SAĞLIK
Sağlık işçilerinden ’vergi sisteminin iyileştirilmesi’ çağrısı 24 Eylül 2024 Salı - 18:27:48 Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (TÜRK-İŞ) bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası üyeleri, vergi sisteminin iyileştirilmesi ve vergide adalet çağrısı yaptı. TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanlığı üyeleri, "vergi sisteminin gelire göre iyileştirilmesi ve vergide adalet" çağrısıyla Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Mevki Ek Bina önünde toplandı. Grup adına konuşan Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanı Nilgün Fidan, sağlık ve sosyal hizmet işçilerinin hayat pahalılığı nedeniyle yaşadıkları sıkıntılarının gün geçtikçe arttığını, vergide adalet istediklerini söyledi. Türkiye’de gelir adaletinin sağlanması için vergide adaletin sağlanması gerektiğini ifade eden Fidan, "Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak servet elde edenler var ama işçinin ödediği kadar vergi vermiyorlar. İşçiler 12 ay çalışmakta fakat 2 buçuk aylığını vergi olarak ödemek zorunda kalmaktadır. Yaptıkları her harcamada KDV ve ÖTV olmak üzere ödediği dolaylı vergi var. Vergi sisteminde acil olarak düzenleme yapılmalıdır" dedi. Fidan, gelir vergisi oranının bütün işçiler için yüzde 15’de sabitlenmesini ve işçilere yapılan sosyal amaçlı ödemelerden vergi kesilmemesini talep ettiklerini de ekledi.
24 Eylül 2024 Salı - 18:16 Haşlanmış ve közlenmiş mısırın ‘Mutluluk hormonu’ salgıladığı belirtildi Merkezi Aydın’da bulunan ve Ege Bölgesi’ndeki endemik bitkilerin yanı sıra çeşitli sebze ve meyveler üzerinde bilimsel çalışmalar yürüten Karya Farma HBX Ar-Ge, genellikle haşlama ve közleme şeklinde tüketilen süt mısırın besin değerlerinin yanında mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin salgıladığını açıkladı. Çalışmaların sonuçları hakkında açıklama yapan Karya Farma HBX Ar-Ge Bilim Kurulu Üyesi Kimyager Aslı Aktaş, “Mısırı sadece beslenmek ve damak tadı için değil mutluluğunuz için de tüketebilirsiniz” dedi. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te spesifik ve stratejik faaliyetlerini sürdüren ve yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalarında 17 ayrı patente sahip olan Karya Farma HBX Ar-Ge ekibi, bu haftaki çalışmalarında başta Ege ve Karadeniz olmak üzere ülkenin dört bir yanında tüketilen süt mısırı laboratuvara aldı. Közlenmiş ve haşlanmış mısırın lezzetli bir atıştırmalık olmanın ötesinde, vücudun mutluluk hormonlarını artırabilen bir besin kaynağı olduğunu belirten Kimyager Aslı Aktaş, özellikle közlenmiş ve haşlanmış mısır, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyelerini artırarak insanların daha mutlu, motive ve zinde hissetmelerine katkı sağlayan özelliğe sahip” diyerek insanların hiç değilse ara sıra böyle bir gıdayı tüketmesini önerdi. Serotonin, mutluluğun yanı sıra ruh hali dengesi için önemli bir hormon olduğunu kaydeden Aktaş, “ Mısır, triptofan adlı bir amino asit içerir ve bu amino asit, serotonin üretimini destekler. Közlenmiş ve haşlanmış mısırdaki karbonhidratlar, triptofanın beyne ulaşmasına yardımcı olarak serotonin üretimini hızlandırır. Dengeli bir serotonin seviyesi zihinsel ve duygusal dengeyi sağlar. Mısır, bu özellikleri ile kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine katkıda bulunabilir” dedi.
24 Eylül 2024 Salı - 17:00 Tüp bebek yöntemiyle doğan çocuklarına doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile, tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisi için Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift, çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. "Zorlu süreçti ama sonuna değdi" Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen Büşra Kavak, "Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamız sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebek denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefa’mız geldi" dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar bin 500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, "Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz" dedi. Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
24 Eylül 2024 Salı - 16:59 Tüp bebek yönetimiyle dünyaya gelen çocuklarına, doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisin Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e tedavi olmak için başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. “Zorlu süreçti ama sonuna değdi” Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen anne Büşra Kavak, “Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamı sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebe denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefamız geldi” dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar 1500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, ”Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz” dedi Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
9 yaşındaki kız çocuğu güneş panelinde yandı...1,5 ay yoğun bakımda kaldı
27 Ağustos 2024 Salı - 12:40 9 yaşındaki kız çocuğu güneş panelinde yandı...1,5 ay yoğun bakımda kaldı Bursa’da güneş panelinin kırılmasıyla üzerine dökülen sıcak su sonucu vücudunda derin yanıklar oluşan 9 yaşındaki kız çocuğu, Bursa Şehir Hastanesi Yanık Merkezi’nde yürütülen üç aylık tedavi sonucu sağlığına kavuştu. Çocukları hayati tehlike kaydıyla hastaneye yatan ve 1,5 ay yoğun bakımda kalan aile fertleri, "Bu acıyı başka çocuklar ve aileleri yaşamasın" dediler Mustafakemalpaşa ilçesinde gerçekleşen olayda 9 yaşındaki kız çocuğu, kardeşi ile birlikte evin çatısı bulunan güneş panelinde oyun oynadığı sırada panel camlarının kırılması sonucu üzerine dökülen sıcak suyla yandı. Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesi’nde yapılan ilk müdahalenin ardından Bursa Şehir Hastanesi Yanık Merkezi’ne sevk edilen ve durumu ciddi olan kız, hemen yoğun bakıma alındı. 