SAĞLIK
Yanlış botoks ölüme yol açabilir 19 Eylül 2024 Perşembe - 10:44:42 Gaziantep Şehir Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Zeynel Önder, bilinçsizce yapılan botoks uygulamalarının tehlikelerine dikkat çekti. Dr. Önder, merdiven altı ortamlarda uygulanan botoks ve yanlış ilaç kullanımının ölümcül sonuçlar doğurabileceğini belirtti. Gaziantep Şehir Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Zeynel Önder, botoksun yalnızca Sağlık Bakanlığı onaylı ilaçlarla ve bu alanda uzmanlaşmış doktorlar tarafından yapılması gerektiğini vurgulayarak, "Yanlış ellerde yapılan botoks, ciddi sağlık sorunlarına ve hatta ölüme yol açabilir. Vatandaşlarımız, botoks yaptıracakları merkezleri ve hekimleri mutlaka araştırmalı ve gerekli onaylara sahip olup olmadıklarından emin olmalıdır" dedi. “Biz hastalara bakanlık onaylı uzmanlar tarafından yapılan botoksları öneriyoruz” Botoksun doğru kullanımı ile ilgili bilgi veren Dematoloji Uzmanı Zeynel Önder, “Botoks tıp alanında kullanabildiği gibi estetik amaçla da kullanılabiliyor. İnce kırışıklıkların açılması için veya kırışıklık öncesi tedaviler için kullanılıyor. Botoks bir ilaç olduğu için doz kullanımı çok önemlidir. Bu işlem uzmanlık ister. Fakat son dönemlerde kozmetik işlemlere botoksa eğilim arttı. Bu nedenle merdiven altı olarak nitelendirdiğimiz yerlerde bilinçsiz botoks işlemleri yapılmaktadır. Hastalar o gibi yerlerde botoks yaptırdıktan sonra bize tedavi için geliyor. Yanlış işlemler uygulanıyor. Bazı işletmelerde bakanlık onayı olmayan ilaçlarla botoks yapılmakta. Bu gibi yerlerde botoks yaptıran hastalarda sağlık problemleri oluşmaktadır. Biz hastalara bakanlık onaylı uzmanlar tarafından yapılan botoksları öneriyoruz” şeklinde konuştu. “Botoks ölümle sonuçlanabilir” Botoksun yanlış yere uygulandığında ciddi problemler oluşturacağını söyleyen Dr. Önder, “Merdiven altı yapılan botokslar, hastalarda ciddi rahatsızlıklar oluşturabilir. Yüzde sarkma, şekil bozukluğu, solunum kasının etkilenmesi gibi ciddi problemler oluşturabilir. Yanlış ilaç kullanımında veya yanlış yere uygulandığında solunum yetmezliğinden ölüm gerçekleşebilir” diye konuştu.
19 Eylül 2024 Perşembe - 10:36 Her 19 kişiden 1’i prostat kanseri riskinde Bilecik İl Sağlık Müdürü Dr. Ferhat Damkacı, dünyada her 19 kişiden 1’i prostat kanseri riskinde olduğunu söyleyerek, "Erkeklerin 50 yaşından itibaren, birinci derece akrabasında prostat kanseri görülenlerin ise 40 yaşından itibaren üroloji uzmanına düzenli olarak muayene olması gerekir" dedi. Bilecik İl Sağlık Müdürü Dr. Damkacı, prostat kanseri hastalığın kesin tanısı biyopsi ile konulduğunu söyledi. Damkacı, "Genel olarak erkeklerin 50 yaşından itibaren, birinci derece akrabasında prostat kanseri görülenlerin ise 40 yaşından itibaren üroloji uzmanına düzenli olarak muayene olması erken tanı konulması açısından önem arz etmektedir” ifadelerini kullandı "1 yılda yaklaşık 18 bin kişi prostat kanseri tanısı almaktadır" Dr. Damkacı açıklamasının devamında, "Hiperplazisi (BPH) olarak adlandırılır. BPH, bir kanser olmasa da verdiği rahatsızlıkları düzeltmek için ameliyat gerekebilir. Prostat kanserinde, prostat bezi içerisinde kanser hücreleri gözlemlenir. Yaşlanmayla birlikte daha sık ortaya çıkan prostat kanseri dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de erkek kanserleri arasında yüz binde 39,1 görülme sıklığı ile önemini korumaktadır. Bir yılda yaklaşık 18 bin kişi prostat kanseri tanısı almaktadır” dedi. "Her 19 kişiden 1’i prostat kanseri riskinde" Her 19 kişiden 1 kişi yaşamı sürecinde prostat kanseri olma riskine sahip olduğunu anlatan Bilecik İl Sağlık Müdürü Dr. Ferhat Damkacı, sözlerine şöyle devam etti; "Yapılan araştırmalara göre, bir erkeğin prostat kanserine bir erkeğin prostat kanserine yakalanma riskini etkileyebilecek birkaç faktör mevcuttur: Yaş, ailesel yatkınlık, diyet, Kimyasal maruziyetlerdir. Bu sorunların bir çoğunun nedeni prostat kanseri olmayabilir. Yine de yukarıda sayılan belirtilere, prostat kanseri dışında bir durumun neden olma olasılığı daha yüksektir. Örneğin, idrar yapma sorunu sıklıkla prostatın kanserli olmayan bir büyümesi olan iyi huylu prostat hiperplazisinden (BPH) kaynaklanmaktadır. Yine de idrarla ilişkili problemler yaşayan kişilerin erken tanı ve tedavi açısından bir üroloji uzmanına başvurması doğru olacak."
