SAĞLIK
Sağlık işçilerinden ’vergi sisteminin iyileştirilmesi’ çağrısı 24 Eylül 2024 Salı - 18:27:48 Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (TÜRK-İŞ) bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası üyeleri, vergi sisteminin iyileştirilmesi ve vergide adalet çağrısı yaptı. TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanlığı üyeleri, "vergi sisteminin gelire göre iyileştirilmesi ve vergide adalet" çağrısıyla Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Mevki Ek Bina önünde toplandı. Grup adına konuşan Türkiye Sağlık ve Sosyal Hizmet İşçileri Sendikası Ankara Şube Başkanı Nilgün Fidan, sağlık ve sosyal hizmet işçilerinin hayat pahalılığı nedeniyle yaşadıkları sıkıntılarının gün geçtikçe arttığını, vergide adalet istediklerini söyledi. Türkiye’de gelir adaletinin sağlanması için vergide adaletin sağlanması gerektiğini ifade eden Fidan, "Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmalıdır. Bu ülkenin sağladığı kaynakları kullanarak servet elde edenler var ama işçinin ödediği kadar vergi vermiyorlar. İşçiler 12 ay çalışmakta fakat 2 buçuk aylığını vergi olarak ödemek zorunda kalmaktadır. Yaptıkları her harcamada KDV ve ÖTV olmak üzere ödediği dolaylı vergi var. Vergi sisteminde acil olarak düzenleme yapılmalıdır" dedi. Fidan, gelir vergisi oranının bütün işçiler için yüzde 15’de sabitlenmesini ve işçilere yapılan sosyal amaçlı ödemelerden vergi kesilmemesini talep ettiklerini de ekledi.
24 Eylül 2024 Salı - 18:16 Haşlanmış ve közlenmiş mısırın ‘Mutluluk hormonu’ salgıladığı belirtildi Merkezi Aydın’da bulunan ve Ege Bölgesi’ndeki endemik bitkilerin yanı sıra çeşitli sebze ve meyveler üzerinde bilimsel çalışmalar yürüten Karya Farma HBX Ar-Ge, genellikle haşlama ve közleme şeklinde tüketilen süt mısırın besin değerlerinin yanında mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ve serotonin salgıladığını açıkladı. Çalışmaların sonuçları hakkında açıklama yapan Karya Farma HBX Ar-Ge Bilim Kurulu Üyesi Kimyager Aslı Aktaş, “Mısırı sadece beslenmek ve damak tadı için değil mutluluğunuz için de tüketebilirsiniz” dedi. Aydın Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Teknokent’te spesifik ve stratejik faaliyetlerini sürdüren ve yaklaşık 20 yıldır devam eden çalışmalarında 17 ayrı patente sahip olan Karya Farma HBX Ar-Ge ekibi, bu haftaki çalışmalarında başta Ege ve Karadeniz olmak üzere ülkenin dört bir yanında tüketilen süt mısırı laboratuvara aldı. Közlenmiş ve haşlanmış mısırın lezzetli bir atıştırmalık olmanın ötesinde, vücudun mutluluk hormonlarını artırabilen bir besin kaynağı olduğunu belirten Kimyager Aslı Aktaş, özellikle közlenmiş ve haşlanmış mısır, serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyelerini artırarak insanların daha mutlu, motive ve zinde hissetmelerine katkı sağlayan özelliğe sahip” diyerek insanların hiç değilse ara sıra böyle bir gıdayı tüketmesini önerdi. Serotonin, mutluluğun yanı sıra ruh hali dengesi için önemli bir hormon olduğunu kaydeden Aktaş, “ Mısır, triptofan adlı bir amino asit içerir ve bu amino asit, serotonin üretimini destekler. Közlenmiş ve haşlanmış mısırdaki karbonhidratlar, triptofanın beyne ulaşmasına yardımcı olarak serotonin üretimini hızlandırır. Dengeli bir serotonin seviyesi zihinsel ve duygusal dengeyi sağlar. Mısır, bu özellikleri ile kişilerin kendilerini daha iyi hissetmelerine katkıda bulunabilir” dedi.
