SAĞLIK
21 Eylül 2024 Cumartesi - 10:53 Turşu tüketimine dikkat: Ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor Turşu kurma sezonunun gelmesiyle birlikte bozulan turşuların tüketimi ve fazla ölçüde tüketimi ile ilgili uyarılarda bulunan Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya, insan vücudunda ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini söyledi. Çankırı’da, kış aylarına sayılı günler kala vatandaşlar turşularını kurmaya başladı. Turşu tüketiminde dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında uyarılarda bulunan Çankırı İl Sağlık Müdürü Dr. Hüseyin Sarıkaya, turşunun kapağının tam kapatılmaması ya da açık kalması turşunun bozulmasına sebebiyet vereceğini söyledi. Bozulan turşuların tüketiminin insan sağlığında ciddi sorunlara yol açabileceğini belirten Dr. Sarıkaya, fazla tüketildiği takdirde kalp sağlığını olumsuz etkileyebileceğini söyledi. “Bozulan turşuların tüketilmesi sonucu insan sağlığını tehdit edebilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir” Turşunun fazla tüketimi, kalp sağlığını olumsuz etkileyebileceğini söyleyen Dr. Sarıkaya, “Turşunun kapağının tam kapatılmaması ya da açık kalması turşunun bozulmasına sebebiyet verir. Bozulan turşuların tüketilmesi sonucu insan sağlığını tehdit edebilir ve ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Turşu yapımında kullanılan tuz, yüksek sodyum içeriğine sahiptir. Fazla tüketimi, kan basıncını yükseltebilir ve kalp sağlığını olumsuz etkileyebilir. Aşırı sirke, mide asidini artırabilir. Mide rahatsızlığı olan kişiler, turşuyu ölçülü tüketmelidir. Turşu, doğru ölçüde tüketildiğinde sağlığa birçok fayda sağlayan fermente bir gıdadır. Ancak, özellikle tuz içeriği nedeniyle dikkatli ve ölçülü bir şekilde tüketilmesi önerilir” dedi.
Modern ve yeni tesislerle Karatay’da sağlık hizmetinin kalitesi her geçen gün artıyor
12 Eylül 2024 Perşembe - 13:29 Modern ve yeni tesislerle Karatay’da sağlık hizmetinin kalitesi her geçen gün artıyor Konya’nın merkez Karatay Belediyesi, yalnızca son 5 yılda 4 sağlık yatırımına imza atarak ilçedeki sağlık hizmetinin kalitesinin artmasına katkı sundu. Gönül Belediyeciliği ilkesiyle bugüne kadar Karatay’a ve Konya’ya gece gündüz demeden hizmet eden Karatay Belediyesi, pek çok alanda olduğu gibi sağlık alanında da çok önemli projelere imza attı. Bu çerçevede Karatay Belediyesi, sadece son 5 yılda Selim Sultan Aile Sağlığı Merkezi’ni, Şehit Uzm. Dr. Ekrem Karakaya Sağlıklı Hayat Merkezi’ni, Hayıroğlu Sağlık Evi ve Yusuf Yiğit Aile Sağlığı Merkezi’nin yapımını tamamlayarak vatandaşın hizmetine sundu. Hem ilçe halkının daha modern mekânlarda hizmet almasına hem de Konya’nın daha güçlü bir sağlık altyapısına kavuşmasına katkı sunma amacındaki Karatay Belediyesi, bu alandaki yatırımlarına iki yeni halka daha ekledi. Karatay Belediyesi Konyalı hayırsever Celalettin Hakan Katırcı’nın desteğiyle Akabe Mahallesi’ne “Sıddıka Katırcı Aile Sağlığı Merkezi” ve “Hacı Hasan Katırcı Sağlıklı Hayat Merkezi’ni” kazandırdı. Bin 600 metrekare kapalı alana sahip olacak tesis tamamlandığına hem sağlıklı hayat merkezi hem de aile sağlığı merkezi olarak ilçe halkına hizmet verecek. Hatice-Faik Nükte Aile Sağlığı Merkezi Karatay Belediyesi öncülüğünde hayırseverlerin desteğiyle ilçede hayata geçecek bir başka sağlık yatırım ise Hatice-Faik Nükte Aile Sağlığı Merkezi. Doğuş Mahallesi’ne kazandırılan söz konusu tesisin de yapımında artık sona gelindi. Çevre düzenleme çalışmalarının tamamlanmasının ardından her iki sağlık yatırımı, İl Sağlık Müdürlüğü’ne teslim edilerek hizmete açılmış olacak. Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca; Konya İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Mehmet Koç, Karatay Belediye Başkan Yardımcıları, birim müdürleri ile birlikte önce inşası tamamlanan Hatice-Faik Nükte Aile Sağlığı Merkezi’nde incelemelerde bulundu. Tesisin yapımına katkı sunan Konyalı hayırsever İsmail Nükte ve Ahmet Nükte’nin de hazır bulunduğu incelemede Başkan Hasan Kılca ile İl Sağlık Müdürü Mehmet Koç, tesisin geldiği son nokta hakkında bilgi aldı. Başkan Hasan Kılca ve İl Sağlık Müdürü Mehmet Koç daha sonra ise hayırsever Celalettin Hakan Katırcı tarafından Akabe Mahallesi’ne kazandırılan “Sıddıka Katırcı Aile Sağlığı Merkezi” ve “Hacı Hasan Katırcı Sağlıklı Hayat Merkezi”nde incelemelerde bulundu. “Karatay’da sağlık altyapısı her geçen gün daha da güçleniyor” Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, Konya’daki birlik, beraberlik, iş birliği, dayanışma ve yardımlaşmanın önemli hizmetlere katkı sağladığının belirtti. Belediye olarak pek çok alanda olduğu gibi sağlıkta da güzel işlere imza attıklarını belirten Başkan Hasan Kılca, “Karatay’ımız, son yıllarda pek çok hastane, aile sağlığı merkezleri, sağlıklı yaşam merkezleri ve sağlık evleri gibi pek çok sağlık yatırımı aldı. Karatay Belediyesi olarak bizler de bu alana katkı sunuyoruz. Son olarak; sağlıkta Konya modelimize katkı yapma kapsamında, hayırsever vatandaşlarımızın da katkılarıyla iki yeni tesisi ilçemize kazandırmış olduk. Arsası belediyemiz tarafından tahsis edilen Karatay Hatice-Faik Nükte Aile Sağlığı Merkezi ile ‘Sıddıka