SAĞLIK
19 Eylül 2024 Perşembe - 16:43 Alzheimer hastaları ve yakınlarına destek verecek Düzce’de alzheimer hastalarını ve yakınlarını desteklemek üzere belediye-hayırsever işbirliğiyle yapılan alzheimer hastaları gündüz bakım merkezi 23 Eylül Pazartesi günü kapılarını açacak. Sosyal belediyecilik anlayışı ile toplumun tüm kesimlerine dokunan Düzce Belediyesi, “Ertan Uçar Alzheimer Hastaları Gündüz Bakım Merkezi”ni hizmete alıyor. Geçtiğimiz aylarda tanıtımı yapılan ve personel görevlendirmesinin tamamlanması ile Dünya Alzheimer Günü’ne denk gelen haftada kapılarını açacak olan bakım merkezini ziyaret eden Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü, hem bakımevinin içerisinde ve bahçesinde incelemelerde bulundu, hem de personelle tanıştı. “Ertan Uçar örnek olsun” Başkan Özlü, Düzce Belediyesi ve hayırsever iş insanı Ertan Uçar’ın katkılarıyla yapılan merkezin örnek olmasını dileyerek, “Burası daha önce kütüphane olarak planlanmış, ancak fonksiyonel olmayan bir binaydı. Bu binanın belediyemize tahsisi için o günkü şartlarda Milli Eğitim Bakanı’nı aramak durumunda kaldık. Sayın bakanımız uygun gördü ve burayı belediyemize tahsis ettiler. Burada bir hayırsever katkısı var, belediyemizin katkısı var. Aslında Düzce’de iş insanlarının, eşrafın bu tür yaklaşımları örnek alması ve çok sayıda kreş, Alzheimer merkezi, yaşlı bakım merkezi gibi yerlerin açılmasına vesile olmalarını temenni ediyoruz. Bu vesileyle Ertan Uçar’a teşekkür ediyoruz. Diğer Düzceli kardeşlerimiz ve işadamlarının Uçar’ı örnek almalarını, onların da birer sosyal sorumluluk projesi alarak, okullar, kreşler, bakım merkezleri yapmalarını istiyoruz. Düzce’mize hayırlı olsun” ifadelerini kullandı. 23 Eylül’de kapılarını açıyor Demetevler Mahallesi’nde 2 dönüm alan üzerinde kurulu olan merkez 250 metrekare kapalı alana sahip. İçerisinde terapi ve dinlenme odası, 3 adet aktivite odası ve kış bahçesi yer alan merkez, hasta kabulüne başlayacak. Bakım merkezinde, sosyal hizmet uzmanı, yaşlı bakım personelleri, hemşireler, gerontolog, ergoterapist, hemşire ve antrenör olmak üzere 8 personel görev yapacak. Günlük 15 hastanın kabul edileceği merkez, ilk etapta haftanın 5 günü açık olacak. 2 günlük periyotlar halinde hastaların ağırlanacağı bakımevi, talep yoğunluğuna göre cumartesi günü de hizmet verecek. Ayrıca ilerleyen zamanlarda hobi bahçesi ve sera kurulacak. Sosyal yaşam desteği Alzheimer hastalarının ve hasta yakınlarının yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen merkez, hastaların zihinsel ve duygusal olarak desteklenmesinden, sosyal yaşama aktif katılımlarının sağlanmasına kadar geniş bir yelpazede yardımcı olacak. Hastalığın oluşturduğu zorlukları en aza indirmeyi amaçlayan yaşam merkezi, etkinlikler ve sosyal aktiviteler ile hastaların kendilerini daha iyi hissetmelerine de yardımcı olacak. Alzheimer hastaları ve yakınları için büyük bir rahatlama sağlayacak bu merkez, hastalara güvenli ve destekleyici bir ortam sunarken, aynı zamanda ailelerine de bir nefes alma imkanı tanıyacak. Hasta yakınları için gerek bireysel, gerekse gruplar halinde bilgilendirme seansları gerçekleştirilerek, bakım sürecinin daha bilinçli ve etkili bir şekilde yönetilmesi de sağlanacak. Düzce’de sağlık alanındaki önemli bir ihtiyacı karşılayacak olan gündüz bakımevi, sosyal hizmetler alanında yeni bir dönemin kapılarını da aralayacak.
