SAĞLIK
İstanbul’daki sağlık çalıştayında imajı bozan merdiven altı kuruluşlar masaya yatırılacak 21 Eylül 2024 Cumartesi - 17:22:49 İstanbul Bakırköy’de sağlık turizminin geleceği ve sektördeki imajı bozan işlerin masaya yatırılacağı çalıştay başladı. Çalıştayda, merdiven altı kuruluşlar ve buna bağlı olarak yapılan karalama kampanyaları masaya yatırılacak. Türkiye’nin sağlıktaki büyük gücünün de konuşulacağı çalıştayda bu gücün sektöre daha fazla nasıl yansıtılabileceği anlatılacak. Uluslararası Antalya Sağlık Turizmi ve Eğitimi Derneği (UASTED), İstanbul Bakırköy’de, "Sağlık Turizminde Gelecek Misyonu" konulu bir çalıştay düzenledi. Bakırköy Yeşilköy’de bulunan Tarihi Halil Paşa Yalısında düzenlenen çalıştaya yerli ve yabancı çok sayıda davetli katıldı. Çalıştayda konuşan Uluslararası Antalya Sağlık Turizmi Derneği Üyesi Salih Kutlu, "Bu çalıştayı düzenleme amacımız, sağlık turizmi sektörü Türkiye’nin yüzde 40’larda olmasına rağmen hak ettiği değeri göremediğini düşünüyoruz. Burada hem özel sektöre hem de kamu tarafına düşen profesyonellerin yapması gerekenlerin yapması gerektiğini düşündüğümüz bazı hususlar var. Çalıştayda görünen ve görünmeyen bazı sorunlarımız var onları konuşacağız. Bu sorunlara ilişkin ne gibi çözüm önerileri bulabiliriz, bu çözüm önerileri kimin tarafından alınması gereken aksiyonları belirleyeceğiz. Kısa ve uzun vadede vizyonumuzun neresi olması gerektiğini ve vizyona doğru giderken hedeflediğimiz hangi tür adımlardan geçmemiz gerektiğini kısa bir şekilde belirlemeye çalışacağız” dedi. “En büyük sorunumuz merdiven altı kuruluşlar” Sağlık turizminde en büyük sorunun merdiven altı kurum ve kuruluşların olduğunu belirten Kutlu, “Tabii en başta herkesin bildiği üzere merdiven altı problemimiz var. Merdiven altını ikiye ayırmak gerekir diye düşünüyorum. Birincisi kayıt dışı, ikincisi kayda girmemiş ve bu konuda hiçbir kurum ve kuruluştan akreditesini almamış ve yetkinliği de olmayan kuruluşlardan bahsediyoruz. Kayıt dışı dediğimiz şey, bizim faturalaşmaya girmeyen ve hastaların kaydını tutmayan kuruluşlar. Diğeri de kötü işler yapan klinikler, acenteler, hastaneler diyebiliriz. Uluslararası sağlık hizmeti yetki belgesi yabancılar için olmazsa olmazdır. Burada Sağlık Bakanlığı tarafından hastanelere, kliniklere, acentelere verilen Uluslararası Sağlık Turizmi Belgesi, bir yabancının Türkiye’de tedavi olabilmesi için en temel şart. Bu kesin olmalı, buna kesin bakmaları lazım. Bunun dışında da kaliteyi de araştırmaları gerekir. Nasıl ki biz araç alacağımız zaman detaylı inceliyoruz. Vücudumuza yatırım yapacağımız zaman da çok detaylı araştırma yapmak gerekir diye düşünüyorum. Referanslarına bakılabilir, kullandığı malzemelere bakılabilir, ortamlarına bakılabilir. Hatta bazen kliniklerin yeri doğru mu, diye bakmalarında çok fayda var” şeklinde konuştu. “Merdiven altı kuruluşlar karalama kampanyalarını arttırıyor” Türkiye’de verilen hizmetin kaliteli olduğunu söyleyen Kutlu, “Kesinlikle, karalama kampanyaları açısında biz bir faul yapıyoruz ki, onlar da bunu alıp değerlendiriyorlar. Ekonomik şartlarda normal olarak hastalarını göndermek istemiyorlar, bunun için ellerinden geleni yapmaları gayet normal. Ama bunun karşısında kalite odaklı akreditasyonlarını tamamlayan denetim odaklı bir yapı sergilersek hem özel sektörde hem de kamuda bu anlamda bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum. Yurt dışındaki karalama kampanyalarını bakıyoruz, inceliyoruz ve şunu görüyoruz, karalama kampanyaların altında yazan çoğu yorumda aslında böyle değil, Türkiye aslında çok kaliteli bir hizmet veriyor. ’Eğer gidip ucuz hizmet aldıysanız bunu yaşamanız normal’ diye yabancı kişiler yabancı kişilere yazdığını görüyoruz. Dolayısıyla bizim altyapımız çok iyi, bu anlamda fiyat politikasına aldanıp da en düşük hizmeti almaya çalışan kişilerin bu tarz sıkıntılara maruz kalması dünyanın her yerinde olabilecek ve olacak hakikattir” şeklinde konuştu. Sağlık turizminde Türkiye büyük bir güce sahip olduğunu belirten Kutlu, “Türkiye bulunduğu coğrafyada yaklaşık 4 milyar insana hitap eden ve bu da yaklaşık 4 saatlik bir uçuş olan bir ülke. Aynı zamanda baktığımız zaman son 20 yılda çok ciddi bir altyapı yatırımı gerçekleştirmiş bir ülke, hastane kuruluşları son 20 yılda arttığı için ve bu altyapıda yetişen doktorların hekimlerin sayısının çok olması ve bunların 80 milyondan fazla nüfusa hizmet veriyor olması da deneyimi de artıran bir husus. Bunu turizm sektörü destinasyonu anlamında çok ciddi bir avantajı var. Biz bunları ciddi anlamda kullandık. Son 10 yılda saç ekiminde ciddi dünya liderliğine soyunduğumuz bir nokta var, bunu yakın zamanda diş tedavileri takip etmeye başladı. Yakın zamanda estetik işlemler de hızlandı, obezite cerrahisi, onkoloji vesaire derken aslında çok ciddi bir artış görüyoruz” diye konuştu.