SAĞLIK
Sinüzit, nezle, soğuk algınlığı ve alerjik rinit için burun spreyi önerisi 24 Eylül 2024 Salı - 12:07:09 Prof. Dr. Cemal Cingi, Anadolu Propolisi Ekstraktı (A.P.E), okaliptüs, gliserin ve deniz tuzlu su içeren burun spreyinin sinüzit, nezle, soğuk algınlığı ve alerjik rinit tedavisine yardımcı olarak kullanılabileceği bildirdi. İstanbul’da düzenlenen bir organizasyonda 200’ün üzerinde doktor, eczacı, sağlık profesyoneli ve akademisyen bir araya gelerek fenolik değeri yüksek Anadolu propolisinin ve saf Anadolu propolisi içeren yeni ürünlerin üzerine detaylı bilgiler paylaştı. Gecede yapılan konuşmalar ve paylaşılan bilgiler, bilim ve doğanın uyumunu bir kez daha gözler önüne serdi. Toplantıda konuşan Prof. Dr. Cemal Cingi, "Arı ürünlerinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini değerlendiren çeşitli klinik çalışmalar, bu bileşiklerin bağışıklık sistemi desteğinden, enfeksiyon önleyici özelliklere kadar geniş bir yelpazede faydalar sunduğunu göstermiştir. Özellikle, propolisin antiviral ve antibakteriyel etkileri üzerine yapılan araştırmalar, bu maddenin soğuk algınlığı, üst solunum yolu enfeksiyonları ve çeşitli kronik inflamatuar hastalıklarda destekleyici bir rol oynayabileceğini ortaya koymaktadır. Arı ürünlerinin sağlık alanındaki potansiyelini daha iyi anlamak ve bu doğal bileşenlerden en üst düzeyde fayda sağlamak için çalışmalarımızı üniversite iş birlikleri ile titizlikle yürütüyoruz. Bu ürünler, güncel bilimsel veriler ışığında geliştirildiği gibi, aynı zamanda yüksek kalite standartlarına uygun olarak üretilmiştir. Amacımız, toplum sağlığına katkıda bulunacak yenilikçi ve doğal çözümler sunmaktır" dedi. Prof. Dr. Cingi, ayrıca lansmanda tanıtılan burun spreyinin iyileştirici özelliğine dikkat çekerek, “Alerjik rinite karşı etkisi 10 bin hastada kanıtlanmış ve Sağlık Bakanlığı onaylı burun spreyi, Anadolu Propolisi Ekstraktı (A.P.E), okaliptüs, gliserin ve deniz tuzlu su içeriyor. İçeriğindeki gliserin sayesinde burun içini nemlendirerek rahat nefes almayı kolaylaştırıyor. Ayrıca; sinüzit, nezle, soğuk algınlığı ve alerjik rinit tedavisine destek sağlamak amacıyla kullanılıyor” ifadelerini kullandı. Toplantıda Bee&You PhenoliX CEO’su Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı, kuruluş hikayelerini ve arılardan gelen doğal içeriklerle özenle geliştirilen yeni ürün serisinin içeriklerini katılımcılarla paylaşarak, markanın hedeflerini ve misyonunu vurguladı. Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı, “Her geçen yıl, uzman ekibimiz ile yeni ürünler geliştirmeye devam ettik. 11 yıl sonra bugün, yine bir ilki gerçekleştiriyor ve yenilikçi, doğal, patentli formüllerimizle geliştirdiğimiz yepyeni ürünlerimizi tüketiciler ile buluşturuyoruz” diye konuştu. Geceye katılan uzmanlar, "Kovandan sofraya" izlenebilir ve güvenilir ürünler geliştirilmesinin önemini vurguladı. Yeni teknolojiler kullanılarak geliştirilen bu ürünlerin arıcılık sektörüne sağladığı katkılar Türkiye’nin bu alanda uluslararası arenada tanınması yönündeki çalışmaları takdirle karşılandı. Lansmanda tanıtılan ürünler arasında yer alan saf Anadolu propolisi içeriğine sahip damlalar, boğaz spreyleri ve çocuklara özel formüller, sağlık profesyonelleri tarafından ilgiyle incelendi.