19 Eylül 2024 Perşembe - 16:19 Meme kanseri hastaları ve uzmanlar buluştu: "Her raunda hazırız” Yaklaşan Meme Kanseri Farkındalık ayı dolayısıyla Acıbadem Ataşehir Hastanesi Meme Merkezi uzmanları ve tedavi gören hastalar buluştu. Düzenli kontrolün önemine dikkat çektiler. Ekim ayının Meme Kanseri Farkındalık Ayı olması nedeniyle toplumu bilinçlendirmek için yapılan çalışmaların sayısı artıyor. “Her Raunda Hazırız” mottosuyla meme kanseri hakkında yeni bir farkındalık projesi başlatan Acıbadem Sağlık Grubu, bünyesine yeni kattığı Acıbadem Ataşehir Hastanesi Meme Merkezi’nin açılışıyla birlikte toplumsal bilinçlendirme çalışmalarına start verdi. Meme kanserinde multidisipliner yaklaşımla hizmet verecek Acıbadem Ataşehir Hastanesi Meme Merkezi’nde uzmanların yanı sıra tedavi gören hastaların katılımıyla açılış etkinliği düzenlendi. Uzmanlarıyla buluşan hastaların duygusal saatler yaşadığı açılış etkinliğinde meme kanserine karşı bilinmesi gerekenler anlatıldı, hastalar kendi tedavi hikayelerini paylaşarak erken tanının önemine dikkat çektiler. “Düzenli kontrol, erken tanıyı artırıyor” Açılışa Acıbadem Ataşehir Meme Merkezi Sorumlusu, Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Metin Çakmakçı ve merkez uzmanları; Prof. Dr. Tarık Zafer Nursal, Prof. Dr. Özge Gümüşay, Prof. Dr. Bülent Saçak, Prof. Dr. Evrim Kadriye Tezcanlı, Doç. Dr. Özden Sıla Ulus Buturak, Dr. Mümtaz Özarar, Dr. Evrim Abamor ve alanında önde gelen pek çok uzman katıldı. Meme kanseri hakkında önemli bilgiler veren Prof. Dr. Metin Çakmakçı yaptığı açılış konuşmasında, “Meme kanseri, tüm dünyada en sık görülen kanser türlerinden biri. İstatistikler her yıl, dünyada 2 milyon 296 bin, Türkiye’de ise 25 bin 249 kişinin meme kanseri ile tanıştığını gösteriyor. Bu sayı giderek artıyor. Eski yıllara oranla genç kadınların da bu kansere daha sık yakalandığını görüyoruz. Fakat bir yandan da toplumsal farkındalık çalışmalarıyla bilinç oranı yükseliyor, erken tanının oranı da artıyor. Daha çok insan düzenli kontrolünü yaptırıyor. Ayrıca meme kanseri tanı ve tedavisindeki bilimsel araştırmalar sonucu, tedavi başarısında da yüz güldüren artışlar var. Kadınların aklında tutması gereken ilk bilgi, düzenli kontrol yaptırmaları. 40 yaş altı kadınlar her yıl düzenli ultrason, 40 yaş sonrası ise her yıl ultrason ve mamografi yaptırmaları, erken tanı şansını artırır. Meme kanserinde erken tanı demek, tedavi başarısının artması demektir.” dedi. “Multidisipliner tedavi çok önemli” Meme kanseri tedavi başarısını artıran pek çok etken olduğunu anlatan Prof. Dr. Metin Çakmakçı, hastalara yönelik şu uyarılarda bulundu: “Meme kanserinin tedavisi diğer kanser türleri gibi, farklı dallardaki birçok uzmanın bir araya gelmesini, hastayı birlikte değerlendirmesini ve ortak karar almalarını gerektiren bir süreç. Dolayısıyla bir tedavi sürecine başlarken, multidisipliner bir anlayışla hizmet veren merkezlerin tercih edilmesi önemli.” “Madrid’e yerleşme planları kuruyordum” Etkinliğe katılan bankacı Gökçe Kemancı, 46 yaşında ilk kez mamografi olmaya karar verdiği andan itibaren hayatının nasıl değiştiğini anlattı: “İspanya’dan iş teklifi aldım. Oraya yerleşmeye karar verdim. Ama yurt dışında sağlık sistemiyle ilgili iç açıcı şeyler duymadığım için kontrollerimi burada yaptırıp gideyim istedim. 46 yaşında ilk kez mamografi oldum. Ailemizde genç yaşta kanser görülmedi. Anneannem 100 yaşına kadar yaşadı. Fakat mamografi sonucum, herkesi şaşırttı. Tabi önce beni. Meme kanseriydim. Üstelik 3.5 cm bir tümör vardı ama dışarıdan belli olmuyordu. Cerrahım bana durumu çok iyi bir şekilde anlattı. Dedi ki ‘Meme kanserisin ama bunu tedavi edeceğiz. Bu tedaviyi hayatında yalnızca ara bir dönem gibi düşün’. Öyle düşündüm ben de. Tabii bütün planlarım değişti, tedavimi ülkemde oldum.” Tanı aldıktan bir hafta sonra ameliyat olduğunu anlatan Gökçe Kemancı, “Kendimi şanslı da hissediyorum. Zira ameliyat sonrası yapılan genetik testte, kemoterapiye gerek olmadığı, ışın tedavisi yapılacağını öğrendim. Sonra da hormon tedavisiyle devam edeceğim. Tedavim çok uzun sürmeyecek. Ben Madrid’e yerleşme hayalimi yalnızca ötelemiş oldum” diye konuştu. “Oğlumun LGS sınavı var diye ameliyat olmak istemedim” Ayşe Aras Akpınar, oğlunu aşıya götürdüğü sağlık ocağındaki hemşirenin ‘siz mamografi çektirdiniz mi?’ demesiyle başlayan hastalık hikayesini şöyle anlatıyor: “Hemşire hanım sordu, yaptırmadığımı söyleyince bana randevu bile aldı. Mamografi sonucumu söylediklerinde şoktaydım. Cerrah anlatırken dinleyemiyordum. Hızlıca tedaviye başlandı. Kemoterapi gördüm. Ama siz bana sorun. Dünyam başıma yıkılmıştı. Sanki ben, ben değildim ve kimse ile konuşmak istemiyordum. Komik videolar izleyerek üstümdeki ağırlığı atmak istiyordum" 10 yaşında kızı ve 13 yaşında oğlu olduğunu söyleyen Ayşe Aras Akpınar, hastalığını çocukları etkilenmesin diye doğrudan söylemediğini belirterek, “Oğlum LGS sınavına girecekti. Benim de ameliyat olmam gerekiyordu. Oğlumun LGS sınavı var diye ameliyat olmak istemedim. Olumsuz etkilenir diye korkuyordum. Doktorum, ‘Merak etme, sandığın gibi uzun bir iyileşme süreci yaşamayacaksın’ deyince kabul ettim. Gerçekten de 29 Mayıs’ta ameliyat oldum, 2 Haziran’da oğlumu sınava götürdüm ve onu bekleyecek kadar kendimi iyi hissettim” dedi. Kızının, hastalığını annesi meme kanseri olan sınıf arkadaşıyla konuşması sırasında öğrendiğini anlatan Ayşe Aras Akpınar, “Ben kemoterapi görürken annesi de meme kanseri olan sınıf arkadaşı kızıma, ’senin annenin de saçları dökülüyor tıpkı annem gibi. Senin annen de meme kanseri galiba’ deyince çok üzülmüş, gelip bana sordu. Mememde bir tümör olduğunu söyledim. Ama o beni saçlarım ve kaşlarım dökük halde görmeyi hiç istemedi. Sürekli başımı örtmemi istiyordu. Zira bana bir şey olacağından korkuyordu. Bir müddet örttüm ve sürece alışması için çok konuştum. Zamanla saçlarımın çıktığını görünce, mutlu oldu.” ifadelerini kullandı.