24 Eylül 2024 Salı - 17:00 Tüp bebek yöntemiyle doğan çocuklarına doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile, tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisi için Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift, çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. "Zorlu süreçti ama sonuna değdi" Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen Büşra Kavak, "Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamız sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebek denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefa’mız geldi" dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar bin 500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, "Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz" dedi. Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
24 Eylül 2024 Salı - 16:59 Tüp bebek yönetimiyle dünyaya gelen çocuklarına, doktorun adını verdiler Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisiyle dünyaya gelen çocuklarına aile tedaviyi yapan doktorun ismini verdi. Adana’da 3 yıldır evli olan Büşra ve Şehmus Kavak çifti, çocukları olmayınca Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tüp bebek tedavisin Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer’e tedavi olmak için başvuruda bulundu. Anne Büşra Kavak, ilk tedavi sürecinde gebe kaldı. 9 ayın ardından anne Kavak, 3 kilo 450 gram ağırlığında erkek bebek dünyaya getirdi. Çift çocuklarına doktorlarının ismi olan Sefa adını verdi. “Zorlu süreçti ama sonuna değdi” Evlat sahibi olduğu için çok mutlu olduğunu söyleyen anne Büşra Kavak, “Bayağı bir tedavi süreci oldu. En sonunda, Sefa hocamı sağ olsun bize yardımcı oldu. İlk tüp bebe denememiz başarılı oldu. Çok değişik mutlu bir duygu içerisinde, tarifi yok. Oğlumuza doktorumuzun ismini severek verdik. Zorlu bir süreçti ama sonuna değdi, Sefamız geldi” dedi. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Sefa Arlıer de merkeze bugüne kadar 1500’ün üzerinde tüp bebek başvurusu yapıldığını ve 150 civarında tüp bebek tedavisi gerçekleştirildiğini söyledi. Arlıer, ”Hastalar geldiği zaman hepsini bireysel olarak değerlendiriyoruz. Çünkü tüp bebek tedavisindeki aşamalardan en önemlisi, hastanın bireysel olarak tedavisini planlamak. Daha sonra bazı tetkik tedaviler yapıyoruz. Bu tedaviler erkeğe ve kadına yönelik oluyor. Öncelikle bir ameliyat gerekiyorsa, rahimle ilgili bir sıkıntı var ise onları düzeltiyoruz. Yumurta ve spermin önemli olduğu gibi, bebeğin yerleşeceği rahim de önemlidir. Rahmin hazırlanması gerekiyor. Daha sonra hastaların yaşına göre, yumurtalık rezervine göre ileri teknoloji ultrasonla ve kan tetkikleriyle değerlendirerek bir doz belirliyoruz. Bu dozu hastaya bireysel olarak uyguluyoruz. Hastayı tedavi esnasında dört, beş kez yumurtalık takibine çağırıyoruz. Yumurtalıklar belirli bir olgunluğa eriştikten sonra, onu çatlatıyoruz ve daha dökülmeden toplayarak laboratuvara gönderiyoruz. Laboratuvarda erkeğin spermiyle en kaliteli sperm seçilip orada birleştiriliyor. Tüp içerisinde üç dört gün rahmi taklit eden bir ortamda büyütüldükten sonra gelişen embriyolar rahim içerisine transfer ediliyor. Ve mutlu son için 12 gün sonra gebelik testini bekliyoruz” dedi Son olarak Arlıer, "30 yıllık hekimim ve herhalde 500’e yakın hasta ismimi verdi. Bu da hastayla olan ilgimizden, sevgimizden ve yaptığımız tedavinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyor. Herkes için gurur kaynağı; beni de çok mutlu etti. Hastalar güvenmese, sevmeseler doktorun ismini vermez. Bu, zaten Anadolu’da bizim kültürümüzde oldukça yaygın; hem hekime hem tedavideki kişilere verilen değeri de gösteriyor" diye konuştu.
Türk hekimin tekniği literatüre girdi
28 Ağustos 2024 Çarşamba - 09:39 Türk hekimin tekniği literatüre girdi İEÜ Medical Point Hastanesi Üroloji anabilim dalından Prof. Dr. Hakan Öztürk tarafından iyi huylu prostat büyümesinin (BPH) cerrahi tedavisinde kullanılan Thulium Lazer Prostatektomi (ThuLEP) alanında geliştirilen ‘ARTh Tekniği’ (Anterior Releasing with ThuLEP ARTh Technique); Avrupa Lazer Birliği’nin refere yayın organı olan Lasers in Medical Science dergisinde yayınlanarak dünya tıp literatürüne girdi. 3 yıllık çalışma neticesinde ARTh Tekniği’ni literatüre sokan Öztürk, “Bu teknikle birlikte operasyon süreleri kısalacak, kanamalar daha az olacak ve etkinlik daha yüksek olacak.” dedi. İEÜ Medical Point Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Hakan Öztürk, önemli bir başarıya imza atıp geliştirdiği teknikle adını literatüre yazdırdı. Öztürk, ‘ARTh Tekniği’ adını verdiği iyi huylu prostat büyümesinin tedavisinde kullanılan Thulium Lazer Prostatektomi (ThuLEP) alanında yeni bir ameliyat tekniği geliştirdi. ARTh Tekniği, ThuLEP alanında dünyada geliştirilen ilk ameliyat tekniği olarak dünya tıp literatürüne geçerek Avrupa Lazer Birliği’nin refere yayın organı olan Lasers in Medical Science dergisinde de yayınlandı. ARTh Tekniği, ThuLEP alanında dünyada geliştirilen ilk ameliyat tekniği oldu. Hem hastaya hem hekime avantaj Tekniği anlatan Öztürk, “İyi huylu prostat büyümesi, 50 yaş üzeri erkeklerin yaklaşık yarısını etkileyen bir hastalık. Bu kişilerin yaklaşık 3’te 1’i herhangi bir cerrahi yöntemle karşı karşıya kalıyor. Biz bu ameliyatları Thulium Lazer Prostatektomi (ThuLEP) ile gerçekleştiriyoruz. Ancak enükleasyon teknikleri standart cerrahi öğrenme tekniklerine göre biraz daha zor. Mesleğe başlayanların yarısının bu zorluktan ötürü tekniği bıraktığını gördük. Bu sebeplerden ötürü hem hasta hem de hekim için daha konforlu olan bu tekniği geliştirdik. Bu tekniği diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerin başında öğrenme eğrisinin kolay olması geliyor. Hastalar için cerrahi süre kısalıyor. Ameliyathanede ve hastanede kalış süresi kısalıyor.” dedi. Bir Türk hekim olarak geliştiği tekniğin literatüre girmesinden ötürü gurur duyduğunu belirten Öztürk, “TÜBİTAK ve İEÜ’nin Springer isimli yayın organıyla yaptığı işbirliğiyle tekniğin sınırsız okuyucuya ulaşması da sağlanmış oldu. Ayrıca İngiltere Ürologlar Birliği’nin resmi yayın organı için e-learning modülü yapmamı istediler. Ben de dünya çapındaki ürologlara bu işlemin nasıl yapılacağı konusunda eğitim modülünü de meslektaşlarımın hizmetine sunacağım. Çok gururluyuz ve çalışmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.