45 gün kadar yoğun bakımda kalan minik hasta, günden güne iyiye gitmesi ile üç aylık tedavinin ardından sağlıklı bir şekilde taburcu oldu. Hastanın tedavisini yürüten Bursa Şehir Hastanesi Yanık Merkezi Çocuk Yanık Sorumlusu Doç. Dr. Sabriye Dayı, çocuk yanıklarında birçok etkenin olabileceğine dikkat çekti. Son dönemlerde artan sıklıkta güneş paneli yanığını da gördüklerini dile getiren Op. Dr. Dayı, “Güneş panellerinin bir oyun alanı gibi kullanılması çocuğun yanmasını oldukça kolaylaştırıyor. Bu durum bu tarz vakaları da arttırmaktadır. Bu yanıklar oldukça ciddi yanıklardır. Gelen hastalarımız hep yoğun bakıma alınmakta ve yoğun bakım süreci de baya bir sancılı geçmektedir. Gelen hastalarımız, sağlıkla taburcu olabildi ama tabii ki izler, kalıcı büzüşmeler gibi sonuçları da olan bir durumla karşılaşmaktayız” dedi. Aileler dikkatli olmalı Bu tarz çocuk yanık vakalarında artışların olmaması ve üzücü durumların yaşanmaması adına ailelere büyük bir sorumluluk düştüğünün altını çizen Op. Dr. Dayı, “Ailelerin, çocuklarının oyun alanlarını dikkatlice tanımlamaları gerekmektedir. Ailelerimizden, çocukların güneş panelinde kaymalarını, o çevrede oyun oynamalarını veya güneş panelinde olan suya kolaylıkla ulaşabilmelerini önlemelerini istiyorum ve bekliyorum. Hem aileler hem çocuklar hem de bizler üzülmeyelim. Burada son muayenesini yaptığımız hastamız şükürler olsun taburcu olabildi. Gerekli bazı giysilerini giyiyor ve gerekli kremlerini kullanıyor. Gerekli fizik tedaviler önerildi ancak tabii ki yine bir yaranın iyileşmesi açısından bir süreç devam ediyor. Yani yanık olduğu gibi veya hastaneden çıktığı gibi bitmiyor, hayatına getirdiği bazı ek yükler oluyor” şeklinde konuştu. “Büyük acı hissettik” Yaşadıkları üzücü durumu anlatan baba ise, “Köyde çatıda bulunan güneş panelinin üzerinden kaymak istemişler. Kardeşi kayabilmiş ama ablası kayamamış ve cam kırılmış. İster istemez sıcak su üzerine boşandı. Hemen Mustafakemalpaşa Devlet Hastanesi’ne gittik. Oradan da Bursa Şehir Hastanesi Yanık Merkezi’ne sevk ettiler. Yanık merkezine geldikten hemen sonra kızım solunum cihazına bağlandı. Durumu ciddiyetini koruyordu. Aşağı yukarı 40 - 45 gün kadar falan kaldı. Ondan sonra bir 40 - 45 gün kadar da normal serviste kaldı. Şu anda taburcu olduk” ifadelerini kullandı. Bir baba olarak yaşadıkları durumdan büyük bir acı hissettiklerini belirten Yiğit, başkalarının bu acıyı çekmemesi için çocuklarını uyarmaları ve oyun alanlarının dışına çıkmaması için ikaz etmeleri gerektiğini sözlerine ekledi.
Kadın doğum uzmanından uyarı: “Sıcak havalar hamilelerde erken doğumu tetikleyebilir”
27 Ağustos 2024 Salı - 11:45 Kadın doğum uzmanından uyarı: “Sıcak havalar hamilelerde erken doğumu tetikleyebilir” Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Oğuz Özdemir, fazla ısının hamile kadınları savunmasız hale getirdiğine dikkati çekerek, “Yüksek sıcaklıklar rahim kasılmalarını ve potansiyel olarak erken doğumu tetikleyebilir” dedi. Medical Park Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Oğuz Özdemir, yaz aylarında gebeliği rahat geçirmenin yolları hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Sıcak havaların hamileler etkileri Günümüzde küresel ısınma ile birlikte birçok gebenin yüksek mevsimsel sıcaklıklara maruz kaldığına değinen Özdemir, “Hamile kadınların aşırı sıcağa karşı savunmasız olduğu düşünülmektedir. Termoregülasyondaki doğal gebelik değişikliklerinin hamile kadınları ısıya maruz kalmaya karşı savunmasız hale getirdiği bilinmektedir. Hamilelik sırasında kazanılan kilo, vücut yüzey alanının vücut kütlesine oranını azaltır ve bu da hamileliği daha da zorlaştırabilir. Hamile kadınların iç ısıyı dağıtması daha zordur. Büyüyen fetüsün metabolik talepleri ısı oluşturarak hamile kadının çekirdek vücut ısısında hafif bir artışa yol açabilir. Hamile kadınlar ayrıca hamileliğin geç evrelerinde dehidratasyona daha duyarlıdır. Dolayısıyla, yüksek sıcaklıklar rahim kasılmalarını ve potansiyel olarak erken doğumu tetikleyebilir” diye konuştu. Yüksek ısı anne adayını olumsuz etkileyebilir Bazı çalışmaların yüksek sıcaklıklarda düşüğün tetiklenebileceğini gösterdiğini söyleyen Op. Dr. Özdemir, “Yüksek ortam ısısına maruz kalma, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı gibi gebelik komplikasyonlarıyla ilişkilendirmektedir. Aşırı sıcağa maruz kalındığında, plasental kan akışında azalma, dehidratasyon ve erken doğumu tetikleyebilecek inflamatuar yanıt dâhil olmak üzere anneye veya fetüse zarar verebilecek bir dizi süreç meydana gelebilir. Bazı çalışmalar yüksek sıcaklıkların düşüğe sebep olduğu yönündedir” dedi. “Seyahat öncesi rutin gebelik muayenesi yapılmalıdır” Hamilelikte tatil sürecinde dikkat edilmesi gerekenlerden bahseden Op. Dr. Özdemir, şu bilgileri paylaştı: “Seyahat öncesi ve sonrası rutin gebelik muayenesi yapılıp, bir hastalık durumu tespit edilmeli, yolculuğa engel riskli bir durumun olup olmadığına bakılmalıdır. Seyahat edilecek bölgede acil bir durumda başvurulacak sağlık kuruluşu olup olmadığı kontrol edilmelidir. Gebelerde yükselen hormonlar sebebiyle vücut, özellikle de yüz bölgesi güneşe daha hassastır, bu yüzden öğlen saatlerinde güneşe çıkılmamalı ve yüksek faktörlü güneş koruyucu kremler kullanılmalıdır. Gebelerde uzun süre araç yolculuğu özellikle ilk 3 ay düşük riski sebebiyle önerilmemektedir. Eğer araç yolculuğu yapılacaksa 1-2 saatte bir mola verilerek yürüyüş yapılmalıdır. Hijyen açısından uygun olmayan tatil bölgelerinden uzak durulmalıdır. 