24 Eylül 2024 Salı - 11:17 Sağlık-Sen’den Aile Hekimliği Raporu: “MHRS’de aile hekimlerine yüzde 20’lik kapasite açılmalı” Sağlık-Sen tarafından hazırlanan Aile Hekimlerinin Güncel Sorunları ve Gelecek Perspektifi Çalıştayı’nın Sonuç Raporu’nda, Sağlık Bakanlığı’nın Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ile ilgili yeni hazırladığı düzenlemeye ilişkin kademeli sevk zinciri önerisine dikkat çekildi. Raporda, “Sevk zincirine geçişte ilk başta MHRS’den aile hekimleri için açılan alan yüzde 20 olarak planlanmalıdır. Buna paralel olarak aile hekimliği birimi sayısı artırılarak aile hekimi başına düşen nüfus azaltılmalı ki sistem, aile hekimliğinde tıkanmamalıdır” denildi. Sağlık-Sen tarafından düzenlenen Aile Hekimlerinin Güncel Sorunları ve Gelecek Perspektifi Çalıştayı’nın Sonuç Raporu yayınlandı. Sağlık-Sen web sitesinde yayınlanan raporda, aile hekimliği sisteminin hem sorunlarına hem de geleceğine dair öneriler yer aldı. Raporda 20 yıldır Türkiye’de uygulanan aile hekimliği sisteminin birçok sorunu olduğu savunularak, “Ortaya çıkan bu sorunlar, sadece aile hekimlerini değil, aynı zamanda halk sağlığını da derinden etkilemektedir” denildi. “Aile hekimi başına düşen nüfus azaltılmalı” Aile hekimi başına düşen nüfusun azaltılması gerektiğine vurgu yapılan raporda, “Öncelikle aile hekimliğinde sunulan hizmetin kalitesinin artırılması için hekim başına düşen nüfusun mevcut çalışanlar için gelir kaybına neden olmadan azaltılması elzemdir ve bunun için de aile hekimliği birimi ve aile hekimi sayısının artırılması gerekmektedir” önerisinde bulunuldu. “Kademeli sevk zinciri uygulanmalı” Aile hekimlerinin hastalık öncesi aşamada aktif rol alması gerektiğine ve Sağlık Bakanlığı’nın Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ile ilgili yeni hazırladığı düzenlemeye ilişkin kademeli sevk zinciri uygulamasına dikkat çekilen raporda, şu öneriye de yer verildi: “Sevk zincirine geçiş davranış değişikliği ve sistemsel düzenleme gerektirdiğinden sürece yayılarak kademeli sevk zincirine geçmek gerekmektedir. Aile hekimi sevk istediği zaman MHRS’ye girip randevu almak zorunda olmalıdır. MHRS’de aile hekimine alan açılmalı ve aile hekimleri buradan sıra beklemeden aynı gün veya ertesi güne randevu alabilmelidir. Buna paralel olarak aile hekimliği birimi sayısı artırılarak aile hekimi başına düşen nüfus azaltılmalı ki sistem, aile hekimliğinde tıkanmamalıdır.” “Her ASM’ye bir tıbbi sekreter alınmalıdır” Raporda, aile hekimliğinde görev yapan aile sağlığı çalışanı sayısının artırılması gerektiği belirtilerek, “Mevzuatta hekim başına en az bir aile sağlığı çalışanı olması gerektiği belirtilmektedir. Üç hekime ek bir aile sağlığı çalışanı daha planlaması kamu üzerinden yapılmalıdır. Aynı şekilde her ASM’ye bir tıbbi sekreter planlaması yapılmalıdır. Ayrıca ASM’lerde güvenliğin sağlanması için büyük ASM’lerden başlanarak güvenlik görevlisi istihdamı yapılmalıdır” ifadeleri kullanıldı. Aile hekimliği çalışanlarının yıllık izin sürelerinin artırılması gerektiği belirtilen raporda, aile hekimliği çalışanlarının tavan, destek ve teşvik ödemelerinin artırılması da istendi.
24 Eylül 2024 Salı - 10:55 Doktor anne, oğlu ile ’mesai arkadaşı’ oldu Mersin’de 112 Acil Çağrı Merkezi’nde görevli doktor Gülizar Özer, çalıştığı yere atanan oğlu Kayra Özer ile ’mesai arkadaşı’ oldu. Babası da doktor olan Kayra Özer, komuta kontrol merkezinde annesi ile birlikte nöbet tutuyor. Mersin’de yaşayan Özer ailesinin tek oğlu 24 yaşındaki Kayra Özer, doktor olan anne ve babasının izinden giderek Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. Bu yıl okulu bitiren Özer, 118. Dönem Devlet Hizmet Yükümlülük kurasında tercih ettiği Mersin 112 Acil Çağrı Merkezi’ne atandı. Doktor olan annesi 54 yaşındaki Gülizar Özer ile mesai arkadaşı olan Kayra Özer, bir yandan tecrübesini artırırken, diğer yandan da annesiyle görev yapmanın gururunu yaşıyor. Anne Gülizar Özer, 29 yıllık meslek hayatının 20 yılında 112’de görev yaptığını söyledi. Uzun süre ambulansta görev yaptıktan sonra 8 yıldır da komuta kontrol merkezinde görevine devam ettiğini ifade eden Özer, "Burada değişik faaliyetlerimiz var. Biz doktorlar ve diğer arkadaşlarımızla ambulansların Mersin’deki hastalara dağılımını ve yönlenmesini, hastaneler arasında nakil işlemlerinin koordinasyonunu sağlıyoruz. Bunun dışında vatandaşlarımızın sorunlarını dinliyoruz, danışma hizmeti veriyoruz, sorunları gideriyoruz" dedi. "Birlikte göreve gidip geliyoruz" Oğlunun meşakkatli bir eğitim sürecini tamamladıktan sonra atandığı 112 Acil Çağrı Merkezi’nde beraber görev yapmaya başladıklarını belirten Özer, "Öncelikli olarak liseye kadar gerçekten bayağı zor bir eğitim hayatı yaşadı. Çok çalıştı, tıp fakültesini kazandı. Fakülteyi bitirdikten sonra atama dönemi geldi. 