SAĞLIK
Sağlık Bakanı Memişoğlu: “Suriyelilere hastane iddiaları dezenformasyon” 27 Eylül 2024 Cuma - 17:55:25 Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, "Konya’da Suriyelilere özel bir Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi yapılacağı" yönündeki iddiaların dezenformasyon olduğunu belirterek, “Böyle bir durum söz konusu değil” dedi. Konya İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Mehmet Koç’un açıklamalarına dayanarak sosyal medyada yayılan iddiaların gerçeği yansıtmadığını vurgulayan Kemal Memişoğlu, “Bizler misafirlerimize her türlü hizmeti veririz. Ancak bunu kötü niyetle kullanan ve 5 yıl evvel il müdürümüzün söylediği birkaç ifadeyi kötü niyetli sosyal medyada arkadaşların yanlış yaptığını düşünüyorum. Böyle bir durumumuz olmadığı gibi bunu da anlamlandıramıyoruz” diye konuştu. Memişoğlu, “Özellikle sosyal medyada 5,6 sene evvel o günkü şartlara göre söylenmiş birkaç kelimeyi dezenformasyon şeklinde, sosyal medyada yayan arkadaşlarımızın ne düşünceyle bunu yaptıklarını anlamış değilim” şeklinde konuştu. Kovid-19 salgını döneminde Türkiye’deki sağlık altyapısının ne kadar iyi olduğunu bütün dünya gördüğüne işaret eden Bakan Memişoğlu, “Biz insanlığa sağlık anlamında hizmet etmekle mükellefiz. Aynı zamanda kendi insanımızın da en iyi sağlık hizmetini almaya hakkı olduğunu ve bunu verdiğimizi belirtmek istiyorum. Dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar çok yaygın, ücretsiz ve altyapısı kuvvetli, insan gücü kaliteli sağlık hizmeti sunulmuyor” ifadelerini kullandı. Ziyaret ettiği Amasya Valiliği’nde görevine yeni başlayan Amasya Valisi Önder Bakan’a başarılar dileyen Memişoğlu, inşasına başlanan 600 yataklı Amasya Devlet Hastanesi binasının 2026 yılının ilk aylarında hizmete açılmasının planlandığını da açıkladı. Ziyarette AK Parti Amasya milletvekilleri Haluk İpek ve Hasan Çilez, Amasya Belediye Başkanı Turgay Sevindi ile diğer yetkililer de yer aldı.
27 Eylül 2024 Cuma - 16:50 30 dakikalık işlemle 17 yıllık tansiyon hastalığından kurtuldu İzmir’de, 17 yıldır tansiyon ilaçları kullanan ve son haftalarda tansiyonu düşmeyen 60 yaşındaki hasta, 30 dakikalık anjiyon sonrası hastalığından kurtuldu, ilaçlara veda etti. İzmir’de yaşayan Güneş Laçinkaya (60), yıllardır tansiyon ilaçları kullanıyordu; ancak son üç ayda tansiyonunu ilaçlarla bile kontrol altına almakta zorlandı. Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Polikliniğine başvurduktan sonra doktorlar, Laçinkaya’nın sol böbrek damarında yüzde 90 darlık olduğunu tespit etti. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Oktay Şenöz, bu tıkanıklığın tansiyon sorununa neden olduğunu belirterek, anjiyo ile damarı açmaya karar verdi. 30 dakikalık anjiyo ile sağlığına kavuştu Anjiyo işlemi başarılı bir şekilde gerçekleştirildi ve 30 dakika içinde Laçinkaya’nın böbrek damarına stent yerleştirildi. Bu işlem sayesinde 60 yaşındaki hastanın tansiyonu normale döndü ve artık ilaç kullanmasına gerek kalmadı. Güneş Laçinkaya, işlem sonrası sağlığına kavuştuğunu belirterek, "17 yıldır tansiyon hastasıydım ve sürekli ilaç kullanıyordum. Ancak son aylarda tansiyonum düşmüyordu. Artık tansiyon ilacı kullanmıyorum, çok mutluyum" dedi. "Hipertansiyon dünya çapında bir sorun" Doç. Dr. Oktay Şenöz de, hipertansiyonun dünya genelinde 1,5 milyar insanı etkileyen önemli bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekti. Şenöz, "Sessiz katil olarak bilinen bu hastalık, her yıl dünya çapında 10 milyondan fazla kişinin ölümüne neden oluyor. Türkiye’de ise yaklaşık 20 milyon hipertansiyon hastası olduğu tahmin ediliyor ve bu kişilerin yarısından fazlası hastalığının farkında bile değil. Tedavi gören hastaların bile ancak yarısında tansiyon değerleri kontrol altında olabiliyor" dedi. Dr. Şenöz, hipertansiyon hastalarının yaşam tarzlarına dikkat etmeleri gerektiğini de vurguladı. Doç. Dr. Oktay Şenöz, beslenme alışkanlıklarının gözden geçirilmesi, diyette tuz ve doymuş yağ oranının azaltılması, fiziksel aktivitenin artırılması, kilo kontrolü ve sigaradan uzak durmanın büyük önem taşıdığını söyledi. Şenöz, tansiyon hastalarının haftada birkaç kez tansiyonlarını ölçmelerini ve düzenli doktor kontrollerini ihmal etmemelerini önerdi.