“Aşı ile hastalıkları aşıyoruz”
28 Ağustos 2024 Çarşamba - 09:34 “Aşı ile hastalıkları aşıyoruz” Erzurum Sağlık Müdürlüğü Aile Hekimi Uzmanlarından Uzman Doktor Aytül Turan, dünyada; toplumlar arasında ortaya çıkan bebeklik ve çocukluk çağı aşılarını reddetme ve bu konuda gösterilen tereddütlerin; dini, politik veya coğrafi gerekçelerden bağımsız olarak, giderek arttığına dikkat çekti. Aile Hekimi Uzmanı Uzman Doktor Aytül Turan, aşının kişileri hastalıklardan ve hastalıkların olumsuz sonuçlarından koruyabilmek amacıyla sağlam ve risk altındaki kişilere çeşitli yollar ile uygulanan virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma özelliklerinin ortadan kaldırılmasıyla geliştirilmiş biyolojik madde olduğunu ifade etti. “Aşı takvimini tamamlayan çocuk daha sağlıklı” Aşı uygulamalarının, yıllar geçtikçe birçok hastalığın ortadan kalkması ve geçmişte yaşanan salgınların tekrarlamamasında büyük rol oynadığını ifade eden Uzman Doktor Aytül Turan, Ülkemizde uygulanan bebeklik ve çocukluk dönemi aşı takvimi, Bağışıklama Bilimsel Danışma Kurulunun tavsiyeleri doğrultusunda ve dünyadaki bilimsel gelişmeler takip edilerek oluşturulur. Aşı takvimini tamamlayan bir çocuk; difteri (kuşpalazı), Aşı ile Hastalıkları Aşıyoruz boğmaca, tetanos, çocuk felci, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği ve aşı ile önlenebilen hastalıklarla oluşan karaciğer iltihabı, karaciğer yetmezliği, siroz ve karaciğer kanserinden, yaygın verem hastalığından, menenjitten, zatürreden, orta kulak iltihabından ve tüm bu hastalıklar sonucu oluşabilecek sakatlık ve ölümlerden korunur. Ülkemizde her yıl yaklaşık bir milyon bebeğe aşı uygulanır. Uygulanan aşılar, Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından onaylanan “İyi Üretim Prosedürleri” kurallarına uygun üretilir ve uluslararası referans laboratuvarlarında test edilir. Ayrıca, aşılar teslim alınıp kullanıma sunulmadan önce Ulusal Referans Laboratuvarlarında da test edilerek uygunluğundan emin olunur. Aşılar üretim aşamasından başlayıp uygulanacak kişiye ulaşana kadar tüm sağlık kuruluşlarında soğuk zincir kuralları ve elektronik takip sistemi içerisinde uygun ısı aralığında korunur. Aşı buzdolapları ve soğuk hava depolarının ısıları elektronik ortamda anlık olarak takip edilir ve soğuk zincir dışına çıkması engellenir.” dedi. “Aşılar birey ve toplum sağlığının önemli bir yapı taşı” Dünyada; toplumlar arasında ortaya çıkan bebeklik ve çocukluk çağı aşılarını reddetme ve bu konuda gösterilen tereddütlerin; dini, politik veya coğrafi gerekçelerden bağımsız olarak, giderek arttığına dikkat çeken Doktor Turan, Erzurum Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde kaleme aldığı yazıda, “Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından açıklanan rapora göre, dünya genelinde sağlığı etkileyen 10 tehdit içinde aşı tereddütü de yer almaktadır. Son yıllarda kızamık vakalarında yaklaşık %30’luk bir artış saptanmıştır ve bu artışta aşı kararsızlığının etkisi yadsınamaz büyüklüktedir. Aşı uygulanmamış veya eksik aşılı kişiler nedeniyle; göçler, savaşlar vb. durumlar sonucu aşı ile önlenebilen bulaşıcı hastalıkların görülme riski de artar. Bu kapsamda tüm dünyada çeşitli adımlar atılmakta ve önlemler alınmaktadır. Aşı uygulanması anne ve babaların çocuklarının sağlığı için bir sorumluluğu ve çocukların ise hakkıdır. Yüksek aşı uygulama oranlarına ulaşmak başta birinci basamak sağlık hizmetleri ve güçlü sağlık politikalarını gerektirir. Rutin aşı uygulama hizmetleri yaşamın başlangıcında sağlık hizmetlerine erişim için en erken temas noktasıdır ve her çocuğa hayatının en erken döneminden yaşlanıncaya kadar sağlıklı bir yaşam şansı sunar. Aşıları bütüncül bir yaklaşımla ele alacak olursak; birey ve toplum sağlığının önemli bir yapı taşıdır. Sağlıklı çocuklar, sağlıklı bir toplum, sağlıklı bir ekonomi, eşitsizliğin ve yoksulluğun olmadığı bir dünya için en basit ve kesin çözümdür.” diye konuştu.
