Yerel Haberler
İzmir
Doç. Dr. Öztaşkın, Olimpos Antik Kenti kazı çalışmalarını anlattı
20 Aralık 2024 Cuma - 11:48 Doç. Dr. Öztaşkın, Olimpos Antik Kenti kazı çalışmalarını anlattı İzmir’de Ege Üniversitesi (EÜ) Etnografya Müzesi’nde, Olimpos Antik Kenti’nin tarihi süreci ve kazı çalışmaları hakkında bilgilendirme yapıldı. Olimpos Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Gökçen Kurtuluş Öztaşkın, buluntular üzerinde detaylı ve kapsamlı çalışmaların devam ettiğini söyledi. EÜ Etnografya Müzesi tarafından düzenlenen ‘Müze Söyleşileri’ kapsamında ‘Olimpos Antik Kenti’ söyleşisi gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Etnografya Müzesi Müdürü Doç. Dr. Dilek Maktal Canko’nun üstlendiği programa, konuşmacı olarak Olimpos Antik Kenti Kazı Başkanı Doç. Dr. Gökçen Kurtuluş Öztaşkın katıldı. “Çeşitli söyleşi ve atölyeler düzenliyoruz” Söyleşinin açılış konuşmasında müzenin eğitim etkinliklerine dair bilgiler veren Doç. Dr. Dilek Maktal Canko, “Etnografya Müzesi olarak eğitim etkinliklerine önem veriyoruz. Müze söyleşileri kapsamında çeşitli konularda söyleşiler ve atölyeler düzenliyoruz. Bununla birlikte sergilerimizi de gerçekleştiriyoruz” diye konuştu. “Olimpos geniş bir hinterlanda sahipti” Konuşmasında Olimpos’un tarihi süreci hakkında bilgilendirme yapan Doç. Dr. Gökçen Kurtuluş Öztaşkın ise şunları kaydetti: “Kent, Anadolu’nun güney batısında, Antalya’nın doğu ve batı sınırlarında kalıyor. Ama Olimpos Kenti’nin kurulduğu alan Likya bölgesinin hemen hemen doğusundaki alanlardan bir tanesi. Kentin, özellikle yazılı kaynaklardan Helenistik dönemde kurulduğunu varsayıyoruz. Strabon kenti, Likya bölgesinin 6 büyük kenti arasında sayıyor. Xanthos, Patara gibi kentlerin yanında Olimpos’un kent çekirdeği küçük bir yerleşim alanı. Ancak kentin neden bu kadar güçlü olduğunu bizlere yazıtlar söylüyor. Çevresinde başka yerleşim yerleri olmasına rağmen Olimpos’un oldukça geniş bir hinterlandı var, bu anlamda egemenlik alanı çok geniş. Bu da kentin gücünü ve zenginliğini getiriyor. Limana taşınan ürünler çok fazla, bu nedenle Helenistik dönemden itibaren de zengin, kuvvetli güçlü bir kent olarak anılmış. Kentin sıkışık, küçük bir kent merkezi oluşunda ise coğrafya çok belirleyici çünkü yerleşim, kuzey ve güneyinde hızla yükselen dik yamaçların arasında kalıyor. Kent merkezinin geniş bir alanı yok ancak hinterlandıyla beraber düşünüldüğünde döneminin kuvvetli, önde gelen kentlerinden bir tanesi.” “Çalışmalarımızda önceliğimizi Piskoposluk Sarayı’na verdik” Olimpos Antik Kenti kazı çalışmalarında elde edilen veriler ile ilgili de bilgi veren Doç. Dr. Öztaşkın, “Burada gerçekleştirilen arkeolojik kazı çalışmalarının temel amacı, kentin iki evresi olan hem Roma hem Bizans evrelerine ilişkin verileri mümkün olduğunca elde edebilmek. Dolayısıyla biz iki alanda çalışıyoruz. Roma döneminde tapınak alanı olarak bilinen B yapı kompleksleri ve tapınak alanı. Her ikisinin üzerinde de erken Bizans döneminde büyük boyutlu anıtsal kiliseler inşa edilmiş. Kentin Bizans dönemindeki dokusuna dair, Tapınak Alanı ve B Yapısı gibi mevcut Roma’nın yapıları tekrar kullanılırken bazı alanlarda yeniden imara açılıyor. Özellikle Metropol Caddesi olarak isimlendirdiğimiz bazı mezar anıtlarının bulunduğu alan, sivil bir dokuya dönüşüyor. Çalışmalarımızda önceliğimizi Piskoposluk Sarayı’na verdik. Çünkü Roma döneminden veri elde etmeye, ‘Bizans döneminin anıtsal yapısında neler var?’ diye bakmaya, Roma’dan Bizans’a neyi nasıl dönüştürdükleri konuları hakkında bilgiler elde etmeye çalışıyoruz” diye konuştu. Doç. Dr. Öztaşkın, buluntular üzerinde detaylı ve kapsamlı çalışmalarının devam ettiğini ifade etti. Söyleşinin ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Doç. Dr. Öztaşkın’a, Doç. Dr. Dilek Maktal Canko tarafından ‘teşekkür belgesi’ takdim edildi. Etkinliğe, akademisyenler ve öğrenciler katılım gösterdi.