118. Dönem Devlet Hizmet Yükümlülük kurasında da komuta kontrol merkezimizi tercih etti. Şükürler olsun ki ataması buraya, yanıma oldu. Şu anda birlikte çalışıyoruz, birlikte göreve gidip geliyoruz. Çok mutluyuz ve gerçekten çok gururluyuz" diye konuştu. "Bir evde 3 doktor birlikte çalışıyoruz" Oğlunun tıp fakültesini tercih etmesinde pek etkilerinin olmadığını dile getiren anne Özer, "Ama çevremizde, arkadaş çevresinde, iş çevresinde, devamlı gelip giderken gördüğü şeyler, bir tıp çevresiydi, doktor çevreydi. Belki de bundan dolayı örnek olmuş olabilir, etkilenmiş olabilir. Onun için belki de tıp fakültesini seçmiş olabilir. Tabii doktor olduğu için şu anda çok mutluyuz, çok gururluyuz. Eşim de aynı zamanda doktor. Bir evde 3 doktor birlikte çalışıyoruz. Ayrıca oğlumun buraya atanmış olması benim için ve eşim için gerçekten bir gurur kaynağı, mutluluk kaynağı. Bir anneyle oğlunun bir arada çalışması gerçekten çok güzel bir şey. İnsanı çok mutlu eden, motive eden, mutluluk veren bir olay. İnşallah darısı herkesin başına diyoruz" dedi. "Apayrı bir motivasyon kaynağıymış" Oğlunun yanına atanma oranın çok düşük olduğuna işaret eden Özer, şöyle devam etti: "Normal şartlarda öncelikli olarak burada bir kadronun açılmış olması gerekiyor; kadro açıldı. Bunun dışında oğlum burayı tercih etti; tercihte de burası geldi. Aynı ortamda anne ve oğulun bir arada alışıyor olması çok motive edici bir durum. Zaten buradaki arkadaşlarla bir ev ortamı gibi, arkadaş ortamı gibi birlikte çalışıyoruz. Ancak insanın kendi oğlunun çalıştığı ortamda bulunması apayrı bir duyguymuş. Hatta apayrı bir motivasyon kaynağıymış." Ev ile işi birbirinden ayrı tutmaya çalıştıklarını anlatan Özer, "İşle ilgili şeyleri pek eve taşımak istemiyoruz. Yani iş işte, ev evde kalsın. Ama illaki bazen doktorlukla ilgili konular evde gündeme geliyor. Ama işimizi iş yerinde bırakarak ev hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz" diye konuştu. "Annesiyle beraber nöbet tutmaya başladı" Annesiyle beraber nöbet tutmaya başlayan Kayra Özer de bu yıl Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra güzel bir tercih dönemi yaşadıklarını söyledi. Kendileri açısından heyecanlı bir süreç olduğunu dile getiren Özer, "Bizim için çok heyecanlıydı. Komuta kontrol merkezinde kadro açıldı ve annem de burada doktor olarak çalışıyordu. Tabii ki ilk düşüncem burayı tercih etmek oldu. Tercih sürecinde çok heyecanlıydık, ’gelecek mi, gelmeyecek mi, nasıl olacak’ diye. Ve sonunda geldi. Çok mutlu olduk. Küçükken annemin 112 montlarını, 112 tişörtlerini giyerdim. Şimdi o tişörtler, o montlar bana ait. Küçükken yaptığımız şeyler şimdi gerçek oldu. O yüzden çok mutluyum. Annemle birlikte çalışmak çok güzel. Ev hayatımızı burada profesyonelce devam ettiriyoruz" dedi. "Annemin disiplini sayesinde çok daha kolay öğrenebiliyorum" Annesinin çok disiplinli olduğunu vurgulayan Özer, şunları kaydetti: "Annem bence disiplinin vücut bulmuş hali. Burada çalışmamın benim için pozitifliği; ben yeni mezun bir doktorum sonuç olarak. Buradaki sistemi tam olarak bilmiyorum, buradaki işleyişi bilmiyorum. Annemin disiplini sayesinde bunları çok daha kolay öğrenebiliyorum. Başlamadan önce biz çok heyecanlıydık, ’nasıl olacak, sistem nasıl yürür’ diye. Burada şimdi ben bir doktorum ama biraz da annemin oğlu olarak devam ediyorum açıkçası. O yüzden heyecanlıydık. Ama şu an her şey çok güzel. Alıştık bugün 4. nöbetim. Her şey çok güzel ilerliyor. Annemle çalışmaktan çok mutluyum. O da benimle çalışmaktan çok mutlu." (VEG-FKE
’Kırık kalp sendromu, kalp kriziyle benzerlik gösterebilir’
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:45 ’Kırık kalp sendromu, kalp kriziyle benzerlik gösterebilir’ Kırık kalp sendromunun daha çok kadınlarda, özellikle menopoz sonrası yaygın olduğunu belirten Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Cemal Sağ, “Aniden başlayan ve genellikle şiddetli olan göğüs ağrısı, kırık kalp sendromunun en yaygın belirtisidir. Kalp krizinde olduğu gibi, bu ağrı genellikle göğsün ortasında hissedilir. Kişi, aniden ortaya çıkan nefes darlığı yaşayabilir” dedi. Medical Park Ordu Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Cemal Sağ, kırık kalp sendromunun kalp krizi ile benzerlik gösterdiğini söyledi. Kırık kalp sendromunun tıbbi tanımını yapan Prof. Dr. Sağ, “Takotsubo kardiyomiyopati veya strese bağlı kardiyomiyopati olarak bilinir. Bu sendrom, yoğun stres veya duygusal travma sonrası ortaya çıkan, geçici bir kalp kası zayıflığı durumudur” diye konuştu. Prof. Dr. Sağ, “Genellikle şiddetli bir duygusal veya fiziksel stresin ardından, kalbin sol ventrikülünde ani bir fonksiyon bozukluğu meydana gelir. Kalbin