci sayesinde hastaların günlük yaşamlarına hemen dönebildiklerini ifade etti. Ayrıca, tedavinin sinir hasarı, kanama veya yanma gibi riskleri en aza indirmesi, VenaBlock’u varis tedavisinde güvenilir ve etkili bir seçenek haline getiriyor. Dr. Zierau, VenaBlock’un Almanya genelinde hızla yaygınlaştığını ve birçok popüler klinik ile hastanede başarıyla uygulandığını vurguladı. Tedavi sonrasında alınan sonuçların oldukça tatmin edici olduğunu belirten Dr. Zierau, hastalarının yaşam kalitesini önemli ölçüde artırdığını ve tedavi sürecinin hastalar tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandığını ifade etti. Türk bilim insanları geliştirdi Yayımladığı videoda, tedavi sürecinin basitliğini ve etkinliğini vurgulayan Dr. Zierau, işlemin hızla tamamlanmasının yanı sıra, hastaların işlem sonrası hemen günlük yaşamlarına dönebilmesinin büyük bir avantaj sağladığını belirtti. Ayrıca, tedavi yönteminin komplikasyon risklerinin düşük olması ve işlem sonrası özel bakım gerektirmemesi, VenaBlock’u tercih edilen bir yöntem haline getirdiğini savundu. VenaBlock’un INVAMED tarafından üretilmiş olup, Türk bilim insanları tarafından geliştirildiğini belirten Dr. Zierau, yöntemin varis tedavisinde dünya çapında önemli bir çözüm sunduğunu dile getirdi. Dr. Zierau’nun liderliğinde Almanya’da uygulanan VenaBlock, dünya genelinde varisli damar hastalıklarının tedavisinde etkili ve güvenilir bir çözüm olarak kullanılıyor.
MUSKİ Menteşe’nin su sıkıntısı ortadan kaldırdı
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 14:40 MUSKİ Menteşe’nin su sıkıntısı ortadan kaldırdı Muğla Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ) Genel Müdürlüğü şehir merkezinde Ağustos ve Ekim ayları arasında özellikle yüksek kotlarda yaşanan su kesintilerini önlemek için çalışma gerçekleştirdi. Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın göreve gelmesi ile birlikte ilçede yaşanan su sıkıntılarının giderilmesi talimatı üzerine çalışmalarını hızlandıran ekipler, 38 gün gibi çok kısa bir süre içinde Menteşe’nin su sıkıntısını giderdi. İlçenin önemli bir kısmını besleyen Bahçeyaka su havzasından gelen iletim hatları üzerinde yapılan yenilenme sonrasında Merkez Mahalleleri besleyen ana dağıtım deposu olan Akçaova deposuna ilave su temini gerçekleştirildi. Su iletim kapasitesi günlük 15 bin kişiye yetebilecek miktarda arttırıldı Yapılan bu imalatlar sonrasında bölgenin su iletim kapasitesi saniyede 40 litreye kadar daha fazla su iletebilir hale gelirken, böylelikle günlük yaklaşık 15 bin kişiye ilave su sağlanabilecek. Yapılan çalışma ile Menteşe ilçesinin Merkez Mahalleleri dışında Yeniköy, Kötekli, Yerkesik, Dağdibi, Kafaca ve Akçaova Mahallerine de ilave su sağlama imkânı doğdu. Devamında yapılacak olan iyileştirme çalışmaları ile de ekipler su sıkıntısı yaşanan özellikle Yeniköy ve Kötekli bölgelerine ilave su aktarımı yaparak buradaki sorunu da kalıcı olarak çözmeyi amaçlıyor. Yapılan projenin ardından sürekli olarak depo seviyeleri SCADA sistemi üzerinden kontrol edilirken Akçaova depo seviyesini sürekli olarak %90 doluluk oranının üzerinde olduğu ve bunun Menteşe İlçe Merkezi ile belirtilen diğer mahalleler için sorunsuz su sağlanacağı anlamına geldiği belirtildi.