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 14:57 Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu: "Tüm çocuklarımız eşit şekilde ilaçlara erişim sağlayabilmeli" Türkiye Çocuk Nörologları Nevşehir’in Avanos ilçesinde düzenlenen VII. Geleneksel Çocuk Nöromusküler Hastalıklar Kongresinde konuşan Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu, "Türkiye’de bulunan tüm çocukların eşit şekilde ilaçlara eşimi sağlanmalı. Bunun dışındaki bireysel çözümler eksik niteliktedir" dedi. VII. Nöromusküler Hastalıklar Kongresi Düzenleme Kurulu ve Nöromusküler Hastalıklar Araştırma Derneği tarafından düzenlenen ve Türkiye’den 126, İngiltere’den 1 misafir araştırıcının katıldığı kongrede, musküler distrofiler, spinal musküler atrofi, metabolik hastalıklar, nörogenetik hastalıklar, myopatiler, fizyoterapi prensipleri gibi konular ayrıntıları ile gözden geçirildi. Her yıl olduğu gibi moleküler tedaviler, yani gen ve ekzon tedavileri de uzun oturumlarda ele alındı. VII: Nöromusküler Hastalıklar Kongre Düzenleme Kurulu adına açıklamada bulunan Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu, "Uzun yıllardır çocukluk çağı nöromüsküler hastalıklarına gönül veren, her yeni tedaviyi heyecanla yakından takip eden ve güçlü bilimsel kanıtlar olduğunda onaylayan araştırıcıların ortak görüşü olarak önem verdiğimiz bir hususu paylaşmak isteriz: modern tedavi geliştiren ve güncel olarak bunun geçerliliğini öne süren tüm ilaç üreticilerini ellerindeki yayınlanmamış büyük veri, uzun süreli izlem ve ciddi tıbbi dergilerde yayınlanmış makalelerle ülkemizin sağlık idarelerine başvurmaya ve lisans almaya yönelik uğraş sürecine girmeye davet ediyoruz. Ancak bu şekilde tüm çocuklarımız eşit şekilde ilaçlara erişim sağlayabilecektir. Bunun dışındaki bireysel çözümler eksik niteliktedir" dedi. DMD aileleri derneği sözcüsü İlker Karcı da açıklamasında, "Sağlık Bakanlığının görevlendireceği Bilim Kurulu, DMD için geliştirilen tüm ilaç verilerini ayrıntılı bir şekilde incelemeli; etkili, güvenli tedavi seçeneklerini belirlemelidir. İlaç firmaları, sunacağı veriler ile objektif bir karar sürecinin işletilmesine imkan tanımalıdır. Bu tedaviler, yarar görecek tüm hastalara devlet güvencesi altında, zaman kaybetmeden sunulmalıdır. Yardım kampanyaları çözüm değildir. Bireysel yöntemlerle adil bir çözüme kavuşamayız" ifadelerini kullandı.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 14:45 Erkeklere göre kadınlar daha çok Alzheimer hastalığına yakalanıyor Nöroloji uzmanı Doktor Turgay Dölek, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Uzman Dr. Dölek, 2050 yılında dünya genelinde 130 milyon kişinin Alzheimer hastası olmasının beklendiğini söyledi. 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü nedeni ile İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine hastalık hakkında önemli açıklamalarda bulunan Şırnak Devlet Hastanesi doktorlarından Nöroloji Uzmanı Doktor Turgay Dölek, Alzheimer hastalığının genellikle 65 yaş ve üstü insanlarda görüldüğünü ve bu hastalığa kadınların erkeklere göre daha çok yakalandığını belirterek, 2050 yılında dünya genelinde 130 milyon insanın Alzheimer hastalığına yakalanmasının beklendiğini söyledi. Uzman Dr. Dölek, “Alzheimer hem hasta için hem de hasta yakınları için bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Demans (bunama) grubu içerisinde yüzde 70 oran ile en sık görülen hastalıktır Alzheimer hastalığı. Unutkanlık hastalığı demektir. Genellikle 65 yaşın üstündeki bireyleri etkiler. Beyinde hücrelerin ölümü ile seyreden bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklerden biraz daha fazla görülür. Alzheimer hastalığı ülkemizde yaklaşık olarak 600 bin kişi de mevcuttur. Dünya üzerinde ise 47 milyon insanda Alzheimer hastalığı mevcuttur. 2050’li yıllara geldiğimizde bu sayının dünya genelinde 130 milyon ulaşması tahmin edilmektedir” dedi. Alzheimer hastalığına yakalanan insanların hastalığın ilerleyen döneminde günlük yaşamlarında desteğe ihtiyaç duyduklarını ifade eden Uzman Dr. Dölek, “Alzheimer hastalığı genellikle ileri yaş ile ilişkili bir hastalıktır. Hastalık üç evreden oluşur. Bu evrelerin de öncesindeki preklinik dönemde hastaların iç görüleri korunmuştur ve kendileri unutkanlıklarını fark ederek hekime müracaat edebilirler. Fakat hastalık ilerledikçe tabiri caizse unutkanlıklarını da unuttukları için yakınları veya aile bireyleri hastanın günlük yaşamı içerisinde bazı işleri yapmakta zorlandığını, davranışsal problemler yaşadığını fark ederek nöroloji hekimine muayene için getirirler. Tabii ki biz Alzheimer hastalığı tanısı koymadan önce unutkanlık yapan diğer sebepleri ayırt etmek için bazı testler yapmaktayız. Kan testi, beyin görüntülemeleri ve mental durum testleri, hastanemizde de psikologlar tarafından mini mental test uygulaması yapmaktayız. Daha sonrasında da hastalığın tanısını koyduktan sonra tedavisine, tedavi yaklaşımına geçmekteyiz. Burada en önemli husus Alzheimer hastalığının ve Alzheimer hastasına yaklaşımın hasta yakınları tarafından çok iyi özümsenmesi ve bu konuda da tıbbi profesyonellerin hasta yakınlarına eğitici ve bilgilendirici şekilde yaklaşmaları gerekmektedir” şeklinde konuştu.