POLİTİKA
Milli Eğitim Bakanı Tekin’den CHP’ye: "Biz sizin yıllardır kağıt üzerinde dolaştırdığınız modeli kayıt dışılıktan çıkartıp hukuki bir zemine oturttuk" 14 Aralık 2025 Pazar - 22:04:50 Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, CHP’nin mesleki eğitimle ilgili eleştirilerine ilişkin, "Biz sizin yıllardır kağıt üzerinde dolaştırdığınız modeli kayıt dışılıktan çıkartıp hukuki bir zemine oturttuk. Denetimi güçlendirdik, çocuğun emeğini devletin güvencesi altına aldık. Siz geçmişinizle yüzleşmek yerine slogan üretmeyi tercih ediyorsunuz. Biz bu ülkenin alın teriyle büyüyen üretimini mesleki eğitimle buluşturmanın derdindeyiz" dedi. TBMM Genel Kurulunda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmeleri devam ediyor. Genel Kuruldaki bütçe görüşmelerinde konuşan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Türkiye’nin ikinci yüzyılının kendilerinin temel motivasyonunu oluşturduğunu söyleyerek, "Cumhuriyetimizin ikinci asrında bireyden topluma, bilimden teknolojiye, diplomasiden ekonomiye, spordan kültüre dek bütün alanlarda iyi, güzel ve doğru olanı şekillendirdiği bir ideal olarak Türkiye Yüzyılı’nın maarif çağı olarak şekilleneceğine yönelik inancımız tamdır. Bakanlık olarak tüm politikalarımızı bu güçlü inanç ekserinde şekillendiriyor. Attığımız, atacağımız her somut adımı bu sorumlulukla ve Türkiye Yüzyılı idealine uygun düşecek şekilde tanzim etmeye çaba sahip ediyoruz" ifadelerini kullandı. Tekin, şöyle konuştu: "Başörtüsü yasağının kaldırılması, katsayı adaletsizliğinin giderilmesi, müfredatın daha kapsayıcı hale getirilmesi, farklı inanç ve kültürel kimliklere saygılı bir eğitim ikliminin tesis edilmesi, her biri toplumun geniş kesimlerinin on yıllar boyunca taşıdığı adalet ve eşitlik talebine verilen somut cevaplardır. Biz AK Parti iktidarları olarak eğitim hakkını ideolojik kabul ve tasniflerin değil, Anayasa’nın ve temel insan hakları ilkelerinin kapsamı içerisinde görüyor ve o şekilde değerlendiriyoruz. Hangi kimlikten, hangi bölgeden, hangi aileden gelirse gelsin, okulun kapısından içeri giren her çocuğun kendisini yekdiğeriyle eşit görmesini ve devletin de herkese eşit mesafede durduğunu hissedebilmesini istiyoruz. Öğretmenlerimiz başta olmak üzere eğitim alanındaki tüm diğer aktör ve paydaşlar için de aynı hissiyatı taşıyoruz. Ve bu hissiyatımızın bir gereği olarak eğitimi her türlü ideolojik prangadan kurtarmaya, toplumsal barışın, farklılıklarla bir arada yaşamanın ve insan haklarına dayalı demokratik bir toplum düzeninin temeli olarak yapılandırmaya devam edeceğiz. Müsaadenizle tam bu noktada bir hakikati kayda geçirmeyi hem bir devlet görevi hem de bir vefa borcu olarak görüyorum. Militarizmin sivil siyaset üzerindeki egomanyasını tasfiye eden, eğitimde demokratikleşmeyi sağlayan, milletimizin değer dünyasını kamusal alanda teminat altına alan, adalet ve eşitlik taleplerini siyaset alanında karşılıksız bırakmayan mücadele çizgimiz Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği ve vizyonu altında şekillenmiştir ve şekillenmeye devam edecektir." Bakan Tekin, mesleki eğitimin Türkiye’nin hem iktisadi hem ahlaki omurgalarından biri olduğunu söyleyerek, "Hepimizin bildiği gibi bu alandaki pek çok tartışmanın arka planında 28 Şubat’la birlikte zihinlere yerleştirilen kırılmalar mevcut. Bir dönem katsayı uygulamalarıyla meslek, imam hatiplerin kapısını kapatan anlayış, bugün başka kavramlar üzerinden aynı kurumsal yapıları yıpratmaya çalışıyor. O dönem gençlerimizi yüksek öğretimden dışlayan bu zihniyet, şimdi mesleki eğitimi bir sorun ağırlığı gibi göstererek Türkiye’nin üretim damarını kesmeye çalışıyor. Bizim son 20 yılda yaptığımız iş, bu tarihi kırılmayı onarmak, meslek eğitimini yeniden itibar ve güven eksenine taşımaktır. Mesela kökleri 1977’ye uzanan çıraklık eğitimini örgün eğitimin bir parçası haline getiren bir program türüdür. Ortaokul mezunu ve 14 yaşını doldurmuş gençlerimiz, bir yandan zorunlu orta öğretim sürecine devam ederken, diğer yandan sigortalı, sözleşmeli bir biçimde usta öğretici ve öğretmen gözetiminde hem okulda hem işletmede beceri kazanmakta, devletin doğrudan zorunlu altında eğitim görmektedir. Bu uygulamayı yaparken anayasamız, ulusal mevzuatımız, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler, ahlaki ilkelerimiz ve kültürümüz rehberimiz olmuştur. Bu metinlerde mesleki eğitimle çocuk işçiliği arasında kesin çizgilerle ayrıştırma yapan bir düzenleme mevcuttur" şeklinde konuştu. Bakan Tekin, iş sağlığı ve iş güvenliğinin Anayasa’dan başlayarak 6331 sayılı Kanun ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’yla güvence altında olduğunu hatırlatarak, "Bizler de her çocuğumuzun emanet olduğu bilinciyle hareket ediyoruz. Bunu ucuz iş gücü olarak gören her türlü yaklaşım bizim için hem hukuken hem de vicdanen kabul edilemezdir. Bugün karşımızda mesleki eğitimde yürütülen her çabayı görmezden gelip okulla, atölyeyle, sigortayla, sözleşmeyle yürütülen bir süreci tek kelimelik etiketlere indirgeyen bir tip kullanıyorsunuz. Eğitimle emek arasındaki köprüyü güçlendirmeye çalıştığımız her adımı, sanki gençlerimizi ucuz iş gücü haline getiren bir düzen kuruyormuşuz gibi sunan bu yaklaşım, hakikati de, istatistiği de, pedagojiyi de göz ardı ediyor. Oysa bizim için asıl mesele bir meslek öğretmenin ötesinde gencin hayat yolculuğunu güvenli, saygın ve denetimli bir zeminde kurabilmektir. Bakınız bir öğrencinin bir işletmeye yerleştirilmesi Milli Eğitim Bakanlığı’nın tek başına verdiği bir karar değildir" dedi. AK Parti hükümetleri döneminde çok fazla Milli Eğitim Bakanı değiştirildiği şeklindeki eleştiriye ilişkin de Tekin, "23 yıllık süreç içerisinde ben 9. bakanım. Şu soruyu soruyorum Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlara. 23 Nisan 1920’den 14 Mayıs 1950’ye kadar kaç tane Milli Eğitim Bakanı çalıştı biliyor musunuz? Ortalama çalışma süresi, Hasan Ali Yücel’i dışarıda tutarsak 13.5 ay. Cumhuriyet Halk Partisi tek parti döneminden bugüne uzanan süreçte kendi muhasebelerini yapmadan, yıllarca adaletsiz zihniyetinizle yüzleşmeden bugün burada bahsedemezsiniz" diye konuştu. Bakan Tekin, eğitimde sürekli değişikler yapıldığı eleştirileri hakkında da şunları söyledi: "2002 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçim bildirgesi; zorunlu eğitimi 5 artı 3 artı 4 olmak üzere 12’ye çıkaracağız demişsiniz. ’Tüm ortaöğretim kurumlarını 4 yıllık çok amaçlı, çok programlı lise olarak örgütleyeceğiz. Öğrenciler ilk 2 yılda genel kültür derslerini aldıktan sonra genel veya meslek eğitim programlarına yönlendirilecek bir düzen kuracağız.’ Kim diyor bunu? Kim demiş; Cumhuriyet Halk Partisi. 2007 seçim bildirgesi. Diyorsunuz ki ’Zorunlu kesintisiz eğitimi 10 yıla çıkaracağız. 