19 Eylül 2024 Perşembe - 09:44 Gülümse Alzheimer Yaşam Merkezi’nden 22 hasta faydalanıyor Mersin Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Alzheimer Gülümse Yaşam Merkezi’nde başlangıç evresindeki 22 alzheimer hastası faydalanıyor. Zihinsel ve fiziksel aktivitelerle hastalığın seyrinin yavaşlatılması amaçlananan merkezde bir araya gelen alzheimer hastaları, gerçekleştirdikleri aktivitelerle keyifli bir gün geçiriyor. Uzman Klinik Psikolog Yücel Şavklı, hastalığın erken safhalarda tespit edilmesi halinde ilerlemesinin ciddi anlamda yavaşlatılabildiğini söyledi. Mersin Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı bünyesinde hizmet veren Alzheimer Gülümse Yaşam Merkezi, bedensel ve zihinsel aktivitelerle alzheimer hastalarının yaşam kalitelerini artıyor. Başlangıç evresindeki 22 alzheimer hastasının faydalandığı merkezde, zihinsel ve fiziksel aktivitelerle hastalığın seyrinin yavaşlatılması amaçlanıyor. Sabah evlerinden alınarak merkeze getirilen vatandaşlar, gün boyu farklı etkinliklerle akranlarıyla sosyalleşiyor. Katılımcılar, haftada bir gün fizyoterapist eşliğinde egzersiz yapıyor. Haftada bir gün açık alan etkinliği yapan katılımcılar, düzenlenen Yeşilçam Günleri’nde de eski Türk filmlerini izliyor. Rutin sağlık kontrolleri hemşireler tarafından gerçekleştirilen hastaların gün içinde ilaç takipleri de yapılıyor. "Hastaların yaşam kalitesini ciddi anlamda artırıyoruz" Uzman Klinik Psikolog Yücel Şavklı, alzheimer hastalığının hafızayı ve zihinsel işlevleri etkileyen ilerleyici bir hastalık olmasından dolayı erken teşhisin önemine dikkat çekti. Alzheimer hastalığının bilinen bir tedavisi bulunmadığını ifade eden Şavklı, "Hastalık erken safhalarda tespit edilebilirse ilerlemesi ciddi anlamda yavaşlatılabiliyor. Biz de Gülümse Alzheimer Yaşam Merkezi olarak burada devreye giriyoruz. Biliyoruz ki alzheimer hastalarında sosyal içe çekilme, sosyal izolasyon başlıyor. Gün içinde bizimle burada vakit geçirdikleri için sosyalleşiyorlar. Aynı zamanda yaptırdığımız bedensel ve zihinsel aktivitelerle bu hastalığın ilerleyişini yavaşlatma noktasında, hastaların yaşam kalitesini ciddi anlamda artırıyoruz" dedi. Hasta yakınlarına da destek sunarak bütünsel bir yaklaşımla ilerlediklerini dile getiren Şavklı, "Hem psikolojik destek hem de gerontolog ve diğer uzmanlarımız eşliğinde katkılar sunuyoruz. Hastalarla yaptığımız etkinliklerle bu sürece katkı sağlıyoruz. Bunun yanı sıra açık alan etkinlikleriyle sosyalleşmelerine destek sağlıyoruz. Belli günlerde fizyoterapistlerimiz gelerek egzersiz yaptırıyor. Bu ve buna benzer birçok dinamik etkinlik programı düzenliyoruz. Alzheimerın somut bir sebebi bilinmediği için somut bir öneride bulunmak da zor. Ama genel anlamda sağlıklı beslenmek, hareketli yaşam tarzı, sigara ve alkol kullanmamak, kitap okumak, dikkat ve zekaya hitap eden programları aktif tutmak ve stressiz bir yaşam önerebiliriz" diye konuştu. "Annemin hastalığının seyrinde yavaşlama oldu" Annesi Ayşe Çağlayan’ın 6 aydır merkezden faydalandığını belirten Pelin Sarıgül, "Merkeze geldiğinden beri annemin hastalığının seyrinde yavaşlama oldu. Doktoru da bunu söylüyor. Merkez, ciddi anlamda bu süreci daha kolay atlatmamızı sağlıyor. İlaçlara rağmen rahatsızlığı hızlı ilerliyordu ama şu anda durağan döneme geçmiş durumdayız" dedi. Annesi merkezden faydalanan Aylin Yürek ise, "Buraya çok mutlu geliyor, eve de gayet mutlu geliyor. Merkezde herkesin annemle ilgilendiğini bildiğimiz için rahatız. Kendisi de merkezde rahat ve keyifli olduğu için çok memnunuz" diye konuştu.
