SAĞLIK
Bitlis’te hayatını kaybeden vatandaşın organları iki kişiye umut oldu 24 Aralık 2024 Salı - 19:04:14 Bitlis’te beyin ölümü gerçekleşen 44 yaşındaki hastanın iki böbreği Diyarbakır’daki iki hastaya umut oldu. 5 gün önce evinde iki defa epilepsi nöbeti geçiren vatandaş, Bitlis-Tatvan Devlet Hastanesine kaldırılarak tedavisine başlanıldı. Durumu kritik olan 44 yaşındaki erkek hasta bir süre yoğun bakımda kaldıktan sonra beyin ölümü gerçekleşti. Bunun üzerine hayatını kaybeden vatandaşın yakınları hastane yönetimine başvuruda bulunarak organların bağışlanmasını istediler. Hemen harekete geçen hastane yönetimi Sağlık Bakanlığı ile gerekli yazışmaları yaparak Diyarbakır Dicle Üniversitesinden gelen Prof. Dr. Mehmet Yılmaz tarafından yapılan başarı bir operasyonla hastanın her iki böbreği alındı. Konuyla ilgili olarak gazetecilere açıklamalarda bulunman Prof. Dr. Mehmet Yılmaz, böbreklerin birinin Dicle Üniversitesinden diğerinin ise Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki hastalara nakledileceğini söyledi. Prof. Dr. Yılmaz, “Bitlis-Tatvan Devlet Hastanesi’nde 44 yaşında erkek hastamızın beyin ölümü teşhisi konulması sonucu Sağlık Bakanlığına bilgi verilmesi sonucu her iki böbreğini çıkarttık. Hastanemizin hekim arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum. Çünkü beyin ölümü teşhisi koymak bir sağlık hastanesinde sağlık hizmetlerinin en yüksek seviyede yapıldığının göstergesidir. Organ bağışı hayat kurtarıyor çünkü sonuçta organlarımız toprak oluyor veya karbonhidrojen moleküllerine ayrılıyor. Bu yüzden organ bağışına katkıda bulunmak insanlık adına bir borç olarak görüyoruz. Beyin ölümü gerçekleşmiş olan hastamızın her iki böbreğini Dicle Üniversitesi ve Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde böbrek bekleyen hastalarımıza nakledilecek. Yakınlarının gösterdiği bu candan bağış insanlar için umut oluyor ki bu ülkemizde yaygın bir şekilde gerçekleşmesini istiyoruz. Batı ülkelerinde bu organ naklinin yüzde 90’ı kadavradan sağlanmakta ülkemizde ise tam tersi bir oran mevcut” diye konuştu. Bitlis-Tatvan Devlet Hastanesi Başhekimi Op. Dr. Gökmen Reyhanlı, hayatını kaybeden hasta yakınlarına bu duyarlı davranışlarından ötürü teşekkür ederek organ bağışının ne denli önemli olduğuna değindi. Reyhanlı, "Organ nakli sağlık durumları nedeniyle organ yetmezliği yaşayan insanların hayatını kurtarmanın en etkili yollarından biridir. Bu işlem, yalnızca tıbbi bir başarı değil, aynı zamanda insanlığın dayanışma ve yardımlaşma duygusunun somut bir ifadesidir. Bugün hastanemizde beyin ölümü gerçekleşen bir vatandaşımızın iki böbreğini başka vatandaşlarımıza umu olduğuna vesile olduğumuz için muyluyuz. Ekiplerimiz dün geceden beri özveri ile çalışıyor. Gerekli yazışmalardan sonra bakanlığımızdan da onayları alarak ve yine bakanlığımızın gönderdiği bir ekip sayesinde başka insanlara umut ve sağlık olmanın gururunun yaşadık. Ülkemizde ve dünyada binlerce insan organ bağışı sayesinde ikinci bir yaşam şansı elde ediyor. Ancak ne yazık ki organ bağışına duyulan ihtiyaç bağış oranlarından çok daha yüksek durumda. Her bağış bir hayatın kurtulması, ve bir ailenin umutla dolması anlamına gelmektedir. Organ bağışı hem bilimsel hemde etik açıdan son derece güvenli bir süreçtir. Üstelik bağışçı olmak için sadece birkaç dakika ayırmak yetiyor. Bugün buradan herkesi organ bağışı için bilinçlenmeye ve bir adım atmaya davet ediyorum. Daha önce hastanemizde son birkaç yılda 10-15 beyin ölümü tanısı koyduk. Ancak ilk defa bir organ nakline vesile oluyoruz. Bu duyarlı davranışları sebebi ile hayatını kaybeden vatandaşımızın ailesine şükranlarımı sunuyorum” dedi.
24 Aralık 2024 Salı - 18:30 Sağlık Bakanlığından helikopter kaza kırımına ilişkin açıklama Sağlık Bakanlığı, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi heliport kaza kırımına ilişkin, "Ambulans helikopterin uçuşu, Türkiye AIP’si ’Uçuş Planlama’ hükümleri kapsamında ‘görerek uçuş şartları’ (VFR) altında pilot inisiyatifinde gerçekleştirilen bir uçuştur. Yaşanan kaza kırıma ilişkin Bakanlığımızca iki müfettiş görevlendirilmiş olup adli ve idari soruşturmalar, titizlikle yürütülmektedir" açıklamasını yaptı. Sağlık Bakanlığının, ambulans helikopter kaza kırımına ilişkin resmi internet sitesinden yapılan yazılı açıklamada, “Sağlık Bakanlığı’nın rutin olarak yürütmekte olduğu sağlık hizmetleri ve tedbirleri kapsamında, 15 helikopter ve 1 uçak ambulansımız ülke çapında farklı noktalarda görevler icra etmektedir. Sağlık tedbiri kapsamda faaliyet gösteren bir ambulans helikopterimiz, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi heliport noktasından 10:07’de kalkış yapmasını müteakip söz konusu hastane binasına çarparak düşmüştür. Bu ambulans helikopterin uçuşu, Türkiye AIP’si “Uçuş Planlama” hükümleri kapsamında ‘görerek uçuş şartları’ (VFR) altında pilot inisiyatifinde gerçekleştirilen bir uçuştur. Yaşanan kaza kırıma ilişkin Bakanlığımızca iki müfettiş görevlendirilmiş olup adli ve idari soruşturmalar, titizlikle yürütülmektedir. İnceleme sonuçları ortaya çıktıktan sonra kamuoyu ile paylaşılacaktır” ifadelerine yer verildi.