Dünya bizim ürettiğimiz balığı tercih ediyor biz tüketmekte tereddüt ediyoruz
20 Aralık 2024 Cuma - 11:21 Dünya bizim ürettiğimiz balığı tercih ediyor biz tüketmekte tereddüt ediyoruz Türkiye’de su ürünleri tüketiminin hala yeterli seviyede olmadığını belirten Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekan Yardımcısı ve İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. M. Tolga Dinçer, haftada en az 2 kez su ürünleri tüketilmesinin sağlık açısından önemli olduğunun altını çizerek tercihimizde dikkat edilmesi gerekenlere ve sağlıklı pişirme tekniklerine değindi. Su Ürünleri tüketimi ile ilgili bilgi veren Prof. Dr. Dinçer, “Dünyaya baktığımız zaman kişi başı tüketim miktarlarında Maldivler 153 kg, İzlanda 90 kg, Japonya 70 kg ile ada ülkeleri öne çıkmaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde ise beklentimiz Avrupa Birliği’nin ortalaması olan 24 kg balık tüketimine yaklaşmaktır. Fakat ne yazık ki birçok etkenle birlikte tüketim değerlerimiz deniz kıyılarında kişi başı 19 kilograma kadar çıkarken Anadolu’nun içlerine doğru ilerledikçe bu oranın 1 kg altına düştüğüne ortalama olarak ise son 10 yıla baktığımızda Türkiye’de kişi başı 6.2 -7 kilogram arası düşük bir tüketim değeri olduğu görülmektedir” dedi. “Haftada en az iki kez balık yemeliyiz” Türkiye’de insanların balık tüketmeme nedenlerine değinen Prof. Dr. Dinçer “Halkımız deniz balığı ve çiftlik balığının tercihinde tereddüt yaşamaktadır. Bu algının artık bitmesi gerekiyor. Yetiştirilen balıklarımız yurt dışı pazarlarında 80 civarı ülkeye ihraç edilir iken ve dünya bizim balığımızı tercih ederken bu tereddütler ne yazık ki tercihlerimizi negatif etkiliyor. Ayrıca tür bazında sadece omega 3 oranları üzerinden tercih yapmak da doğru bir yaklaşım değil çünkü su ürünleri içerdiği esansiyel amino asitler, sindirilebilirlik avantajı ve mineral madde içeriği ile çok değerli bir hayvansal proteindir. Tüm bu avantajlara rağmen halkımız et ve kanatlı eti doğrultusunda tercih kullanıyor ve bu ürünleri daha çok tüketiyor. Ama sağlıklı bir yaşam için haftada en az iki kez balık yemeliyiz” diye konuştu. Prof. Dr. Dinçer, balık tüketiminin öneminin yanında mevsimine göre balık tercihinde bulunulması gerektiğini söyleyerek “Bu sene palamut avcılığında ciddi bir yükselme var bununla birlikte Hamsinin tam zamanı. Balığı; bölgemize, fiyatına ve alacağımız besinsel içeriklere göre tercih etmeliyiz. Amacımız Omega 3 almaksa göç eden balıklar; sardalya, palamut, uskumru, hamsi tercihimiz olmalı. Fakat tüm yıl boyunca yetiştiricilikte başat türler olan çupra, levrek, alabalık ve özellikle son yıllarda yükselen değerimiz olan Türk Somonu tüketebiliriz” dedi. “Hamsi tavası sağlıklı bir tercih” Pişirme yöntemlerinin önemine değinen Prof. Dr. Dinçer, “Örnek vermek gerekir ise Omega 3 oranı dolayısı ile tercih ettiğimiz Hamsileri derin yağda kızartır isek çok ciddi Omega 3 kaybı söz konusu olur. Özellikle çift tavalı ‘Hamsi tavası’ mısır unu kaplaması ve kendi buharında ısıl işlem görmesi bu kayıpları engelleyen bir tekniktir. Izgara, fırın ve buğulama ise tüm türler için tercih edilen sağlıklı teknikler olmalıdır. Günümüzde airfryer, actifry gibi popüler mini fırınlarda ise tercihimiz 180-185 derece arası olmalıdır” diye konuştu.