19 Eylül 2024 Perşembe - 15:11 Medıcal Poınt’te “İlk Yardım Eğitimi ile Toplumsal Farkındalık” eğitimi Gaziantep Medical Point Hastanesi, İlk Yardım Günü vesilesiyle sağlık alanında farkındalığı artırmayı amaçlayan önemli bir eğitim etkinliği düzenledi. Eğitim, Medical Point Hastanesi Acil Servis hekimlerinden Prof. Dr. Polat Durukan tarafından verildi. Program, farklı gruplara özel olarak tasarlandı. Eğitimler, her grubun özellikleri ve görev tanımları dikkate alınarak hazırlandı. Bu yaklaşım, etkinliğin verimliliğini artırmayı ve katılımcıların konuya ilişkin bilgi düzeylerini yükseltmeyi amaçladı. Prof. Dr. Polat Durukan, sunumunda ilk yardımın acil durumlar karşısındaki önemi ve temel ilk yardım teknikleri hakkında detaylı bilgiler verdi. Eğitimde, solunum, yaralanma, zehirlenme ve boğulma gibi acil durumlarda izlenmesi gereken adımlar, görsellerle desteklenerek anlatıldı. Ayrıca, kuruyemiş sektöründe karşılaşılabilecek kazalar ve bu tür durumlarla başa çıkma yöntemleri de ele alındı. Katılımcılar, eğitimin interaktif yapısı sayesinde sorularını sorma ve pratik bilgiler edinme fırsatı buldular. Gaziantep Medical Point Hastanesi, sağlık alanında sürekli gelişim ve toplumsal bilinçlenmeyi artırma hedefinin bir parçası olarak yapılan bu eğitim büyük bir ilgiyle karşılandı. Eğitim sonrasında katılımcılar, ilk yardım bilgilerini pekiştirmek amacıyla küçük grup çalışmaları gerçekleştirdi. Bu uygulamalar, katılımcıların teorik bilgileri pratikte nasıl uygulayacaklarını öğrenmelerine yardımcı oldu.
Türk Kızılay’dan kıtlığın eşiğindeki Gazze’ye gıda desteği
17 Eylül 2024 Salı - 13:17 Türk Kızılay’dan kıtlığın eşiğindeki Gazze’ye gıda desteği Türk Kızılay, insani yardım malzemelerinin sınır kapılarından geçişine izin verilmemesi nedeniyle kıtlık şartlarında yaşam mücadelesi veren Gazze halkına yerelden temin ettiği 20 bin kişilik gıda kolisiyle destek oldu. Gazze’de 11 ayı geride bırakan çatışmalar nedeniyle yaşanan insani kriz her geçen gün ağırlaşıyor. Nüfusun yüzde 90’ına denk 1,9 milyon kişinin yerinden edildiği bölgede başta temiz su ve gıda olmak üzere en temel ihtiyaçlar karşılanamaz durumda. İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın kontrolünü ele geçirdiği 6 Mayıs’tan bu yana, sınırlı sayıda insani yardım tırının geçişine izin verilmesi nedeniyle nüfusun neredeyse tamamı açlık ve ölüm riski altında yaşam mücadelesi veriyor. Kızılay’dan yerel çözüm Gazze’ye insani yardımın ulaşmasında yaşanan zorluğu yerelden temin ettiği gıda malzemeleriyle aşma yoluna giden Kızılay, kuru gıda, sıvı yağ, ton balığı dahil 16 kalem malzemeden oluşan 20 bin kişilik gıda kolisini Han Yunus’taki dağınık yerleşim bölgelerindeki ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaya başladı. Yardımların Gazze’ye ulaşması sürecinin her aşamasında Filistin, Mısır ve Ürdün Kızılayı ile koordineli bir çalışma yürüten Kızılay, bölgeye karayolu üzerinden insani yardım sevkiyatı gerçekleştirmek için de planlama çalışmalarını sürdürüyor. Günde 15 bin kişi kapasiteli aşevi faaliyeti sürüyor Türk Kızılay, Gazze’de tüm imkansızlıklara rağmen sürdürdüğü aşevi faaliyetiyle de kıtlık şartlarıyla mücadele eden insani kriz mağdurlarına desteğini sürdürüyor. Çatışmaların başladığı 7 Ekim’den bu yana önce Refah’ta, ardından Deyr Belah’ta aşeviyle hizmet veren Kızılay, günde 15 bin kişinin sıcak yemek ihtiyacını karşılıyor. Aşevinden yararlananların pek çoğu, günde sadece bir öğün yemek yediklerini, bu yemeğin de Türk Kızılay aşevinden sağladıkları öğün olduğunu anlatıyor.