8 artı 2 artı 2 yapacağız. 10 yılı tamamlayanlar eğitim temel eğitim diploması alacak. Bu eğitimin son 2 yılında bütün öğrencilerin üçte ikisi temel eğitim sonrası takip edecekleri eğitim konusunda meslek eğitimine, üçte biri genel eğitime yönlendirilecek.’ 2023 seçim beyannamesi. Sakin olun, sakin. 2023 diyorsunuz ki; ’Zorunlu eğitimi bir yıl okul öncesi, 5 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul, 3 yıl lise olmak üzere 1 artı 5 artı 4 artı 3 yapacağız’ diyorsunuz. Şimdi arkadaşlar biz iktidardayken yaptığımız her şeyin arkasındayız. Siz daha iktidara gelmeden ne söylediğinizin bilincinde, farkında bile değilsiniz arkadaşlar. Peki sadece bu mu? Başka bir şey daha söyleyeyim. Mesela sınavlarla ilgili. SBS, TEOG ya da benzeri sınavlarla ilgili demişsiniz ki bakın 2007’de ’Liseyi bitiren öğrencilerin üniversite kapılarında çektikleri çileye son vereceğiz. ÖSS’yi kaldıracağız’ demişsiniz. Sonra 2015 ’Akademik liselerde merkezi lise bitirme sınavını uygulamaya koyacağız.’ Bakın sınavı kaldırmak bir tarafa, başka bir şey diyorsunuz. Bitirme sınavı getiriyorsunuz. ’Ortaöğretim başarı puanını akademik ortalama ve merkezi sistem sınav sonucuna göre tekrar belirleyeceğiz. Üniversiteye yerleştirmede etkisini artıracağız.’ Yani merkezi sınavı kaldırmak bir yana lise bitirme sınavı, akademik ortalama yerleştirme etkisi gibidir. Çok daha karmaşık bir sistem öneriyorsunuz. 2023’te ne yapmışsınız? ’Üniversiteye girişte yılda bir defa yapılan sınavların yerine çok sayıda sınav yapacağız.’ Şimdi soruyorum arkadaşlar. Gerçek düşünceniz ne? Art arda üç seçimde birbirine tamamen zıt öneriler. Bu nasıl bir tutarlılık anlayışıdır? Bu nasıl bir siyaset anlayışıdır" ifadelerini kullandı. MESEM ile ilgili eleştirilere ise Tekin şöyle cevap verdi: "MESEM’le ilgili de şimdi bakın mesleki eğitimde çocukları işverenin insafına bıraktığımızı, çocuk işçiliğini özendirdiğimizi, mesleki eğitimi sermayeyle birlikte planladığımızı iddia ediyorsunuz. Mesleki teknik eğitimi ve erken yaşta baştan staj uygulamalarını eleştiriyorsunuz. İddialarınızın asılsızlığını bir kenara bırakarak size bu konuda ne yaptığınızın, neye itaat ettiğinizin altını çizmek istiyorum. Bakın 2002, 2007, 2011, 2015, 2018, 2023’te neler söylüyorsunuz ben size söyleyeyim. 2002’de diyorsunuz ki; ’Öğrencilerin üçte ikisini meslek eğitime yönlendireceğiz. İlk iki yıl genel kültür eğitimi aldıktan sonra çocuklar meslek eğitimi ve genel liseye olmak üzere ayıracağız’ demişsiniz. 2007’de demişsiniz ki; ’Piyasanın talebine göre eğitim vereceğiz.’ Bunu kim demiş arkadaşlar? Devam ediyorum. 2007’de yine diyorsunuz ki; ’İş piyasasının talepleri doğrultusunda esnek bir yapı oluşturacağız’ demişsiniz. O seferlerde ’Çıraklık eğitim merkezleri kuracağız’ demişsiniz. ’Meslek liselerini tam zamanlı sigortalı yapacağız’ demişsiniz. ’İş dünyası okul yönetiminde yer alacak’ demişsiniz. Siz demişsiniz. Şimdi OSB’lerde yatılı meslek lisesi dediniz. ’Meslek liselerini tam zamanlı sigortalı yapacağız’ dediniz. ’Çıraklık ve kazançlı iş birleştirme modelleri kuracağız’ dediniz. Şimdi çıkıp bize parmak sallarken aynı zamanda kendi metinlerinize de parmak sallamış oluyorsunuz. Bunu yapabilmeniz için önce şu kürsüde millete dönüp ’Biz yıllarca bunları savunduk ama özür dileriz yanlış şeyleri savunduk’ diye vazgeçmeniz gerekir. Bunu yapmadan önce organize sanayi bölgesinde meslek öğrenen gencin emeğini çocuk işçiliği diye kriminalize edemezsiniz. Biz sizin yıllardır kağıt üzerinde dolaştırdığınız modeli kayıt dışılıktan çıkartıp hukuki bir zemine oturttuk. Denetimi güçlendirdik, çocuğun emeğini devletin güvencesi altına aldık. Siz geçmişinizle yüzleşmek yerine slogan üretmeyi tercih ediyorsunuz. Biz bu ülkenin alın teriyle büyüyen üretimini mesleki eğitimle buluşturmanın derdindeyiz." Bakan Tekin’in konuşmasından sonra TBMM Başkanvekili Tekin Bingöl, Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Duybay’ın hayatını kaybettiğini söyledi. Siyasi parti grupları da başsağlığı dilediler.
14 Aralık 2025 Pazar - 21:20 CHP’de Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi Yürütme Kurulu belli oldu Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) ’Hükümet Programı’ hazırlıkları çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi (CAO) Yürütme Kurulu belli oldu. CHP tarafından 2 yıl uygulanan gölge bakanlık yapılanması ve parti programı çalışmalarının tamamlanmasının ardından "Hükümet Programı" hazırlıkları çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi (CAO) Yürütme Kurulu, bakanlıkların takibi ve denetimi ile sınırlı kalmayan yeni ve icracı bir yapıya dönüştürüldü. Bu kapsamda CAO bünyesinde icracı politikalar geliştirmek ve kamuoyuna tanıtmak amacıyla CAO Yürütme Kurulu oluşturuldu. CAO Yürütme Kurulu’nda görev yapacak isimler ve görev alanları ise şöyle: "Adalet Politika Kurulu Başkanı Şule Özsoy Boyunsuz, Aile ve Sosyal Hizmetler Politika Kurulu Başkanı Aylin Nazlıaka, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Politika Kurulu Başkanı Gamze Taşcıer, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Politika Kurulu Başkanı Seyit Torun, Dışişleri Politika Kurulu Başkanı Ömer Kaya Türkmen, Enerji ve Tabii Kaynaklar Politika Kurulu Başkanı Ümit Özlale, Gençlik ve Spor Politika Kurulu Başkanı Sevgi Kılıç, Hazine ve Maliye Politika Kurulu Başkanı Kerim Rota, İçişleri Politika Kurulu Başkanı Murat Bakan, Kültür ve Turizm Politika Kurulu Başkanı Seda Kaya Ösen, Millî Eğitim Politika Kurulu Başkanı Suat Özçağdaş, Millî Savunma Politika Kurulu Başkanı Atilla Kezek, Sağlık Politika Kurulu Başkanı Kayıhan Pala, Sanayi ve Teknoloji Politika Kurulu Başkanı Yalçın Karatepe, Tarım ve Orman Politika Kurulu Başkanı Sencer Solakoğlu, Ticaret Politika Kurulu Başkanı Emre Kartaloğlu, Ulaştırma ve Altyapı Politika Kurulu Başkanı Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu, Cumhurbaşkanlığı’na Bağlı Kuruluşlar Politika Başkanı Barış Övgün." CAO’nun politika oluşturma süreçlerinin koordinasyonunun ve idari yönetiminin sağlanması amacıyla oluşturulan Koordinasyon Kurulu’nda ise Bülent Tezcan (Genel Koordinatör), Emine Uçak ve Ece Güner yer aldı. Milli Savunma Politika Kurulu Başkanı Atilla Kezek ve Tarım ve Orman Politika Kurulu Başkanı Sencer Solakoğlu, CAO Yürütme Kurulu’nda parti tüzüğüne uygun olarak Parti Meclisi üyesi ya da milletvekili olmayan iki isim olarak listede yer aldı. İlk toplantı 16 Aralık’ta CAO Yürütme Kurulu, iki haftada bir kez Genel Başkan Özgür Özel’in başkanlığında toplanacak. CAO Yürütme Kurulu, ilk toplantısını 16 Aralık Salı günü saat 13.30’da Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nde gerçekleştirecek.