“Kalçada başlayan ağrıyı hafife almayın”
28 Ağustos 2024 Çarşamba - 09:30 “Kalçada başlayan ağrıyı hafife almayın” Memorial Kayseri Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Fatih Karaaslan, kalça avasküler nekrozu hakkında verdiği bilgilerde, halk arasında pek bilinmeyen ve sinsice ilerleyen kalça avasküler nekrozunun (AVN), ciddi sağlık sorunlarına yol açabildiğini söyledi. Karaaslan, “Bu sorun, kalça ekleminde kan akışının azalması veya tamamen durması sonucu kemik dokusunun ölmesiyle ortaya çıkıyor. Tedavide geç kalındığında eklem yüzeyinde çökme, ciddi ağrılar ve son aşamada kalça ekleminin tamamen işlevsiz hale gelmesi gibi geri dönülmez hasarlara neden olabiliyor” dedi. "Ağrı giderek şiddetlenebilir" Kalçada ağrıların şiddetlenmesi ile zamanla hareket kabiliyetinin şiddetlenebileceğini söyleyen Karaaslan, “Avasküler nekroz, genellikle travma ya da kortizon gibi ilaçların uzun süreli kullanımıyla tetiklenmektedir. Kalça eklemi, vücudumuzdaki en büyük yük taşıyıcı eklemlerden biridir ve kan akışının durması, bu bölgede ciddi problemlere yol açmaktadır. Özellikle uyluk başı kemiği olarak bilinen femur başı en çok etkilenen bölgedir. Kan akışının durması sonucu bu bölgedeki kemik dokusu beslenemez ve yavaş yavaş ölür. Bu süreç çoğu zaman sinsi bir şekilde ilerler. Hastalar başlangıçta hafif bir rahatsızlık veya ağrı hisseder. Zamanla bu ağrılar şiddetlenir ve hareket kabiliyeti kısıtlanır” dedi. "Belirtiler hafife alınmamalı" Prof. Dr. Fatih Karaaslan, ağrılarla başlayan belirtilerin hafife alınmaması gerektiğini söyleyerek, “Kalça avasküler nekroz açısından en büyük tehlike çoğu hastanın başlangıçta belirtileri hafife almasıdır. Ağrı, eklemin üzerine yük bindikçe artar, ancak birçok kişi bu durumu yorgunluk veya başka nedenlerle ilişkilendirip doktora gitmeyi erteler. Oysaki erken tanı konulduğunda bu hastalığın tedavisi çok daha kolay ve etkili olabilmektedir. Erken evrelerde tespit edilen bu hastalık, ameliyatsız tedavi yöntemleriyle yönetilebilirken, ilerlemiş vakalarda cerrahi müdahale kaçınılmaz hale gelmektedir” ifadelerini kullandı. Hastalığın tedavisinin ameliyatlı ve ameliyatsız olabileceğini söyleyen Karaaslan, “Kalça avasküler nekroz tedavisinde iki temel yaklaşım vardır: ameliyatsız ve ameliyatlı tedavi yöntemleri. Ameliyatsız medikal tedavi yöntemleri konusunda bu hastalığın tedavisinde son yıllarda medikal alanda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Özellikle kök hücre tedavisi, hastalığın erken evrelerinde umut verici sonuçlar sunmaktadır. Kök hücreler, hasarlı kemik dokusunu onarmaya ve kan akışını yeniden sağlamaya yardımcı olabilmektedir. Ayrıca, biyolojik ajanlar ve kemik güçlendirici ilaçlarla yapılan tedavi protokolleri, hastalığın ilerlemesini durdurmaya yönelik etkili stratejiler arasında yer almaktadır. Cerrahi tedavi yöntemleri ise; Core dekompresyonu yani, femur başına küçük delikler açılarak basıncın azaltıldığı işlemde ve kan akışı teşvik edilmektedir. Bu yöntem, hastalığın erken evrelerinde oldukça etkilidir. Osteotomide ise kemikte yapılan kesilerle eklemin pozisyonu değiştirilmekte ve sağlıklı kemik dokusu üzerine daha fazla yük bindirilmesi sağlanır. Kalça protezi ise hastalık ilerleyip eklem tamamen işlevini kaybettiğinde, tek çözüm olmaktadır. Bu işlemde hasarlı eklem çıkarılmakta ve yerine yapay bir eklem yerleştirilmektedir. Bu sorun, farkındalığın az olduğu ancak tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren bir rahatsızlıktır. Erken tanı ve doğru tedavi yöntemleri ile bu sinsi hastalığın olumsuz etkileri en aza indirilebilir. Unutulmamalıdır ki, herhangi bir kalça ağrısı durumunda zaman kaybetmeden bir uzmana başvurmak, hastalığın seyrini değiştirebilmektedir” dedi.
