SAĞLIK
22 Eylül 2024 Pazar - 13:17 Uzmanından ‘lenfödem’ uyarısı: “Lenf sistemindeki herhangi bir bozukluk lenfödem hastalığına yol açabilir” Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Hülya Yüksel, lenfödem hastalığı konusunda uyarıda bulunarak “Kol ve bacaklarda oluşan şişlik, ısı artışı, ciltte kızarıklık veya değişiklik gibi belirtiler lenfödem hastalığına işaret ediyor” dedi. Lenf sisteminin insan vücudunda hem bağışıklık sistemi hem de sıvı dengesinde rol oynayan bir sistem olduğunun altını çizen Acıbadem Kayseri Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Hülya Yüksel, lenf sisteminde meydana gelen herhangi bir bozukluğun lenfödem hastalığına yol açabileceğini söyledi. Bu sürece dair bilgi veren Dr. Yüksel, “Bu durum herhangi bir kanser sonrası lenf bezlerinin alınması ya da radyoterapi sonrası lenf bezlerinde hasarlanma sonucu oluşabileceği gibi doğuştan da lenf kanallarındaki bir bozukluk sonrası oluşabilir. Hastalar genellikle kollarda ve bacaklarda olan şişlik sonrası doktora başvururlar. Bacaklarında şişlik, kollarında şişlik, ağrı ve cilt enfeksiyonları belirtileriyle bizlere başvurabilirler. Biz bu hastalarda öncelikle tanı, sonrasında tedavi uygulamaktayız” diye konuştu. “Doğuştan da olabilir, sonradan travma yoluyla da oluşabilir” Lenfödem hastalığının primer (birincil) ve sekonder (ikincil) olarak ikiye ayrıldığını belirten Dr. Yüksel “Primer lenfödem lenf kanallarının doğuştan bozukluğu sonucu oluşan lenf akımının dolaşım sistemine dahil olmasıyla oluşan sorundan kaynaklanır. Genellikle doğumdan sonraki ilk bir yıldan başlayarak 30’lu yaşlara kadar da görülebilir. Primer lenfödem daha çok gençleri etkilemektedir” dedi. Sekonder lenfödemin ise herhangi bir travma, enfeksiyon, cerrahi bir müdahale, kanser öyküsü, kanser sonucunda oluşan lenf bezlerinin düğümlerinini cerrahi olarak çıkarılması ya da radyoterapiye bağlı lenf kanallarında büzüşmelerin olmasına nedeniyle lenf yollarındaki akımın kesintiye uğraması sonucu oluşabileceğini dile getirdi. Sekonder lenfödemin herhangi bir yaşta oluşabileceğini söyleyen Dr. Yüksel “Genellikle bir cerrahi, travma enfeksiyon gibi bir öykü altta yatar. Lenfödem öncelikle vücudumuzda oluşan büyük proteinli yapıları, yağ dokusunu vücudumuzdan temizlenerek, yukarı doğru çıkarılmasını sağlayan sistemdeki akışın bozulması lenfödemle sonuçlanır. Bu genellikle kollarda ve bacaklarda şişlik, boyunda, genital bölgelerde ve başta da olabilir” şeklinde konuştu. “Şişlik ve ağrı hastanın yaşam kalitesini bozuyor” Tanı koyma aşamasında hastanın tek ya da her iki kol veya bacağında oluşan şişlikle başvurduğunu aktaran Dr. Yüksel hastaların genellikle bir enfeksiyon geçirdiğini ve bu şişliğin nedenini anlayamadıklarını dile getirdi. Muayenede hastada görülen cilt değişiklikleri, ısı artışı ya da ciltte kızarıklık gibi belirtilerin lenfödem hastalığına işaret ettiğini belirten Dr. Yüksel, muayenenin ardından ihtiyaç halinde ultrason, lenfosintigrafi ve MR gibi tetkiklere de başvurarak kesin tanıyı koyup tedavi uyguladıklarını sözlerine ekledi. Hastalarımız genellikle kol ve bacaklarında şişlik ve ağrıyla geldikleri için yaşam kalitelerinin bozulmuş olduğuna dikkat çeken Dr. Yüksel “Hasta enfeksiyona daha açık bir hale geliyor. Enfeksiyonlar da şişlikleri daha da artırıyor. Bu anlamda biz hastalara kompleks boşaltıcı fizyoterapi uyguluyoruz” dedi. “Fizyoterapiye cilt bakımı ile başlanıyor” Fizyoterapiye ilk olarak cilt bakımıyla başlandığını kaydeden Dr. Yüksel “Cilt bakımı çok önemli çünkü enfeksiyon gelişimi açısından riskli. Geçirilen her enfeksiyon şişliği artırıyor. Cilt bakımı, egzersiz ve kompleks bandajlama dediğimiz tedavileri uyguluyoruz. Önce hastaların ölçümlerini yapıyoruz, hastanın çap farkı olan bölgeye cilt bakımı, manuel lenf drenajı ve kompleks boşaltıcı fizyoterapi dediğimiz kompleks bandajlamayı uyguladıktan sonra hastayı ev programlarıyla evine gönderiyoruz” diye konuştu. Dr. Yüksel hastaların egzersizlerini mutlaka planladıklarını, hastanın ölçümlerini yaptıktan sonra istenilen çap farkına ulaşınca evde giymesi için hastaya bası giysisi önerip bu şekilde takip ettiklerini anlattı.