Adalet Bakanı Tunç: "Hiçbir makam yargı makamlarına emir, talimat veremez, iddianame boş demeyin"
09 Aralık 2025 Salı - 23:03 Adalet Bakanı Tunç: "Hiçbir makam yargı makamlarına emir, talimat veremez, iddianame boş demeyin" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Cumhuriyet savcıları delilleri araştırmak görevleridir. Yargı bağımsızlığı içerisinde bu işlemler gerçekleşir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturmasına müdahale edip durdurun diyemezsiniz. Anayasa 138 maddesi açıktır. Hiçbir makam yargı makamlarına emir, talimat veremez. İddianame boş demeyin" dedi. Bakan Tunç, TBMM Genel Kurulundaki Bakanlığının 2026 yılı bütçesine ilişkin sunumunun ardından milletvekillerinin sorularını yanıtladı. İBB soruşturmasına yönelik ilişkin yargı süreçleriyle ilgili eleştirilere cevap veren Tunç, "Bu soruşturmadan yönelik eleştirileriniz var. Bunu gürültü çıkararak, bağırarak yapmaya çalışıyorsunuz. 4 bin sayfalık iddianame ortada. Burada biz peşinen kim suçludur bizim buradan söylememiz mümkün değildir. Buna karar verecek olan mahkemelerdir. Cumhuriyet savcıları delilleri araştırmak görevleridir. Yargı bağımsızlığı içerisinde bu işlemler gerçekleşir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturmasına müdahale edip durdurun diyemezsiniz. Anayasa 138 maddesi açıktır. Hiçbir makam yargı makamlarına emir, talimat veremez. İddianame boş demeyin. Size o tavsiyeleri veren büyüğünüz var. Size o tavsiyeleri iki yıl önce Cumhurbaşkanı adayı gösterdiğiniz eski Genel Başkanınız diyor ‘Arının. CHP seçmenini üzmeyin ‘diyor" dedi.
Bakan Fidan: "Nusaybin ve mücavirindeki sınır kapılarının açılabilmesi için 10 Mart mutabakatıyla ilgili sürecin tamamlanması lazım"
09 Aralık 2025 Salı - 22:38 Bakan Fidan: "Nusaybin ve mücavirindeki sınır kapılarının açılabilmesi için 10 Mart mutabakatıyla ilgili sürecin tamamlanması lazım" Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Suriye’de özellikle Nusaybin ve mücavirindeki sınır kapılarının açılabilmesi için 10 Mart mutabakatıyla ilgili sürecin tamamlanması ve merkez hükümetin bir noktaya gelmesi lazım" dedi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Bakan Fidan, dış politika konularının kapsamının çok geniş olduğunu, tüm başlıklara ayrıntılı şekilde değinmenin genel kurul formatı içinde mümkün olmadığını belirterek, ihtiyaç duyan milletvekilleriyle detaylı değerlendirmeler için bir araya gelmeye hazır olduğunu söyledi. Bakan Fidan, dış politikada kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini önemsediklerini, ancak güvenlik ve diplomasi alanlarında hassasiyet gerektiren konular bulunduğunu vurguladı. Bakan Fidan, bu nedenle bazı başlıkların kapalı oturumlarda daha kapsamlı şekilde ele alınabileceğini ifade etti. Türkiye’nin dış politikadaki başarısını somut göstergeler üzerinden değerlendirdiklerini aktaran Fidan, "Bir önceki güne nazaran ulaştığımız coğrafya artıyor, ihracatımız artıyor, enerji ve savunma alanındaki işbirliklerimiz gelişiyor. Daha az yaptırıma tabi oluyor, daha fazla güvenlik ittifakı kuruyoruz. Tüm bu göstergeler dış politika performansımızın güçlü olduğunu ortaya koyuyor" dedi. ABD’nin yeni güvenlik doktrininin küresel dengeleri etkilediğini belirten Fidan, bu belirsizlik döneminde ulus devletlerin sorumluluklarının arttığını kaydetti. "(Gazze’de) Biz teknik olarak da hukuki olarak da garantör bir ülke değiliz, garantör bir ülke de yok ayrıca" Gazze konusunda Türkiye’nin tutumuna işaret eden Bakan Fidan, "Şarm el-Şeyh’te biz arabulucu dört ülke olarak bir irade beyanına, niyet beyanına imza attık. Bu barışın devam etmesiyle alakalı. Biz teknik olarak da hukuki olarak da garantör bir ülke değiliz şu andaki süreçte. Garantör bir ülke de yok ayrıca. Hukuki olarak da teknik olarak da garantör bir ülke yok. Ama biz garantör sorumluluğunu almaktan çekiniyor muyuz? Çekinmiyoruz. Önümüzdeki dönemde yapılacak olan anlaşmalar, çalışmalar veya hukuki çerçeve bunu iktiza ettirirse memnuniyetle. Ama biz bir garantörmüşüz gibi sorumluluk yüklenmeye, işbirliklerini ilerletmeye, anlaşmaları yapmaya, açıkta ve kapalıda çalışma her zaman için hazırız ve buna da devam ediyoruz. İsrail’in ihlalleri devam ediyor mu? Sonuna kadar devam ediyor. Barış ilerletmeye gönlü var mı? Kesinlikle yok. Bunun farkında mıyız? Tabii ki farkındayız. Bunu sizlere burada ifade etti mi defaatle, tabii ki ifade ettim. Bütün zaten çabalarımız uluslararası toplumu, Amerika’yı, New York’ta, Washington’da Cumhurbaşkanımızın gayretleriyle bir noktaya getirmeye çalışmak nedendi? İsrail’in üstünde baskı uygulamak içindi. Bunda da başarılı olduk mu bugüne kadar? Kısmen başarılı olundu. İsrail bir noktaya getirildi. Amerika barış anlaşmasını sahiplendi ve ilerletmeye çalışıyor ve biz de buna elimizden gelen desteği veriyoruz. İstediğimiz oranda tabii ki gitmiyor. İstediğimiz oranda insani yardım içeriye gitmiyor. Ama bunun için de elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. "Nusaybin ve mücavirindeki sınır kapılarının açılabilmesi için 10 Mart mutabakatıyla ilgili sürecin tamamlanması lazım" Konuşmasının sonunda Suriye sınır kapılarıyla ilgili değerlendirme yapan Fidan, "Bizim politika olarak bütün sınır kapılarımızı açmaya niyetimiz var. Fakat Suriye’de özellikle Nusaybin ve mücavirindeki sınır kapılarının açılabilmesi için 10 Mart mutabakatıyla ilgili sürecin tamamlanması ve merkez hükümetin bir noktaya gelmesi lazım" değerlendirmesinde bulundu.