ana pompalama odasının uç kısmında EKO ile balonlama gösterilebildiği gibi, koroner anjiyoda da aynı durum tespit edilebilmektedir. Bu durum, kalp krizine benzer semptomlar gösterebilir, ancak aralarındaki fark, kırık kalp sendromunun kalp damarlarında tıkanıklık olmamasıdır. Sendromun belirtileri arasında göğüs ağrısı, nefes darlığı ve düzensiz kalp atışları bulunur. Tedavi genellikle destekleyicidir ve hastaların çoğu birkaç hafta içinde tamamen iyileşir” ifadelerine yer verdi. “Menopoz sonrası kadınlarda daha sık görülüyor” Kırık kalp sendromunun daha çok kadınlarda, özellikle menopoz sonrası dönemde daha yaygın olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sağ, “Bunun başlıca nedeni hormonların, özellikle de östrojenin, kalp sağlığı üzerindeki koruyucu etkilerinin azalmasıdır. Östrojen, kadınlarda kalp damarlarının esnekliğini ve sağlığını korumada önemli bir rol oynar. Aynı zamanda stres hormonlarına (adrenalin ve kortizol gibi) karşı kalbi koruyucu bir etkisi vardır. Menopoz sonrası dönemde östrojen seviyeleri düşer, bu da kalbin stres faktörlerine karşı daha savunmasız hale gelmesine neden olur. Menopozla birlikte gelen hormonal değişiklikler, kan basıncı, kolesterol ve kan şekeri seviyelerinde değişikliklere yol açabilir. Bu değişiklikler, kalp sağlığını olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, menopoz sonrası kadınlar genellikle yaşa bağlı olarak daha fazla stres, kaygı veya depresyon yaşayabilirler. Bu durumlar, kırık kalp sendromunu tetikleyen faktörler olabilir. Sonuç olarak, menopoz sonrası östrojen seviyelerinin düşmesi ve bununla ilişkili fizyolojik ve psikolojik değişiklikler, kadınları kırık kalp sendromuna daha yatkın hale getirir” şeklinde konuştu. “Kalp kriziyle benzerlik gösterebilir” Kırık kalp sendromunun belirtilerinin genellikle ani ve şiddetli olduğunu, kalp kriziyle benzerlik gösterebildiğinin altını çizen Prof. Dr. Sağ, “Aniden başlayan ve genellikle şiddetli olan göğüs ağrısı, kırık kalp sendromunun en yaygın belirtisidir. Kalp krizinde olduğu gibi, bu ağrı genellikle göğsün ortasında hissedilir. Kişi, aniden ortaya çıkan nefes darlığı yaşayabilir. Bu durum, kalbin yeterince etkili şekilde kan pompalayamamasından kaynaklanır. Kalp atışlarında düzensizlik veya hızlı kalp atışları (çarpıntı) yaşanabilir. Bazı hastalar, ani kan basıncı düşüşü veya kalp atışlarının düzensizliği nedeniyle bayılabilir. Yoğun bir yorgunluk hissi, kalbin zayıflaması nedeniyle oluşabilir. Bazı durumlarda mide bulantısı ve kusma görülebilir ancak bu belirtiler daha az yaygındır. Aşırı terleme, genellikle göğüs ağrısı ve nefes darlığı ile birlikte ortaya çıkabilir. Bu belirtiler ani ve genellikle stresli bir olaydan sonra ortaya çıkar. Belirtiler yaşandığında acil tıbbi yardım alınması önemlidir, çünkü kırık kalp sendromu kalp krizine çok benzeyebilir ve doğru teşhis için uzman değerlendirmesi gereklidir” ifadelerini kullandı.
Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi 230 aileye umut oldu
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:36 Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi 230 aileye umut oldu Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hizmet veren Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi kurulduğu Nisan ayından bugüne kadar 230 aileye umut oldu. Karadeniz Bölgesi’nin kamu sağlık tesislerindeki en büyük Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi, Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2024 yılının Nisan ayında hizmete girdi. Hizmete girdiği günden bugüne kadar 2 bin 300 kişi merkeze tedavi olmak için başvurdu. Merkez şu ana kadar çocuk sahibi olmak isteyen 230 aileye umut olmayı başardı. 3 yataklı, bünyesinde Embriyoloji ve Androloji Laboratuvarı, TESE Odası, 2 ameliyathane, 2 poliklinik odası, klinik destek ve bekleme alanlarını bulunduran merkez hizmet vermeye devam ediyor. "Bebek sahibi olmanın hayalini kuran ailelerimizin mutluluklarına ortak olmak istiyoruz" Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Ümit Çallı, “İleri teknoloji ve donanıma sahip, fiziki büyüklüğü ile Karadeniz Bölgesi’nin kamu sağlık tesislerindeki en büyük üremeye yardımcı tedavi merkezi hastanemiz bünyesinde nisan ayında faaliyete başlamıştı. Sağlık Bakanlığı’na bağlı 24 merkezden biri olarak faaliyetimize devam etmekteyiz. Açıldığı günden itibaren önemli sayıda taleple karşılaştık. Bu taleplerin yaklaşık 230’una işlem gerçekleştirildi. Embriyo transferi yaptığımız ve embriyo transfer sürecine getirdiğimiz birçok başvurumuz var. En büyük temennimiz sağlayacağımız başarılı sonuçlarla bebek sahibi olmanın hayalini kuran ailelerimize yapabileceğimiz hizmetlerle mutluluklarına ortak olmaktır” dedi. "Yüz