Medical Point’ten ARM farkındalığı
06 Eylül 2024 Cuma - 12:14 Medical Point’ten ARM farkındalığı İEÜ Medical Point Hastanesi, Anorektal Malformasyon (ARM) hastalığı olan çocuklar ve ailelerini konuk etti. İEÜ Medical Point Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Emre Divarcı, “Bu hastalığı toplumumuzda yaklaşık doğumdan 2 bin 500 ila 5 bin doğumdan birinde görüyoruz. Toplantıyı da bu hastalıkla ilgili farkındalık oluşturmak, aileleri bilgilendirmek ve tedavi süreçleri hakkında bilgi vermek için düzenledik.” dedi. Anorektal Malformasyon (ARM), doğum öncesinde oluşan bir gelişim bozukluğu nedeniyle anüs ve rektumun normal şekilde gelişememesiyle ortaya çıkan bir doğumsal anomali olarak tanımlanmaktadır. Bu duruma sahip bebeklerde sadece anorektal kanal bozuklukları değil, aynı zamanda farklı sistemlere ait ek anomaliler de görülebiliyor. Genellikle doğum sırasında fark edilen bu malformasyon, çeşitli cerrahi müdahaleler gerektirirken, uzmanlar erken teşhisin ve multidisipliner yaklaşımların tedavi sürecinde önemli olduğunun altını çiziyor. İEÜ Medical Point Hastanesi de önemli bir etkinliğe imza attı. Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Emre Divarcı ve Dr. Öğretim Görevlisi Gül Özyüksel önderliğinde, Anorektal Malformasyon (ARM) rahatsızlığı bulunan çocuklar ve aileleri ‘Aile Uzman Toplantısı’nda konuk edildi. Gün boyunca süren etkinlikte, ARM Hastalığı hakkında bilgilendirme Dr. Öğr. Üyesi Gül Özyüksel tarafından yapılırken, Prof. Dr. Emre Divarcı da, ARM’de ameliyat süreci ve karşılaşılabilecek cerrahi sorunlar, kabızlık ve kaka kaçırmada güncel tedavileri anlattı. Dr. Öğr. Üyesi Pınar Tuğçe Özer, ARM’li kızlarda karşılaşılabilecek cinsel sorunlar, gebelik ve doğum süreci hakkında bilgi verirken, Uzm. Dr. Samıra Hüseynova ARM’li çocuklarda karşılaşılabilecek psikososyal sorunlar ve çözüm önerilerini paylaştı. Konuşmaların sonunda, Dr. Öğr. Üyesi Aslıhan Eslek ailelere grup terapisi yaptı. Ailelerin bilgilendiği etkinlikte çocuklar da eğlenceli bir gün geçirme fırsatı yakaladı. "Amacımız farkındalık oluşturmak" İEÜ Medical Point Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Emre Divarcı, ARM hastalığının nadir görülen ancak ömür boyu da sürebildiğini söyledi. Divarcı, “ARM, anüsü kapalı doğmuş bebeklerin rahatsızlığı. Doğumsal olarak anüs olması gereken yere açılmamış, ya tam kapalı veya idrar yolu, vajen gibi diğer organlara açılarak sonlamış olabiliyor. Bu hastalığı toplumumuzda yaklaşık 2 bin 500 ila 5 bin doğumdan birinde görüyoruz. Tedavisinde de cerrahi müdahale gerekmektedir. Ancak cerrahi tedaviye rağmen maalesef sorunlar sonlanmayabiliyor ve ömür boyu sürebiliyor. Bu toplantıyı da bu hastalıkla ilgili farkındalık oluşturmak, aileleri bilgilendirmek ve tedavi süreçleri hakkında bilgiler vermek için düzenledik.” dedi. ARM Aile Derneği adına konuşan Muhammet Kayış da etkinlik için hem İEÜ Medical Point Hastanesi’ne hem de Prof. Dr. Divarcı’ya teşekkür ettiğini söyledi.