19 Eylül 2024 Perşembe - 08:21 Uzmanlardan uyarı; “Üzümü çekirdeği ile yiyin” Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te faaliyetlerini sürdüren ve yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalarında özellikle endemik bitkiler ve doğal gıdaların insan sağlığı üzerindeki etkileri araştıran ve 17 spesifik ve stratejik patentleri ile gündeme gelen Karya Farma HBX Ar-Ge ekibi, üzüm ve çekirdekleri üzerinde çalışma yaptı. Üzüm kanser önleme ve tedavi sürecindeki potansiyel rolünü araştıran ekip, üzümün çekirdeği ile tüketilmesini önerdi. Üzüm, dünya genelinde geniş çapta tüketilen bir meyve olmasının yanı sıra, içerdiği antioksidanlar, flavonoidler, polifenoller ve diğer biyolojik olarak aktif bileşenler sayesinde kansere karşı koruyucu etkileri olduğu düşünülen gıdalar arasında yer aldığını belirten Karya Farma HBX Ar-Ge Bilim Kurulu Üyesi Kimyager Aslı Aktaş, üzüm çekirdeğiyle birlikte tüketmenin daha sağlıklı olduğunu belirtti. Aktaş, konuyla ilgili açıklamasında "Üzüm çekirdeği, güçlü antioksidan özellikleriyle bilinen proantosiyanidinler açısından zengin bir kaynaktır. Bu antioksidanlar, vücutta serbest radikallerle savaşarak hücre hasarını azaltmaya yardımcı olur. Üzüm çekirdeği tüketimi, kalp sağlığını destekler, cilt sağlığını iyileştirir ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Ayrıca, anti-enflamatuar özellikleri sayesinde kronik hastalıkların riskini azaltmaya da katkıda bulunur." dedi. “Üzüm çekirdeği kanserin düşmanı çıktı” Üzümde bol miktarda bulunan resveratrol, kansere karşı koruyucu etkileri en fazla araştırılan bileşenlerden biri olarak öne çıktığını kaydeden Kimyager Aslı Aktaş, “Çalışmalardan aldığımız sonuçlara göre özellikle üzüm çekirdeği, resveratrol, meme, prostat, kolon ve cilt kanserleri gibi çeşitli kanser türlerinde hücre çoğalmasını engelleyici, apoptotik (hücre ölümünü teşvik edici) ve anti-anjiyogenik (tümör kanlanmasını engelleyici) özellikler sergiliyor. Bu bileşen, hücre döngüsünü durdurarak kanser hücrelerinin büyümesini ve yayılmasını engelleyebiliyor. Bunun yanında üzüm çekirdeği ekstraktı (GSE), kanser hücreleri üzerinde toksik etkiler gösterirken, sağlıklı hücrelere zarar vermeden bu hücreleri öldürebilme potansiyeli taşıyor. Bu da üzüm çekirdeğinin kanserler üzerinde umut vaat eden sonuçlar ortaya koyduğunu gösteriyor” diyerek üzümün çekirdeği ile tüketilmesini önerdi. Yaptıkları çalışmalarda üzümün doğal bir antikanser ajan olarak büyük bir potansiyele sahip olduğunu gördüklerini kaydeden Aktaş, üzümde bulunan resveratrol ve diğer polifenolik bileşenlerin, kanser hücrelerinin büyümesini engelleyici, antioksidan, anti-inflamatuar ve apoptotik etkileri ile dikkat çektiğini söyledi.
Sağlık-Sen’den tıp fakültesi öğrencilerine önemli destek
18 Eylül 2024 Çarşamba - 12:03 Sağlık-Sen’den tıp fakültesi öğrencilerine önemli destek Tıp fakültelerinde eğitim gören hekim adaylarına destek olmak isteyen Sağlık-Sen Kayseri Şubesi, ‘İlk Stetoskobun Sağlık Sen’den’ sloganıyla Tıp Fakültesi öğrencilerine stetoskop dağıttı. Sosyal sendikacılık anlayışıyla üyeleri için birçok projeyi hayata geçiren Sağlık-Sen, çalışmalarına devam ediyor. Sağlık-Sen Genel Merkezi tarafından tıp fakültelerinde eğitim gören hekim adayı öğrencilere destek olmak amacıyla başlatılan ‘İlk Stetoskobun Sağlık Sen’den’ projesi Gaziantep, Şanlıurfa, Batman ve Çanakkale şubelerinin ardından Sağlık-Sen Kayseri Şubesi tarafından da hayata geçirildi. “Hekimlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz” ‘İlk Stetoskobun Sağlık Sen’den’ projesi kapsamında Tıp Fakültesi’nde eğitim gören hekim adaylarına ilk stetoskopları Kayseri Şube Başkanı Hakan Keser ve yönetimi tarafından verildi. Başkan Keser konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: “Sağlık-Sen Genel Merkezimiz tarafından başlatılan ‘İlk Stetoskobun Sağlık Sen’den’ projesi kapsamında tıp fakültesinde eğitim gören genç hekim adaylarımıza stetoskoplarını takdim ettik. Genel Merkezimiz öncülüğünde kısa sürede sosyal sendikacılık adına birçok projeyi hayata geçirdik. Bu çalışmaların son halkası da ‘İlk Stetoskobun Sağlık Sen’den’ projesi oldu. Bizler de Sağlık-Sen Kayseri Şubesi olarak genç hekim adaylarımıza önemli bulduğumuz bu desteğimizi verdik. Hem eğitim süreçlerinde hem de meslek hayatlarında hekimlerimizin ve tüm sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz.”