27 Eylül 2024 Cuma - 16:16 Diyaliz hastaları için yeni merkez: Artık ilçe değiştirmek zorunda kalmayacaklar Samsun 19 Mayıs İlçe Devlet Hastanesi’nde 5 cihaz kapasiteli diyaliz merkezi düzenlenen törenle açıldı. Diyalize girmek için ilçe değiştirmek zorunda kalan hastalar, yeni merkezle birlikte artık diyalize daha kolay ulaşacaklar. Sağlık Bakanlığı’na bağlı 19 Mayıs İlçe Devlet Hastanesi’nde diyaliz ünitesi hizmete girdi. Diyaliz merkezi, böbrek yetmezliği çeken ilçedeki hastalara daha kolay diyaliz hizmeti alma imkanı sağlayacak. Merkezin açılışında konuşan İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mustafa Uras, "19 Mayıs İlçe Devlet Hastanemizde diyaliz ünitesinin açılışını yaptık. İlçede yaşayan diyaliz hastalarımızdan 17’si Bafra’da, 19’u da Samsun’da diyaliz hizmeti almaktaydı. Buradaki hasta yoğunluğunu tespit ettikten sonra insanların daha konforlu ve daha güzel hizmet alması için diyaliz ünitesi açmayı planladık. Şu an için 5 artı 1 olarak diyaliz hizmeti sunmayı planlıyoruz. 16 hastamız diyaliz ünitesinden hizmet almaktadır. Bu rakam hızlı bir şekilde 20’ye çıkartılacak. Daha sonra 2 tane daha diyaliz cihazı alarak burada 28 hastaya diyaliz hizmeti sunmayı düşünüyoruz. Hastalarımız da burada hizmet almaktan çok memnun olduklarını ifade ettiler” dedi. 19 Mayıs Kaymakamı İbrahim Civelek ise "Bugün 19 Mayıs ilçemiz için son derece önemli bir gün. Yeni diyaliz ünitemizle vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerine daha hızlı, daha kolay ve daha az zahmetle ulaşmasını sağlayacağız. Böbrek yetersizliği çeken vatandaşlarımız, daha kısa süre içerisinde hastaneye erişmiş olacaklar" diye konuştu. Konuşmaların ardından kurdele kesimi yapıldı. Protokol üyeleri diyaliz hastalarına çeşitli hediyeler verdi. Açılış programına ayrıca Canik Kaymakamı Şeref Aydın, 19 Mayıs Belediye Başkanı Osman Topaloğlu, 19 Mayıs Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Mehmet Akif Gün, Bafra Devlet Hastanesi Başhekimi Uzm. Dr. Alaiddin Domaç ve sağlık çalışanları katıldı.
Terlememek için bunlara dikkat edin
16 Ağustos 2024 Cuma - 14:31 Terlememek için bunlara dikkat edin Uzman Diyetisyen Burcu Akbeyaz; sıcak havalarda terlememek için yapılması gerekenleri sıralayarak; "Protein açısından zengin bir diyet terlemeyi oldukça artırabilir" dedi. Acıbadem Kayseri Hastanesi Uzman Diyetisyeni Burcu Akbeyaz; sıcak havalarda aşırı terleyen vatandaşlara uyarılarda bulundu. Terlemeyi önlemek için yenilen besinlere dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Akbeyaz; bu şekilde terlemenin önüne geçilebileceğini söyledi. Terlemeyi artıran yiyecek ve içecekleri sıralayan Uzman Diyetisyen Akbeyaz, şunları kaydetti: "Ağustos ayının gelmesiyle birlikte hava sıcaklıkları çok yüksek derecelere çıktı. Bununla beraber gün içerisinde konforumuz çok fazla etkilendi ve terlemeyle çok fazla karşılaşıyoruz. Terlemenin önüne geçebilmemiz için yediğimiz besinlerin çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu dönem içerisinde bazı besinlerden uzak durabilirsek terlemenin önüne geçmiş ya da terlemek miktarını azaltmış oluruz” dedi. Fazla çay ve kahve içmek terletebilir Terlemenin gün boyunca alınacak sıvılarla ilgisi olduğunu söyleyen Diyetisyen Akbeyaz, günlük alışkanlıklarımız arasında sayılan çay ve kahve tüketimi hakkında şunları söyledi: “kahve ve çay, gün boyunca sık tükettiğimiz içeceklerden. Pek çok çay ve kahve tiryakisi olduğunu biliyoruz. Bunları içmek bize keyif verirken, terletme oranını artırdığını da bilmemiz gerekiyor. Kafein içeren besinler veya içecekler kalp atış hızını artırıyorlar ve böylelikle kan basıncı yükseliyor. Bu da aslında bir uyarıcı özelliğe sahip dolayısıyla terlemeye sebep oluyorlar. Alkol yine uzak durulması gereken içeceklerden. Alkol kan basıncını artıyor ve sıcaklık yükseliyor. Vücudumuz sıcaklığını ter yoluyla düzenlemeye çalışıyor” Bu besinleri fazla tüketmeyin Terlemeyi artıran bazı yiyecekler olduğunu söyleyen Diyetisyen Akbeyaz, bu besinler hakkında şu bilgileri verdi: “Terlemeye etken olan diğer bir şey ise baharatlardır. Özellikle biberin içerisinde bulunan sentezlerin vücuttaki sıcaklığı arttığını ve vücudun ısıya karşı tepki olarak da terlemeye yol açtığını biliyoruz. Bu yüzden baharatlı yiyeceklerden uzak durmak gerekli. Maalesef ülkemizde fazla tuzlu yeme alışkanlığı da var. Oysa tuzun fazlası, pek çok sağlık sorununa yol açtığı gibi, terlemeyi de artıyor. Ayrıca yemeklerin yanında yeşillik olarak tüketilen tere de fazla yenildiğinde aynı sonuca yol açıyor. “Çok miktarda et tüketmek terlemeye neden olabilir" Et, protein açısından zengin bir besin kaynağı olsa da fazlasının terlemeyi tetiklemeye neden olduğuna dikkat çeken Diyetisyen Akbeyaz, etseverleri şöyle uyardı: “Ette terlemede önemli faktörlerden birisi. Et, konsantre bir protein yapısına sahip olduğu için çok miktarda et tüketmenin terlemeye neden olabileceğini biliyoruz. Ayrıca etin yanısıra yine hayvansal kaynaklı yumurta, süt ürünleri gibi protein yönünden zengin diyetler terlemeye yol açabilir. Özellikle günlük kalori ihtiyacı yüksek olduğu için daha fazla protein almaya çalışan sporcuların bu konuda dikkat olmasında yarar var. Et tüketimi gece terlemesini de artıran faktörlerden biri". “B12 ve D12 vitamin eksikliğinde gece terlemesi olabilir” Gece terlemenin alınan yiyecekler kadar B12 veya D vitamini eksikliğinde de ortaya çıkabileceğini belirten Diyetisyen Akbeyaz, ancak bu vitaminlerin rastgele alınmasına dikkat çekerek şunları söyledi: “Bu vitaminleri doktorunuza danışmadan rastgele almayın. Çünkü bu vitaminlerin fazlası da sağlık sorunlarına yol açabilir” Hazır gıdaların tuz oranlarının yüksekliğine de dikkat çeken Diyetisyen Akbeyaz; “İşlenmiş et, cips, ve paketli gıdalar oldukça yüksek tuz oranına sahiptir ve yağ içeriğinden oldukça zengin. O yüzden bu gıdalar terlememize yol açar. Eğer yazın en sıcak günlerini yaşadığımız bu dönemde, terlemekten şikayetçiysek bu gıdaları biraz daha azaltmamız gerekir” dedi. “Serinleten yiyecekler tüketin” Sıcak havalarda tüketilmesi gereken meyve ve sebzeleri açıklayan Burcu Akbeyaz; "Bazı besinler serinlememize ve böylece terleme oranın düşmesine neden olabilir. O nedenle serinleten yiyecekler tüketin. Elma, üzüm, karpuz, portakal, çilek, ananas, şeftali gibi su içeriği oldukça yüksek meyveleri tercih etmeliyiz. Sebzelerden ise kereviz, patlıcan, ıspanak, marul, kabak gibi su oranı yüksek ürünlerdir. Bunları da gün içerisinde diyetimize dahil ederek terleme oranımızı düşürebiliriz" dedi.