Giresun Sağlıklı Hayat Merkezi vatandaşlara ücretsiz hizmet veriyor
06 Eylül 2024 Cuma - 12:02 Giresun Sağlıklı Hayat Merkezi vatandaşlara ücretsiz hizmet veriyor Giresun’un Merkez ilçesinde faaliyet gösteren Sağlıklı Hayat Merkezi, yılın ilk 6 ayında 12 bin 514 vatandaşa hizmet verdi. Giresun İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Ünal Özek, düzenlediği basın toplantısında Merkez ilçedeki Sağlıklı Yaşam Merkezinin faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Ünal Özek, merkezde ücretsiz ve randevusuz bir şekilde birinci basamak sağlık hizmeti verildiğini ifade etti. Dr. Özek, “Sağlıklı Hayat Merkezimiz, aslında birinci basamak sağlık hizmetlerini destekleyen, onlara rehberlik eden, yardımcı olan merkezlerimizden birisidir. Buradaki hizmetlerimizden bahsedersek; Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniğimiz, Sağlıklı Beslenme ve Diyet Polikliniğimiz, Fiziksel Aktivite Polikliniğimiz, Ruh Sağlığı Polikliniğimiz, Çocuk ve Ergen Sağlığı Polikliniğimiz, Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezimiz (KETEM) ve Tıbbi Sosyal Hizmet Polikliniğimiz bu merkezimizde hizmet veriyor. Bunların yanında vaka koordinatörü olarak görevlendirilen tıbbi sekreterimiz var. Koordinatörümüz, aile hekimleri ile koordinasyonu sağlanmakta, hasta ile görüşerek randevuları alınmakta, randevulardan önce hatırlatma yapılmakta, randevularını kaçıran hastalarla görüşerek yeni randevu alınmakta ve sağlıklı hayat merkezinin tanıtımını yapmak gibi hizmetlerde bulunuyor” diye konuştu. “İlk 6 ayda 12 bin 514 kişiye hizmet verildi” 2024 yılının ilk 6 ayında Sağlık Hayat Merkezinde toplam 12 bin 514 vatandaşa ücretsiz hizmet verildi. Verilere göre 619 kişi, ruh sağlığı danışmanlığı hizmetine, 30 kişi çocuk ve ergen sağlığı danışmanlığı hizmetine, 1403 kişi sağlıklı beslenme ve diyet danışmanlığı hizmetine 198 kişi fiziksel aktivite danışmanlığı hizmetine, 238 kişi fiziksel aktivite salonu hizmetine, 70 kişi tıbbi sosyal hizmet danışmanlığı hizmeti alırken 731 kişi de vaka koordinatörüne başvurdu. Ayrıca 2 bin 977 öğrenciye de koruyucu ağız ve diş sağlığı eğitimi verildi. “Randevusuz kanser taraması yapılıyor” Sağlıklı Hayat Merkezi bünyesinde bulunan KETEM biriminde randevusuz ve ücretsiz bir şekilde kanser taramaları yapılabiliyor. Yılın ilk 6 ayında bu birimde toplam 6 bin 248 kişi kanser taraması yaptırdı. Verilere göre 3 bin 275 kişi meme kanseri taraması, 2 bin 511 kişi rahim ağzı kanseri taraması, 315 kişi kolon kanseri taraması yaptırırken 147 kişi de Sigara Bıraktırma Polikliniğinde hizmet aldı. “860 bin kişi birinci basamak sağlık hizmeti aldı” 2024 yılının ilk 8 ayında Giresun genelindeki birinci basamak sağlık kuruluşlarında 860 bin 312 kişiye sağlık hizmeti sunuldu. Paylaşılan verilere göre kronik hastalık taramalarında 145 bin 41 kişi, kanser taramalarında 13 bin 925 kişi, bebek ve çocuk taramalarında 17 bin 833 kişi, eğitim ve danışmanlık hizmetlerinde 106 bin 966 kişi, bağışıklama hizmetlerinde 71 bin 746 kişi, çevre sağlığı hizmetlerinde 1491 kişi sağlık hizmeti alırken sağlıklı hayat merkezine başvuranlar ise 3 bin 134 kişi oldu.