Katırcı Aile Sağlığı Merkezi’ ve ‘Hacı Hasan Katırcı Sağlıklı Hayat Merkezi’nin yapımları tamamlandı. Artık çevre düzenleme çalışmalarını yürütüyoruz. Her iki projemizi de tamamlayarak kısa sürede ilçe halkımızın hizmetine sunacağız inşallah. Bu yatırımlarımız sayesinde ilçemizin sağlık altyapısı daha da güçlenecek. Yine söz konusu projelerimizle ilçemiz çok daha konforlu, modern, ferah ve daha kaliteli hizmet verebilecek yeni mekanlara kavuşmuş olacak. Her iki sağlık yatırımlarımızın da ilçemize, hemşehrilerimize ve Konya’mıza hayırlı olmasını diliyor; bu vesileyle, sağlık projelerimizin hayata geçmesinde katkıları olan Sağlık Bakanlığımıza, milletvekillerimize, teşkilatlarımıza il sağlık müdürlüğümüze ve hayırsever hemşehrilerimize teşekkür ediyorum” dedi. “Karatay’ın sağlıktaki kalitesi artıyor” Konya İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Mehmet Koç da, Karatay’da bir sağlık dönüşümü olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Mehmet Koç şunları aktardı: “Geleceğimiz neslimizin sağlıklı olmasına bağlıdır. Koruyucu sağlık hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde sunulması özellikle tarama ve aşılama programlarının sağlıklı bir şekilde devam etmesi ülkemizin geleceği açısından önem arz etmektedir. Bu çerçeve de Karatay’da Sağlık Bakanlığımız, belediyelerimiz ve hayırsever vatandaşlarımızın desteğiyle bugüne kadar çok güzel ve modern şartlarda hizmet sunan eserler kazandırıldı. Karatay Belediyemiz de bu konuda önemli bir gayretin içerisinde. Belediyemiz, son 5 yılda 4 sağlık yatırımını ilçeye kazandırdı. Hacı Hasan Katırcı SHM ve Hacı Sıdıka Katırcı ASM ile Hatice-Faik Nükte ASM’nin inşaatları da tamamlandı. Bu iki proje inşallah kısa süre içinde hemşehrilerimizin hizmetine sunulacak. Bu vesileyle, ilçemizin sağlık hizmeti almasına katkı sunan Karatay Belediye Başkanımız Hasan Kılca’ya ve hayırseverlerimize teşekkür ediyorum.”
Ciddiyeti bilinmeyen hastalık: Sepsis
12 Eylül 2024 Perşembe - 12:43 Ciddiyeti bilinmeyen hastalık: Sepsis Sepsis hakkında vatandaşların yeteri kadar bilinç sahibi olmadığını belirten Bursa Şehir Hastanesi’nde görevli Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Müzeyyen Tuğçe Benli, sepsise bağlı ölüm oranlarının bu yüzden arttığına dikkati çekti. Dünya Sepsis Günü kapsamında açıklamalarda bulunan Uzm. Dr. Müzeyyen Tuğçe Benli, sepsisin; ciddi bir enfeksiyon karşısında vücudun verdiği abartılı yanıt sonucu organlarda işlev bozukluğu ile seyreden ölümcül bir hastalık olduğunu dile getirdi. Her enfeksiyonun sepsis olarak algılanmaması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Benli, “Ateş, üşüme ve titremenin yanı sıra bilinç bulanıklığı, solunum sıkıntısı, kalp hızında artma, idrar çıkışında azalma gibi semptomların olması bize sepsisi düşündürür ve hastaların hızlıca en yakın sağlık merkezine başvurmaları gerekir” dedi. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her 2-3 saniyede bir insanın sepsis nedeniyle hayatını kaybettiği bilgisini veren Uzm. Dr. Benli, “Sepsis, ölüm oranlarının yüzde 80’e kadar çıkabildiği bir hastalık grubunu oluşturmaktadır. Hastanelere hızlı başvuru, hızlı tanı ve tedavinin başlaması bu ölüm oranlarını yüzde 20’ye kadar düşürebilmektedir. Hastalara ilk etapta yapılacak tetkikler ve alınacak kültürler sonrasında hızlıca sıvı deplasmanının başlaması ve geniş spektrumlu antibiyotiklerin başlanmasıyla ölüm oranları ciddi oranda aşağıya çekilmektedir” şeklinde konuştu. Sepsisin her yaş grubundan insanı etkilemekle beraber bir yaş altı ve 50 yaş üstü vatandaşlar için daha ciddi bir risk taşıdığını vurgulayan Uzm. Dr. Benli, “50 yaş üstünde ek hastalıkların eşlik etmesi özellikle riski arttırmaktadır. 50 yaş üzerinde özellikle şeker hastalığı olanlarda, alkol alanlarda, HIV gibi immün sistemin baskılandığı hastalığı olanlarda çok daha fazla karşımıza çıkmaktadır” diye konuştu. Hijyene dikkat edin Sepsisin önlenebilmesi için dikkat edilmesi gereken noktalara değinen Benli, “Sepsisi önlemenin en önemli yolu aşılanma ve temel hijyen kurallarına uyulmadır. Antibiyotik seçimlerinde akılcı ilaç kullanımının önemini burada da bir kere daha vurgulamak gerekmektedir. Geniş spektrumlu antibiyotikler, doğru endikasyonla doğru noktalarda kullanılmalıdır. Sepsis yönetilirken de akılcı antibiyotik kullanımına önem verilmelidir” ifadelerini kullandı. Hastaneye hızlıca başvurulmalı Sepsis konusunda vatandaşların bilinçlendirilmesinin büyük önem taşıdığını söyleyen Benli, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Yapılan çalışmalarda halkımızın sepsis konusunda yeteri kadar bilinç sahibi olmadığı ortaya çıkmıştır. Sepsis halk arasında ciddiyeti bilinmeyen bir hastalık olmaktadır. Hastane başvuruları gecikmektedir. Ciddiyetinin farkında olmadıkları bir hastalık için hızla hastaneye başvuruların olmadığı, hastaların hastaneye başvurularında gecikme nedeniyle hastalığın seyrinin kötü yönde ilerlediği görülebilmektedir. Hastalarımız kalp krizi ya da inme dediğimiz tablolarda hastaneye hızla başvururken, sepsisin ciddiyetini bilmemeleri hastaneye başvuruları geciktirmekte bu da ölüm oranlarının yüksek olmasıyla ilişkilendirilmektedir.”