32. gebelik haftasından doğuma kadar olan evrede olabilecek acil durumlar sebebiyle acil olmadıkça il dışı yolculuk önerilmemektedir. Rahim ağzı yetmezliği sebebiyle rahim ağzına dikiş atılan hastalar, gebelik zehirlenmesi, düşük tehdidi, erken doğum tehdidi, vajinal kanama, tanı konulmamış (dış gebelik-normal gebelik ayrımı) gebelik gibi durumları olan hastalar uzak yerlere seyahat etmekten kaçınmalıdır.” “Gebelikte yüzmede bir sakınca yoktur” Gebelikte yapılabilecek en ideal sporlardan birinin yüzme olduğunu belirten Op. Dr. Özdemir, “Yolunda giden bir gebelikte yüzme, gebelikteki en yararlı aktivitelerden biridir. Denize girmek ya da yüzmekte sakınca yoktur. Havuz hijyeni tam ve güvenilirse havuza girmekte de bir sakınca yoktur. Denizde ya da havuzda güneş ışınlarına dikkat edilmeli, yüksek faktörlü güneş koruyucu kremler sürülmeli, mümkünse şapka takılmalıdır” ifadelerini kullandı. “Günde ortalama 3 litre su içilmeli” Hamilelikte sıvı kaybını önlemin yollarına değinen Özdemir, “Aşırı sıcak ya da günün en sıcak vakitlerinde güneş ışınlarından korunulmalıdır. Günde ortalama 3 litre su tüketilmelidir. Terletmeyen ferah kıyafetler tercih edilmelidir. Kahve, çay gibi vücuttan sıvı atılımını arttıran içeceklerden uzak durulmalıdır. Sürekli su içmeyi sevmiyorsanız, aralarda taze meyve suları ya da soda gibi içecekler tüketin. Suyun tadı sevilmiyorsa suya limon benzeri meyveler eklenebilir. Kavun, domates gibi sıvı kaybı düşmanı besinler tüketilmelidir” açıklamasında bulundu. Güneş koruyucu kremler güneşten korumaya yardımcıdır Güneşten korunmanın yollarını anlatan Op. Dr. Özdemir, şunları söyledi: “Güneş ışınlarının zararlı etkilerinden korunmak için, zararlı güneş ışınlarının yeryüzüne en dik geldiği 11.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkmayın. Eğer çıkmanız gerekiyorsa, güneş koruyucu krem kullanmayı asla ihmal etmeyin. Yaz aylarında kullandığınız ürünün güneşten koruma faktörünün 50 (SPF) olmasına da dikkat edin. Güneş koruyucuları güneşe maruz kalmadan önce uygulanmalıdır. Güneş koruyucu ürünlerin etkisi ortalama 2 saat sürer. Dolayısıyla, dışarıda kaldığınız süre boyunca ürünü her 2 saatte bir tekrarlamayı ihmal etmeyin.” Yaz aylarında gebeler için sağlıklı beslenme önerileri Yaz aylarında hamilelerde alınması gereken en temel besinin yeterli sıvı alımı olması gerektiğine dikkat çeken Op. Dr. Özdemir, “Günlük en az 2.5 litre sıvı tüketilmelidir. Kafein, karbondioksit ve yüksek miktarda şeker içeren sıvılardan uzak durulmalı, hazır meyve suları ve asitli içecekler tüketilmemelidir. Taze sıkılmış meyve suları, ayran, bitki çayları, şekersiz doğal meyve kompostoları tercih edilebilir. Oluşan tuz kaybını önlemek için de tuzu yoğun olmayan ayran tercih edilmelidir. Kasılmaları ve bağırsak hareketliliğini artırmayacak bitki çayları hamilelik döneminde tüketilebilir. Rezene, ıhlamur, papatya, zencefil, anason, nane içerikli bitki çayları tercih edilebilir” dedi. “Meyve ve sebze tüketimi önemli” Yaz aylarında meyve tüketiminin önemli olduğunu belirten Op. Dr. Özdemir, “Meyve ve sebzeler vitamin, mineral, lif, su ve bebeğin sağlığı için çok iyi olan diğer besin öğeleriyle yüklüdür. Yoğun C vitamini içeren yeşil biber, kırmızı biber, çilek, erik, kiraz, maydanoz; A vitamini açısından zengin kayısı, şeftali, domates, havuç; likopen denilen antioksidan içeriği ile karpuz, çilek, kırmızı erik, kiraz; hem C vitamini hem folik asit açısından zengin hem de anti kanserojen özelliğiyle üzüm tercih edilebilecek meyveler arasında yer alır. Hazır dondurmalar yerine taze sütlü dondurmalar tercih edilmelidir. Gebelerde günlük protein ve Omega-3 alımı önemlidir. Bu fetal beyin fonksiyonları ve bağışıklık sistemi için gereklidir. Günlük 80 gr protein 150 mg Omega 3 alımı önerilmektedir” ifadelerine yer verdi.
El ve ayaklarda ani mavi-mor renk değişimlerine dikkat
27 Ağustos 2024 Salı - 11:42 El ve ayaklarda ani mavi-mor renk değişimlerine dikkat Romatoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, Raynaud Sendromu’nun (RB) en önemli belirtisinin, el ve/veya ayak parmak uçlarında bazen soğuğa maruz kalındığında bazen de stresle birlikte oluşan mavi-mor renk değişikliği olduğunu söyledi. Bazen stresli günlerde bazen de soğuk havalarda el ve/veya ayak parmak uçlarında oluşan mavi-mor renk değişikliklerin Raynaud Fenomeni (sendromu) belirtisi olabileceğini söyleyen Liv Hospital Samsun’dan Romatoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, önemli uyarılarda bulundu. Isı değişikliklerine ve strese bağlı olarak ortaya çıkan Raynaud Fenomeni’nin toplumda yüzde 3-5 gibi oranında görüldüğünü belirten Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, “Raynaud Sendromu’nun (RB) en önemli belirtisi, el ve/veya ayak parmak uçlarında bazen soğuğa maruz kalındığında bazen de stresle birlikte oluşan mavi-mor renk değişikliğidir. Hastalık kan damarlarında daralma sonucu ortaya çıkar. Normalde deriye giden kan damarları, soğuk havalarda ısı kaybını azaltmak için daralır. Ancak Raynaud hastalığında bu süreç uzar. Bir süre sonra kanlanmanın bozulmasına bağlı olarak damarlarda oksijen seviyesi düşer ve deride mavi-mor renk değişikliği olur. Bu mavi-mor renk değişikliğini takiben damarlarda bir genişleme meydana gelir. Ardından parmak uçları yeniden pembe-kırmızı hale döner” diye konuştu. En sık genç kadınlarda ortaya çıkıyor Raynaud hastalığının bazen tek başına oluşabileceğini ve beraberinde herhangi bir yandaş hastalık olmayabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, buna birincil-primer RB (PRB) adını verildiğini vurguladı. Raynaud hastalığının başka bir hastalığın bir ön belirtisi şeklinde veya hastalığın seyri sırasında da ortaya çıkabildiğini sözlerine ekleyen Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, buna da ikincil-sekonder RB (SRB) adını verildiğini belirtti. Raynaud hastalığının en sık genç kadınlarda gördüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, “PRB’nin genetik bir yönü de vardır. PRB olanların yakınlarında da benzer belirtiler olabilir. PRB’de tedaviye cevap genellikle iyidir, önemli bir probleme yol açmaz” dedi. Romatizmalı hastalıklarla birlikte görülebilir İkincil Raynaud sendromunun (SRB) sıklıkla sistemik skleroz (skleroderma), SLE, Sjögren sendromu, anti-fosfolipid sendrom, poli-dermatomyozit, romatoid artrit gibi iltihaplı romatizmalı hastalıkların seyri sırasında da ortaya çıkabileceğini dile getiren Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, “SRB, bunun dışında vücut savunma sisteminden kaynaklanan başka sistemlere ait hastalıklara da eşlik edebilir. Bazı hastalarda kulak kepçesi, burun, yüz, diz, meme uçları da etkilenebilir. Nadiren tüm kol ve bacakta da RB görülebilir. Parmaklarda renk değişiminin yanı sıra