Çocuklarda okul fobisini aşmak için uzmanından öneriler
06 Eylül 2024 Cuma - 12:00 Çocuklarda okul fobisini aşmak için uzmanından öneriler Çocukların eğitim hayatında, gelişimlerinin temel taşlarından biri okul yaşantılarıdır. Ancak bazı çocuklar, okula başlamak istemeyebilir veya okul yaşamında çeşitli zorluklarla karşılaşabilirler. Dr. Muhammed Albayati, okul fobisi ve okul adaptasyonu ile ilgili derinlemesine bilgiler sunarak, bu sürecin daha sağlıklı ve başarılı geçmesini destekleyecek tavsiyelerde bulundu. Okul fobisi, çocukların okula gitmekten yoğun bir korku ve kaygı duyması durumunu ifade eder. Bu durum, genellikle çocukların okul hayatına ilk adımlarını attıkları dönemlerde kendini gösterebilir. Okul fobisi yalnızca erken yaş grubunda değil, her yaş grubunda ve her dönemde ortaya çıkabilir. Okul fobisi, çocuğun sosyal, duygusal ve akademik gelişimini derinden etkileyebilir, bu nedenle ebeveynler ve öğretmenler için büyük bir endişe kaynağıdır. Erdem Hastahanesi, Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Dr. Muhammed Albayati, okul fobisinde etkili olabilecek pek çok faktör bulunduğuna dikkat çekti. Albayati, “Ayrılık anksiyetesi, özellikle küçük yaş grubundaki çocuklarda ebeveynlerinden ayrılma kaygısı olarak kendini gösterebilir. Bu durum, çocuğun okula gitme isteksizliğine ve okulda huzursuzluk yaşamasına neden olabilir. Ayrıca, çocuklar sınıf arkadaşlarıyla veya öğretmenleriyle yaşadıkları sosyal zorlukları, kendilerini yetersiz hissetmeleri nedeniyle kaygı ve stres yaşayabilirler. Okulda başarıya yönelik baskılar, sınavlar ve zorlu dersler gibi akademik kaygılar da okul fobisine yol açabilmektedir. Çocuğun daha önce yaşadığı olumsuz okul deneyimleri veya travmatik olaylar, okula karşı geliştirdiği olumsuz tutumları pekiştirebilir” dedi. Ayrılık anksiyetesinin belirtiler ve etkileri Okul fobisinde gözlemlenen belirtiler, genellikle okula gitme isteksizliği, baş ağrısı, mide bulantısı gibi fiziksel şikayetler, yoğun kaygı ve panik ataklar, gözyaşı dökme ve genel huzursuzluk şeklinde ortaya çıkar. Söz konusu belirtiler, çocuğun günlük yaşamını ve aile içi dinamikleri önemli ölçüde etkileyebilir. Ailelerde de kaygı ve stres oluşturabilir, bu durum aile bireylerinin ruhsal sağlığını etkileyebilir ve aile içindeki ilişkileri zorlaştırabilir. Okul adaptasyonunu destekleyici stratejiler Uzm. Dr. Muhammed Albayati, okul fobisi yaşayan çocukların okul adaptasyonunu desteklemek için çeşitli stratejilerin uygulanabileceğini belirtti. Bu stratejilerden bazıları şunlar: Kademeli Alışma: Çocuğun okula alışmasını kolaylaştırmak amacıyla, kısa süreli okul ziyaretleriyle başlanabilir. Bu ziyaretler zamanla artırılarak çocuğun okula uyum sağlaması desteklenebilir. Olumlu Davranışların Ödüllendirilmesi: Okula gitme konusunda çocuğun olumlu davranışlarını ödüllendirmek ve ona güven vermek, sürecin daha sorunsuz geçmesini sağlayabilir. Açık İletişim: Ebeveynler ve öğretmenler arasında düzenli ve açık bir iletişim kurulması, çocuğun duygusal ihtiyaçlarının anlaşılması ve bu ihtiyaçların karşılanması açısından büyük önem taşır. Bu iletişim, çocuğun okul yaşamında karşılaştığı zorluklarla başa çıkmasına yardımcı olabilir. Duygusal Destek: Çocuğun kaygılarını ve duygularını ifade etmesine yardımcı olmak ve ona sürekli destek sağlamak, adaptasyon sürecini kolaylaştırabilmektedir. Profesyonel Yardım: Okul fobisi ciddi bir sorun haline geldiğinde, profesyonel yardım almak gerekebilir. Psikoterapi ve danışmanlık hizmetleri, çocuğun kaygılarını yönetmesine ve okulda daha rahat hissetmesine yardımcı olabilir. Ebeveynler ve eğitimcilere büyük görev düşüyor Uzm. Dr. Muhammed Albayati, ailelerin ve eğitimcilerin okul fobisi ve adaptasyon süreciyle ilgili bilgi edinmelerini ve etkili stratejiler geliştirmelerini önerdi. Albayati, eğitimcilerin ve ebeveynlerin çocukların duygusal durumlarını yakından takip etmelerinin, onların ihtiyaçlarına uygun çözümler geliştirmelerinin ve profesyonel destek gerektiğinde hızlıca harekete geçmelerinin, okul fobisinin giderilmesi hususunda büyük önem taşıdığını vurguladı.
