POLİTİKA
Milli Eğitim Bakanı Tekin’den CHP’ye: "Biz sizin yıllardır kağıt üzerinde dolaştırdığınız modeli kayıt dışılıktan çıkartıp hukuki bir zemine oturttuk" 14 Aralık 2025 Pazar - 22:04:50 Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, CHP’nin mesleki eğitimle ilgili eleştirilerine ilişkin, "Biz sizin yıllardır kağıt üzerinde dolaştırdığınız modeli kayıt dışılıktan çıkartıp hukuki bir zemine oturttuk. Denetimi güçlendirdik, çocuğun emeğini devletin güvencesi altına aldık. Siz geçmişinizle yüzleşmek yerine slogan üretmeyi tercih ediyorsunuz. Biz bu ülkenin alın teriyle büyüyen üretimini mesleki eğitimle buluşturmanın derdindeyiz" dedi. TBMM Genel Kurulunda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri devam ediyor. Genel Kuruldaki bütçe görüşmelerinde konuşan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Türkiye’nin ikinci yüzyılının kendilerinin temel motivasyonunu oluşturduğunu söyleyerek, "Cumhuriyetimizin ikinci asrında bireyden topluma, bilimden teknolojiye, diplomasiden ekonomiye, spordan kültüre dek bütün alanlarda iyi, güzel ve doğru olanı şekillendirdiği bir ideal olarak Türkiye Yüzyılı’nın maarif çağı olarak şekilleneceğine yönelik inancımız tamdır. Bakanlık olarak tüm politikalarımızı bu güçlü inanç ekserinde şekillendiriyor. Attığımız, atacağımız her somut adımı bu sorumlulukla ve Türkiye Yüzyılı idealine uygun düşecek şekilde tanzim etmeye çaba sahip ediyoruz" ifadelerini kullandı. Tekin, şöyle konuştu: "Başörtüsü yasağının kaldırılması, katsayı adaletsizliğinin giderilmesi, müfredatın daha kapsayıcı hale getirilmesi, farklı inanç ve kültürel kimliklere saygılı bir eğitim ikliminin tesis edilmesi, her biri toplumun geniş kesimlerinin on yıllar boyunca taşıdığı adalet ve eşitlik talebine verilen somut cevaplardır. Biz AK Parti iktidarları olarak eğitim hakkını ideolojik kabul ve tasniflerin değil, Anayasa’nın ve temel insan hakları ilkelerinin kapsamı içerisinde görüyor ve o şekilde değerlendiriyoruz. Hangi kimlikten, hangi bölgeden, hangi aileden gelirse gelsin, okulun kapısından içeri giren her çocuğun kendisini yekdiğeriyle eşit görmesini ve devletin de herkese eşit mesafede durduğunu hissedebilmesini istiyoruz. Öğretmenlerimiz başta olmak üzere eğitim alanındaki tüm diğer aktör ve paydaşlar için de aynı hissiyatı taşıyoruz. Ve bu hissiyatımızın bir gereği olarak eğitimi her türlü ideolojik prangadan kurtarmaya, toplumsal barışın, farklılıklarla bir arada yaşamanın ve insan haklarına dayalı demokratik bir toplum düzeninin temeli olarak yapılandırmaya devam edeceğiz. Müsaadenizle tam bu noktada bir hakikati kayda geçirmeyi hem bir devlet görevi hem de bir vefa borcu olarak görüyorum. Militarizmin sivil siyaset üzerindeki egomanyasını tasfiye eden, eğitimde demokratikleşmeyi sağlayan, milletimizin değer dünyasını kamusal alanda teminat altına alan, adalet ve eşitlik taleplerini siyaset alanında karşılıksız bırakmayan mücadele çizgimiz Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği ve vizyonu altında şekillenmiştir ve şekillenmeye devam edecektir." Bakan Tekin, mesleki eğitimin Türkiye’nin hem iktisadi hem ahlaki omurgalarından biri olduğunu söyleyerek, "Hepimizin bildiği gibi bu alandaki pek çok tartışmanın arka planında 28 Şubat’la birlikte zihinlere yerleştirilen kırılmalar mevcut. Bir dönem katsayı uygulamalarıyla meslek, imam hatiplerin kapısını kapatan anlayış, bugün başka kavramlar üzerinden aynı kurumsal yapıları yıpratmaya çalışıyor. O dönem gençlerimizi yüksek öğretimden dışlayan bu zihniyet, şimdi mesleki eğitimi bir sorun ağırlığı gibi göstererek Türkiye’nin üretim damarını kesmeye çalışıyor. Bizim son 20 yılda yaptığımız iş, bu tarihi kırılmayı onarmak, meslek eğitimini yeniden itibar ve güven eksenine taşımaktır. Mesela kökleri 1977’ye uzanan çıraklık eğitimini örgün eğitimin bir parçası haline getiren bir program türüdür. Ortaokul mezunu ve 14 yaşını doldurmuş gençlerimiz, bir yandan zorunlu orta öğretim sürecine devam ederken, diğer yandan sigortalı, sözleşmeli bir biçimde usta öğretici ve öğretmen gözetiminde hem okulda hem işletmede beceri kazanmakta, devletin doğrudan zorunlu altında eğitim görmektedir. Bu uygulamayı yaparken anayasamız, ulusal mevzuatımız, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler, ahlaki ilkelerimiz ve kültürümüz rehberimiz olmuştur. Bu metinlerde mesleki eğitimle çocuk işçiliği arasında kesin çizgilerle ayrıştırma yapan bir düzenleme mevcuttur" şeklinde konuştu. Bakan Tekin, iş sağlığı ve iş güvenliğinin Anayasa’dan başlayarak 6331 sayılı Kanun ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’yla güvence altında olduğunu hatırlatarak, "Bizler de her çocuğumuzun emanet olduğu bilinciyle hareket ediyoruz. Bunu ucuz iş gücü olarak gören her türlü yaklaşım bizim için hem hukuken hem de vicdanen kabul edilemezdir. Bugün karşımızda mesleki eğitimde yürütülen her çabayı görmezden gelip okulla, atölyeyle, sigortayla, sözleşmeyle yürütülen bir süreci tek kelimelik etiketlere indirgeyen bir tip kullanıyorsunuz. Eğitimle emek arasındaki köprüyü güçlendirmeye çalıştığımız her adımı, sanki gençlerimizi ucuz iş gücü haline getiren bir düzen kuruyormuşuz gibi sunan bu yaklaşım, hakikati de, istatistiği de, pedagojiyi de göz ardı ediyor. Oysa bizim için asıl mesele bir meslek öğretmenin ötesinde gencin hayat yolculuğunu güvenli, saygın ve denetimli bir zeminde kurabilmektir. Bakınız bir öğrencinin bir işletmeye yerleştirilmesi Milli Eğitim Bakanlığı’nın tek başına verdiği bir karar değildir" dedi. AK Parti hükümetleri döneminde çok fazla Milli Eğitim Bakanı değiştirildiği şeklindeki eleştiriye ilişkin de Tekin, "23 yıllık süreç içerisinde ben 9. bakanım. Şu soruyu soruyorum Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlara. 23 Nisan 1920’den 14 Mayıs 1950’ye kadar kaç tane Milli Eğitim Bakanı çalıştı biliyor musunuz? Ortalama çalışma süresi, Hasan Ali Yücel’i dışarıda tutarsak 13.5 ay. Cumhuriyet Halk Partisi tek parti döneminden bugüne uzanan süreçte kendi muhasebelerini yapmadan, yıllarca adaletsiz zihniyetinizle yüzleşmeden bugün burada bahsedemezsiniz" diye konuştu. Bakan Tekin, eğitimde sürekli değişikler yapıldığı eleştirileri hakkında da şunları söyledi: "2002 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçim bildirgesi; zorunlu eğitimi 5 artı 3 artı 4 olmak üzere 12’ye çıkaracağız demişsiniz. ’Tüm ortaöğretim kurumlarını 4 yıllık çok amaçlı, çok programlı lise olarak örgütleyeceğiz. Öğrenciler ilk 2 yılda genel kültür derslerini aldıktan sonra genel veya meslek eğitim programlarına yönlendirilecek bir düzen kuracağız.’ Kim diyor bunu? Kim demiş; Cumhuriyet Halk Partisi. 2007 seçim bildirgesi. Diyorsunuz ki ’Zorunlu kesintisiz eğitimi 10 yıla çıkaracağız. 8 artı 2 artı 2 yapacağız. 10 yılı tamamlayanlar eğitim temel eğitim diploması alacak. Bu eğitimin son 2 yılında bütün öğrencilerin üçte ikisi temel eğitim sonrası takip edecekleri eğitim konusunda meslek eğitimine, üçte biri genel eğitime yönlendirilecek.’ 2023 seçim beyannamesi. Sakin olun, sakin. 2023 diyorsunuz ki; ’Zorunlu eğitimi bir yıl okul öncesi, 5 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul, 3 yıl lise olmak üzere 1 artı 5 artı 4 artı 3 yapacağız’ diyorsunuz. Şimdi arkadaşlar biz iktidardayken yaptığımız her şeyin arkasındayız. Siz daha iktidara gelmeden ne söylediğinizin bilincinde, farkında bile değilsiniz arkadaşlar. Peki sadece bu mu? Başka bir şey daha söyleyeyim. Mesela sınavlarla ilgili. SBS, TEOG ya da benzeri sınavlarla ilgili demişsiniz ki bakın 2007’de ’Liseyi bitiren öğrencilerin üniversite kapılarında çektikleri çileye son vereceğiz. ÖSS’yi kaldıracağız’ demişsiniz. Sonra 2015 ’Akademik liselerde merkezi lise bitirme sınavını uygulamaya koyacağız.’ Bakın sınavı kaldırmak bir tarafa, başka bir şey diyorsunuz. Bitirme sınavı getiriyorsunuz. ’Ortaöğretim başarı puanını akademik ortalama ve merkezi sistem sınav sonucuna göre tekrar belirleyeceğiz. Üniversiteye yerleştirmede etkisini artıracağız.’ Yani merkezi sınavı kaldırmak bir yana lise bitirme sınavı, akademik ortalama yerleştirme etkisi gibidir. Çok daha karmaşık bir sistem öneriyorsunuz. 2023’te ne yapmışsınız? ’Üniversiteye girişte yılda bir defa yapılan sınavların yerine çok sayıda sınav yapacağız.’ Şimdi soruyorum arkadaşlar. Gerçek düşünceniz ne? Art arda üç seçimde birbirine tamamen zıt öneriler. Bu nasıl bir tutarlılık anlayışıdır? Bu nasıl bir siyaset anlayışıdır" ifadelerini kullandı. MESEM ile ilgili eleştirilere ise Tekin şöyle cevap verdi: "MESEM’le ilgili de şimdi bakın mesleki eğitimde çocukları işverenin insafına bıraktığımızı, çocuk işçiliğini özendirdiğimizi, mesleki eğitimi sermayeyle birlikte planladığımızı iddia ediyorsunuz. Mesleki teknik eğitimi ve erken yaşta baştan staj uygulamalarını eleştiriyorsunuz. İddialarınızın asılsızlığını bir kenara bırakarak size bu konuda ne yaptığınızın, neye itaat ettiğinizin altını çizmek istiyorum. Bakın 2002, 2007, 2011, 2015, 2018, 2023’te neler söylüyorsunuz ben size söyleyeyim. 2002’de diyorsunuz ki; ’Öğrencilerin üçte ikisini meslek eğitime yönlendireceğiz. İlk iki yıl genel kültür eğitimi aldıktan sonra çocuklar meslek eğitimi ve genel liseye olmak üzere ayıracağız’ demişsiniz. 2007’de demişsiniz ki; ’Piyasanın talebine göre eğitim vereceğiz.’ Bunu kim demiş arkadaşlar? Devam ediyorum. 2007’de yine diyorsunuz ki; ’İş piyasasının talepleri doğrultusunda esnek bir yapı oluşturacağız’ demişsiniz. O seferlerde ’Çıraklık eğitim merkezleri kuracağız’ demişsiniz. ’Meslek liselerini tam zamanlı sigortalı yapacağız’ demişsiniz. ’İş dünyası okul yönetiminde yer alacak’ demişsiniz. Siz demişsiniz. Şimdi OSB’lerde yatılı meslek lisesi dediniz. ’Meslek liselerini tam zamanlı sigortalı yapacağız’ dediniz. ’Çıraklık ve kazançlı iş birleştirme modelleri kuracağız’ dediniz. Şimdi çıkıp bize parmak sallarken aynı zamanda kendi metinlerinize de parmak sallamış oluyorsunuz. Bunu yapabilmeniz için önce şu kürsüde millete dönüp ’Biz yıllarca bunları savunduk ama özür dileriz yanlış şeyleri savunduk’ diye vazgeçmeniz gerekir. Bunu yapmadan önce organize sanayi bölgesinde meslek öğrenen gencin emeğini çocuk işçiliği diye kriminalize edemezsiniz. Biz sizin yıllardır kağıt üzerinde dolaştırdığınız modeli kayıt dışılıktan çıkartıp hukuki bir zemine oturttuk. Denetimi güçlendirdik, çocuğun emeğini devletin güvencesi altına aldık. Siz geçmişinizle yüzleşmek yerine slogan üretmeyi tercih ediyorsunuz. Biz bu ülkenin alın teriyle büyüyen üretimini mesleki eğitimle buluşturmanın derdindeyiz." Bakan Tekin’in konuşmasından sonra TBMM Başkanvekili Tekin Bingöl, Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Duybay’ın hayatını kaybettiğini söyledi. Siyasi parti grupları da başsağlığı dilediler.