Tek kitapla gelen ’omurilik’ mutluluğu
17 Eylül 2024 Salı - 12:04 Tek kitapla gelen ’omurilik’ mutluluğu Antalya’da Skolyoz (Omurga Eğriliği) teşhisi konulan 10 yaşındaki Melis Ada Baş, gittiği hastanede sol ayağının altına 1,5 cm yüksekliğindeki kitap konulmasıyla cerrahi tedavi olmadan sağlığına kavuştu. Giyeceği terlik ya da ayakkabısına 1,5 cm yüksekliğinde tabanlık uygulanınca skolyozu düzelen Baş, büyük mutluluk yaşadı. Küçük kız, “Annemle babam sürekli dik dur diyordu, en son öğretmenim bile demeye başlayınca anneme babama söyledim ve doktora gittik. Çok kötü olmuştum. Şuan tabanlığa alıştım ve kendimi çok iyi hissediyorum” dedi. Antalya’da yaşayan 5. Sınıf öğrencisi Melis Ada Baş’a bir buçuk yıl önce farklı bir hastanede Skolyoz (Omurga Eğriliği) teşhisi kondu. Küçük kız babası Umut Baş ile birlikte Memorial Antalya Hastanesi’nde Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı olan Doç. Dr. Ömer Bozduman’ın kapısını çaldı. Bozduman, tedavi işlemleri sırasında, Melis’in sol ayağının altına kitap yerleştirince, bacakta eşitsizliğin dengelendiği fark edip skolyozun da sıfıra yakın bir dereceye indiğini gördü. Bunun üzerine tedavi planlaması cerrahisiz bir şekilde yapıldı. Küçük kız, sadece bir kitap sayesinde giyeceği ayakkabı ya da terliğe 1,5 cm yüksekliğinde tabanlık konularak bu rahatsızlığının tedavi edileceğini öğrenince, büyük mutluluk yaşadı. “Skolyoz derecesinin sıfıra yakın bir dereceye indiğini gördük” Melis’in tedavi süreci hakkında bilgiler veren Doç. Dr. Ömer Bozduman’ın, şunları söyledi: “Melis, bir buçuk yıldır dış hekim tarafından skolyoz takipli, bize kontrole geldi. Değerlendirdiğimiz zaman; 26 derece skolyoz olduğunu tespit ettik, nedenini araştırırken pelvik dengesizlik dediğimiz leğen kemiğinde bir dengesizlik olduğunu değerlendirdik. Yaptığımız klinik değerlendirmeler ve fizik muayene sonucu; bacakta eşitsizliğin dengelendiği zaman, skolyozun fayda görebileceğini öngördük. Yaklaşık 1,5 cm yükseklik ayağına uygulayarak tekrar röntgenini çektiğimizde, skolyoz derecesinin sıfıra yakın bir dereceye indiğini gördük. Sonrasında Melis’e tabanlık verdik, herhangi bir korse ya da cerrahi tedavi olmadan derecesini bu şekilde takip etmeyi düşünüyoruz. Takiplerimizde düzenli aralıklarla yaptığımız değerlendirmelerde ve röntgen kontrollerinde herhangi bir ilerleme olmazsa, süreci bu şekilde tamamlamayı planlıyoruz. Herhangi bir ilerleme veya ekstra bir ihtiyacı olduğunda da yakın takiplerle, gerekirse korse gerekirse fizik tedavi gerekirse de cerrahi olarak müdahale edebiliriz.” “Her hasta için “Tabanı yükselttim, omurgayı düzelttim” gibi bir yaklaşım doğru değil” Melis Baş’ın aile öyküsünde de omurga eğriliği olduğunu aktaran Bozduman, taban yükseltme konusunun belli kriterleri olduğuna dikkati çekerek bu yöntemin herkese uygulanabilecek bir yöntemi olmadığının altını çizdi. Bozduman, “Taban yükseltme konusunu uygularken belli kriterlerimiz var, her çocukta herkeste uygulanabilecek bir uygulama değil. Bunun için kalça eklemlerinde ya da diğer başka hastalıklarda değerlendirme yaparak, bir hekim gözüyle bunu uyguluyoruz. Her hasta için “Tabanı yükselttim, omurgayı düzelttim” gibi bir yaklaşım doğru değil. Yeterli deneyime sahip ortopedi ve travmatoloji uzmanları tarafından yapılması ve tedavi edilmesi gereken bir yöntem, bu konuda deneyimi olmayan kişilerde ekstra farklı problemlerin ortaya çıkabilme riski var. Genel anlamda biz çocuğun ayağının altına bir buçuk santimlik defter kitap koyup, yükseltip, röntgen çektiğimiz zaman güzel ve hoş görünüyor ancak deneyimsiz ellerde bu başka problemlere yol açacak bir durum. O yüzden bu konuda belli bir deneyim gerekiyor” dedi. “Yanlış tedavi hastalıkları beraberinde getiriyor” Doç. Dr. Bozduman, Skolyoz’un tedavisi için yanlış bir korse ve tabanlık işleminin, yanlış ellerde çok daha hızlı ilerlemesine, çocuklarda çok daha ileri derecede skolyoz oluşmasına veya kalça ve bel problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabileceği uyarısında da bulundu. “Öğretmenim bile demeye başlayınca anneme babama söyledim” Tabanlıklarda omurga eğriliği önlenen 10 yaşındaki Melis Ada Baş ise tabanlığa alıştığını söyleyerek, kendini çok iyi hissettiğini ifade etti. Baş, şu ifadelere yer verdi: “Aslında bunu ben fark etmedim, bunu çevremdekiler fark etti. Annemle babam sürekli dik dur diyordu, en son öğretmenim bile demeye başlayınca anneme babama söyledim. Onlar da beni bir doktora götürdü, doktor skolyozumun olduğunu söylediğinde biraz gerildim ve korktum. Kötü bir şey olabileceğini düşündüm. Ama şu an tedavi görüyorum, tabanlığa alıştım ve kendimi çok iyi hissediyorum.” “Sola doğru eğilerek yürüyordu, ‘dik dur’ diyorduk” Melis Baş’ın babası Umut Baş ise kızının tedavisi sırasında muayene olduğunu ve aynı teşhisin kendisine de konulduğunu belirterek, şunları söyledi: “Yaklaşık bir sene önce hafif sola doğru eğilerek yürümeye başladı, biz de bundan çok rahatsız olduk. ‘Dik dur’ diye söyledik. Ortopedi doktoruna gitmeye karar verdik ve doktor Skolyoz teşhisi koydu. Skolyoz teşhisi konulduğunda ben de merak ettim, film çektirdim. Bende de omurga eğriliği varmış, doktor genetik olabileceğini söyledi. Yaşım ilerlediği için ben tedavi olmadım ama Melis gelişme aşamasında olduğu için iyi bir doktor bulmaya çalıştık. Ortopedinin de Skolyoz için ayrı bir ihtisas alanı olduğunu düşündüm. Ardından Ömer hocayla tanıştık, daha önce duymadığımız bir yöntem tavsiye etti. Ömer hocayı benimsediğim için kabul ettik. Ömer Bey önce normal filmini çekti, sonra sol ayağına yükselti koyarak tekrar filmini çekti. Skolyozunun düzeldiğini fark etti, ben de hayret ettim. Böyle bir şey söyleselerdi inanmazdım. Çok doğru bir teşhis koydu, onun üzerine bize bir buçuk santimlik tabanlık önerdi. Tabanlığı yaptırdık, ev terliğinin ve spor ayakkabısının içine tabanlığı yapıştırdık, Melis kullanmaya başladı. İçimiz rahat, Ömer hocaya güveniyoruz.”