Kadınlara "kanser" bilgilendirmesi
06 Eylül 2024 Cuma - 11:52 Kadınlara "kanser" bilgilendirmesi 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası nedeniyle, Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz olarak sunulan Kanser Tarama Programları ve kanserde erken teşhisin önemi konusunda vatandaşların farkındalığını artırmak ve bilgilendirmek amacıyla kurulan stantta kadınlara bilgi verildi. "Farkında Ol, Taramanı Yaptır, Kanseri Engelle” sloganı altında kurulan standı Melikgazi İlçe Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Duygu Horoz ile birlikte ziyaret eden Halk Sağlığı Hizmetleri Başkanı Dr. Burhan Akın, “Kanser, dünyada ve ülkemizde sebebi bilinen ölüm nedenleri sıralamasında kalp ve damar hastalıklarından sonra ikinci sırada yer alan önemli bir halk sağlığı sorunudur. Erken teşhis edildiğinde, tedavinin mümkün olduğu ve yaşam kalitesinin artırılabildiği kanser türleri olduğu düşünülürse; korunmanın, erken teşhisin ve taramanın önemi daha da artmaktadır. Ulusal Kanser Kontrol Programı kapsamında; Toplum Sağlığı Merkezleri (TSM), Sağlıklı Hayat Merkezleri (SHM), Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM), Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) ve ayrıca Mobil Kanser Tarama araçları da dahil olmak üzere birinci basamak sağlık kuruluşlarında ücretsiz olarak meme, serviks (rahim ağzı) ve kolorektal (kalın bağırsak) kanserler için tarama programları yürütülmektedir. Meme kanseri taraması; 40-69 yaş arasındaki kadınlara 2 yılda bir mamografi tetkiki yapılmaktadır. Serviks kanseri taraması; 30- 65 yaş arası kadınlara 5 yılda bir HPV-DNA testi ile yapılmaktadır. Kolorektal kanser taraması; 50-70 yaş arasındaki kadın ve erkeklere 2 yılda bir Gaitada Gizli Kan testi (GGK) ile yapılmaktadır" ifadelerini kullandı.
Muğla’da Halk Sağlığı Haftası etkinlikleri düzenlendi
06 Eylül 2024 Cuma - 11:16 Muğla’da Halk Sağlığı Haftası etkinlikleri düzenlendi Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, 3-9 Eylül 2024 tarihleri arasında kutlanan “Halk Sağlığı Haftası” kapsamında Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bilgilendirme etkinliği düzenledi. Etkinlikte, halk sağlığını koruma ve geliştirme amacıyla çeşitli bilgilendirme standları kuruldu. Etkinlik, Muğla Eğitim ve Araştırma hastanesi girişinde gerçekleşti. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Metin Pıçakçıefe, öğretim üyeleri, asistanlar ve intörnler etkinliğe katıldı. Ayrıca, Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Turhan Togan ve hastane yönetimi de etkinliğe destek verdi. Halk sağlığı bilgilendirme standlarında aşılama, kronik hastalıklar, sağlıklı ve dengeli beslenme, hareketli yaşam gibi konularda vatandaşlara çeşitli bilgiler sunuldu. Ayrıca, birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine ilişkin genel ilke ve kurallar anlatıldı, vatandaşlardan gelen sorular yanıtlandı. Etkinlik boyunca afişler asılarak broşürler dağıtıldı. Prof. Dr. Metin Pıçakçıefe, etkinlik hakkında yaptığı açıklamada, "Halk sağlığı haftası kapsamında düzenlediğimiz bu farkındalık standı, halk sağlığına yönelik bilgilendirme yapmayı, savunuculuk oluşturmayı amaçlıyor. Vatandaşlardan ve katılımcılardan aldığımız geri bildirimler, birinci basamak koruyucu sağlık hizmetleri için oldukça verimli ve faydalı olduğunu gösterdi" dedi.