Çocuğunuz gözleri kısarak bakıyorsa, miyopi sorunu olabilir
28 Ağustos 2024 Çarşamba - 09:23 Çocuğunuz gözleri kısarak bakıyorsa, miyopi sorunu olabilir Uzm. Dr. Hülya Deveci, telefon tablet, bilgisayar gibi dijital cihaz kullanımının miyopi (uzağı görememe) görülme sıklığını ciddi boyutta artırdığına dikkat çekti. Miyopinin okul başarısını olumsuz etkilediğini hatırlatan Uzm. Dr. Deveci, “Anne babalar telefon, tablet gibi cihazların kullanımına karşı alacakları önlemlerle çocuklarını miyopiden koruyabilir. Miyopinin ilerleme hızı gözlükle yavaşlatılabilir” dedi. Deveci, çocukları miyopiden korumanın 5 önemli kuralı aktardı. Acıbadem Kent Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Hülya Deveci telefon, tablet, bilgisayar gibi dijital cihaz kullanımının çok küçük yaşlara kadar indiğini, pandemiyle birlikte tabletlerin vazgeçilmez eğitim aracı haline geldiğini, bu cihazların kullanım sürelerinin artarak bağımlılığa dönüşmesinin göz sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerin başında geldiğini hatırlattı. Miyopi görülme sıklığı artıyor 2020 yılında dünya genelinde 2.6 milyar olan miyopi şikayetleri olanların sayısının önleyici tedbirler alınmadığı sürece 2050 yılında 4.9 milyara çıkmasının beklendiğini ifade eden Uzm. Dr. Deveci şunları söyledi: “Miyopi uzağı görmekte zorluk, gözleri kısarak bakma ile belirti veren genellikle gözün ön arka ekseninin normalden daha uzun olması ile karakterize bir refraksiyon kusurudur. Miyopi görülme sıklığı son yıllarda Türkiye’nin de bir parçası olduğu Avrupa’da artmıştır ve 25-29 yaş grubunda yüzde 45-50 düzeyine ulaşmıştır. Pandeminin karantina döneminde sağlık uzmanlarının ‘karantina miyopisi’ olarak adlandırdığı görme sağlığı şikayetlerinde artışa neden olduğunu gösteren raporlar da mevcuttur. Örneğin Türkiye’de miyopisi olan çocuklarla ilgili yapılmış küçük bir retrospektif çalışmada 2020 yılında evden eğitim alan katılımcıların miyopisinin, açık havada günde 2 saat harcayanlara kıyasla neredeyse yüzde 50 daha hızlı ilerlediği gösterilmiştir. Bir eğitim aracı olarak da kullanılan dijital cihazlar artık çocukların vazgeçilmez oyun aracı da olmuştur. Pek çok anne baba çocuklarını bilgisayar başından kaldıramamaktan, ellerinden cep telefonunun düşmemesinden yakınmaktadır. Çok sayıda çocuk ve gençte bağımlılık halini alan bu durumun göz sağlığına oluşmuş etkisi miyopi olarak karşımıza çıkıyor. Miyopinin okul başarısını etkilediği de bir gerçek, o nedenle de önlem almak şart.” Bir çocuğun miyopi olabileceğiğini gösteren işaretler TV’ye yakın oturmanın, baş ağrısı veya yorgun gözlerden şikayet etmenin, düzenli olarak gözlerini ovmanın çocuğun miyopi olabileceğinin işaretleri olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Uzm. Dr. Hülya Deveci, “Öncesinde bu belirtiler gözden kaçtıysa okulda tahtaya daha yakın oturma isteği, uzaktayken tahtadakileri görememe, gözlerini kısarak bakma gibi durumlar miyopi işareti olabilir” dedi. Deveci çocukları miyopiden koruma önerilerini şöyle sıraladı: Çocukları miyopiden korumanın en iyi yolu yakın çalışmayı, telefon ve tablet kullanımını sınırlamak olacaktır. Çalışırken dinlenme araları vermek (20-20-20 kuralı) gerekir. Bu kural; 20 dakikada bir 20 saniye 20 feet:6 metre uzağa bakma şeklindedir. Oda aydınlatmasını arttırmak ve loş ışıktan kaçınmak gerekir. Çocuklar fast food dediğimiz beslenme şeklinden uzak tutulmalıdır. Çünkü karbonhidrat ağırlıklı beslenme miyopinin gelişiminde sorumlu tutulan faktörlerden biridir. Çocukların gün ışığında dışarıda vakit geçirmeleri teşvik edilmelidir. Miyopinin ilerlemesi gözlükle yavaşlatılabilir Öte yandan Uzm. Dr. Deveci, anne babaların çocuğunun miyop derecelerinin ilerlemesinden ciddi endişe duyduklarını, oysa miyop ilerleme hızını yavaşlatan gözlük camları bulunduğunu belirten Dr. Deveci, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu camlar normal miyop camlarına göre daha farklı bir teknoloji ile üretiliyor ve merkezden uzağı, yakın bakışta ise farklı odaklar üzerinden görmeyi sağlıyor. Özel dizaynı sayesinde miyopi sorunu olan çocuklarda, gözlük numaralarının artışını yavaşlattığı veya durdurduğu izlenmiştir. Son çalışmalar bu camlarla miyop artış hızının yüzde 60-65 oranında yavaşlatılabildiğini gösterdi. Miyopi hızını yavaşlatan bu gözlük camlarının kullanımının özellikle 18 yaşına kadar devam eden miyop artış hızını belirgin derecede yavaşlatacağı öngörülüyor. Bu camların ayrıntılı göz muayenesi sonrası göz hekimleri tarafından önerilmesi ve yazılması çok önemli. “