Sorgun Belediyesi sağlığı geliştiren belediye unvanı aldı
16 Ağustos 2024 Cuma - 14:19 Sorgun Belediyesi sağlığı geliştiren belediye unvanı aldı Sorgun Belediyesi, Sağlık Bakanlığı’nın SAGEP Projesi kapsamında ’Sağlığı Geliştiren Belediye’ unvanına layık görüldü. İç Anadolu Bölgesi’nde bu sertifikayı alan ilk belediye, Türkiye genelinde ise 11. belediye oldu. Sağlıklı yaşamı teşvik etmek ve yaygınlaştırmak amacıyla başlatılan SAGEP Projesi kapsamındaki yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren Sorgun Belediyesi, altyapı ve halk sağlığına yönelik projeleri, park ve yeşil alanları, spor tesisleri, sosyal hizmet merkezleri ve sağlıklı yaşam projeleri ile uzmanlardan takdir aldı. Sağlığı Geliştiren Belediye Uygulama Rehberi doğrultusunda İl Sağlık Müdürlüğü değerlendirme ekiplerince yapılan değerlendirme sonucu sağlıklı yaşam ve çevre şartlarına uygun bulunmasından dolayı Sorgun Belediyesi, İç Anadolu’nun “Sağlığı Geliştiren Belediye” unvanına sahip tek kurumu oldu. "Tüm canlılar için erişilebilir ve yaşanabilir bir kent vizyonuyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz" Tüm canlılar için erişilebilir ve yaşanabilir bir kent vizyonuyla çalışmalarını sürdürdüklerini söyleyen Sorgun Belediye Başkanı M. Erkut Ekinci, ‘’Sağlık, toplumumuzun en temel ihtiyacıdır ve belediye olarak vatandaşlarımızın sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Tüm canlılar için erişilebilir ve yaşanabilir bir kent vizyonuyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Araç kullanımının azaltılması, yürüyüş ve bisiklet parkurlarının geliştirilmesi, sosyal, sportif ve yeşil alan kapasitesinin artırılması, sağlıklı beslenme, dezavantajlı grupların sosyalleşmesi ve hayvan haklarının korunması gibi uluslararası mecrada kentlerin gelişmişlik kriterleri arasında yer alan konularla ilgili önemli adımlar attık. İl Sağlık Müdürlüğü’nün incelemeleri neticesinde Sağlık Bakanlığı tarafından verilen Sağlığı Geliştiren Belediye unvanını elde ettik. Bu unvan, bizim için büyük bir onur ve aynı zamanda sorumluluk. Sağlık hizmetlerimizi daha da geliştirerek, vatandaşlarımızın sağlıklı bir çevrede yaşamalarını sağlamaya devam edeceğiz” dedi.
Sağlık Bakanlığı’nın ilk arama-kurtarma köpeği ’Shollie’ afetlere Samsun’da hazırlanıyor
16 Ağustos 2024 Cuma - 13:26 Sağlık Bakanlığı’nın ilk arama-kurtarma köpeği ’Shollie’ afetlere Samsun’da hazırlanıyor Samsun İl Sağlık Müdürlüğü Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) bünyesinde görevli 1,5 yaşındaki ’Shollie’ isimli enkazda canlı arama köpeği, afetlere Samsun’da hazırlanıyor. Sağlık Bakanlığı bünyesindeki ilk arama-kurtarma köpeği olan Shollie, zorlu eğitimlerden geçiyor. Afet ve acil durumlarda medikal kurtarma faaliyeti yürütmek için gönüllü sağlık personelinden oluşan bir ekip olan UMKE, afet ve acil durumlarda medikal kurtarma faaliyetlerini yürütüyor. 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremlerin ardından Sağlık Bakanlığı’nın talimatlarıyla, medikal kurtarmanın yanında arama-kurtarma faaliyetlerini de yapmak üzere UMKE ATAK adında bir yapı oluşturuldu. Samsun İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde UMKE ATAK ekiplerine arama faaliyetlerinde destek olacak köpek unsurlarının çalışmalarını ve eğitimleri de yürütülmeye başlandı. Bu çerçevede envantere 2 köpek alındı. Özellikle bakanlığın ilk arama-kurtarma köpeği olan Shollie, zorlu eğitimlerle muhtemel afetlere hazırlanıyor. "Çeviklik, sosyalizasyon, itaat gibi eğitimlerden geçiyorlar " Eğitimler hakkında bilgi veren Samsun İl Sağlık Müdürlüğü Afetlerde Sağlık Hizmetleri Birimi Görevlisi ve köpek eğitmeni Osman Türk, “2010 yılından bugüne kadar UMKE personeliyim. Kahramanmaraş depremlerinde sonra Sağlık Bakanlığımız deprem sonrası arama kurtarma çalışmalarını yürütmek için ‘UMKE ATAK’ isminde bir yapı oluşturdu. Biz de Samsun İl Sağlık Müdürlüğü ve UMKE olarak afet bölgesinde arama-kurtarma çalışması yürütecek olan ATAK ekiplerini köpekli unsurlarımızla destek olmaya çalışıyoruz. Elimizde şu an 2 tane köpeğimiz var. Bunlardan bir tanesi Shollie, 1,5 yaşında. Canlı enkaz arama köpeği olarak yetiştiriliyor. Diğer ‘Buddie’ ise 8 yaşındadır. İz takip köpeği olarak yetiştirildi ama frizbi sporunda şampiyonlukları var. Dolayısıyla hem sportif faaliyetleri hem de arama kurtarma işin beraber yürütmeye gayret gösteriyoruz. Köpekler uzun bir eğitim sürecinden geçtikten sonra etkili olabiliyor. Bebekliklerinden itibaren köpekler seçiliyor. Uzman kişiler tarafından uygun olup olmadığı değerlendiriliyor ve çeviklik, sosyalizasyon, itaat gibi eğitimleri tamamladıktan sonra branş eğitimleri ile beraber köpekler istediğimiz branşa yönlendiriliyor. Şu an Samsun İl Sağlık Müdürlüğü ve Samsun UMKE olarak Türkiye’de ilki başlatan, yürüten ekibiz. Amacımız arama-kurtarma yapan ATAK ekiplerine köpek unsurlarımızla destek olmaktır" dedi.