Prof. Dr. Cumhur Aydemir; "Topuk kanı testi reddedilirse bebeklerin sağlığı ciddi risk altında"
06 Eylül 2024 Cuma - 10:25 Prof. Dr. Cumhur Aydemir; "Topuk kanı testi reddedilirse bebeklerin sağlığı ciddi risk altında" Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cumhur Aydemir, topuk kanı testinin reddedilmesi halinde bebeklerin sağlığının risk altında olduğunu ifade etti. Geçen 20 Ağustos’ta Kars Aile Mahkemesi "Topuk kanı almanın çocuğun Anayasa ile korunan yaşam ve sağlık hakkı üzerinde yapacağı olumlu sonuçlarının tıbbi otoritelerce ispatlanmamış olması ve muhtemel bir teşhis ve tedavinin de tıp otoritelerince hala tartışmalı olması" gerekçesiyle aile lehinde hüküm verdi. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cumhur Aydemir; son dönemde bazı ailelerin bu testi reddetme eğiliminde olduklarına dikkat çekerek, bunun bebeklerin sağlığı üzerinde ciddi riskler oluşturduğunu belirtti. Ancak Aydemir, topuk kanı alımının esas amacının biyotinidaz eksikliği, kistik fibrozis, hipotiroidi ve SMA (Spinal Müsküler Atrofi) gibi önemli rahatsızlıkların teşhisinde önemli rol oynadığına dikkat çekti. Topuk kanı tarama testi, yeni doğan bebeklerde doğumdan sonraki ilk günlerde uygulanan, zorunlu ulusal tarama sistemlerinden biri olarak biliniyor. Prof. Dr. Aydemir, bu testin nasıl yapıldığını şöyle açıkladı: "Ulusal tarama sistemimizde yeni doğan bebeklerde doğumdan sonraki ilk günler içerisinde zorunlu olan testlerden biri topuk kanı taraması. Yeni doğan bebeklerin doğdukları hastanede topuğundan birkaç damla kan alınarak kurutma kağıdına damlatılıp yapılan bir test. Ulusal tarama sistemi içerisinde ülkemizde altı adet hastalık taranmakta. Topuk kanı damlatılarak yapılan kurutma kağıtlarındaki testler Sağlık Bakanlığının tek bir merkezine bu çalışmalar yapılmakta ve çok uzun yıllardır baştan tek hastalıkla başlayıp şu an en son güncel altı hastalıkla topuk kanat araması yapılmakta. Fenilketonüri, Konjenital Hipotiroidi, Kistik Fibrozis, Biyotinidaz Eksikliği, Konjenital Adrenal Hiperplazisi en son olarak da güncel hastalık olarak da SMA dediğimiz kas hastalığı bu topuk kanı taramasına eklenmiş durumda" dedi. Testin amacı erken tanı ve tedavi Aydemir, alınan birkaç damla kanın ilerleyen yaşlarda çocuklarda oluşabilecek ağır hastalıkların erken teşhis edilmesine imkan sağladığını belirterek, bu testin önleyici olmaktan çok, erken teşhis ve tedaviye başlamayı amaçladığını ifade etti. Aydemir, şunları ekledi: "Ulusal tarama sistemimizdeki bu hastalıklarda topuk kanı alınmasının esas amacı hastalıkların erken tanısının sağlanması ve tek bir damla topuktan kan alınarak bebeklerin ileri dönemde çok ağır hastalıklar olabilecek bu hastalıkları erken dönemde tanınıp tedaviye imkan sağlamak. Hastalıkları önleyici olmaktan ziyade buradaki amacımız erken tanıyıp topuk kanında tespit ettiğimiz hastalığın erken tedavisine başlayabilmek. Yani bu hastalıklar hem hormon sisteminin hem ileri dönemdeki beyin gelişiminin hem de çocuğun genel anlamda gelişimini etkileyen hastalıklar olduğu için erken tanıdığımız zaman bebeklerin ileride büyümeleri, gelişmeleri, nörolojik ve hastalanma sıklığını etkilemesi açısından sık hastalanmaları da etkilemesi açısından erken dönemde tedaviye başlanabilmesi çok önemli olmakta." "Topuk kanı testini reddetmek bebeklerin geleceğini tehlikeye atıyor" Son dönemlerde bazı alternatif tıp ile ilgilenenler tarafından doğru olmayan bilgilendirmelerin yayıldığını söyleyen Aydemir, bunun tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini vurguladı. Prof. Dr. Aydemir, bu gibi doğru olmayan bilgilendirmelerin geçmişte aşılara karşı oluşan çekinceler gibi bir etki oluşturabileceğini dikkat çekti ve bu durumun da ilerleyen yıllarda çocukların sağlıklı gelişimi üzerinde ciddi olumsuz etkiler oluşturabileceğini söyledi. Zonguldak bölgesindeki mahkemelerden kendilerine bilirkişi vasfıyla çok fazla sayıda topuk kanı reddi geldiğini aktaran Aydemir sözlerini şöyle tamamladı: "Son yıllarda özellikle son altı ay içerisinde maalesef ülkemizde bazı alternatif uzmanları tarafından ortaya atılan ve tıbbi hiçbir gerekçesi olmayan, ülkemizde tıbbi olarak yeterliliği bulunmayan, hekimlik yapma yetkisi, kabiliyeti olmayan insanların birtakım yalan yanlış hiçbir tıbbi gerekçesi olmayan bilgilerle topuktan kan alındığında bazı hormonları etkilediğine dair hiçbir bilimsel gerekçelerle aileler farklı kanallardan bu bilgilere ulaşıp topuk kanı almayı reddetmekte maalesef. Son özellikle altı ay içerisinde bize de birçok kendi bölgemizdeki mahkemelerden bilirkişi vasfıyla çok fazla sayıda topuk kanı reddi gelmekte. Tıpkı eski yıllarda ve günümüzde giderek artan aşı reddi gibi topuk kanını maalesef bu eğer buna engel olmazsak bebeklerimizin ileri dönemdeki sağlıklı gelişimine ciddi oranda yan etkiler oluşturacak ve ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmaya başlayacağız." Aydemir, yenidoğan bebeklerde topuk kanı taramasının yapılmayıp ileriki süreçlerde yapılmasının teşhiste zorluklara yol açabileceğini de sözlerine ekledi.