Çocuklar pediatrik rehabilitasyon ile sağlıklı bir geleceğe adım atıyor
27 Ağustos 2024 Salı - 17:10 Çocuklar pediatrik rehabilitasyon ile sağlıklı bir geleceğe adım atıyor Eskişehir’de birçok hastalık grubuna tedavi hizmeti verilen pediatrik rehabilitasyon ünitesinde alanında uzman hekimlerden oluşan ekip ile çocukların sağlıklı bir geleceğe atım atması sağlanıyor. Pediatrik rehabilitasyon doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrasında çeşitli sebeplerle meydana gelen hastalık gruplarının tedavisini içeriyor. Eskişehir’de sağlık ihtiyaca binaen Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastaneis bünyesinde açılan Pediatrik Rehabilitasyon Ünitesi’nde amacımız 18 yaş altı çocuklara özel olarak tasarlanmış tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri sağlanıyor. Pediatrik Rehabilitasyon Birimi, çocukların motor becerilerini geliştirerek bağımsızlıklarını artırmayı ve yaşam kalitelerini iyileştirmeyi amaçlayan kapsamlı bir tedavi programı sunuyor. Birimde, çocukların ihtiyaçlarına uygun olarak özelleştirilmiş egzersiz programları, fizik tedavi uygulamaları ve rehabilitasyon teknikleri kullanılıyor. Ünitede tedavi hizmeti verilen hastalıklar Pediatrik rehabilitasyon ünitesinde Serebral Palsi, omurilik yaralanmaları, travmatik - anoksik beyin hasarı, kas hastalıkları, periferik sinir lezyonları, çeşitli ekstremite kırıkları, meningomyelosel-hidrosefali, multipl skleroz ile skolyoz ve juvenil artriler gibi diğer hastalık gruplarında tedavi hizmeti veriliyor. Alanında uzman hekimlerden oluşan ekiple kaliteli hizmet sağlanıyor Pediatrik yaş grubunun en sık görülen fiziksel özürlülük nedeni olan serebral palsi, henüz gelişimini tamamlamamış olan beynin ilerleyici olmayan hasarı sonucu ortaya çıkan hareket ve duruş bozukluğudur. Serebral palside duruma mental retardasyon, nöbetler, göz problemleri, işitme problemleri gibi durumlar da eşlik edebiliyor. Bu durumda rehabilitasyon süreci daha zorlu geçiyor ve fiziksel bağımsızlığı kazanmak için multidisipliner yaklaşım gerekiyor. Bundan yola çıkarak hazırlanan uzman hekimler ve alanında deneyimli 4 fizyoterapistten oluşan ekip, çocukların ihtiyaçları doğrultusunda fizyoterapi ve rehabilitasyon uygulamalarının sıklığı ve yoğunluğu, çocuğun ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde kaliteli ve özverili hizmet sunuyor. Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi, sunduğu bu yeni hizmetle birlikte çocuk sağlığına verdiği önemi bir kez daha gözler önüne seriyor. Pediatrik Rehabilitasyon Ünitesi, Eskişehir ve çevresindeki aileler için büyük bir umut ışığı olmayı ve çocukların sağlıklı bir geleceğe adım atmalarına katkı sağlamayı amaçlıyor.
Başkan Aras, Bodrum’un su sorununu çözüyor
27 Ağustos 2024 Salı - 14:29 Başkan Aras, Bodrum’un su sorununu çözüyor Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, Bodrum’un içme suyu sorununu çözecek olan projelerin hayata geçirilmesi için MUSKİ Genel Müdürlüğüne ödenek aktardı. Belediyenin öz kaynaklarının kullanılacağı projelerle Bodrum’a hem ilave su sağlanacak hem de hat arızaları büyük oranda azalacak. Bodrum’un en büyük sorunu olan içme ve kullanma suyu sıkıntılarını gidermek için göreve geldiği ilk günden bu yana çalışmalarını sürdüren Muğla Büyükşehir Belediye Başkan Ahmet Aras, bu sorunların ortadan kalkması için büyük bir bütçe ayırdı. Bu kapsamda Aras, MUSKİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve Bodrum’un içme suyu problemlerini ortadan kaldıracak olan projelerin hayata geçirilmesi için Büyükşehir bütçesinden MUSKİ’ye toplamda 1 Milyar TL’nin üzerinde ödenek aktardı ve bu paranın bir önemli kısmı Bodrum için kullanılacak. Muğla Büyükşehir Belediyesinin kendi öz kaynaklarıyla gerçekleşecek çalışmalarla Yarımada’nın su sorunları çözüme kavuşacak. Bodrum’un ihtiyacını karşılayacak kadar su için planlama ve etüt çalışmaları tamamlandı MUSKİ tarafından Bodrum’un yıllık su ihtiyacı 53 Milyon metreküp olarak belirlenirken 16 milyon metreküp su açığının olduğu tespit edildi. Yine MUSKİ Genel Müdürlüğünün yaptığı etüt ve proje çalışmaları ile bu miktardaki suyun