24 Aralık 2024 Salı - 17:28 Endometrium kanserinde yenilikçi yöntem Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde, endometrium kanseri tedavisinde önemli bir yenilik uygulamaya kondu. Jinekolojik Onkoloji Uzmanı Uzm. Dr. Şule Gül Aydın ve Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Mehmet Güzel’in işbirliğiyle gerçekleştirilen Sentinel Lenf Nodu Diseksiyonu Ameliyatı’nda İndosiyanin Yeşili/Floresan Teknolojisi kullanılarak hastaların hastanede yatış süreleri kısaltıldı. Uzm. Dr. Şule Gül Aydın, son yıllarda gelişen teknolojilerle birlikte, endometrium kanseri tedavisinde kullanılan geleneksel açık cerrahi yöntemlerin yerini minimal invaziv olarak bilinen laparoskopik ameliyatlara bıraktığını belirtti. Aydın, yeni yöntemin, kanserin evresinin doğru bir şekilde tespit edilmesine yardımcı olduğunu ve tedavi sürecini daha etkili bir şekilde yönlendirdiğini vurguladı. Yeni yöntemle daha az komplikasyon, daha kısa hastanede yatış süresi Uzm. Dr. Aydın, endometrium kanseri teşhisi konan 60 yaşındaki bir hastada uyguladıkları sentinel lenf nodu biyopsisi sayesinde kanserin lenfatik sistemde yayılıp yayılmadığını tespit ettiklerini ifade etti. Bu yöntemde, sadece kanserin yayılma ihtimali olan stratejik lenf nodları çıkarılarak patolojiye gönderildiğini belirten Aydın, sonuçlara göre, hastanın tedavi sürecinin şekillendirildiğini belirtti. Aydın, bu yöntemin, eski yöntemlere göre daha az komplikasyon riski taşıdığını ve hastaların daha kısa sürede taburcu edilebildiğini belirtti. Laparoskopik teknikle yapılan işlem nasıl gerçekleşiyor İndosiyanin Yeşili/Floresan Teknolojisi kullanılarak gerçekleştirilen işlemde, hastaya anestezi verildikten sonra rahim ağzına özel bir sıvı enjekte ediliyor. Ardından, laparoskopik teknikle batına girilerek lenf nodları ıcg kamera modu ile inceleniyor. Şüpheli lenf nodları çıkarılarak patolojiye gönderiliyor. Eğer lenf nodlarında metastaz tespit edilirse, hasta kemoterapi veya radyoterapi tedavisi alıyor. Eğer metastaz yoksa, rahim ve yumurtalıklar çıkarılarak işlem sonlandırılıyor. Gelecekte diğer kanser türlerinde de kullanılacak Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Mehmet Güzel, bu teknolojiyi diğer kanser türlerinde de kullanmayı planladıklarını belirtti. Güzel, bu yöntemle yapılan cerrahilerin, daha küratif (iyileştirici) olacağını ve hastaların tedavi süreçlerinin daha başarılı hale geleceğini ifade etti. Yeni yöntemin endometrium kanseri tedavisinde önemli bir adım olarak dikkat çektiği belirtilirken, hastaların daha hızlı ve güvenli bir şekilde tedavi edilmesine imkan tanıyacağı ifade edildi.
Kepez’in 60 mahallesinde kanser tarama hizmeti
20 Aralık 2024 Cuma - 11:23 Kepez’in 60 mahallesinde kanser tarama hizmeti Antalya’nın Kepez ilçesinde 60 mahallede 595 kişinin rahim ağzı kanseri, 600 kişinin ise meme kanseri taramasından faydalandığı bildirildi. Kepez Belediyesi Mobil Sağlık Merkezi, ilçedeki mahallelerde ücretsiz kanser taraması hizmeti sunmaya devam ediyor. Duraliler Mahallesi’ndeki çalışmaları yerinde inceleyen Kepez Belediye Başkanı Mesut Kocagöz, vatandaşlara sağlık taraması hizmetinden memnun olup olmadıklarını sorarak, istek ve taleplerini dinledi. Kanser tarama hizmetiyle 60 mahalleye ulaşıldı Kepez’de sürdürülen kanser taramaları hakkında bilgi veren Başkan Kocagöz, “İlçe sakinlerimizin sağlığı bizim için çok önemli. Mobil Sağlık Merkezimiz ile mahallelerimize kanser tarama hizmeti ulaştırıyoruz. Mobil Sağlık Merkezimiz bugüne kadar 60 mahallemize ulaştı. 595 vatandaşımız rahim ağzı, 600 vatandaşımız da meme kanseri tarama hizmetinden faydalandı. Kepez’in 68 mahallesinde kanser tarama hizmetlerini sürdürmeye devam edeceğiz. İlçe sakinlerimizin sağlığı bizim için çok önemli. Lütfen sağlığınızı ihmal etmeyin“ dedi. Meme kanseri 40 ile 69 yaş, rahim ağzı kanseri 30 ile 65 yaş aralığı kadınlarda araştırılıyor. Mobil sağlık merkezinde, meme kanseri taraması için mamografi çekimi, rahim ağzı kanseri taraması için smear ve HPV DNA testi gerçekleştiriliyor. Mamografi sonuçları Ulusal Tarama Mamografi Raporlama Merkezi’ne, rahim ağzı kanseri tarama sonuçları Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Kanser Daire Başkanlığı Ulusal HPV Laboratuvarı’na gönderiliyor. Tarama sonucunda risk grubuna girdiği tespit edilen hastalar aranarak, konuya ilgili bilgilendiriliyor ve Sağlık Bakanlığının imkânlarıyla tedavi altına alınıyor.
