SAĞLIK - 12 Eylül 2024 Perşembe 12:18

“Çocuklarımızın sessiz çığlığını duyalım, istimara dur diyelim”

A
A
A
“Çocuklarımızın sessiz çığlığını duyalım, istimara dur diyelim”

Günümüzün belki de en önemli sorunlarından biri haline gelen “çocukların ihmal ve istismarı” olaylarına her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Uzman Psikolojik Danışman Dr. Öğr. Üyesi Bülent Tansel, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ne yazık ki bu türden trajik olaylarla sıkça karşılaşılıyor ve toplum olarak derinden etkileniyoruz. Çocuklarımızı korumak için artık çok daha geç olmadan harekete geçelim. Sessiz çığlıklarını duyalım, istimara dur diyelim” dedi.


Bir anlamda bir insanlık suçu olan çocuk cinsel istismarı, üzerinde önemle durulması gereken konular arasında yer alıyor. Genel olarak beş alt boyutta açıklanan çocukların ihmal ve istismarının dünyada en fazla görülen türünün çocukların duygusal olarak istismar edilmesi olduğunu aktaran İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ) İktisadi İdari Ve Sosyal Bilimler Fakültesi (İİSBF) Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Dr. Bülent Tansel, “Bununla birlikte çocukların üzerinde yaşamları boyunca bıraktığı travmatik etkileri bakımından çocukların cinsel istismarı en önemli boyutu oluşturuyor. Cinsel istismar, çocukların yaşamları boyunca unutulmaz ancak, yapılacak psikoterapötik müdahaleler ve uygun sosyal destekle olumsuz etkileri azaltılabilir” ifadelerini kullandı.



“Çocukların hisleri en az bir yetişkininki kadar kuvvetlidir”


Henüz ergenlik çağına ulaşmamış, hormonal değişimi yaşamamış olan çocukların, cinselliğin ne olduğu hakkında bir fikre sahip olamayacağını belirten Tansel, “Kendilerine yapılan bu türden eylemlerin cinsellik olduğunu ya da bir istismar olduğunu anlayamazlar. Ancak kötü bir şeyler olduğunu hissedebilirler çünkü çocukların hisleri en az bir yetişkininki kadar kuvvetlidir. İstismarcılar, çocuklara ulaşırken onlarla ilgilenir, oyunlarına ortak olur, öncelikle çocukların güvenlerini kazanmaya çalışırlar. İstismarcı, çocukla iletişim halindeyken ona küçük ödüller ya da aile tarafından onaylanmayacak imkânlar sağlar. Aileden bir dönüş gelmiyorsa, çocukla aile arasında bir iletişim kopukluğu olduğunu artık keşfedip yavaş yavaş çocuğu istismara hazırlar. Özellikle küçük yaştaki çocukların ilk kez gördükleri yüzler yabancıdır fakat aynı yüzü ikinci kez gördükten sonra artık o kişi yabancı değildir. Çocukların içinde bulundukları döneme ait özelliklerinden biri de yetişkinleri memnun etme ve onların isteklerini yerine getirme şeklindedir. Oyun oynarken oyun kurallarına sıkı sıkıya bağlanırlar. İstismarcılar bu özelliği iyi kullanırlar ve yaptıkları istismarı bir oyunmuş gibi kurgulayarak çocukla aralarında bir sır gibi saklamalarını isterler” dedi.



“Çocuklar en yakınındakiler tarafından istismara uğruyor”


Yapılan çalışmalar ve mevcut raporlar, çocukların en yakınındakiler tarafından istismara uğradıklarını bildiriyor. Dr. Öğr. Üyesi Bülent Tansel, “Bazı ailelerde, amca, dayı gibi yakın akrabalar eve geldiklerinde çocukları severler, elbette bu normaldir. Ancak, normal olmayan istismara yönelik kucağa alma, okşama gibi davranışlarında çocuk her ne kadar bunun cinsel içerikli olduğunu anlamlandıramasa da kötü bir şey olduğunu hisseder. O akrabasından uzak kalmaya çalışır, çocuğa karşı ‘O senin amcan/dayın, seni sevmeye çalışıyor, neden kaçıyorsun’ gibi telkinler çocuğun zihnini karıştırır. Hissettiği kötün şeyi, aslında yetişkinlerin sevme davranışı bu şekilde oluyor, diye düşünmeye başlar. Çünkü bu davranışı normalleştirmesini sağlayan, en güvendiği kişi anne veya babasıdır. İstismar ne yazık ki devam edebilir” şeklinde konuştu.