“Çocuklarımızın sessiz çığlığını duyalım, istimara dur diyelim”
12 Eylül 2024 Perşembe - 12:18 “Çocuklarımızın sessiz çığlığını duyalım, istimara dur diyelim” Günümüzün belki de en önemli sorunlarından biri haline gelen “çocukların ihmal ve istismarı” olaylarına her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Uzman Psikolojik Danışman Dr. Öğr. Üyesi Bülent Tansel, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ne yazık ki bu türden trajik olaylarla sıkça karşılaşılıyor ve toplum olarak derinden etkileniyoruz. Çocuklarımızı korumak için artık çok daha geç olmadan harekete geçelim. Sessiz çığlıklarını duyalım, istimara dur diyelim” dedi. Bir anlamda bir insanlık suçu olan çocuk cinsel istismarı, üzerinde önemle durulması gereken konular arasında yer alıyor. Genel olarak beş alt boyutta açıklanan çocukların ihmal ve istismarının dünyada en fazla görülen türünün çocukların duygusal olarak istismar edilmesi olduğunu aktaran İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ) İktisadi İdari Ve Sosyal Bilimler Fakültesi (İİSBF) Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Bülent Tansel, “Bununla birlikte çocukların üzerinde yaşamları boyunca bıraktığı travmatik etkileri bakımından çocukların cinsel istismarı en önemli boyutu oluşturuyor. Cinsel istismar, çocukların yaşamları boyunca unutulmaz ancak, yapılacak psikoterapötik müdahaleler ve uygun sosyal destekle olumsuz etkileri azaltılabilir” ifadelerini kullandı. “Çocukların hisleri en az bir yetişkininki kadar kuvvetlidir” Henüz ergenlik çağına ulaşmamış, hormonal değişimi yaşamamış olan çocukların, cinselliğin ne olduğu hakkında bir fikre sahip olamayacağını belirten Tansel, “Kendilerine yapılan bu türden eylemlerin cinsellik olduğunu ya da bir istismar olduğunu anlayamazlar. Ancak kötü bir şeyler olduğunu hissedebilirler çünkü çocukların hisleri en az bir yetişkininki kadar kuvvetlidir. İstismarcılar, çocuklara ulaşırken onlarla ilgilenir, oyunlarına ortak olur, öncelikle çocukların güvenlerini kazanmaya çalışırlar. İstismarcı, çocukla iletişim halindeyken ona küçük ödüller ya da aile tarafından onaylanmayacak imkânlar sağlar. Aileden bir dönüş gelmiyorsa, çocukla aile arasında bir iletişim kopukluğu olduğunu artık keşfedip yavaş yavaş çocuğu istismara hazırlar. Özellikle küçük yaştaki çocukların ilk kez gördükleri yüzler yabancıdır fakat aynı yüzü ikinci kez gördükten sonra artık o kişi yabancı değildir. Çocukların içinde bulundukları döneme ait özelliklerinden biri de yetişkinleri memnun etme ve onların isteklerini yerine getirme şeklindedir. Oyun oynarken oyun kurallarına sıkı sıkıya bağlanırlar. İstismarcılar bu özelliği iyi kullanırlar ve yaptıkları istismarı bir oyunmuş gibi kurgulayarak çocukla aralarında bir sır gibi saklamalarını isterler” dedi. “Çocuklar en yakınındakiler tarafından istismara uğruyor” Yapılan çalışmalar ve mevcut raporlar, çocukların en yakınındakiler tarafından istismara uğradıklarını bildiriyor. Dr. Öğr. Üyesi Bülent Tansel, “Bazı ailelerde, amca, dayı gibi yakın akrabalar eve geldiklerinde çocukları severler, elbette bu normaldir. Ancak, normal olmayan istismara yönelik kucağa alma, okşama gibi davranışlarında çocuk her ne kadar bunun cinsel içerikli olduğunu anlamlandıramasa da kötü bir şey olduğunu hisseder. O akrabasından uzak kalmaya çalışır, çocuğa karşı ‘O senin amcan/dayın, seni sevmeye çalışıyor, neden kaçıyorsun’ gibi telkinler çocuğun zihnini karıştırır. Hissettiği kötün şeyi, aslında yetişkinlerin sevme davranışı bu şekilde oluyor, diye düşünmeye başlar. Çünkü bu davranışı normalleştirmesini sağlayan, en güvendiği kişi anne veya babasıdır. İstismar ne yazık ki devam edebilir” şeklinde konuştu. “Çocuğun cinsel kavramlarla ilgili soruları doğru şekilde yanıtlanmalı” Çocukların; evde ebeveynleriyle vakit geçirirken, televizyonda, sosyal medyada, yaşam alanlarında gördükleri, duydukları ve tanık oldukları cinsellik içeren görüntüler ya da durumlar hakkında konuşmak isteyebileceklerini belirten Bülent Tansel, ailelere şu uyarılarda bulundu: “Şayet aile, çocuğu susturur bunun ayıp, günah gibi kavramlarla konuşulmamasını sağlarsa, çocukta bu gibi durumların aile bireyleriyle konuşulmaması gerektiği düşüncesini uyandırırlar. Bu durumlar karşısında çocuk ailesiyle artık konuşmayacaktır. Çok yanlış ve sakıncalı olan bu tutumun aksine aile bireyleri çocuğu müdahale etmeden sakince dinlemeli, hemen cevap veremeyecek durumda ise, çocuğa bunu en kısa zamanda öğrenip seninle konuşacağım diyerek konuyu araştırmalı veya bir uzmana başvurmalıdır. Aileler en değer