‘Bel fıtığı tedavisinde yanlış uygulamalar sakatlığa yol açabilir’
16 Ağustos 2024 Cuma - 13:23 ‘Bel fıtığı tedavisinde yanlış uygulamalar sakatlığa yol açabilir’ Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Hilmi Gözlükaya, toplumda sık rastlanan hastalıklardan biri olan bel fıtığının tedavisinde bilimsel olmayan yanlış uygulamaların, kalıcı hasarlara ve felç gibi hastalıklara sebep olabileceğini söyledi. Bel fıtığında erken teşhisin, kişinin normal yaşantısına kısa sürede dönebilmesi için çok önemli olduğunu belirten Medical Park Ordu Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Hilmi Gözlükaya, bel fıtığı ve tedavisi hakkında açıklamalarda bulundu. Toplumda sık rastlanan hastalıklardan biri olan bel fıtığının tedavisinde, bilimsel olmayan yanlış uygulamaların, kalıcı hasarlara ve felç gibi hastalıklara sebep olabileceğini belirten Uzm. Dr. Gözlükaya, “Bel fıtığı olan kişilerin büyük bir kısmı hastalıkları konusunda maalesef yeterli bilgi ve bilince sahip değiller. Bazı hastalar uzun süreler ağrı içinde kıvranırken, doktora gitmek yerine hiçbir bilimselliği olmayan bir takım yöntemlere başvuruyorlar. Bel ağrılarından kurtulmak için kulaktan dolma bilgilerle yapılan bu yanlış uygulamalar geri dönüşü olmayan ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Biz uzmanlar bel fıtığının erken teşhis ile basit bir tedavi sonucu iyileşmesi mümkün iken bilinçsizce yapılan uygulamalar sonucu felç gibi geri dönüşümsüz hasarlar oluşan hastalarla sıklıkla karşılaşmaktayız” dedi. “Bel ağrısı deyip geçilmemeli” Çoğu kişinin sağlıklarının değerini ancak onu kaybettikten sonra anladığını ifade eden Uzm. Dr. Gözlükaya, “Bütün hastalıklarda olduğu gibi bel fıtığına yakalanmamak için de gerekli tedbirler alınmalıdır. Bunun için ağır kaldırma, ters bir hareket yapma, ani bir zorlama, uzun süre stres ve gerginlik yaşamak gibi bel fıtığına neden olabilecek faktörlerden kaçınmak gerekir. Bel ağrıları olan kişilerin yüzme, yürüme, hafif koşu ve bisiklete binme gibi sporları yapmalarında fayda vardır. Fazla kilosu olan kişiler bu kilolarını vermelidirler. Hareketsiz bir yaşam tarzından kaçınılması gerekir. Sağlıklı iken bel kaslarını güçlendirmek için yapılan egzersizler çok faydalıdır. Fakat bunları yapmak bel fıtığı olmayacağımız anlamına gelmez. Genetik faktörler, kişiye ait durumlar da bu hastalığın oluşmasında rol oynar” şeklinde konuştu. “Uzun süre geçmeyen ağrılara dikkat edilmeli” Her bel ve bacak ağrısının fıtık anlamına gelmediğini vurgulayan Uzm. Dr. Gözlükaya, “Bu ağrılar çeşitli nedenlere bağlı olabilir. Uzun süren ve geçmeyen ağrılar, uyuşukluğun ve güçsüzlüğün giderek artması, idrar ve dışkı kaçırma gibi durumlar olayın ciddi boyutlara ulaştığını düşündürür. Bir uzmana başvurmak yerine bel çektirme, bardak çekilmesi, sert zeminde sırt üstü yatmak, bele sülük yapıştırılması gibi bilim dışı uygulamaların fıtık tedavisinde hiçbir yeri yoktur ve bu uygulamaların kimi zaman kişide geri dönüşü olmayan hasarlara yol açabileceğini unutmayın” ifadelerine yer verdi.