Olcay Şahan: “Devreyi 3 puanla tamamlamak istiyoruz”
20 Aralık 2024 Cuma - 11:07 Olcay Şahan: “Devreyi 3 puanla tamamlamak istiyoruz” Altınordu Teknik Direktörü Olcay Şahan, 22 Aralık Pazar günü deplasmanda Afyonspor’u mağlup ederek sezonun ilk yarısını üç puanla kapatmak istediklerini söyledi. TFF 2. Lig Beyaz Grup ekiplerinden Altınordu, 17. hafta mücadelesinde Afyonspor’la deplasmanda karşı karşıya gelecek. Pazar günü oynanacak müsabaka saat 14.00’te başlayacak. Altınordu Teknik Direktörü Olcay Şahan da hem Afyonspor maçını hem de geçtiğimiz hafta iç sahada 1-1 berabere kaldıkları Sarıyer maçını değerlendirdi. Sarıyer maçında futbolcularının ortaya koyduğu performanstan memnun olduğunu dile getiren Olcay Şahan, “Taraftarlarımızın ayağına sağlık ; bizi Sarıyer maçının son düdüğüne kadar desteklediler. Çok güzel bir maç oldu. Bu karşılaşmadan sonra oyuncularımı verdikleri mücadeleden dolayı tebrik ettim ve alkışı hak ettiler. Güçlerinin son damlalarına kadar tüm mücadeleyi verdiler. Bundan ötürü çok mutluyuz. Sarıyer maçını kazanabilirdik. Rakibe bu ligde şu ana kadar fazla önde baskı yapılmadı ama biz oyun felsefimiz doğrultusunda baskılar yaptık, pozisyonlara girdik ve mücadelemizi gösterdik” dedi. Afyonspor maçının hazırlıklarının sürdüğünü dile getiren genç teknik adam, “Şu anda tek odağımız Afyonspor maçıdır. O maçı kazanıp sezonun ilk yarısını üç puanla kapatmak istiyoruz” diye konuştu. Altınordu 101. yaşını büyük bir coşkuyla kutlayacak Öte yandan Cumhuriyet ile yaşıt kulüplerden Altınordu, 101.Yılını Kutlama hazırlıklarına başladı. İzmir ekibi, bu sezon 101. Kuruluş yıl dönümü etkinliklerinde genç sporcularına “Mesleğe Geçiş Yemin Töreni” gerçekleştirecek. 101. Kuruluş Yıl dönümü etkinlikleri 26 Aralık Perşembe sabahı 10.00’da Cumhuriyet Meydanı’nda çelenk bırakılması ve buradaki tören ile başlayacak. Öğleden sonra 12.00’de ise Altınordu U17 Takımı’nda forma giyen 22 futbolcu için İzmir Ekonomi Üniversitesi Konferans Salonu’nda ailelerin de katılımıyla “Profesyonelliğe Geçiş Yemin Töreni” gerçekleştirilecek.
Aliağa FK’dan transfer açıklaması
20 Aralık 2024 Cuma - 11:06 Aliağa FK’dan transfer açıklaması Aliağa FK, son dönemlerde çıkan transfer haberleriyle ilgili olarak bir açıklama yaparak, “Bazı basın organlarında ve sosyal medya platformlarında çıkan transfer haberleri gerçeği yansıtmamaktadır” ifadelerini kullandı. TFF 3. Lig 3. Grup’ta ilk 15 hafta itibarıyla yenilgisi bulunmayan Aliağa FK, 25 puanla 4. sırada yer alıyor. Ara transfer döneminin açılmasına kısa bir süre kala İzmir ekibi, son dönemlerde çıkan transfer haberleriyle ilgili bir açıklama yaptı. Aliağa FK, bazı basın organlarında ve sosyal medya platformlarında çıkan transfer haberlerinin gerçeği yansıtmadığını duyurdu. Konuyla ilgili kulüpten yapılan açıklama şöyle: “Son günlerde Aliağa Futbol Kulübü’müzle ilgili olarak bazı basın organlarında ve sosyal medya platformlarında çıkan transfer haberleri gerçeği yansıtmamaktadır. Kulübümüzün transfer politikaları, planlamaları ve resmi anlaşmaları yalnızca kulübümüzün resmi iletişim kanalları aracılığıyla duyurulmaktadır. Taraftarlarımızdan ve spor kamuoyundan, doğruluğu teyit edilmemiş haberlere itibar etmemelerini önemle rica ederiz. Kulübümüz hakkında en güncel ve doğru bilgilere ulaşmak için sosyal medya hesaplarımızı takip edebilirsiniz. Kadro hazırlıklarımız Transfer Komitemiz ve Teknik Direktörümüz Polat Çetin tarafından planlandığı gibi itinayla yürütülmektedir.”