Diş sıkmanın zararları hakkında uzmanından uyarılar
20 Aralık 2024 Cuma - 11:06 Diş sıkmanın zararları hakkında uzmanından uyarılar Diş sıkma, stres ve kaygı gibi psikolojik faktörlerden kaynaklanan yaygın bir alışkanlık haline geldi. Ancak, uzmanlar diş sıkmanın yalnızca estetik sorunlara yol açmakla kalmayıp, aynı zamanda ciddi sağlık problemlerine de sebep olabileceğini belirtiyor. Biruni Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Münir Demirel, diş sıkmanın vücutta neden olduğu olumsuz etkiler hakkında açıklamalarda bulundu. Dr. Münir Demirel, diş sıkmanın başta çene ekleminde olmak üzere, dişlerde, kaslarda ve diş etlerinde ciddi tahribatlara yol açabileceğini belirtti. “Diş sıkma, özellikle gece uyku sırasında ortaya çıkan bir alışkanlık olup, bu durum çene ekleminde aşırı baskıya neden olur. Çene kasları sürekli gerilim altında kaldığında, baş ağrıları, çene ağrıları, dişlerde aşınma ve kırılmalar meydana gelebilir” dedi. Diş sıkma alışkanlığının tedavi edilmemesi durumunda, uzun vadede çene ekleminde dejeneratif değişikliklere yol açabileceğini vurgulayan Dr. Demirel, bu tür sorunların sadece dişleri değil, tüm vücut sağlığını etkileyebileceğini ifade etti. Stresin rolü büyük Diş sıkmanın en yaygın nedenlerinden biri, stres ve kaygı gibi duygusal durumlar olduğunu belirten Dr. Demirel, “Günümüzde hızla artan stres, bireylerin bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde dişlerini sıkarak bu duygusal gerilimden kurtulmaya çalışmasına neden oluyor. Ancak bu alışkanlık, zamanla fizyolojik problemlere dönüşüyor” diye ekledi. Diş sıkma tedavi yöntemleri Diş sıkma tedavisinde ilk adım, alışkanlığın altında yatan sebepleri belirlemektir. Stres ve kaygı gibi psikolojik faktörler varsa, psikolojik destek ve stres yönetimi teknikleri, tedavinin önemli bir parçası olabilir. Diş hekimleri, gece boyunca dişlerin sıkılmasını engellemek için özel koruyucu diş plağı (gece plağı) önerir. Bu plaklar, çene eklemine ve dişlere binen baskıyı azaltarak, dişlerin aşınmasını ve kırılmasını önler. Ayrıca, kas gevşetici tedaviler ve fizik tedavi de kas gerilimini hafifletebilir. Uzun süreli diş sıkma alışkanlıklarında, çene eklemi sorunlarının tedavisi için cerrahi müdahale gerekebileceğini belirten Dr. Demirel, erken teşhisin ve tedaviye zamanında başlanmasının önemli olduğunu vurguladı. Erken müdahale önemli Diş sıkma alışkanlığının tedavi edilmesi gerektiğinin altını çizen Dr. Münir Demirel, bu tür sorunların erken teşhisinin önemine dikkat çekti. "Bir diş hekimine danışarak, gece plağı gibi koruyucu tedbirler alınabilir. Ayrıca, stres yönetimi ve psikolojik destek de diş sıkma sorununun önlenmesinde önemli rol oynar" dedi.
Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Sezgin Barutçu SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde
20 Aralık 2024 Cuma - 11:03 Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Sezgin Barutçu SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Sezgin Barutçu, SANKO Üniversitesi Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı. Doç. Dr. Barutçu 1983 yılında İskenderun’da doğdu. 2001 yılında İstiklal Makzume Anadolu Lisesi’nden, 2008 yılında ise Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2005 yılında “International Federation of Medical Students” bursu ile 1 ay boyunca İspanya’da “Hospital Clinico Universitario Lozano Blesa de Zaragoza” Hastanesi’nde Kardiyoloji rotasyonu için gözlemci olarak bulundu. Dicle Üniversitesi’nden 2013 yılında İç Hastalıkları uzmanlığını alan Doç. Dr. Barutçu, 2017 yılında Gastroenteroloji yan dal uzmanlığını Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Aynı yıl Türk Gastroenteroloji Derneği tarafından düzenlenen board sınavında başarılı olarak Gastroenteroloji Yeterlik Belgesini almaya hak kazandı. 2019-2023 yılları arasında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı / Gastroenteroloji Bilim Dalı’nda “Doktor Öğretim Üyesi” olarak görev yaptı. 