Ayçiçek yağında tehlikeli oyun
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 13:07 Ayçiçek yağında tehlikeli oyun Dahilde İşleme Rejimi Kapsamında, yem sektöründe kullanılmak üzere ithal edilen soya fasulyesinden elde edilen yağların karışım yağlarında kullanıldığı iddiaları, "GDO’lu yağlar tağşişe mi gidiyor?" sorusunu gündeme getirdi. Yem üretiminde kullanılması gereken GDO’lu soya fasulyesi yağlarının bazı firmalar tarafından ayçiçek yağlarına karıştırılarak ihraç edildiği duyumları üzerine Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri harekete geçti. Güneydoğu Anadolu Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Celal Kadooğlu, Türkiye’nin rafine ayçiçek yağı ihracatında dünya lideri olduğunu belirterek, " Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında önce ithalat sonra ihracat yapan rafine ayçiçek yağı sektöründe; Rusya ve Ukrayna gibi önemli üretici rakipleri geride bırakan ülkemizin bu başarısındaki en önemli faktör sektördeki bilgi birikimi ve kaliteli üretimdir" dedi. “Soya fasulyesinin işlenmesi neticesinde ortaya çıkan soya yağı ve küspesinin yem sanayisinde kullanılması gerekiyor” Son zamanlarda Türkiye’nin ihracat lideri olduğu rafine ayçiçek yağı sektöründe bazı firmaların tağşiş yaptığı ile ilgili duyumların artmaya başladığını ifade eden Kadooğlu, "Dahilde İşleme Rejimi kapsamında, sektör temsilcisi bazı firmalar, yem bünyesinde kullanılmak üzere soya fasulyesi ithal ediyor. Soya fasulyesinin işlenmesi neticesinde ortaya çıkan soya yağı ve küspesinin yem sanayisinde kullanılması gerekiyor. Ancak bazı ayçiçek yağı firmalarının bu GDO’lu soya yağını ihraç ürünü ayçiçek yağları içinde karışım yağı olarak kullanarak tağşiş yaptığı ve bu yolla maliyet avantajı sağlayarak sektörde haksız rekabete yol açtıkları ile ilgili duyumlar son zamanlarda artmaya başladı. Söz konusu tağşiş işlemi kısa vadede piyasa dengelerini bozmakla beraber aynı zamanda kalitesi ile uluslararası ticarette lider konuma gelmiş olan ayçiçek yağı ihracatımızdaki başarımızı da uzun vadede tehlikeye sokma riski taşımaktadır. Ülkemizin rafine ayçiçek yağı ihracatındaki liderliğini tehlikeye sokacak bu tür girişimlerin önüne geçilmesi için Güneydoğu Anadolu İhracatçılar Birliği Genel Sekreterliğimiz tarafından Ticaret Bakanlığı Gümrükler Başmüdürlüğüne yazı yazılarak, mevcut denetimlere ek olarak ihraç edilmek üzere limanlara sevk edilen konteynerlerden numune alınması ve bu yolla denetimlerin sıklaştırılması talep edilmiştir. Bu konuda Bakanlığımızın gerekeni yapacağına inancımız sonsuzdur” şeklinde konuştu. Kadooğlu, kaliteli ürün ihracatıyla rafine ayçiçek yağı sektöründe zirveye çıkan Türkiye’nin bu alandaki prestijinin korunması için gerekli girişim ve çalışmalara devam edeceklerini sözlerine ekledi.