verdikleri varlıkları olan çocuklarına karşı daima erişilebilir olmalıdırlar. Çocuğun sözel ve davranışsal ifadelerini yok saymadan, görmezden gelmeden sakince dinlemeli, her ne olursa olsun onun yanında olduklarını çocuğa hissettirmelidirler. Gününün okulda, oyun alanında, parkta nasıl geçtiğini sohbet konusu yapmalı, karşılaştığı ya da iletişim halinde olduğu kişiler hakkında yeterli bilgiye sahip olmalıdırlar.” “Asıl mücadele sivrisineklerle uğraşmak değil, bataklığı kurutmaktır” Ülkemizde özellikle son yıllarda çocuklarla çalışan bazı öğretmen ya da diğer uzmanların söylemleri uzmanlık alanlarıyla çelişki oluşturacak düzeyde şaşırtıcıdır. Çocuk cinsel istismarıyla ilgili kendilerine verilen bilgilendirme düzeyindeki eğitimlerle ilgili ‘buna ne gerek var’, ‘bu kadar açık konuşmak çok gereksiz’, ‘bunları konuştukça normalleştiriyorsunuz’ gibi vahim söylemlerde bulunulduğunu ifade eden İGÜ Öğr. Üyesi Dr. Bülent Tansel, “Asıl normalleştirme bu konuların konuşulmaması, halı altına süpürülmesi ve sanki hiç yokmuş gibi görmezden gelinmesinden kaynaklanıyor. Diğer yandan özellikle pedofiliklerin çocukların vesikalık fotoğraflarından bile cinsel anlamda etkilendikleri düşünüldüğünde, ailelerin çocuklarının fotoğraflarını sosyal medyada ulu orta paylaşmamaları çok önemli. Çocuk cinsel istismarıyla mücadele, yaşanan olayların ardından sosyal medyada birkaç gün klişeleşmiş söylemlerle slogan kültürü içerisinde paylaşım yapmaktan ibaret değildir. Asıl mücadele sivrisineklerle uğraşmak değil, bataklığı kurutmaktır. Çocuklara ‘iyi dokunuş’ ve ‘kötü dokunuş’un neler olduğu, istemedikleri, onay vermedikleri durumlar karşısında ‘hayır’ diyebilmenin en doğal hakları olduğunu öğretmeli ve bunları içselleştirebilmelerini sağlayacak programlar oluşturulmalı. Çok sayıda öğrenciyi bir arada toplayarak onlara birer saat süreyle cinsel istismar hakkında rehberlik eğitimi sunmak yerine, cinsel istismarla ilgili uzun soluklu yapılandırılmış psiko-eğitsel grup oturumları düzenlemek çok daha verimli ve etkili olacaktır. Bu nedenle, çocukların içinde bulunduğu yaş ve gelişim dönemleri dikkate alınarak okul öncesi, ilkokul ve ortaokul düzeyindeki çocuklara yönelik disiplinlerarası yaklaşımı içeren, pedagojik formasyona sahip eğitim müfredatının oluşturularak, tüm okullarda sistematik bir şekilde uzun soluklu olarak derhal uygulamaya geçilmelidir. Diğer yandan özellikle başta çocuklarla çalışan uzmanlara, ailelere ve topluma da bu konuda nitelikli eğitim verilmesi gerekmektedir” dedi.
Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi 11. uzmanını kadrosuna kattı
12 Eylül 2024 Perşembe - 11:54 Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi 11. uzmanını kadrosuna kattı Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği, yeni bir uzman doktoru daha kadrosuna kattı. Acil Tıp Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimi alan Dr. Yusuf Akay, girdiği uzmanlık sınavını başarıyla tamamlayarak Acil Tıp Kliniğinin 11’inci uzmanı oldu. Dr. Akay, aynı zamanda hastanede uzmanlığını tamamlayan 151’inci araştırma görevlisi hekim olarak da kayıtlara geçti. Sınav, Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Yalçın Gölcük başkanlığında gerçekleştirildi. Jüri üyeleri arasında Prof. Dr. Ethem Acar, Prof. Dr. Birdal Yıldırım, Doç. Dr. Kıvanç Karaman ve Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Demir yer aldı. Jüri, Dr. Akay’ın mesleki bilgi ve becerilerinin yanı sıra acil tıp alanındaki yetkinliğini de takdir etti. Dr. Yusuf Akay, zorlu bir ihtisas sürecinin ardından uzmanlık unvanına erişmenin gururunu yaşarken, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi ailesi de bu başarıyı kutladı. Hastane yönetimi, Dr. Akay’ı tebrik ederek, yeni uzmanlık yolculuğunda başarılar diledi. Ayrıca, hastanede eğitim alıp uzmanlaşan doktor sayısının artmasının, hastanenin bölgedeki sağlık hizmetlerinin kalitesini artırma hedefi doğrultusunda önemli bir adım olduğu vurgulandı. Dr. Yusuf Akay’ın katılımıyla daha da güçlenen Acil Tıp Kliniği, sağlık hizmetlerinde uzman kadrosunu genişletmeye devam ederken, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi de sağlık sektöründe nitelikli doktorlar yetiştirmeye yönelik çalışmalarını sürdürüyor. Hastane yönetimi de, Dr. Akay’ın bundan sonraki meslek hayatında da başarılı olacağına inandıklarını ifade etti. Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi, bölge halkına en iyi sağlık hizmetini sunmak için uzman kadrosunu büyütmeye devam ederken, yeni uzmanların kazandırılmasının bu hedefe katkı sağlayacağını belirtti.