‘Prostat kanseri tedavisindeki gecikme, idrar kanalına baskı oluşturabilir’
17 Eylül 2024 Salı - 12:02 ‘Prostat kanseri tedavisindeki gecikme, idrar kanalına baskı oluşturabilir’ Prostat kanserinde tedaviye erken başlamanın önemine dikkat çeken Üroloji Uzmanı Opr. Dr. İdris Kıvanç Cavıldak, "Prostat kanseri zamanında tedavi edilmezse, zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı oluşturabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikâyetler meydana gelir" dedi. Prostat kanserinin erkeklerde en sık görülen kanser türü olduğunu, kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer aldığını işaret eden Liv Hospital Samsun Üroloji Kliniği’nden Opr. Dr. İdris Kıvanç Cavıldak, Dünya Prostat Kanseri Günü dolayısıyla dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgilendirmede bulundu. “Erken dönemde belirti vermeyebilir” Prostatın erkeklerde bulunan, yaklaşık bir ceviz büyüklüğünde, mesanenin altında yerleşmiş, üreme faaliyetleri için çeşitli salgılar üreten bir salgı organı olduğunu belirten Opr. Dr. Cavıldak, "Genellikle 65 yaş üstünde görülen prostat kanseri, erken dönemlerinde hiçbir belirti vermeyebilir. Fakat tedavi edilmezse, zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı oluşturabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikâyetler meydana gelir" diye konuştu. “Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar” Prostat kanserinde en önemli risk faktörlerinin yaş ve aile öyküsü olduğunun altını çizen Opr. Dr. Cavıldak, “Yaş ilerledikçe prostat kanseri görülme sıklığı artar. 70 yaş üzeri erkeklerin yüzde 50’sinde, 90 yaş üzerindekilerin de hemen hemen hepsinde mikroskobik düzeyde prostat kanseri tespit edilmektedir. Hastalığa 50 yaşından genç bireylerde sık rastlanmamaktadır. Bu yüzden erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması önerilmektedir. Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık yüzde 15’lik bir bölümünde diğer aile üyelerinin de prostat kanseri öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. Prostat kanserinin oluşmasından sorumlu kimi gen grupları tanımlanmıştır. Bunların yanı sıra, obezite ve sigara kullanımı da prostat kanseri için tanımlanan risk faktörleri arasındadır” dedi. “Gece sık idrara çıkma ve idrarda zorlanmaya dikkat” Lokalize (prostata sınırlı) prostat kanserinin sıklıkla hiçbir belirti vermeden geliştiğini ifade eden Opr. Dr. Cavıldak, prostat kanserinin izlenebilir belirtilerini şöyle sıraladı: "Özellikle geceleri sık idrar çıkma ihtiyacı, idrar yapmaya başlarken ya da durdururken zorlanma, damla damla, kesintili idrar yapmak, cinsel ilişki sırasında ve boşalma anında ağrı, yanma, acı hissetmek, cinsel ilişki sonrası boşalma miktarında azalma, idrarda ya da menide kan görülmesi, ereksiyon sırasında zorlanma." “Tedavi gecikirse hastalık ilerliyor” Tarama testi yaptırmayan ya da tanı almış olmasına rağmen rutin kontrollerini aksatan kişilerde prostat kanseri tedavisinin geciktiğinin altını çizen Opr. Dr. Cavıldak, bu durumlarda hastalığın ilerlemeye başladığını sözlerine ekledi.
Beyin ölümü gerçekleşti 4 cana umut oldu
17 Eylül 2024 Salı - 11:58 Beyin ölümü gerçekleşti 4 cana umut oldu Manisa’da 6 Eylül’de aracın çarpması sonucu Manisa Şehir Hastanesine kaldırılan ancak 12 Eylül tarihinde beyin ölümü gerçekleşen K.E. isimli adam, 4 hastaya umut oldu. Bir aracın çarpmasına bağlı beyin dokusu harabiyeti ve beyin kanaması olan 61 yaşındaki K.E. isimli erkek hasta, 6 Eylül tarihinde Manisa Şehir Hastanesi 3. Basamak Yoğun Bakım Ünitesinde tedavi altına alındı. 12 Eylül tarihinde beyin ölümü gerçekleşen hastayla ilgili, hasta yakınlarının isteği üzerine Manisa Şehir Hastanesi Organ Nakli Koordinatör Hekimi Dr. Önder Yıldırım ile görüşme sağlandı. Aile ile gerçekleştirilen görüşme sonrası organ bağışı ve alımı için gerekli yasal ve tıbbi prosedürler tamamlandı. Gerekli yasal ve tıbbi prosedürlerin tamamlanmasının ardından, İzmir’den farklı hastanelerden gelen üç ayrı ekip Organ Nakli Koordinatör hekimi Dr. Önder Yıldırım eşliğinde Manisa Şehir Hastanesi Ameliyathanesinde operasyonları başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Donörden alınan karaciğer, sağ ve sol böbrek, sağ ve sol kornea dört hastaya umut oldu. Manisa Şehir Hastanesi Organ Nakli Koordinatör Hekimi Dr. Önder Yıldırım yaptığı açıklamada, "Ülkemizde hâlâ oldukça düşük seviyede olan organ bağışı son derece önemli ve hayati niteliktedir. Özellikle kişinin hayattayken tıbben ölümünden sonra organlarını bağışlaması, kalp ve kornea gibi doku ve organların nakli için son derece önem taşır. Organ bağışı, organ yetmezliği olan hastalar için hayat kurtarıcı bir tedavidir. Her bağış yeni bir hayattır. 3 organ ve 2 doku ile diğer insanların yaşamına ve mevcut olan hastalıklarının iyileşmesine destek olan donörümüze ve ailesine teşekkür ediyoruz." dedi.