14 Aralık 2025 Pazar - 21:20 CHP’de Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi Yürütme Kurulu belli oldu Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) ’Hükümet Programı’ hazırlıkları çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi (CAO) Yürütme Kurulu belli oldu. CHP tarafından 2 yıl uygulanan gölge bakanlık yapılanması ve parti programı çalışmalarının tamamlanmasının ardından "Hükümet Programı" hazırlıkları çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi (CAO) Yürütme Kurulu, bakanlıkların takibi ve denetimi ile sınırlı kalmayan yeni ve icracı bir yapıya dönüştürüldü. Bu kapsamda CAO bünyesinde icracı politikalar geliştirmek ve kamuoyuna tanıtmak amacıyla CAO Yürütme Kurulu oluşturuldu. CAO Yürütme Kurulu’nda görev yapacak isimler ve görev alanları ise şöyle: "Adalet Politika Kurulu Başkanı Şule Özsoy Boyunsuz, Aile ve Sosyal Hizmetler Politika Kurulu Başkanı Aylin Nazlıaka, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Politika Kurulu Başkanı Gamze Taşcıer, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Politika Kurulu Başkanı Seyit Torun, Dışişleri Politika Kurulu Başkanı Ömer Kaya Türkmen, Enerji ve Tabii Kaynaklar Politika Kurulu Başkanı Ümit Özlale, Gençlik ve Spor Politika Kurulu Başkanı Sevgi Kılıç, Hazine ve Maliye Politika Kurulu Başkanı Kerim Rota, İçişleri Politika Kurulu Başkanı Murat Bakan, Kültür ve Turizm Politika Kurulu Başkanı Seda Kaya Ösen, Millî Eğitim Politika Kurulu Başkanı Suat Özçağdaş, Millî Savunma Politika Kurulu Başkanı Atilla Kezek, Sağlık Politika Kurulu Başkanı Kayıhan Pala, Sanayi ve Teknoloji Politika Kurulu Başkanı Yalçın Karatepe, Tarım ve Orman Politika Kurulu Başkanı Sencer Solakoğlu, Ticaret Politika Kurulu Başkanı Emre Kartaloğlu, Ulaştırma ve Altyapı Politika Kurulu Başkanı Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu, Cumhurbaşkanlığı’na Bağlı Kuruluşlar Politika Başkanı Barış Övgün." CAO’nun politika oluşturma süreçlerinin koordinasyonunun ve idari yönetiminin sağlanması amacıyla oluşturulan Koordinasyon Kurulu’nda ise Bülent Tezcan (Genel Koordinatör), Emine Uçak ve Ece Güner yer aldı. Milli Savunma Politika Kurulu Başkanı Atilla Kezek ve Tarım ve Orman Politika Kurulu Başkanı Sencer Solakoğlu, CAO Yürütme Kurulu’nda parti tüzüğüne uygun olarak Parti Meclisi üyesi ya da milletvekili olmayan iki isim olarak listede yer aldı. İlk toplantı 16 Aralık’ta CAO Yürütme Kurulu, iki haftada bir kez Genel Başkan Özgür Özel’in başkanlığında toplanacak. CAO Yürütme Kurulu, ilk toplantısını 16 Aralık Salı günü saat 13.30’da Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nde gerçekleştirecek.
Emine Erdoğan "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu
09 Aralık 2025 Salı - 17:19 Emine Erdoğan "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, "Şehit olan Filistinli kardeşlerimiz çok üzülerek ifade ediyorum ki, hayata, insanlığa gönül koyarak veda ettiler. O nedenle, haksızlığa, yalana, adaletsizliğe, ayrımcılığa, soykırıma ve cümle kötülüğe savaş açmak, hepimizin en meşru savaşıdır." dedi. Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programına katıldı. İletişim Başkanlığına gelişinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran tarafından karşılanan Emine Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye saldırılarında hayatını kaybeden gazetecilerin fotoğraflarının yer aldığı alanı gezdi. Programda konuşan Emine Erdoğan, bu anlamlı program vesilesiyle katılımcıları buluşturan İletişim Başkanlığına teşekkür etti. Filistinli gazeteci ve muhabirlerin yanı sıra Filistinli yönetmen Basel Adra’yı da misafir etmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirten Emine Erdoğan, "Kıymetli kardeşim, öncelikle bilin ki siz, Türkiye’de yabancı bir ülkede değil, kendi evinizdesiniz. Burada misafir değilsiniz, ailenizle birliktesiniz. ’Başka Toprak Yok’ belgeseliniz, Oscar ve Berlin başta olmak üzere birçok film festivalinde ödül aldı. Ama siz çok daha büyük bir ödülün de sahibisiniz. O da tarihe bir hakikat savaşçısı olarak geçmenizdir. Belgeseliniz, Filistin davası gibi kelimelerin anlatmakta aciz kaldığı acılara ve onurlu Filistin halkının direniş mücadelesine tercüman oldu. İki senedir canlı yayında tüm dünyanın izlediği soykırımın yeni ve Gazze ile sınırlı olmadığını Filistin’in her karış toprağında bir asra yakın zamandır devam ettiğini uluslararası topluma duyurdunuz. Bu süreçte yaşadığınız zorlukları da biliyorum. Azminizden ve cesaretinizden dolayı sizi ve ekip arkadaşlarınızı yürekten kutluyor ve alkışlıyorum." diye konuştu. Bugün unutmamak ve şahit olduklarını konuşmak için bir arada olduklarını söyleyen Emine Erdoğan, hatırlamanın en büyük direniş olduğunu ifade etti. Emine Erdoğan, İsrail’in 2 yılda yaklaşık 300 gazeteciyi katlettiğini anımsatarak bunların 37’sinin kadın olduğunu aktardı. Filistin’de şehit olanlar için Fatiha okudu Sözlerine bu cesur 37 kadından biri olan Selma Muheymer’i anarak başlamak istediğini belirten Emine Erdoğan, şöyle devam etti: "O hem bir gazeteci hem de 31 senelik hayatını İsrail bombardımanlarının ve insanlık dışı ambargoların gölgesinde yaşamış bir kadın ve anneydi. 2023’te 3 yıldır uzak kaldığı ailesini görmek ve daha bir yaşındaki oğlu Ali’yi onlarla tanıştırmak için Gazze’ye gitti. İsrail’in hava saldırısında evleri yerle bir edildi ve oğlu Ali, annesi, babası ve 4 kardeşi ile birlikte acımasızca öldürüldü. Selma kardeşimiz, sosyal medyada yaptığı son paylaşımında şunları söylemişti: ’Biz yok olursak ve hakkımızda haber alınamazsa dua bizi bir arada tutar.’ Şimdi gelin, bu vasiyeti yerine getirelim ve Filistin’de şehit olan tüm kardeşlerimizin ruhları için bir Fatiha okuyalım. Amin." Emine Erdoğan, insanın, derdi, kederi "dağ" gibi olduğunda hal hatır soranlara "Hangi birini anlatayım?" dediği anlar olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: "İşte Filistin’den bahsetmek de bizler için böyle derin bir kalp yarasıdır. Hangi birini anlatalım? Çocukları öldürünce bayram yapan insanlığın yüzkarası siyonistleri mi? Üflesek uçacak çadırların bombalanmasını mı? Annesiz uyuyamadıkları için geceleri mezarlıkta, annelerinin mezarlarının üzerine kapanarak uyuyan çocukları mı? Açlıkla, susuzlukla geçen günleri mi? Bir deri, bir kemik kalmış çocukların, kendilerinden daha ağır un çuvallarını taşıyarak çıplak ayak yürüdükleri, ölümün kol gezdiği, upuzun yolları mı? Öleceğinden emin olan Filistinlilerin, her göz göze geldiklerinde birbirlerinden helallik istemelerini mi? Ve bunu Filistinlilere mahsus o vakur tebessümle yapışlarını mı? Yoksa enkazların tozuna toprağına karışan mezarsız ve kimliksiz naaşlara sayısız kere şahit oldukları için ’Onurumla gömülmek istiyorum’ diye haykırışlarını mı?" Bu cümleleri kurarken duygulanan Emine Erdoğan, "İsrail zulmü, 70 yılı aşkın süredir ’Bu kadarına kimse cüret edemez’ denilen her kötülüğe cüret edilebildiğini, ’aşılamaz’ denilen her sınırın aşılabildiğini gösterdi. İşte bu yüzden en çok kalemden, fotoğraf makinelerinden ve mikrofonlardan korkuyorlar." dedi. İsrail’in, gerçeğin insanlara ulaşan tüm yollarını tıkamak istediğini kaydeden Emine Erdoğan, "Hakikati de abluka atına alıyorlar. Basın mensuplarını korumaları gerekirken uluslararası hukuk ve normları hiçe sayıp bilhassa onlara saldırıyorlar. Düşünün ki İsrail ordusu, Filistinli gazetecileri sindirmek için evlerini bombaladı. Onları aileleriyle, komşularıyla birlikte yok etti. En güvenli yer olması gereken hastane avlularında bile insansız hava araçlarıyla gazetecileri öldürdü. Öldüremediklerini tarihin gördüğü en büyük kötülüklerin üretim merkezi olan hapishanelerinde ölüme terk etti. İsrail, hakikatin dünyaya ulaşmasını engellemek için sistematik bir saha infaz politikası uyguladı. Yetmedi, öldürdükleri gazetecileri, ’terörist’ ilan edip cinayetlerini aklamaya çalıştı. Al Jazeera gibi ulusal medya organlarının ofislerini ’ulusal tehdit’ diyerek kapattı." diye konuştu. "Bilgiyi çarpıtarak, katliamlar pekala meşrulaştırılabiliyor" Emine Erdoğan, bütün bu örneklerin yeni bir gerçeği gösterdiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "O da bilginin şiddete dönüştürülebilmesidir. Bilgiyi saklayarak, çarpıtarak, dezenformasyona çevirerek, katliamlar pekala meşrulaştırılabiliyor. Enformasyon üzerinde güçlü bir tahakkümü olan bazı ana akım Batı medya kuruluşları, istedikleri sesleri kısıp istedikleri sesleri sonuna kadar açıyor. Mesela, bombardımanlarda ölen çocukların görüntüleriyle ilgili ’Filistinliler oyuncak bebekle propaganda yapıyor’ yalanını nasıl tüm dünyaya servis ettiklerini hepimiz görmedik mi? Katlettikleri Filistinli çocukların fotoğrafını Batılı bir medya kuruluşu ’İsrailli bebekler öldürüldü’ başlığıyla yayınladı. İsrail ve onların enformasyon şiddetine ortak olan medya kuruluşlarıyla dünya kamuoyu defalarca manipüle edildi. Ne acı ki, dünyanın birçok yerinde bu yalanlara inanarak soykırıma alkış tutanlar oldu. Artık demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerlerin, ötekileştirilenler söz konusu olduğunda yalnızca bir tekerlemeden ibaret olduğunu biliyoruz." Bu gerçeğin, salondaki herkese çok önemli bir sorumluluk yüklediğine işaret eden Emine Erdoğan, "O da her zamankinden çok daha güçlü bir iletişim stratejisi yürütmektir. Dünyanın tüm kıtalarında hakikatin sesini yükseltmek, gerçeğin tercüme edilmediği tek bir lisan bile bırakmamaktır. Çünkü şehit olan Filistinli kardeşlerimiz çok üzülerek ifade ediyorum ki, hayata, insanlığa gönül koyarak veda ettiler. O nedenle, haksızlığa, yalana, adaletsizliğe, ayrımcılığa, soykırıma ve cümle kötülüğe savaş açmak, hepimizin en meşru savaşıdır." ifadelerini kullandı. "Bu kahramanlar, hakikate kadınların gözünden ayna tuttular" Emine Erdoğan, bugün andıkları 37 kadın gazetecinin, haber bölgelerine yeri geldi karnındaki bebeğiyle, yeri geldi çocuğunu birine emanet ederek koştuğuna dikkati çekerek şöyle devam etti: "Bu cesur kadınlar, daha göbek bağı kesilmemiş yeni doğan bebeklerin hava saldırılarında anneleriyle birlikte öldüklerine tanık oldukları için ölmeyi göze aldılar. Bebeklerin ömrü, kelebeklerinki kadar olmasın istediler. O yüzden yalanın anatomisi hakkında kimsenin bilmediği gerçekleri ortaya çıkardılar. ’Bir Filistin vardı, bir Filistin gene var’ mısralarını doğrulamak için yaptıkları haberlerle zalime meydan okudular. Gazze’de işlenen ağır insanlık suçlarını tarihe not ederken kendi öyküleri de Gazze’nin öyküsüne karışan bu kahramanlar, hakikate kadınların gözünden ayna tuttular. Tıpkı, gazeteci Meryem Ebu Dakka gibi. O da geçtiğimiz ağustos ayında bir hastanede haber çekimleri sırasında İsrail’in ahlaksız saldırısında hayatını kaybetti. ’Kamera benim görevim, mesleğim değil.’ diyen Meryem kardeşimiz, vefatından önce oğluna yazdığı mektupta şöyle demiş, ’Elimden gelen her şeyi, sen mutlu, iyi ve güvende olasın diye yaptım.’ Şahsen, bu yiğit kadınların, ölümün kıyısında verdikleri tüm bu mücadelenin tek bir amacı olduğunu düşünüyorum. Filistin’in çocukları, Filistin’in baharı olabilsin diye..." Gazze’de 2 senede 70 binden fazla insanın öldürüldüğünü hatırlatan Emine Erdoğan, ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana bile yaklaşık 400 kişinin daha hayatını kaybettiğini söyledi. Bunlardan birinin de 28 yaşındaki gazeteci Salih El Ceferavi olduğunu söyleyen Emine Erdoğan, şunları kaydetti: "O, 700 günden fazla süren soykırım boyunca yaptığı haberlerle, çektiği videolarla, en çok da umudun yüzünde çiçek gibi açmasıyla hepimizin sevdiği bir evladımızdı. Ondan geriye maalesef ki kurşun geçirmez sandığımız basın yeleği ve ailesine sevgi dolu mesajları, vasiyet olarak bıraktığı videosu kaldı. Sadece kasım ayında Filistinli gazetecilere yönelik 57 ihlal ve saldırı gerçekleştirildi. İsrail’in, Filistin’de yalnızca Filistinlileri değil, Filistin’e dair tüm hafızayı da öldürmek istediğini biliyoruz. Soykırımın yanında eko-kırım yaparak toprağı yaşanamaz hale getiriyorlar. Tarihi ve kültürel mirası yok ederek milli kimliği kırıma uğratıyorlar. Filistinlilerin tarihsel ayak izlerini siliyorlar ki yarın öbür gün ’Siz aslında burada hiç yoktunuz.’ diyebilsinler. Biz, elbette buna müsaade etmeyeceğiz. Selmaları, Meryemleri, Salihleri ve nicelerini aklımızda ve dualarımızda muhafaza edeceğiz. Gazze’de yok edilen 1 milyon zeytin ağacının kırık dallarıyla hayatı aşılayıp yeniden filizlendireceğiz. Çoğu zaman ’Ve o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler’ denir. Ama biz o güzel insanların gittikleri yerden gemilere binip insanlık vicdanının çağırdığı yere Gazze’ye geldiklerini gördük. O yüzden inanıyorum ki, biz hakikatin ışığını yansıttıkça bugün Gazze’nin üstüne çöken karanlık, yarın insanlığın topyekün direnişiyle inşallah aydınlığa dönüşecektir." Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından Gazze’de son 2 yılda basın mensuplarına yönelik saldırı ve katliamların kayda geçirilmesi amacıyla hazırlanan "Gerçeğin Katli: İsrail’in Gazeteciliğe Karşı Savaşı" kitabının da tanıtıldığı programa, Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Serdar Karagöz, TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Abdulkadir Çay, gazeteci ve "Başka Toprak Yok" belgeselinin yönetmeni Basel Adra, gazeteci Somaya Abunima ile ulusal ve uluslararası medya temsilcileri de katıldı. Konuşmaların ardından "Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler: Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi" ve "Medya Baskısı: Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması" oturumlarının yapılacağı panele geçildi. 1. Oturum’da Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi başlığı ele alındı. "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" panelinin ilk oturumu, - Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Uluslararası Medya Koordinatörü Dr. Gözde Kirişcioğlu moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda; Yönetmen ve İnsani Yardım Koordinatörü Tülay Gökçimen, Gazeteci Youmna El Sayed, Al Jazeera Prodüktörü Hind Touissate, Yeni Şafak Gazetesi Editörü Ayşe Betül Kayahan konuşmacı olarak yer aldı. Medya Baskısı - Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması başlıklı İkinci oturum ise, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanı Doç. Dr. Bora Bayraktar moderatörlüğünde gerçekleşecek.Oturumda; Anadolu Ajansı Muhabiri Nour Mahd Ali Abu Aisha, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Dr. Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Caner, Gazeteci Hatem Shurrab, Daily Sabah Yayın Koordinatörü Mehmet Çelik konuşmacı olarak yer alacak.
Emine Erdoğan, "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu:
09 Aralık 2025 Salı - 17:16 Emine Erdoğan, "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, "Şehit olan Filistinli kardeşlerimiz çok üzülerek ifade ediyorum ki, hayata, insanlığa gönül koyarak veda ettiler. O nedenle, haksızlığa, yalana, adaletsizliğe, ayrımcılığa, soykırıma ve cümle kötülüğe savaş açmak, hepimizin en meşru savaşıdır" dedi. Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programına katıldı. İletişim Başkanlığına gelişinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran tarafından karşılanan Emine Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye saldırılarında hayatını kaybeden gazetecilerin fotoğraflarının yer aldığı alanı gezdi. Programda konuşan Emine Erdoğan, bu anlamlı program vesilesiyle katılımcıları buluşturan İletişim Başkanlığına teşekkür etti. Filistinli gazeteci ve muhabirlerin yanı sıra Filistinli yönetmen Basel Adra’yı da misafir etmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirten Emine Erdoğan, "Kıymetli kardeşim, öncelikle bilin ki siz, Türkiye’de yabancı bir ülkede değil, kendi evinizdesiniz. Burada misafir değilsiniz, ailenizle birliktesiniz. ’Başka Toprak Yok’ belgeseliniz, Oscar ve Berlin başta olmak üzere birçok film festivalinde ödül aldı. Ama siz çok daha büyük bir ödülün de sahibisiniz. O da tarihe bir hakikat savaşçısı olarak geçmenizdir. Belgeseliniz, Filistin davası gibi kelimelerin anlatmakta aciz kaldığı acılara ve onurlu Filistin halkının direniş mücadelesine tercüman oldu. İki senedir canlı yayında tüm dünyanın izlediği soykırımın yeni ve Gazze ile sınırlı olmadığını Filistin’in her karış toprağında bir asra yakın zamandır devam ettiğini uluslararası topluma duyurdunuz. Bu süreçte yaşadığınız zorlukları da biliyorum. Azminizden ve cesaretinizden dolayı sizi ve ekip arkadaşlarınızı yürekten kutluyor ve alkışlıyorum." diye konuştu. Bugün unutmamak ve şahit olduklarını konuşmak için bir arada olduklarını söyleyen Emine Erdoğan, hatırlamanın en büyük direniş olduğunu ifade etti. Emine Erdoğan, İsrail’in 2 yılda yaklaşık 300 gazeteciyi katlettiğini hatırlatarak bunların 37’sinin kadın olduğunu aktardı. Filistin’de şehit olanlar için Fatiha okudu Sözlerine bu cesur 37 kadından biri olan Selma Muheymer’i anarak başlamak istediğini belirten Emine Erdoğan, şöyle devam etti: "O hem bir gazeteci hem de 31 senelik hayatını İsrail bombardımanlarının ve insanlık dışı ambargoların gölgesinde yaşamış bir kadın ve anneydi. 2023’te 3 yıldır uzak kaldığı ailesini görmek ve daha bir yaşındaki oğlu Ali’yi onlarla tanıştırmak için Gazze’ye gitti. İsrail’in hava saldırısında evleri yerle bir edildi ve oğlu Ali, annesi, babası ve 4 kardeşi ile birlikte acımasızca öldürüldü. Selma kardeşimiz, sosyal medyada yaptığı son paylaşımında şunları söylemişti: ’Biz yok olursak ve hakkımızda haber alınamazsa dua bizi bir arada tutar.’ Şimdi gelin, bu vasiyeti yerine getirelim ve Filistin’de şehit olan tüm kardeşlerimizin ruhları için bir Fatiha okuyalım. Amin." Emine Erdoğan, insanın, derdi, kederi "dağ" gibi olduğunda hal hatır soranlara "Hangi birini anlatayım?" dediği anlar olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: "İşte Filistin’den bahsetmek de bizler için böyle derin bir kalp yarasıdır. Hangi birini anlatalım? Çocukları öldürünce bayram yapan insanlığın yüzkarası siyonistleri mi? Üflesek uçacak çadırların bombalanmasını mı? Annesiz uyuyamadıkları için geceleri mezarlıkta, annelerinin mezarlarının üzerine kapanarak uyuyan çocukları mı? Açlıkla, susuzlukla geçen günleri mi? Bir deri, bir kemik kalmış çocukların, kendilerinden daha ağır un çuvallarını taşıyarak çıplak ayak yürüdükleri, ölümün kol gezdiği, upuzun yolları mı? Öleceğinden emin olan Filistinlilerin, her göz göze geldiklerinde birbirlerinden helallik istemelerini mi? Ve bunu Filistinlilere mahsus o vakur tebessümle yapışlarını mı? Yoksa enkazların tozuna toprağına karışan mezarsız ve kimliksiz naaşlara sayısız kere şahit oldukları için ’Onurumla gömülmek istiyorum’ diye haykırışlarını mı?" Bu cümleleri kurarken duygulanan Emine Erdoğan, "İsrail zulmü, 70 yılı aşkın süredir ’Bu kadarına kimse cüret edemez’ denilen her kötülüğe cüret edilebildiğini, ’aşılamaz’ denilen her sınırın aşılabildiğini gösterdi. İşte bu yüzden en çok kalemden, fotoğraf makinelerinden ve mikrofonlardan korkuyorlar." dedi. İsrail’in, gerçeğin insanlara ulaşan tüm yollarını tıkamak istediğini kaydeden Emine Erdoğan, "Hakikati de abluka atına alıyorlar. Basın mensuplarını korumaları gerekirken uluslararası hukuk ve normları hiçe sayıp bilhassa onlara saldırıyorlar. Düşünün ki İsrail ordusu, Filistinli gazetecileri sindirmek için evlerini bombaladı. Onları aileleriyle, komşularıyla birlikte yok etti. En güvenli yer olması gereken hastane avlularında bile insansız hava araçlarıyla gazetecileri öldürdü. Öldüremediklerini tarihin gördüğü en büyük kötülüklerin üretim merkezi olan hapishanelerinde ölüme terk etti. İsrail, hakikatin dünyaya ulaşmasını engellemek için sistematik bir saha infaz politikası uyguladı. Yetmedi, öldürdükleri gazetecileri, ’terörist’ ilan edip cinayetlerini aklamaya çalıştı. Al Jazeera gibi ulusal medya organlarının ofislerini ’ulusal tehdit’ diyerek kapattı." diye konuştu. "Bilgiyi çarpıtarak, katliamlar pekala meşrulaştırılabiliyor" Emine Erdoğan, bütün bu örneklerin yeni bir gerçeği gösterdiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "O da bilginin şiddete dönüştürülebilmesidir. Bilgiyi saklayarak, çarpıtarak, dezenformasyona çevirerek, katliamlar pekala meşrulaştırılabiliyor. Enformasyon üzerinde güçlü bir tahakkümü olan bazı ana akım Batı medya kuruluşları, istedikleri sesleri kısıp istedikleri sesleri sonuna kadar açıyor. Mesela, bombardımanlarda ölen çocukların görüntüleriyle ilgili ’Filistinliler oyuncak bebekle propaganda yapıyor’ yalanını nasıl tüm dünyaya servis ettiklerini hepimiz görmedik mi? Katlettikleri Filistinli çocukların fotoğrafını Batılı bir medya kuruluşu ’İsrailli bebekler öldürüldü’ başlığıyla yayınladı. İsrail ve onların enformasyon şiddetine ortak olan medya kuruluşlarıyla dünya kamuoyu defalarca manipüle edildi. Ne acı ki, dünyanın birçok yerinde bu yalanlara inanarak soykırıma alkış tutanlar oldu. Artık demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerlerin, ötekileştirilenler söz konusu olduğunda yalnızca bir tekerlemeden ibaret olduğunu biliyoruz." Bu gerçeğin, salondaki herkese çok önemli bir sorumluluk yüklediğine işaret eden Emine Erdoğan, "O da her zamankinden çok daha güçlü bir iletişim stratejisi yürütmektir. Dünyanın tüm kıtalarında hakikatin sesini yükseltmek, gerçeğin tercüme edilmediği tek bir lisan bile bırakmamaktır. Çünkü şehit olan Filistinli kardeşlerimiz çok üzülerek ifade ediyorum ki, hayata, insanlığa gönül koyarak veda ettiler. O nedenle, haksızlığa, yalana, adaletsizliğe, ayrımcılığa, soykırıma ve cümle kötülüğe savaş açmak, hepimizin en meşru savaşıdır." ifadelerini kullandı. "Bu kahramanlar, hakikate kadınların gözünden ayna tuttular" Emine Erdoğan, bugün andıkları 37 kadın gazetecinin, haber bölgelerine yeri geldi karnındaki bebeğiyle, yeri geldi çocuğunu birine emanet ederek koştuğuna dikkati çekerek şöyle devam etti: "Bu cesur kadınlar, daha göbek bağı kesilmemiş yeni doğan bebeklerin hava saldırılarında anneleriyle birlikte öldüklerine tanık oldukları için ölmeyi göze aldılar. Bebeklerin ömrü, kelebeklerinki kadar olmasın istediler. O yüzden yalanın anatomisi hakkında kimsenin bilmediği gerçekleri ortaya çıkardılar. ’Bir Filistin vardı, bir Filistin gene var’ mısralarını doğrulamak için yaptıkları haberlerle zalime meydan okudular. Gazze’de işlenen ağır insanlık suçlarını tarihe not ederken kendi öyküleri de Gazze’nin öyküsüne karışan bu kahramanlar, hakikate kadınların gözünden ayna tuttular. Tıpkı, gazeteci Meryem Ebu Dakka gibi. O da geçtiğimiz ağustos ayında bir hastanede haber çekimleri sırasında İsrail’in ahlaksız saldırısında hayatını kaybetti. ’Kamera benim görevim, mesleğim değil.’ diyen Meryem kardeşimiz, vefatından önce oğluna yazdığı mektupta şöyle demiş, ’Elimden gelen her şeyi, sen mutlu, iyi ve güvende olasın diye yaptım.’ Şahsen, bu yiğit kadınların, ölümün kıyısında verdikleri tüm bu mücadelenin tek bir amacı olduğunu düşünüyorum. Filistin’in çocukları, Filistin’in baharı olabilsin diye..." Gazze’de 2 senede 70 binden fazla insanın öldürüldüğünü hatırlatan Emine Erdoğan, ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana bile yaklaşık 400 kişinin daha hayatını kaybettiğini söyledi. Bunlardan birinin de 28 yaşındaki gazeteci Salih El Ceferavi olduğunu söyleyen Emine Erdoğan, şunları kaydetti: "O, 700 günden fazla süren soykırım boyunca yaptığı haberlerle, çektiği videolarla, en çok da umudun yüzünde çiçek gibi açmasıyla hepimizin sevdiği bir evladımızdı. Ondan geriye maalesef ki kurşun geçirmez sandığımız basın yeleği ve ailesine sevgi dolu mesajları, vasiyet olarak bıraktığı videosu kaldı. Sadece kasım ayında Filistinli gazetecilere yönelik 57 ihlal ve saldırı gerçekleştirildi. İsrail’in, Filistin’de yalnızca Filistinlileri değil, Filistin’e dair tüm hafızayı da öldürmek istediğini biliyoruz. Soykırımın yanında eko-kırım yaparak toprağı yaşanamaz hale getiriyorlar. Tarihi ve kültürel mirası yok ederek milli kimliği kırıma uğratıyorlar. Filistinlilerin tarihî ayak izlerini siliyorlar ki yarın öbür gün ’Siz aslında burada hiç yoktunuz.’ diyebilsinler. Biz, elbette buna müsaade etmeyeceğiz. Selmaları, Meryemleri, Salihleri ve nicelerini aklımızda ve dualarımızda muhafaza edeceğiz. Gazze’de yok edilen 1 milyon zeytin ağacının kırık dallarıyla hayatı aşılayıp yeniden filizlendireceğiz. Çoğu zaman ’Ve o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler’ denir. Ama biz o güzel insanların gittikleri yerden gemilere binip insanlık vicdanının çağırdığı yere Gazze’ye geldiklerini gördük. O yüzden inanıyorum ki, biz hakikatin ışığını yansıttıkça bugün Gazze’nin üstüne çöken karanlık, yarın insanlığın topyekün direnişiyle inşallah aydınlığa dönüşecektir." Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından Gazze’de son 2 yılda basın mensuplarına yönelik saldırı ve katliamların kayda geçirilmesi amacıyla hazırlanan "Gerçeğin Katli: İsrail’in Gazeteciliğe Karşı Savaşı" kitabının da tanıtıldığı programa, Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Serdar Karagöz, TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Abdulkadir Çay, gazeteci ve "Başka Toprak Yok" belgeselinin yönetmeni Basel Adra, gazeteci Somaya Abunima ile ulusal ve uluslararası medya temsilcileri de katıldı. Konuşmaların ardından "Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler: Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi" ve "Medya Baskısı: Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması" oturumlarının yapılacağı panele geçildi. 1. Oturum’da Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi başlığı ele alındı. "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" panelinin ilk oturumu, - Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Uluslararası Medya Koordinatörü Dr. Gözde Kirişcioğlu moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda; Yönetmen ve İnsani Yardım Koordinatörü Tülay Gökçimen, Gazeteci Youmna El Sayed, Al Jazeera Prodüktörü Hind Touissate, YeniŞafak Gazetesi Editörü Ayşe Betül Kayahan konuşmacı olarak yer aldı. Medya Baskısı - Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması başlıklı İkinci oturum ise, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanı Doç. Dr. Bora Bayraktar moderatörlüğünde gerçekleşecek. Oturumda; Anadolu Ajansı Muhabiri Nour Mahd Ali Abu Aisha, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Dr. Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Caner, Gazeteci Hatem Shurrab, Daily Sabah Yayın Koordinatörü Mehmet Çelik konuşmacı olarak yer alacak.
Bakan Murat Kurum’a mezun olduğu Selçuk Üniversitesi’nden fahri doktora
09 Aralık 2025 Salı - 17:07 Bakan Murat Kurum’a mezun olduğu Selçuk Üniversitesi’nden fahri doktora Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a Türkiye genelinde afet ve şehircilik gelişimi alanındaki başarılı çalışmalarından dolayı Konya’da mezun olduğu Selçuk Üniversitesi tarafından fahri doktora ünvanı verildi. Selçuk Üniversitesi Sultan Alparslan Kültür Merkezi 30 Ağustos Salonu’nda düzenlenen fahri doktora takdim törenine katılım yoğun oldu. Törende konuşan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, yıllar önce öğrencisi olduğu Selçuk Üniversitesi’nin düzenlediği fahri doktora takdim töreninde bulunmakta duyduğu memnuniyeti ifade ederek, "Üniversiteler, kuruldukları şehrin mirasını geleceğe taşıyan güzide kurumlardır. Selçuklu başkenti Konya’mızın ruhunu her yönüyle sindirmiş, ülkemizin en saygın ilim ve irfan ocağı olmuş Selçuk Üniversitemiz, bunun en güçlü örneklerinden biridir. Çünkü, asırlardır alim ile devlet adamı arasındaki köklü bağ bu topraklarda serpilmiş, gelişmiş ve bir kültür haline gelmiştir. Bu bakımdan Konya, hem devleti hem ilmi, hem devlet adamını hem de alimi temsil eden bir medeniyet merkezidir. Üniversite yıllarımda ve sonrasında üstlendiğim her görevde, bu şehrin tecrübesi ve bu okulun kazandırdığı bilinç, daima yol göstericim olmuştur. Bu nedenle, Selçuk Üniversitesi’nin takdir ettiği bu fahri doktora ünvanını, her zaman gururla, onurla, şerefle taşıyacağım" dedi. "İlim sahibi olmak da devlet adamı olmak da ayrıcalık değildir" Bakan Murat Kurum şöyle devam etti: "İlim sahibi olmak da devlet adamı olmak da ayrıcalık değildir. Büyük bir sorumluluktur ve ancak memleket için üretmekle, millet için çalışmakla anlam kazanır. Ben de bu anlayışla, hep üreten, hep çalışan tarafta olmaya gayret gösterdim. Bildiğiniz gibi, 2023 yılında yaşadığımız depremlerden bu yana önceliğim, tüm gayretim, hedefim depremi yaşayan 11 ilimizi bir an evvel ayağa kaldırmak oldu. Hamdolsun artık, yaşadığımız asrın felaketinin tüm izlerini geride bırakıyoruz. Şu an halihazırda, 11 ilimizde, 174 ayrı alanda 3 bin 481 şantiyede, 200 bin mimar, mühendis ve işçi kardeşimizle birlikte 7 gün 24 saat arı gibi çalışıyoruz. Kısa bir süre önce 350 bininci yuvamızı tüm sosyal donatılarıyla, parkları, bahçeleriyle birlikte afetzede vatandaşlarımıza teslim ettik. Yani afetzede kardeşlerimizin yüzde 80’ini evlerine kavuşturduk. İnşallah yıl bitmeden 453 bin konutumuzun tamamını ve hatta daha da fazlasını teslim edeceğiz. Artık gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Türkiye, asrın felaketini, bir şehircilik destanına dönüştürmüş azimdir, kararlılıktır. Deprem bölgesinde saatte 23, günde 550 konut inşa eden adeta bir Avrupa ülkesi büyüklüğündeki alanı yeniden kuran ülkemizle gurur duyuyoruz, onur duyuyoruz, şeref duyuyoruz. Ve elbette milyonlarca afetzede kardeşimize yeni yuvalarını sunma yolunda, bu güzel millete hizmetkar olma yolunda bizleri yetiştiren hocalarıma çok teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı. Bakan Kurum, "Dirençli şehirler, dirençli Türkiye" hedefine doğru emin adımlarla yürüdüklerini belirterek, "Bunu hem kentsel dönüşüm hem sosyal konut projeleriyle gerçekleştiriyoruz. Şu ana kadar tam 1 milyon 750 bin sosyal konutumuzu vatandaşlarımıza teslim ettik. 5 milyondan fazla dar gelirli kardeşimizi yeni yuvalarına kavuşturduk. ’Ev Sahibi Türkiye’ temasıyla ilan ettiğimiz 500 bin sosyal konut projemize başvuruların başladığı 10 Kasım’dan bugüne, iftiharla söylüyorum ki 5 buçuk milyon vatandaşımız müracaat etmiştir. Yüzyılın Konut Projesi, bu katılım sayısıyla Cumhuriyet tarihi boyunca kamu eliyle başlatılan projeler arasında, en yüksek başvuruya mazhar olan proje olarak şehircilik tarihindeki yerini almıştır. Bu projemizi hiçbir ayrım gözetmeksizin ülkemizin dört bir yanına yaygınlaştırdık" şeklinde konuştu. "Ülkemizi iklim değişikliği konusunda da direksiyona geçirecek önemli bir gelişme daha olacak" Sıfır Atık projesi çalışmaları hakkında bilgi veren Kurum, "Emine Erdoğan hanımefendinin himayelerinde gerçekleştirdiğimiz Sıfır Atık projemiz sınırları aştı ve dünyada da bir marka halini aldı. Bu yıl dünyada ülkemizi iklim değişikliği konusunda da direksiyona geçirecek önemli bir gelişme daha olacak. Ülkemiz 2026 yılında, COP31’in ev sahibi olmuştur. Önümüzdeki yıl tüm dünyayı insanlığın, kıtaların ve medeniyetlerin buluşma noktası olan cennet vatanımızda, Antalya’mızda ağırlayacağız. COP31 zirvesine ev sahipliğini çok uzun gayretlerin, dünyamıza karşı hissettiğimiz sorumluluğun, yıllar süren müzakere ve istişarelerinin ve tarihimizin en kapsamlı iklim diplomasisi sonucunda kazandık" diye konuştu. "Selçuk Üniversitesi bizim kıymetlimiz çünkü öğrenciliğimiz bu sıralarda geçti" Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay da, "Selçuk Üniversitesi bizim kıymetlimiz çünkü öğrenciliğimiz bu sıralarda geçti. Bakanımızla aynı üniversiteden aynı bölümden mezun oldum. Çok kıymetli hocalarımızdan çok şeyler öğrendik ve hayatımız boyunca Selçuk Üniversitesi bize rehberlik etti. Bugün bakanımız adına çok anlamlı bir gün. Ben biliyorum ki başka üniversitelerden de fahri doktoralar aldı ama insanın mezun olduğu üniversite, okuduğu sıralar, eğitim aldığı üniversiteden fahri doktora almak çok kıymetli. Onun için rektörümüze ve senatomuza tüm Konyalılar adına teşekkür ediyorum. Bakanım size de hayırlı uğurlu olsun" diye konuştu. "Kendisine takdim edeceğimiz fahri doktora payesinin hayırlı olmasını diliyorum" Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz ise, "Bakanımıza takdim edeceğimiz doktora payesinin temelinde, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, şehirlerimizi daha dayanıklı, çevreye duyarlı ve daha müreffeh yaşam alanlarına dönüştürme iradesi, insanımızın en temel ihtiyacı olan konutlara en uygun şekilde erişimini sağlayan projelere öncülük etmesi bulunmaktadır. Türkiye’nin yalnızca metropollerinde değil, en küçük ilçelerine kadar hayata geçirilen dönüşüm ve konut projeleri, şehirleri sosyal dokusuyla bir bütün olarak ele alan stratejik bir bakış açısını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Konya’da Bakanımız ve Büyükşehir Belediye Başkanımız Uğur İbrahim Altay’ın yürüttüğü uyumlu çalışmalar sonucu hayata geçirilen projeler, şehrimizin mimarisini, kültürel dokusunu ve sosyal yaşamını güçlendirmiştir. Senatomuzun kararıyla takdim edilecek fahri doktora payesi, Bakanımızın ülkemize kazandırdığı yüksek nitelikli hizmetlerin akademik ve kurumsal bir takdiridir. Bakanımız Murat Kurum’un, özellikle asrın felaketi olarak nitelendirdiğimiz 6 Şubat Depremlerinin ardından 11 şehrimizde milyonlarca insanın yeniden güvenli, sıcak yuvalarına kavuşması için gösterdiği dirayetli duruş, milletimizin hafızasında asla unutulmayacak bir yer edinmiştir. Bakanımıza ülkemize, şehrimize ve üniversitemize sunduğu değerli katkılar için şükranlarımı arz ediyorum. Kendisine takdim edeceğimiz fahri doktora payesinin hayırlı olmasını diliyor, başarılarının artarak sürmesini temenni ediyorum" dedi. Konuşmaların ardından Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz tarafından Bakan Murat Kurum’a fahri doktora ünvanı verildi.
