KÜLTÜR SANAT
Gençler Sahnede Müzik ve Kültürü Buluşturdu 15 Kasım 2024 Cuma - 14:54:18 Balıkesir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne bağlı Birleşmiş Milletler 75. Yıl Gençlik Merkezi ile Rize Çayeli Gençlik Merkezi’nin ortaklaşa yürüttüğü "Müzikal Gençlik Değişimi" Projesi, genç müzikal yeteneklerin bir araya gelerek kültürel bir köprü kurmalarını sağladı. Projenin ikinci etabı olarak, 12-13 Kasım 2024 tarihlerinde Balıkesir’de düzenlenen konserler büyük ilgi gördü. Etkinliğe Gençlik ve Spor İl Müdürü Adem Özalp, protokol üyeleri, gençler ve müzikseverler katıldı. Konserde genç müzikal ekiplerin performansı büyük beğeni topladı. Projenin ilk etabı, 21-22 Ekim 2024 tarihlerinde Rize merkez ve Çayeli ilçesinde gerçekleştirilen coşkulu konserlerle büyük bir ilgi uyandırmıştı. İkinci aşama ise, Balıkesir Kız Yurdu Konferans Salonu ve Salih Tozan Kültür Merkezi’nde yapılan konserlerle devam etti. Her iki konser de, Balıkesir ve Rize’nin geleneksel ezgilerini modern yorumlarla harmanlayarak izleyicilere unutulmaz bir müzikal deneyim sundu. Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından onaylanan bu proje, Balıkesir ve Rize’nin genç müzikal ekiplerini bir araya getirerek müziğin gücünden faydalanıp kültürel alışverişi teşvik etti. Aynı zamanda, gençler arasında güçlü bir bağ kurulmasına imkan sağladı. Gerçekleştirilen konserler, katılımcılara farklı kültürleri tanıma, müziğe dair yeni bakış açıları geliştirme ve kültürel mirası keşfetme fırsatı sundu. Gençler, müzikal becerilerini geliştirirken, birbirlerinin kültürel geçmişini daha yakından öğrenerek sosyal ve kültürel bağlar kurdular.
15 Kasım 2024 Cuma - 13:53 Eskişehir Kurtuluş Türk Halk Müziği Korosu ‘Gurbet Türküleri’ konseri Eskişehir Kurtuluş Türk Halk Müziği Korosu, ‘Gurbet Türküleri’ konserini Eskişehir Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlendi. Konser, iki bölümde gerçekleştirdi. Konseri; Konser Şefi Doç. Dr. Ünal Ayrancı, koro ile birlikte ‘gurbet türkülerini’ söylediler. Korodaki sanatçılar; kendi yeteneklerini ortaya koyarak gruplar halinde sahneye çıkarak koro ile birlikte çeşitli ‘gurbet türkülerini’ seslendirdiler. Konser Şefi Doç. Dr. Ünal Ayrancı ve konserin sunumunu Dr. Figen Emeksiz Ayrancı konseri ahenkli, düzenli ve müzikli yaparak güzel yönettiler. Konseri izleyen sanatseverler, ‘gurbet türküleri’ söylenirken türkülere sesleri birlikte eşlik ettiler ve sık sık alkışladılar. Konserin devamında; Eskişehir ve Emirdağ’dan yurt dışına çalışmaya giden gurbetçilerin dramları, yaşayışları ve hayatları canlı olarak sahnede gösterime sunuldu. Ayrıca sahnede slaytlarla gurbetçilerin yaşamlarından kesitler gösterildi. Konserde: Gurbetten sılaya uzanan hasret köprüsü kuruldu. Konser Şefi Doç. Dr. Ünal Ayrancı, ‘’Eskişehir’de düzenlediğimiz konserler, gerçek yaşamlardan konu alınarak düzenleniyor. Eskişehirli ve Emirdağlı sanatseverler, konserlerimizi izlemek için yoğun katılım gösteriyorlar, beğeni topluyor ve yoğun ilgi görüyor. Çeşitli yörelerden konser düzenlememiz için teklifler alıyoruz’’ dedi.