Adalet Bakanı Tunç: "Milletin hakkını hukukunu savunan bir yargı sistemi inşa ettik, daha da güçlendirmeye devam ediyoruz"
09 Aralık 2025 Salı - 21:18 Adalet Bakanı Tunç: "Milletin hakkını hukukunu savunan bir yargı sistemi inşa ettik, daha da güçlendirmeye devam ediyoruz" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Milletin hakkını hukukunu savunan bir yargı sistemi inşa ettik ve daha da güçlendirmeye devam ediyoruz" dedi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, TBMM Genel Kurulu’nda TBMM, Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve ilgili kurumların 2026 Merkezi Yönetim ve 2024 Kesin Hesap Kanun Teklifi görüşmelerine katıldı ve milletvekillerine bilgi verdi. Tunç, "Kamu denetçiliği, kişisel verilerin korunması, bilgi edinme hakkı, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkanı, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi insan hakları alanında yeni mekanizmalar oluşturarak hak arama yollarını genişlettik. Kadınlara, çocuklara, engellilere, yaşlılara, şehit yakınlarına ve gazilerimize pozitif ayrımcılık düzenlemeleri sağlayarak toplumsal adaleti pekiştirdik. Anayasamızda gerçekleştirdiğimiz bu köklü değişikliklerin yanı sıra mevzuatımızı da çağın gereklerine uygun olarak yeniledik" dedi. Bakan Tunç, yeni anayasaya vurgu yaparak, "Milletimiz daha fazlasına daha iyisine layık. Anayasamızdaki kısmi değişiklikler önemli reformlara imza atmamızı gösteriyorsa da bizim hedefimiz Türkiye yüzünü darbe ürünü anayasayla değil, temel hak özgürlükleri önceleyen yeni bir toplum sözleşmesiyle katılımcı, demokratik sivil bir anayasayla karşılayarak milletimize anayasa borcumuzu ödemek istiyoruz" ifadelerini kullandı. Türkiye Yüzyılı Yargı Reformu ile reform iradesini devam ettirdiklerini belirten Tunç, "Belgede milletimize taahhüt ettiğimiz hedefleri birer birer hayata geçiriyoruz. Bu kapsamda 10. Yargı paketiyle hükümlülerin denetimi serbestlik uygulamasından faydalanabilmesi için aldıkları cezanın belli bir kısmının mutlaka cezaevinde geçirme şartını getirerek cezasızlık algısını ortadan kaldırdık. Böylece infazda adalet ve orantılılık ilkelerini güçlendirdik. Hafta sonu ve geceleyin infaz uygulamasının kapsamını genişleterek, hükümlülerin topluma uyum sürecini destekledik. Kadınlar, çocuklar ve yaşlı hükümlüler için konutta infaz uygulamasının kapsamını genişlettik. Ağır hasta ve engelli hükümlülerle doğum yapmış kadın hükümlüler için cezaların infazında estetik sağlayan özel infaz usullerinin kapsamını yeniden belirledik. Uyuşturucu veya alkol tesiriyle trafik güvenliğini tehlikeye atma, kasten yaralama, tehdit suçlarında yaptığımız düzenlemelerle caydırıcılığı amaçladık. Ağırlaştırılmış müebbet ve müebbet hapis cezası gerektiren suçlarda suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde verilecek cezaları artırarak, cezasızlık algısının ortadan kaldırılmasını amaçladık" şeklinde konuştu. 11. Yargı Paketi’nin Adalet Komisyonu’nda kabul edildiğini hatırlatan Tunç, "Bu paket içerisinde Covid düzenlemesi nedeniyle ortaya çıkan sorunlar da gideriliyor. Yine 12. Yargı Paketi hazırlıklarını devam ettirdiğimiz hukuk yargılamalarının makul sürede tamamlanması, mülkiyet hakkının daha etkin korunması, avukatların bilgi belge temin etmelerinin kolaylaştırılması ve noter yardımcılığı kurumunun ihdas edilmesi gibi konularda düzenlemeler yapmayı planlıyoruz. Ayrıca yargılamaların uzamasının en önde gelen sebeplerinden birisi tebligat işlemleri, tebligat usulsüzlükleri bu anlamda yeni bir tebligat kanunu hazırladık ve elektronik tebligatın yaygınlaştırılmasıyla ilgili de bu kanun taslağımızda önemli hazırlıklarımız var. Bunların yanında yine Bilim Kurulumuz tarafından hazırlanan Cebri İcra Kanun Taslağı da görüşlere sunulmuş durumda kamuoyuna" dedi. Bakan Tunç, "Biz adaleti sadece köhne binalardan, merdiven altı duruşmalardan kurtarmakla kalmadık; adaleti birilerinin, vesayetçilerin, darbecilerin arka bahçesi olmaktan çıkarıp milletin bahçesi haline getirdik. Milletin yargısı haline getirdik. Darbeciden, vesayetçiden, yolsuzluk yapandan hesap sorulur hale getirdik. 28 Şubat’ta postmodern darbecileri alkışlayan yargı mensuplarını gördük. Ön sıralardakilere bakın; sonrasında emekli oldular, sonra da gidip Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye oldular. Değerli milletvekilleri, milletin hakkını hukukunu savunan bir yargı sistemi inşa ettik ve daha da güçlendirmeye devam ediyoruz" diye konuştu.
Bakan Kurum: "350 bin yuvamızın anahtarlarını teslim ettik, 453 bin konutumuzu da yıl sonuna kadar tamamlayacağız"
09 Aralık 2025 Salı - 19:43 Bakan Kurum: "350 bin yuvamızın anahtarlarını teslim ettik, 453 bin konutumuzu da yıl sonuna kadar tamamlayacağız" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, asrın felaketi sonrası 11 ilde başlattıkları asrın inşa seferberliğinde artık son aşamaya gelmenin huzurunu, mutluluğunu yaşadıklarını belirterek, "Vatandaşlarımızın yüzde 80’i evlerine kavuştu. 350 bin yuvamızın anahtarlarını teslim ettik, 453 bin konutumuzu da yıl sonuna kadar tamamlayacağız" dedi. Çeşitli programlara katılmak üzere Konya’ya gelen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Konya’nın Karapınar ilçesinde Belediye Yeni Hizmet Binası açılışı ve Tarihi Sultan Selim Çevresi Kentsel Dönüşüm Projesi Temel Atma Törenine katıldı. Programda konuşan Bakan Murat Kurum, "Selçuklu’nun emanetini omuzlarında taşıyan Karapınar’ımız ilimle, sporla, güzelliklerle anılsın. Açılışını yapacağımız, temelini atacağımız bu güzel eserlerle hedefimize bir adım daha yaklaşacağız. Hem şehrimizin ihtiyaçlarına cevap verecek hem de hemşehrilerimize daha kaliteli hizmet sunmanın kapılarını açacağız. Açılışını yapacağımız yeni belediye hizmet binamız; teknolojik altyapısıyla, vatandaşlarımızın işlemlerini kolaylaştıran düzenlemeleriyle, personelimizin daha verimli çalışabileceği alanlarıyla ve şık mimarisiyle Karapınar’ımızın geleceğine yakışır bir eser oldu. Bugün ayrıca, çok önemli bir projenin daha başlangıcına hep birlikte şahitlik edeceğiz. Karapınar’ın kimliğini oluşturan Tarihi Sultan Selim Camii Çevresi Projesi’nin de temel atma törenini gerçekleştireceğiz. İnşallah burada da TOKİ’mizle; 51 konut, 249 dükkan, Kur’an Kursu ve kapalı otoparkımızı hızla yapacak ve 2026 yılında sizlere teslim edeceğiz. Camimizin çevresindeki tüm köhneleşmiş yapıları yıkarak, burayı yeni bir meydan olarak tasarlayacağız; böylece hem camimizi ön plana çıkaracak hem de bölgemizi sosyal ve kültürel açıdan daha da canlandıracağız. Karapınar’ın kalbi bu alan hemşehrilerimizin uğrak mekanı olacak" dedi. Bakan Kurum, sözlerine şöyle devam etti: "Cumhurbaşkanımızın müjdesini verdiği Yüzyılın Sosyal Konut Projesi’nde; Konya’mızda 15 bin 200 sosyal konut inşa edecek; bu konutların 300’ünü de baba ocağımız Karapınar’ımıza yapacağız. Konya Büyükşehir Belediyemizle yeni bir adım daha atıyor; Türkiye’de; Dünya’nın ilk Yerel Yönetim Yeşil Kira Sertifikası İhracını GES projesi kapsamında hayata geçiriyoruz. İnşallah bu yeni modelle birlikte; hem vatandaşımıza kazanç elde etme imkanı veriyor hem de Konya’mıza ve ülkemize değer katma fırsatı oluşturuyoruz. Ben; tüm bu projelerimizin Konya’mız için, hemşerilerimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum." "350 bin yuvamızın anahtarlarını teslim ettik, 453 bin konutumuzu da yıl sonuna kadar tamamlayacağız" Bakan Murat Kurum, bir yandan Konya’yı ve Karapınar’ı bu eserlere kavuştururken, bir yandan da 81 ilin neye ihtiyacı varsa, milletin beklentisi neyse onu karşılayacak adımları kararlılıkla attıklarını belirterek, "Özellikle de asrın felaketi sonrası 11 ilimizde başlattığımız asrın inşa seferberliğinde artık son aşamaya gelmenin huzurunu, mutluluğunu yaşıyoruz. 