’Gece körlüğü, trafik kazalarına davetiye çıkarıyor’
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 13:03 ’Gece körlüğü, trafik kazalarına davetiye çıkarıyor’ Halk arasında ’tavuk karası’ hastalığı olarak da bilinen gece körlüğünün; gece görüşünü etkileyen bir göz hastalığı olduğunu belirten Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Nükhet Zaim, “Gece körlüğü, düşük ışık şartlarında görme zorluğudur. Özellikle geceleri uzun saatler direksiyon başında olan taksi şoförleri ve uzun yola çıkan sürücüler için ciddi bir risk faktörü oluşturmaktadır. Bu durum, hem şoförler hem de yolcular için kazalara davetiye çıkarabilir” dedi. Medical Park Ordu Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Nükhet Zaim, özellikle gece mesaisi yapan taksi şoförlerini ve uzun yola çıkan şoförleri yakından ilgilendiren bir sorun olan gece körlüğü (niktalopi) hastalığı hakkında bilgilendirmede bulundu. Gece körlüğünün düşük ışık şartlarında görme zorluğu olarak tanımlandığını vurgulayan Opr. Dr. Zaim, “Hastalık özellikle geceleri uzun saatler boyunca direksiyon başında olan taksi şoförleri için ciddi bir risk faktörü oluşturmaktadır” diye konuştu. “Halk arasında tavuk karası hastalığı olarak biliniyor” Halk arasında tavuk karası hastalığı olarak da bilinen gece körlüğünün A vitamini eksikliğinden kaynaklanan ve gece görüşünü etkileyen bir göz hastalığı olduğunun altını çizen Opr. Dr. Nükhet Zaim, “Retina, gözün arkasında bulunan ve ışığı algılayan, görme sinyallerini beyne ileten dokudur. Tavuk karası hastalığında, retina hücreleri (özellikle rod hücreleri) yavaş yavaş işlevini yitirir, bu da gece görüşünün bozulmasına, görüş alanının daralmasına ve ilerleyen safhalarda tam görme kaybına neden olabilir” ifadelerini kullandı. “A vitamini takviyesi önemli” Tavuk karası hastalığının genetik mutasyonlar sonucu ortaya çıkan bir hastalık olduğunun söyleyen Opr. Dr. Nükhet Zaim, şu bilgileri paylaştı: “Genellikle ırsî kalıtım gösterir ve farklı genlerin mutasyonları hastalığa neden olabilir. Kalıtım şekilleri otozomal dominant, otozomal resesif veya X’e bağlı olabilir. Şu anda retinitis pigmentosa için kesin bir tedavi bulunmamaktadır ancak hastalığın ilerlemesini yavaşlatabilecek veya yaşam kalitesini artırabilecek bazı yöntemler mevcuttur. Özellikle A vitamini takviyesinin bazı gece körlüğü hastaları üzerinde olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir. Görme kaybını yönetmek ve günlük yaşamda daha iyi başa çıkmak için özel eğitim ve cihazlar kullanılabilir. Bunun yanı sıra gözlük, lens veya yardımcı cihazlar gibi çözümler hastaların yaşam kalitesini artırabilir.” “Sürüş güvenliği tehlikeye girebilir” Gece körlüğü olan şoförlerin, karanlıkta görme yetilerinin azalması sebebiyle sürüş güvenliğinin tehlikeye girebileceğini belirten Opr. Dr. Nükhet Zaim, “Bu durum, hem şoförler hem de yolcular için kazalara davetiye çıkarabilir. Geceleri yol işaretlerini ve çevresel detayları algılamada zorluk yaşayan, parlak ışıklar, farlar veya sokak lambalarından gelen ışıkta aşırı parlamaya maruz kalan ve karanlıkta görüşü belirgin şekilde azalan kişilerin düzenli göz muayenesi yaptırmaları, göz sağlığını destekleyen A vitamini açısından zengin besinler tüketmeleri, gerekli durumlarda gece görüşünü iyileştirebilecek özel gözlükler kullanmaları gerekmektedir. Tavuk karası hastalığı, yaşam boyu süren bir süreç olup erken teşhis, hastaların yaşam kalitesini koruma açısından önemlidir. Tavuk karası hastalığı belirtileri fark edildiğinde bir göz doktoruna başvurmak ve düzenli göz muayenelerini aksatmamak hastalığın yönetiminde kritik rol oynamaktadır” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Nöropsikolojik testlerle demanslarda erken teşhis mümkün