iğnelenme, uyuşma, ağrı olabilir. Eğer damarların daralma dönemi uzun sürerse dokular için tehlikeli olabilir. Kanlanma bozukluğuna bağlı parmak uçlarında yaralar gelişebilir” diye konuştu. Raynaud sendromunun tanısının hastanın tipik yakınmaları (parmaklarda soğuk ve stresle gelişen mavi-mor renk değişikliği, soğukluk, ağrı) ve hastanın muayenesi ile konulduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, şüphelenilen vakalarda değişik görüntüleme yöntemleri kullanılabileceğini ve benzer yakınmalara neden olan diğer sebeplerin dışlanması gerektiğinin altını çizdi. Sigara ve soğuktan uzak durmalılar Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, Raynaud sendromu tanısı konmuş bir hastanın yaşantısında nelere dikkat etmesi gerektiği hakkında ise şu önerilerde bulundu: “Hastalar vücutlarını soğuktan korumalı ve buna göre kıyafet seçmelidir. Soğuk havalarda mutlaka eldiven ve yün çorap giymeliler. Sigaradan uzak durmalılar. Sigaradaki nikotin ve benzeri kimyasallar damarların daralmasına neden olarak Raynaud hastalığını kötüleştirir. Damar daralmasına yol açan ilaçların da olumsuz etkileri olabilir. Bu nedenle tedavi seçimleri buna göre yapılmalıdır. Örneğin, bazı nezle-grip, migren ilaçları ve psikiyatrinin kullandığı bazı ilaçlar damar daralmasına yol açabilir. Stresin de damar daraltıcı etkisi olduğu unutulmamalıdır.” Tedavide altta yatan hastalığın olup olmadığı önemli RB’nin ilaç tedavisinde belirtinin birincil (primer) veya ikincil (sekonder) başka hastalık ile birlikte) olup olmadığı önem taşıdığını söyleyen Prof. Dr. Mehmet Sayarlıoğlu, “Tedavi planı altta başka bir hastalığın olup olmadığı değerlendirilerek yapılır. SRB’nde eşlik eden hastalığın tedavisi ön planda yapılır. Bunun yanında damar genişletici diğer tedaviler hastanın durumuna göre değerlendirilir. Ayrıca hastanın kullandığı başka ilaçlar varsa, bunların RB’ne etkileri değerlendirilerek gerekirse buna göre düzenleme yapılmaktadır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Saime Paydaş’tan “hematüri” uyarısı:
27 Ağustos 2024 Salı - 10:09 Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Saime Paydaş’tan “hematüri” uyarısı: Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Saime Paydaş, genellikle tehlikeli bir nedeni olmasa da idrardan kan gelmesi durumunun bazı hastalıkların habercisi olduğuna dikkat çekerek vakit kaybetmeden uzmana danışılmasını tavsiye etti. Acıbadem Adana Hastanesi Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Saime Paydaş, idrarda kan görülmesi yani “hematüri”nin idrar yolu enfeksiyonlarından böbrek hastalıklarına kadar birçok hastalığın habercisi olabileceğini söyledi. İdrar yapıldığı esnada kan gözle görülebiliyorsa buna makroskopik; sadece laboratuvar ortamında gözlemlenebilen durumda ise buna da mikroskobik hematüri denildiğini ifade etti. Enfeksiyonlar, böbrek hastalıkları, taş, kist, tümör, travma, radyasyon ve bazı ilaçların idrardan kan gelmesine neden olabileceğini belirten. Paydaş, “Hematüri, böbrek renal pelvis, üreterler, mesane, erkeklerde prostat ve üretra hastalıklarında görülebilir. Ayrıca böbreklerde; glomerulonefritler, vaskülitler, genetik geçişli hastalıklar (polikistik böbrek hastalığı, Alport sendromu, ince membran hastalığı vb) tromboembolilerde de hematüri görülebilir” dedi. Hematürinin süresi ve başlangıç yaşının teşhis koymada önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Paydaş, “Glomerüler hastalıklara bağlı hematüri her yaşta görülebilir. Polikistik böbrek hastalığı 20’li yaşlardan itibaren, kanserler ise 40 yaşından sonra daha sık görülür. Taşlar 30 yaş sonrası, üriner sistem enfeksiyonları ve travma her yaşta, egzersize bağlı olan hematüriler 20-50 yaşlarda daha sık görülür. Endometriozis 20 -50 yaş arasındaki kadınlarda hematüri nedeni olabilir” diye konuştu. “Basit bir sistit de hematüriye neden olabilir, tümör de” Tüm tetkik ve değerlendirmelere rağmen hematüri nedeninin bazen bulunamadığını anlatan Prof. Dr. Paydaş, genç hastalarda hematürinin geçici olduğunu ancak 35 yaşından büyük hastalarda hematüri geçici de olsa mutlaka kötü huylu tümör ihtimalinin önemsenmesi gerektiğini vurguladı. Travma, antikoagülan tedavi, böbrek taşı, enfeksiyonlar, tümörler ve böbreğin kistik hastalıkları gibi durumların hematüri eğilimini arttıracağına değinen Paydaş, altında bazen sistit gibi basit bir neden olsa da, önemli bir hastalık bulgusu olabileceğinden vakit kaybetmeden doktora başvurmak gerektiğini söyledi. “Hastanın ağrı şikayeti de varsa görüntüleme yapılır” Hastaya yapılacak testlerden bahseden Prof. Dr. Paydaş, “Tam idrar tahlili yapılır. Radyolojik inceleme yapılması uygundur. Ayrıca tam kan sayım, kan üre azotu, kreatinin, elektrolitler, enfeksiyon gibi değerlere bakılması bilgi verici olur. Hematüriye eşlik eden ağrı varsa kontrastsız bilgisayarlı tomografi veya ultrasonografi gibi bir görüntüleme yapılır” dedi. İdrar yolu enfeksiyonu varsa kültür alınarak hastanın tedavi edileceğini; 6 hafta sonra sorunun devam edip etmediğine bakılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Paydaş, enfeksiyon yoksa Üroloji uzmanı tarafından değerlendirildikten sonra tomografik inceleme ve dar bir tüpün mesaneye sokulmasıyla uygulanan sistoskopi yöntemlerinin gerekeceğini de söyledi. İhtiyaç halinde nefroloji yani böbrek sağlığı alanında uzman bir hekime başvurmak gerektiğini sözlerine ekledi. “Tedavi yöntemi hastalığın nedenine göre değişir” Hematüri tedavisinin altta yatan nedene göre değiştiğine işaret eden Prof. Dr. Paydaş, “Enfeksiyonun temizlenmesi için antibiyotik tedavisi uygulanır. Eğer kanama prostat büyümesine bağlı ise nedene göre ilaç veya ameliyat önerilebilir. Kanama, taş kaynaklıysa ses dalgalarıyla böbrek ve mesanedeki taşlar kırılabilir. Kanser söz konusu olursa üroloji uzmanı kontrolünde bir tedavi süreci belirlenir” diye konuştu. Paydaş, hematüriden korunmak için aşırı egzersizden ve travmadan kaçınmak; böbrek taşı ve enfeksiyona karşı bol bol su içmek; aşırı tuzlu besinlerden uzak durmak ve sigara içmemek gerektiği uyarısında bulundu.