6 Şubat sonrasında bildiğiniz gibi hemen kolları sıvadık ve o gün bu gündür 7/24 esasıyla çalışıyoruz. Gelinen noktada çok büyük bir aşama kaydettik. Vatandaşlarımızın yüzde 80’i evlerine kavuştu. 350 bin yuvamızın anahtarlarını teslim ettik, 453 bin konutumuzu da yıl sonuna kadar tamamlayacağız. İnşallah 27 Aralık’ta; Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle, son anahtar teslim törenimizi büyük bir gurur ve huzurla yapacağız. Ülkemizle, milletimizle, liderimizle gurur duyuyoruz. Deprem bölgesinde; dünyanın en hızlı ve en büyük konut seferberliği tamamlanmıştır. Türkiye, deprem bölgesinde tek kelimeyle destan yazmıştır" diye konuştu. TOKİ Başkanı Mustafa Levent Sungur ise, "Bakanımız Murat Kurum’un riyasetinde Toplu Konut İdaresi olarak Karapınar başta olmak üzere Konya’mıza yüzlerce projeyi kazandırdık. Binlerce konut üreterek vatandaşlarımızın kullanımına sunduk. Karapınar ilçemizde bugün temelini atacağımız konutların dışında Zafer Mahallesi’nde 218 konut, 8 dükkan, Hotamış Mahallesi’nde 100 konut ve İslik Mahallesi’nde 52 konutun inşaatları devam etmektedir. Cumhurbaşkanımızın 24 Ekim’de ilan ettiği 500 bin konutluk Yüzyılın Sosyal Konut Projesinde Konya’da toplamda 15 bin 200 konut, Karapınar’a ise 300 konut daha inşa edeceğiz" şeklinde konuştu. AK Parti Konya İl Başkanı Fatih Özgökçen ise, Konya’ya ve Karapınar’a yapılan çalışmaların hayırlı olmasını diledi. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay da, Konya modeli belediyecilik anlayışıyla üretmeye, çalışmaya devam edeceklerini belirtti. Karapınar’a kazandırılan Belediye Yeni Hizmet Binasının ve Tarihi Sultan Selim Çevresi Kentsel Dönüşüm Projesi Temel Atma törenin hayırlı olmasını diledi. Konya Valisi İbrahim Akın ise, Konya’nın her ilçesinde olduğu gibi Karapınar’daki dönüşüm iradesinin de güçlü şekilde devam ettiğini belirtti.
Başkan Çakır’dan "Vurgun gibi harcama" iddialarına tepki
09 Aralık 2025 Salı - 18:39 Başkan Çakır’dan "Vurgun gibi harcama" iddialarına tepki Amasra Belediye Başkanı Recai Çakır, Bartın’da bir internet haber sitesinde yayımlanan "vurgun gibi harcama" iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek, "Amasra Belediyesi şeffaflık ilkesinden taviz verilmeden hizmetleri sürdürmeye devam edecek" dedi. Amasra Belediye Başkanı Recai Çakır yaptığı açıklamada, bir yerel haber sitesinde yayımlanan "Amasra Belediyesinde Vurgun Gibi Harcama" başlıklı haberde yer alan iddiaları reddederek tepki gösterdi. İlçe Belediyesine bağlı Özel Kalem Müdürlüğü bütçesindeki harcamanın il belediyesinin aynı müdürlüğe ait harcamadan 8 kat fazla olduğu yönündeki ifadelere cevap veren Başkan Recai Çakır, "Hepimizin bildiği gibi taşeron sistemi kaldırılırken Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile belediyelerde kurulan personellerin istihdam edildiği şirketler var. Bu şirketlerin bütçesi de her belediyede farklı bir müdürlük içerisinde yer alır. Amasra Belediyesinde de ben göreve gelmeden önceden, bugüne kadar özel kalem müdürlüğü bütçesinde yer alıyor. Çalışan yaklaşık 80 arkadaşımızın tüm özlük hakları, brüt maaşları bu kalemden ödeniyor. Haberde de yer alan 50 miyon TL’lik harcamanın da yüzde 90’nı bu personel için yapılan harcamalardır" diye konuştu. İçeriği "patlak haber" olarak nitelendiren Recai Çakır, yer alan suçlayıcı ifadelerin gerçeği yansıtmadığını vurguladı. Basın mensuplarının kamuoyunu doğru bilgilendirme sorumluluğuna dikkat çeken Çakır, iddia ve haberlerde mesleki etiğe de riayet edilmesi gerektiğini kaydetti. Çakır, kamuoyuna sunulan eksik ve yanıltıcı bilgilerle gerçekleştirilmek istenen algının amacının siyasi ya da ekenomik gerekçelerden kaynaklanabileceğini de sözlerine ekleyerek, Amasra Belediyesi’nin şeffaflık ilkesinden taviz verilmeden hizmetleri sürdürmeye devam edeceğini de sözlerine ekledi.
Konya tarihinin en kapsamlı kentsel dönüşüm projesini Bakan Kurum açtı
09 Aralık 2025 Salı - 18:15 Konya tarihinin en kapsamlı kentsel dönüşüm projesini Bakan Kurum açtı Konya’nın merkez Meram İlçe Belediyesi, Meram tarihinin en büyük Konya tarihinin de en kapsamlı dönüşüm adımlarından biri olan "Suriçi Çarşısı Kentsel Dönüşüm Projesi"nde adım adım finale yürüyor. 6 etaptan oluşan dev projede ikinci ve tescilli ada etabından sonra birinci etabın açılışı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un katılımıyla gerçekleştirildi. Bakan Murat Kurum; "Suriçi’ndeki kentsel dönüşümün yalnızca bir mimari yenileme değil, aynı zamanda bir medeniyet iddiasıdır. Burası tarihi mirasın modern şehircilikle buluşturulduğu Türkiye’nin şehircilik vizyonuna Konya’dan vurulan bir imza ve bir mühürdür" dedi. Konya’nın kalbinde yürütülen Suriçi Çarşısı Kentsel Dönüşüm Projesi’nde üçüncü büyük adım da tamamlandı. Meram Belediyesi tarafından sürdürülen dev dönüşüm projesinin 1. Etabı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un katıldığı törenle hizmete açıldı. Toplam 163 bin metrekarelik alanda sürdürülen ve toplamda 5.5 milyar maliyeti ile Konya’nın en kapsamlı dönüşüm projesi olarak tarihe geçecek. Konya tarihinin en kapsamlı dönüşümünde sona yaklaşılıyor Meram Belediyesinin yürüttüğü, Konya tarihinin en büyük kentsel dönüşüm hamlelerinden biri olan Suriçi projesi, toplam 6 etaptan oluşuyor. 