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 12:57 Nöropsikolojik testlerle demanslarda erken teşhis mümkün Medipol Üniversite Hastanesi’nden Nöroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, beynin işleyişinin incelenmesi için etkili yöntemlerden biri olan nöropsikolojik testlerin önemine vurgu yaptı. Prof. Dr. Hanoğlu, nöropsikolojik değerlendirmenin beyin sağlığı ve işlevselliğinin ayrıntılı bir şekilde incelenmesine olanak sağladığını söyledi. Demanslar gibi zihinsel becerileri etkileyen hastalıkların temelinde erken tanı tedavi süreçlerine de büyük etki oluşturuyor. Alzheimer, parkinson, inme, multipl skleroz gibi nörolojik hastalıklarda bilişsel bozuklukların erken tanısı, tedavi süreçlerini de olumlu yönde etkiliyor. Medipol Mega Üniversite Hastanesi’nden Nöroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, bireylerin bilişsel risklerinin ortaya konulmasından demansların erken tanısına, bilişsel bozulmanın biçimini ortaya koyarak hastalıkta doğru tanının konulmasına ve doğru tedavi stratejilerinin belirlenmesinde nöropsikolojik testlerin önemli bir araç olduğunu söyledi. Alzheimer’da erken teşhis Nöropsikolojik testlerin bireyin bellek, düşünme ve diğer bilişsel işlevlerindeki değişikliklerini objektif bir şekilde değerlendirmeyi sağladığını ifade eden Prof. Dr. Hanoğlu, “Daha hafif bilişsel bozukluk döneminde yani klinik demansın ortaya çıkmasından önce başlamış olan bilişsle kaybın tanınmasını ve hangi tür demansa doğru ilerleyebileceğini anlayabilmemizi sağlıyor. Alzheimer hastalığı gibi ilerleyici demansların erken teşhisi ve farklı demans türlerinin bilişsel belirtilerinin doğru yorumlanması da bu testler sayesinde mümkün oluyor” diye konuştu. Hastalıkları ayırt etmede kullanılıyor Nöropsikolojik değerlendirmenin aynı zamanda psikiyatrik bozuklukların ve tıbbi durumların bilişsel etkilerini değerlendirmede de kullanıldığına dikkati çeken Prof. Dr. Hanoğlu, “Depresyon, anksiyete gibi psikiyatrik sorunlar ile Alzheimer hastalığı ve diğer demans durumlarını ayırt etmeye yardımcı olur, ayırıcı tanıda kullanılır. Özellikle demans tanılarında, nöropsikolojik değerlendirme ayırt edici bir araç olarak ön plana çıkar. Son dönemde hastalık sürecinin geciktirilebilmesine yönelik tedavilerin ortaya çıkmaya başlaması nedeniyle Alzheimer hastalığı gibi ilerleyici demansların erken teşhisi ve farklı demans türlerinin bilişsel belirtilerinin doğru yorumlanması giderek son derecede önem kazanmıştır” açıklaması yaptı. Nörolojik hastalıklarda bilişsel bozuklukların teşhisi için önemli Testlerin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Hanoğlu, “Nöropsikolojik değerlendirme, bireyin bilişsel ve zihinsel işlevlerinin derinlemesine incelenmesini sağlayan kapsamlı bir değerlendirme olarak önem kazanmaktadır. Bu değerlendirme yöntemleri, beyin sağlığı ve işlevselliği hakkında kritik bilgiler sunarak, inme, multipl skleroz, parkinson, epilepsi gibi nörolojik bozuklukların seyrinde ortaya çıkan bilişsel bozuklukların teşhisi ve tedavi sürecinin yönetilmesinde temel bir rol oynamaktadır. Nöropsikolojik değerlendirme günümüzdeki gelişmiş nörogörüntüleme yöntemlerine karşın hala bilişsel işlevlerin objektif değerlendirmesi için elimizdeki tek yöntemdir” dedi. Alzheimer, parkinson, inme, multipl skleroz Nöropsikolojik testlerin beyin tarafından kontrol edilen çeşitli bilişsel işlevleri değerlendirdiğini söyleyen Hanoğlu son olarak şunları söyledi: “Bellek, görsel-uzamsal beceriler, dikkat, dil gibi alanlarda yapılan bu testler; bireyin yaşına, eğitim düzeyine ve değerlendirmenin amacına göre farklılık gösterir. Bu sayede alzheimer, parkinson, inme, multipl skleroz gibi nörolojik hastalıkların özellikleri çerçevesinde oluşturulan özelleşmiş test bataryaları halinde uygulanır.”