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 13:48 Öğretmen sağlığı eğitim kalitesini etkiliyor 2024-2025 eğitim yılının başlamasıyla birlikte Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Selim Mamiş, öğretmenlere yönelik sağlık tavsiyelerinde bulunurken, öğretmen sağlığının eğitim kalitesini etkilediği söyledi. Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Selim Mamiş, yeni dönemin öğretmenlere ve öğrencilere başarı ve sağlık getirmesini dilerken, sağlıklı bir öğretmenin, öğrencilerine daha verimli eğitim sunabileceğine vurgu yaptı. Mamiş, özellikle öğretmenlerin sağlığının, eğitimin kalitesini doğrudan etkilediğini belirtti. Üst solunum yolu enfeksiyonları gibi sık karşılaşılan sağlık sorunlarına dikkat çeken Mamiş, okulların açılmasıyla kalabalık ortamlarda virüslerin hızla yayılabileceğini belirterek, sınıfların düzenli havalandırılması ve klimaların aşırı kullanımından kaçınılması gerektiğini söyledi. Öğretmenlerin ses sağlığına özen göstermeleri gerektiğine de değinen Mamiş, "2024-2025 eğitim öğretim yılının değerli öğretmenlerimize hayırlı olmasını, gençlerimize, çocuklarımıza ve minik yavrularımıza da başarılı olmasını temenni ediyorum. Tabii her şeyin başı sağlıktır. Öğretmenlerimizin gerek mesleki olarak ayakta uzun süreli kalmak ya da oturması gerektiği durumda da uzun süreli oturması sakıncalıdır. Üst solunum yolu enfeksiyonları açısından kalabalık ortama yeni öğrencilerin girmesi, farklı mikrobik ajanların aynı ortama girmesi gerek gençlerin gerek çocukların gerek diğer üniversite ortamındaki çalışanlar açısından büyük risk taşıyor. Haliyle sınıfların sıkça havalandırılması, çok sıcak tutulmaması ve çok ta serin olması için klimaların uzun süre açık kalmaması, oturacakları yerlerin klimanın tam karşısında olmamasına dikkat etmeleri, öğretmenlerimizin ders aralarında mümkün mertebe ılık suyu yudum yudum en az bir su bardağı içmelerini tavsiye ederiz. Ders anlatmak zorunda olan öğretmenlerimizin konuşmaya bağlı olarak ses tellerinde ödem dediğimiz şişkinliğin gelişmesi, ses tellerinde nodüllerin gelişmesi, benzer şekilde üst solunum yolu enfeksiyonları halsizlik, kırgınlık, eklem ağrıları, burun akıntısı ve hapşırık yapabilir. Öğretmenlerimiz uzun süreli ayakta da kalmasın, uzun sürelide oturmasınlar. Sürekli konuşmak yerine ders aralarında veya ders ortasında da zaman zaman öğrencilere hak vererek interaktif eğitim şeklinde o zamanın kendi lehine suskunluğa konulması sağlanmalıdır. Kahvaltılarını yapmalarına dikkat etmeleri, bel fıtığı olan öğretmenlerimizin ayakta uzun süre kalmaması gerektiği, ayakta uzun süre kalanlarda varis riskinin de arttığı varisleri olanlarında ayakta kalma süresi arttıkça varislerin daha da belirginleşip ilaçla değil, belki ameliyatla bile düzenlemeyecek düzeylere gelebileceğini unutmamak lazım’’ dedi.
Sağlık ekipleri Söğüt şenliklerinde 38 kişiye müdahale etti
09 Eylül 2024 Pazartesi - 16:52 Sağlık ekipleri Söğüt şenliklerinde 38 kişiye müdahale etti Bilecik İl Sağlık Müdürü Dr. Ferhat Damkacı, 743. Söğüt Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri’nde 21 kişiye sahra çadırlarında olmak üzere 38 kişiye sağlık hizmeti verildiğini söyledi. Bilecik 6-7-8 Eylül tarihlerinde düzenlenen 743. Söğüt Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Yörük Şenlikleri ile Türkiye’nin dört bir yanından gelen on binlerce vatandaş ağırlandı. Etkinlik boyunca sağlık tedbiri için İl Sağlık Müdürlüğüne bağlı ekipler, 7/24 sahada aralıksız görev yaptı. İl Sağlık Müdürü Dr. Ferhat Damkacı, şenlikler boyunca özveriyle görev yapan tüm sağlık personeline teşekkür ederek, "Böylesine büyük ve anlamlı bir etkinlikte halkımızın sağlığı için gece gündüz demeden görev yapan tüm sağlık ekiplerimize teşekkür ediyorum. UMKE ve 112 Acil Sağlık personelimiz, her türlü sağlık durumuna anında müdahale ederek büyük bir özveri ve titizlikle çalıştı. Şenlikler boyunca vatandaşlarımızın yanında olarak sağlık hizmetini eksiksiz bir şekilde sundular. Bu tür etkinliklerde sağlığın güvencesi olma sorumluluğunu başarıyla yerine getiren tüm personelimize şükranlarımı sunuyorum" dedi. "17 kişi ambulanslarla hastanelere yönlendirildi" Damkacı açıklamasının devamında, "Etkinlik süresince 15. Bölge (Bilecik, Kütahya ve Eskişehir) UMKE Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri personeli, şenlik alanında kurulan sahra çadırlarında 21 kişiye tıbbi müdahalede bulundu. Müdahale edilen vakalar arasında hafif yaralanmalar, baş dönmesi ve tansiyon düşüklüğü gibi çeşitli rahatsızlıklar yer aldı. Sahada yapılan müdahalelerle vatandaşların sağlık durumu kontrol altına alındı. Ayrıca, 112 Acil Sağlık Hizmetleri ekipleri tarafından tıbbi değerlendirme sonucunda 17 kişi ambulanslarla hastanelere yönlendirildi" dedi.