Bayraklı’da yılbaşı öncesi denetimler arttı
20 Aralık 2024 Cuma - 11:06 Bayraklı’da yılbaşı öncesi denetimler arttı Bayraklı Belediyesi, yeni yıl öncesi vatandaşların sağlıklı ve güvenli bir şekilde alışveriş yapabilmelerini sağlamak amacıyla ilçedeki işletmelere yönelik denetimlerini sıklaştırdı. Zabıta ekipleri, özellikle market, manav, pastane, fırın ve gıda üretimi yapan işletmelerde ruhsat, hijyen ve fiyat etiketleri konusunda detaylı incelemeler gerçekleştirdi. Yıl boyunca düzenli denetimler yapan Bayraklı Belediyesi Zabıta Müdürlüğü ekipleri, gıda yüksek mühendisi eşliğinde yılbaşı öncesinde denetimlerini daha da yoğunlaştırdı. Ekipler, market, manav, pastane, fırın ve gıda üretimi yapan işletmelerde güvenilir gıda sağlanması amacıyla titiz bir çalışma yaptı. Denetimlerde, işletmelerin hijyen koşulları, gıda ürünlerinin son kullanma tarihleri, fiyat etiketlerinin doğruluğu ve ruhsatlarının geçerliliği gibi önemli unsurlar kontrol edildi. Kurallara uymayan işletmelere gerekli uyarılar yapıldı ve eksikliklerin giderilmesi için süre tanındı. Yapılan denetimler vatandaşlar tarafından memnuniyetle karşılanırken, işletme sahipleri de daha bilinçli bir şekilde hizmet verme konusunda teşvik edildi. Bayraklı Belediye Başkanı İrfan Önal, "Vatandaşlarımızın sağlıklı ve güvenilir ürünlere ulaşmasını sağlamak öncelikli görevlerimizden biri. Zabıta ekiplerimiz yıl boyunca özveriyle denetimlerini sürdürüyor. Yılbaşı öncesinde de bu çalışmaları yoğunlaştırarak vatandaşlarımızın yeni yıla sağlıklı ve güvenle girmesi için çaba gösteriyoruz. Ekiplerimiz yeni yılda da denetimlerini düzenli olarak sürdürecek" dedi.
Çiğli Eğitim ve Araştırma’ya "Anne Dostu Hastane" unvanı
20 Aralık 2024 Cuma - 10:19 Çiğli Eğitim ve Araştırma’ya "Anne Dostu Hastane" unvanı İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi, anne adaylarının ve bebeklerin konforlu ve güvenli bir doğum deneyimi yaşamalarını sağlamak amacıyla Sağlık Bakanlığı tarafından "Anne Dostu Hastane" unvanıyla ödüllendirildi. Bu önemli başarı, hastanenin anne ve bebek sağlığına verdiği değerin bir kanıtı olarak büyük bir gururla karşılandı. Doğum Üniteleri, annelerin doğum sürecini tamamen kendi tercihlerine göre yaşamalarına olanak tanıyor. Refakatçi desteği, özel tasarlanmış doğum yatakları ve kişisel kullanım alanlarıyla anneler, kendilerini evlerinde gibi hissediyor. Ayrıca, yenidoğan bakımının anne yanında yapılması, anne ve bebek bağını güçlendiren önemli bir detay olarak öne çıkıyor. Anneler için daha iyi bir deneyim Hastane Başhekimi Doç. Dr. Adnan Yamanoğlu, alınan bu unvanın hastane için taşıdığı öneme dikkat çekerek şunları söyledi: "Anne Dostu Hastane unvanı, hastanemizin sağlık hizmetlerindeki kararlılığını ve anne-bebek odaklı yaklaşımını ortaya koyuyor. Annelerimizin gebelikten lohusalığa kadar geçen süreçte en iyi deneyimi yaşamalarını sağlamak için var gücümüzle çalışıyoruz. Modern doğum ünitesi odalarımızla onların hem fiziksel hem de duygusal ihtiyaçlarına yanıt veriyoruz. Hastane yönetimi, anne dostu hastane kriterlerine uyum sağlamak için yoğun bir çaba sarf etti. Sağlık çalışanlarının sürekli eğitimlerle donatıldığı ve hizmet kalitesinin düzenli olarak değerlendirildiği bu model, Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni bölgenin sağlık merkezi haline getiriyor." Doç. Dr. Yamanoğlu, bu süreçte emeği geçen sağlık personeline teşekkür ederek, "Bu başarı, sadece hastanemizin değil, aynı zamanda bölgedeki tüm ailelerin bir zaferidir," diye ekledi. Mahremiyet ve konfor bir arada Hastanenin Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Tuba Zavaroğlu da, anne dostu hizmet anlayışını şu sözlerle vurguladı: "Anne adaylarımızın kendilerini güvende ve rahat hissetmeleri bizim önceliğimiz. Doğum Ünitesi odalarımız, hem modern tıbbi donanımlarla hem de sıcak ve mahremiyet esasına dayalı bir ortamla hizmet veriyor. Doğum sürecini bir aile deneyimi haline getirerek anne ve bebeğin ilk anlardan itibaren bağ kurmasını destekliyoruz. Anne ve bebek odaklı hizmet anlayışı, sadece doğum anını değil, geleceğin sağlıklı nesillerini inşa etme vizyonunu da yansıtıyor. İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi, bu yaklaşımıyla hem bölge halkına hem de tüm İzmir’e örnek olmaya devam ediyor." Anneler için yepyeni bir standart belirleyen bu unvan, İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesinin sağlık hizmetlerinde öncü bir rol üstlendiğini gösteriyor. Her annenin hak ettiği güvenli, konforlu ve saygılı doğum deneyimi için atılan bu adım, gelecekteki başarıların da habercisi niteliğinde.