‘Sağlıklı beslenme öğrencilerin başarısını etkiliyor’
17 Eylül 2024 Salı - 11:45 ‘Sağlıklı beslenme öğrencilerin başarısını etkiliyor’ 2024-2025 eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte okul çağındaki çocukların, bu dönemde edindiği beslenme alışkanlığı hem başarısını hem de fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerini etkiliyor. Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Diyetisyeni Ayşe Büşra Kaygısız okul dönemindeki çocukların kazandığı beslenme alışkanlıklarının ömür boyu devam ettiğine dikkati çekerek sağlıklı beslenme alışkanlığının çocukluk döneminden kazandırılması gerektiğini söyledi. Kaygısız; "Okula yeni başlayan özellikle 6-12 yaş gruplarda gelişim çok hızlıdır. Bu süreçte çocukların bedensel ve zihinsel gelişimi açısından beslenme çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının erken yaşta kazanılması ilerleyen dönemlerde kronik rahatsızlıkların önlenmesinde son derece önemlidir" dedi. "Sağlıklı kahvaltı öğrenmeyi olumlu etkiliyor" Sağlıklı ve protein zengini kahvaltının okul çağındaki çocuklarda öğrenmeye büyük katkılar sağladığını söyleyen Diyetisyeni Ayşe Büşra Kaygısız ambalajlı gıdalara karşı da uyarılarda bulundu. Kaygısız; "Yumurta, peynir, zeytin, ceviz ve tam buğday ekmek tüketimi çocuklar için kahvaltı tercih edilmelidir. Kahvaltı öğününün atlanması konsantrasyon düşüklüğüne, halsizlik, yorgunluk ve öğrenme güçlüğüne sebep olabilir. Gün içerisinde tüketilen abur cuburlar, fast food ürünler boş enerji kaynaklarıdır ve ilerleyen dönemlerde obezite sebebiyet verebilirler. Bu süreçte paketli ve ambalajlı gıdalar tüketilmemesine özen gösterilmeli, çocuklar için sağlıklı beslenme çantaları oluşturmalı. Beslenme çantalarında taze veya kuru meyveler, kuru yemişler içecek olarak da süt veya ayran tercih edilebilir. Hazır meyve suları bu süreçte tercih edilmemelidir, onun yerine taze sıkılmış meyve suları beslenme çantalarına konulmalıdır. Okul dönemindeki çocukların su tüketimi de önemlidir. Onların ilgilerini çekebilecek suluklarla çocuklar su içmeye teşvik edilebilir. Aktivite de çok önemli. Çocuklar okulda yaptıkları aktivitelerin dışında her gün 30-40 dakika kadar daha fiziksel aktivite yapmalıdır" diye konuştu.
Prostat kanseri riskine karşı uzmanından uyarı
17 Eylül 2024 Salı - 11:33 Prostat kanseri riskine karşı uzmanından uyarı Niğde İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Bahadır Karaca, prostat kanseri ile ilgili uyarılarda bulundu. Erkeklerde görülme sıklığı ile önemini koruyan prostat kanserinden korunmak için dikkat edilmesi gerekenleri açıklayan Uzm. Dr. Bahadır Karaca, doymuş yağ, kırmızı et zengini ancak sebze ve meyveden fakir beslenme alışkanlığının prostat kanseri riskini arttırabildiğine dikkati çekti. Karaca prostat kanseri ile ilgili yaptığı açıklamada; "Prostat, idrar torbasının hemen altında yer alan, içerisinden idrar kanalının geçtiği, erkek üreme sisteminde bir salgı bezidir. Normal durumda yaklaşık bir ceviz büyüklüğündedir. Erkekler yaşlandıkça prostat bezi büyüyebilir. Büyümüş bir prostat, mesaneden idrar akışını engelleyebilir ve diğer sorunlara neden olabilir. Büyüme tek başına bir kanser belirtisi sayılmaz. Kanser hücrelerinin bulunmadığı prostat büyümesi iyi huylu (benign) prostat hiperplazisi (BPH) olarak adlandırılır. BPH, bir kanser olmasa da verdiği rahatsızlıkları düzeltmek için ameliyat gerekebilir. Prostat kanserinde, prostat bezi içerisinde kanser hücreleri gözlemlenir. Yaşlanmayla birlikte daha sık ortaya çıkan prostat kanseri dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de erkek kanserleri arasında yüz binde 39,1 görülme sıklığı ile önemini korumaktadır. ” dedi. Erkeklerin prostat kanserine yakalanma riskini etkileyebilecek faktörleri de açıklayan Karaca, prostat kanserinin 40 yaşın altındaki erkeklerde nadir, 50 yaş sonrasında görülme riskinin hızla artmaya başladığını ifade etti. "Prostat Kanserine Yakalanmada Genetik Yatkınlık Önemli ” Her 10 prostat kanseri vakasından 6’sı 65 yaşından büyük erkeklerde görülüyor diyen Karaca, “ Prostat kanseri olan bir baba veya erkek kardeşe sahip olmak, bir erkeğin bu hastalığa yakalanma riskini iki katından fazla artırmaktadır. Genç yaşlarda prostat kanseri tanısı almış birden fazla akrabası olan erkeklerde de risk daha yüksektir. Doymuş yağlardan ve kırmızı etten zengin, sebze ve meyveden fakir beslenme alışkanlığının prostat kanseri riskini arttırabildiğine dair yayınlar vardır. Bazı kimyasallara maruz kalmak riski artırabilmektedir.” diye konuştu. Erken evrede hiçbir belirti vermeyen prostat kanserinin belirtilerini açıklayan Karaca, yavaş veya zayıf idrar akışı, özellikle geceleri olmak üzere daha sık idrara çıkma ihtiyacı, idrarda kan varlığı, kalça, omurga, kaburga ağrıları, bacaklarda veya ayaklarda zayıflık veya uyuşma, hatta omuriliğe baskı yapan kanser kitlesi nedeniyle mesane veya bağırsak kontrolünün kaybının belirtiler arasında yer aldığını ifade etti. “Prostat Kanseri Riskini Azaltmak Mümkün ” Yaşam tarzı değişiklikleri yapmakla kanserin gelişme riskinin azalabileceğine dikkati çeken Karaca, sigarayı bırakmak, sağlıklı vücut ağırlığını korumak, düzenli egzersiz yapmak ve sağlıklı, dengeli diyet yapmakla riskin azalabileceğini söyledi.