Okul çağı çocukları için sağlıklı beslenme çantası önerisi
09 Eylül 2024 Pazartesi - 16:20 Okul çağı çocukları için sağlıklı beslenme çantası önerisi SANKO Üniversitesi Hastanesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Diyetisyen Meltem Demirci, okul çağı çocukları için sağlıklı beslenme çantası hazırlanmasına yönelik önerilerde bulundu. Dyt. Demirci, “Çocukların günlük enerji ve besin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak beslenme çantası hazırlanmalı. Bu sayede, çocukların hem fiziksel hem de zihinsel sağlıkları desteklenmiş olur” dedi. Okul çağı çocuklarının beslenme alışkanlıklarının hem büyüme ve gelişmeleri açısından hem de yaşam boyu sürdürecekleri sağlıklı yaşam tarzının temellerini atmak açısından kritik öneme sahip olduğunu hatırlatan Dyt. Demirci, şöyle devam etti: “Bu dönemde çocukların enerji, protein, vitamin ve mineral ihtiyaçları artar. Ancak, çocukların beslenme alışkanlıkları çoğu zaman düzensiz ve sağlıksız olabilmektedir. Bu nedenle, okul çağı çocuklarının beslenme çantalarının doğru şekilde planlanması büyük önem taşımaktadır. Beslenme çantaları, evden getirdikleri öğünler aracılığıyla çocukların dengeli ve yeterli beslenmesini sağlamanın bir yoludur” Beslenme çantasının içeriği Dyt. Demirci, beslenme çantasının içeriği konusunda şu bilgileri paylaştı: “Enerji ve Karbonhidrat Kaynakları: Çocukların günlük enerji ihtiyacı, yaşlarına, cinsiyetlerine, fiziksel aktivite düzeylerine ve büyüme hızlarına göre değişiklik gösterir. Beslenme çantasında yer alacak karbonhidrat kaynakları, çocuklara enerji sağlayarak gün boyu aktif ve odaklanmış olmalarını destekler. Tam tahıllı ekmek, kepekli makarna, esmer pirinç gibi kaynaklar basit şekerli yiyeceklere kıyasla daha uzun süreli enerji sağlar. Protein Kaynakları: Protein, büyüme ve gelişmenin temel yapı taşıdır. Beslenme çantasında mutlaka bir protein kaynağı bulunmalıdır. Beyaz et, balık, yumurta, peynir, yoğurt, süt ve kuru baklagiller protein açısından zengin seçeneklerdir. Örneğin, tam tahıllı ekmekle hazırlanmış bir peynirli sandviç, kuru baklagiller ile hazırlanmış salatalar, haşlanmış yumurta protein açısından iyi kaynaklardandır. Meyve ve Sebzeler: Çocukların vitamin ve mineral ihtiyaçlarını karşılamada meyve ve sebzeler vazgeçilmezdir. Beslenme çantasında renkli sebzeler ve taze meyveler mutlaka yer almalıdır. Mevsimine uygun meyve ve sebzeler tercih edilmelidir. Elma, muz, havuç dilimleri, salatalık ve biber gibi pratik tüketilebilecek gıdalar çocukların bağışıklık sistemini destekler ve gerekli besinleri sağlar. Süt ve Süt Ürünleri: Kalsiyum ve D vitamini kaynağı olan süt ve süt ürünleri, çocukların kemik ve diş gelişimi için gereklidir. Okul çağındaki çocuklar için süt, ayran veya yoğurt gibi seçenekler ideal olabilir. Laktoz intoleransı olan çocuklar için laktozsuz süt veya yoğurt alternatifleri tercih edilebilir. Sağlıklı Yağlar: Omega-3 yağ asitleri, çocukların beyin gelişimi için önemlidir. Ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişler ve zeytinyağı gibi sağlıklı yağlar, beslenme çantasına eklenebilir. Ancak, kuruyemişler alerji riski taşıyabileceği için dikkatle seçilmeli ve mümkünse okul yönetimiyle bu konuda iş birliği yapılmalıdır". Beslenme çantası planlaması Beslenme çantasının hazırlanmasında çeşitlilik planlanmasının da önemli olduğunu kaydeden Dyt. Demirci, “Çeşitli renklerde sebzeler, farklı meyveler, değişik tahıllar ve protein kaynakları ile beslenme çantası çeşitlendirilebilir. Beslenme çantasının pratik, taşınabilir ve kolay tüketilebilir olması gerekmektedir. Çocukların okul ortamında rahatlıkla yiyebileceği, dökülmeyen ve çabuk bozulmayan yiyecekler tercih edilmelidir” ifadelerini kullandı. Sağlıklı besinlerin yanı sıra, çocukların seveceği lezzetlere de yer verilmesi gerektiğini belirten ve fazla şeker ve tuz içermeyen, sağlıklı atıştırmalıklar (Örneğin, ev yapımı tam tahıllı krakerler, ev yapımı tam tahıllı unlardan yapılmış simit veya poğaça) bu dengeyi sağlamak için iyi birer seçenek olabileceğini söyleyen Dyt. Demirci, şunları kaydetti: “Beslenme çantasının hazırlanmasında çocukların da katılımı sağlanmalıdır. Çocukların hangi yiyecekleri tercih ettikleri sorulmalı ve birlikte sağlıklı seçenekler belirlenmelidir. Bu, çocukların kendi beslenme alışkanlıklarını geliştirirken daha bilinçli ve istekli olmalarını sağlayacaktır. Okul çağı çocuklarının sağlıklı büyüme ve gelişmeleri, akademik başarıları ve genel sağlık durumları için dengeli bir beslenme şarttır. Beslenme çantasının doğru şekilde planlanması, çocukların besin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik önemli bir adımdır.”
İlk yardım eğitimi hayat kurtarır
09 Eylül 2024 Pazartesi - 15:29 İlk yardım eğitimi hayat kurtarır Mersin Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniğinden Uzman Dr. Nur Zafer Kırdağ, ilk yardım eğitiminin toplumsal bilinçlenme açısından kritik bir rol oynadığını söyledi. ’Dünya İlk Yardım Günü’ kapsamında Mersin Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniğinden Uzman Dr. Nur Zafer Kırdağ, ilk yardımın önemine dikkat çekti. Dünya İlk Yardım Günü’nün amacının, toplumda ilk yardım farkındalığını artırmak ve hayat kurtarma becerilerinin yaygınlaştırılması olduğunu belirten Kırdağ, “İlk yardım eğitimi sadece bir tercih değil, aynı zamanda herkesin öğrenmesi gereken bir zorunluluktur. Kliniğimizde 112 acil hattı üzerinden gelen vakalarla, ayaktan başvuran hastalarımızın ilk müdahalelerini yapıyor ve onların yaşama tutunmaları için gereken en güncel ve profesyonel yardımı sağlıyoruz. İlk yardım, hayat kurtarma zincirinin ilk ve en kritik halkasıdır" dedi. Dünyada her 5 saniyede bir kişinin kaza sonucu hayatını kaybettiğine vurgu yapan Kırdağ, "Her an, her yerde, herhangi bir sebeple birinin ilk yardıma ihtiyaç duyabileceğini unutmamalıyız. İlk yardım hayat kurtarır. Bu yüzden toplumun her kesiminin ilk yardım konusunda bilinçlenmesi, acil durumlarda etkili müdahaleler yapabilmesi açısından hayati bir öneme sahip" diye konuştu. Kırdağ, sözlerini şu uyarıyla tamamladı: “Unutmayın, doğru müdahale ile bir hayat kurtarabilirsiniz. Dünya İlk Yardım Günü’nde hepimiz ilk yardım becerilerimizi gözden geçirelim ve sevdiklerimizin, çevremizdekilerin hayatlarını kurtaracak adımlar atmayı öğrenelim."