Sadece Güney Doğu’da değil İzmir’in o ilçesi de güne kebapla başlıyor
20 Aralık 2024 Cuma - 09:53 Sadece Güney Doğu’da değil İzmir’in o ilçesi de güne kebapla başlıyor Türkiye’nin bazı illeri alışılmışın dışında güne kebapla başlasa da, İzmir’in Tire ilçesindeki vatandaşlarda kuyu kebabını yiyip çorbasını tatmadan işlerine gitmiyor. Odun ateşinde ve sadece tuğlanın sıcaklığında pişen helva kıvamındaki etler, çorbasının sunumuyla farklı illerden de yoğun ilgi görüyor. Genellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Türkiye’nin bazı illerinde yaşayan vatandaşlar güne kebapla başlıyor. Ege’nin incisi İzmir’de de bu gelenek var. İzmir Tire’de yapılan kuyu kebabı ve tandır çorbasıyla vatandaşlar güne “merhaba” derken, kuzudan yapılan yöresel lezzet yıllardır sabahların vazgeçilmezi oldu. Halk arasında adı "tak tak" kebabı İlçede halk arasında “tak tak” kebabı olarak bilinen bu kebabın hazırlığı geceden başlıyor. Kuyuya yerleştirilen odunlar, köz haline geldiğinde kepçeler yardımıyla alınıyor. Çengellere asılan kuzular, kuyuda ateş gibi olan tuğlanın sıcaklığıyla 2 saat boyunca pişiyor ve adeta bir helva kıvamını alıyor. Kuyudaki kazanda çorbası pişiyor: En geç 11.00’de bitiyor Kuyuya yerleştirilen kazanda ise pirinç ve su yardımıyla tandır çorbası da yapılıyor. Çengellere asılan kuzunun yağları piştikçe bu çorbanın içine damlıyor. Pişen çorbanın buharı da, kuyunun içindeki etlerin yumuşak olmasına ayrıca katkı sağlıyor. Sabah 06.30 gibi servise hazır olan tak tak kebabı ve tandır çorbası, yoğun ilgiden dolayı saat 11.00’e kadar bitiyor. Kuyuda ısıtılan sıcacık pideler yardımıyla servis edilen bu geleneksel lezzeti tatmak için; Ankara, İstanbul, Aydın ve Ege’nin diğer illerinden gelenler bile var. İşte lezzetin sırrı Kebap ustası Hasan Sanlı (54), kuyu kebabı ve çorbasının asırlara dayandığını söyledi. Tirelilerin güne kebapla başladığını anlatan Sanlı, hazırlıkların gece saat 02.00’de başlayıp 06.30’da servise çıktıklarını, kebap ve çorbanın saat 11.00’e kadar bittiğini söyledi. Sanlı, “Genellikle Güneydoğu’da etin sabah tüketildiği düşünür; ama Tire’de de bu gelenek yıllardır var. Kuzunun her yerinden kebap yapılıyor. 2 saat civarında, etin yoğunluğuna göre pişme süresi var. Et ateşte değil, tuğlada pişiyor; ateş tuğlası değil, normal dolu tuğla. Odunlar köz halini aldığında biz onları alıyoruz. Kuyunun içinde yine tandır çorbası kazanımız var. Çorba kaynarken, kuyunun içi buharla kaplanıyor. Yumuşak olmasının nedeni işte oradan çıkan buhar. Etler piştikçe de o çorbanın içine akıyor. Lezzeti buradan geliyor” dedi. "Her gün İzmir dışından insanlar gelir" Kebabın sadece bir gün değil her sabah yoğun ilgi gördüğünü ifade eden Hasan Sanlı, şöyle devam etti: “Her gün İzmir dışından insanlar gelir. Önceleri daha erken başlardı servis; baba mesleği zaten. Babam Ali usta, her gün gece 00.00’da gelir, gece 03.00’te kebap hazır olurdu; ama gün geçtikçe artık süre uzadı ve bizde 06.30’da servise başlıyoruz. Öğlene doğru en geç saat 11.00 gibi biter kebap ve çorba.” Kebabı tadan vatandaşlarda, bu yöresel lezzet için Tire’ye geldiklerini ve farklı bulduklarını söyledi.