2022 yılında 1 ay süreyle Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Endoskopik Ultrasonografi eğitimi aldı. 2022 yılında Türk Gastroenteroloji Derneği bursu ile Güney Kore’de “CHA University Hospital Digestive Disease Center”da İleri Endoskopik İşlemler (EUS, ESD, EMR, POEM) Eğitimi’ni başarıyla tamamladı. 2023 yılında “Doçent” unvanını aldı. Uluslararası ve ulusal hakemli dergilerde yayınlanmış 40 makale, 8 kitap bölüm yazarlığı, 4 tez yöneticiliği ile uluslararası ve ulusal kongrelerde sunulan 120’den fazla sözlü ve poster bildirisi bulunmaktadır. İnflamatuvar Bağırsak Hastalıkları konusunda uluslararası katılımlı 4 faz çalışmasında baş araştırıcı olarak görev yaptı. 17. Doğu-Güneydoğu Anadolu Hepato-Gastroenteroloji Günleri’nde Kongre Başkan Yardımcısı, 41. Ulusal Gastroenteroloji Kongresi’nde Kurs Koordinatör Yardımcısı olarak görev alan Doç. Dr. Barutçu, birçok ulusal kongrede davetli konuşmacı olarak görev aldı. Halen Türk Gastroenteroloji Derneği tarafından desteklenen Pankreas Çalışma Grubu, Endoskopik Ultrasonografi (EUS) Çalışma Grubu ve ERCP Çalışma Grubu’nda aktif olarak görev almaktadır. Türk Gastroenteroloji Derneği, İnflamatuvar Bağırsak Hastalıkları Derneği, Türk Karaciğer Araştırmaları Derneği ve Avrupa Pankreas Kulübü üyelikleri bulunmaktadır. Doç. Dr. Barutçu’nun ilgi alanları; Yutma güçlüğü, Yemek borusu hastalıkları (Reflü, Akalazya), Endoskopik reflü tedavileri (ARM, ARMA), Mide ve bağırsak hastalıkları (Şişkinlik, gaz, gastrit, ülser, ishal, kabızlık, irritabl bağırsak sendromu), Endoskopi, Kolonoskopi, Karaciğer sirozu, Kronik ve Akut Hepatitler (Hepatit A, B, C, D), İnflamatuvar bağırsak hastalıkları (Ülseratif Kolit, Crohn Hastalığı) ,Çölyak hastalığı, Obezite takip ve tedavisi, Safra kanalı taşları, ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjio Pankreotografi), Pankreas hastalıkları ve komplikasyonları (Akut-kronik pankreatit), Pankreas kistleri tanı ve tedavisi, EUS (Endoskopik ultrasonografi).
Tavşanlı’da kan bağışına katılım çağrısı
20 Aralık 2024 Cuma - 10:52 Tavşanlı’da kan bağışına katılım çağrısı Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde kan bağışları hız kesmeden devam ediyor. Her hafta perşembe günleri Kızılay Konağında kan bağışları kabul edilirken, belirli günlerde ise Cumhuriyet meydanında konuşlanan Kızılay mobil kan bağış tırı sayesinde vatandaşlardan kan bağışı toplanıyor. Kızılay Kütahya Şube Başkanı Dr. Mahmut Ulusoy, kan bağışına sadece sağlık açısından değil, aynı zamanda toplumsal açıdan da büyük bir öneme sahip olduğunu belirterek, vatandaşları bu hayırlı işe katkı sağlamaya davet etti. Dr. Ulusoy, "Normalde Tavşanlı Balık Pazarının yanında Kızılay Şubede kan bağışlarını alıyoruz. Ayda 2 gün de Cumhuriyet meydanında tırımız kan bağışlarını alıyor. Sabah saat 10.00’dan 17.30’a kadar bağışlar kabul ediliyor. Kan bağışı sadece başkalarına hayat kurtarmakla kalmayıp bağış yapanlar için de faydalı bir işlemdir. Kan bağışı faydalı olduğu gibi özellikle kan değeri yüksek olan kişiler için baş ağrısı halsizlik yorgunluk olabiliyor. İnsanların kan bağışında bulunması hem kendileri için iyi, hem de insan hayatını kurtarmak çok değerli çok büyük sevap” dedi. Son zamanlarda kan bağışlarında bir azalma olduğunu dikkat çeken Dr. Ulusoy, özellikle bazı dedikoduların kan bağışına olan ilgiyi düşürdüğünü söyleyerek açıklamasını şöyle sürdürdü; “Son yıllarda insanlar kan bağışının güvenliği ile ilgili endişeler taşıyor ve bu da kan bağışının azalmasına yol açıyor . Ancak unutmayalım ki bugün bir kan ihtiyacı doğarsa bu ihtiyacın karşılanmasında yine vatandaşlarımızın bağışladığı kanlar kullanılacak.” Kızılay’ın Türkiye genelinde kan ihtiyacının yüzde 95’ini karşılayan bir kuruluş olduğunu belirten Dr. Mahmut Ulusoy, halkın kan bağışına olan duyarlılığının kritik önem taşıdığını ifade etti .