Alzheimer’ın tanı ve tedavisine yönelik yeni çalışmalar yayınlandı
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 12:42 Alzheimer’ın tanı ve tedavisine yönelik yeni çalışmalar yayınlandı ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) tarafından desteklenen ve Alzheimer, vasküler hastalık, pediatrik epilepsi, travmatik beyin hasarı ve yaşlanmaya odaklanan çalışmaların sonucu bilim dünyası ile paylaşıldı. Akademisyen Doç. Dr. İlker Özşahin’in yer aldığı çalışmada Alzheimer’ın tanı ve tedavisine yönelik sonuçlar yayınlandı. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) New York eyaletinde, Cornell Üniversitesi Weill Cornell Tıp Fakültesi (WCM) Radyoloji Bölümü’ne bağlı Beyin Sağlığı Görüntüleme Enstitüsü’nde (BHII) çalışmalar yürüten Yakın Doğu Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği öğretim üyesi ve Sağlıkta Yöneylem Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. İlker Özşahin, Alzheimer, vasküler hastalık, pediatrik epilepsi, travmatik beyin hasarı ve yaşlanmaya odaklanan birçok projede görev aldı. Doç. Dr. Özşahin, iki yıllık süreçte hafıza ve bunama bozukluklarının biyolojik karakterizasyonu ve tedavisi, biyobelirteç değerlendirmesi için hedef araştırma popülasyonlarının geliştirilmesi, nörolojik hasara neden olan hastalıkların anlaşılmasını geliştirmek için yeni görüntüleme yöntemleri, tanısal ve mekanik biyobelirteçlerin doku bazlı karakterizasyonu gibi konuları içeren araştırmalarda yer aldı. Yürütülen araştırmalar ise yüksek etki faktörlü dergilerde yayınlandı. Parçası olduğu araştırmaları, prestijli konferanslarda sunan Doç. Dr. İlker Özşahin, geçen hafta Yakın Doğu Üniversitesi’nde “Nörodejeneratif Değişikliklerin Çözülmesi: MFikroglial Aktivasyondan Alzheimer Hastalığında Glenfatik Dinamikler ve Görüntülemedeki Yenilikler” başlıklı bir seminer verdi. Araştırmalar bilimsel dergilerde yayınlandı Yakın Doğu Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomedikal Mühendisliği öğretim üyesi ve Sağlıkta Yöneylem Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. İlker Özşahin’in Cornell Üniversitesi Beyin Sağlığı Görüntüleme Enstitüsü’nde dahil olduğu araştırmalar alanında dünyanın en saygın bilimsel dergilerinde de yer buldu. Doç. Dr. İlker Özşahin’in; Journal of Alzheimer’s Disease, Journal of Alzheimer’s Disease Reports, American Journal of Neuroradiology, Brain Communications ve Pharmaceutics dergilerinde yayımlanan çalışmalarında başta Alzheimer olmak üzere beyin hücrelerinde deformasyon oluşturan hastalıkların saptanması için kullanılacak yenilikçi görüntüleme teknikleri ele alındı. Doç. Dr. İlker Özşahin: “Bilimin sınırlarını genişletme adına önemli adımlar attık” Cornell Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin dünyanın en önemli tıp fakültelerinden biri olduğunu söyleyen Doç. Dr. İlker Özşahin, “Cornell Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Beyin Sağlığı Görüntüleme Enstitüsü’nde alanında öncü bilim insanlarıyla birlikte çalışmak benim için büyük bir deneyim ve onurdu. Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların karmaşık dinamikleri üzerine multidisipliner bir yaklaşımla yürüttüğümüz çalışmalar, bilimin sınırlarını genişletme adına önemli adımlar atmamıza imkan sağladı. Yakın Doğu Üniversitesi’nin desteği ile elde ettiğim bu değerli bilgi ve deneyimi, öğrencilerimle ve bilim dünyası ile paylaşmaktan büyük mutluluk duyacağım” dedi.