Alzheimer, obezite ve şeker hastalıklarının tedavisinde bitkisel ilaçlar araştırılıyor
18 Eylül 2024 Çarşamba - 11:58 Alzheimer, obezite ve şeker hastalıklarının tedavisinde bitkisel ilaçlar araştırılıyor Alzheimer, obezite ve şeker hastalıklarının tedavisinde bitkisel ilaçların geliştirilmesi üzerine çalışmalar yürüten Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Zengin, planladıkları proje ile doğal kaynakların sağlık alanındaki potansiyelini geliştirmek istediklerini söyledi. Alzheimer, obezite ve şeker hastalıkları üzerinde bitkisel ilaçlar geliştirmek amacıyla çalışmalar yürüten Selçuk Üniversitesi (SÜ) Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan Zengin ve ekibi, doğal kaynakların sağlık potansiyelini araştırmayı ve bitkisel tedavi yöntemlerini geliştirmeyi hedefliyor. "Bitkilerin sentetik ilaçların yerini alma potansiyeli var" İnsan nüfusunun artışına bağlı olarak hastalıkların yaygınlığının giderek arttığını söyleyen Prof. Dr. Zengin, “Bu hastalıkların başında alzheimer, obezite ve şeker hastalıkları geliyor. Hastalıklara uygun herhangi bir aktif tedavi stratejisi henüz geliştirilmedi. Dolayısıyla da sentetik ilaçlar hala eczane raflarında birinci sırada yer alıyor. Bizim amacımız, özellikle sentetik ilaçlardan daha güvenli ve herhangi bir toksik özelliği olmayan bitkisel ilaçların eczane raflarında yer almasıdır. Özellikle hastalıkların patolojisinde önemli rol oynayan enzimlerin çalışmasını durdurarak bu hastalıkları bitkisel ilaçlarla tedavi etme yoluna gidiyoruz. Hem Türkiye’de toplanan hem de yabancı ülkelerden laboratuvarımıza gelen çok sayıda materyalin gerçekten sentetik ilaçların yerine geçebilecek potansiyeli olduğunu keşfettik” dedi. Bitkisel ilaç kapsülleri üzerine çalışmalar sürüyor Bitkisel kapsüller üzerine çalışmalar gerçekleştirdiklerini ifade eden Prof. Dr. Zengin, “Bitki biyokimyası alanında çalışanların en büyük problemi, bitkisel ekstrelerin ya da bitkisel materyalin suda az çözülebilmesidir. Bu sorunu aşmak amacıyla, çeşitli yöntemler kullanarak bitkisel ekstreleri suda çözünebilir ve dolayısıyla insan vücudunda daha etkin bir şekilde taşınabilir şekle dönüştürmeye çalışıyoruz” dedi. “Laboratuvarımızda hem yurt içinden hem yurt dışından gelen bitkisel örnekler inceleniyor” İkisi yabancı öğrenci olmak üzere toplamda 5 kişilik bir ekiple çalışmalarını sürdürdüklerini söyleyen Zengin, “Laboratuvarımızda temelde ülkemizden veya yurt dışından sağlanan bitkisel örneklerin kimyasal karakterizasyonu ve biyolojik potansiyellerinin belirlenmesine yönelik analizler gerçekleşiyor. Laboratuvarımız özellikle yurt dışı iş birlikleri açısından oldukça aktif. Yaklaşık 40 ülke ve 200’den fazla araştırmacı ile uluslararası iş birliklerimiz devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Uzmanından uyarı: “Tedavi edilmeyen karaciğer yağlanması kansere neden olabilir”
18 Eylül 2024 Çarşamba - 11:16 Uzmanından uyarı: “Tedavi edilmeyen karaciğer yağlanması kansere neden olabilir” Gazi üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, “Tedavi edilmeyen karaciğer yağlanması kansere neden olabilir” dedi. Uzmanlar, karaciğer yağlanmasının tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok sık görüldüğüne dikkat çekiyor. Çoğu zaman göz ardı edilen karaciğer yağlanmasının karaciğer ve pankreas kanserini tetikleyebileceğini ifade eden Gazi üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun konu ile ilgili önemli bilgiler verdi. Coşkun, sigara, alkol ve sağlıksız beslenme alışkanlıklarının kansere neden olabilecek risk faktörleri arasında olduğunu belirtirken, Hepatit B veya C virüsleri, tip 2 diyabet ve yağlı karaciğer hastalığının da karaciğer kanserine neden olabileceğini vurguladı. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda karaciğer yağlanmasının karaciğer kanseri riskini artırdığını belirten Coşkun, "Daha yeni çalışmalarda ise karaciğer yağlanmasının obezite ve diyabet gibi diğer risk faktörlerinden bağımsız olarak pankreas kanseri riskini de arttırdığı gösterilmiş oldu” dedi. Diyetle aşırı karbonhidrat alınması yağlanmayı artıran faktörlerden Karaciğerin karnın sağ üst kısmında, midenin üzerinde ve diyaframın altında bulunan ortalama 1 ya da bir buçuk ağırlığında bir organ olduğunu söyleyen Coşkun, “Alkolden bağımsız olarak karaciğer yağlanması yaşayan kişilerde de karaciğer ve pankreas kanseri gelişme ihtimali daha fazladır. Karaciğer yağlanması, karaciğer hücrelerinde aşırı miktarda yağ birikmesiyle ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Diyetle aşırı karbonhidrat ve şeker alındığında, karaciğere gelen bu fazla miktarda karbonhidrat yağ asitlerine çevirerek depolanır. Bu durum yüksek düzeyde trigliserit oluşumunu da beraberinde getirerek karaciğerde yağ birikimine ve hepatik steatoza neden olur” açıklamasında bulundu. “Tedavi edilmeyen karaciğer yağlanması kansere neden olabilir” Göz ardı edilerek tedavi edilmeyen karaciğer yağlanmasının kansere neden olabildiğine işaret eden Coşkun, “Karaciğer yağlanması önemsenmesi gereken bir durumdur. İleri evre karaciğer yağlanmasında karaciğer yapısal ve fonksiyonel olarak bozunmaya uğrayarak görevlerini yerine getiremez ve kanser gibi daha ciddi hastalıkların oluşmasına zemin hazırlar. Son dönemde yapılan bir çalışmada karaciğer yağlanması olanlarda bağırsak kanserinin karaciğere yayılmasına zemin hazırladığı iddia edilmiştir. Karaciğer sağlığını korumak ve karaciğer yağlanmasını önlemek için sağlıklı beslenme tarzını benimsemek, alkol ve oldukça önemli” diye konuştu.