Sosyal medyadaki kusursuz hayatlar ‘yetersizlik hissine’ neden oluyor
20 Aralık 2024 Cuma - 10:51 Sosyal medyadaki kusursuz hayatlar ‘yetersizlik hissine’ neden oluyor “Modern dünyada sosyal medya gibi etkenlerin yetersizlik hissini artırdığını söylemek mümkün” diyen Psikolog Melike Urcan, “Sosyal medya platformlarında paylaşılan "kusursuz" hayatlar, bireylerin kendi yaşamlarını sorgulamalarına ve eksik olarak değerlendirmelerine yol açabilir. Doğru yaklaşımlar ve profesyonel destekle bu durumun üstesinden gelinebilir” dedi. Yetersizlik hissi, birçok insanın hayatının bir döneminde yaşayabildiği, bireyin kendini statü, yetenek, zekâ, bilgi, sosyal beceriler gibi alanlarda eksik, yetersiz veya başarısız hissetmesiyle gerçekleşen karakterize bir durumdur. Kişilerde yetersiz, değersiz, önemli konularda yararsız olduğu düşünceleri ya da sosyal ilişkilerde reddedilme kaygısı ve güvensiz hissetme, eleştiriye aşırı hassasiyet ya da kişinin algıladığı yetersizlikle ilgili utanç duygusu gözlenebilir. Çakmak Erdem Hastanesi Uzman Psikolog Melike Urcan, bu inancın hem bireyin kişisel gelişimini hem de yaşam kalitesini etkileyebileceğini belirterek, doğru yaklaşımlar ve profesyonel destekle bu durumun üstesinden gelinebileceğini ifade etti. “Çocukluk döneminde başlar ve yetişkinlikte farklı nedenlerle devam edebilir” Psikolog Melike Urcan, “Yetersizlik inancı çoğunlukla bir his olarak tanımlansa da kişinin kendisine dair bir inancını yansıtır; çocukluk döneminde başlar ve yetişkinlikte farklı nedenlerle devam edebilir. Özellikle çocukluktaki duygusal ihtiyaçların karşılanmaması, sık sık eleştirilmek, başkalarıyla kıyaslanmak veya aile ortamı, okul ya da akran gruplarında yüksek beklentilere maruz kalmak bu durumun temel nedenleri arasında yer alabilir” şeklinde konuştu. “Öz güven kaybı, sosyal ilişkilere yönelik kaygılara neden olur” Psk. Melike Urcan’a göre, bu duygunun etkileri kişiden kişiye değişse de genelde öz güven kaybı, sosyal ilişkilere yönelik kaygılar ve karar verme güçlükleri gibi sonuçlarla karşılaşılabilir. Kişiler yetersizliğin oluşturduğu etkiyle; başarısız olunacağı kaygısıyla sorumluluk üstlenmekten kaçınarak, başkalarına karşı eleştirel davranarak ya da kendilerini yetersiz hissettikleri alanlarla ilgili aşırı performans göstermeye zorlayarak işlevsel olmayan yöntemlerle baş etmeye çalışabilirler. “Kendine karşı şefkatli ol” “Yetersizlik hissiyle başa çıkabilmek için kişinin öncelikle bu duygunun doğal olduğunu kabul etmesi gerekir” diyen Psk. Melike Urcan, “Kendine karşı daha şefkatli olmak ve hataları öğrenme sürecinin bir parçası olarak görmek, bu duygunun etkilerini hafifletmede önemli bir adım olabilir. Bunun yanı sıra, bireyin gerçekçi hedefler belirleyerek kendi gelişimine odaklanması, olumlu bir içsel değişim oluşturabilir” dedi. Psk. Melike Urcan sözlerini şöyle sürdürdü: Yetersizlik hissinin bireyin sosyal hayatını ve iş performansını olumsuz etkilediğinde, bir uzmandan destek almalı. Psikoterapi süreci, bireyin kendi değerini fark etmesine, olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmesine ve daha sağlıklı bir öz-değer algısı geliştirmesine yardımcı olabilir. Kendinizle barışmak ve yetersizlik hissini aşmak için, ilk adımı atmak önemlidir. Bu adım bazen bir uzmana başvurmak, bazen de kendinize şans vermekle başlar. Bu inancın temelleri çocukluk yaşantılarımızla atılmış olsa da bugün bunu devam ettiren yetişkin olarak kendi izlediğimiz yollardır. Bu durum aynı zamanda kendimize söylediğimiz ve bizi aşağıya çeken tüm yanlış inançlarımızı değiştirme potansiyelinin de bugün kendi elimizde olduğunun da bir hatırlatıcısıdır. Kendimizle ilgili olumsuz inançların değişmez bir gerçeklik olmadığını fark etmek çözüme yönelik atılabilecek ilk adımdır. Çünkü yanlış inançlar sorgulanabilir böylelikle hatalı ve işlevsiz oldukları fark edilebilir. Bu fark ediş hayatımızda duygusal, davranışsal ve düşünsel boyutta değişimlerin de önemli bir basamağı olacaktır.”
Erken yaşta ekran bağımlılığı ilerleyen dönemlerde çeşitli hastalıklara neden oluyor
20 Aralık 2024 Cuma - 10:24 Erken yaşta ekran bağımlılığı ilerleyen dönemlerde çeşitli hastalıklara neden oluyor Son zamanlarda artan ekran bağımlılığı konusunda Denizli Özel Tekden Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Gökhan Bahtiyar önemli açıklamalarda bulundu. Çocukların ekran bağımlılığı sonucunda çeşitli hastalıkların sebebiyet verdiğini dile getiren Psikiyatri Uzmanı Dr. Bahtiyar, “Ekran bağımlılığı oluşan çocuklarda hem dil gelişimin yavaşladığını hem de zihinsel becerilerin bozulduğunu ilerleyen dönemlerde çeşitli hastalıkların ortaya çıktığını gözlemliyoruz” dedi. Son zamanlarda çocuklarda ve gençlerde ekran bağımlılığın artması ile birlikte çeşitli hastalıklar gözlemleniyor. Günümüzde hızlıca ilerleyen teknoloji ile birlikte çocukların ekran karşısında geçirdikleri sürede ise ciddi artış gözlemleniyor. Bununla birlikte yaş gruplarının telefon ve ekran bağımlılığının kontrol altına tutulmasının önemli olduğunu belirten Denizli Özel Tekden Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Gökhan Bahtiyar, bu süreçte ebeveynlere önemli iş düştüğünü belirtti. Özellikle bağımlılık düzeyine gelmiş