Cilt kanseri riskini artıran korunmasız güneşlenmeye doğal güneş kremi önerisi
16 Ağustos 2024 Cuma - 11:36 Cilt kanseri riskini artıran korunmasız güneşlenmeye doğal güneş kremi önerisi ANTALYA (İHA) – Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Zekayi Kutlubay, çocukluk döneminde yaşanılan güneş yanıklarının ve uzun süreli korunmasız güneşlenmenin cilt kanseri riskini önemli derecede arttırdığını belirterek, “Bu nedenle, geniş spektrumlu (UVA + UVB) koruma sağlayan güneş kremleri tercih edilmelidir” dedi. Yaz aylarında güneş ışınlarına fazla maruz kalmanın cilt kanseri riskini artırdığını vurgulayan Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Zekayi Kutlubay, çocukluk döneminde yaşanılan güneş yanıklarının ve uzun süreli korunmasız güneşlenmenin cilt kanseri riskini önemli derecede arttırdığını ifade etti. Kutlubay, “Güneş ışınları, özellikle UV (Ultraviyole) ışınları, ciltte kalıcı hasarlara yol açabilir. UVA ışınları cildin derin katmanlarına nüfuz ederek kolajen ve elastin liflerinde yıkıma neden olurken, UVB ışınları ciltte güneş yanıklarına ve DNA hasarlarına yol açar. Yeryüzüne ulaşan UV ışınlarının yüzde 95’i UVA, yüzde 5’i ise UVB’dir. Bu nedenle, geniş spektrumlu (UVA + UVB) koruma sağlayan güneş kremleri tercih edilmelidir” dedi. Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Zekayi Kutlubay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gölgeye çekilmek veya şemsiye altında durmak dahi yeterli koruma sağlamayabilir. Güneşten korunmanın en etkili yolu ise giysiler ve şapkalar gibi fiziksel bariyerlerin yanı sıra, yüksek SPF’li güneş kremlerinin kullanılmasıdır. Fiziksel filtreler (örn. mineral çinko oksit) cilt üzerinde bir bariyer oluşturarak UV ışınlarını geri yansıtır. Bu filtreler, geniş spektrumlu koruma sağladığı gibi, cilt yüzeyinde kaldığı için derinlemesine nüfuz etmez ve bu nedenle daha güvenlidir. Kimyasal filtreler ise UV ışınlarını emerek cilde nüfuzunu engeller ancak, tekrar eden uygulamalarda ciltte kimyasal birikim riski taşıyabilir. Kimyasal içerikli güneş kremleri, yalnızca insan sağlığı için değil, deniz yaşamı için de büyük tehdit oluşturur. Özellikle oksibenzon ve oktinoksat gibi maddeler, mercan resiflerinin beyazlamasına, ciltte DNA hasarlarına ve deniz yaşamının zarar görmesine neden olabilir. Bu nedenle, non-nano mineral çinko oksit içeren doğal güneş kremleri tercih edilmelidir.” BEE’O Apicare Kurucusu Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı, son yapılan araştırmalarda, propolisin UV ışınlarının cilt üzerindeki zararlı etkilerini azaltmada etkili olabileceğini gösterdiğini söyledi. Samancı, “Propolisin, cilt bariyerini güçlendirerek güneş ışınlarının neden olduğu DNA hasarına karşı koruyucu olduğu belirtiliyor. 2022 yılında Litvanya’da yapılan bir çalışmada, propolisin güneş ışınlarına karşı koruyucu etkisi araştırılmış ve doğal bir SPF değeri gösterdiği tespit edilmiş. Ayrıca, propolis ekstraktlarının antioksidan aktivitesi de yüksek bulunmuş. Polonya’da yapılan başka bir çalışmada ise propolisin tirozinazenziminin inhibisyon potansiyeli değerlendirilmiş ve propolisin ciltte güçlü bir leke karşıtı aktivite sergilediği belirlenmiştir. Bu veriler ışığında, propolis cilt lekelerinin önlenmesi ve cildi güneş ışınlarına karşı korumada etkili ve doğal bir bileşen olabileceği, non-nano mineral çinko gibi fiziksel filtrelerle birlikte kullanılabileceğini söylemek mümkündür” dedi. Samancı, “Güneşin zararlı ışınlarına karşı cildinizi korumak için doğal ve güvenilir çözümler arıyorsanız, propolis ve non-nanomineral çinko içeren güneş kremleri iyi bir alternatif olabilir. Doğal içerikleri ve güçlü koruma özellikleri sayesinde bu kremler, cildinizi hem UVA hem de UVB ışınlarına karşı etkili bir şekilde korur” diye konuştu.
Yaz aylarının korkulu rüyası keneye vatandaşlara uyarı
16 Ağustos 2024 Cuma - 11:31 Yaz aylarının korkulu rüyası keneye vatandaşlara uyarı Osmaneli Mustafa Selahattin Çetintaş Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Orkun Kızılöz, yaz ayında kenelerin neden olduğu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına karşı vatandaşları uyararak, "Vücudu örten giysiler giyilmeli, uzun kollu kazak veya gömlek ile uzun paçalı pantolonlar, uzun çorap ve bot tercih edilmeli, giysiler düzenli olarak kene varlığı açısından kontrol edilmelidir" dedi. Başhekim Dr. Orkun Kızılöz, havaların ısınmasıyla birlikte piknik yapanların artması, bağ ve bahçelerde çalışmaların yoğunlaşması üzerine vatandaşları kene ısırmasına karşı dikkatli olunması konusunda uyarılarda bulundu. Türkiye’de kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça uygun bir yapıya sahip olduğunu belirten Kızılöz sözlerine şöyle devam etti; “Vücudumuza kene tutunmasıyla bulaşmakla birlikte keneler çıplak elle çıkarılması ya da ezilmesi ile hasta insanların tükürük ve kan gibi vücut sıvılarına temas etmekle, mikrop taşıyan hayvanların kanları, vücut sıvıları ve dokularına korunmasız temasla da bulaşabilmektedir. Genel olarak hastalığa bağlı ölüm oranlarının yüzde 30-50’lere ulaşabilir. En sık ölüm sebebi organ yetmezliği (kalp, beyin, karaciğer, böbrek, akciğer), beyin içi kanama ve diğer iç kanamalar." "Vücudu örten giysiler giyilmeli" Kızılöz açıklamasının devamında, "Kene yönünden riskli tarla, bahçe, orman ve piknik alanı gibi alanlara gidilirken, kenelerin vücuda girmesini engellemek amacıyla mümkün olduğu kadar vücudu örten giysiler giyilmeli, uzun kollu kazak veya gömlek ile uzun paçalı pantolonlar, uzun çorap ve bot tercih edilmeli, giysiler düzenli olarak kene varlığı açısından kontrol edilmelidir. Kişi riskli alanlardan dönünce kendisinin ve varsa çocuklarının vücudunda özellikle kulak arkası, koltuk altları, kasıklar ve diz arkasında kene olup olmadığını kontrol etmeli, kene tutunmuş ise hiç vakit kaybetmeden çıplak el ile dokunmamak şartıyla vücuda tutunduğu en yakın yerden tutarak uygun bir malzeme ile çıkarmalıdır. Hastalık hayvanlarda belirti göstermeden seyrettiğinden hastalığın sık olarak görüldüğü bölgelerde bulunan hayvanlar sağlıklı görünse bile hastalığı bulaştırabilir. Bu sebeple hayvanların kanlarına, vücut sıvılarına veya dokularına çıplak el ile temas edilmemelidir" dedi. "Kene çıplak el ile öldürülmemeli" Dr. Orhan Orkun Kızılöz hastalığın görüldüğü bölgelerde hayvancılıkla uğraşanlar eldiven, gözlük gibi koruyucu kullanmalarını söyleyerek, "Hastalıkla mücadelede bir diğer önemli nokta ise hastalığın görüldüğü bölgelerde kene sayısının kontrolü amacı ile uygun kimyasal ilaçlarla tarlaların ilaçlanmasıdır. Hastalığa yakalanan kişilerin kan, vücut sıvıları ve çıkartıları ile hastalık bulaşabildiğinden, hasta ile temas eden kişiler gerekli korunma önlemlerini almalıdır. Vücuda tutunan veya hayvanların üzerinde bulunan keneler kesinlikle çıplak el ile öldürülmemeli ve patlatılmamalıdır. Keneler üzerine sigara basmak, kolonya, gaz yağı gibi maddeler dökmek kenenin kasılmasına sebep olarak vücut içeriğini, kanını emdiği kişiye aktarmasına sebep olacağı için yapılmamalıdır. Kene ısırmasından sonra şiddetli baş ağrısı, nefes darlığı, kalp çarpıntısı, kusma, kas ağrıları ya da vücudunuzun herhangi bir bölgesinde felç bulguları ortaya çıkarsa derhal bir sağlık kuruluşuna başvurmanız hayati bir önem taşımaktadır" ifadelerine yer verdi.