güldürüyoruz" Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi Sorumlusu Kadın ve Doğum Hastalıkları Uzm. Dr. Şükran Esra Kaykı, "Merkez açılalı 4 ay oldu ve 2 bin 300’ü geçen hasta sayımız oldu. Merkezimize sosyal güvencesi olan veya olmayan bütün hastalarımız başvurabiliyor. Tüp bebek tedavisinde veya aşılama tedavisinde belirli kriterleri sağlayan hastalarımızda raporlu ise çok düşük bir ücretle, raporsuz ise ücretli tedavi yapabiliyoruz. Aşılama kriterlerini karşılayan hastalarımız öncelikle aşılama ile tedavi etmeye çalışıyoruz. Çok kolay bir yöntem hastaya da bir yükü olmuyor. Eğer ki aşılama tedavisi ile başarılı olamayan bir hasta ise bunları tüp bebek tedavisine alıyoruz. Belirli sağlık kriterlerini: yaş durumu ve belirli prim gününü ödemiş hastalarımızın eğer kriterleri tamam ise onlara sağlık raporu çıkarıyoruz. Böylelikle tüp bebek tedavisinin çok büyük bir kısmını ücretsiz olarak yapabiliyoruz. Tüp bebek tedavisi bizim için 10 – 12 günlük bir tedavi süresini kapsıyor. Embriyoloji Laboratuvarı ile birlikte çalışıyoruz ve yüz güldürüyoruz. Vatandaş bize direk başvurabiliyor. Herhangi bir randevu alma telaşı olmadan, tıbbi durumun el verdiği günde bize direk başvurabiliyor" diye konuştu. Laboratuvar Sorumlusu Histoloji ve Embriyoloji Uzmanı Dr. Kenan Demir ise, "Laboratuvarımızda en son teknoloji cihazlar bulunuyor. En kaliteli malzemeleri kullanıyoruz. Burada çalışma alanımız çok büyüktür. Şuan Karadeniz Bölgesi’nde en büyük yer bize aittir. Bunun faydasını çalışırken görüyoruz” şeklinde konuştu. Hastalar hizmetten memnun Merkezin ilk hastalarından olan Arzu Akgül Demirer, "Bu merkez 5 ay önce açıldı ve ilk hastalarında biriyim. Merkezimizden çok memnun kaldım. Hizmetinden ve imkanlarından çok memnun kaldım. Yaklaşık 6 yıldır çocuk sahibi olmak istiyorduk. Burada ilk seferde başarıyı elde ettik. Buranın ilk hastası, ilk başarılı hastasıyım. İkiz gebeyim” ifadelerini kullandı. Hasta Özlem Özkal, "Tüpleri olmayan bir kadındım. Dış gebelikten dolayı tüplerim alınmıştı. Buraya doktorum yönlendirdi. 34 yaşında anne olayım istedim. Normalde 2 çocuk doğurmuştum. İnşallah sağlıkla gelir" açıklamasında bulundu.
İzin verici tutum ve mükemmeliyetçi ebeveynler internet bağımlılığını arttırıyor
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:32 İzin verici tutum ve mükemmeliyetçi ebeveynler internet bağımlılığını arttırıyor Türkiye’de bir oyun platformuna yönelik getirilen erişim engeli, çocuk güvenliği ve oyun bağımlılığına dair endişeleri tekrar ön plana çıkardı. İnternet bağımlılığının çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çeken Altınbaş Üniversitesi’nden Dr. Ayşegül Güner Algan, ebeveynlerin davranış şekillerinin internet bağımlılığında önemli bir faktör olduğunun da altını çizdi. Son dönemde Türkiye’de popüler oyun platformlarından birine yönelik alınan erişim engeli kararı, çocuk güvenliği ve oyun bağımlılığı tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Platformda yer alan uygunsuz içerikler ve çocukların bu oyunlara olan bağımlılığı, yasaklama kararının temel gerekçeleri arasında yer aldı. Uzmanlar, dijital oyunların çocuklar üzerindeki etkilerinin ciddiyetine dikkat çekerek, bu tür platformların kontrolsüz kullanımının çocukların gelişim süreçlerini olumsuz etkileyebileceğini belirtiyor. Bu bağlamda, oyun bağımlılığına dair farkındalık artırıcı çalışmaların önemi de bir kez daha ortaya çıktı. “İnternet bağımlılığı da diğer bağımlıklar gibi ciddi bir sorun” Altınbaş Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ayşegül Güner Algan, çocukların internet ve dijital oyun bağımlılığı konusunda önemli uyarılarda bulundu. Dr. Ayşegül Güner Algan, çocuklarda internet bağımlılığının, her gün internet kullanma, yaşıtlarından daha fazla vakit geçirme ve bu alışkanlık nedeniyle aile ve arkadaş ilişkilerinde çatışmalar yaşama gibi belirtilerle kendini gösterdiğini belirtti. "İnternet, günümüz dünyasında hem yetişkinler hem de çocuklar için vazgeçilmez bir teknoloji. Ancak, kontrolsüz kullanımının büyük zararları olduğu artık bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek" diyen Dr. Algan, internet bağımlılığının, diğer bağımlılıklar gibi ciddi bir sorun olduğunu vurguladı. “Çocukların gelişim süreçlerini olumsuz etkileyebilir” Dr. Algan ayrıca internet bağımlılığının çocuklar üzerindeki etkileri hakkında da “Dikkat eksikliği, iletişim bozuklukları, unutkanlık gibi bilişsel sorunlara; öfke, sinirlilik ve ajitasyon gibi duygusal problemlerle boyun ve omurga bozuklukları gibi fiziksel sorunlara yol açabiliyor. Özellikle küçük çocuklarda, uzun süre ekrana maruz kalma ise konuşma geriliği ve iletişim bozukluklarına neden olabiliyor. Uzun saatler boyunca ekran karşısında zaman geçirmek, çocukların gelişim