“Çocuğun cinsel kavramlarla ilgili soruları doğru şekilde yanıtlanmalı”


Çocukların; evde ebeveynleriyle vakit geçirirken, televizyonda, sosyal medyada, yaşam alanlarında gördükleri, duydukları ve tanık oldukları cinsellik içeren görüntüler ya da durumlar hakkında konuşmak isteyebileceklerini belirten Bülent Tansel, ailelere şu uyarılarda bulundu:


“Şayet aile, çocuğu susturur bunun ayıp, günah gibi kavramlarla konuşulmamasını sağlarsa, çocukta bu gibi durumların aile bireyleriyle konuşulmaması gerektiği düşüncesini uyandırırlar. Bu durumlar karşısında çocuk ailesiyle artık konuşmayacaktır. Çok yanlış ve sakıncalı olan bu tutumun aksine aile bireyleri çocuğu müdahale etmeden sakince dinlemeli, hemen cevap veremeyecek durumda ise, çocuğa bunu en kısa zamanda öğrenip seninle konuşacağım diyerek konuyu araştırmalı veya bir uzmana başvurmalıdır. Aileler en değer verdikleri varlıkları olan çocuklarına karşı daima erişilebilir olmalıdırlar. Çocuğun sözel ve davranışsal ifadelerini yok saymadan, görmezden gelmeden sakince dinlemeli, her ne olursa olsun onun yanında olduklarını çocuğa hissettirmelidirler. Gününün okulda, oyun alanında, parkta nasıl geçtiğini sohbet konusu yapmalı, karşılaştığı ya da iletişim halinde olduğu kişiler hakkında yeterli bilgiye sahip olmalıdırlar.”



“Asıl mücadele sivrisineklerle uğraşmak değil, bataklığı kurutmaktır”