Emine Erdoğan "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu
09 Aralık 2025 Salı - 16:59 Emine Erdoğan "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programının açılışında konuştu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, "Şehit olan Filistinli kardeşlerimiz çok üzülerek ifade ediyorum ki, hayata, insanlığa gönül koyarak veda ettiler. O nedenle, haksızlığa, yalana, adaletsizliğe, ayrımcılığa, soykırıma ve cümle kötülüğe savaş açmak, hepimizin en meşru savaşıdır." dedi. Emine Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından düzenlenen "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" programına katıldı. İletişim Başkanlığına gelişinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran tarafından karşılanan Emine Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye saldırılarında hayatını kaybeden gazetecilerin fotoğraflarının yer aldığı alanı gezdi. Programda konuşan Emine Erdoğan, bu anlamlı program vesilesiyle katılımcıları buluşturan İletişim Başkanlığına teşekkür etti. Filistinli gazeteci ve muhabirlerin yanı sıra Filistinli yönetmen Basel Adra’yı da misafir etmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirten Emine Erdoğan, "Kıymetli kardeşim, öncelikle bilin ki siz, Türkiye’de yabancı bir ülkede değil, kendi evinizdesiniz. Burada misafir değilsiniz, ailenizle birliktesiniz. ’Başka Toprak Yok’ belgeseliniz, Oscar ve Berlin başta olmak üzere birçok film festivalinde ödül aldı. Ama siz çok daha büyük bir ödülün de sahibisiniz. O da tarihe bir hakikat savaşçısı olarak geçmenizdir. Belgeseliniz, Filistin davası gibi kelimelerin anlatmakta aciz kaldığı acılara ve onurlu Filistin halkının direniş mücadelesine tercüman oldu. İki senedir canlı yayında tüm dünyanın izlediği soykırımın yeni ve Gazze ile sınırlı olmadığını Filistin’in her karış toprağında bir asra yakın zamandır devam ettiğini uluslararası topluma duyurdunuz. Bu süreçte yaşadığınız zorlukları da biliyorum. Azminizden ve cesaretinizden dolayı sizi ve ekip arkadaşlarınızı yürekten kutluyor ve alkışlıyorum." diye konuştu. Bugün unutmamak ve şahit olduklarını konuşmak için bir arada olduklarını söyleyen Emine Erdoğan, hatırlamanın en büyük direniş olduğunu ifade etti. Emine Erdoğan, İsrail’in 2 yılda yaklaşık 300 gazeteciyi katlettiğini anımsatarak bunların 37’sinin kadın olduğunu aktardı. Filistin’de şehit olanlar için Fatiha okudu Sözlerine bu cesur 37 kadından biri olan Selma Muheymer’i anarak başlamak istediğini belirten Emine Erdoğan, şöyle devam etti: "O hem bir gazeteci hem de 31 senelik hayatını İsrail bombardımanlarının ve insanlık dışı ambargoların gölgesinde yaşamış bir kadın ve anneydi. 2023’te 3 yıldır uzak kaldığı ailesini görmek ve daha bir yaşındaki oğlu Ali’yi onlarla tanıştırmak için Gazze’ye gitti. İsrail’in hava saldırısında evleri yerle bir edildi ve oğlu Ali, annesi, babası ve 4 kardeşi ile birlikte acımasızca öldürüldü. Selma kardeşimiz, sosyal medyada yaptığı son paylaşımında şunları söylemişti: ’Biz yok olursak ve hakkımızda haber alınamazsa dua bizi bir arada tutar.’ Şimdi gelin, bu vasiyeti yerine getirelim ve Filistin’de şehit olan tüm kardeşlerimizin ruhları için bir Fatiha okuyalım. Amin." Emine Erdoğan, insanın, derdi, kederi "dağ" gibi olduğunda hal hatır soranlara "Hangi birini anlatayım?" dediği anlar olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: "İşte Filistin’den bahsetmek de bizler için böyle derin bir kalp yarasıdır. Hangi birini anlatalım? Çocukları öldürünce bayram yapan insanlığın yüzkarası siyonistleri mi? Üflesek uçacak çadırların bombalanmasını mı? Annesiz uyuyamadıkları için geceleri mezarlıkta, annelerinin mezarlarının üzerine kapanarak uyuyan çocukları mı? Açlıkla, susuzlukla geçen günleri mi? Bir deri, bir kemik kalmış çocukların, kendilerinden daha ağır un çuvallarını taşıyarak çıplak ayak yürüdükleri, ölümün kol gezdiği, upuzun yolları mı? Öleceğinden emin olan Filistinlilerin, her göz göze geldiklerinde birbirlerinden helallik istemelerini mi? Ve bunu Filistinlilere mahsus o vakur tebessümle yapışlarını mı? Yoksa enkazların tozuna toprağına karışan mezarsız ve kimliksiz naaşlara sayısız kere şahit oldukları için ’Onurumla gömülmek istiyorum’ diye haykırışlarını mı?" Bu cümleleri kurarken duygulanan Emine Erdoğan, "İsrail zulmü, 70 yılı aşkın süredir ’Bu kadarına kimse cüret edemez’ denilen her kötülüğe cüret edilebildiğini, ’aşılamaz’ denilen her sınırın aşılabildiğini gösterdi. İşte bu yüzden en çok kalemden, fotoğraf makinelerinden ve mikrofonlardan korkuyorlar." dedi. İsrail’in, gerçeğin insanlara ulaşan tüm yollarını tıkamak istediğini kaydeden Emine Erdoğan, "Hakikati de abluka atına alıyorlar. Basın mensuplarını korumaları gerekirken uluslararası hukuk ve normları hiçe sayıp bilhassa onlara saldırıyorlar. Düşünün ki İsrail ordusu, Filistinli gazetecileri sindirmek için evlerini bombaladı. Onları aileleriyle, komşularıyla birlikte yok etti. En güvenli yer olması gereken hastane avlularında bile insansız hava araçlarıyla gazetecileri öldürdü. Öldüremediklerini tarihin gördüğü en büyük kötülüklerin üretim merkezi olan hapishanelerinde ölüme terk etti. İsrail, hakikatin dünyaya ulaşmasını engellemek için sistematik bir saha infaz politikası uyguladı. Yetmedi, öldürdükleri gazetecileri, ’terörist’ ilan edip cinayetlerini aklamaya çalıştı. Al Jazeera gibi ulusal medya organlarının ofislerini ’ulusal tehdit’ diyerek kapattı." diye konuştu. "Bilgiyi çarpıtarak, katliamlar pekala meşrulaştırılabiliyor" Emine Erdoğan, bütün bu örneklerin yeni bir gerçeği gösterdiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: "O da bilginin şiddete dönüştürülebilmesidir. Bilgiyi saklayarak, çarpıtarak, dezenformasyona çevirerek, katliamlar pekala meşrulaştırılabiliyor. Enformasyon üzerinde güçlü bir tahakkümü olan bazı ana akım Batı medya kuruluşları, istedikleri sesleri kısıp istedikleri sesleri sonuna kadar açıyor. Mesela, bombardımanlarda ölen çocukların görüntüleriyle ilgili ’Filistinliler oyuncak bebekle propaganda yapıyor’ yalanını nasıl tüm dünyaya servis ettiklerini hepimiz görmedik mi? Katlettikleri Filistinli çocukların fotoğrafını Batılı bir medya kuruluşu ’İsrailli bebekler öldürüldü’ başlığıyla yayınladı. İsrail ve onların enformasyon şiddetine ortak olan medya kuruluşlarıyla dünya kamuoyu defalarca manipüle edildi. Ne acı ki, dünyanın birçok yerinde bu yalanlara inanarak soykırıma alkış tutanlar oldu. Artık demokrasi ve insan hakları gibi evrensel değerlerin, ötekileştirilenler söz konusu olduğunda yalnızca bir tekerlemeden ibaret olduğunu biliyoruz." Bu gerçeğin, salondaki herkese çok önemli bir sorumluluk yüklediğine işaret eden Emine Erdoğan, "O da her zamankinden çok daha güçlü bir iletişim stratejisi yürütmektir. Dünyanın tüm kıtalarında hakikatin sesini yükseltmek, gerçeğin tercüme edilmediği tek bir lisan bile bırakmamaktır. Çünkü şehit olan Filistinli kardeşlerimiz çok üzülerek ifade ediyorum ki, hayata, insanlığa gönül koyarak veda ettiler. O nedenle, haksızlığa, yalana, adaletsizliğe, ayrımcılığa, soykırıma ve cümle kötülüğe savaş açmak, hepimizin en meşru savaşıdır." ifadelerini kullandı. "Bu kahramanlar, hakikate kadınların gözünden ayna tuttular" Emine Erdoğan, bugün andıkları 37 kadın gazetecinin, haber bölgelerine yeri geldi karnındaki bebeğiyle, yeri geldi çocuğunu birine emanet ederek koştuğuna dikkati çekerek şöyle devam etti: "Bu cesur kadınlar, daha göbek bağı kesilmemiş yeni doğan bebeklerin hava saldırılarında anneleriyle birlikte öldüklerine tanık oldukları için ölmeyi göze aldılar. Bebeklerin ömrü, kelebeklerinki kadar olmasın istediler. O yüzden yalanın anatomisi hakkında kimsenin bilmediği gerçekleri ortaya çıkardılar. ’Bir Filistin vardı, bir Filistin gene var’ mısralarını doğrulamak için yaptıkları haberlerle zalime meydan okudular. Gazze’de işlenen ağır insanlık suçlarını tarihe not ederken kendi öyküleri de Gazze’nin öyküsüne karışan bu kahramanlar, hakikate kadınların gözünden ayna tuttular. Tıpkı, gazeteci Meryem Ebu Dakka gibi. O da geçtiğimiz ağustos ayında bir hastanede haber çekimleri sırasında İsrail’in ahlaksız saldırısında hayatını kaybetti. ’Kamera benim görevim, mesleğim değil.’ diyen Meryem kardeşimiz, vefatından önce oğluna yazdığı mektupta şöyle demiş, ’Elimden gelen her şeyi, sen mutlu, iyi ve güvende olasın diye yaptım.’ Şahsen, bu yiğit kadınların, ölümün kıyısında verdikleri tüm bu mücadelenin tek bir amacı olduğunu düşünüyorum. Filistin’in çocukları, Filistin’in baharı olabilsin diye..." Gazze’de 2 senede 70 binden fazla insanın öldürüldüğünü hatırlatan Emine Erdoğan, ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana bile yaklaşık 400 kişinin daha hayatını kaybettiğini söyledi. Bunlardan birinin de 28 yaşındaki gazeteci Salih El Ceferavi olduğunu söyleyen Emine Erdoğan, şunları kaydetti: "O, 700 günden fazla süren soykırım boyunca yaptığı haberlerle, çektiği videolarla, en çok da umudun yüzünde çiçek gibi açmasıyla hepimizin sevdiği bir evladımızdı. Ondan geriye maalesef ki kurşun geçirmez sandığımız basın yeleği ve ailesine sevgi dolu mesajları, vasiyet olarak bıraktığı videosu kaldı. Sadece kasım ayında Filistinli gazetecilere yönelik 57 ihlal ve saldırı gerçekleştirildi. İsrail’in, Filistin’de yalnızca Filistinlileri değil, Filistin’e dair tüm hafızayı da öldürmek istediğini biliyoruz. Soykırımın yanında eko-kırım yaparak toprağı yaşanamaz hale getiriyorlar. Tarihi ve kültürel mirası yok ederek milli kimliği kırıma uğratıyorlar. Filistinlilerin tarihsel ayak izlerini siliyorlar ki yarın öbür gün ’Siz aslında burada hiç yoktunuz.’ diyebilsinler. Biz, elbette buna müsaade etmeyeceğiz. Selmaları, Meryemleri, Salihleri ve nicelerini aklımızda ve dualarımızda muhafaza edeceğiz. Gazze’de yok edilen 1 milyon zeytin ağacının kırık dallarıyla hayatı aşılayıp yeniden filizlendireceğiz. Çoğu zaman ’Ve o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler’ denir. Ama biz o güzel insanların gittikleri yerden gemilere binip insanlık vicdanının çağırdığı yere Gazze’ye geldiklerini gördük. O yüzden inanıyorum ki, biz hakikatin ışığını yansıttıkça bugün Gazze’nin üstüne çöken karanlık, yarın insanlığın topyekün direnişiyle inşallah aydınlığa dönüşecektir." Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından Gazze’de son 2 yılda basın mensuplarına yönelik saldırı ve katliamların kayda geçirilmesi amacıyla hazırlanan "Gerçeğin Katli: İsrail’in Gazeteciliğe Karşı Savaşı" kitabının da tanıtıldığı programa, Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Serdar Karagöz, TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Abdulkadir Çay, gazeteci ve "Başka Toprak Yok" belgeselinin yönetmeni Basel Adra, gazeteci Somaya Abunima ile ulusal ve uluslararası medya temsilcileri de katıldı. Konuşmaların ardından "Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler: Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi" ve "Medya Baskısı: Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması" oturumlarının yapılacağı panele geçildi. 1. Oturum’da Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi başlığı ele alındı. "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" panelinin ilk oturumu, - Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Uluslararası Medya Koordinatörü Dr. Gözde Kirişcioğlu moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Oturumda; Yönetmen ve İnsani Yardım Koordinatörü Tülay Gökçimen, Gazeteci Youmna El Sayed, Al Jazeera Prodüktörü Hind Touissate, Yeni Şafak Gazetesi Editörü Ayşe Betül Kayahan konuşmacı olarak yer aldı. Medya Baskısı - Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması başlıklı İkinci oturum ise, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanı Doç. Dr. Bora Bayraktar moderatörlüğünde gerçekleşecek.Oturumda; Anadolu Ajansı Muhabiri Nour Mahd Ali Abu Aisha, Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Dr. Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Caner, Gazeteci Hatem Shurrab, Daily Sabah Yayın Koordinatörü Mehmet Çelik konuşmacı olarak yer alacak.