Sadece Güney Doğu’da değil İzmir’in o ilçesi de güne kebapla başlıyor
20 Aralık 2024 Cuma - 09:50 Sadece Güney Doğu’da değil İzmir’in o ilçesi de güne kebapla başlıyor Türkiye’nin bazı illeri alışılmışın dışında güne kebapla başlasa da, İzmir’in Tire ilçesindeki vatandaşlarda kuyu kebabını yiyip çorbasını tatmadan işlerine gitmiyor. Odun ateşinde ve sadece tuğlanın sıcaklığında pişen helva kıvamındaki etler, çorbasının sunumuyla farklı illerden de yoğun ilgi görüyor. Genellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Türkiye’nin bazı illerinde yaşayan vatandaşlar güne kebapla başlıyor. Ege’nin incisi İzmir’de de bu gelenek var. İzmir Tire’de yapılan kuyu kebabı ve tandır çorbasıyla vatandaşlar güne “merhaba” derken, kuzudan yapılan yöresel lezzet yıllardır sabahların vazgeçilmezi oldu. Halk arasında adı "tak tak" kebabı İlçede halk arasında “tak tak” kebabı olarak bilinen bu kebabın hazırlığı geceden başlıyor. Kuyuya yerleştirilen odunlar, köz haline geldiğinde kepçeler yardımıyla alınıyor. Çengellere asılan kuzular, kuyuda ateş gibi olan tuğlanın sıcaklığıyla 2 saat boyunca pişiyor ve adeta bir helva kıvamını alıyor. Kuyudaki kazanda çorbası pişiyor: En geç 11.00’de bitiyor Kuyuya yerleştirilen kazanda ise pirinç ve su yardımıyla tandır çorbası da yapılıyor. Çengellere asılan kuzunun yağları piştikçe bu çorbanın içine damlıyor. Pişen çorbanın buharı da, kuyunun içindeki etlerin yumuşak olmasına ayrıca katkı sağlıyor. Sabah 06.30 gibi servise hazır olan tak tak kebabı ve tandır çorbası, yoğun ilgiden dolayı saat 11.00’e kadar bitiyor. Kuyuda ısıtılan sıcacık pideler yardımıyla servis edilen bu geleneksel lezzeti tatmak için; Ankara, İstanbul, Aydın ve Ege’nin diğer illerinden gelenler bile var. İşte lezzetin sırrı Kebap ustası Hasan Sanlı (54), kuyu kebabı ve çorbasının asırlara dayandığını söyledi. Tirelilerin güne kebapla başladığını anlatan Sanlı, hazırlıkların gece saat 02.00’de başlayıp 06.30’da servise çıktıklarını, kebap ve çorbanın saat 11.00’e kadar bittiğini söyledi. Sanlı, “Genellikle Güneydoğu’da etin sabah tüketildiği düşünür; ama Tire’de de bu gelenek yıllardır var. Kuzunun her yerinden kebap yapılıyor. 2 saat civarında, etin yoğunluğuna göre pişme süresi var. Et ateşte değil, tuğlada pişiyor; ateş tuğlası değil, normal dolu tuğla. Odunlar köz halini aldığında biz onları alıyoruz. Kuyunun içinde yine tandır çorbası kazanımız var. Çorba kaynarken, kuyunun içi buharla kaplanıyor. Yumuşak olmasının nedeni işte oradan çıkan buhar. Etler piştikçe de o çorbanın içine akıyor. Lezzeti buradan geliyor” dedi. "Her gün İzmir dışından insanlar gelir" Kebabın sadece bir gün değil her sabah yoğun ilgi gördüğünü ifade eden Hasan Sanlı, şöyle devam etti: “Her gün İzmir dışından insanlar gelir. Önceleri daha erken başlardı servis; baba mesleği zaten. Babam Ali usta, her gün gece 00.00’da gelir, gece 03.00’te kebap hazır olurdu; ama gün geçtikçe artık süre uzadı ve bizde 06.30’da servise başlıyoruz. Öğlene doğru en geç saat 11.00 gibi biter kebap ve çorba.” Kebabı tadan vatandaşlarda, bu yöresel lezzet için Tire’ye geldiklerini ve farklı bulduklarını söyledi. (HG-
İzmir’de 5 ton mandalina örnek iş birliği ile dağıtılıyor
20 Aralık 2024 Cuma - 09:49 İzmir’de 5 ton mandalina örnek iş birliği ile dağıtılıyor Menderes Belediyesine ait bahçelerde yetiştirilen 5 ton mandalina İzmir Büyükşehir Belediyesi ekipleri tarafından ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırılıyor. Araçlarla yola çıkan Büyükşehir ekipleri mandalinaları sisteme kayıtlı hanelere dağıtırken, çocukları, kadın sığınma evlerinde kalan kadınları ve huzurevleri sakinlerini de unutmadı. İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Menderes Belediyesi iş birliği ile ihtiyaç sahibi aileler için örnek bir çalışmaya daha imza atıldı. Giderek artan ekonomik kriz ve derinleşen yoksulluk karşısında belediyeler aracılığı ile kentte sosyal yardımlar artırıldı. Menderes Belediyesi yetiştirdiği 5 ton mandalinayı ihtiyaç sahibi vatandaşlara ulaştırmak için İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte harekete geçti. Mandalinalar, İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanlığı bünyesindeki personel ve lojistik ekiplerinin koordinasyonuyla dağıtılmaya başlandı. “Sosyal destek projeleri çoğalarak devam edecek” İzmir Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Şube Müdürlüğü’nde görevli Sosyal İnceleme Şefi Gamze Kocadağ, belediyeler arası iş birliği ile kaynakların sosyal yardımlara ayrıldığına dikkat çekti. Kocadağ, “Toplanan 5 ton mandalina ihtiyaç sahibi ailelerin yanı sıra ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin oyun odası ve atölyelerinde bulunan bin 602 çocuğumuza, kadın sığınma evlerinde kalan kadınlarımıza, 11 Dayanışma Noktası’ndan sıcak yemek hizmeti alan vatandaşlarımıza ve huzurevi sakinlerimize sunuluyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi ailesi olarak Başkanımız Sayın Dr. Cemil Tugay’ın sosyal belediyecilik anlayışı doğrultusunda bu çalışmalar devam edecek ve sosyal destek projeleri arttırılacak” ifadelerini kullandı.