Sanal anjiyografi ile kalp hastalıkları tespit ediliyor
09 Eylül 2024 Pazartesi - 14:11 Sanal anjiyografi ile kalp hastalıkları tespit ediliyor Özel Ümit Batıkent Hastanesi doktorlarından Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Ünlü, sanal kalp anjiyografisi diye bilinen Koroner BT Anjiyografi hakkında bilgilendirdi. Bu özel bir görüntüleme yöntemi ile kalbi besleyen atardamarların, koroner arterlerdeki darlıkların tespit edilmesinin amaçlandığını aktaran Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Murat Ünlü, “Tomografi cihazı ile yapılan bu yöntem hastanede kalmayı gerektirmez, oldukça güvenli bir yöntemdir ve hızlı bir şekilde uygulanmaktadır. Hastanın hastaneye yatışı ile taburcu edilmesi arasında geçen süre 15-20 dakika arasındadır” dedi. Yöntem kimlere uygulanır? Çoklu risk faktörü olan hastalara, sanal kalp anjiyografisini önerdiklerini ifade eden Doç. Dr. Ünlü, “Bunlar; şeker hastalığı olanlar, hipertansiyonu, kolesterol yüksekliği olanlar, sigara kullananlar, ailesinde iskemik kalp hastalığı olan ve göğüs ağrısı olan hastalardır” diye konuştu. "Daha çok orta risk grubunda yer alan hastalara öneriyoruz" Hastalar görüşme sonrasında risk faktörlerinin sorgulanarak kalp ve damar hastalıklarından ölüm oranlarının belirlendiğini aktaran Ünlü, "Her hasta belli bir risk grubuna girer. Düşük, orta ve yüksek risk grubuna göre hastalara uygulanan işlem ve tedaviler farklılaşır. Bu tekniği daha çok orta risk grubunda yer alan hastalara öneriyoruz. Bu işlemde hastaya iyotlu kontrast madde verildiği için hastaların işlemden önce böbrek fonksiyonlarının değerlendirilmesi için kan testi yapılması gerekiyor" ifadelerini kullandı. "Tarama 2-3 saniyede yapılıyor" İşlemin kendisi ve çekim anındaki sürenin 2-4 dakika arasında değiştiğini de aktaran Doç Dr. Murat Ünlü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Toplar damara verilen boyalı madde kalbe ulaştığında çekim başlar ve yaklaşık 2-3 saniyelik süreçte kalbin taraması yapılır, sonrasında radyoloji uzmanlarınca yapay zeka kullanılarak kalbin 3 boyutlu animasyonu oluşturulur. Bu görüntü ile damarlar içinde darlık, kireçlenme olup olmadığı, doğumsal bir anomali olup olmadığı görülür. Kalbin etrafında bir zar vardır, bunun hastalıklarının da tanı ve takibinde sanal kalp anjiyografisi etkili ve güvenilir bir yöntemdir. Ayrıca doğumsal bazı kalp hastalıklarında bizim dışarıdan yaptığımız kapatma tedavileri, ameliyat öncesinde hastalığın derece ve tipinin belirlenmesinde oldukça güvenilir bir yöntemdir.”
Doruk Sağlık Grubu’ndan kan bağışına büyük destek
09 Eylül 2024 Pazartesi - 13:13 Doruk Sağlık Grubu’ndan kan bağışına büyük destek Doruk Sağlık Grubu Kızılay’la birlikte, daha çok sayıda bağışçıya ulaşabilmek için Doruk Yıldırım ve Doruk Nilüfer Hastanelerinden sonra Doruk Özel Bursa Hastanesi ile kan ve kök hücre bağışı kampanyası düzenledi. Doruk Özel Bursa Hastanesi personeli, personel yakınları ile çevre sağlık kuruşları ve halkın katılımları ile gerçekleştirilen kampanyada 82 ünite kan ve kök hücre bağışı gerçekleştirildiğini aktaran Doruk Özel Bursa Hastanesi Tıbbi Biyokimya uzmanı Dr. Süleyman Sırrı Gökalp, kan ihtiyacı olan hastalara bu hayati ürünleri tedarik etmekte zorlandıklarını ve ihtiyacı gördükleri için Doruk Sağlık Grubu olarak Kızılay’a ellerinden gelen desteği verdiklerini iletti. Dr. Gökalp, tüm hastane çalışanlarının bu konuda yüksek hassasiyet göstererek bağış kampanyasına katılım sağladıklarını, toplum sağlığı adına aynı duyarlılığı tüm halkımızın göstermesi gerektiğini ifade etti. Kan bağışının önemine vurgu yapan Kızılay Kan Merkezi Organizatörü Burak Lütfü Ümit de halihazırda Bursa genelinde günlük kan ihtiyacı 400 ünite olmasına rağmen gönüllü bağışçılar aracılığı ile toplanan kan sayısının ancak bu ihtiyacın yarısını karşılayacak düzeyde olduğu, mevcut stokların hem kamu hem de özel hastanelerdeki ihtiyaca cevap vermekten çok uzak olduğu, bu nedenle daha fazla bağışçıya ulaşılması gerektiği ve Kızılay ekiplerinin bunun için yoğun çaba harcadığını belirtti. Vatandaşların kan bağışına destek vermelerinin büyük önem arz ettiğini söyleyen Ümit, Doruk Sağlık Grubu ve çalışanlarının bu konudaki çabalarının örnek teşkil ettiğini bildirdi.
ASATUF sağlık turizmine destek sunmaya devam ediyor
09 Eylül 2024 Pazartesi - 13:13 ASATUF sağlık turizmine destek sunmaya devam ediyor Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu (ATASUF) Genel Başkanı Prof. Dr. Aysun Bay, Türkiye’de anlaşma yaptıkları termal otel ve hastanelerle sağlık turizmi alanında iş birliği yaparak, ülkeye gelecek olan hastalar ve refakatçilerini misafir edip sağlık sorunlarına yardımcı olmak istediklerini söyledi. Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu (ATASUF) Genel Başkanı Prof. Dr. Aysun Bay ve heyeti, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreteri Atilla Öztürk’ü makamında ziyaret ederek bir süre görüştü. Sanayi ve Ticaret Konfederasyonu (SANKON) kuruluşunun üyesi olan Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu Genel Başkanı Prof. Dr. Aysun Bay, sağlık turizmi alanında Türkiye ile dünya ülkeleri arasında iş birliği yapmak ve sağlık turizmi alanında yükselen marka değerini daha da yukarılara taşımak istediklerini söyledi. Türkiye’nin sağlık turizmi alanında son yıllarda çok önemli gelişmeler gösterdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Bay, “ASATUF olarak, bizlerde bu sürece katkı sağladık. Ülkemizde anlaşma yapmış olduğumuz termal otellerle ve hastanelerle tüm ülkelerle sağlık turizmi alanında iş birliği yaparak, bu alanda ülkemize gelecek olan hastalarımızı ve refakatçilerini misafir etmek ve sağlık sorunlarına yardımcı olmak istiyoruz. Alternatif tıp alanında özellikle yapmış olduğumuz çalışmalarla ilgili olarak, tüm dünya genelinde şifalı bitkilerin de tanıtımını yapmak istiyoruz. Bu alanda yapmış olduğum çalışmalar sonucunda tarafıma, ‘bitkilerin profesörü’ lakabı verilmiştir. Ayrıca yaşlı turistlerin bakımı ve rehabilitasyonu konusunda da klinik konukevleri ve geriatrik tedavi merkezleri ile ülkemize gelecek yaşlı turistlere hizmet vermeyi düşünüyoruz. Bu amaçla Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu, önümüzdeki dönemde sağlık turizmine katkı sağlamak amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin de destek ve katkılarıyla, dünya ülkelerinin Ankara Büyükelçilikleri işbirliği ile sağlık turizmi alanında on-line ve fiziki olarak iş forumu ve konferansları yapmak istiyoruz. Sağlık sektöründeki Türk şirketleriyle birlikte birçok ülkeye kalabalık bir heyetle ziyaret gerçekleştirecek ve ikili anlaşmalar yapacağız.” ifadelerine yer verdi. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun Türkiye’deki hakimlerin ve savcıların özlük işlerini yürüten ve bunlarla ilgili itirazları inceleyen idari bir birim olduğunu belirten Prof. Dr. Bay, “Kuvvetler ayrılığı, anayasacılığın temel ilkelerinden biri olarak, devletin yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden ayrılması ve bu sayede gücün kötüye kullanılmasının engellenmesini sağlamaktadır. Anayasamızda da belirtildiği şekilde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev yapar. Mahkemelerin bağımsız, hakimlerin güven içerisinde adil bir şekilde hareket etmesi HSK’nın varlığı sayesindedir. Bu düşüncelerle 2024-2025 adli yılının başladığı bu yeni dönemde tüm yargı mensuplarına başarılı ve adil bir yıl diler, yarınlarımızı bir güneş gibi aydınlatan, vatanına ve milletine bağlılıkla mesleğini ifa edecek adaletin temsilcisi yargı teşkilatımıza başarılı bir dönem temenni ediyorum.” dedi. Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreteri Atila Öztürk ise ziyaretten dolayı teşekkürlerini sunarak, “Sivil toplum kuruluşlarının önemi tüm dünyada garipsenemez bir gerçektir. Sağlık turizmi alanındaki her çalışma ülkemizin sağlık alanındaki marka değerini tüm dünyada daha da artıracaktır ve ülkemizin tanıtımına da büyük katkılar sağlayacaktır. Bu nedenlerle çalışmalarınızı önemsiyoruz. Ülkemize katkı sağlayacak her kuruluşun çalışmaları önemli olduğu gibi ASATUF kuruluşunun sağlık turizmi alanındaki çalışmaları da bizler için çok önemlidir. Geçmişteki çalışmalarınızı takdirle karşılıyor, gelecekteki çalışmalarınızda da şahsınıza ve heyetinize kolaylıklar diliyorum” diye konuştu.
Çocuklarda düztabanlık tedavisine erken başlanmalı
09 Eylül 2024 Pazartesi - 12:11 Çocuklarda düztabanlık tedavisine erken başlanmalı Düztabanlık tedavisinin genellikle çocukluk çağında başladığını belirten Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Yalkın Çamurcu, “Çocuklarda ayak kemeri genellikle 4-6 yaşına kadar gelişir. Eğer bu yaşlarda kemer gelişmezse ve semptomlar ortaya çıkarsa, tedaviye başlanabilir. Erken müdahale, uzun vadede daha iyi sonuçlar elde edilmesini sağlar” dedi. Düztabanlığı (Pes Planus, Pes Planovalgus) ayak tabanında olması gereken kavisi oluşturan kemerin çökmesi sonucu ayak tabanının düz bir görünüm alması durumu olarak tanımlayan VM Medical Park Bursa Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Yalkın Çamurcu, dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgilendirmede bulundu. Ayak tabanı ve ayak kavisini oluşturan ayak kemerinin, yürüme ve koşma sırasında vücudun ağırlığını dengelediğini ve darbeleri emdiğini belirten Prof. Dr. Yalkın Çamurcu, “Düztabanlık, bu kavisin olmaması veya yetersiz olması durumunda ortaya çıkar ve ayakta ağrı, yorgunluk, ayak bileği, diz, kalça ve bel sorunlarına yol açabilir. Düztabanlık doğuştan olabilir veya zamanla gelişebilir. Bebeklerde ve küçük çocuklarda ayak kemerinin gelişimi tamamlanmadığı için düztabanlık normaldir. Ancak, 6-7 yaşına kadar kemer gelişmezse, bu durum kalıcı hale gelebilir ve tedavi gerekebilir” şeklinde konuştu. Düztabanlık (pes planus), ayak kemerinin çökmesi olarak ortaya çıkan bir ayak şekil bozukluğu olduğunun altını çizen Prof. Dr. Çamurcu, bu durumun bazı istisnalar dışında 6 yaşına kadar normal gelişim (fizyolojik) olarak kabul edildiğini ifade etti. Düztabanın neden geliştiği sorusunun birçok yanıtının olduğunu dile getiren Prof. Dr. Çamurcu, genel olarak genetik faktörler, kas ve tendon zayıflıkları, yaralanmalar, yaşlanma, obezite, nöromüsküler hastalıklar ve gelişimsel faktörlerin hastalığın ortaya çıkmasında etkili olduğunu belirtti. Prof. Dr. Çamurcu, düztabanı en çok tetikleyen 8 faktör hakkında şu bilgileri paylaştı: "Ailede düztabanlık öyküsü olan bireylerde bu durum daha yaygın görülür. Genetik yatkınlık, ayak kemerinin yeterince gelişmemesine neden olabilir. Liya Xu ve arkadaşlarının yaptığı bir sistematik inceleme ve meta-analiz çalışması, düztabanlığın genetik faktörlere bağlı olabileceğini göstermektedir. Bu çalışmada, 2001-2021 yılları arasında yayınlanmış 3 bin 602 çocuk üzerinde yapılan 15 çalışma meta-analize dahil edilmiştir. Sonuçlar, erkek çocukların düztaban olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu ve yaşla birlikte düztabanlık oranının azaldığını göstermiştir. Kas güçsüzlüğü, ayak kasları ve tendonlarının zayıf olması, ayak kemerinin çökmesine yol açabilir. Tendon problemleri, ayak bileği etrafındaki tendonların zayıflaması veya yaralanması düztabanlığa neden olabilir. Travma, ayak veya ayak bileği yaralanmaları, kemik ve eklem yapısını bozarak düztabanlığa yol açabilir. Cerrahi müdahaleler, ayakta veya ayak bileğinde yapılan cerrahi müdahaleler, kemik veya tendon yapısını etkileyerek düztabanlığa neden olabilir. Yaşlanma sürecinde, ayak kasları ve bağ dokuları zayıflar ve elastikiyetini kaybeder. Bu durum, ayak kemerinin çökmesine neden olabilir. Fazla kilo, ayak kemerine ekstra yük bindirerek kemerin çökmesine neden olabilir. Bu, özellikle uzun süre ayakta duran veya yürüyen bireylerde daha belirgin hale gelir." Düztabanlığın tedavisinin mümkün olduğunu işaret eden Çamurcu, hastalığın nedenlerinin doğru belirlenmesinin uygun tedavi planı oluşturulması açısından önemli olduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Çamurcu, tedavi seçenekleri arasında ameliyat dışı yöntemler (ayak egzersizleri, tabanlıklar, ortopedik ayakkabılar) ve cerrahi müdahaleler bulunduğunu; tedavi sürecinin ise bireyin yaşına, şikâyetlerine ve düztabanlığın (şekil bozukluğunun) derecesine bağlı olarak planlandığını dile getirdi. Prof. Dr. Çamurcu, düztabanlık tedavisinde hafif vakalarda ayak egzersizleri, ortopedik ayakkabılar ve tabanlıkların yeterli olabileceğini ancak daha şiddetli vakalarda ise fizik tedavi veya cerrahi müdahale gerekebileceğini ifade etti.