sisteme dahil edilmesi ve sorunun kalıcı olarak çözülmesi planlanıyor. Araştırmalar kapsamında ekipler Bodrum’da tespiti yapılmış olan yeraltı ve yerüstü kaynaklarından yılda yaklaşık 16 Milyon metreküp ilave su sağlayarak Bodrum tüm ihtiyacını karşılamayı planlıyor. Suyun sisteme kazandırılması için planlama ve etüt çalışmaları sona ererken projenin en kısa sürede hayata geçirilmesi amaçlanıyor. Çalışma kapsamında tespit edilen kaynakların Bodrum’a aktarılması için yeni hat imalatı yapılacağı öğrenildi. Bodrum’daki hat arızaları yüzde 90 azalacak, çalışmalar turizm sezonu bitişiyle başlayacak Bodrum’un en büyük sorunlarından biri olan ana içme suyu hat arızaları da yapılacak olan imalatlarla büyük oranda azalacak. Özellikle sık sık arızaların meydana geldiği, basınç sorunları nedeniyle patlakların yaşandığı ve zemine uygun imalatı yapılmayan hatların yenilemesi yapılacak. Yenileme çalışmalarının yanında basınç düzenleme ve hat yerlerinin değişimi de proje kapsamında hayata geçirilecek. Planlaması yapılan tüm bu projelerin yapımına turizm sezonunun bitmesi ve inşaat yasaklarının sona ermesi ile birlikte başlanacak. Tüm bu projelerin yanı sıra Turgutreis Mahallesinde yapılması planlanan tuzluluk oranı yüksek suyu arıtma projesi Desalinasyon tesisi kurulumu ile birlikte Bodrum’a önemli miktarda su sağlanmış olacak. İlk olarak günlük 10 bin metreküp olarak hayata geçirilecek olan tesis ikinci etapta ise günlük 20 bin metreküp kapasiteye yükseltilerek Yarımada’ya önemli miktarda su sağlayacak.
Uzmanı açıkladı: "M-çiçeğinde riskli gruplar daha dikkatli olmalı"
27 Ağustos 2024 Salı - 13:25 Uzmanı açıkladı: "M-çiçeğinde riskli gruplar daha dikkatli olmalı" Halk arasında maymun çiçeği olarak bilinen M-virüsü yeni bir salgın endişesine neden oldu. Hastalığın belirtilerini ve korunma yollarını anlatan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doktor Mehmet Zeki Boztaş, “0-5 yaş arası bebek ve çocuklar, yaşlılar, gebeler ve herhangi bir nedenle bağışıklık sistemi ileri derecede zayıflamış kişiler hastalığa karşı hassas olduğu için dikkatli olmalı” dedi. Hastalığının aslında bir hayvan hastalığı olduğunu aktaran İstanbul Gelişim Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Zeki Boztaş, “M-çiçeği virüsü normalde bazı Afrika ülkelerinin kırsal, ormanlık bölgelerinde yaşayan vahşi küçük kemirgenler ve maymunlar gibi hayvanlarda bulunuyor. Fakat yoksulluk, sürekli göç zorunluluğu, iç savaşlar, küresel ısınma gibi nedenlerle bu vahşi yaşamın olduğu bölgelere giren ve hatta bu hayvanları öldürüp, kesip yemek zorunda kalan Afrikalılara bulaşmıştır. M-çiçeği virüsünü, ilk kez 1958 yılında Danimarkalı bilim insanları; ciltlerinde çok sayıda içi su dolu yaraları olan maymunları incelerken tespit etti. Maymun çiçeği virüsü (MÇV) tespit edilen ilk kişi ise 1970 yılında Kongolu 9 aylık bir çocuktu ve ilk insandan insana bulaş 2017 yılında gerçekleşti” dedi. “Hastalığa yakalanan bağışıklık sistemi düşük bireylerde ölüm riski artabilir” Hastalarda en fazla görülen üç bulgunun; ateş, lenf bezlerinin şişmesi ve cilt döküntüleri olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Zeki Boztaş, “Kuluçka süresi ortalama 5-21 gün kadar sürerken tam iyileşme süresi 2-4 haftayı bulabiliyor. Hastalığı atlatanlarda ciltteki yaralardan iz kalmaz. Tip 1 MÇV daha ağır seyrederken Tip 2 MÇV hafif seyreder. Hastalık nadiren bazı organlarda kalıcı hasar yaparken; ölüm oranının çeşitli salgınlarda yüzde 0 ile yüzde 10 arasında olduğu bildirilmiştir. Ölüm olasılığını arttıran durumlar arasında daha tehlikeli olan Tip 1 MÇV’nin bulaşması, mikrop taşıyan bir kemirgenin kişiyi ısırmış veya tırmalamış olması, kişinin bu virüse karşı hassas olması, vücuda alınan mikrop oranının yüksek olması ve kişinin bağışıklık siteminin zayıf olması gösterilebilir” sözlerini kullandı. “Çiçek aşısı hastalığa karşı bağışıklık oluştururken suçiçeği aşısı bağışıklık sağlamıyor” Risk grubunda olanların hastalığa karşı dikkatli olması gerektiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Zeki Boztaş, “0-5 yaş arası bebek ve çocuklar, yaşlılar, gebeler ve herhangi bir nedenle bağışıklık sistemi ileride derecede zayıflamış kişiler hastalığa karşı daha hassas olduğu için dikkatli olmalıdır. 