Karaciğer nakilli uzman psikologdan hastalara öneri: "Güçlü ve pozitif olun"
20 Aralık 2024 Cuma - 09:35 Karaciğer nakilli uzman psikologdan hastalara öneri: "Güçlü ve pozitif olun" Henüz 4 yaşındayken karaciğer nakli olan abisi Mustafa’yla aynı kaderi paylaşan Uzman Psikolog İbrahim Keskin (28), kadavradan bağışlanan karaciğerle nakil olup yeni bir hayata başladı. Organ beklemenin çaresizliğini umutsuzluğunu da, ameliyathane kapısında bekleyenlerin kaygılarını da en iyi anlayanlardan biri olduğunu belirten Keskin, “Bu kolay bir süreç değil. Güçlü olmak gerekiyor hem kendimiz hem sevdiklerimiz için. Ben de çok zor günler geçirdim. Ancak düşüncelerimiz hayatımızı etkiliyor. Olumsuz düşüncelerimizi olumluya çevirdiğimizde hayatımızı pozitif anlamda etkiliyoruz. Ben böyle yaptım ve başardım. Umudunuzu hiçbir zaman yitirmeyin” dedi. Afyonkarahisar’da yaşayan İbrahim Keskin’in abisi Mustafa Keskin’e henüz 9 yaşındayken bakır metabolizmasının bozulması sonucu oluşan genetik bir hastalık olan Wilson Hastalığı (WH) tanısı koyuldu. Bu hastalık, abi Keskin’in karaciğerini iflas ettirdi. Sonucunda abi Keskin, İzmir’de bir üniversite hastanesinde karaciğer nakli oldu. Nakil sonrasında aile fertlerinde yapılan tetkik sonucu kardeş İbrahim Keskin’e de Wilson tanısı koyuldu. İlaç tedavisiyle hayatını sürdüren İbrahim Keskin okudu, uzman klinik psikolog oldu. Rutin muayenelerini aksatmayan Keskin 2023 Nisan’daki doktor kontrolünde beklenen sonun geldiğini öğrendi. O günlerde nişanlısı Gülçin Keskin ile evlilik hazırlıkları yapan genç psikolog, doktorunun karaciğer nakli olması gerektiğini söylemesi üzerine büyük bir şok yaşadı ancak evlilik planlarını bozmak istemedi. Keskin, 13 Ağustos 2023 tarihinde nişanlısı Gülçin ile dünya evine girdi. Düğün öncesi hazırlıklar sırasında rahatsızlığı iyice ilerleyen, bir iki saat bile ayakta kalmakta zorlanıp acillik olan genç adamın sağlığı düğünden sonra da iyice kötüleşti. Yaşamının en mutlu günlerini hastalıkla mücadeleyle geçiren Keskin, doktorlarının önerisiyle karaciğer nakli için Acıbadem Kent Hastanesi’ne başvurdu. Annesi Safiye Keskin şeker, tansiyon hastası olduğu, kız kardeşi Defne’nin yaşı tutmadığı için donör adayı olamazken, baba Mehmet Keskin de yapılan tetkikler sonucunda uygun bulunmadı. Onca olumsuzluklara karşın umudunu hiç yitirmeyen Keskin kadavra listesine adını yazdırıp, çaresizliğine çare olacak bağışı beklerken, kanında amonyak yükselmesi sonucu yataktan kalkamayacak hale geldi. Eşinin ve ailesinin desteğine onlara “ben nakil olup ayağa kalkacağım, merak etmeyin” diyerek karşılık ve moral veren Keskin, beklediği müjdeyi 5 Kasım 2023 tarihinde, evliliğinin üzerinden 3 ay bile geçmeden aldı. Kadavradan çıkan bağış üzerine hastaneye çağrılan Keskin, uçarcasına İzmir’e geldi. Acıbadem Kent Hastanesi Karaciğer Nakli ve Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü kurucu başkanı Prof. Dr. Murat Kılıç, Doç. Dr. Cahit Yılmaz, Dr. Kamil Kılıç, Dr. Rasim Farajov, Doç. Dr. Mert Akan, Uzm. Dr Alihan Pirim ve Uzm. Dr. Özgür Bolat’tan oluşan