Uyku hastalarının internetten aldığı ürünler tehlike oluşturuyor
27 Ağustos 2024 Salı - 10:05 Uyku hastalarının internetten aldığı ürünler tehlike oluşturuyor Uyku hastalıklarının internet üzerinden eriştiği bitkisel veya ilaç içerikli ürünler hakkında uyaran Eskişehir Şehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü Uzmanı ve Uyku Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Vural Fidan, “İnternet üzerinden tedarik edilen bitkisel ve ilaç kökenli farklı ürünlerin kontrolsüz olması, kesinlikle sıkıntı oluşturabiliyor” dedi. Günümüzde sık rastlanan uyku hastalıkları, insan hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Gündelik yaşantı, iş ve sosyal hayat, uyku problemlerine bağlı olarak olumsuz etkilenebiliyor. Uyku problemi yaşayan kişilerin her ne kadar uyku hekimlerine başvuru yapması önerilse de, birçok hasta internet üzerinden bitkisel ve ilaç içerikli ürün kullanıyor. İnternetten alınan ürünlerin kontrolsüz kullanımı ise tedaviden ziyade sıkıntılara neden olabiliyor. “İnternet üzerinden tedarik edilen bitkisel ve ilaç kökenli ürünler sıkıntı oluşturabilir” Uyku hastalığı ile mücadele veren hastaların internetten alarak kontrolsüz şekilde kullanacağı ürünlerin tehlike oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Vural Fidan, “Uyku hastalıklarının hem teşhisi hem de tedavisi, uyku hekimleri tarafından yapılmaktadır. Tabii uyku ile ilgili olan sorunlar için uyku hekimlere bazen ulaşım zor olabiliyor. Kişilerin daha kolayına gelen internet üzerinden bilgilendirme veya internet üzerinden bazen bitkisel, bazen ilaç kökenli farklı ürünleri tedarik edip kullanması mümkün olabiliyor. Fakat bunların kontrolsüz olması, kesinlikle sıkıntı oluşturabiliyor” dedi. “Sağlık Bakanlığı’nın vermiş olduğu bilgilendirmelere riayet edilmesi şart” İnternetten erişilen ürünlerin Sağlık Bakanlığı kontrolünde olmasının büyük önem taşıdığını ve hastaların uyku hekimlerine başvurmaları gerektiğini belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü Uzmanı ve Uyku Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Vural Fidan, şu ifadeleri kullandı: “Çünkü ilaç olarak tabir ettiğimiz ürünlerin mutlaka ve mutlaka Sağlık Bakanlığı onaylı olması gerekiyor. Tıbbi ürünler var, bazen biz de bunlara rastlıyoruz. Bu ürünlerin de mutlaka Sağlık Bakanlığı sertifikasyonu olması gerekiyor. Çünkü bunların kişiye önce zarar vermemesi ondan sonra faydalı olmasına gerekiyor. Bu yüzden mutlaka ve mutlaka Sağlık Bakanlığı’nın vermiş olduğu bilgilendirmelere riayet edilmesi şart. Bütün hastalarımızın uyku problemleri varsa er veya geç mutlaka uyku hekimleriyle başvurmasını öneriyoruz.”
Mardin’de Sağlıklı Hayat Merkezi, binlerce vatandaşın sağlıklı yaşama adım atmasına destek oluyor
27 Ağustos 2024 Salı - 09:39 Mardin’de Sağlıklı Hayat Merkezi, binlerce vatandaşın sağlıklı yaşama adım atmasına destek oluyor Sağlık Bakanlığı tarafından Mardin’in Artuklu ilçesinde hizmet veren Sağlıklı Hayat Merkezi, binlerce vatandaşın sağlıklı yaşama adım atmasına destek oluyor. Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Uzman Doktor Cihat Adın, Sağlıklı Hayat Merkezleri ve Aile Sağlığı Merkezleri’nde sunulan hekimlik hizmetlerini destekleyici güçlendirici ve teşvik edici nitelikte hizmet sunan bir kompleks olarak tarif edilebileceğini söyledi. Aile hekimliklerinde sunulan sağlığı koruyucu ve geliştirici hizmetlerin tamamlayıcı ayağı olarak hizmet veren sağlık kuruluşlarının temel hizmet felsefesinin "Hastalığa Değil, Sağlığa Yatırım Yapmak" olarak özetlenebileceğini belirten Adın, bu çerçevede sunulan hizmetlerin en önde gelenleri sağlıklı beslenme ve hareketli hayat programı dahilinde obezite danışmanlığı, sigara bıraktırma hizmetleri dahilinde sigara bıraktırma polikliniği, kanser erken teşhis tarama ve eğitim merkezi hizmetleri çerçevesinde sunulan kanser tarama hizmetleri, psikososyal destek hizmetleri ve gebelere sunulan gebe okulunda gebelik davranışlarını geliştirmeye ve güçlendirmeye yönelik hizmetler olduğunu kaydetti. Hizmet veren birimleri tanıtan Sağlıklı Hayat Merkezi Vaka Koordinatörü Mesude Melis Dündar, “Sağlıklı Hayat Merkezimize bireyin ve toplumun sağlık risklerine karşı korunması ve sağlıklı hayat yaşamının kalitesini yükseltilmesi amaçlı, toplum tabanlı sağlık hizmeti sunan birimlerdir. Hastalığa değil sağlığa yatırım amacıyla taramalar ve eğitimler verilmektedir. Kurumumuzda mevcut olan toplamda 9 danışmanlık hizmeti vermekteyiz” dedi. Dündar, “Çocuk sağlığı gelişimi, ağız ve diş sağlığı danışmanlığımız, psikososyal destek birimimiz, sosyologlar ve psikologlarımız, gebe sınıfı eğitmenliği, Sigara bırakma Polikliniği, KETEM birimimiz ve sağlıklı beslenme danışmanlık birimimiz de hizmet vermektedir. Keten birimimiz kanserde erken teşhis ve tanı eğitim merkezlerimiz olarak hizmet vermektedir” diye konuştu. “Kadınlarımızın hayatını kurtarmaya çalışıyoruz” Kanserde erken teşhisin çok önemli olduğunu vurgulayan Dündar, "Erken teşhis edilmesi tedavi oranını yüzde 90 üzerinde olduğu belirtilmektedir. Özellikle kadınlarımıza 30 yaşından itibaren 5 yılda bir rahim ağzı kanser taramalarını, 40 yaşından itibaren 2 yılda bir meme kanseri taramaları ve 50 yaşından itibaren kolon kanseri kadın ve erkek hastalarımıza yılda bir defa yapılmaktadır. Bu hizmetlerimiz tamamen Sağlık Bakanlığı bünyesinde ve ücretsiz bir şekilde yapılmaktadır” şeklinde