Bakan Göktaş: "Türkiye, sosyal kooperatif modeli için hazırdır"
09 Aralık 2025 Salı - 16:52 Bakan Göktaş: "Türkiye, sosyal kooperatif modeli için hazırdır" Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, "Türkiye, sosyal kooperatif modeli için hazırdır. Sosyal kooperatiflerle amacımız, ailelerin, kadınların, çocukların, yaşlıların ve engelli bireylerin iyi olma halini güçlendirmektir" dedi. Sosyal Hizmetler ve Bakım Hizmetlerinin Sunulmasında Sosyal Kooperatifler Çalıştayı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı iş birliğinde Ankara Hakimevinde düzenlendi. Çalıştaya Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ve Ticaret Bakan Yardımcısı Mehmet Gürcan katıldı. Programda konuşan Bakan Göktaş, bugün, toplumun ortak ihtiyaçlarına kalıcı çözümler üretmenin en güçlü yolunu konuşmak için bir araya geldiklerini aktararak, "Bu çalıştayla, sosyal kooperatifçiliği sağlam bir kurumsal zemine taşımayı hedefliyoruz. Şu an bu salonda, bu hedefi başarıyla gerçekleştirecek irade, birikim ve heyecan var. Çalıştayın sonunda ortaya çıkacak öneriler, yol haritaları ve iş birlikleriyle sosyal kooperatifçiliği kalıcı ve yaygın bir yapıya kavuşturmayı hedefliyoruz" ifadelerini kullandı. "Türkiye, sosyal kooperatif modeli için hazırdır" Göktaş, kooperatiflerle amaçlarının toplumun iyi olma halini güçlendirmek olduğunu vurgulayarak, "Türkiye, sosyal kooperatif modeli için hazırdır. Şimdi yapılması gereken; iyi örnekleri çoğaltmak, yaygınlaştırmak ve sağlam bir mevzuat altyapısıyla bu çalışmaları kalıcı kılmak. Sosyal kooperatiflerle amacımız, ailelerin, kadınların, çocukların, yaşlıların ve engelli bireylerin iyi olma halini güçlendirmektir. Çocuklara güvenle büyüyecekleri bir ortam, yaşlılara sağlıklı ve nitelikli, engelli bireylere ise bağımsız bir yaşam sunmaktır. Bu doğrultuda kaliteli, erişilebilir ve sürdürülebilir bakım ve sosyal modelleri geliştirmek büyük önem arz ediyor. Çünkü sosyal hizmetler ve bakım hizmetleri, sosyal uyumu artıran ve toplumsal dayanışmayı güçlendiren stratejik alanlardır. Bu alana yapılan her yatırım, toplumsal refah olarak geri döner" şeklinde konuştu. "Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planımız, bakım ekonomisine yönelik önemli hedefler içeriyor" 12. Kalkınma planına da değinen Göktaş, "12. Kalkınma Planımızda bakım ve sosyal hizmetler alanında kaliteli ve erişilebilir bakım modellerinin geliştirilmesi temel hedefler arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra sosyal hizmetlerin çeşitlendirilip yaygınlaştırılması ve toplum temelli bakım uygulamalarına öncelik verilmesi de planın öncelikleri arasında. 2024-2028 dönemini kapsayan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planımız, bakım ekonomisine yönelik önemli hedefler içeriyor. Yaygın eğitim verilen kurumlarda çocuk bakım ve oyun odalarının artırılmasına kadar geniş yelpazede bunları öneriyoruz. Bakım sorumluluğunun ebeveynler ve kurumsal hizmetler arasında paylaşılmasını sağlayacak destek ve teşviklerin geliştirilmesi, yaşlı ve engelli bakımının çeşitlendirilmesi ile erken çocukluk bakım ve eğitiminde ortak düzenlemelerin yapılması da öncelikler arasında" açıklamasında bulundu. 2025 Aile Yılı kapsamında aile dostu hizmetleri, güvenli ve nitelikli bakım imkanlarını yaygınlaştırdıklarına dikkati çeken Göktaş, "Aile ve Nüfus 10. Yılında da bu vizyonu daha da güçlendirerek çocuklara, yaşlılara, engelli bireylere ve ailelere yönelik hizmet ağımızı genişleteceğiz" diye konuştu. "Bugün atacağımız adımlar, geleceğe miras bırakacağımız yeni bir sosyal hizmet kültürünün inşa etmektir" Sosyal kooperatiflerin kimsenin yalnız bırakılmadığı bir sosyal hizmet ekosistemi kurmanın anahtarı olduğunu aktaran Göktaş, "Bugün atacağımız adımlar, geleceğe miras bırakacağımız yeni bir sosyal hizmet kültürünün inşa etmektir. 5 yıl sonra, 10 yıl sonra şunu söylemek istiyoruz; Türkiye’nin sosyal kooperatif modeliyle sosyal hizmet kapasitesini büyüttü, kadın istihdamını artırdı, aileyi güçlendirdi ve bakım ekonomisinde yeni bir başarı hikayesi yazdı. Bu çalıştaydan çıkacak her görüş, her öneri bu hikayenin bir parçası olacaktır. Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 2025 Uluslararası Kooperatifler Yılında, ülkemizin bu alandaki deneyim ve uygulamalarını küresel ölçekte görünür kılacağız" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Türkiye’nin Suriye ve Gazze’de yaşananların karşısındaki duruşu insan hakları destanıdır"
09 Aralık 2025 Salı - 15:09 Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Türkiye’nin Suriye ve Gazze’de yaşananların karşısındaki duruşu insan hakları destanıdır" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "10 Mart Mutabakatın suhuletle uygulanması; istikrarsız, bölünmüş ve güçsüz Suriye’ye yatırım yapan şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir" dedi.Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi’nde düzenlenen "İnsanlık İçin Güçlü Türkiye" programına katıldı.Burada konuşan Erdoğan, programın; Türkiye, Türk milleti ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dilediğini ifade ederek, İnsan hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 77’nci yıl dönümü olan 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü tebrik etti.AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak kalbi Türkiye ile atan tüm mazlum ve mağdurlara dayanışma mesajı gönderdiğini söyleyen Erdoğan, başta Gazzeliler olmak üzere Afrika’dan Asya’ya kadar acılarını paylaştıkları tüm mazlumları yürekten selamladığını dile getirdi."30 maddeden oluşan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi iki yıkıcı dünya savaşından sonra insanlık için umut kaynağı oldu"İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bundan tam 77 sene önce, 10 Aralık 1948’de büyük bir teveccühle kabul edildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "30 maddeden oluşan bu beyanname, iki yıkıcı dünya savaşı sonrasında yeni bir düzen inşa etmeye çalışan insanlık için umut kaynağı oldu. Beyannamenin ilk üç maddesini burada sizlere aktarmak isterim. Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır" ifadelerin kullandı."İnsan hakları cellatlarının ülkemize çıkardığı faturaları halen ödüyoruz"Beyannamede kayıtlı hususların bazı dönemlerde ne kadar tatbik edildiğinin üzerinde durulması gerektiğini kaydeden Erdoğan, "Millete ve milletin değerlerine yönelik husumeti herkesçe bilinen tek parti faşizmi, ilk günden itibaren beyannamenin altını oymuştur. Kimi zaman bürokratik oligarşi, kimi zaman antidemokratik güç odakları olarak kendini deşifre eden bu zihniyet, milletin hafızasında derin yaralar açmış, demokrasimize telafisi uzun yıllar alan zararlar vermiştir. 27 Mayıs’tan 28 Şubat’a kadar her 10 yılda bir tekrarlanan müdahalelerin arkasında bu zihniyetin silueti vardır. Yassıada faciasını, 12 Mart sonrası olanları, 12 Eylül’de adeta işkence kampına dönüşen Mamak’taki C5’leri, Diyarbakır cezaevlerini, beyaz torosları anlatmaya gerek yok. 2002’den bu yana mesaimizin mühim bir kısmını bu ihlallerin bıraktığı tortuları temizlemeye, travmaları iyileştirmeye harcadık. Burada saymaya kalksak saatlerimizi alacak ve adına ‘sessiz devrim’ dediğimiz reformlarla hamdolsun bu yolda önemli mesafeler aldık. Ancak insan hakları cellatlarının ülkemize, milletimize, demokrasimize ve sosyal barışımıza çıkardığı faturaları halen ödüyoruz" dedi."Tek parti zihniyetinin yanlış uygulamaları bir tarafa bırakıldığında beyannamede kayıtlı hakların bize hiç de yabancı olmadığı görülecektir"CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in köşeye her sıkıştığında saldırganlaştığını ya da saçmaladığını belirten Erdoğan, "Yine aynısını yapmış. Haddini de aşarak Sarıkamış’ta şehit düşen rahmetli dedemin bir asır önce nerede olduğunu sormuş. Gençlik kollarımızda bu siyaset acemisine hak ettiği cevabı vermiş. İstanbul halkının kaynaklarını yağmalayan suç örgütüne posta güvercinliği yapmayı marifet zanneden bu şahıs için daha fazla nefes harcamayı israf görüyor, Allah’tan kendisine akıl ve izan vermesini niyaz ediyorum. Tek parti zihniyetinin yanlış uygulamaları bir tarafa bırakılıp milletimizin tarihine, kültürüne ve inanç değerlerine bakıldığında, beyannamede kayıtlı hakların bize hiç de yabancı olmadığı görülecektir. Her şeyden evvel, eşref-i mahlukat olan insana saygı göstermek, insan onurunu korumak, onun yaratılıştan gelen haklarının kullanılmasını temin etmek, bizim için medeniyetimizden tevarüs ettiğimiz ulvi değerlerdir" şeklinde konuştu."Bizim tarihimizde insan hakları konusunda mahcubiyet duyacağımız hiçbir leke yoktur"Tarihin ve kültürün her sayfasında insana bakışı anlatan sayısız örnek, deyiş ve ibretlik hadise ile karşılaştıklarını söyleyen Erdoğan, "Köklerimize vurgu yaparken partimizin de hükümetimizin de idare anlayışımızın da pusulası olan Şeyh Edebali’nin ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ tavsiyesini sık sık hatırlatıyorum. Bu hatırlatmanın arka planında işte böyle bir tecrübe, böyle bir birikim ve insana değer veren yüksek bir şuur bulunuyor. Bizim ne tarihimizde ne de kültür ve medeniyet kodlarımızda insan hakları konusunda mahcubiyet duyacağımız hiçbir leke yoktur. Tam tersine, bugün bize hak ve özgürlük dersi verenlerin hepsinden daha temiz bir sicile, daha kuşatıcı bir zihniyete sahibiz. Bunun altını bugün bir kez daha çizmekte fayda görüyorum. Tarihimizin hiçbir döneminde çiğ süt içmedik, şükür karnımız da ağrımıyor. Başkaları gibi önümüze ne konulur diye düşünmüyor, nerede bir zulüm varsa mazlumun yanında, zalimin karşısında dimdik duruyoruz. Hakkı, adaleti, barışı, insanlık onurunu sadece bölgemizde değil, tüm dünyada cesaretle savunuyoruz. Gururla söylemek isterim ki, Türkiye denilince akla sınırlarını korumakla kalmayıp artık barışı kuran ve diplomasiyi de şekillendiren bir ülke geliyor" değerlendirmesinde bulundu."Türkiye’nin Suriye ve Gazze’de yaşananlar karşısındaki vicdanlı duruşu, tek başına bir insan hakları