15 bardak suyla hayatları değişti
09 Eylül 2024 Pazartesi - 11:49 15 bardak suyla hayatları değişti Sivas’ta yaşayan Şadiye Yenice ve Fatma Akkuş, günde 15 bardak su içip kilo vererek adeta yeni bir hayata merhaba dediler. Sivas’ta yaşayan Fatma Akkuş (58) ve Şadiye Yeniceli (71) aşırı kilo problemi nedeniyle zor günler geçirince kilo vermeye karar verdiler. Akkuş ve Yeniceli, Sağlık Bakanlığı Sivas Merkez İbn-i Sina Toplum Sağlığı Merkezi Sağlıklı Hayat Merkezi’ne başvurarak burada görev yapan Uzman Diyetisyen Ali Can Daşdemir ile görüştü. Diyetisyenlerinin düzenli beslenme ve günde 15 bardak su için tavsiyesi üzerine nefes almakta zorlanan ve yürüyemeyen Şadiye Yeniceli, 102 kilodan 85 kiloya düşerek sağlıklı yaşamına kavuştu. Benzer şekilde, bel fıtığı ile dizinde sıvı kaybı yaşayan ve ameliyat olma riskiyle karşı karşıya kalan Fatma Akkuş da 100 kilodan 80 kiloya inerek hem sağlığını korudu hem de yaşam kalitesini artırdı. Tamamen ücretsiz bir şekilde hizmet verdiklerini söyleyen Uzman Diyetisyen Alican Daşdemir, bu başarının ardında yatan en önemli faktörün dengeli beslenme olduğunu vurguladı. Daşdemir, "Biz burada hiçbir şeyi yasaklamıyoruz. Günlük yenilen yemekleri planlayıp sağlıklı bir şekilde hayatlarına devam etmelerine yardımcı oluyoruz. Aynı şekilde evde yapılan tüm yemeklerle diyet yapılabileceğini göstermiş oluyoruz" dedi. Günde 15 bardak su içerek 17 kilo verdi Şadiye Yeniceli, günde 15 bardak su içtiğini söyleyerek, “ Kilo nedeniyle yürüyemiyordum. Nefes dahi alamıyordum. Beni buraya aile hekimim yönlendirdi. Ali hocada ilgilendi. Kilomu verdim rahatladım. 102 kilodan 85 kiloya düştüm. Hocam liste verdi onu uyguladım. Günde 15 bardak su içtim. Ekmek, kızartma ve hamur işi yemedim. Hepsini hayatımdan çıkarttım. Kilo verdikten sonra nefes ve yürümem düzeldi” dedi. Kilo verince hayatı değişti Fatma Akkuş, kilo verince hayatının değiştiğini belirterek, “ Dizimde sıvı kaybı vardı. Ali hocamdan çok memnunum. İyi kilo verdirdi. 100 kilodan 80 kiloya düştüm. Diyetlerde de sıkıntı olmadı. Günlük yaptığım yemeklerle diyet yaptım. Sadece porsiyon küçülttüm. Ekmek yemeği biraz kestim, suyu bol içtim. Bir senede 20 kilo verdim. Kilo verdikten sonra hayatımda güzel değişiklikler oldu. Yürüyemiyordum, şimdi yürüyebiliyorum. Önceden 5 metre yürüsem yarım saat oturmam lazımdı, bel fıtığından dolayı. Doktor ‘acil ameliyat olman gerekiyor. Olmazsan felç olma durumun var. Kilo vermen gerek’ dedi. Bende buraya geldim. Çok memnun kaldım. Kilo verince çok rahatladım. Ameliyat olmaktan vazgeçtim. Kilo verince beni tanımayanlar oldu” şeklinde konuştu. “Hiçbir şeyi yasaklamıyoruz” Uzman Diyetisyen Ali Can Daşdemir, diyette hiçbir şeyi yasaklamadıklarını ifade ederek, “ Biz burada toplumda kilo problemi olan kişilere yardımcı olmaktayız. Kilo problemi toplumda sadece obezite anlamında düşünülüyor ama biz sadece bu konuda değil zayıflık çeken, kilo problemi çeken kişilere de yardımcı oluyoruz. Ücretsiz bir şekilde imkan sunuyoruz. Buraya gelen hastalarımız daha çok yeme davranış bozukluklarıyla geldiği için biz önce yemeklerini planlıyoruz. Yemek saatlerini düzenliyoruz. Daha sonra neyi nasıl ve ne kadar yemesi gerektiğini planlıyoruz. Biz burada hiçbir şeyi yasaklamıyoruz. Günlük yenilen yemekleri planlayıp sağlıklı bir şekilde hayatlarına devam etmelerine yardımcı oluyoruz. Aynı şekilde evde yapılan tüm yemeklerle diyet yapılabileceğini göstermiş oluyoruz. Özel bir diyet yapmalarına, evde ki bütün malzemelerle bütün yemeklerle beraber yeterince ölçüde yenildiği zaman her türlü diyetin yapılabileceğini onlara öğretiyoruz” diye konuştu.