konuştu. Obezite ile mücadele ve kilo sorunu olan vatandaşlara bireysel danışmanlık hizmeti verdiklerini aktaran Diyetisyen Gökhan Şen, “Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde ve ilimizde de obezite oranları artmaktadır. Bu oran çocuk yaş grubuna kadar düşmüş durumda. Bunun farklı sebepleri var. Günümüzde artan kalori, paketli gıda tüketiminin artması ile bu besinlerin içinde protein ve vitamin gibi besin üyelerinden de fakir olma durumu etkiliyor. Ulaşım ve teknolojinin gelişmesine bağlı olarak hareket imkânının azalması, uyku düzeninin bozulması gibi sebepler obezite oranlarının artmaktadır” dedi. Sağlıklı hayat merkezlerimizde detaylı yağ, kas, boy ve kilo ölçümü yaparak bu gibi sebeplerden hangisinde sorun varsa bunu tespit edip kişiye özgü bireysel beslenme danışmanlığı verdiklerini aktaran Şen, şöyle konuştu: "Bu bireysel danışmanlık ile fazla kilolu gördüğümüz kişiye kilo verdirmeye çalışıyoruz. Bu oran bireyde çok az ise kilo aldırmaya çalışıyoruz. Bu konuda çok güzel geri dönüşler aldık. 25-30 kilo veren danışanlarımız oldu. Çok zayıf olduğu halde 10-15 kilo alıp ideal kilosuna gelen danışanlarımız oldu. Çocuklarımıza da detaylı danışmanlık hizmeti veriyoruz. Çocuklar da telefon, televizyon ve tablet kullanımının artması ve paketli ürün tüketmelerini bağlı olarak obezite artmakta. Bu konuda ebeveynlere ve çocuklarımıza detaylı bir şekilde beslenme danışmanlığı veriyoruz."
Kalp damar hastalarında psikolojik destek iyileşme sürecini hızlandırıyor
27 Ağustos 2024 Salı - 09:32 Kalp damar hastalarında psikolojik destek iyileşme sürecini hızlandırıyor DENİZLİ (İHA) – Denizli Özel Egekent Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Bilgin Emrecan, kalp damar hastalarına cerrahi müdahale sonrası verilecek psikolojik desteğin iyileşme sürecinde önemli rol oynadığını belirtti. Denizli Özel Egekent Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Bilgin Emrecan kalp damar cerrahisi sonrası iyileşme sürecinde dikkat edilmesi gereken önemli püf noktalara değindi. Prof. Dr. Emrecan, “Kalp damar cerrahisi, kalp sağlığını iyileştirmek için önemli bir adımdır. Ancak, ameliyat sonrası iyileşme süreci de en az cerrahi işlem kadar kritik öneme sahiptir. Bu süreçte, hastaların dikkat etmesi gereken bazı temel noktalar bulunmaktadır. İlk olarak, cerrahiden sonraki ilk günlerde dinlenmek ve vücudu yormamak büyük önem taşır. Yeterli dinlenme, kalp ve damar sisteminin iyileşmesine yardımcı olurken, fiziksel aktivitelerin aşamalı olarak artırılması gerektiğini unutmamak gerekir” dedi. “Beslenme iyileşme sürecinde önem taşıyor” Ameliyat sonrası beslenmenin iyileşme sürecinde önemli bir rol oynağından bahseden Prof. Dr. Bilgin Emrecan, “Doktorun önerdiği sağlıklı ve dengeli bir diyet, vücudun daha hızlı toparlanmasını sağlayabilir. Ayrıca, tuz ve şeker alımını sınırlamak, kan basıncını kontrol altında tutmak için faydalıdır. Hastaların, doktorlarıyla birlikte uygun bir beslenme planı oluşturması önerilir” ifadelerini kullandı. “Psikolojik destek iyileşme sürecine katkı sağlıyor” Psikolojik desteğin de iyileşme sürecindeki rolünün önemli olmasının altını çizen Prof. Dr. Bilgin Emrecan, şu uyarılarda bulundu: “Psikolojik destek de iyileşme sürecinin önemli bir parçasıdır. Cerrahi müdahale sonrası hastalar, kaygı ve stres yaşayabilirler. Bu nedenle, aile desteği, arkadaşlarla iletişim ve gerektiğinde profesyonel psikolojik yardım almak, hastaların ruhsal durumlarını iyileştirebilir. Ameliyat sonrası dönemde, duygusal yüklerin paylaşılması, iyileşme sürecine olumlu katkılar sağlar. Düzenli doktor kontrolleri ve önerilen tedavi planına uyum göstermek, iyileşme sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesine yardımcı olur. İlaçların düzenli alınması, fiziksel aktivite programına uyulması ve doktorun önerilerine dikkat edilmesi, kalp damar cerrahisi sonrası komplikasyon riskini azaltır. Hastaların, bu süreçte sağlık uzmanlarıyla açık bir iletişim kurmaları, olası sorunların erken tespiti açısından oldukça önemlidir”
Yeni kalp krizi geçirmiş kişilerin uçağa binmesi riskli
27 Ağustos 2024 Salı - 09:26 Yeni kalp krizi geçirmiş kişilerin uçağa binmesi riskli Günümüzün en çok tercih edilen seyahat şekillerinden biri olan uçak yolculuğu, kalp hastalığı olan kişiler için az da olsa bazı riskler taşıyor. Uçaklarda bulunan tıbbi ekipmanlar ve eğitimli uçuş personeli sayesinde bu risklerin oldukça azaltıldığını belirten Doç. Dr. Murat Yalçın, “Stabil kalp hastalığı olan kişiler, genellikle uçak yolculuklarında sorun yaşamazlar. Ancak yeni kalp krizi geçirmiş, yeni bypass veya kalp kapak ameliyatı olanlar, stabil olmayan kalp yetmezliği ve stabil olmayan ritim bozukluğu olan, ciddi göğüs ağrısı devam eden ve kontrolsüz yüksek tansiyonu olan kişilerin uçak yolculuğu yapmaları riskli olabilir” dedi. Uçak yolculuklarında yüksek irtifa ile havadaki oksijen basıncı azalır ve vücut için gerekli oksijen alımı zorlaşır. Yaklaşık 9 bin-13 bin metre yüksekte seyreden yolcu uçaklarında kabin içi basınç ayarlama sistemleri sayesinde, yolcular yerden yaklaşık bin 500-2 bin metre yükseklikteki oksijen basıncına maruz kalır. “Bu oksijen miktarı sağlıklı bireylerde ve çoğu kalp hastalarında herhangi bir probleme neden olmaz. Ancak stabil olmayan bazı kalp hastalarında bu durum problem oluşturabilir” diyen Medicana Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Yalçın; kişilerin