Kök hücre uygulaması ile eklem yaşlanması durdurulabilir
17 Eylül 2024 Salı - 11:29 Kök hücre uygulaması ile eklem yaşlanması durdurulabilir Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) araştırmasına göre, Türkiye’de insan ömrü kadında ve erkekte ortalama 78,6’ya kadar uzadı. İnsan ömrü uzadıkça da nüfusta yaşlanmaya ve yaşlandıkça da daha çok hastalıkla karşılaşılmaya başlandı. Bu hastalıklardan birinin de eklem rahatsızlıkları olduğunu söyleyen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Harun Kütahya, günümüzdeki teknoloji sayesinde yaş ilerlese de eklemlerin yaşının durdurulabilir olduğunu vurguladı. Eklem ağrıları nüfusun yaşlanması, obezitedeki artış ve hareketin azalması gibi etkenlere bağlı olarak giderek daha fazla kişiyi etkilemeye başladı. Hastalığın ilerleyen aşamalarında görülen hareket kısıtlılığı nedeniyle kişilerin yaşam kalitesinin düştüğünü de vurgulayan Medicana Konya Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Harun Kütahya, erken evre kıkırdak aşınması olan hastalarda kök hücre uygulaması ile birçok sağlık sorununun ilerlemesinin önüne geçtiklerini ifade etti. "Kök hücre tedavisi ile zamanı durdurmak mümkün" Kök hücre tedavisinin, erken dönemde kıkırdak hasarlanması başlamış, ağrılı ekleme sahip ancak cerrahi için erken olan veya ameliyat olmak istemeyen hastalarda, kıkırdak hasarının ilerlemesini yavaşlatmak amacıyla yapıldığını ifade eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Harun Kütahya, kök hücre uygulaması sayesinde çoğu hastanın hayat kalitesinin yükseldiğini ifade ederek, “Kök hücre uygulamasıyla diz ve eklem hastalılarında zaman geri alınabilir. Eskiden ortopedi kitaplarında kıkırdak hasarlandığı zaman tamiri olmaz diye öğretilirdi. Kıkırdak aşınması başlamış olan bir hastaya, zamanla bu kıkırdağın daha da yıpranabileceğini ve bu durumdan dolayı şikayetler daha çok artarsa, ameliyat seçenekleri sunulurdu. Günümüzde kök hücre uygulaması ile kıkırdak tekrardan oluşturulup, 10 sene öncesine döndürülebiliyor” dedi. Kök hücrelerin her türlü hücreye dönüşme potansiyeline sahip olduğunu, bu özellik nedeniyle bazen kök hücrelerin kıkırdaktan başka kemik benzeri bir dokuya da dönüşebilmekte olduğunu ifade eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Harun Kütahya, “Kök hücre bulunduğu ortama uyum sağladığı için kullanım alanları da çeşitleniyor. Yıpranmış ya da özelliğini kaybetmiş bölgeyi yeniden sağlıklı haline getirebiliyor. Örneğin kemiğin olduğu bölgede kemiğe dönüşüyor. Kıkırdağın arasında kıkırdağa dönüşüyor. Kasın olduğu alana uygulandığında kasa dönüşebiliyor. Kısacası hangi dokuya uygulanıyorsa, o dokuyu tamir edip geriye döndürebiliyor” şeklinde konuştu. Op. Dr. Harun Kütahya, eklem kireçlenmesinde de kök hücre tedavisinin en etkili yöntemlerden biri olduğunu, hastadan alınan kök hücrelerin yine hastanın kendisine uygulanarak yapıldığını, kireçlenmenin erken evresinde iyileştirici, doku onarıcı bir etki görüldüğünü söyledi. Kök hücre uygulamasının kıkırdak tamiri için de kullanıldığının bilgisini veren Op. Dr. Harun Kütahya, şöyle devam etti: “Menüsküs tamiri yapılmış hastalarda da kök hücre tedavisi uygulanır. Menüsküs yırtığı dikildikten sonra, o alana kök hücre uygulamasının yapılması dikişteki kalitenin artırılarak iyileşmenin hızlandırılması sağlanır. Yine ayak bileği kıkırdak sorunlarında da kök hücre uygulaması yapılabilir. Orada da iyileşme ihtimalini artırabilecek etkisi vardır. Ayrıca kas tendon şikayetlerinde ve tendon kopmaları sonrasında da tamir yeteneğini artırmak için kök hücre tedavisi kullanılır” diye konuştu.