Medical Point’te ‘Özgürlüğün Nefesi’ coşkusu
09 Eylül 2024 Pazartesi - 11:39 Medical Point’te ‘Özgürlüğün Nefesi’ coşkusu İzmir’in kurtuluşunun 102. yılı, İEÜ Medical Point Hastanesinde “Özgürlüğün Nefesi, İzmir’in Kalbinde Atar” temasıyla büyük bir coşkuyla kutlandı. Medical Point Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Veysi Kubba, “Atatürk ve silah arkadaşlarının bizlere emanet ettiği bu özgürlük havasını, ülkemize ve insanlığa daha iyi hizmet ederek yüceltmeye kararlıyız. İzmir’in kalbi bugün olduğu gibi her zaman özgürlükle atacak. İyi ki doğdun Güzel İzmir” dedi. İEÜ Medical Point Hastanesi, İzmir’in kurtuluşunun 102. yılını duygusal ve etkileyici bir atmosferde karşıladı. Hastanenin girişine asılan kırmızı-beyaz bayraklar ve kurtuluş mücadelesinin destansı anlarını yansıtan fotoğraf sergisi, çalışanlar ve hastalar tarafından büyük ilgi gördü. Türk askerlerinin 9 Eylül 1922’de İzmir’e ayak bastığı saat olan 10.30’da düzenlenen zeybek gösterisi ise, hastane çalışanları ve hastalar tarafından coşkuyla izlendi. İzmir’e özgü lezzetler, boyoz ve gevrek eşliğinde yapılan mini kutlama ile bu anlamlı gün taçlandırıldı. Medical Point Hastaneler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Veysi Kubba, İzmir’in kurtuluşuna dair düşüncelerini şu sözlerle dile getirdi: “İzmir’in kurtuluşunun 102. yılını büyük bir onur ve coşkuyla kutluyoruz. Bu özgürlük mücadelesi, bir milletin direnişinin ve bağımsızlık aşkının simgesidir. Bizler de Atatürk ve silah arkadaşlarının bıraktığı bu emaneti yaşatmak, korumak ve daha da yüceltmek için var gücümüzle çalışıyoruz. İzmir’in kalbinde atan bu özgürlük nefesi, bugün ve her zaman bizimle olacak. İyi ki doğdun Güzel İzmir!”
Teknolojik cihaz kullanımı çocuk yaşta uyku hastalığına neden oluyor
09 Eylül 2024 Pazartesi - 11:34 Teknolojik cihaz kullanımı çocuk yaşta uyku hastalığına neden oluyor Uyku hastalıklarının çocuk yaşta ortaya çıkabildiğini ve bunun en büyük etkeninin elektronik cihaz kullanımı olduğunu belirten Eskişehir Şehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü Uzmanı ve Uyku Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Vural Fidan, “Elektronik cihazlarla uğraşma veya ilgilenme süresi ne kadar çok olursa çocukların uykuya dalması ve uykuyu devam ettirme süreçleri o kadar çok etkilenir” dedi. Uyku hastalıkları günümüzde çocuk yaşlardan itibaren görülebilen ve hayatı önemli ölçüde olumsuz etkileyen bir hal aldı. Hemen her yaş grubunda gözlenebilen uyku hastalıklarının temel sebebi olarak elektronik cihaz kullanımı dikkatleri çekiyor. Özellikle bebeklik çağından itibaren gün içinde ve uyku öncesi elektronik cihaz kullanımı, uyku kalitesini oldukça düşürüyor. Uzmanlar ise çocukların uyku hastalıklarına yakalanmaması için aileleri uyarıyor. Eskişehir Şehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü Uzmanı ve Uyku Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Vural Fidan konuyla ilgili yaptığı açıklamasında aileleri uyarırken, “Ailelerin özellikle bu yaz döneminde ve okulların açık olduğu dönemlerde de mutlaka süreyi kısıtlamasını istiyoruz. Çocukların gün içerisindeki teknolojik araç kullanım süresinin en fazla 1 saat içerisinde tamamlanması gerekiyor” dedi. “Teknolojik cihazlar çocukların uykuya dalmasını ve uykuyu devam ettirmesini zorlaştırıyor” Bebeklikten itibaren çocukların teknolojik cihazlar ile içli dışlı olmasının uyku hastalıkları için zemin hazırladığını belirten Prof. Dr. Vural Fidan, “Ne yazık ki uyku hastalıkları çocukluk döneminde de bizim gördüğümüz bir durum. Teknoloji gelişmesi ve bu teknolojiye ulaşımın daha kolaylaşması sebebiyle ne yazık ki bebeklik döneminden itibaren çocuklar cep telefonu, telefon, tablet veya bilgisayar tarzındaki ürünlerle çok daha fazla haşır neşir oluyor. Fakat bu cihazlarla uğraşma veya ilgilenme süresi ne yazık ki çocuklarda ne kadar çok olursa ve uyku sürecine ne kadar yakın olursa maruz kalmış oldukları uyaranlar ve mavi ışık sebebiyle kişilerin yani çocukların uykuya dalması ve uykuyu devam ettirme süreçleri oldukça bozuluyor. Ki keza bu teknolojik cihazlarla ilgili olarak çocukların görmüş oldukları veya izlemiş oldukları programların çeşidi de bunları çok etkiliyor. Özellikle şiddet içerikli programlar veya şiddet içerikli oyunlar, çizgi filmler ne yazık ki çocukların bu konuyla ilgili bilinçaltını etkileyerek çocukların uykusunda uyku terörü veya uyku esnasında ciddi uyanma problemlerini oluşturabiliyor. Tabii bunun mutlaka kontrol altında olması gerekiyor. Kontrol altında olabilmesi için erişkinlere çok ciddi iş düşüyor” dedi. “Çocuklar uyku öncesinde teknolojik cihazlarla uğraşmaması gerekiyor” Özellikle uyku öncesinde çocukların teknolojik cihazlarla temas kurmaması gerektiği konusunda aileleri uyaran Fidan, şu ifadeleri kullandı: “Çocuklar mutlaka her zaman için çok daha güzel ve kolay eğlenceli olan tarafı tercih edecektir. Bu beklediğimiz bir şey. Fakat bununla ilgili olarak ailelerin özellikle bu yaz döneminde ve okulların açık olduğu dönemlerde de mutlaka bu süreyi kısıtlamasını istiyoruz. Kesinlikle çocukların gün içerisindeki teknolojik araç kullanım süresinin en fazla 1 saat içerisinde tamamlanmasını istiyoruz. Ve bu sürenin de uykuya yakın olmamasını istiyoruz ki uyaranların, mavi ışığın, çocuğun uyku düzenini ve seviyesini bozmasın. Derin uyku sürecini bozmasın. Bununla ilgili olarak mutlaka ve mutlaka televizyon da çok ciddi etkenlerden bir tanesi. Her ne kadar artık dijital dünyada bu artan uyaran fazla fakat hala çocukların veya erişkinlerin, bizlerin de teknolojik araçların dışında televizyonla ilgilenmemiz, haşır neşir olmamız mümkün. Kesinlikle bu teknolojik araçların uyuduğumuz yerde olmaması lazım. Televizyonun uyuduğumuz yerde olmamasını istiyoruz. Çünkü bu uyaran kişinin ne yazık ki uyuduğu yerde yani yatak odasında uykuya dalma ve devam ettirme sürecini bozmaktadır.”