uçuş heyecanı, bavulların taşınması, havalimanında bekleme kuyrukları gibi stres faktörlerine bağlı problemler de yaşayabildiğini belirtti. Uzun süre hareketsiz kalmak kanda pıhtılaşmaya yol açabilir Doç. Dr. Murat Yalçın, uçuş öncesi ve sonrası sağlık sorunlarına karşı alınabilecek tedbirleri şöyle anlattı: “Yolculukta koşuşturma sırasında tansiyon yükselmeleri, çarpıntı hissi ve kalp damar hastalığı olan kişilerde göğüs ağrısı olabilir. Uçuş öncesi şikâyetleri düzelmeyen bireyler uçağa binmeden önce mutlaka havalimanı doktoruna görünmeli. Bir diğer risk ise; uzun yolculuklarda uzun süre hareketsiz kalmak, sıvı kaybı, alkol alımı gibi durumlar bacak damarlarında pıhtılaşmaya ve buradan kopan pıhtının akciğere gitmesiyle ciddi durumlara neden olabilir. Bu durumdan korunmak için yolculuk sırasında koridorda kısa yürüyüşler yapmak, otururken ara sıra baldır kaslarını kasmak, alkol alımından kaçınmak ve bol sıvı tüketmek faydalı olabilir. Yine 50 yaşını geçmiş, obez, ciddi varisleri olan, sigara kullanan, daha önceden pıhtılaşma olayı geçirmiş, kanser hastalığı ve hamilelik gibi artmış riskleri bulunan bireyler, doktorlarına danışarak uygun görülürse yolculuk öncesi kan sulandırıcı ilaç kullanabilirler.” Kalp pili olan kişiler uçakla seyahat edebilir “Stabil kalp hastalığı olanlar genellikle uçak yolculuklarında sorun yaşamazlar” diyen Doç. Dr. Yalçın, riskli gruplarla ilgili ise şu bilgileri verdi: “Yeni kalp krizi geçirmiş, yeni bypass veya kalp kapak ameliyatı olmuş bireyler, stabil olmayan kalp yetmezliği, stabil olmayan ritim bozukluğu bulunan, ciddi göğüs ağrısı devam eden, kontrolsüz yüksek tansiyonu olan hastaların uçak yolculuğu yapmaları riskli olabilir. Bu durumdaki hastalar ancak doktor kontrolü sonrası uygun görülürse uçabilirler. Tüm kalp hastaları uçuş sırasında ilaçlarını ve nasıl kullandıklarını belirtir evraklarını yanında hazır bulundurmalıdır. Yine kalp pili veya şok cihazı olan hastalar, havalimanı kontrol noktalarındaki x-ray cihazlarından geçmemelidir. Bu konuda sorun yaşamamaları için gerekli pil kartları ve evrakları yanlarında olmalıdır. Bunun haricinde kalp pili olan hastaların uçak yolculuğu yapmasında herhangi bir sakınca yoktur.” Doç. Dr. Murat Yalçın; hastadan hastaya değişmekle birlikte kalp rahatsızlığı bulunan kişilerin uçak seyahatinden kaçınması gereken ortalama süreleri ise “Yeni kalp krizi geçirmiş hastalar en az 2 hafta, kalp anjiosu yapılan ancak stent takılmayan hastalar 1 gün, stent takılan hastalar 1 hafta, kalp pili takılan kişiler 1 hafta, bypass/kalp kapak ameliyatı olan hastalar 3 hafta sonra, doktorlarının kontrolü sonrası uygun görülen zamanda uçak yolculuğu yapabilir” şeklinde anlattı.
Sağlıklı toplum için yapılması gerekenleri anlattı
27 Ağustos 2024 Salı - 08:57 Sağlıklı toplum için yapılması gerekenleri anlattı Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Mekin Çetin, 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası’na özel açıklamalarda bulundu. Halk Sağlığı Haftası’nın amacını halk sağlığının önemini vurgulayan Dr. Ahmet Metin Çetin, “Halk sağlığının temelinde koruyucu hekimlik ve bununla birlikte sağlığı geliştirici uygulamalar yer alır. Bu uygulamalar başlıca Aile Sağlığı Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezlerinde sunulan hizmetlerdir. Aile Sağlığı Merkezlerinde aile hekimi ve aile sağlığı çalışanı olarak görev yapan arkadaşlar hem size aşılama, çocuk/gebe takibi gibi koruyucu sağlık hizmetleri sunarken, hem de sağlığı geliştirici hizmetler konusunda sizi bilgilendirebilir. Toplum Sağlığı Merkezlerinde ise suların ve sağlık kuruluşlarının denetlenmesi gibi koruyucu hizmetler ile diyetisyen, psikolog, fizyoterapist ve benzeri görevi olan arkadaşlar tarafından sağlığı geliştirici hizmetler verilir” dedi. Halk sağlığını tehdit eden önemli faktörler Halk sağlığında konuların önemini belirleyen temel unsurun topluma verilen zararın boyutu olduğunu vurgulayan Çetin, “Birçok halk sağlıkçı dolayısı ile en sık görülen, en çok öldüren ve yaşam kalitesini en çok düşüren hastalıkların en önemli tehlikeler olduğuna vurgu yapar. TÜİK verileri ülkemizde en sık görülen ölüm nedenlerini kalp-damar hastalıkları, kanserler ve solunum yolu hastalıkları olarak sıralamıştır. Sadece bu listeye bakılarak bile bu üç hastalığı büyük ölçüde etkileyen tütün ürünlerinin ülkemiz için başlıca sağlık sorunlarından biri olduğu söylenebilir. Yine TÜİK verileri ülkemizde her gün tütün tüketen 15 yaş üstü bireylerin oranının yüzde 28,3 olduğunu söylüyor olması bu sıkıntının boyutunu anlatmamız için yeterlidir” ifadelerine yer verdi. Sağlık alanında toplumda yaygın olan yanlış anlamalar Ülkemizde karşılaşılan yanlış anlamaların, tüm dünyada olduğu gibi büyük ölçüde sosyal medya üzerinden gerçekleşen kasıtlı ya da kasıtsız yanlış bilgi aktarımlarından kaynaklandığının altını çizen Çetin, “Yanlış bilgilendirmelerden kaçınılması için bilgilerimizi sadece resmi kurumlardan alma yoluna gitmek, eğer yeterli bilgiye ulaşamıyor isek aile hekimlerimizle iletişime geçmek hepimizin faydasına olacaktır” şeklinde konuştu. En çok ihtiyaç duyduğu destekler Halk sağlığı görevi itibari ile hizmetlerini direk yöneticiler aracılığı ile sunmasından dolayı hizmete aracılık eden devlet kurumlarının en önemli desteği oluşturduğunu vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Mekin Çetin, “Mevcut