çocuklarda ailelerin kontrol altına almaya çalışırken çeşitli davranış sorunlarına sebebiyet olacağını dile getirdi. Aileler çocuklarıyla ilgili doğru iletişim kurmasını vurgulayan Psikiyatri Uzmanı Dr. Bahtiyar, “Aileler çocuklarıyla birlikte doğru iletişim kurma konusunda ve ekran bağımlılığın önüne geçme anlamında zorluk çekebilirler. Bu konuda sorunlar devam ediyor ise bir psikiyatri uzmana başvurması gerekiyor” dedi. “Erken yaşta ekran bağımlılığı ilerleyen dönemlerde çeşitli hastalıkları sebep oluyor” Telefon ve ekran bağımlılığı oluşan çocuklarda hem dil gelişimin yavaşladığını hem de zihindel becerilerin bozulduğunu ve ilerleyen dönemlerde çeşitli hastalıkların ortaya çıktığını gözlemlediklerini dile getiren Denizli Özel Tekden Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Gökhan Bahtiyar, “Telefon ve ekran kullanımlarında 0-3 yaş özellikle bizler için önemli. Çocukların sosyal ve dil gelişim en yoğun şekilde devam ettiği yaş aralığı. Öncelikle ebeveynlerin bu yaş gruplarında özellikle ekran kullanımını kontrol altına almalarını ve hatta hiç kullandırılmamalıdır. Çünkü bu alanda ekran bağımlılığı oluşan çocuklarda hem dil gelişimin yavaşladığını hem de zihinsel becerilerin bozulduğunu ilerleyen dönemlerde çeşitli hastalıkların ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Dikkat çektiğimiz yaş aralığı 0-3 yaş olarak belirleyebiliriz. Sonrasında ise okul çağından sonra 12 yaş altı olarak söyleyebiliriz. Ebeveynin kontrolü olmak üzere maksimum yarım saat kullanımı idealdir. Ekran kullanımından kastımız ise, telefon, tablet ve televizyon tarzı teknolojik aletler. 12 yaş ve üzerinde ise genellikle günde 1 saat olarak öneriyoruz” dedi. “Ailelerin özellikle sosyal medya konusunda kontrolü elden bırakmamalı” Ergenlik dönemi öncesindeki süreçte genellikle oyun bağımlılığının görüldüğünü, ergenlik ile beraber değişen dinamikler ile ise sosyal medya üzerinden fiziksel istismara varan adli olaylara varan süreçlerin çok sık görüldüğünü belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Bahtiyar, “Ergenlik dönemi öncesinde ki süreçte genellikle oyun bağımlılığı görüyoruz. Ergenlik ile birlikte değişen dinamikleri de göz önünde bulundurursak sosyal medya üzerinden tehlikeli birliktelikler, duygusal veya fiziksel istismara varan adli olaylara varan süreçler görebiliyoruz. Bu anlamda gençlerimizi korumak hepimizin görevidir. Ailelerinde özellikle bu anlamda kontrolü elden bırakmamaları öneriyoruz” diye konuştu.
Karabük Üniversitesi’nden yapay zeka ile kemik dokusu üzerindeki tümörü tespit eden proje
20 Aralık 2024 Cuma - 10:21 Karabük Üniversitesi’nden yapay zeka ile kemik dokusu üzerindeki tümörü tespit eden proje Karabük Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yazılım Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Caner Özcan’ın, TUBİTAK 1002-A kapsamında desteklenen "Derin Öğrenme Yaklaşımları ile Kemik Yapısı Üzerindeki Kanserin Tespiti ve Sınıflandırılması" projesi, yapay zeka tabanlı tümör tespitiyle erken tanıya katkı sağladı. Karabük Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yazılım Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Caner Özcan’ın “Derin Öğrenme Yaklaşımları ile Kemik Yapısı Üzerindeki Kanserin Tespiti ve Sınıflandırılması” başlıklı projesi, TÜBİTAK 1002-A Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı bünyesinde destek alarak tamamlandı. Proje, sağlık kurumlarına başvuran ve X-Ray grafisi çekilen hastaların görüntüleri üzerinden yapay zeka destekli tümör tespitini sağlıyor. Çalışma çerçevesinde, ortopedi alanında farklı veri merkezlerinden elde edilen gerçek hastalara ait arşiv verileri kullanılarak derin öğrenme modelleri eğitildi. Bu modeller, milisaniyeler içerisinde tümör tespiti yapabilecek bir hale getirildi. Projeyi Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ortopedik Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Ferhat Say ile birlikte yürüttüklerini vurgulayan Özcan, iş birliği sağlayan iki üniversitenin yazılım ve ortopedi bölümlerinin projeye destek verdiğini belirtti. Doç. Dr. Caner Özcan, projenin önemine dikkat çekerek şunları söyledi: “Bu projede, derin öğrenme yaklaşımları ile kemik dokusu üzerinde asemptomatik karakterli bir lezyon olan enkondromun direkt grafiler üzerinde tespiti ve lezyon bölgesinin işaretlenmesi sağlandı. Bu tür lezyonların erken tespiti, hastaların takibi ve tedavi sürecinde büyük bir önem taşımaktadır. Ayrıca, rutin taramalarda tetkik sağlama ve bilgilendirme işlevi sunmaktadır. Çalışma, görüntü işleme ve derin öğrenme tekniklerinin entegrasyonu sayesinde uzman hekimlerin insan faktörlerinden bağımsız olarak daha doğru ve hızlı tespit yapabilmesini mümkün kıldı. Elde edilen yüksek doğruluk oranı, özellikle rutin taramalarda erken tanı koyulmasına katkı sağladı." Bu tür projelerin, farklı tümörlerin veya diğer kemik hastalıklarının erken teşhisi için benzer sistemlerin geliştirilmesine imkan tanıyabileceğini ifade eden Özcan, sağlıkta yapay zeka uygulamalarının ülkenin kalkınmasına katkı sağladığını vurguladı. Proje ile kemik hastalıklarının erken tanısında yapay zekanın etkin kullanımını sağlayarak ortopedi alanında önemli bir yenilik ortaya koyuldu.