Ülkemizde özellikle son yıllarda çocuklarla çalışan bazı öğretmen ya da diğer uzmanların söylemleri uzmanlık alanlarıyla çelişki oluşturacak düzeyde şaşırtıcıdır. Çocuk cinsel istismarıyla ilgili kendilerine verilen bilgilendirme düzeyindeki eğitimlerle ilgili ‘buna ne gerek var’, ‘bu kadar açık konuşmak çok gereksiz’, ‘bunları konuştukça normalleştiriyorsunuz’ gibi vahim söylemlerde bulunulduğunu ifade eden İGÜ Öğr. Üyesi Dr. Bülent Tansel, “Asıl normalleştirme bu konuların konuşulmaması, halı altına süpürülmesi ve sanki hiç yokmuş gibi görmezden gelinmesinden kaynaklanıyor. Diğer yandan özellikle pedofiliklerin çocukların vesikalık fotoğraflarından bile cinsel anlamda etkilendikleri düşünüldüğünde, ailelerin çocuklarının fotoğraflarını sosyal medyada ulu orta paylaşmamaları çok önemli. Çocuk cinsel istismarıyla mücadele, yaşanan olayların ardından sosyal medyada birkaç gün klişeleşmiş söylemlerle slogan kültürü içerisinde paylaşım yapmaktan ibaret değildir. Asıl mücadele sivrisineklerle uğraşmak değil, bataklığı kurutmaktır. Çocuklara ‘iyi dokunuş’ ve ‘kötü dokunuş’un neler olduğu, istemedikleri, onay vermedikleri durumlar karşısında ‘hayır’ diyebilmenin en doğal hakları olduğunu öğretmeli ve bunları içselleştirebilmelerini sağlayacak programlar oluşturulmalı. Çok sayıda öğrenciyi bir arada toplayarak onlara birer saat süreyle cinsel istismar hakkında rehberlik eğitimi sunmak yerine, cinsel istismarla ilgili uzun soluklu yapılandırılmış psiko-eğitsel grup oturumları düzenlemek çok daha verimli ve etkili olacaktır. Bu nedenle, çocukların içinde bulunduğu yaş ve gelişim dönemleri dikkate alınarak okul öncesi, ilkokul ve ortaokul düzeyindeki çocuklara yönelik disiplinlerarası yaklaşımı içeren, pedagojik formasyona sahip eğitim müfredatının oluşturularak, tüm okullarda sistematik bir şekilde uzun soluklu olarak derhal uygulamaya geçilmelidir. Diğer yandan özellikle başta çocuklarla çalışan uzmanlara, ailelere ve topluma da bu konuda nitelikli eğitim verilmesi gerekmektedir” dedi.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Elazığ Türkiye’de tek olan bu müzede Narin’in ismi de yaşatılacak Diyarbakır’da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedeni bulunan ve boğularak öldürüldüğü tespit edilen 8 yaşındaki Narin Güran’ın ismi, Elazığ’da yer alan Türkiye’nin tek olan ve Atatürk’ün kullanmış olduğu fincanın da yer aldığı Kahve Fincanı Müzesi’nde yaşatılacak. Elazığ Turizm Kültür ve Tanıtma Derneği (ETUDER) tarafından Harput Mahallesi’ne kazandırılan Kahve Fincanı Müzesi, açılışının yapıldığı 29 Ekim 2023’ten bu yana ziyaretçilerden büyük ilgi gördü. Teşhir edilen fincan sayısı zamanla 6 bine ulaştı. Diyarbakır’da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedeni bulunan 8 yaşındaki Narin Güran’ın isminin Elazığ’daki Kahve Fincanı Müzesi’nde yaşatılması için destek verildi. Elazığlı bir aile, Narin adına bir fincan bağışlayarak müzede sergilenmesini sağladı. Fincanların koruyup sergileme sorumluluğunun önemine değinen ETUDER Başkanı Ahmet Bulut, müzeye olan ilginin giderek arttığını belirtti. Öte yandan müzede, aralarında Atatürk’ün kullandığı fincan başta olmak üzere İngiltere’den Osmanlı’ya gelen fincan, üzerinde 12 Hayvanlı Türk Takvimi olan fincan takımı, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ve birçok bürokratın kullandığı veya bağışladığı fincanlar yer alıyor. Narin adına getirilen fincan müzede sergilenmeye başlandı Elazığlı bir ailenin Narin adına Müzeye fincan bağışladığını ifade eden ETUDER Başkanı Ahmet Bulut, “Harput Kahve Fincanı Müzesindeyiz. Fincan akımı devam ediyor. Bugün bizi sevindiren bir şey daha oldu. Bir aile müzemizi ziyaret etti ve bize 5 fincan getirdiler. 4 tanesine kendi isimlerini yazdırırken son zamanda ülkemizin gündemi olan, hepimize de vicdan azabı yaşatan Narin adına bir fincan bırakmak istediler. Biz de kabul ettik, fincanlarını aldık. Şu anda onu da burada sergiliyoruz” dedi. "Emanetimizdir, onları mutlaka koruyup sergilemek zorundayız" Müzede birçok değerli fincanın yer aldığını dile getiren Başkan Bulut, "Müzede çok kıymetli fincanlar da var. Bu fincanlar içerisinde İngiltere’den Osmanlı’ya gelen fincan dahil olmak üzere üzerinde 12 Hayvanlı Türk Takvimi olan takım, 1937 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün Elazığ’ı ziyaretleri sırasında kullanmış olduğu fincan olmak üzere çok değerli fincanlarımız var. Yoğun bir ilgi görüyoruz. Fincan akımı devam ediyor. Şu anda fincan sayımız 6 binin üzerinde. Bu rakamın giderek artacağı kanaatindeyiz. Buraya gelen bütün fincanlar bizim emanetimizdir. Onları mutlaka koruyup sergilemek zorundayız” şeklinde konuştu.