Uzmanından nöro gelişimsel bozukluklar hakkında açıklama
18 Eylül 2024 Çarşamba - 11:10 Uzmanından nöro gelişimsel bozukluklar hakkında açıklama Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. İbrahim Zeyrek, nöro gelişimsel bozukluklar hakkında açıklamalarda bulundu. Diyarbakır Memorial Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. İbrahim Zeyrek, nöro gelişimsel bozuklukların, anne karnındayken nöro gelişimi esnasında çeşitli faktörlerin etki etmesiyle beraber normal nöron gelişiminin kendi rayından sapması olarak belirtilebileceğini söyledi. Dr. Zeyrek, "Bu bozukluklar daha çok altı hastalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, özgür öğrenme bozukluğu, konuşma problemleri, zihinsel bozukluk ve son olarak motor bozuklukları, bunlar nöro gelişimsel bozukluklardır. Bu nöro gelişimsel rahatsızlıklar yaşam boyu devam eden hastalıklardır, bunlara erken dönemde teşhis konulup, gerekli müdahaleler yapılmazsa ileriki zamanlarda sosyal, duygusal ve akademik anlamda sıkıntılar yaşanabilir” dedi. İstatistiklerle nöro gelişimsel bozukluklar Dr. İbrahim Zeyrek istatistiklerle nöro gelişimsel bozuklukları açıkladı. Dr. Zeyrek, "Bu hastalıkların bazı oranlarından söz etmek istiyorum, özellikle DEHB dünya üzerinde yüzde 5-7 arasında görülürken, ülkemizde yüzde 12-13 arasında görülmektedir. Otizm spektrum bozukluğu ise son zamanlarda ilerleyişi artış göstermektedir. Her 36 kişiden 1’inde bu rahatsızlığı görmekteyiz. Disleksi yüzde 5-15 arası, konuşma bozuklukları yüzde 3-5 arasında, zihinsel bozukluklar yüzde 1-3 arasında görülürken, motor bozuklukları ise yüzde 0.5-5 arasında görülmektedir” diye konuştu. Ailelere ve eğitimcilere çağrı Dr. Zeyrek, ailelerin ve eğitimcilerin bu konuda duyarlı olması gerektiğini belirterek, erken teşhis ve müdahalenin önemine dikkat çekti. Bu bilgilerin, nöro gelişimsel bozuklukların yaygınlığı ve önemi hakkında farkındalık oluşturmak için değerli olduğu belirtildi.
ROG İnflamasyona ve Ağrıya Çok Yönlü Bakış Sempozyumu yapıldı
18 Eylül 2024 Çarşamba - 09:47 ROG İnflamasyona ve Ağrıya Çok Yönlü Bakış Sempozyumu yapıldı Türkiye’nin önde gelen Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon öğretim üyelerinin katıldığı ROG İnflamasyona ve Ağrıya Çok Yönlü Bakış Sempozyumu İstanbul’da 175 katılımcının katılmasıyla yapıldı. Sempozyumda Prof. Dr. Nilay Şahin, “Bazen iltihapların altından farklı romatolojik veya nörolojik hastalıklar çıkabilir” dedi. Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nilay Şahin ve İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Geriatri Anabilim Dalından Prof. Dr. Mehmet Akif Karan, artık günümüzde hastalara ve hastalıklara tek bir pencereden değil de bütüncül olarak bakılması, her yönüyle hastaların değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Nilay Şahin, “Bazen iltihapların altından farklı romatolojik veya nörolojik hastalıklar çıkabilir” Balıkesir Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nilay Şahin, iltihabın pek çok kas-iskelet sistemi sorununa yol açarak insan sağlığını çok olumsuz yönde etkilediğini, yaşam kalitesini bozarak günlük yapılması gerek işlerin hastalar tarafından yapılamadığı için hayatın çok sıkıntılı hale geldiğini vurguladı. Prof. Dr. Şahin, vücutta bazen kendiliğinden oluşan bazen de bir enfeksiyon ardından gelişen iltihabın büyük sıkıntılara sebebiyet verebileceğini belirterek, "Bazen iltihapların altından farklı romatolojik veya nörolojik hastalıklar çıkabiliyor. Bu nedenle öncelikle hastanın vücudunda neden iltihap olduğunu tespit etmeliyiz. İşte bu nedenle hastalığa erken dönemde müdahale etmek ve hastayı her yönüyle değerlendirerek tedaviye almak önemlidir. İltihapların çok çeşitli tedavi şekilleri vardır ve özellikle romatoloji, nöroloji, geriatri