2. Etap ve Tescilli Ada Etabının ardından 1. Etabın da açılmasıyla bölgedeki dönüşümde üçüncü final gerçekleşmiş oldu. Bakan Murat Kurum, 1. Etapta yer alan iş yerlerinin anahtarlarını hak sahiplerine teslim etti. Meram Belediyesi Suriçi Dönüşüm Projesi 1. Etabının açılışı Konya Müftüsü Prof. Dr. Ali Öge’nin yaptığı dua eşliğinde kesilen kurdele ile gerçekleştirildi. Açılış töreninde konuşan Bakan Murat Kurum, Suriçi’nde yapılan çalışmaların yalnızca bir yenileme değil, ‘bir medeniyet iddiası’ olduğunu belirterek, projenin Türkiye’nin şehircilik vizyonuna Konya’dan vurulan mühür niteliğinde olduğunu ifade etti. "Suriçi; bir mimari yenileme değil, bir medeniyet iddiasıdır" Suriçi Çarşısı’nın Konya’nın ruhunu temsil eden eşsiz bir alan olduğunu belirten Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, "Bugün çalışmalarımızın devamı için Suriçi’ndeyiz. Bakanlığımız, Büyükşehir Belediyemiz ve Meram Belediyemizle birlikte Konya’nın asırlık hafızasını bir kez daha gün yüzüne taşıyoruz. Burada; tam 163 bin metrekarelik bir alanda kapsamlı bir çalışma başlattık. Şu ana kadar 3 adada yapısal peyzaj çalışmalarının tamamını bitirdik. Şükran Mahallesinde birinci etabında 307 dükkan ve ofisi tamamladık. Bu proje sadece bir mimari yenileme çalışması olmamıştır. Bu projeyle birlikte Selçuklu’dan miras kalan en büyük hamam kalıntısını şeffaf bir kubbenin altında koruyoruz. Buraya gelen her misafir; tarihi bir hamamın sadece izlerini görmeyecek, Selçuklu’nun heybetini hissedecek ve burada Mevlana şehrinin maneviyatını teneffüs edecek. Bu proje bir vizyon eseridir, bir medeniyet iddiasıdır. Özellikle de jeodezik cam kubbemiz, sadece Selçuklu mirasını değil geleceğimizi de koruyacak; Türkiye’nin şehircilik vizyonuna Konya’dan vurduğumuz bir imza olacak. Ben şimdiden eserimiz, Konya’mıza, ülkemize, şehirlerimizin geleceğine hayırlı uğurlu olsun diyorum" dedi. Kurum, birinci etapta 307 iş yerinin Selçuklu mimarisine uygun olarak yenilendiğini, bölgenin sur kalıntıları, kapılar ve camileriyle birlikte Konya’nın tarihî özeti haline geldiğini söyleyerek Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş’a ve projede emeği geçen tüm isimlere teşekkür etti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Konya’ya yaptıkları yatırım tutarının 229 milyarı geçtiğini, 81 ilde 10 milyon vatandaşı güvenli konutlara kavuşturduklarını, TOKİ aracılığıyla 5 milyondan fazla kişinin ev sahibi olduğunu hatırlattı. Başkan Kavuş: "İki bin yıllık tarih de ihya oldu" Açılış öncesi projeyi değerlendiren Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş, Suriçi’nin şehrin ortasında 163 bin metrekarelik kadim bir alanı yeniden ayağa kaldırdığını belirterek, burada Roma’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan tarihî mirasın modern şehircilikle bütünleştiğini vurguladı. Suriçi’nin, Türkiyenin en değerli dönüşüm ve yenileme projelerinden birisi olduğunu belirten Başkan Kavuş, "Burayı değerli kılan sadece 5.5 milyar TL’yi aşan maliyeti değil. Burası 3. Derece Arkeolojik Sit Alanı. Nereye kazma vursak altından tarih fışkırdı; İconium döneminden Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı. Bir taraftan dönüşüm yaparken diğer taraftan iki bin yıllık tarihi ihya ettik" şeklinde konuştu. Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş, projenin yalnızca fiziksel bir dönüşüm olmadığını vurgulayarak şu ifadeleri kullandı; "Suriçi, bir kentsel dönüşümden öte bir medeniyet tasavvurudur. Dönüşüm alanında 467 yapı, 690 parsel, bin 720 bağımsız bölüm ve 3 bin 151 hisseyi kapsayan çok büyük bir çalışma yürütüyoruz. Konya’nın en kıymetli alanını geleceğe taşıyoruz." Başkan Kavuş, açılışı yapılan 1. Etapta 21 bin metrekare alanda 158 dükkan ve 149 ofisin hayata geçirildiğini, Selçuklu döneminin en büyük hamam kalıntısının ise jeodezik cam kubbe ile korunarak şehrin yeni simgelerinden birine dönüştürüldüğünü söyledi. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay da Suriçi’nin Konya için tarihî bir kırılma noktası olduğunu belirterek, Mevlana Çarşısı, Altın Çarşı ve Suriçi Çarşısı’nda atılan adımların Konya’ya yeni bir soluk getirdiğini söyledi. Altay, Larende Caddesi’nde yapılan çalışmalarla Konya’nın dış surlarının yeniden ortaya çıkarıldığını da sözlerine ekledi. Bakan Murat Kurum ve açılışa katılan protokol, törenin ardından işyerlerini ve alanda bulunan tarihi eserler ile jeodezik cam kubbe ile kapatılan Selçuklu Döneminin en büyük hamam kalıntısını gezdiler.
MHP’li Özdemir: "Lozan ve Paris anlaşmalarını açıkça ihlal eden Yunanistan, artık ipin ucunu iyice kaçırmıştır"
09 Aralık 2025 Salı - 17:50 MHP’li Özdemir: "Lozan ve Paris anlaşmalarını açıkça ihlal eden Yunanistan, artık ipin ucunu iyice kaçırmıştır" Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kayseri Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, "Lozan ve Paris anlaşmalarını açıkça ihlal eden Yunanistan, artık ipin ucunu iyice kaçırmıştır. Ege Denizi’ndeki adaları silahlandıran, boyunu aşan iş ve gündemlere kalkışan, Türkiye zıtlığını açıkça ortaya koyup sözde ittifaklar kuran Yunanistan için sabrımız tükenmek üzeredir" dedi. MHP Kayseri Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, TBMM’de Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına yaptığı konuşmasında, "Son 50 yılda ülkemizin etrafında bulunan Balkanlar, Karadeniz, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Kafkasya bölgelerinde gerçekleşen savaş ve çatışma sayısı 70’den fazladır. Bu kadar hareketli ve zor bir coğrafyada yaşanan gelişmelerde söz sahibi olan, olayların yön ve neticesini tayin etme kudreti gösterebilen bir ülkeyiz. Karabağ Savaşı ve Suriye’deki iç çatışma şartlarının düzene girmeye başladığı bir iklimde ise kuzeyimizde Ukrayna ve Rusya arasında başlayan, güneyimizde ise İsrail’in terör devleti edasıyla neredeyse önüne gelen her ülkeye yönelik sürdürdüğü saldırganlık ülkemizin yeni sınamalarla karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Yeni gündem ve gelişmeler de her an vukuu bulabilmektedir. Son zamanlarda Karadeniz’de kendi egemenlik sahalarımızda yaşanan bazı gelişmeler, endişeli olduğu kadar kuşku uyandırıcı hususları karşımıza getirmektedir. Bir yandan Polonya diğer yandan Romanya ve Bulgaristan’ın, Rusya’ya karşı örtülü operasyonlarda kullanılmaya çalışılması, Rusya’yı tahrik ederek savaşı sadece Ukrayna sahasıyla sınırlı kalmayıp daha geniş bir alana yayma riski barındırmaktadır. Karadeniz’e kıyısı olan bir ülkeye satışı yapılan savunma araçlarının, hülle ile Ukrayna’ya tekrar satılması çabaları kuşku uyandıran gelişmeler olarak dikkat çekmektedir. Bilhassa Karadeniz’deki çatışmaların kaynağını oluşturacak paravan ve nakil üssü ülkeler oluşturma girişimleri karşısında uyanık ve dikkatli olma mecburiyetindeyiz" dedi. Özdemir, Türkiye’nin karanlık oyunlara karşı hukuki yükümlülüğünü uygulaması gerektiğini söyleyerek, "Türkiye’nin hem kendi egemenliğini hem de Boğazlar üzerindeki hakimiyetini tescilleyen Montrö Sözleşmesi’nin delinmesi girişimlerine karşı hassas tavrımızı korumalıyız. Türkiye her ne kadar NATO üyesi olsa bile Ukrayna ve Rusya arasında süregelen savaşta adil olmak zorundadır. Savaşan taraflarla aynı anda görüşebilen ve daha da önemlisi iki tarafın esir takası ile tahıl nakli gibi alanlarda birbirleriyle anlaşma sağlamalarını tesis eden ülkemiz, özellikle ABD ve İngiltere’nin başını çektiği karanlık oyunlara karşı hukuki yükümlülüğünü kararlılıkla uygulamalıdır. Ancak bu şartlarda Montrö’nün gereklilikleri yerine