Sağlık Bakanımız aile hekimleri ile hastanelerin arasındaki bağlantıları güçlendirmek istediğini belirten açıklamalar yapmıştır. Bu çaba halk sağlığının ihtiyacı olan desteğin karşılanması için gerekli adımların atıldığının en güzel örneklerinden biri olarak sayılabilir. Bireyler ise kendileri topluma katkı sunmak istedikleri için zaman zaman yapılan bazı uygulamalara destek olabilseler de, önemi ortaya konulan sorunlar tüm toplumu ilgilendirdiği için her yerde bireylerden özveri beklemek uygulanabilir bir yaklaşım değildir. Buna rağmen bireylerin yanlış bilgilendirmelere kanmaması bir bakıma en büyük destek olarak sayılabilir” dedi. Gelecekte halk sağlığına yönelik karşılaşabilecek en büyük tehditler Ülkemizde artan obezite sorununa dikkat çeken Dr. Çetin, “Halkımızın, TÜİK verileri ile yüzde 20,2’sinin vücut ağırlığı sağlığını tehdit edecek düzeyde yüksektir (obez). Bu oran ülkemizin Avrupa ülkelerinin hepsinden daha kötü olduğunu ortaya koymaktadır. Yine tütün ürünleri kullanımı açısından da Avrupa ülkelerine kıyasla Bulgaristan’dan sonra ikinci sırayı almaktayız. Ülkemizde halk sağlığı sorunları olarak bu kadar belirgin problemlere yönelmek ileride gelecek sorunları irdelemekten daha önemli olabilir; fakat yine de son yıllarda artan aşı muhalifliği sorunu bizim de, Avrupa ülkelerinin çözdüğü sorunları çözemeden onların karşılaştığı yeni sorunlarla da karşılaşmaya başlayacağımızın göstergesidir” ifadelerine yer verdi. Daha sağlıklı bir yaşam sürmesi için yapılması gerekenler Sağlığın geliştirilmesinin halk sağlığı konuları arasında önemli bir başlık olduğunu vurgulayan Çetin; “Halk sağlığında daima en temel olan konulara değinmenin de esas olduğunu yine tekrarlamak gerekir. Yani bireysel olarak sağlığı geliştirmek için öncelikle fiziksel aktivite ve diyet konularına değinilmelidir. Fiziksel aktivite için haftada en az 3 gün ve 30 dakika aralıksız tempolu yürüyüş, kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu etki göstermektedir. Aynı zamanda dışarda yapılan yürüyüş D Vitamini oluşumu için gerekli olup kemikleri güçlendirecektir. Diyet için öncelikle vücut ağırlığımız fazla ise kaloriyi azaltmaya çalışmalıyız. Bilindiği üzere vücut ağırlığının fazla olması hem kan basıncını artırır, hem şeker hastalığı riskini artırır, bunların sonucunda ve ayrıca kolesterol artışı gibi diğer nedenlerle kalp-damar hastalıklarının riskini arttırır. Bunların dışında diyette, Akdeniz tipi bol lifli gıdalar tüketmek ise hem bağırsak düzenimize faydalı olacaktır, hem de kalın bağırsak kanserine karşı korunmamıza yardımcı olacaktır. Bunun yanında yemeklere tuz katılması davranışından vazgeçilmesi özellikle ileri yaş bireylerin kan basınçlarını kontrol altına almalarını sağlayarak inme, kalp krizi gibi hastalıklardan korunmalarına yardımcı olacaktır. Diyette bir diğer dikkat edilmesi gereken husus süt ve süt ürünleri tüketiminin artırılması olmalıdır; çünkü süt ve süt ürünleri içerdiği kalsiyum ile kemikleri güçlendirerek ileri yaşlarda kemik erimesi gibi hastalıklara karşı korunmada yardımcı olacaktır. Son olarak tütün tüketen bireylerin en azından yaşları çok ilerlemeden bu alışkanlıktan vazgeçmeleri, zorlanmaları halinde tütün bıraktırma polikliniklerine başvurarak gerekli yardımları almalarını hatırlatmakta fayda vardır. Unutulmamalıdır ki tütün ürünlerinin bırakılmasında geç kalınması oluşan hasarlardaki geri dönüşü yavaşlatmaktadır” şeklinde konuştu. Sağlıklı çocuk ve gençler yetiştirmek için yapılması gerekenler Günümüzde gençlerin de yüksek vücut ağırlığı ve hareketsizlik gibi sorunlar ile karşı karşıya kaldığını dile getiren Çetin, “Bunun temel nedenleri abur cubur olarak da bildiğimiz hazır paketli yüksek kalorili gıdalar ve fastfood restoranları olarak nitelendirilen kuruluşlardır. Çözüm ise bilinçli ailelerin çocuklarını ev yemeklerine ulaşmalarını kolaylaştırmalarıdır. Bunun için yemeklerinin evden hazırlanması ve ileri yaşlarda kendileri hazırlayabilmeleri için yemek pişirilmesinin öğretilmesi etkili olacaktır. Hareketsizlik sorunun en önemli nedenlerinden biri ise ekranlı elektronik cihazların temel eğlence kaynaklarından biri olarak yaygınlaşmasıdır. Bunun yerine de çocukların sportif hobiler edinilmesinin sağlanması etkili olacaktır. Bir de çocuklara diş fırçalama alışkanlıkları kazandırılması mutlak önem taşımaktadır ve bu fırçalama esnasında florürlü diş macunları tercih edilmelidir. Florür uygulamaları diş çürükleri ve diş kayıplarına karşı en başarılı silahımız olmasına rağmen yine belli gruplar tarafından gelir elde etme amacı ile kötülenen, yanlış bilgilerden etkilenen bir sağlık aracı olmuştur” dedi. Sağlık sorunu yaşayanların ya da bilgi almak isteyenlerin sağlık kuruluşlarına çekinmeden başvurmaları isteğinde bulunan Çetin, “Birçok sağlık çalışanı size hizmet vermekten mutluluk duymaktadır. Özellikle aile hekiminiz sizin en yakın sağlık danışmanınızdır ve tabi ki tüm hekimlerinizin tavsiyelerini ciddiyetle dinlemeniz ve hekimlerinizin önerisi olmadan tedavilerinizi değiştirmemeniz sizin için en hayırlısı olacaktır. Ola ki aile hekiminiz ile anlaşamamanız durumunda devletimiz hekim değiştirme hakkını da sizlere sunmaktadır; fakat lütfen sağlık çalışanlarınız ile sevgi/saygı çerçevesini kırmamaya özen gösterelim. Unutmayalım ki olumlu bir ilişki herkesin yararına olacaktır” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.