süreçlerini olumsuz etkileyebilir" dedi. Küçük çocukların da ekran karşısında uzun süre kalmalarının psikolojik ve fiziksel zararlara yol açabileceği ifade eden Dr. Algan bu sürenin özellikle okul öncesi yaşlarda günde 1 saatle sınırlı olması gerektiğini vurguladı. İzin verici tutum ve mükemmeliyetçilik, internet bağımlılığını arttırıyor Araştırmalara göre izin verici tutuma sahip ebeveynlerin çocuklarında internet bağımlılığının daha sık görüldüğünü söyleyen Dr. Algan, "Bu tarz ebeveynler, çocuklarına kural koymayan, ev işlerinde görev vermeyen ve evde belirli sınırlandırmalar getiremeyen kişilerdir. Çocukların duygusal olgunluğu yeterince gelişmediği için, doğru kararlar veremeyebilirler. Bu yüzden ebeveynlerin, çocuklarının yaşına uygun kurallar getirmesi büyük önem taşır" dedi. Algan ayrıca, mükemmeliyetçi ve çocuklarıyla okul başarısı üzerine çatışma yaşayan ebeveynlerin çocuklarının da internet bağımlılığına daha yatkın olduğunun altını çizdi. Günümüzde birçok ebeveynin de sosyal medyada sıkça vakit geçirdiğini ve bunun çocuklar için olumsuz bir örnek oluşturduğunu da söyleyen Dr. Algan, "Ebeveynler, çocuklarına model olmalı ve onlarla kaliteli vakit geçirebilmelidir" şeklinde konuştu. “Çocuklarını tanıdıkları kişilerle oynamaya yönlendirmeliler” Altınbaş Üniversitesinden Dr. Ayşegül Güner Algan son olarak internet kullanımının süresi kadar içeriğinin de önemli olduğuna dikkat çektiği konuşmanı şöyle sonlandırdı: "Özellikle şiddet içerikli platformlar ve oyunlar, çocukların saldırganlığını artırabilir. Şiddet, sadece gözlemleyerek bile taklit edilebilen bir davranıştır. Ayrıca, çevrimiçi platformlarda diğer oyuncularla etkileşime giren çocukların, kimlikleri belirsiz kişiler tarafından kandırılma riski de var. Ebeveynler, çocuklarını tanıdıkları kişilerle oynamaya yönlendirerek daha güvenli bir ortam oluşturabilirler.”
“Psikolojik İyi Oluş” yolculuğuna davet
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:25 “Psikolojik İyi Oluş” yolculuğuna davet Psikolog Halime Gündüz, “Psikolojik İyi Oluş”, kavramının insanların genel yaşam mutluluğunu ve memnuniyetini etkilediğini söyledi. “İnsan ne için yaşar? Yaşamın temel amacı nedir? İyi hissetmek için ne gerekir?” şeklindeki soruların cevaplarının yıllardır araştırıldığını ifade eden Psikolog Halime Gündüz, “ İnsanlık tarihi boyunca da sayısız kez cevaplanmıştır. Çok sayıda insan için en önemli değerin ve nihai amacın “mutluluk” olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Ancak mutluluk da tanımlanması güç ve oldukça bireysel bir olgudur. Mutluluk kavramını da bir iyi olma hali olarak düşünürsek.” şeklinde konuştu. “Psikolojik iyi oluş ile zihinsel sağlık arasında fark var” “Psikolojik İyi Oluşun” kişinin her yönüyle kendini kabulü, olumlu ilişkiler kurabilme yeteneği, yaşamının anlam ve amaçlar içermesi, kişisel gelişime açıklığı, özerkliği/bağımsızlığı psikolojik iyi oluşu olarak özetlenebileceğini anlatan Gündüz, “Psikolojik iyi oluştan bahsedildiğinde genellikle akıl sağlığı kavramı düşünülmektedir. Kavramlar benzer olsa ve çoğu zaman kolayca karıştırılsa da, psikolojik iyi oluş ile zihinsel sağlık arasında bazı farklılıklar vardır. İyi bir zihinsel sağlığa sahip olmak, genel psikolojik sağlığınızın yalnızca bir parçasıdır. Akıl sağlığı daha çok zihninizin durumuna ve zihninizin günlük olarak nasıl çalıştığına odaklanır. Psikolojik olarak iyi olduğunuzda kendinizle ilgili olumlu duygulara sahip olursunuz, hayattaki durumunuzdan memnun olursunuz ve geleceğe dair iyimser olursunuz.” dedi. “Psikolojik iyi olma hali daha iyi fiziksel sağlığa bağlıdır” “Psikolojik iyi oluş, genel yaşam mutluluğunuzu ve memnuniyetinizi etkiler.” diye konuşan eden Psikolog Halime Gündüz, Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde kaleme aldığı yazıda, “Yüksek düzeyde iyi oluşa ulaşmak, hayatınızdan memnun olduğunuz ve hem kendinize hem de genel durumunuza olumlu bir bakış açısına sahip olduğunuz anlamına gelir. Ek olarak, psikolojik iyi olma hali daha iyi fiziksel sağlığa bağlıdır. Çok sayıda bilimsel çalışma, olumlu bir zihnin birçok hastalık riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğunu kanıtlıyor. Bu durum daha yüksek düzeyde iyi psikolojik sağlığa sahip olan kişilerin kendisine bakma arzusunun da yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.” şeklinde konuştu. “Çoğu kişi psikolojik iyi oluşa ulaşmakta zorlanır” Psikolojik iyi oluşun bir diğer faydasının da daha iyi bir sosyal yaşam olduğunu vurgulayan Psikolog Halime Gündüz , sözlerini şöyle sürdürdü, “Eğer hayatınızdan memnunsanız ve kendinizi iyi hissediyorsanız, başkalarıyla sosyal ilişkilere ve aktivitelere katılma olasılığınız daha yüksektir. Yakın ilişkilere sahip olmanın, zihinsel sağlığı iyileştirdiği ve daha iyi bir psikolojik sağlığa katkıda bulunduğu tespit edildiğinden bu fayda da iki yönlüdür. Çoğu kişi psikolojik iyi oluşa ulaşmakta zorlanır ve sağlıklı yaşam yolunda çalışmalarına yardımcı olacak profesyonel yardıma ihtiyaç duyabilir. Sizin için de durum buysa, Müdürlüğümüze bağlı beş Sağlıklı Hayat Merkezi (SHM) içerisinde bulunan uzmanlarımızla birlikte psikolojik iyilik yolculuğunuzda size yardımcı olabilir ve ilerlemenizi sağlayabiliriz”