getirilebilecektir" dedi. "Rusya ve Ukrayna arasında ABD Başkanının sunduğu ancak daha sonra revize edilmesi Avrupa Birliği ve Ukrayna tarafından talep edilen ateşkes önerilerinin ise şimdilik sonuç vermediği görülmektedir" ifadelerini kullanan Özdemir, "Ülkemizin arabuluculuğunda yürütülecek savaşı sona erdirme gayretlerinde hükümetimizin bu zamana dek üstlendiği sorumluluğu ise müspet bulduğumuzu ifade etmek isterim. Türkiye olmadan her iki tarafın da birbiriyle samimi bir barış iklimi oluşturamayacağını görmesi ülkemizin küresel barış ve istikrara sağladığı mümtaz katkılarını bu vesileyle her çevreye göstermiştir. Ancak bu olumlu iklime rağmen savaşın devam etmesi bir yana Avrupa içlerine doğru yayılması riskinin hâlâ sürdüğü akıllardan çıkarılmamalıdır. Kendisinin Ukrayna başta olmak üzere diğer pek çok sahalarda, türlü vesilelerle sınandığını düşünen, yine NATO’nun da uyguladığı politikalar sebebiyle topraklarına yönelik güvenlik risklerini arttırdığını değerlendiren Rusya, 2025 yılı içerisinde somut karşılıklar vermeye başlamıştır. Başta Polonya olmak üzere çok sayıdaki NATO üyesi ülkelerin hava sahalarını ihlale uzanan sınamalarla mukabelede bulunan Rusya da, gerek NATO’nun kendisini çevrelemesi stratejisini, gerekse de zayıflama ve toprak bütünlüğünü kaybetme tehlikesi karşısında boş durmayacağını göstermiştir. Bu tehditle Rusya’yı kendisi ile anlaşmaya zorlayan ABD yönetimi ise Çin ile koyulduğu mücadelesinde Moskova’yı ya yanına alabilme ya da etkisiz eleman hâline getirme uğraşındadır" dedi. "Yunanistan için sabrımız tükenmek üzeredir" Özdemir, Yunanistan’ın ipin ucunu kaçırdığını söyleyerek, "Diğer yandan Japonya’nın Çin’le yaşadığı gerginlik giderek artmaktadır. Sadece Avrasya siyaseti için değil, Sibirya, Antarktika ve Pasifik bölgesini de etkileyebilecek yeni şartların 2026 yılında yüksek bir ivmeyle yoluna devam etmesi kaçınılmaz olarak görülmektedir. İkisi de aynı güvenlik şemsiyesi altındayken ve üstelik ikisi de birbirine karşı savunma taahhüdünde bulunmuşken, bir NATO üyesi ülke neden komşusu olan bir başka NATO üyesi ülkeyi tehdit eder? Neden tüm savunma, politika ve taarruz sistemlerini aynı komşu NATO üyesi ülkeye karşı konuşlandırır? Neden her fırsatta ve her şartta aynı NATO üyesi ülkenin egemenlik haklarını gasp etme girişiminde bulunur? Bu suallerin cevabî muhatabı kuşku yoktur ki Yunanistan’dır. Yıllardan bu yana Ege ve Doğu Akdeniz’de Lozan ve Paris anlaşmalarını açıkça ihlal eden Yunanistan, artık ipin ucunu iyice kaçırmıştır. Ege Denizi’ndeki adaları silahlandıran, boyunu aşan iş ve gündemlere kalkışan, Türkiye zıtlığını açıkça ortaya koyup sözde ittifaklar kuran Yunanistan için sabrımız tükenmek üzeredir. Karasuları genişliğini 12 mile çıkararak ülkemizin Mavi Vatan hudutlarına mütecaviz eylemlerde bulunma niyetini en üst seviyeye taşıyan Yunanistan, şayet böyle bir karar alırsa karşısında yıkıcı bir azapla muhatap olacağını ve çok şeylerini feda etmek durumunda kalacağını unutmamalıdır. TBMM’nin bu konuda yıllar önce aldığı karar hala geçerlidir. Türkiye’nin kimsenin toprağında, hududunda, hakkında ve hukukunda gözü yoktur. Ancak benzer bir durum bizim için geçerli olursa göz dikenin gözünü oymak, el uzatanın elini kırmak boynumuzun borcudur. Çünkü vatan bizim namusumuzdur" dedi. "Yunanistan ve GKRY’nin hem tek taraflı hem de hukuka aykırı girişimleri Türkiye ve Kıbrıs Türklüğü’nün egemenlik haklarını ihlal etmiştir" Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin egemenlik haklarını ihlal ettiğini söyleyen İsmail Özdemir, şunları kaydetti: "Doğu Akdeniz bölgesi giderek milli güvenliğimiz ve bekamız açısından çok mühim gelişmeleri karşımıza getiriyor. Uzun yıllardan bu yana Yunanistan ve GKRY’nin hem tek taraflı hem de hukuka aykırı girişimleri Türkiye ve Kıbrıs Türklüğü’nün egemenlik haklarını ihlal etmiştir. Aynı ihlal teşebbüsleri, tarihi ilişkilerimizin olduğu Mısır’ı da hedef almaktadır. Buna mukabil Mavi Vatan doktrinini ilan etmemiz, KKTC ve Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşmalarını imzalamamız, nihai olarak da BM’ye deniz yetki alanlarımızı bildiren coğrafi bilgilerimizi sunmamız mütecaviz eylemlere karşı hak ve menfaatlerimizi koruma gayretinde kayda değer kazanımlar doğurmuştur. Ne var ki Gazze’ye yönelik soykırım politikası işleten İsrail’in, Hindistan ile beraber "IMEC" adı verilen proje kapsamında Doğu Akdeniz’de yeni şartlar oluşturma çabaları dikkatle takip edilmeli ve asla makul görülmemelidir. Son dönemlerde İsrail’in, Kıbrıs Rum Kesimi’ne ileri nesil silah sevkiyatlarında bulunması, eşgüdüm hâlinde Yunanistan’ın askeri ve taarruz altyapı ve kapasitesini güçlendirme politikasını takip etmesi sessizlikle karşılanacak eylemler değildir. Bize göre bu politikalar bizzat ABD’nin güdümü ve bölgesel hesapları dâhilinde şekillenmekte, hatta teşvik edilmektedir. GKRY’ye yönelik silah ambargosunu kaldıran, Yunanistan’ın kontrol ettiği bazı sahalarda sözde Rusya tehdidi ile yüksek kapasiteli askeri üsler ve altyapı tesisleri kuran ABD, İsrail’in Doğu Akdeniz’deki yayılmacılığını desteklemektedir. Bölgede aleni şekilde Türkiye zıtlığı olan Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail’den müteşekkil bir ittifak kurulmuştur. ABD’nin hesaplarına göre Hazar ve Akdeniz arasındaki alanda yeni şartlar oluşturma girişimleri hız kazanmıştır. Türkiye’nin beka mücadelesinde sergilediği üstün gayretlerin sadece savunma politikalarını kapsamadığı, ikili ve çok taraflı ilişkileri de içerdiği dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu kapsamda KKTC ve Libya ile Doğu Akdeniz hususunda sürdürdüğümüz ilişkilerin Mısır, Suriye ve Lübnan ile de makul bir zemine taşınarak, tüm tarafların adil biçimde hak ettiğini alacağı bir neticeyi bölgeye kazandırabilmeliyiz. Aksi halde bu bölgede restleşmelerin askeri bir çatışmaya doğru hızla ilerlediği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Her ne kadar gerginliği yükselten ve bölge için tehdit oluşturan, kendisi haricinde bölgeye komşu olan ülkelerin egemenliğine kasteden biz olmasak da, kendi egemenlik haklarımız söz konusu olduğunda gereğini kararlılıkla yapacağımızı her tarafa gösterme mecburiyetimiz vardır. Türkiye bu minvalde acilen daha önce partimiz tarafından ilan edilen Kudüs Paktı ve TRÇ isminden doğan Türkiye, Rusya ve Çin İttifakı seçeneğini devreye almalıdır. Küresel barış ve istikrarın tesis edilebilmesi için ülkemizin kendi çıkarlarını önceleyerek alternatif seçenekleri hayata geçirebilmesi gerekir. Bu vesile ile sözlerime son verirken Dışişleri Bakanlığımızın bütçesine Milliyetçi Hareket Partisi olarak olumlu yönde oy vereceğimizi belirtiyor, üstün hizmetleriyle ülkemize çok değerli katkıları olan tüm dışişleri personelimize teşekkür ediyor, gazi meclisimizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum."