40 yaşından küçük olan kişiler, 50 yaşından büyük olanlara göre bu mikroba karşı daha hassastır. Çünkü 1980 yılına kadar ülkemizde tüm vatandaşlarımıza yapılan çiçek aşısının, MÇV’ye karşı yüzde 85 oranında bağışıklık sağladığı biliniyor. Gündemde sıklıkla yer edinen suçiçeği aşısı ise MÇV’ye karşı bağışıklık sağlamaz çünkü suçiçeği virüsü tamamen farklı bir gruba aittir” dedi. Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Zeki Boztaş, M-çiçeği virüsünden korunma yollarını madde madde sıraladı: "1-Ateşli ve döküntülü hastalarla temastan kaçınılmalı, temas edilecekse mutlaka eldiven ve maske ile kullanılmalı. 2-Hastalığa sahip kişilerin kıyafetleri, yatak çarşafları ve havluları kullanılmamalı. 3-Hastaların temas ettiği bardak, çatal, kaşık ve tabaklar kullanılmamalı. 4-Hastalık cinsel yolla da bulaş sağlayabileceği için enfekte bireylerle cinsel temastan kaçınılmalı. 5-Virüsten korunmak için eller sık sık sabun ve su ile yıkanmalı ya da alkol bazlı dezenfektan kullanılmalı. 6-Virüs riskine karşı vahşi hayvanlarla temastan kaçınılmalı. 7-Et tüketiminde iyice pişirmeye özen gösterilmeli. 8-Maymun çiçeği virüsüne sahip bireyler; kendini izole edip evde kalmalı, mutlaka dışarı çıkılması gerekiyorsa kısa süreli olmalı ve dışarıdayken cilt yüzeyinde meydana gelen yaraları kapatacak giysiler tercih edilmeli. 9-İzolasyon süresi tüm vücut lezyonları tamamen iyileşene kadar (Ortalama 4 hafta) sürmeli".
SANKO Üniversitesi’nde tıpta uzmanlık eğitiminde ilk mezuniyet heyecanı
27 Ağustos 2024 Salı - 12:43 SANKO Üniversitesi’nde tıpta uzmanlık eğitiminde ilk mezuniyet heyecanı Türkiye’de tıp fakültesi mezunlarının uzmanlık eğitimi için gereken branş seçme sınavı olan Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı (TUS) kazanarak, SANKO Üniversitesi’nde tıpta uzmanlık eğitimi alan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Asistanı Arş. Gör. Dr. Pelin Kan Özkaya, uzmanlık eğitimi bitirme sınavını başarıyla tamamlayarak tıp fakültesinden mezun olan ilk uzman hekim oldu. SANKO Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Güner Dağlı, “Tıpta uzmanlık alanında ilk uzman hekim vermenin mutluluğunu yaşıyoruz” dedi. Tıp eğitiminin zor bir süreç olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Dağlı, hekimlik mesleğini icra ederken günceli yakalamak için hayat boyu çok çalışmak, okumak ve araştırma yapmak gerektiğini vurguladı. “Ülkemizin sağlık alanında dünyada öncü ülkeler arasında yer almasını sağlamak amacıyla SANKO Üniversitesi olarak, alanında uzman olacak yeni hekimler yetiştirmek için çok çalışıyoruz” diyen Prof. Dr. Dağlı, şunları kaydetti: “Yetiştirdiğimiz mezunlarımızın elde ettiği başarılar bize ilham vererek daha çok çalışmaya sevk ediyor. Arş. Gör. Dr. Pelin Kan Özkaya, uzmanlık eğitimi bitirme sınavını başarıyla tamamlayıp yeni bir hayata adım attı. Başarılarının daim olmasını diliyor, bundan sonraki süreçte de SANKO Üniversitesi Ailesi olarak her zaman yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.” Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı aynı zamanda Uzmanlık Eğitimi Bitirme Sınavı Jüri Başkanı olan Prof. Dr. Yurdanur Kılınç da, “Tıp Fakültemizde klinik bilimlerde ilk uzmanlık öğrencimizi mezun etmenin haklı gururunu yaşıyorum. Kendisini kutluyor ve yeni yaşamında başarılar diliyorum” dedi. Kaliteli eğitim ve tecrübe bana yol gösterecek Arş. Gör. Dr. Pelin Kan Özkaya ise SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ilk uzman doktoru olmanın kendisini heyecanlandırdığını belirterek, “Alanında uzman hocalarımdan aldığım kaliteli eğitim ve tecrübe hem mesleki yaşamımda hem de hayatımda bana yol gösterecektir” şeklinde konuştu. Arş. Gör. Özkaya, “Bu süreçte emeklerini esirgemeyen değerli hocalarıma ve başarıma katkı sunan herkese şükranlarımı sunuyorum” diyerek sözlerini tamamladı. SANKO Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Metin Bayram ile Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayşen Bayram da Arş. Gör. Dr. Pelin Kan Özkaya’yı tebrik etti. Uzmanlık eğitimi bitirme sınavı jüri üyeliğini; SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali İrfan Güzel, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Burcu Gökalp Özcan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Yusuf Ünal Sarıkabadayı ile Gaziantep Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Öğr. Üyesi Prof. Dr. Metin Kılınç yaptı.