"Obezitiye karşı sağlıklı beslenin, spor yapın"
12 Eylül 2024 Perşembe - 11:09 "Obezitiye karşı sağlıklı beslenin, spor yapın" Bilecik Merkez 2 No’lu Aile Sağlığı Merkezi (ASM) Doktoru Sevilay Seval, kronik hastalık izlem süreçlerinde obezite izlem-tarama, hipertansiyon izlem-tarama gibi verileri güncelleyerek kontrollerini yaptıklarını söyleyerek, "Sağlıklı beslenin, spor yapın ve bizlerle mutlaka iletişime geçin" dedi. Dr. Sevilay Seval, ASM’de sağlık sisteminde birinci basamak sağlık hizmeti çerçevesinde yer aldığını söyledi. Seval, "Sağlıklı birey, sağlıklı toplum anlayışıyla hareket ederek hizmet veriyoruz. ASM’de 4 hekim, 4 aile sağlığı çalışanı ve yardımcı sağlık personelleri hizmet vermektedir. ASM’de bebek izlem, bebek aşıları, çocuk izlem, gebe izlem, gebelere yönelik aşılar, yetişkin aşılama, kronik hastalıkların takibi ve reçetelerin düzenli takibini yapmaktayız. Ayrıca kanser takiplerini gerçekleştirip, gerekli tarihlerde tekrar kontrolleri yapıyoruz. Kanser Erken Teşhis ve Eğitim Merkezi, Sağlıklı Hayat Merkezi, Toplum Sağlığı Merkezi ve hastanelerde ilgili uzmanlara sevk işlemlerini gerçekleştiriyoruz. Birinci basamak sağlık hizmeti, tüm sağlık sistemi içerisinde temel taşı oluşturur. Bireyler, çocuklar ve anneler ne kadar sağlıklı olurlarsa, ilerleyen yaşlarda da daha sağlıklı olacakları için toplumumuz da daha sağlıklı olacaktır. Kronik hastalık izlem süreçlerinde obezite izlem-tarama, hipertansiyon izlem-tarama gibi verileri güncelleyerek kontrollerini yapıyoruz. Bu süreçte Sağlıklı Hayat Merkezi’nden destek alıyoruz. Fiziksel aktiviteleri artırmak, psikolojik destek sağlamak ve beslenmelerini diyetisyenler aracılığıyla düzenlemek amacıyla bireyleri yönlendiriyoruz. Sağlıklı beslenin, spor yapın ve bizlerle mutlaka iletişime geçin" dedi.
Aliağa’da “Pembe Prenses” ile erken tanı fırsatı
12 Eylül 2024 Perşembe - 11:06 Aliağa’da “Pembe Prenses” ile erken tanı fırsatı İzmir Aliağa’da Sağlık Bakanlığı tarafından tarama amacıyla tam donanımlı olarak hazırlanan ‘Pembe Prenses’ isimli mobil kanser tarama tırı, vatandaşlara kanser taraması yaptı. Sağlık Bakanlığı tarafından 21 gün boyunca Aliağa’daki vatandaşlara hizmet verecek olan ’Pembe Prenses’ isimli kanser tarama tırı, Cumhuriyet Meydanı’na konuşlandırıldı. 09.00 ile 16.00 saatleri arasında halka açık olacak olan tırda görevliler, 30-69 yaş grubu vatandaşları tek tek alarak kanser taraması yaptı. Kanserde erken teşhisin önemli olduğunu belirten uzmanlar, vatandaşları taramaya davet etti. Erken tanı vurgusu Kanserin önemli bir sorun olduğunu ifade eden Aliağa İlçe Sağlık Müdürü Doktor Özkan Orhun "Yapılan çalışmalar kanserin, ülkemizde gerçekleşen ölüm nedenleri içinde, kalp-damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer aldığını göstermektedir. Bir bireyin kansere yakalanmasını etkileyen faktörler; genetik; biyolojik, davranışsal ve çevresel olarak sıralanabilir. Kanserlerin üçte biri önlenebilir, üçte biri erken yakalanabilir, geriye kalan üçte biri ise uygun tedavi ve destek tedaviden yararlanabilir. Bu nedenle kanserde Erken Tanı son derece önemlidir. Erken tanı için de kanser taramalarını yaptırmak gerekir. Vatandaşlarımız ücretsiz mamografi çekimi ve kanser tarama testleri yaptırabilecek” dedi.