ve fizik tedavi gibi farklı branşların bazen ortak bir değerlendirme ile bu hastalığa yaklaşımı tedavi başarısını arttıracaktır" dedi. Ve sözlerine şöyle devam etti “İşte bu düşüncelerle çıktığımız yolda Sağlık ve Bilim Derneği, Akademik Geriatri Derneği, Balıkesir Üniversitesi ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi tarafından İstanbul’da düzenlenen ROG İnflamasyona ve Ağrıya Çok Yönlü Bakış Sempozyumu yaklaşık 175 katılımcı ile gerçekleştirildi”. Sempozyum İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Geriatri Anabilim Dalından Prof. Dr. Mehmet Akif Karan ve Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalından Prof Dr. Nilay Şahin ve Sempozyum Onursal Başkanı Prof. Dr. Yücel Oğurlu’ nun destekleri ile gerçekleştirildi. Kongre etkinlikleri; bilimsel oturumlar, paneller ve bildiri sunumlarından oluştu. Alanında uzman genel dahiliye, geriatrist, nörolog, fizik tedavi ve rehabilitasyon ve romatoloji uzmanları, akademisyenler ve asistanlar, sivil toplum kuruluşları, ilaç ve medikal firmalar sempozyumumuzda çeşitli düzeylerde katkı sağladı. Sempozyumumuzda gerçekleşen 20 bilimsel oturum ve 1 uydu sempozyunda 18 oturum başkanının moderatörlüğünde 30 konuşmacı sunumlarını gerçekleştirdi. Ayrıca 24 sözlü bildiri yer aldı. Sempozyum kapsamında düzenlenen Kas İskelet Sistemi Mezoterapi Uygulamaları, Miyofasiyal Gevşetme Teknikleri, Ozon Tedavisinde Prensipler ve Ozon Uygulamaları, Kas İskelet Hastalıklarında Kök Hücre Uygulamaları, Tanı ve Girişimsel Ultrasonografi ve Botilinum Toksin Enjeksiyonları Kurslarına ile farklı 7 kurs yapılmıştır. Kurslarımız öncelikle teorik eğitim ardından pratik uygulamalar ile pekiştirildi.
Op. Dr. Kaya: “Safra kesesi taşlarından laparoskopik yöntemle kurtulmak mümkün”
18 Eylül 2024 Çarşamba - 09:47 Op. Dr. Kaya: “Safra kesesi taşlarından laparoskopik yöntemle kurtulmak mümkün” Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Ferudun Kaya, safra taşlarının genellikle kolesterolden veya safra pigmentlerinden oluştuğunu belirterek, “Safra taşları çoğunlukla ağrısız olabilir, ancak bazı hastalarda ciddi semptomlara yol açabilir. Laparoskopik kolesistektomi safra taşı kaynaklı semptomların tedavisinde en etkili ve güvenli yöntemlerden biridir” dedi. Safra taşları çoğunlukla ağrısız olsa da bazı hastalarda ciddi semptomlara yol açabileceğine dikkat çeken Medical Park Adana Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Ferudun Kaya, tedavi yolları hakkında bilgilendirmede bulundu. “Sessiz taşlara dikkat edilmeli” ”Birçok kişi safra taşlarına sahip olsa bile hiçbir belirti yaşamaz. Bu tür taşlara sessiz taşlar denir” açıklamasında bulunan Op. Dr. Ferudun Kaya, ancak safra taşı safra kanalını tıkaması halinde vücutta bazı belirtilerin ortaya çıkabileceğini söyledi. Op. Dr. Kaya, bu belirtileri şu şekilde sıraladı; “Safra kolikleri: Karın sağ üst kısmında aniden başlayan ve genellikle saatlerce süren şiddetli ağrılar. Bu ağrı omuza ve sırta yayılabilir. Mide bulantısı ve kusma: Özellikle yemeklerden sonra mide bulantısı ve kusma görülebilir. Hazımsızlık: Şişkinlik, mide yanması ve özellikle yağlı yiyeceklerin tüketilmesinden sonra sindirim problemleri yaşanabilir. Sarılık: Safra taşının safra kanalını tıkaması nedeniyle safra akışı bozulur ve ciltte ve göz aklarında sararma meydana gelebilir. Ateş ve titreme: Safra kesesi enfeksiyonu (kolesistit) varsa ateş ve titreme ortaya çıkabilir.” “Hastaların semptomları ve tıbbi geçmişleri dikkate alınarak teşhis edilir” Kolelitiazisin (safra kesesi taşları) genellikle hastaların semptomları ve tıbbi geçmişleri dikkate alınarak teşhis edildiğini belirten Op. Dr. Kaya, tanıyı doğrulamak için kullanılan bazı görüntüleme tekniklerini şöyle sıraladı: “Ultrasonografi: Safra taşlarını teşhis etmek için en yaygın kullanılan yöntemdir. Yüksek doğruluk oranına sahiptir ve non-invazivdir. MRCP (Manyetik Rezonans Kolanjiyopankreatografi): Safra yollarını ve pankreası detaylı bir şekilde görüntülemek için kullanılır. BT (Bilgisayarlı Tomografi): Safra taşı komplikasyonlarını ve diğer karın içi patolojileri değerlendirmek için kullanılabilir. ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjiyopankreatografi): Hem tanı koymak hem de tedavi amacıyla kullanılan bir yöntemdir. Safra taşlarını çıkarmak için de kullanılabilir.” ”Sessiz safra taşlarına düzenli takip gerekebilir” Kolelitiazis tedavisinin taşların sayısına, boyutuna, yerine ve hastanın semptomlarına bağlı olarak değiştiğini ifade eden Op. Dr. Ferudun Kaya, tedavi seçeneklerini şöyle sıraladı: Bekle ve gör yaklaşımı: Sessiz safra taşları semptomlara neden olmuyorsa, doktorlar genellikle müdahale önermez ve düzenli takip yapılmasını isteyebilirler. İlaç tedavisi: Safra taşlarını eritmek için ursodeoksikolik asit gibi ilaçlar kullanılabilir. Ancak, bu tedavi uzun sürebilir ve her zaman etkili olmayabilir. Cerrahi müdahale: Safra taşı semptomatikse ve komplikasyon riski taşıyorsa en yaygın tedavi yöntemi cerrahidir. En sık kullanılan cerrahi yöntem ise laparoskopik kolesistektomidir. “En sık kullanılan cerrahi yöntem laparoskopik kolesistektomidir” Op. Dr. Ferudun Kaya, “Laparoskopik kolesistektomi, safra kesesinin çıkarılması için yapılan minimal invaziv bir cerrahi yöntemdir. Bu yöntem, kolelitiazis tedavisinde en yaygın kullanılan ve güvenli kabul edilen prosedürlerden biridir” dedi. Op. Dr. Kaya, işlemin aşamaları hakkında şu bilgileri paylaştı: “Anestezi: Ameliyat genel anestezi altında yapılır. Hasta tüm işlem boyunca uyur ve ağrı hissetmez. Kesiler: Karın bölgesinde birkaç küçük kesi yapılır. Bu kesiler genellikle 1 cm’den küçüktür. Laparoskop yerleştirilmesi: Bir kesiden laparoskop adı verilen ince bir kamera yerleştirilir. Bu kamera, cerraha karın içini ekranda görme olanağı tanır. Safra kesesi çıkarılması: Diğer küçük kesilerden cerrahi aletler yerleştirilir. Safra kesesi bu aletler aracılığıyla kesilir ve çıkarılır. Kapanış: Safra kesesi çıkarıldıktan sonra kesiler dikiş veya cerrahi bantlarla kapatılır.” “Laparoskopik kolesistektomi ameliyatı daha hızlıdır ve ameliyat sonrası ağrı daha azdır” Laparoskopik kolesistektomi ameliyatının avantajlarından bahseden Op. Dr. Kaya, ”Minimal İnvazivdir, küçük kesiler nedeniyle iyileşme süresi daha hızlıdır ve ameliyat sonrası ağrı daha azdır. Genellikle hastalar ameliyat sonrası aynı gün veya ertesi gün taburcu edilir. Birkaç hafta içinde normal aktivitelerine dönerler. Küçük kesiler sayesinde cerrahi izler minimaldir” ifadelerini kullandı. “Erken tanı ve tedavi ile hastalar genellikle hızlı ve sorunsuz bir iyileşme süreci geçirirler” Ameliyattan sonra hafif bir karın ağrısı, şişkinlik veya gaz sancısının normal sayılabileceğini dile getiren Op. Dr. Ferudun Kaya, “Hastalar genellikle ameliyattan kısa bir süre sonra normal beslenmelerine dönebilirler. Ancak yağlı yiyeceklerin sindirilmesi ilk başta zor olabilir. Ağır fiziksel aktivitelerden kaçınmak ve doktorun önerdiği süre boyunca dinlenmek önemlidir” açıklamalarında bulundu. “Ağrı semptomları varsa tedavi edilmeli” Op. Dr. Kaya, Kolelitiazisin genellikle ciddi bir sorun olmadığını belirterek, “Semptomatik olduğunda tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Laparoskopik kolesistektomi, safra taşı kaynaklı semptomların tedavisinde en etkili ve güvenli yöntemlerden biridir. Erken tanı ve tedavi ile hastalar genellikle hızlı ve sorunsuz bir iyileşme süreci geçirirler. Eğer safra taşı belirtileriniz varsa, erken teşhis ve tedavi için bir sağlık uzmanına başvurmanız önemlidir” diye konuştu.