İletişim Başkanı Duran: "(Gazze’de) Türkiye’nin bu mücadelesi, ateşkesin sağlanmasında şüphesiz kritik rol oynadı"
09 Aralık 2025 Salı - 17:31 İletişim Başkanı Duran: "(Gazze’de) Türkiye’nin bu mücadelesi, ateşkesin sağlanmasında şüphesiz kritik rol oynadı" Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran, "Cumhurbaşkanımız, katıldığı uluslararası toplantılarda, ikili görüşmelerinde ve kabullerinde Filistin’in maruz kaldığı İsrail zulmünü muhataplarına anlattı, anlatmaya da devam ediyor. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye’nin bu mücadelesi, ateşkesin sağlanmasında şüphesiz kritik rol oynadı" dedi. İletişim Başkanı Burhanettin Duran, "Soykırımın Kadın Tanıkları: Gazze’de Medya ve Direniş" panelinin açılışında konuştu. Burhanettin Duran, Gazze’de insanlık tarihinde benzerine az rastlanır bir mezalimin, İsrail’in Gazze’de 2 yılı aşkın süre devam ettirdiğini dile getirdi. Duran, bununla birlikte panelde eşi benzeri görülmemiş bir direnişi, kahramanlığı; soykırım boyunca saldırıların hedefi olmalarına rağmen görevlerini fedakarca yerine getiren gazetecilerin ve kadın gazetecilerin konuşulacağını kaydetti. Gazze’de, Filistin’de katledilen gazetecilerin direnişinin anlatıldığı "Gerçeğin Katli: İsrail’in Gazeteciliğe Karşı Savaşı" kitabının da Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak uluslararası kamuoyunun istifadesine sunulduğunu bildiren Duran, bugün gelinen noktada, İsrail’in kirli ve karanlık yüzünün küresel alanda fark edilmesinde; çok boyutlu direnişin belirleyici olduğunu dile getirdi. "İsrail, insanlığın vicdanında kalıcı olarak mahkum oldu" İletişim Başkanı Duran, İsrail’in işgal ve soykırımla insani, ahlaki, hukuki ilkeleri çiğnemekle ve norm haline getirdiği aşırılıklarla anıldığına vurgu yaptı. İsrail’in, insanlığın vicdanında kalıcı olarak mahkum olduğunu, uluslararası mahkemelerde sanık kürsüsünde yer aldığını sözlerine ekleyen Duran, Türkiye’nin bu çok boyutlu direnişe her alanda destek verdiğini hatırlattı. Bu çerçevede İsrail’e doğrudan yaptırım uygulandığını, diplomatik ilişkilerin sonlandırılıp ticaretin kesildiğini hatırlatan Duran, sürecin başından itibaren diplomasinin tüm imkanlarının seferber edildiğinin altını çizdi. "Türkiye’nin bu mücadelesi, ateşkesin sağlanmasında şüphesiz kritik rol oynadı" Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katıldığı uluslararası toplantılarda, ikili görüşmelerinde ve kabullerinde Filistin’in maruz kaldığı İsrail zulmünü muhataplarına anlattığını, anlatmaya da devam ettiğini dile getiren Duran, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin bu mücadelesinin ateşkesin sağlanmasında şüphesiz kritik rol oynadığını aktardı. "Bizler bu çerçevede, sayın cumhurbaşkanımızın çabasına da, saygıdeğer hanımefendinin verdiği mücadeleye de şahidiz" diyen Duran, "Filistin İçin Tek Yürek" buluşması çerçevesinde lider eşlerini İstanbul’da ağırlayan Emine Erdoğan’ın Melania Trump’a yazdığı mektupla Ukraynalı çocuklar için gösterdiği duyarlılığı Gazzeli çocuklar ve siviller için de göstermesi çağrısında bulunduğunu hatırlattı. Filistin davasından söz ederken medyaya ve iletişim alanına özel bir başlık açan Duran, sahada görev yapan gazetecilerin verdiği mücadeleye dikkat çekti. Konuşmasında, Gazze’de görev yapan gazetecilerin, canları pahasına yaşananları dünyaya aktararak İsrail’in maskesini düşürdüğünü dile getiren Duran, İsrail’in Gazze’de iki yıl içinde 37’si kadın, 300’e yakın gazeteciyi hedef alarak katlettiğini söyledi. Bunlardan birinin de kadın gazeteci Alaa Al-Hams olduğunu dile getiren Duran, "Alaa’nın ailesi 1948 yılında İsrail’in köylerini istila etmesiyle mülteci kampına sığınmak zorunda kaldı. Pek çok Filistinli gibi ömrü kendi topraklarında zorluklarla mücadele ederek geçti. Nitekim mikrofonu ve kalemi onun direnişinin sembolü oldu. Alaa, İsrail saldırısında ailesinden 10 kişiyi kaybetti, kendisi de yaralandı. Şehit edilen ailesi için sosyal medyadan şu paylaşımı yapmıştı: "Aceleniz mi vardı, yoksa ben mi yavaştım? Son buluşmanıza beni de katsaydınız ne olurdu?" Bu paylaşımdan kısa bir süre sonra İsrail’in evini vurmasıyla, karnındaki bebeğiyle birlikte şehit oldu. Ben burada, gerçekleri dünyaya duyururken şehit olan her bir gazeteci kardeşimi rahmetle yad ediyorum. Yaralılara Rabb’imden acil şifa diliyorum" dedi. "Dijital medyanın İsrail’i destekleyici uygulamaları da utanç vesikası olarak kayıtlara geçti" Duran, "İsrail’in kasıtlı olarak gazetecileri hedef aldığını, Gazetecilerin ailelerini, omuz omuza çalıştıkları arkadaşlarını kaybettiklerini, aç-susuz kalıp gerçekleri dünyaya duyurmaktan bir an bile vazgeçmediğini belirterek, "Bu süreçte Batı merkezli bazı uluslararası medya kuruluşlarının farklı bir tavır içinde olduğunu gördük. Bunlar, sistematik dezenformasyon, manipülasyon, karartma ve yalan haberlerle soykırımın propaganda aygıtına dönüştü; İsrail’in işlediği suçları meşrulaştırmaya çalıştı. Konvansiyonel medyanın yanı sıra dijital medyanın İsrail’i destekleyici uygulamaları da utanç vesikası olarak kayıtlara geçti. Sosyal medya şirketleri, algoritmaları bir silah gibi kullanarak Filistinlilerin sesini kısmak için dijital duvarlar ördü. Tabii, katilleri savunan, soykırımı görmezden gelen bu medya kuruluşlarına karşı Filistin’in gerçeğini anlatan medya kuruluşları, Gazze’deki meslektaşlarına sahip çıkan gazeteciler de vardı" ifadelerini kullandı. TRT ve Anadolu Ajansı başta olmak üzere medya kuruluşlarının, bu hassasiyetle Filistin’in dört bir tarafında yaşanan soykırımı dünyaya anlattığını aktaran Duran, "İsrail’in işgal politikalarını, sahadaki tanıklıklarla dünyaya duyurdu. 12 konvansiyonel medyada olduğu gibi dijitalde de İsrail’in etkisinin kırılmasını sağlayan, gerçeklerin duyurulması mücadelesi veren tüm basın mensuplarına, medya kuruluşlarına hassaten teşekkür ediyorum. Son olarak bir hususun daha altını çizmek istiyorum: Gazze soykırımı da göstermiştir ki dijital egemenlik, bugün milli güvenlikten ayrı düşünülemez. Bu anlayışla, ulusal veri altyapımızı, yerli sosyal medya platformlarımızı ve yerli içerik ağlarımızı tahkim eden bir mücadele yürütüyoruz" dedi. Duran konuşmasının sonunda programa katılımları için Emine Erdoğan’a teşekkürlerini iletti. Panelin açılış programına, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı İstanbul Milletvekili Tuğba Işık Ercan, Anadolu Ajansı (AA) Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Serdar Karagöz, TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Abdulkadir Çay, gazeteci ve "Başka Toprak Yok" belgeselinin yönetmeni Basel Adra, gazeteci Somaya Abunima ile ulusal ve uluslararası medya temsilcileri de katıldı. Konuşmaların ardından "Dünyanın Sessizliğine Direnen Sesler: Gazze’de Kadın Gazetecilerin Direnişi" ve "Medya Baskısı: Gazze’de Gerçeğin Kuşatılması" oturumlarının yapılacağı panele geçildi.