Sıcak havalar sadece bunaltmıyor kalp sağlığını da etkiliyor
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:14 Sıcak havalar sadece bunaltmıyor kalp sağlığını da etkiliyor Aşırı sıcaklık artışı, yaz aylarında kalp damar hastalarını etkileyen en önemli problem olarak ortaya çıkıyor. Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Kurtuluş Özdemir, kalp damar hastaları ve herkes için sıcaktan korunmanın önemli olduğunu belirterek, "Güneşin dik geldiği vakitlerde dışarı çıkılmaması, açık renkli elbiseler giyerek vücudun soğuracağı sıcaklığı engellemesi, bunun yanında bol su tüketilmesi ve hafif gıdalar tavsiyelerimizdir" dedi. Özellikle hava sıcaklıklarının yüksek olduğu günlerde vücutta terlemenin artmasıyla çok fazla sıvı kaybı meydana geliyor. Vücudun aldığından daha fazla su kaybetmesiyle kan daha fazla yoğunlaşırken, kalbin yükü artıyor. Aşırı sıcaklık artışının kalp damar hastalarını etkileyen en önemli problem olduğunu belirten Medicana Konya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Kurtuluş Özdemir, "Yaz aylarında kalp damar hastalarını etkileyen en önemli problemin aşırı sıcaklık artışı olduğunu biliyoruz. Kalp, normal görevleri dışında aynı zamanda vücut için önemli bir regülasyon aracıdır. Bu sıcaklık artışlarına karşı vücudun normal fonksiyonlarını devam ettirmek için ciddi bir regülasyon mekanizması olarak devreye girer. Sıcaklık artışını iki şekilde değerlendirmek lazım. Bir, normal ısı artışı ki Orta Anadolu’da karşılaştığımız durum, bir de aşırı nemle birlikte ısı artışı. Bu ikisi birbirinden farklı tezahür edebilir. Isı artışını telafi etmek için vücudun en önemli regülasyon mekanizması terlemek ve vücutta oluşan aşırı ısıyı bu şekilde dışarıya atmak şeklinde tezahür eder" dedi. "Vücut sıvı kaybedince özellikle kan konsantrasyonu artar" Vücut sıvı kaybedince özellikle kanda pıhtılaşma eğiliminin de arttığını söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Kurtuluş Özdemir, "Vücut terleyerek bu ısıyı atmaya çalışırken tabii bu arada ciddi bir sıvı kaybı, artı tuz kaybı meydana gelir. Bunun da vücut için olumsuz etkileri söz konusu olur. Vücut sıvı kaybedince özellikle ne olur dersek, kan konsantrasyonu artar. Kan konsantrasyonunun artması kanda pıhtılaşma eğilimini arttırır ve bu da hem normal insanlarda ki özellikle de kalp damar hastalarında kalple ilgili oluşabilecek olumsuz olaylar riskini artırır. Birçok hastalık için ayrı ayrı zikretmek belki zaman alır ama genel olarak konuşmak gerekirse bu regülasyonu sağlamak, vücuttan sıvı atılımını sağlamak için, sıvı atılımının ortaya çıkardığı vücut su eksikliğini telafi etmek için böbrekler de devreye girer. Böbrekler vücutta damarlara vazokonstrüksiyon yani damarları daraltıcı etki oluşturan hormonlar salgılar, bu da aynı zamanda kalbin yükünü artırır. Çok karmaşık olaylar silsilesi dolayısıyla ve neticede kalp bir strese maruz kalır. Yapılması gereken şey, en önemli husus; vücudun terlemeyle attığı ısı ve tuz kaybını engellemesi için yapılması gereken bol su tüketilmesi. Kişinin vücut yapısına, kilosuna, sıvı kaybına göre değişmekle birlikte günde en az 2 buçuk, 3 litre su alınması en önemli kompanzasyon aracı olarak devreye girer. Tabii bunun yanında özellikle herkese önerdiğimiz gibi kalp hastalarına, sıcaktan korunmak, güneşin dik geldiği vakitlerde dışarı çıkılmaması, açık renkli elbiseler giyerek vücudun soğuracağı sıcaklığı engellemesi, bunun yanında bol su tüketilmesi ve hafif gıdalar. Çok fazla olmadan daha hafif gıdalarla beslenmenin ayarlanması genel tavsiyelerimiz" ifadelerini kullandı. "Nemli bölgelerdeki insanların daha fazla dikkat etmesi gerekir" Özellikle nemli bölgelerde yaşayan insanların daha fazla dikkat etmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Özdemir, "Özellikle deniz bölgelerinde, Ekvator’a yakın bölgelerde olan şekilde nemin artmasıyla birlikte ısı artışı daha tehlikeli bir olaydır. Çünkü nemli bölgelerde vücut terleme yapamaz. Terleme olmayınca ısıyı atamaz ve sıcak çarpmasına ve sıcağın oluşturacağı kardiyovasküler sistem üzerindeki etkilerin daha fazla belirgin olmasına yol açar. O nedenle nemli bölgelerde yaşayan insanların daha fazla dikkat etmesi gerekir. Vücut terleme yapamadığı için vücut ısısı artar. Bu sefer ısının artmasının etkisiyle vücutta damarlar tam tersine dilate olur, tansiyon düşmesi, kalbin farklı bir şekilde strese girmesi ve bunun sonucu özellikle damar hastalarında ciddi iskemik olaylara zemin hazırlanması gibi bir sonuçla karşı karşıya kalırız" diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ayvalık Belediyesini ziyaret etti