Doç. Dr. Akyıldız: “Hepatit taşıyıcıları durumlarını genellikle tesadüfen öğreniyor”
12 Eylül 2024 Perşembe - 11:00 Doç. Dr. Akyıldız: “Hepatit taşıyıcıları durumlarını genellikle tesadüfen öğreniyor” Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özay Akyıldız, hepatit taşıyıcıların kendi durumlarını bir rutin kontrol veya kan testiyle tesadüfen öğrenebildiklerini hastalara tanı konulup tedavi almalarını sağlamak için toplumsal farkındalığın artması gerektiğini söyledi. Acıbadem Adana Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Özay Akyıldız, bulaşıcı bir enfeksiyona bağlı olarak gelişen karaciğer enfeksiyonlarının “viral hepatit” olarak adlandırıldığını belirterek bu hastalıklar hakkında önemli bilgiler verdi. Viral hepatitlerin siroz ve karaciğer kanseri gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açtığına dikkat çeken Akyıldız, “Bazı hepatit virüslerinden hijyen kurallarına uyarak bazılarından ise aşıyla korunmak günümüzde mümkün hale gelmiştir” dedi. Viral hepatitlerin tüm dünyada yaygın olarak görüldüğünü ve her yıl 1 milyondan fazla kişinin hayatını kaybetmesine yol açan bir halk sağlığı sorunu olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Akyıldız, “Viral hepatitler siroz, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanserine yol açarak ölüme neden olabilir. Ülkemizdeki kronik karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer kanseri vakalarının yarısından fazlası viral hepatitlere bağlı gelişiyor” dedi. Doç. Dr. Akyıldız, hepatite yol açan 5 çeşit virüsün A, B, C, D ve E olarak sınıflandırıldığını söyledi. Hepatit A virüsü (HAV) ve Hepatit E virüsünün (HEV) fekal oral yolla yani dışkı, su ve besinler aracılığıyla bulaştığını belirten Akyıldız, HAV’nin kronik taşıyıcılık durumu olmadığını HEV’in ise sadece akut hepatit yaptığının düşünüldüğünü ifade etti. Hijyenik yaşam, el yıkama ve gıda hijyenine dikkat edilmesiyle bu virüslerin bulaşmasının önlenebileceğini sözlerine ekledi. Doç. Dr. Akyıldız, “Hepatit B ve Hepatit C virüsle enfekte olmuş kan ve kan ürünleriyle, steril olmayan aletlerle yapılan tıbbi ve cerrahi girişimlerle, damar içi uyuşturucu kullanımıyla, dövme ve piercing uygulamalarıyla, doğum sırasında anneden çocuğa ve nadiren de olsa virüsü taşıyan kişiyle girilen korunmasız cinsel ilişkiyle bulaşabilir. Hem akut, hem kronik hepatite yol açabilir” dedi. “Aşı programı yüzde 90 başarıyla devam ediyor” HBV enfeksiyonunun aşıyla korunabilir bir hastalık olduğunun altını çizen Akyıldız, “Sağlık Bakanlığı 1998 yılından beri HBV aşısını çocukluk aşı programına almış olup, yüzde 90’ların üzerinde başarı ile bu programına devam etmektedir. HAV aşısı ise riskli bölgelere seyahat edecek, bağışıklığı olmayan kişilere önerilir” diye konuştu. Yaklaşık 30 yıldır HBV veya HCV’ye bağlı hepatitlerin tedavi edilebildiğine değinen Doç. Dr. Akyıldız, “Kronik HBV tedavisinde değişik sayıda tedavi söz konusu olup, hastalar günde 1 tablet olmak üzere ilaç kullanmaktadır. HCV tedavisinde bugün için yeni tedavi yöntemleri ile 2-3 ay gibi kısa sürede hastaların nerede ise tamamı tedavi edilebilmektedir. Ülkemizde Hepatit B ve C hastaları, dünya standartları ölçüsünde tedavi imkanına kavuşmuşlardır” dedi. Ayrıca HCV ve HBV enfeksiyonu olan hastaların önemli bir bölümüne tanı konulmadığına işaret eden Akyıldız, “Taşıyıcılar kendi durumlarını bir rutin kontrol veya kan testiyle tesadüfen öğrenebiliyor. Bu hastalara tanı konulup tedavi almalarını sağlamak için toplumsal farkındalığın artması gerekiyor” şeklinde konuştu. Bulaşın durdurulması, herkesin tedaviye ulaşması hedefleniyor Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Dünya Hepatit Birliği (DHB) tarafından farkındalığın artırılması için çalışmalar yürütüldüğünü, belirten Doç. Dr. Akyıldız, ayrıca toplumu bilgilendirmek, koruyucu önlemlere dikkat çekmek ve tedavi yöntemleri hakkında bilgilendirerek gelecekte viral hepatitleri insanlığı tehdit eden hastalıklar listesinden amaçladıklarını belirtti.
Özel çocuklar sporla iç içe büyüyor
12 Eylül 2024 Perşembe - 10:19 Özel çocuklar sporla iç içe büyüyor Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin hayata geçirdiği ’Sportif Beceri ve Koordinasyon Eğitimi’ ile özel çocuklar sporla iç içe büyüyor. 7-12 yaş arasındaki çocuklara 6 ay boyunca uzman eğitmen eşliğinde sportif beceri ve koordinasyon eğitimi veriliyor. Büyükşehir Belediyesinin 7’den 70’e kentteki tüm vatandaşlar için hayata geçirdiği projeler, yüzleri güldürmeye devam ediyor. Kentteki her bireyin memnuniyeti için titizlikle çalışan Büyükşehir Belediyesi, özel bireyler için hayata geçirdiği hizmetleri de sürdürüyor. Bu kapsamda Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı Engelliler Şube Müdürlüğü bünyesinde hizmet veren Engelsiz Yaşam Merkezi’nde özel çocuklara, uzman eğitmen eşliğinde ’Sportif Beceri ve Koordinasyon Eğitimi’ veriliyor. Sportif beceri ve koordinasyon eğitimi alan çocuklar, hem sporla iç içe büyüyor, hem de özgüven kazanarak sosyal hayata daha iyi uyum sağlıyor. "Çocuklar 6 ay boyunca kurumumuzdan hizmet alabiliyor" Sportif Beceri ve Koordinasyon Eğitim Salonu’ndan sorumlu beden eğitimi öğretmeni Fatma Nur Yılmaz, eğitim kapsamında 7-12 yaş arası Otizmli veya Down Sendromlu bireylere hizmet verdiklerini söyledi. Eğitimlerin başvuru esasına dayalı olduğunu belirten Yılmaz, "Çocuklar ve aileler beraber gelerek müracaatta bulunuyorlar. Sağlık Kurulu raporu, kimlik fotokopisi, bir vesikalık fotoğrafla kurumumuza talepte bulunduktan sonra, çocuk değerlendirmeye alınıyor. Çocuk, müsait eğitim programına uygun şekilde yerleştiriliyor. Haftada bir gün eğitim veriyoruz. Çocuklar 6 ay boyunca kurumumuzdan hizmet alabiliyorlar" dedi. Eğitim alan çocukların 6 ayda bir değiştiğini ifade eden Yılmaz, hizmetin ücretsiz olmasından dolayı çok fazla talep geldiğini söyledi. Eğitimden faydalanan hem ailelerin hem de çocukların mutlu olduğunu vurgulayan Yılmaz, "Gelişim gösteren öğrencilerimiz var. Davranış problemi olan, dikkat ve odaklanma sorunu yaşayan, temel spor becerisi yetersiz olan çocuklar buraya başvurduğunda, 6 ay sonunda o gelişimi gözle görülür derecede fark edebiliyoruz" diye konuştu. Eğitimin içeriğinden de söz eden Yılmaz, hizmetten faydalanmak isteyenlerin Teksin uygulaması üzerinden veya Engelsiz Yaşam Merkezi’ne başvuruda bulunabileceklerini kaydettti.