dersidir"Gazze’den Suriye’ye, Rusya-Ukrayna savaşından Doğu Afrika’daki gerilimler olmak üzere birçok kriz bölgesinde ‘İnsanlık İçin Güçlü Türkiye’ şiarıyla kendilerine düşenleri layıkıyla yapmaya çalıştıklarını aktaran Erdoğan, "Türkiye’nin Suriye ve Gazze’de yaşananlar karşısındaki vicdanlı duruşu, tek başına bir insan hakları dersidir. İnsan hakları destanıdır. Her iki meselede de ilk günden itibaren tavrımızı çok net ortaya koyduk. Baskılara, tehditlere, farklı sebeplerle zalimlerin yanında hizalanan insanlık fukaralarına prim vermedik. Elimizle, dilimizle, kalbimizle zulmü durdurmanın çabası içinde olduk" ifadelerine yer verdi."Bugün terörsüz Türkiye hedefinden bahsedebiliyorsak bu, en başta kahraman şehitlerimizin sayesindedir"Suriye Devrimi’nin birinci yıl dönümüne de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, her türlü zulme, zorbalığa, vahşete, insanı insanlığından utandıran işkenceye rağmen 13 buçuk yıl boyunca direnen Suriye halkını tebrik ederek, "Esad rejiminin ve terör örgütlerinin alçak saldırılarında can veren Suriyeli kardeşlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Devletimizin güvenliğini, aziz milletimizin huzurunu temin etmek amacıyla uluslararası hukuk çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz sınır ötesi operasyonlarda şehit düşen kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, Rabbim ruhlarını şad, mekânlarını cennet eylesin diyorum. Şehitlerimizin metanet abidesi ailelerine hürmetlerimi takdim ediyorum. Bugün milletçe terörsüz Türkiye hedefinden, terörsüz bölge idealinden bahsedebiliyorsak bu, en başta kahraman şehitlerimizin sayesindedir" dedi."Suriye halkının ülkelerini yeniden ayağa kaldırma mücadelesi verdiklerini memnuniyetle görüyoruz"Konuşması sırasında Yasin Suresi’nden alıntı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Rabbimiz Yasin Suresi’nde şöyle buyuruyor: ‘Kün feyekün.’ Yani ‘Ol der ve oluverir.’ Rabbimizin müjdesi Suriye’de de tecelli etmiş, 60 yıllık dikta rejimi sadece 7-8 gün içinde yerle yeksan olmuş, kendi halkını acımasızca katleden diktatör korkakça kaçmış, mazlumların sabrı, mücadelesi ve kıyamı zaferle neticelenmiş, Suriyeli kardeşlerimiz uğrunda yüz binlerce şehit verdikleri hürriyetlerine hamdolsun sonunda kavuşmuşlardır. Suriye halkının son bir yılda onca zorluğa, sıkıntıya, Esad diktatörünün bıraktığı enkaza rağmen hayata dört elle sarıldıklarını, ülkelerini yeniden ayağa kaldırma mücadelesi verdiklerini memnuniyetle görüyoruz. Başkan Şara, işte Emevi Camii’nde, hem sabah namazını kıldırıyor hem de orada verdiği hutbeyle Suriye’nin geleceğine yönelik müjdesini irat ediyordu. Rabbim en yakın zamanda inşallah Şara’ya ve Suriye halkına bu müjdeye kavuşmayı nasip etsin" açıklamasında bulundu."10 Mart mutabakatının suhuletle uygulanması şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir"Türkiye ve Türk milleti olarak Suriye’nin ve Suriyelilerin inşa, ihya ve toparlama çabalarını tüm imkanlarla desteklediklerini aktaran Erdoğan, "Suriye devrimi son bir yılda en zoru inşallah geride bırakmıştır. İnanıyorum ki önce Yüce Allah’ın yardımıyla, sonra da Suriye yönetiminin basiretli, dirayetli, kuşatıcı, kucaklayıcı ve adaletli politikalarıyla bir daha eski kötü günlere dönüş olmayacaktır. Bilhassa 10 Mart mutabakatının altında imzası olanlar tarafından ahde vefa ilkesi gereğince hayata geçirilmesi önemli bir düğümü çözecektir. Mutabakatın suhuletle uygulanması; istikrarsız, bölünmüş ve güçsüz Suriye’ye yatırım yapan şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir. Böylece Suriye, toprak bütünlüğünü haiz, müreffeh, muzaffer ve bölgesinin muteber bir ülkesi olarak istikbale yürüyecektir" dedi."Türkler, Araplar, Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Nusayriler omuz omuza verecek, Suriye’yi birlikte imar ve inşa edeceğiz"Bir yandan uluslararası baskılara, bir yandan Türkiye’nin her köşesini ‘Suriyelileri göndereceğiz’ afişleriyle donatanlara rağmen 13 buçuk yıl boyunca ensar ruhuyla Suriye’den gelenlere sahip çıktıklarını ve yeni dönemde de yalnız bırakmayacaklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:"Bu ana muhalefet öyle demiyor muydu? ‘Biz Suriyelileri geldikleri yere göndereceğiz’ demiyorlar mıydı? Onlar bunu söylerken bu kardeşiniz ne diyordu? Asla gönderemezsiniz, gönderemeyeceksiniz diyorduk ve biz savaşta onlara sırtımızı dönmedik. Barışta da daima yanlarında olacağız. Türkler, Araplar, Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Nusayriler omuz omuza verecek, Suriye’yi birlikte ayağa kaldıracak, birlikte imar ve inşa edeceğiz. Bunu da korkarak, birbirimizden şüphe ederek, hele hele kavga ederek değil; birbirimize güvenerek, inanarak, dayanışmayla gerçekleştireceğiz. Bunu özellikle şunun için söylüyorum; bakın değerli kardeşlerim, eğer biz korkaklara kulak verseydik, korkunun esiri olsaydık, şimdi yanı başımızda bir kan gölü vardı. Hatırlayın, devrimden önce bize neler söylediler? ‘Ortadoğu bataklığına girmeyin’ dediler. Kim? CHP’nin başındakiler. ‘Size ne Suriye’den?’ dediler. ‘Akan kana sırtınızı dönün’ dediler. Buradan tur düzenlediler. Gittiler, Esad’ın elini sıktılar, sırtını sıvazladılar. En son ana kadar Baas diktatörlüğünün muhipliğini yaptılar. Eğer biz bu vizyonsuz ve vicdansızlara kulak assaydık, bugün çok ciddi güvenlik tehditleriyle yüzleşiyor olurduk. Ama biz kendimize inandık, Allah’a inandık, güvendik, cesaretle hareket ettik ve tuzakları, kumpasları, oyunları bozduk. Sabrettik. Allah’ın lütfuyla zafere de şahitlik ettik.""1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devleti muhakkak Allah’ın izniyle kurulacak"Şimdi yeni bir Suriye’nin kurulduğuna, Şam, Halep, Hama ve Humus’un caddelerinde Türkiye’de yaşamış ve burada doğmuş gençlerin Türkçe konuştuğuna dikkati çeken Erdoğan, "13 buçuk yıllık hasretin ardından evlerine dönen kardeşlerimiz bizim için dualar ediyor. ‘Allah Türkiye’den ve Türk milletinden razı olsun’ diyor. Hemen yanı başımızda, tıpkı Azerbaycan gibi, tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi, aynı dili konuştuğumuz kardeş bir devlet, küllerinden yeniden doğuyor. Milletçe bizler de alnımız ak, başımız dik, bu şekilde bu muhteşem dirilişe, yeniden doğuşa sevinç gözyaşlarıyla tanıklık ediyor, kardeşlik ve komşuluk sınavından başarıyla çıkmanın haklı kıvancını yaşıyoruz. Rabbimizin daha nice müjdelerine nail olacağımıza yürekten inanıyoruz. Bir defa bizim şuna inancımız tam. Kardeşler, zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur. Bunu elhamdülillah Suriye’de bizzat gördük. Şimdi sıra inşallah Filistin’de. Filistin’de de mazlumların sabrı zaferle taçlanacak, oraya da özgürlük ve barış gelecek, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devleti muhakkak Allah’ın izniyle kurulacak. Yıllardır büyük acılar çekmiş, tarifsiz işkencelerden geçmiş, yakınlarını, çocuklarını kaybetmiş, evleri yıkılmış, hayatları ve toprakları çalınmış Filistin halkı, kendi öz yurtlarında emniyet içinde yaşayacak. Bunun önünü hiçbir kirli, kanlı ve sinsi plan kesemeyecek. Herkesin bir planı varsa, elbette Kadir-i Mutlak olan Allah’ın da bir planı var" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "İnsan hakları cellatlarının ülkemize, milletimize, demokrasimize ve sosyal barışımıza çıkardığı faturaları halen ödüyoruz"
09 Aralık 2025 Salı - 14:56 Cumhurbaşkanı Erdoğan: "İnsan hakları cellatlarının ülkemize, milletimize, demokrasimize ve sosyal barışımıza çıkardığı faturaları halen ödüyoruz" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "10 Mart Mutabakatın suhuletle uygulanması; istikrarsız, bölünmüş ve güçsüz Suriye’ye yatırım yapan şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir" dedi.Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Kongre Merkezi’nde düzenlenen "İnsanlık İçin Güçlü Türkiye" programına katıldı.Burada konuşan Erdoğan, programın; Türkiye, Türk milleti ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dilediğini ifade ederek, İnsan hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 77’nci yıl dönümü olan 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü tebrik etti.AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak kalbi Türkiye ile atan tüm mazlum ve mağdurlara dayanışma mesajı gönderdiğini söyleyen Erdoğan, başta Gazzeliler olmak üzere Afrika’dan Asya’ya kadar acılarını paylaştıkları tüm mazlumları yürekten selamladığını dile getirdi."30 maddeden oluşan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi iki yıkıcı dünya savaşından sonra insanlık için umut kaynağı oldu"İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bundan tam 77 sene önce, 10 Aralık 1948’de büyük bir teveccühle kabul edildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "30 maddeden oluşan bu beyanname, iki yıkıcı dünya savaşı sonrasında yeni bir düzen inşa etmeye çalışan insanlık için umut kaynağı oldu. Beyannamenin ilk üç maddesini burada sizlere aktarmak isterim. Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır" ifadelerin kullandı."İnsan hakları cellatlarının ülkemize çıkardığı faturaları halen ödüyoruz"Beyannamede kayıtlı hususların bazı dönemlerde ne kadar tatbik edildiğinin üzerinde durulması gerektiğini kaydeden Erdoğan, "Millete ve milletin değerlerine yönelik husumeti herkesçe bilinen tek parti faşizmi, ilk günden itibaren beyannamenin altını oymuştur. Kimi zaman bürokratik oligarşi, kimi zaman antidemokratik güç odakları olarak kendini deşifre eden bu zihniyet, milletin hafızasında derin yaralar açmış, demokrasimize telafisi uzun yıllar alan zararlar vermiştir. 