Çiğli Eğitim ve Araştırma’ya "Anne Dostu Hastane" unvanı
20 Aralık 2024 Cuma - 10:19 Çiğli Eğitim ve Araştırma’ya "Anne Dostu Hastane" unvanı İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi, anne adaylarının ve bebeklerin konforlu ve güvenli bir doğum deneyimi yaşamalarını sağlamak amacıyla Sağlık Bakanlığı tarafından "Anne Dostu Hastane" unvanıyla ödüllendirildi. Bu önemli başarı, hastanenin anne ve bebek sağlığına verdiği değerin bir kanıtı olarak büyük bir gururla karşılandı. Doğum Üniteleri, annelerin doğum sürecini tamamen kendi tercihlerine göre yaşamalarına olanak tanıyor. Refakatçi desteği, özel tasarlanmış doğum yatakları ve kişisel kullanım alanlarıyla anneler, kendilerini evlerinde gibi hissediyor. Ayrıca, yenidoğan bakımının anne yanında yapılması, anne ve bebek bağını güçlendiren önemli bir detay olarak öne çıkıyor. Anneler için daha iyi bir deneyim Hastane Başhekimi Doç. Dr. Adnan Yamanoğlu, alınan bu unvanın hastane için taşıdığı öneme dikkat çekerek şunları söyledi: "Anne Dostu Hastane unvanı, hastanemizin sağlık hizmetlerindeki kararlılığını ve anne-bebek odaklı yaklaşımını ortaya koyuyor. Annelerimizin gebelikten lohusalığa kadar geçen süreçte en iyi deneyimi yaşamalarını sağlamak için var gücümüzle çalışıyoruz. Modern doğum ünitesi odalarımızla onların hem fiziksel hem de duygusal ihtiyaçlarına yanıt veriyoruz. Hastane yönetimi, anne dostu hastane kriterlerine uyum sağlamak için yoğun bir çaba sarf etti. Sağlık çalışanlarının sürekli eğitimlerle donatıldığı ve hizmet kalitesinin düzenli olarak değerlendirildiği bu model, Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni bölgenin sağlık merkezi haline getiriyor." Doç. Dr. Yamanoğlu, bu süreçte emeği geçen sağlık personeline teşekkür ederek, "Bu başarı, sadece hastanemizin değil, aynı zamanda bölgedeki tüm ailelerin bir zaferidir," diye ekledi. Mahremiyet ve konfor bir arada Hastanenin Sağlık Bakım Hizmetleri Müdürü Tuba Zavaroğlu da, anne dostu hizmet anlayışını şu sözlerle vurguladı: "Anne adaylarımızın kendilerini güvende ve rahat hissetmeleri bizim önceliğimiz. Doğum Ünitesi odalarımız, hem modern tıbbi donanımlarla hem de sıcak ve mahremiyet esasına dayalı bir ortamla hizmet veriyor. Doğum sürecini bir aile deneyimi haline getirerek anne ve bebeğin ilk anlardan itibaren bağ kurmasını destekliyoruz. Anne ve bebek odaklı hizmet anlayışı, sadece doğum anını değil, geleceğin sağlıklı nesillerini inşa etme vizyonunu da yansıtıyor. İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi, bu yaklaşımıyla hem bölge halkına hem de tüm İzmir’e örnek olmaya devam ediyor." Anneler için yepyeni bir standart belirleyen bu unvan, İzmir Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesinin sağlık hizmetlerinde öncü bir rol üstlendiğini gösteriyor. Her annenin hak ettiği güvenli, konforlu ve saygılı doğum deneyimi için atılan bu adım, gelecekteki başarıların da habercisi niteliğinde.
Sağlık-Sen’den 112’deki yoğunluğu azaltacak öneri: "Dişi ağrıyan, dizi sızlayan hastaya ambulans gitmesin"
20 Aralık 2024 Cuma - 09:54 Sağlık-Sen’den 112’deki yoğunluğu azaltacak öneri: "Dişi ağrıyan, dizi sızlayan hastaya ambulans gitmesin" Sağlık-Sen tarafından yayınlanan “112 Acil Sağlık Hizmetleri Çalıştayı Sonuç Raporu”nda 112’deki yoğunluğun azaltılması için gelen çağrılar içinde eleme yapılması gerektiği belirtilerek, “112 çalışanlarının yükünü hafifletmek ve sürdürülebilir bir sistem için objektif kriterlerle puanlama sisteminin uygulandığı vaka eleme sistemine geçilmelidir. Dişi ağrıyan, dizi sızlayan hastaya ambulans gitmemeli” önerisinde bulunuldu. 112’de görev yapan çalışanların yaşadığı sorunları tüm boyutlarıyla ele alan Sağlık-Sen, 112 Acil Sağlık Hizmetleri Çalıştayı Sonuç Raporu’nu yayımladı. Raporda 112 acil sağlık hizmetlerinde görev yapanların yaşadığı sorunlara dikkat çekilerek, çözüm önerileri ortaya konuldu. Raporda en dikkat çeken konulardan biri de “112’ye gelen çağrılar içinde vaka elemesi yapılması” oldu. Her gelen çağrıya ambulans çıkışının yapılmaması gerektiğine vurgu yapılan raporda, “112 ekiplerinin gerçek hastaya ulaşabilmesi için 112’ye gelen çağrılar içinde vaka elemesi yapılmalıdır. 112 çalışanlarının yükünü hafifletmek ve sürdürülebilir bir sistem için objektif kriterlerle puanlama sisteminin uygulandığı vaka eleme sistemine geçilmelidir. Dişi ağrıyan, dizi sızlayan hastaya ambulans gitmemelidir. Aksi takdirde kalp krizine, trafik kazasına gidecek ambulans bulamama sorunu ile karşılaşılacak” denildi. “Yemek ücretleri artırılmalı” 112 çalışanlarının risk, nitelik ve zorluk bakımından 2. ve 3. basamak sağlık hizmetlerine eşdeğer iş yaptıkları halde hak ettikleri ek ödemeyi alamadıkları belirtilen raporda, teşvik ek ödemelerinin artırılması talep edildi. Raporda yemek ücretlerinin de günümüz ekonomik şartlarına göre düşük olduğu belirtilerek, yemek ücretlerinin artırılması gerektiği ifade edildi. Ambulans şoförlüğü görevinde bulunan ATT, paramedik ve sağlık memuruna verilen sürücü farkının artırılması istenilen raporda, ayrıca ambulansların kasko/sigorta işlemlerine araçların değer kaybının da dahil edilmesi gerektiği ifade edildi. Raporda yer alan diğer talepler ise şu şekilde sıralandı: "112 acil sağlık hizmetlerindeki mevzuatın uygulamaya yönelik eksiklikleri gözden geçirilerek yeniden düzenlenmeli, günün şartlarına ve çalışma koşullarına uygun şekilde güncellenmelidir. Gerek komuta merkezi gerekse istasyonların iş yükünün azaltılmasına yönelik önlemler alınmalı, yoğun bölge ve istasyonlarda istihdam sağlanmalıdır. Gerekli yerlerde ise ek istasyonlar kurulmalıdır. Hem komuta merkezi hem de istasyonlardaki fiziki şartlar düzeltilmeli, kullanılan ekipmanlar iş sağlığı ve güvenliğine uygun hale getirilmelidir. 112 çalışanlarının kıyafetleri mevsime, bölgeye ve bedene uygun şekilde uyarlanmalıdır. 112 acil sağlık çalışanlarına kontrol merkezi ve istasyon ayrımı yapılmaksızın yıpranma payı verilmelidir. 112 çalışanlarının beklentilerine uygun olarak gösterge rakamlarının artırılması sağlanmalı ve nöbet ücretleri artırılmalıdır."