(Düzeltme) Prof. Dr. Tevfik Özlü: “Maymun Çiçeği hastalığı nedeniyle bir pandemi beklentim yok”
16 Ağustos 2024 Cuma - 11:27 (Düzeltme) Prof. Dr. Tevfik Özlü: “Maymun Çiçeği hastalığı nedeniyle bir pandemi beklentim yok” Maymun Çiçeği hastalığı nedeniyle herkesin Covid 19 da olduğu gibi bir pandemi korkusu yaşadığını belirten Medical Park Karadeniz Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, “Covid 19’da olduğu gibi bir kaotik pandemi beklentisi içerisinde değilim. Ancak salgının görüldüğü ülkelerden Türkiye’ye geliş gidişlerde hastalık varsa bunların ayıklanması, farkedilmesi izolazyonu önemli” dedi. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Tevfik Özlü, Dünya Sağlık Örgütü’nün Maymun Çiçeği hastalığı için acil durum ilan ettiğini hatırlattı. Özlü, dünyanın aslında bu hastalıkla yeni karşılaşmadığına dikkat çekerek “Bu virüsün 1970’den beri insanda hastalık yaptığını biliyoruz. Ama daha çok Afrika bölgesinde bu hastalığı görüyoruz. Orta Afrika ve Batı Afrika’da iki farkı varyant biliniyordu. Aslında Kongo da daha çok ölümler görülüyor ve orada ölümler fazla. Genelde hafif seyreden ve tedavi ile iyileşen bir hastalık. Ama son birkaç yıldır Afrika’nın dışında da bu vakaları görmeye başladık. Avrupa Birliği ve diğer farklı ülkelerde de görülmeye başlandı. Sanıyorum 75 üzerindeki ülkede artık bu hastalığın varlığını biliyoruz. Böyle bir durum olunca da Dünya Sağlık Örgütü acil durum ilan etti. Bu konuda artık Afrika dışındaki ülkelerin de bu hastalığı sınırlamak açısından tedbir almaları gerekiyor” diye konuştu. “Bu hastalığın bulaşması Covid 19’a göre daha zor” Bu durumun herkesin aklına birkaç yıl önce yaşadığımız Covid pandemisini getirdiğini kaydeden Özlü “Yaşanan son gelişmeler hepimizin zihninde bu pandemiyi yeniden canlandırdı. Herkeste ‘Acaba tekrar bir pandemi ile karşı karşıya kalır mıyız? Tekrar kısıtlamalar yasaklamalar başlar mı?’ diye bir korku var. Baştan söyleyeyim böyle bir beklentim yok. Çünkü bu virüs Covid 19 virüsü ile çok farklı özellikler taşıyor. Öncelikle bu hastalığın bulaşması Covid 19’a göre daha zor. Covid 19 virüsü çok kolay bulaşan bir virüstü hava yoluyla bulaşıyordu. Enfeksiyonlar ile temasla bulaşıyordu. Bu virüs daha çok temas ve yakın temas ile bulaşıyor. Daha çok bulaşma cilt döküntüleri ve bu döküntülerin içindeki sıvı ile temasla oluyor. Daha çok görülenler cinsel ilişki sırasında bulaşan vakalar. Ama tabi sadece cinsel ilişki ile bulaşmıyor. Onun dışında hastanın tenine temas etme, sarılma, kucaklaşma gibi durumlarda da bulaşabilir. Hatta hastanın elbiseleri, yattığı çarşaf, oturduğu yerden de bulaşma riski olabilir. Hasta ile çok uzun süre yakın mesafedeyseniz sohbet ettiyseniz mesafeyi koruyamadıysanız size bulaşabiliyor” diye konuştu. “Ölümler sağlık hizmetlerine ulaşımı ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği ile ilgili olabilir” Hastalığın destek tedavileri ile iyileştiğini hatırlatan Özlü “2-4 hafta içinde tedavi ile hasta şifaya kavuşuyor. Ölüm daha çok Afrika’daki olgularda var. Yüzde 1-6 arasında ölüm bildirilmiş ama bu değişebiliyor. AB ülkelerinde ölüm vakaları çok nadir. Dünyada şuana kadar 600 civarında ölüm olduğu ortaya çıkmış. Neredeyse tamamına yakını Afrika’daki ölümler. Bu da virüsün ölümcüllüğünden ziyade oradaki sağlık hizmetlerine ulaşımı ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği ile ilgili olabilir” şeklinde konuştu. “Bu virüsün mutasyon geçirmesi ve mutasyonların varyanta dönüşme olasılığı çok daha düşük” Avrupa’da hastalık ile ilgili farklı bir varyantın çıktığı ve bunun daha ölümcül olduğu yönünde çıkan haberleri de değerlendiren Özlü “Bu varyantın daha ölümcül olduğu söyleniyor ama bu konuda kesin bir bilgi yok. Bu virüsün mutasyon geçirmesi ve mutasyonların varyanta dönüşme olasılığı çok daha düşük. DNA virüsü çünkü bu. DNA virüslerinde mutasyon olur ama bu hemen bir varyanta dönüşmeyebilir. Yeni bir varyantın oluşması çok kolay değil. Covid’de gördüğümüz gibi daha ölümcül daha tehlikeli varyantların ortaya çıkması çok gerçekçi görünmüyor” ifadelerini kullandı. “Hiç semptom olmayan hastaların bulaştırıcı olup olmadığı ile ilgili henüz bir bilgi yok” Prof. Dr. Tevfik Özlü, hastalığın belirtileri ile ilgili olarak ise “Ateş, kırgınlık, halsizlik, kas ve eklem ağrıları, baş ağrısı. Onun dışında da boyunda lenf