Okullarla birlikte sağlık sorunları da başladı
18 Eylül 2024 Çarşamba - 09:44 Okullarla birlikte sağlık sorunları da başladı Hem sonbaharın gelmesi hem de okulların açılmasıyla artışa geçmesi beklenen hastalıklardan korunmanın yolu hijyene dikkat etmek ve bağışıklığı güçlendirmekten geçtiğini belirten uzmanlar, aileleri ve öğrencileri uyardı. Okulların açılması ile birlikte çocukların kapalı ve kalabalık ortamlarda daha fazla zaman geçirdiğini belirten Medicana Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Cansu Yılmaz, hijyenin ve aşılamanın çok önemli olduğunu söyledi. Okulların açılmasıyla hastalıkların artma ihtimalinin arttığını belirtenDr. Cansu Yılmaz, çocuklarda sık görülen hastalıkları ve bu hastalıklardan korunma yollarını anlattı. Soğuk havaların giderek arttığı sonbahar mevsiminde çocukların daha sık hastalandığına dikkat çeken Yılmaz, "Çocuklarda sık görülen hastalıklar, akut solunum yolu enfeksiyonları, soğuk algınlığı, grip, orta kulak yolu enfeksiyonu, dış kulak yolu enfeksiyonu, sinüzit, farenjit, larenjit, bronşit, krup, zatüre, rotavirus ishalleri, el ayak ağız hastalığı, idrar yolu enfeksiyonlarıdır. Okullarda en sık görülen bulaşıcı hastalıklar, döküntülü çocukluk çağı hastalıkları, grip, nadiren de olsa menenjit, hepatit A (sarılık) ve paraziter enfeksiyonlardır.Okul çağında sık gördüğümüz enfeksiyonlardan korunmak için, tüm aşıları yaptırmak, el yıkamak, yeterli ve düzenli beslenmek, sıvı tüketmek, uyku saatlerine dikkat etmek, mevsime uygun kıyafetler giymek, düzenli spor yapmak gerekir. Özellikle aileler ve öğretmenler hijyene çok dikkat etmelidir" dedi. "Hasta olan çocuğu okula göndermeyin" Döküntülü çocuk çağı hastalıklarından kızamık, kızamıkçık, kabakulak, su çiçeği gibi hastalıklarda aşı ile korunmanın mümkün olduğunu ifade eden Yılmaz, "Bulaşıcı döküntülü çocukluk çağı hastalıkları geçiren çocuğun okula gönderilmemesi gerekir. En sık okul döneminde nezle, grip görülmekte ve öksürük, ateş, halsizlik ile seyreder. Grip aşısı 6. aydan itibaren yapılmaktadır. Dışkı ile kirlenmiş yiyeceklerin ağız yolu ile alınması sonrası hepatit A (sarılık) bulaşabilir. Aşılama ve gıdaların yıkanarak yenmesi ile korunmak mümkündür" şeklinde konuştu.
Şırnak’ta ilk kez kemoterapi portu başarı ile takıldı
18 Eylül 2024 Çarşamba - 09:43 Şırnak’ta ilk kez kemoterapi portu başarı ile takıldı Şırnak Devlet Hastanesi’nde ilk kez kanser hastaları için kemoterapi portu işlemi uygulanmaya başlandı. Port kullanımı ile kemoterapiye bağlı olarak incelen ve bulunması zorlaşan el ve kol damarları korunurken el ve kollarda girişimlere ve kemoterapi ilaçlarının muhtemel cilt altına kaçmasına bağlı olarak oluşabilecek doku hasarları da meydana gelmesi de engelleniyor. Şırnak Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. İklil Eryılmaz, Şırnak’ta bulunan kanser hastalarının çevre illere gitmeden sağlıklı bir şekilde kemoterapi tedavilerini görebileceklerini söyledi. İncelen el ve kol damarları yerine kullanılan kemoterapi portunun Şırnak’ta ilk defa yemek borusu kanseri olan bir hastaya başarılı bir şekilde takıldığını belirten Dr. Eryılmaz, "Kemoterapi portu dediğimiz, kanser hastaları için uzun süreli tedavilerde el ve koldaki damarlar inceldiği için tedavi başlangıcında büyük damarlara ve cilt altına takılan bir cihaz oluyor. Bununla hastalar, 5 yıl boyunca kemoterapiyi ile bu cihazla alabiliyorlar. Bu sürece kadar Şırnak Devlet Hastanesi’nde kemoterapi alan hastalarımız maalesef ki çevre yakın illerde, Diyarbakır, Van, Gaziantep gibi büyük şehirlerde bu portlarını taktırıp burada kemoterapi alma imkanına sahiptiler" dedi. Yakın zamanda Genel Cerrahiden Doktor Serhat Binici ile beraber ortak yönettikleri yemek borusu kanseri hastasında burada kemoterapi portunu taktıklarını aktaran Dr. Eryılmaz, "Hastayı şifa ile taburcu ettik ve hasta kemoterapilerini almaya başladı. Kemoterapi tedavisine başlayacak kanser hastalarımızın artık çevre illere gitmeden Şırnak Devlet Hastanesinde kemoterapi portu takılarak onkolojik tedavilerine başlayabileceklerinden haberdar olmalarını istiyoruz. Şırnak için, Şırnak Devlet Hastanesinde çalışan tüm sağlık çalışanları arkadaşlarım birçok ilki gerçekleştirdi. Bu da Şırnak’taki ilklerden biri. Bunu gerçekleştirmemi sağlayan Op. Dr. Serhat Binici’ye de ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Cerrahi de, tüm sağlık işi de bir ekip işidir. Bireysellikten uzak ekipçe beraber daha bir çok ilki başarabileceğimiz günlere diyorum” ifadelerini kullandı.