Kocaeli’den Harvard’a uzanan yolculuk
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 12:08 Kocaeli’den Harvard’a uzanan yolculuk Harvard Üniversitesi’nde, 40’tan fazla ülkeden akademisyenlerin katılımıyla gerçekleştirilen üç uluslararası konferans, eğitim, eğitim teknolojileri ve iletişim alanlarında küresel akademik camiayı bir araya getirdi. Bu prestijli etkinliklerde, Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’nin uyguladığı ’Yapay Zeka Destekli Esnek Eğitim Modeli’, katılımcılar tarafından ilgiyle takip edildi. Harvard Üniversitesi’nde, 40’tan fazla ülkeden akademisyenlerin katılımıyla gerçekleştirilen 3 uluslararası konferans, eğitim, eğitim teknolojileri ve iletişim alanlarında küresel akademik camiayı bir araya getirdi. Etkinlikte Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi’nin uyguladığı ’Yapay Zeka Destekli Esnek Eğitim Modeli’, katılımcılar tarafından ilgiyle takip edildi. Konferanslar, INTE (International Conference on New Horizons in Education), IETC (International Educational Technology Conference) ve ITICAM (International Trends and Issues in Communication and Media) başlıkları altında gerçekleştirildi. Eğitimde yenilikçi yaklaşımlar ve teknolojinin rolü üzerine sunumlar ve atölye çalışmaları düzenlenen etkinlik, uluslararası akademik iş birliğini teşvik ederken, katılımcılara da kendi alanlarındaki en son gelişmeleri ve yenilikleri paylaşma fırsatı sundu. "Hızlı değişim, stratejik planlama yerine bilgi destekli liderliği önemli hale getirmektedir" Konferansın açılışına Boston Başkonsolosu Murat Uğurluoğlu da katıldı. 2 gün süren konferansta yüz yüze ve çevrimiçi sunumlar yapıldı. KOSTÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, "Dünyadaki Hızlı Değişimin Üniversite Yönetimine Etkisi" konulu sunumunda, teknolojik değişim hızının yakın gelecekte üniversiteler üzerinde şok edici etkiye sahip olacağını belirterek, "Bu etkiyi yaşamaya başladık. Müfredat planları ve öğretim stilleri yapay zeka destekli, yeterlilik temelli ve esnek olmaya başladı. Hızlı değişim, stratejik planlama yerine bilgi destekli liderliği önemli hale getirmektedir" dedi. Ayrıca, yükseköğretim kurumlarının kalite güvence mekanizmalarının yapay zeka destekli değerlendirme yazılımlarıyla sürekli olarak iyileştirilmesi ve basitleştirilmesi gerektiğini vurguladı. Konferansta, kısa dönem ve uzun dönem derece programları, dijital krediler, teknolojik gelişmeler, yapay zeka, artırılmış gerçeklik gibi yeniliklerin değerlendirilmesi konularında HLC, EFQM, CHEA ve ENQA gibi önemli kalite ve akreditasyon kuruluşlarında çalışmalar yapıldığı da belirtildi. Ayrıca, Rektör Elmas, HarvardX Kursları Direktörü Jascha Smillack ile bir araya gelerek EdX platformu ve işbirliği konularını görüştü. EdX, Harvard ve MIT önderliğinde Mayıs 2012’de kurulmuş, çeşitli alanlarda birçok farklı dersi içeren online ve ücretsiz eğitim platformudur. Bu programların, üniversitelerin eğitim-öğretimi daha esnek hale getirmesine önemli katkıları olduğu ve Türkiye’de geliştirildiği ifade edildi.