bezlerinin şişmesi ve tabiki de ciltte döküntüler, Bu döküntüler zamanla patlayabiliyor ve iyileşirken de ciltte iz bırakabiliyor. Bu döküntüler hastalığın bulaştırıcılığından da en çok sorunlu olan bulgusu. Bir taraftan hastayı görünce tanıyorsunuz. Döküntüsü olduğu içir temas etmezsiniz. Kendinizi korursunuz. Bu açıdan bir alert veriyor çevresine. Döküntüsü olmayan hasta da bulaştırabilir ama daha sınırlı bir bulaşma olabilir. Hiç semptom olmayan hastaların bulaştırıcı olup olmadığı ile ilgili henüz bir bilgi yok. Covid’de ise hiç belirti göstermeyen bir kişi de hastalığı yayabiliyordu ama bu hastalık için bir şey diyemiyoruz” dedi. “El hijyeni her zamanki gibi hastalıktan korunmada önemli” “Covid 19’da olduğu gibi bir kaotik pandemi beklentisi içerisinde değilim” diyerek pandemi korkularını gideren Prof. Dr. Tevfik Özlü, şu uyarılarda bulundu: “Bu gerçekçi gelmiyor ama bir sorun var ve bu sorun Afrika kıtasının sınırlarını aşmış durumda. Bu açıdan dikkatli olmamız gerekiyor. Salgının görüldüğü ülkelerden geliş gidişlerde hastalık varsa bunların ayıklanması, farkedilmesi izolazyonu önemli. Bu hastaları 21 gün izole etmek gerekiyor. Hijyen ve temizlik önemli. Uçaklarda özellikle koltukların her kullanımdan sonra temizlenmesi şart. Çünkü o koltuğa o döküntüler döküldüyse oradan hastalık bulaşabilir. El hijyeni her zamanki gibi hastalıktan korunmada önemli. Bunlara dikkat edersek çok sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum.”
’Maymun çiçeği virüsü, yakın temasla da bulaşabilir’
16 Ağustos 2024 Cuma - 11:11 ’Maymun çiçeği virüsü, yakın temasla da bulaşabilir’ Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, maymun çiçeği virüsünün sadece cinsel yolla değil, yakın temasla da bulaşabileceğini söyledi. Poxviridae ailesinin bir üyesi olan Orthopoxvirus cinsine ait olan maymun çiçeği virüsü hastalığının belirtilerinin ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, lenf bezlerinde şişme, yorgunluk ve ciltte döküntü olduğunu söyleyen VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Enfeksiyon ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Döküntüler genellikle yüzde başlar ve vücudun diğer bölgelerine yayılır, zamanla içi su dolu kabarcıklara dönüşebilir. Bu belirtiler, genellikle virüse maruz kaldıktan 1 ila 2 hafta sonra ortaya çıkar” dedi. “Maymun çiçeği virüsü, yakın temasla da bulaşabilir" Hastalık için verilen acil durum kararı hakkında konuşan Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, “Maymun çiçeği virüsü enfekte kişilerle yakın temas halinde olanlar, sağlık çalışanları, bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler ve hemcinsleriyle cinsel birliktelik yapan erkeklerde daha yüksek risk oluşturur. Yakın temasla da virüs bulaşabilir. Maymun çiçeği virüsünün Afrika’daki ülkeler arasında ve muhtemelen kıtadan dışarıya yayılma potansiyeli nedeniyle ‘acil durum’ kararı alınmıştır” diye konuştu. “Genetik olarak farklı bir maymun çiçeği virüsü yayılıyor” Hastalığı sadece cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak değerlendirmenin doğru olmadığını söyleyen Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Orta Afrika’daki maymun çiçeği virüsü epidemiyolojisindeki endişe verici değişiklikler de dikkat çekmektedir. Ölüm ile sonuçlanan yeni, genetik olarak farklı bir maymun çiçeği virüsü yayılmaktadır. Bu bölgede, daha önce etkilenmemiş alanlarda çocuklarda hızlı bir vaka artışı görülmüştür. Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde bu yıl 6 bin 500’den fazla vaka ve 345 ölüm bildirilmiştir. Bu vakaların neredeyse yarısı 15 yaş altı çocuklarda görülmüştür. Hastalık dünya genelinde insanları etkilemeye devam etmektedir” şeklinde konuştu. “2 yıl önce Türkiye’de de görüldü” İnsandan insana bulaşmayı önlemek için hasta kişilerle yakın temastan kaçınmalı, kişisel hijyen kurallarına dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Leblebicioğlu, “Ayrıca, sağlık çalışanlarının koruyucu ekipman kullanması ve izolasyon önlemlerini uygulaması önemlidir” diyerek şunları söyledi: 2022 yılında Türkiye’de bir maymun çiçeği virüsü vakası rapor edilmiştir ve 2024’te yeni bir vaka bildirilmedi. Ancak, hastalığın beklenmedik yerlerde ve kişilerde ortaya çıkması ve küresel salgın riskinin artması nedeniyle, hijyen kurallarına özen göstermek önemlidir.”