‘Okul öncesi dönemde çocuklarda işitme düzeyleri kontrol edilmeli’
06 Eylül 2024 Cuma - 10:21 ‘Okul öncesi dönemde çocuklarda işitme düzeyleri kontrol edilmeli’ Okulların açılmasına sayılı günler kala çocukların akademik başarısı, sosyal hayatlarına adaptasyonları ve genel yaşam kaliteleri açısından duyma sağlığının büyük önem taşıdığını belirten Kulak Burun Boğaz Uzmanı Opr. Dr. Ali Rıza Gökduman, “Eğitim sürecinde ve sosyal çevrede etkili iletişim kurabilmek, çocukların gelişimi için kritik öneme sahiptir. Bu yüzden duyma problemleri erken dönemde fark edilip tedavi edilmelidir” dedi. VM Medical Park Samsun Hastanesi’nden Kulak Burun Boğaz (KBB) Uzmanı Opr. Dr. Ali Rıza Gökduman, okul öncesi dönemde çocukların kulak burun boğaz kontrollerinin yaptırılması konusunda uyarılarda bulundu. “Çocuklarda işitme kaybının yaygın nedenleri” Çocuklarda işitme kaybına yol açan en yaygın nedenlerden birinin buşon olarak bilinen kulak kiri olduğunu söyleyen Opr. Dr. Gökduman, “Ancak bu durum, daha ileri düzeyde müdahale gerektiren orta kulak iltihabı ve sıvı birikimi gibi problemlerle de bağlantılı olabilir. Bunun yanı sıra, doğumsal ya da sonradan edinilmiş işitme kayıpları da çocukların işitme yetisini olumsuz etkileyebilir. Erken teşhis ve tedavi sayesinde bu gibi sorunlar giderilerek, çocukların konuşma ve dil gelişiminde oluşabilecek bozuklukların önüne geçilebilmektedir” diye konuştu. “Belirtilere dikkat edilmeli” İşitme kaybının erken belirtilerini fark etmenin son derece önemli olduğunu vurgulayan Opr. Dr. Gökduman, “Çocuğunuzun yüksek sesle konuşması, televizyonu yüksek sesle izlemesi veya seslere karşı tepkisiz kalması gibi işitme kaybını düşündürebilecek bulguların varlığı durumunda, bir Kulak Burun Boğaz (KBB) uzmanına başvurmanız önemlidir. KBB muayenesi ve gerektiğinde yapılacak işitme testleri, çocuğunuzun duyma sağlığını kontrol altına almanızı sağlayacaktır” şeklinde konuştu. “Çocukların akademik başarıları artırılabilir” Duyma sağlığının ihmal edilmemesi gereken kritik bir konu olduğunu belirten Opr. Dr. Gökduman, “Özellikle okul dönemi öncesinde yapılacak basit bir kontrol, çocuğunuzun gelecekteki eğitim hayatını olumlu yönde etkileyebilir. Çocuklarda sağlıklı bir işitme, hem akademik başarılarını artırabilir hem de sosyal hayatlarına daha iyi adapte olmalarına yardımcı olabilir” ifadelerini kullandı.
Gökçeada’da Şap Hastalığı Arilik Çalışması Başladı
06 Eylül 2024 Cuma - 10:02 Gökçeada’da Şap Hastalığı Arilik Çalışması Başladı Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından Trakya’nın şap hastalığından ariliği çalışmalarının 2010 yılında tamamlanmasının ardından, bölge arilik statüsünü devam ediyor. Gökçeada ilçesinde şap hastalığından aşılı ariliğin sağlanması amacıyla kapsamlı bir serosurveylans çalışması başlatıldı. Bu çalışma, Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH) kriterlerine uygun olarak planlandı. Çanakkale İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün koordinasyonunda yürütülen çalışmada, adadaki şap hastalığının mevcut durumu belirlenmek üzere numune alma işlemlerine başlandı. İl ve ilçe müdürlüğü personelleri tarafından yürütülen çalışmada, büyükbaş hayvanlardan 10 köyde toplam 441, küçükbaş hayvanlardan ise 18 köyde toplam 1301 numune toplanacak. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın desteklediği çalışmanın temel hedefi, Gökçeada’daki küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarda şap hastalığının geçmişinin araştırılması ve sonucunda adanın şap hastalığından arilik statüsünün kazanmasını hedefleniyor. Arilik statüsünün kazanılması ile birlikte bölgedeki hayvan sağlığı garanti altına alınacak ve adanın tek ulaşım yolu olan Trakya ile bağlantısı sağlanarak bölgedeki tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilirliğinin sağlanması planlanıyor.