Çocuğunuz yokuş yukarı çıkarken nefes nefese kalıyorsa dikkat
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 12:06 Çocuğunuz yokuş yukarı çıkarken nefes nefese kalıyorsa dikkat Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Osman Yılmaz, her çocuğun spor yapma hakkının olduğunu belirterek çocukların spor öncesinde mutlaka kardiyoloji muayenesi yapılması gerektiğini belirtti. Her çocuğun spor yapma hakkı olduğunu ancak spordan önce mutlaka bir kardiyoloji muayenesi gerektiğini belirten Sivas Medicana Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Osman Yılmaz, “Çocuğun kalbinde birkaç milimetrelik bir defekt veya kalp kapağında minimal kaçak olduğunda aileler çocuklarını hemen kalp hastası ilan ediyor, kendi kendilerine telaş yapıyorlar. Bu çok yanlış bir bilgi. İleride başarılı bir sporcu olmanın temel ilkesi çocuğun erken yaşta kondisyon kazanmasıdır” açıklamalarında bulundu. “Yanlış bilgiden kurtulmamız lazım” Ailelerde çok yanlış bir bilgi birikimi olduğunu söyleyen Yılmaz, “Örneğin çocukta birkaç milimetrelik bir defekt veya kalp kapağında minimal kaçak var. Aileler bu konu üzerinde kendi kendilerine telaş oluşturuyorlar. Çocukları spor yapmaktan mahrum bırakıyorlar. Çocukların kalp durumlarını biz değerlendiririz. Kalbin fonksiyonlarına ve dolum kapasitesine bakarız. Kalbin performansını değerlendiririz. Ancak önemli damar tıkanıklıkları, büyük çaplı delikler varsa özellikle aileye de bunu açıklarız. Spor konusunda ne kadar kısıtlama olup olmamasına dair bilgilendirme yapabiliriz. Yapılan veya yapılacak olan aktivitenin tamamı kısıtlanacak diye bir şey yok. Aktiviteler, kalp patolojisine göre derece derece kısıtlanır. Fakat şöyle bir yanlış bilgi var ki milimetrelik bir defekt veya kalp kapağında minimal kaçak olduğunda aile çocuğunu kalp hastası ilan ediyor. Ve çocuğu bütün sportif faaliyetlerden engelliyor. Bu yanlış bilgiden kurtulmamız lazım” ifadelerine yer verdi. “Bir çocuk hafif yokuş çıkarken nefes nefese kalıyorsa çocukta kondisyon eksikliği olabilir" Sporun kalbe zararı olmadığı gibi yararının olduğunu belirten Yılmaz, “Çağımızda çocuklar 4-5 yaşından itibaren bale, yüzme ve buna benzer kurslar gidiyorlar. Bu aktivitelerin kalbe en ufak zararı olmadığı gibi aslında yararı var. Çünkü genç yaşta kondisyon kazanıyorlar. Beş yaşındaki bir çocuk hafif yokuş çıkarken nefes nefese kalıyorsa çocukta kondisyon eksikliği olabilir. Tabi bu sportif aktiviteler önce çocuğun kalbini değerlendirmemiz gerekiyor. Nefes nefese kalma kondisyon eksikliği mi yoksa herhangi bir kalp sorunumu bunu anlamamız gerekir. Kalp performansı iyi ve herhangi bir yetersizlik yoksa bu nefes nefese kalma sebebi kondisyon sorunudur. Spor bu tür sorunları ortadan kaldırabilir. Erken yaşta kondisyon kazanmak ileride başarılı bir sporcu olmanın temel ilkesidir. Her çocuğun spor yapma hakkı vardır. Küçük problemler nedeniyle çocuklar spordan mahrum kalmamalıdır” şeklinde konuştu.