28 Ağustos 2024 Çarşamba - 19:32 CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ayvalık Belediyesini ziyaret etti CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde halka seslendikten sonra Ayvalık Belediyesi’ni ziyaret etti. Beraberinde Genel Başkan Yardımcıları Ensar Aytekin ve Mahir Başaran’ın yanı sıra CHP İl Başkanı Erden Köybaşı, CHP Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı, CHP İlçe Başkanı Hüseyin Şalmanlı, Edremit Körfezi ilçelerinin CHP’li Belediye Başkanları ile Ayvalık Belediyesi’ni ziyaret eden Genel Başkan Özel’i Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin karşıladı. Ayvalıkgücü Belediyespor minik futbolcularının üzerinde “Özgür Özel” yazan 10 numaralı formayı hediye etmesinin ardından, belediye başkanlık makamına çıkan Özel’e Belediye Başkanı Ergin, ‘Hoş geldiniz’ diyerek çalışmaları hakkında mini bir brifing verdi. CHP iktidarında Türkiye’nin şahlanacağını savunan Başkan Ergin, CHP’nin iktidar yarışında Özgür Özel’in yanında yer alacaklarını söyledi. Toplantıda konuşan CHP Genel Başkanı Özel, 31 Mart seçimlerinde, Türkiye nüfusunun yüzde 65’ininden aldıkları oyla CHP’nin sandıktan birinci parti çıktığını hatırlatarak, bunun Türk milleti tarafından kendilerine gösterilen büyük bir teveccüh ve aynı zamanda büyük bir sorumluluk olduğunu kaydetti. Ege Bölgesi’ndeki 9 ilin CHP’li belediye başkanları tarafından yönetilmeye başlandığına işaret eden Özel, "Benim belediye başkanlarımıza her zaman ifade ettiğim; bugün Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin’in cebindeki anahtar, belediyenin kapısının, kasasının ya da Ayvalık’ın altın anahtarı değil, cebindeki anahtar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarının anahtarıdır. Biz üzerimize düşeni doğru yaparsak, iyi ve şeffaf yönetirsek, milletimizde genel iktidarın anahtarını bize verecektir. Bu seferki; öyle birkaç belediye değil, ekonominin yüzde 80’ini, turizmin yüzde 92’sini, nüfusun yüzde 95’ini CHP’li belediyelere emanet ettiler. Bu, şu demek; ‘Ben size bir yatırım kredisi veriyorum. Bu bir tüketici kredisi değil, alın tüketin diye değil. Bu krediyi doğru kullanın diye. Günü geldiğinde, genel seçim atmosferine girildiğinde bakacağım. Aynı bankalar gibi, verilen krediler iyi kullanılıyorsa, fazlasını vermek için gelirler. Kötü kullanılıyorsa geri çekmek isterler” dedi. “Türkiye tarihi bir dönüm noktasında” CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “AB’nin önceki üyelerine baktığınızda 55 bin dolarlık kişi başı milli gelir var. Oysa; o hedefi terk edip, sonrada Şanghay işbirliğinin peşine takılınca, oradaki milli gelir ortalaması ise 4 bin 500 dolar. Aralarında 10 kat fark var. Türkiye tarihi bir dönüm noktasında. Yapılacak ilk seçim, bir yönüyle referandum olacak. Bu sefer referandum; zengin, müreffeh, Avrupa’nın bir parçası, hukukun üstünlüğünün kalkınma getirdiği bir Türkiye mi, yoksa Şanghay işbirliği örgütünde olduğu gibi güçlü liderlerin, yoksul halkların olduğu bir Türkiye’mi?” dedi. Özel, "Şunu son derece net ifade ediyorum. Gelecek seçimlerden sonra Türkiye’yi 10 yıl Cumhuriyet Halk Partisi yönetirse; maaşlardan değil, ama fiyatlardan birer sıfır atılacak" diye konuştu. Ayvalık ve Edremit körfezi ilçelerinde yaşanılan susuzluk sorununa da değinen Özel, “Bu sorunun CHP‘li Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile Ayvalık Belediyesi tarafından koordineli olarak çözümleneceğini çok yakında göreceksiniz. Bu konuda geçmişten beri AK Parti’nin ettikleri; Ayvalık’lının da, Körfez halkının da canına tak etmişti. Bıçak kemiğe dayanmıştı. AK Parti bu seçimlerde gereken cevabı aldı. Bundan sonra; devraldığımız enkaza rağmen, belediyenin inanılmaz borçlarına rağmen bir şekilde bu sorunları çözmenin, bu sorunlara kalıcı çözümler üretmenin ilk adımlarını atıyoruz. Bunun da müjdesini buradan vermek istiyoruz. Bugüne kadar hiçbir CHP’li belediye başkanına oy veren kimseyi son dönemde hiç pişman etmedik. Hep, ’Oy verdik. Memnunuz’ diyorlar. Bu memnuniyeti Ayvalık’ta Mesut Başkan ile ilgili gördük. Dün Edremit’te belediye başkanımızla ilgili gördük. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile ilgili görüyoruz. Bundan da büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bu memnuniyetin artarak devam edeceği ve CHP’ye genel iktidarı da getireceği günleri ufukta görüyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum” diye konuştu.