Halk sağlığı uzmanı, çocukların aşıları konusunda anne ve babaları uyardı
16 Ağustos 2024 Cuma - 11:08 Halk sağlığı uzmanı, çocukların aşıları konusunda anne ve babaları uyardı Bingöl’de ailelerin sosyal medya ve internetteki bilgi kirliliği nedeniyle çocuklarının aşılarını yaptırmadığını belirten Halk Sağlığı Uzmanı ve Toplum Sağlığı Merkezi Başkanı Dr. Raşit Dursun, ’’Çocuklarımız çocuk felci nedeniyle engelli kalmıyorsa ya da kızamık nedeniyle ölmüyorsa bunlar aşılama sayesindedir” dedi. Bingöl Toplum Sağlığı Merkezinde görevli Halk Sağlığı Uzmanı ve Toplum Sağlığı Merkezi Başkanı Dr. Raşit Dursun, aşılama konusunda ailelere uyarılarda bulundu. Çocuk aşılarının önemli olduğuna değinen Dr. Dursun, ailelerin sosyal medya ve internetteki bilgi kirliliği nedeniyle aşıları yaptırmadığını söyledi. Ailelerin TSM’lerden bilgi alması gerektiğinin altını çizen Dr. Dursun, “Aşılar insanları hastalıklardan ve bu hastalıkların sebep olacağı kötü sonuçlardan koruyabilmek adına sağlam ve risk altındaki bireylere uygulanan güvenilir tıbbi ürünlerdir. Aşılama, salgınların ve ölümlerin önüne geçilebilmesi açısından en önemli halk sağlığı müdahalelileri arasında yer alır. Aşılanmış bireylerden oluşan toplumlarda salgınlar görülmez. Bugün ülkemizde çocuklarımız çocuk felci nedeniyle engelli kalmıyorsa ya da kızamık nedeniyle ölmüyorsa bunlar aşılama sayesindedir. Fakat ne yazık ki internet ve sosyal medya kaynaklı bilgi kirliliği nedeniyle vatandaşlarımız yanlış bilgilendirmelere maruz kalabilmekte ve bunun sonucunda aşı reddi ve aşı karşıtlığı davranışları gelişebilmektedir. Biz Bingöl’de İl Sağlık Müdürlüğümüz ve Toplum Sağlığı Merkezi olarak aile hekimliklerimiz aracılığıyla ailelerimize ulaşıyor ve onları aşılarını yaptırmaya davet ediyoruz. Aşılarını yaptırıp yaptırmama konusunda tereddüt içerisinde olan yada aşı reddi yapan ailelerimizle sosyal hizmet uzmanlarımız aracılığıyla da iletişime geçerek onlara doğru bilgiyi aktarmaya çalışıyoruz. Bizim vatandaşlarımızdan ricamız ve vatandaşlarımıza tavsiyemiz özellikle çocuklarımızın aşı takvimlerini aksatmadan aşılarını zamanında yaptırmalarıdır. Aşılar konusunda doğru ve daha ayrıntılı bilgiye ulaşabilmek için sağlık bakanlığımızın aşı portalı ziyaret edilebilir ya da toplum sağlığı merkezlerine başvurulabilir” şeklinde konuştu.
Maymun çiçeği virüsüne karşı dikkatli olun: Ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir
16 Ağustos 2024 Cuma - 11:06 Maymun çiçeği virüsüne karşı dikkatli olun: Ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir Son dönemde artış gösteren maymun çiçeği virüsü vakaları, halk sağlığını tehdit etmeye devam ediyor. Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, maymun çiçeği virüsünün belirtileri ve korunma yolları hakkında önemli bilgiler verdi. Virüsün özellikle yakın temasla bulaştığını belirten Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, doğru önlemler alınmadığı takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini vurguladı. Maymun çiçeği virüsü, Afrika’nın bazı bölgelerinde endemik olarak görülse de son yıllarda diğer ülkelere yayılmaya başladı. Çamlıca Erdem Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, bu virüsün özellikle temas yoluyla bulaştığını ve ciltte döküntüler, ateş, baş ağrısı gibi semptomlara neden olduğunu belirtti. “Virüs, vücutta çeşitli semptomlara yol açarak bağışıklık sistemini zayıflatabilir. Tedavi edilmediğinde ise ciddi komplikasyonlar ortaya çıkabilir” diyen Yıldırım, maymun çiçeği virüsüne karşı dikkatli olunması gerektiğini ifade etti. Türkiye’de daha önce vakalar görülmüştü Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, bu yıl en çok etkilenen ülke Demokratik Kongo Cumhuriyeti olup, vaka sayısının artması nedeniyle “küresel acil durum” ilan edildi. Türkiye’de geçmiş yıllarda tanımlanmış vakalar olmuş ve bu vakalar izole edilerek tedavi edilmişti. Ancak Sağlık Bakanlığı verilerine göre, bu yıl herhangi bir maymun çiçeği vakası tespit edilmemişti. Bununla beraber, Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Bu varyantın bu zamana kadar ki en tehlikeli tip olduğunu ve yayılma hızı ile yüksek ölüm oranı nedeniyle endişe verici olduğunu” belirtti. Sadece insandan değil, kemirgenlerden de bulaşıyor Virüsün yayılmasını önlemek için hijyenin önemine değinen Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Elleri sık sık yıkamak, kişisel eşyaları başkalarıyla paylaşmamak ve virüs taşıma riski olan kişilerle teması minimize etmek oldukça önemli. Ayrıca, virüsle enfekte olduğundan şüphelenilen kişilerin hızla sağlık kuruluşlarına başvurmaları gerekiyor” dedi. Bununla beraber bulaşın sadece enfekte bireylerle değil; fare, sincap gibi kemirgen hayvanlar aracılığıyla da gerçekleşebileceğinin altını çizdi. Aşısı ve tedavisi mevcut Maymun çiçeği virüsü semptomları hakkında da bilgi veren Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Virüs genellikle yüksek ateş, lenf bezlerinde şişlik ve döküntülerle kendini gösterir. Döküntüler, genellikle yüzde ve vücutta yaygın olarak görülür. Hastaların, bu belirtileri fark ettiklerinde hemen bir uzmana danışmaları gerekmektedir” diye konuştu. Maymun çiçeği virüsüne karşı aşı ve antiviral tedavi seçeneklerinin mevcut olduğunu belirten ve bu tedavi yöntemlerinin hastalığın seyrini hafifletebileceğini, yayılmasını önleyebileceğini vurgulayan Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Aşılar, özellikle virüsün yaygın olduğu bölgelerde ve risk gruplarındaki kişiler için önerilmektedir. Tedaviye erken başlanması, hastalığın daha hafif atlatılmasına yardımcı olabilir” dedi. Son olarak, toplum sağlığının korunması için bireysel önlemlerin yanı sıra sağlık otoritelerinin uyarılarına da dikkat edilmesi gerektiğini belirten Uzm. Dr. İlhan Yıldırım, “Maymun çiçeği virüsü gibi salgın hastalıklarda bilinçli ve duyarlı olmak, hastalığın kontrol altına alınması için hayati önem taşımaktadır” diyerek sözlerini tamamladı.