Prof. Dr. Köksal: “Grip aşınızı zamanında yaptırmayı unutmayın”
12 Eylül 2024 Perşembe - 09:59 Prof. Dr. Köksal: “Grip aşınızı zamanında yaptırmayı unutmayın” Grip aşısının en uygun zamanının genellikle virüsün yayılmaya başladığı Eylül ortalarından itibaren Ekim ve Kasım ayları olduğunu söyleyen Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nurhan Köksal, “Aşı bu dönemde yapılırsa, vücudun grip sezonu boyunca etkili bir koruma geliştirmesi sağlanır. Aşının sağladığı bağışıklık birkaç hafta içinde tam olarak oluşur ve grip sezonu boyunca korunmayı sağlar” dedi. Liv Hospital Samsun Göğüs Hastalıkları Kliniği’nden Prof. Dr. Nurhan Köksal, grip aşısı hakkında bilgilendirdi. Grip aşısının her yıl sonbahar ve kış aylarında grip virüsünün yaygınlaşmasıyla birlikte önem kazanan bir önleyici tedbir olduğunun altını çizen Prof. Dr. Köksal, “Grip, özellikle risk grubundaki kişiler için ciddi komplikasyonlara yol açabilen bir hastalık olduğundan, aşı bu gruplar için hayati bir rol oynar. Grip aşısının en uygun zamanı, genellikle virüsün yayılmaya başladığı Eylül ortalarından itibaren Ekim ve Kasım aylarıdır. Aşı bu dönemde yapılırsa, vücudun grip sezonu boyunca etkili bir koruma geliştirmesi sağlanır. Aşının sağladığı bağışıklık birkaç hafta içinde tam olarak oluşur ve grip sezonu boyunca korunmayı sağlar” diye konuştu. “65 yaş üzeri kişiler, kronik hastalığı olanlar, 5 yaştan küçükler ve hamileler risk grubunda” Grip aşısının özellikle yüksek risk grubunda yer alan bireyler için önerildiğini ifade eden Prof. Dr. Köksal, “65 yaş ve üzeri kişiler, kronik hastalığı (kalp, akciğer, böbrek hastalıkları gibi) olanlar, bağışıklık sistemi zayıflamış bireyler, hamileler ve sağlık çalışanları gibi gruplar, grip aşısı olmaları gereken öncelikli gruplardandır. Ayrıca, küçük çocuklar (6 ay ile 5 yaş arası) ve uzun süreli bakım evlerinde yaşayanlar da risk grubunda kabul edilir. Bu kişiler, grip virüsüne karşı daha savunmasız oldukları için aşının yararları onlar açısından daha fazladır. Yaygın görülen yan etkiler arasında aşı yapılan bölgede ağrı, kızarıklık veya şişlik, hafif ateş ve kas ağrıları bulunur. Bu yan etkiler genellikle kısa sürelidir ve birkaç gün içinde kendiliğinden geçer. Bazı bireylerde daha nadir olarak alerjik reaksiyonlar gelişebilir. Ancak ciddi yan etkiler oldukça nadirdir ve aşının yararları, risklerinden çok daha fazladır” şeklinde konuştu. “Grip aşısı grip yapmaz” Halk arasında grip aşısının grip yapıp yapmayacağının da merak edilen bir durum olduğunu işaret eden Prof. Dr. Köksal, “Grip aşısı canlı virüs içermediği için grip yapmaz, ancak aşıdan hemen önce veya hemen sonra grip olan kişiler, bu durumu aşının yan etkisi olarak algılayabilir. Bağışıklık sisteminin güçlenmesi için geçen sürede, kişi virüsle temas etmiş olabilir. Bu nedenle, aşının zamanlaması büyük önem taşır. Aşı grip virüsünün yol açabileceği ciddi komplikasyonları ve hastaneye yatma riskini önemli ölçüde azaltır, dolayısıyla toplumsal bağışıklığın artmasına da katkıda bulunur” ifadelerini kullandı.
Kolon kanseri 20’li yaşlarda görülmeye başladı
12 Eylül 2024 Perşembe - 09:50 Kolon kanseri 20’li yaşlarda görülmeye başladı Ülkemizde görülen en sık kanserler arasında yer alan kolon kanserinin tehlikesi her geçen gün artarken İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, “20’li yaşlarda dahi kolon kanserini görmeye başladık. Çok sinsi bir hastalık” dedi. Dünyada her yıl 2 milyon, ülkemizde de 20 bin kişi kanser tanısı alıyor. Dahası hatalı beslenme alışkanlıklarının ve obezitenin giderek yaygınlaşması nedeniyle son yıllarda görülme sıklığı 50 yaş altındaki kişilerde giderek artıyor. Kolon kanseri, düzenli yapılan kolonoskopi taramasıyla önlenebiliyor. “Erkeklerde daha sık görülüyor” Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, konuyla ilgili İhlas Haber Ajansı’na konuştu. Doç Dr. Sümbül, kolon kanseri nedeniyle ölüm sıklığının ülkemizde 3.sırada olduğunu belirterek, “Bir bireyin tüm hayatı boyunca kolon kanseri olma riski yüzde 4’lerde. Bu erkeklerde yüzde 25 daha fazla. Kolon kanseriyle ilgili son dönemlerde obezitenin artışı ve beslenme şeklinin bozulmasıyla sıklık artmaya başladı. Biz 50 yaşından itibaren başlattığımız kolon kanseri tarama programlarını 45’li yaşlara gerilettik” ifadelerini kullandı. “20’li yaşlarda görülüyor” Kolon kanserinin sinsi bir hastalık olduğunu anlatan Doç. Dr. Sümbül, “Kolon kanseri erken tanındığı dönemde gerçekten tedavi edilebilen bir hastalık. Kemoterapi ve radyoterapiden faydalanıyoruz. Beslenme alışkanlıklarının bozulması risk faktörü oluşturuyor. Özellikle lifli gıdalardan uzak durulması, işlenmiş gıdaların tüketiminin artması vakaları arttırdı. 20’li yaşlarda dahi kolon kanserini görmeye başladık. Çok sinsi bir hastalıktır. Belirtiler görüldüğü anda hemen hastaneye başvurulmalı” diye konuştu. Öte yandan İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Hilmi Erdem Sümbül, vatandaşların spor yapmaları gerektiğini, hareketsiz yaşamdan uzak durulmasını istedi.