27 Mayıs’tan 28 Şubat’a kadar her 10 yılda bir tekrarlanan müdahalelerin arkasında bu zihniyetin silueti vardır. Yassıada faciasını, 12 Mart sonrası olanları, 12 Eylül’de adeta işkence kampına dönüşen Mamak’taki C5’leri, Diyarbakır cezaevlerini, beyaz torosları anlatmaya gerek yok. 2002’den bu yana mesaimizin mühim bir kısmını bu ihlallerin bıraktığı tortuları temizlemeye, travmaları iyileştirmeye harcadık. Burada saymaya kalksak saatlerimizi alacak ve adına ‘sessiz devrim’ dediğimiz reformlarla hamdolsun bu yolda önemli mesafeler aldık. Ancak insan hakları cellatlarının ülkemize, milletimize, demokrasimize ve sosyal barışımıza çıkardığı faturaları halen ödüyoruz" dedi."Tek parti zihniyetinin yanlış uygulamaları bir tarafa bırakıldığında beyannamede kayıtlı hakların bize hiç de yabancı olmadığı görülecektir"CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in köşeye her sıkıştığında saldırganlaştığını ya da saçmaladığını belirten Erdoğan, "Yine aynısını yapmış. Haddini de aşarak Sarıkamış’ta şehit düşen rahmetli dedemin bir asır önce nerede olduğunu sormuş. Gençlik kollarımızda bu siyaset acemisine hak ettiği cevabı vermiş. İstanbul halkının kaynaklarını yağmalayan suç örgütüne posta güvercinliği yapmayı marifet zanneden bu şahıs için daha fazla nefes harcamayı israf görüyor, Allah’tan kendisine akıl ve izan vermesini niyaz ediyorum. Tek parti zihniyetinin yanlış uygulamaları bir tarafa bırakılıp milletimizin tarihine, kültürüne ve inanç değerlerine bakıldığında, beyannamede kayıtlı hakların bize hiç de yabancı olmadığı görülecektir. Her şeyden evvel, eşref-i mahlukat olan insana saygı göstermek, insan onurunu korumak, onun yaratılıştan gelen haklarının kullanılmasını temin etmek, bizim için medeniyetimizden tevarüs ettiğimiz ulvi değerlerdir" şeklinde konuştu."Bizim tarihimizde insan hakları konusunda mahcubiyet duyacağımız hiçbir leke yoktur"Tarihin ve kültürün her sayfasında insana bakışı anlatan sayısız örnek, deyiş ve ibretlik hadise ile karşılaştıklarını söyleyen Erdoğan, "Köklerimize vurgu yaparken partimizin de hükümetimizin de idare anlayışımızın da pusulası olan Şeyh Edebali’nin ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ tavsiyesini sık sık hatırlatıyorum. Bu hatırlatmanın arka planında işte böyle bir tecrübe, böyle bir birikim ve insana değer veren yüksek bir şuur bulunuyor. Bizim ne tarihimizde ne de kültür ve medeniyet kodlarımızda insan hakları konusunda mahcubiyet duyacağımız hiçbir leke yoktur. Tam tersine, bugün bize hak ve özgürlük dersi verenlerin hepsinden daha temiz bir sicile, daha kuşatıcı bir zihniyete sahibiz. Bunun altını bugün bir kez daha çizmekte fayda görüyorum. Tarihimizin hiçbir döneminde çiğ süt içmedik, şükür karnımız da ağrımıyor. Başkaları gibi önümüze ne konulur diye düşünmüyor, nerede bir zulüm varsa mazlumun yanında, zalimin karşısında dimdik duruyoruz. Hakkı, adaleti, barışı, insanlık onurunu sadece bölgemizde değil, tüm dünyada cesaretle savunuyoruz. Gururla söylemek isterim ki, Türkiye denilince akla sınırlarını korumakla kalmayıp artık barışı kuran ve diplomasiyi de şekillendiren bir ülke geliyor" değerlendirmesinde bulundu."Türkiye’nin Suriye ve Gazze’de yaşananlar karşısındaki vicdanlı duruşu, tek başına bir insan hakları dersidir"Gazze’den Suriye’ye, Rusya-Ukrayna savaşından Doğu Afrika’daki gerilimler olmak üzere birçok kriz bölgesinde ‘İnsanlık İçin Güçlü Türkiye’ şiarıyla kendilerine düşenleri layıkıyla yapmaya çalıştıklarını aktaran Erdoğan, "Türkiye’nin Suriye ve Gazze’de yaşananlar karşısındaki vicdanlı duruşu, tek başına bir insan hakları dersidir. İnsan hakları destanıdır. Her iki meselede de ilk günden itibaren tavrımızı çok net ortaya koyduk. Baskılara, tehditlere, farklı sebeplerle zalimlerin yanında hizalanan insanlık fukaralarına prim vermedik. Elimizle, dilimizle, kalbimizle zulmü durdurmanın çabası içinde olduk" ifadelerine yer verdi."Bugün terörsüz Türkiye hedefinden bahsedebiliyorsak bu, en başta kahraman şehitlerimizin sayesindedir"Suriye Devrimi’nin birinci yıl dönümüne de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, her türlü zulme, zorbalığa, vahşete, insanı insanlığından utandıran işkenceye rağmen 13 buçuk yıl boyunca direnen Suriye halkını tebrik ederek, "Esad rejiminin ve terör örgütlerinin alçak saldırılarında can veren Suriyeli kardeşlerimizi rahmetle yâd ediyorum. Devletimizin güvenliğini, aziz milletimizin huzurunu temin etmek amacıyla uluslararası hukuk çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz sınır ötesi operasyonlarda şehit düşen kahramanlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, Rabbim ruhlarını şad, mekânlarını cennet eylesin diyorum. Şehitlerimizin metanet abidesi ailelerine hürmetlerimi takdim ediyorum. Bugün milletçe terörsüz Türkiye hedefinden, terörsüz bölge idealinden bahsedebiliyorsak bu, en başta kahraman şehitlerimizin sayesindedir" dedi."Suriye halkının ülkelerini yeniden ayağa kaldırma mücadelesi verdiklerini memnuniyetle görüyoruz"Konuşması sırasında Yasin Suresi’nden alıntı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Rabbimiz Yasin Suresi’nde şöyle buyuruyor: ‘Kün feyekün.’ Yani ‘Ol der ve oluverir.’ Rabbimizin müjdesi Suriye’de de tecelli etmiş, 60 yıllık dikta rejimi sadece 7-8 gün içinde yerle yeksan olmuş, kendi halkını acımasızca katleden diktatör korkakça kaçmış, mazlumların sabrı, mücadelesi ve kıyamı zaferle neticelenmiş, Suriyeli kardeşlerimiz uğrunda yüz binlerce şehit verdikleri hürriyetlerine hamdolsun sonunda kavuşmuşlardır. Suriye halkının son bir yılda onca zorluğa, sıkıntıya, Esad diktatörünün bıraktığı enkaza rağmen hayata dört elle sarıldıklarını, ülkelerini yeniden ayağa kaldırma mücadelesi verdiklerini memnuniyetle görüyoruz. Başkan Şara, işte Emevi Camii’nde, hem sabah namazını kıldırıyor hem de orada verdiği hutbeyle Suriye’nin geleceğine yönelik müjdesini irat ediyordu. Rabbim en yakın zamanda inşallah Şara’ya ve Suriye halkına bu müjdeye kavuşmayı nasip etsin" açıklamasında bulundu."10 Mart mutabakatının suhuletle uygulanması şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir"Türkiye ve Türk milleti olarak Suriye’nin ve Suriyelilerin inşa, ihya ve toparlama çabalarını tüm imkanlarla desteklediklerini aktaran Erdoğan, "Suriye devrimi son bir yılda en zoru inşallah geride bırakmıştır. İnanıyorum ki önce Yüce Allah’ın yardımıyla, sonra da Suriye yönetiminin basiretli, dirayetli, kuşatıcı, kucaklayıcı ve adaletli politikalarıyla bir daha eski kötü günlere dönüş olmayacaktır. Bilhassa 10 Mart mutabakatının altında imzası olanlar tarafından ahde vefa ilkesi gereğince hayata geçirilmesi önemli bir düğümü çözecektir. Mutabakatın suhuletle uygulanması; istikrarsız, bölünmüş ve güçsüz Suriye’ye yatırım yapan şer odaklarının hesaplarını altüst edecektir. Böylece Suriye, toprak bütünlüğünü haiz, müreffeh, muzaffer ve bölgesinin muteber bir ülkesi olarak istikbale yürüyecektir" dedi."Türkler, Araplar, Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Nusayriler omuz omuza verecek, Suriye’yi birlikte imar ve inşa edeceğiz"Bir yandan uluslararası baskılara, bir yandan Türkiye’nin her köşesini ‘Suriyelileri göndereceğiz’ afişleriyle donatanlara rağmen 13 buçuk yıl boyunca ensar ruhuyla Suriye’den gelenlere sahip çıktıklarını ve yeni dönemde de yalnız bırakmayacaklarını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:"Bu ana muhalefet öyle demiyor muydu? ‘Biz Suriyelileri geldikleri yere göndereceğiz’ demiyorlar mıydı? Onlar bunu söylerken bu kardeşiniz ne diyordu? Asla gönderemezsiniz, gönderemeyeceksiniz diyorduk ve biz savaşta onlara sırtımızı dönmedik. Barışta da daima yanlarında olacağız. Türkler, Araplar, Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Nusayriler omuz omuza verecek, Suriye’yi birlikte ayağa kaldıracak, birlikte imar ve inşa edeceğiz. Bunu da korkarak, birbirimizden şüphe ederek, hele hele kavga ederek değil; birbirimize güvenerek, inanarak, dayanışmayla gerçekleştireceğiz. Bunu özellikle şunun için söylüyorum; bakın değerli kardeşlerim, eğer biz korkaklara kulak verseydik, korkunun esiri olsaydık, şimdi yanı başımızda bir kan gölü vardı. Hatırlayın, devrimden önce bize neler söylediler? ‘Ortadoğu bataklığına girmeyin’ dediler. Kim? CHP’nin başındakiler. ‘Size ne Suriye’den?’ dediler. ‘Akan kana sırtınızı dönün’ dediler. Buradan tur düzenlediler. Gittiler, Esad’ın elini sıktılar, sırtını sıvazladılar. En son ana kadar Baas diktatörlüğünün muhipliğini yaptılar. Eğer biz bu vizyonsuz ve vicdansızlara kulak assaydık, bugün çok ciddi güvenlik tehditleriyle yüzleşiyor olurduk. Ama biz kendimize inandık, Allah’a inandık, güvendik, cesaretle hareket ettik ve tuzakları, kumpasları, oyunları bozduk. Sabrettik. Allah’ın lütfuyla zafere de şahitlik ettik.""1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devleti muhakkak Allah’ın izniyle kurulacak"Şimdi yeni bir Suriye’nin kurulduğuna, Şam, Halep, Hama ve Humus’un caddelerinde Türkiye’de yaşamış ve burada doğmuş gençlerin Türkçe konuştuğuna dikkati çeken Erdoğan, "13 buçuk yıllık hasretin ardından evlerine dönen kardeşlerimiz bizim için dualar ediyor. ‘Allah Türkiye’den ve Türk milletinden razı olsun’ diyor. Hemen yanı başımızda, tıpkı Azerbaycan gibi, tıpkı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi, aynı dili konuştuğumuz kardeş bir devlet, küllerinden yeniden doğuyor. Milletçe bizler de alnımız ak, başımız dik, bu şekilde bu muhteşem dirilişe, yeniden doğuşa sevinç gözyaşlarıyla tanıklık ediyor, kardeşlik ve komşuluk sınavından başarıyla çıkmanın haklı kıvancını yaşıyoruz. Rabbimizin daha nice müjdelerine nail olacağımıza yürekten inanıyoruz. Bir defa bizim şuna inancımız tam. Kardeşler, zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur. Bunu elhamdülillah Suriye’de bizzat gördük. Şimdi sıra inşallah Filistin’de. Filistin’de de mazlumların sabrı zaferle taçlanacak, oraya da özgürlük ve barış gelecek, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devleti muhakkak Allah’ın izniyle kurulacak. Yıllardır büyük acılar çekmiş, tarifsiz işkencelerden geçmiş, yakınlarını, çocuklarını kaybetmiş, evleri yıkılmış, hayatları ve toprakları çalınmış Filistin halkı, kendi öz yurtlarında emniyet içinde yaşayacak. Bunun önünü hiçbir kirli, kanlı ve sinsi plan kesemeyecek. Herkesin bir planı varsa, elbette Kadir-i Mutlak olan Allah’ın da bir planı var" diye konuştu.