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi SMA Merkezi hizmet vermeye devam ediyor
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 11:48 Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi SMA Merkezi hizmet vermeye devam ediyor Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, SMA hastalarına tedavi veren bir merkez olarak hizmet vermeye devam ediyor. Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğünden yapılana açıklamada, SMA tanısı alan çocuk hastaların, Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Nörolojisi Bölümü’nde takip ve tedavilerine devam edinilebildiği belirtildi. Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Nöroloji Uzmanı Dr. Olgay Bildik’in görüşlerine yer verilen açıklamada, “Spinal Müsküler Atrofi (SMA) hastalığı, doğuştan gelen bir sinir-kas hastalığıdır. Bu hastalarda SMN geni, protein üretemez. Buna bağlı olarak da vücuttaki motor sinir hücreleri hasarlanır ve istemli kaslar, zaman içinde görevini yerine getiremez duruma gelir. SMA’nın çeşitli tipleri tanımlanmıştır ve bunlar ciddiyet açısından farklılık gösterir. Hastalığın bulguları doğum öncesi ile yetişkinlik arasındaki bir dönemde görülebilir” dedi. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “SMA tamamen tedavi edilmesi mümkün olmayan bir hastalıktır, ancak çalışmaları son hızla devam etmektedir. Günümüzde geliştirilen bazı tedavi yöntemleri ile hastalığın ilerlemesini durdurmak mümkün olabiliyor. SMA gittikçe şiddetlenen karakterde bir rahatsızlıktır. Tedavi ile bu şiddetlenmenin durdurulması ve hastanın oturma, yürüme kazanımlarını korumasını sağlıyoruz. Tedaviye erken başlanması durumunda sonuçlar daha yüz güldürücü oluyor. Hastanemize İlimizden ve il dışından başvuran SMA’lı hastaların, takip ve tedavilerini yapıyoruz. Ülkemizde 2017 yılından beri SGK tarafından geri ödeme kapsamına alınmış olan Spinraza (Nusinersen) ilacını, hastanemize başvuran hastaların tedavisinde kullanmaktayız. Spinraza (Nusinersen), vücudun daha fazla SMN proteini üretmesini sağlayan bir ilaçtır.”
Okullar açılmadan önce ailelerin dikkat etmesi gereken 8 kural
26 Ağustos 2024 Pazartesi - 11:47 Okullar açılmadan önce ailelerin dikkat etmesi gereken 8 kural Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Fatih Ay, okullar başlamadan önce ailelerin çocuklarının sağlıklı bir eğitim öğretim yılı geçirilebilmesi adına dikkat etmesi gereken 8 kuralı açıkladı. Yeni okul yılı başlarken, ebeveynlerin okul alışverişi ve kırtasiye malzemeleri gibi düşünmeleri gereken pek çok şey gündeme geldi ve az bir süre kaldığı için evlerde yoğun bir telaş başladı. Memorial Antalya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Fatih Ay, okul öncesi yapılan hazırlıkların başında, çocukların genel bir sağlık taramasından geçmesi çok önemli olduğunu, okula dönüşte yapılan sağlık kontrolleri öğrencilerin yeni eğitim-öğretim yılına sağlıklı bir şekilde başlamasını sağlayacağını söyledi. Bu kontrollerin yalnızca altta yatan sağlık sorunlarını belirlemekle kalmayacağını ifade eden Ay, “Aynı zamanda iyi alışkanlıkların edinilmesini de beraberinde getirir” dedi. Uzm. Dr. Fatih Ay, çocukların okula hazırlanma sürecinde çocukların endişelerine kulak verilmesi, görme ve işitme testi yaptırılması, diş ağrısı yaşamadan diş kontrollerini yaptırılması, aşı kontrollerini ve eksik aşıların tamamlanması gerektiğini, kan ve vitamin düzeylerine baktırılması, sağlıklı beslenme programı oluşturulması, uyku düzenin dikkat edilmesi ve hijyen kurallarını detaylıca anlatılması gerektiğini vurguladı.