15 Kasım 2024 Cuma - 12:52 100 yıllık dostluk, sanatla birleşti Türkiye-Japonya Diplomatik ilişkilerinin 100.yılında, Japonya’da yapılan seramik ürünler Bolu’da sergilendi. Japon çay kültürü ile Türk kahve kültürünün birleştiği eserler sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Türkiye-Japonya diplomatik ilişkilerinin 100. yılını kutlamak amacıyla ‘Geleneğin Belleği Uluslararası Seramik Sergisi’ sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi (BAİBÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi’nde seramik sergisi açıldı. Japonya’da eserleri yapan sanatçıların takvim uyuşmazlığından dolayı katılamadığı sergide, onlarca eser sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Japon seramik sanatçıları yaptıkları eserlerle, çay kültürünü yapıkları seramiklere yansıttı. Türkiye’de yapılan kahve bardağı seramikleri ise Japonya’ya götürülerek Japon sanatçıların beğenisine sunuldu. Türk kahve kültürüyle Japonya çay kültürünün birleştiği etkinlikte iki ülkenin de kültürleri tanıtıldı. BAİBÜ’de yapılan sergi, sanatseverler tarafından yoğun ilgi gördü. Güzel Sanatlar Seramik Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Melahat Altundağ, “Türk kahve kültürü ve Japon çay kültürünün tanıtılması için iki ülkenin sanatçıları tarafından seramik sergisi inşa edildi” dedi. “Diplomatik ilişkilerin 100. yılı kutlanıyor” Prof. Dr. Altundağ, Türkiye ile Japonya arasındaki diplomatik ilişkilerin 100. yılını kutladıklarını ifade ederek; “Geleneğin belleği sergisi Japonya ve Türkiye’nin 2024 yılı diplomatik ilişkileri 100. Yılı olarak kutlanıyor. Her iki ülkede bu kutlamalar çeşitli etkinliklerle, konferanslarla gerçekleştiriliyor. Bizde bölüm olarak bu 100. yılda diplomatik ilişkileri kutlamak amacıyla bir proje geliştirmek istedik. Biz diplomatik ilişkileri sanat tarafıyla çalışmayı gerçekleştirdik” diye konuştu. “Türkiye ve Japonya’nın köklü ve zengin bir mirası var” Türkiye ve Japonya’nın köklü ve zengin bir mirasa sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Altundağ, “Seramik sanatında Türkiye ve Japonya çok eski bir geçmişe sahip ve çok köklü ve zengin bir mirası var. İki ülkenin seramik sanatçılarını bir araya getirmek yine kültürler arası bir etkileşim sağlamak istedik. Türk kültüründe büyük bir önemi ve yeri olan kahve kültürü Japonlarda da çay kültürü var ve bu iki kültürü karşılıklı kültürlerde tanıtmak kültürlerimizin varlığını sürdürmek asıl hedefimizdi. Projeyi gerçekleştirirken Türk kahve kültürünü Japon sanatçılara, Japonların da çay kültürünü ve çay kültüründe kullanılan fincanları Türk seramik sanatçılarına anlatıldı. Karşılıklı bir etkileşim sağlandı ve bizim Türk kahve kültürümüzün fincanlarını Japon seramik sanatçıları uyguladı. Kendi anladıkları kendi seramik dilleriyle kendi ifadeleriyle bunu gerçekleştirdiler. Türkiye’deki seramik sanatçılarımızda Japonların kullandığı Japon çay fincanlarını kendi dilleriyle ortaya koydular ve böyle bir sergi ortaya çıktı. Seramik Japon sanatçılarımızı burada ağırlamak isterdik, Türkiye’de. Ama çeşitli nedenler takvim belki uymadı onları ağırlayamasak da eserlerini hem fakültemizde ağırladık, hem de fakültemize kalan güzel bir koleksiyon oldu” dedi.