ekibin gerçekleştirdiği nakil sonrasında ikinci hayatına “merhaba” dedi. "Dolandırıcılardır diye telefonu az daha açmayacatım" Nakil sonrasında hızla iyileşip, eşiyle birlikte kötü geçen günlerin acısını çıkartan Keskin, yaşadığı süreci hem hasta hem de bir psikolog gözüyle anlattı. Çok zor günler geçirdiğini vurgulayan Keskin şöyle konuştu: “Kadavradan bağış beklerken, kuzenim, arkadaşlarım donör olmak istediler. Tetkikler için hastaneden randevu aldık. Randevudan iki gün önce telefonum çaldı. Numarayı tanımıyordum, dolandırıcılardır diyerek açmayacaktım. İyi ki de açmışım. Bağış çıktığı müjdesini aldım, eşimle yaşadığımız sevinci anlatamam. Çok kötü durumdaydım, sürekli acile gidiyordum. Konuşamama, yutkunamama, bilinç kaybı gibi sorunlar yaşıyordum. Hastaneye olabilecek en kısa sürede geldik ve ameliyatım başarıyla gerçekleşti. Öncelikle bana yeni bir hayatın kapılarını açan bağışçıma rahmet, ailesine ve hekimlerime sonsuz teşekkürler ediyorum.” "Umudurmu hiç yitirmedim" Öte yandan bu zor süreçleri umudunu hep canlı tutarak geçirdiğini belirten Psikolog Keskin, “Kesinlikle hiçbir zaman umudumu kaybetmedim. Tabii ki bir psikolog olarak da bilinçliydim ama umudumuzu kaybettiğimiz zaman gerçekten her şey bitiyor. Çünkü hayatımızı yönlendiren aslında düşüncelerimiz. Olumlu düşünürsek, olumlu devam ederiz. Güçlü, azimli olmak zorundayız.” dedi. Ameliyat öncesi ve sonrasında hem kendisi hem sevenleri için iyi olmak zorunda olduğunu ve bunun gereklerini yerine getirdiğini belirten Keskin, “Bu hayat şansı bir kere gelir kaybetmemek gerekir. Güçlü olacaksınız, hem kendiniz hem aileniz için. Üstelik ben şu an tek kişi değilim, bir emanet taşıyorum. Bu emanete ne kadar sahip çıkarsam o kadar iyi yaşayacağım, o kişiyi de ailesini de mutlu edeceğim. Evet, umut azalabilir, yağmur damlasından bile az olabilir ama tükenmez. Organ nakli adayları, organ bekleyen hastalar isterlerse onlarla deneyimlerimi paylaşabilirim. Onları en iyi anlayacak olan hastalardan biriyim. Gönüllü yol göstericiliğe hazırım.” "Eşim çok azimli bir hastaydı" Eşinin müthiş bir yaşam savaşçısı olduğunu belirten Gülçin Keskin, “Çok azimliydi. Organ çıkacağına, nakil olacağına inancı, umudu çoktu. Bize de moral veren, iyileşmek için azami çaba harcayan o oldu. Şimdi güzel günler başladı.” dedi. Keskin’in Wilson hastalığına bağlı karaciğer sirozu nedeniyle nakil olduğunu belirten Prof. Dr. Murat Kılıç da şunları söyledi: “Bu hastalık dokularda bakır birikimine yol açan genetik bir hastalıktır. Normalde karaciğer vücuttaki fazla bakırı safrayla sindirim sistemine atar ve dışkılamayla fazla bakır vücuttan atılmış olur. Wilson hastalığında karaciğerin safraya çok az bakır bırakır ve atılamayan bakır vücutta birikir. Bu birikim özellikle karaciğer ve beyinde hasara yol açar. Hastamızda karaciğer yetmezliği çok ileri safhada idi, beyin etkilenmemişti. 3-6 ay içinde yüzde 50 ölüm riski vardı. Zamanında çıkan bir organ ile hayata tutundu. Şimdi sağlığı iyi ve kontrollere gidip geliyor. Hastamızın ağabeyi de aynı nedenle nakil olmuştu. ”