Üroloji Uzmanı Op. Dr. Yüzgeç: ’’Üriner sistem taş hastalığı tedavi edilmezse böbrek çürüyebilir’’
06 Eylül 2024 Cuma - 09:48 Üroloji Uzmanı Op. Dr. Yüzgeç: ’’Üriner sistem taş hastalığı tedavi edilmezse böbrek çürüyebilir’’ Üriner sistem taşları hakkında değerlendirmelerde bulunan Medilines Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Veysel Yüzgeç, “Taş hastalığı, erkeklerde ve 30’lu yaşlarda daha sık görülür fakat yeni doğan çocukta dahi görebiliyoruz. Ciddi bir hastalıktır. Geç kalınırsa veya tedavi olunup gerekli müdahaleler yapılmazsa böbreği çürütebilir. Bu yüzden böbreğini kaybeden çok insan var” dedi. Üroloji Uzmanı Op. Dr. Veysel Yüzgeç, üriner sistem taşları hakkında değerlendirmelerde bulundu. Üriner sistem taşlarının anatomik olarak böbrekte olabileceğini aktaran Üroloji Uzmanı Op. Dr. Veysel Yüzgeç, “Üreter dediğimiz idrar kanalında yani böbrek ile mesane arasında, mesane de olabilir. Mesaneden sonraki üretra dediğimiz kanalda olabilir. Yeri, büyüklüğü ve şekline göre semptom ve tedavi şekli değişebilir. Genellikle hastalarda, yandan başlayan ve kasığa vuran şiddetli ağrıları şikayeti vardır. Bulantı ve kusma, idrarda yanma ve koyulaşma genelde vardır. Üriner sistem taş hastalıkları, daha önceden taş düşürmüş ya da ailesinde taş sorunu olan insanlarda daha sık görülür. Proteinden zengin beslenenlerde, sıcak bölgelerde, masa aşı çalışan, hareketsiz insanlar da, az su içenlerde ve sık enfeksiyon geçirenlerde taş daha görülür. Taş oluşumu açısından bu riskleri olan insanların, yılda bir, üriner sistem açısından kontrolden geçmelerini tavsiye ediyoruz. Tedavisi ise taşın yerine, büyüklüğüne ve şekline göre değişir. Tedavi, endoskopik ve PNL, denilen kapalı yöntemlerle, ya da açık cerrahi yöntemle olabiliyor. Tedavi sonrası taş sıfırlansa bile hastada tekrar taş olma muhtemelliği devam etmektedir. Yeme ve içmelerde özellikle hastanın taş olmasın diye koruyucu tedavi kısmında hastaya gerekli bilgilendirmeleri yapıyoruz. Hastaların et ve et ürünlerini, süt ve süt ürünlerini daha az tüketmesi gerekiyor. Su tüketimini ise tam tersine arttırmaları gerekirken tuzu da azaltması gerekiyor. Tuz taş oluşumunu arttıran sebeplerden birisidir. Taş hastalığı, erkeklerde ve 30’lu yaşlarda daha sık görülür fakat yeni doğan çocukta dahi görüldüğü olabiliyor. Ciddi bir hastalıktır. Geç kalınırsa veya tedavi olunup gerekli müdahaleler yapılmazsa böbreği çürütebilir. Bu yüzden böbreğini kaybeden birçok hasta vardır. Taş ağrısı genelde yandan başlar, kasığa vurur, bulantı kusma ile seyreder, şiddetli ve kolik ağrılardır. Ağrısız seyreden taş hastalıklarında, taş genelde başka bir hastalık araştırılırken tesadüfen görülüyor, bu hastalarda, böbrekte ki hasar daha ciddi boyutlarda olabiliyor. Sinsi seyrederler ve daha tehlikelidirler. Hastalarımızın bu aşamayı beklemeden yılda bir kontrolden geçmelerini tavsiye ediyoruz. Bu zamanda, özellikle şehir yaşamında, doğal suya erişim her zaman mümkün olmuyor. Katılan klor değeri, suyun temizliği, mikrop olup olmaması böbrekte taş olması yönünden yine önemli konular. Sert su yumuşak su açısından, çok merkezli yapılan bilimsel çalışmalarda sert su ile yumuşak su arasında çok anlamlı bir fark bulunmamıştır. Anatomik yapı, genetik yapı, yaşam biçimi ve sıcak iklim bölgesinde yaşamak, taş hastalıklarında daha çok etkilidir” ifadelerini kullandı.