Oğlunun kucağında geldiği doktordan yürüyerek çıktı
20 Aralık 2024 Cuma - 09:41 Oğlunun kucağında geldiği doktordan yürüyerek çıktı Adana’da sinirlerindeki sıkışmadan dolayı yürüyemeyen ve şiddetli ağrılar çeken 74 yaşındaki yaşlı kadın mikrocerrahi yöntemle yapılan ameliyatla sağlığına kavuştu. Oğlunun kucağında doktora gelen yaşlı kadın, “Şimdi yürüyerek çıkıyorum. Rahatladım. Tatlı bir uykuya kavuştum” dedi. Adana’da yaşayan skolyoz hastası 74 yaşındaki Gülşen Güler, her iki bacağına vuran şiddetli ağrılar nedeniyle bacaklarını kullanamaz hale geldi. Düşme sonucu kaburga kemiği de kırılan yaşlı kadın için oğlu, Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen’e ulaşarak annesinin durumunu iletti. Doktorların yüksek riskli görüp ameliyat önermediği Güler, Prof. Dr. Şen’in tetkikleri inceleyerek riskleri anlatmasının ardından ameliyat olmaya karar verdi. 2 saatlik ameliyatta omurga darlığındaki sinire baskı yapan kemik alınarak baskı ortadan kaldırıldı. Başarılı geçen ameliyat sonrası Gülşah Güler artık yürüyebiliyor, geceleri ağrısız uyuyabiliyor. Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen, hastasına belde dar kanal nedeniyle mikrocerrahi yolla ameliyat yaptıklarını belirterek, “Hastanın ameliyattan önce sağ kalçadan bacağa vuran ağrı fazla olmak üzere her iki kalçadan da bacağa vuran ağrı, geceleri uyutmuyordu. Yürüyemiyordu. Ayakta dahi duramıyordu. Rotoskolyoz ve dar kanalı vardı. Bir müddet önce de bir düşme öyküsü vardı. Düşme rotoskolyoz dar kanalı olanlarda sinirde sıkışmayı arttırıyor. Buna bağlı olarak ağrı ve kuvvet kaybı gelişiyor. Felçlik gelişiyor. Kendisini gezdirmişler haklı olarak meslektaşlarımız da yüksek risk vermişler. ’Masada kalır’ demişler. Ama bunun oranlarını iyi anlatmak gerekiyor” diye konuştu. “Riski anlatıp, riski almak gerekiyor” Aile ile her türlü riskleri uygun bir dille konuştuktan sonra cerrahi tedavi yapmayı uygun gördüğünü söyleyen Şen, “Aileler bu konularda çaresiz. Hiçbirimizin hiç kimseyi yatalak bırakmaya hakkı yok. Riski anlatıp, riski almak gerekiyor yaptığımız şey bu. Uygun bir dille anlattık. Bütün ilgili branşlara da gösterdik. Ve ameliyatını da mikrocerrahi yoluyla yapıp herhangi bir titanyum vidaları koymadan ayağa kaldırdık. Oğlunun kucağında ihtiyaçlarını karşılarken, dahi tekerlekli sandalye ile getirilip götürülüyordu. Kendisinin ifadesi ’çok şükür uyuyorum, ayaktayım, yürüyorum’ diyor dua ediyor. Biz de mesleğimizi aşkla yapmanın onurunu, mutluluğunu yaşıyoruz” şeklinde konuştu. “’Masada mı kalırım acaba’ diyordum ama şimdi iyiyim” 74 yaşındaki Gülşen Güler de doktorunun sayesinde ayağa kalktığını söyleyerek, “Bir türlü yatamıyordum, ayakta duramıyordum. Hele sağ ayağım felçti resmen. Ayaklarıma iğne dürtüyorlardı yine hissetmiyordum. Şimdi çok iyiyim. Rahatım Allah’ıma binlerce şükürler olsun. Şimdi yürüyerek çıkıyorum. Rahatladım. Tatlı bir uykuya kavuştum. Korkuyordum ameliyat olmaktan ’ne olur ne olmaz’ diye. ’Masada mı kalırım acaba’ diyordum ama şimdi iyiyim Allah’ıma binlerce şükürler olsun” dedi.