SANKO Sanat Galerisinde karma sergi
12 Eylül 2024 Perşembe - 09:46 SANKO Sanat Galerisinde karma sergi Ressam Aysel Kul’un “Zamansız Anlar” ve Senem Çınarbaş’ın “Bir Avuç Ses” temalı sergileri SANKO Sanat Galerisi’nde 13 Eylül 2024 Cuma günü sanatseverlerle buluşacak. Aysel Kul, tual üzerine yağı boya tekniğiyle yaptığı 16 eserinin sergide yer alacağını belirterek, “Bu sergi farklı ruh halleri ve yaşanmışlıkları yansıtan portrelerden oluşuyor. Yaptığım portreler, geçmiş, an ve gelecekteki varoluşlarını aynı anda hissettiriyor ve bize deneyimlerin evrenselliğini anlatıyor” dedi. Senem Çınarbaş ise atık kauçuk malzemelerle çalıştığını ifade ederek hayata, topluma ve kadına dair söylemek istediklerini "Bir avuç ses" adlı sergide yer alan 13 eseriyle dile getirdiğini söyledi. Aysel Kul’un “Zamansız Anlar” ve Senem Çınarbaş’ın “Bir Avuç Ses” temalı sergileri, SANKO Park AVM üçüncü katta bulunan SANKO Sanat Galerisi’nde 13 Eylül 2024 Cuma günü saat 18.00’de açılacak. Trabzon doğumlu sanatçı, Marmara Üniversitesi İktisat Bölümünden mezun olduktan sonra uzun süre kendi alanında çalıştı. İlkokul yıllarında başlayan sanata olan ilgi ve sevgisi ağır basarak başarılı yöneticilik kariyerinden vazgeçti. Başta Doç. Dr. Letafet Mehmedova olmak üzere, Prof. Fuat Acaroğlu ve Ebulfeyz Ferecoğlu gibi farklı sanat görüşlerine sahip eğitimcilerle birlikte çalışarak resim çalışmalarına yön verdi. Avrupa ve Amerika’da sanat müzelerinde araştırma ve incelemelerde bulundu. Aysel Kul, 2012-2024 döneminde üç kişisel sergi açtı, 21 karma sergi ve sanat fuarı ile bir whorkshopa katıldı. Sanat tarihi araştırmacısı, sanat yazarı ve eleştirmeni Serkan Azeri’nin, “Aysel Kul, insan merkezli ve mistik içerikli resimlerindeki farklı arayışlarından sonra odaklandığı portreler serisinde geçmiş tecrübelerinden getirdiği insan psikolojisine dair yaklaşımını, farklı zaman süreçleri ve bakış açılarını iç içe geçirerek sentezlediği yeni üretimiyle daha modern bir ifade biçimine ulaştırmaktadır” diye tanımladığı sanatçı, çalışmalarını İstanbul’daki atölyesinde sürdürmektedir. Aydın Söke doğumlu sanatçı, 1997 yılında Gazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama bölümünden mezun oldu. 2018 yılında emekli olana kadar Emniyet Teşkilatında yönetici olarak birçok farklı pozisyonda görev aldı. Çalışma hayatı boyunca sanatsal çalışmalarını ötelemek zorunda kalan sanatçı 2018 yılından itibaren kauçuk sanayiden elde ettiği dönüşüm malzemelerini kullanarak tasarım çalışmalarına başladı. Sanatçı, katı atıkların oluşturduğu çevre kirliliğine dikkat çekmek amacıyla Karadağ Grup Kauçuk Plastik San. Tic. Ltd. Şti ile iş birliği içinde çalışmalarına Ankara’da devam etmektedir. GESAM üyeliğinin yanı sıra Bir Grup İnsan Sanat Platformu (BGİ) ve BRHD üyesi olup ulusal ve uluslararası karma sergilerde yer almıştır. Çocukluk ve gençlik yılları Ankara, Elazığ ve Tekirdağ’da geçen sanatçı, daha sonra Erzurum ve İzmir’de yaşadı. “Yaşadığım şehirlerde, insan ve doğaya ait farklılığın ve çeşitliliğinin güzelliklerini gördüm. Bir şehrin kokusu varsa sende ıhlamur, hanımeli, kekik ya da manolya ya da deniz koktuysa ruhuna, kokusuyla birlikte bir renk olduysa zihninde, mesela mavi rüzgarı dokunduysa tenine, sevdan ile birlikte yazıldıysa düşüncelerine, vay haline. Sadece olayların yaşandığı mekan değildir artık orası, hikayenin ana karakteri olmuştur sinsice. Fark ettiğimizde çok geçtir artık memleket yer etmiştir içimize” diyor. Sanatçı, kişisel yolculuğunda söylemek istediklerini, toplumsal cinsiyet eşitliği başta olmak üzere, yaşadığı coğrafyayla ilgili dert edindiklerini eserleriyle dile getirmektedir.