Sağlıklı beslenme öğrencilerin okul başarısını olumlu etkiliyor
17 Eylül 2024 Salı - 10:57 Sağlıklı beslenme öğrencilerin okul başarısını olumlu etkiliyor DENİZLİ (İHA) – Denizli Özel Egekent Hastanesi Diyetisyeni Cemile Gül, okula giden çocukları için beslenme çantası hazırlayan annelere önemli tavsiyelerde bulundu. Diyetisyen Gül, “Sağlıklı beslenme öğrencilerin okul başarısını olumlu etkiler” dedi. 2024-2025 eğitim öğretim yılı için ilk ders zilinin çalmasının ardından annelerin de beslenme çantası hazırlama dönemi başladı. Özel Egekent Hastanesi Diyetisyeni Cemile Gül, okula giden çocukları için beslenme çantası hazırlayan annelere önemli tavsiyelerde bulundu. Çocukluk çağının; hızlı büyüme-gelişme ve öğrenme süreçlerini kapsayan, bu nedenle de sağlıklı beslenmenin büyük önem taşıdığı bir dönem olduğuna dikkat çeken Diyetisyen Cemile Gül “Çocuklarda sağlıklı beslenme ile bedensel, duygusal, sosyal gelişim ve okul başarısı olumlu yönde etkileniyor. Aynı zamanda yetişkinlik dönemine temel oluşturan doğru beslenme alışkanlıklarının kazanılması sağlanıyor” dedi. “Protein dengesine dikkat edin” Okul öncesi ve okul çağı çocuklarda beslenme çantası hazırlığıyla ilgili bilgiler veren Diyetisyen Cemile Gül, “Okul öncesi ve okul çağı çocuklarda beslenme çantasında taşıması kolay yiyecekler tercih edilmelidir. Beslenme çantalarında günlük protein içeren gıdalar, sebze ve meyve bulunmalıdır. Ve her gün su konularak, su içmeleri takip edilmelidir. Yaşlarıyla orantılı olarak porsiyonları da arttırılarak beslenme çantaları hazırlanmalıdır” dedi. Seçenekler sundu Öğrencilerin sınıflarında kahvaltı öğünü veya öğle yemeği yiyeceklerse beslenme çantasında olması gerekenleri de seçenekler halinde açıklayan Diyetisyen Cemile Gül, şu tavsiyelerde bulundu: “Okulda kahvaltı öğünü yapılacaksa birinci seçenek tam tahıllı ekmekle peynirli tost, haşlanmış yumurta, zeytin, domates, salatalık, ayran. Ara öğün olarak meyve ya da ceviz ve badem gibi kuruyemiş. İkinci seçenek pankek, peynir, haşlanmış yumurta, fıstık ezmesi, muz, süt. Ara öğün ayran, galeta. Okulda öğle öğünü yapılacaksa birinci seçenek fırınlanmış sebze mücver, makarna, yoğurt. Ara öğün olarak meyve, kuruyemiş. İkinci seçenek mercimek köfte, fırın patates, yeşillik, ayran. Ara öğün süt, kuru meyve olabilir. 12-18 yaş grubunda okul saatleri daha uzun olduğu için kesinlikle öğünleri atıştırmalık olarak geçirmemelidirler. Yemekhaneden yiyemiyorlarsa, susuz sebze veya baklagil yemekleri, yoğurt, ayran, meyve gibi gıdalarla öğünlerini yeterli ve dengeli hale getirmeliler. Okula yemek hazırlığı olmadan geldikleri durumda kantinden ekmek arası, dürüm almak yerine tabakta köfte, tavuk alarak yanına domates, salatalık, ayran şeklinde öğünlerini pratik hale getirebilirler”
1 yıl içinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konuldu
17 Eylül 2024 Salı - 10:45 1 yıl içinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konuldu Bilecik İl Sağlık Müdürü Dr. Ferhat Damkacı, 1 yıl içinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konulduğu anlatarak, bu hastalığın önemine değindi. Dr. Ferhat Damkacı, lenfatik sistemin vücudun önemli bir parçası olduğunu belirterek, vücudun mikroplarla savaşan ağı lenf düğümleri, dalak, timüs bezi, kemik iliği ve diğer vücut bölümlerini içerdiğini söyledi. Damkacı, "Lenfatik sistem kanserine lenfoma denir. Lenfomalar, lenfoid dokularda doğal olarak bulunan lenfosit adı verilen hücrelerden gelişen kötü huylu lenf bezi hastalıklarıdır. Hodgkin hastalığı olarak da bilinir ve lenfomaların yaklaşık yüzde 25’ini oluşturur. Hodgkin dışı lenfoma tıpta ’Non-Hodgkin Lenfoma/NHL’ olarak adlandırılır olguların yaklaşık yüzde 75’ini oluşturur. Bir yıl içerisinde yaklaşık 7 bin kişiye lenfomatanısı konulmuştur. Non-Hodgkin lenfomalar hem erkeklerde hem de kadınlar da ilk on kanser türü içinde yer almaktadır. Çocukluk çağı kanserlerinin ise yüzde 15’ini oluşturmakta ve ikinci sırada yer almaktadır. Lenfomaların genel olarak 80’den fazla alt tipi vardır ve her birinin klinik tedavisi de farklılık gösterir. Lenfomaların kesin nedeni bilinmemektedir. Bununla birlikte, çeşitli risk faktörleri lenfoma gelişme muhtemelliği ile ilişkilidir” dedi. "Belirtilerinde halsizlik, kilo kaybı, ateşe dikkat" Dr. Damkacı belirtilere dikkat çekerek, “Lenfoma belirtilerinde en sık görülen özellik boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerindeki lenf bezelerinin ağrısız şişerek ele gelmesidir. Hastalarda diğer bulunabilen belirtiler ise, sebebi tam açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, halsizlik, ciltte kaşıntıdır. Bu şikayetler, grip gibi başka hastalıkların seyrinde de görülebilir. Bu nedenle bu tür bulguları olan hastalarda lenfoma teşhisini ancak hekim koyabilir. Sayılan belirtilerin varlığı halinde hekime başvurulmalıdır. Lenfomanın tanısında en önemli basamaklar ayrıntılı öykü ve fizik muayenedir. Öykü ve muayenede şüpheli bulguların tespit edilmesi durumunda lenf nodu biyopsisi, kemik iliği biyopsisi, görüntüleme tetkikleri, kan sayımı, kan testleri, biyokimyasal incelemeler, görüntüleme testleri (MRI taraması, PET taraması, X-ışınları) gibi ek tanı metotlarına başvurulur. Hastalığın türlerine göre farklı tedavi yöntemleri mevcuttur. Kemoterapi, radyoterapi gibi klasik tedavi metotlarına ek olarak uygun hastalarda biyolojik tedaviler (monoklonal antikorlar), kök hücre nakli gibi yöntemlere de başvurulabilmektedir. Biyopsi ve hastalığın durumunu tespit amaçları dışında, cerrahi lenfoma tedavisinde nadiren kullanılmaktadır” dedi.