Erzurum Valiliğinden "Tabyalar Yürüyüşü" çağrısı
07 Kasım 2024 Perşembe - 13:39 Erzurum Valiliğinden "Tabyalar Yürüyüşü" çağrısı Erzurum Valisi Mustafa Çiftçi, Aziziye Destanı’nın 147. yıl dönümü vesilesiyle 9 Kasım 2024 tarihinde düzenlenecek ‘Tabyalar Yürüyüşü’ne herkesi beklediklerini ifade etti. Tabyalar Yürüyüşü ile ilgili Erzurum Valiliği tarafından hazırlanan ve sosyal medya hesaplarından paylaşılan videoda, "Kahraman Erzurum halkının 147 yıl önce düşmana karşı göstermiş olduğu mücadele ruhu ile ecdadımızın izinde yürüyoruz. Sizleri maziden aldığımız güçle Aziziye’de destan yazanların ruhunu yaşatmaya davet ediyoruz. Haydi Erzurum, tarihi yürüyüş heyecanına ortak olmak için Karskapı Şehitliği önünde toplanıyoruz" denildi. Vali Çiftçi: "Güzel bir program olacak" Erzurum Valisi Mustafa Çiftçi de pandemi nedeniyle ara verilen ‘Tabyalar Yürüyüşü’nün bu yıl en güzel şekilde yapılması için çalışmaların ve bütün planlamaların yapıldığı vurgulanarak, “Kurumlara gerekli duyuruları yaptık. Önceki yıllarda geniş katılımla bu ‘Tabyalar Yürüyüşü’ gerçekleştirilmiş. Son zamanlarda özellikle de pandeminin araya girmesiyle beraber bunların biraz geri plana itildiğini, ikinci plana düştüğünü gördük. Bu sene tekrar o eski dönemlerde, ilk başlatıldığı dönemlerde yapıldığı gibi yine toplanma alanımızdan hep beraber Aziziye Tabyası’nın olduğu yere kadar beraber yürüyeceğiz. Orada bir program var. Şehitlerimizin adına Kur’an-ı Kerim okunacak, toplu dua yapacağız, canlandırmalar olacak, konuşmalar olacak. Bu sene programımız biraz daha geçen senelerden daha iyi olacak. Tüm halkımızı bekliyoruz" dedi.
Tokat’ta ailesinin geçmişini keşfeden moda tasarımcısı Dilek Hanif el sanatlarını dünyaya taşıyacak
07 Kasım 2024 Perşembe - 13:31 Tokat’ta ailesinin geçmişini keşfeden moda tasarımcısı Dilek Hanif el sanatlarını dünyaya taşıyacak Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (OKA) davetlisi olarak geldiği Tokat’ta ailesi ile ilgili yeni bilgiler öğrenen tasarımcı Dilek Hanif, el sanatlarından ilham aldığını ve bu motifleri İstanbul’daki tasarımlarına yansıtacağını belirtti. Zamanı aşan doku, desenlerdeki geleneksel dokumacılık ve yazmacılık sanatı sunumunu gerçekleştirmek üzere Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda faaliyet gösteren Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı’nın (OKA) davetlisi olarak kente gelen moda tasarımcısı Dilek Hanif, şehirde çeşitli ziyaretlerde bulundu. Halk Eğitim Merkezi ve Olgunlaşma Enstitüsü’nü de ziyaret eden ünlü modacı, Tokat’taki el sanatlarına ve ince işçiliklere hayran kaldı. Programın açılış konuşmasını yapan OKA Genel Sekreteri Mehlika Dicle, geleneksel el sanatlarının ticarileşmesi, farklı yorumlanması için yapılabilecek iş birlikleri ile ilgili program öncesinde Dilek Hanif ile Olgunlaşma Enstitüsünü ziyaret ettiklerini söyledi. “Yerel ürünleri hikayelerle görünür hale getirmek istiyoruz” Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü öncülüğünde uygulanan “Anadoludakiler” projesi ile ilgili de bilgi veren Dicle, “Anadolu’nun değerlerini bereket, birikim, beceri temaları ile yeniden keşfetmek, yerel ürünleri güçlü içerikler ve hikâyelerle görünür hale getirmek ve Anadolu’dan ilham alan tasarımcılar ve üretim yapan üreticileri buluşturmak hedefleniyor. Bizler de bu doğrultuda bölgenin geleneksel sanatlarının yeniden canlandırılması ve kültürel değerlerimizin gelecek nesillere aktarılması hedefiyle bu programı düzenliyoruz” dedi. “Hayatta hiçbir şey tesadüf değil” Konferansta kendi kariyer yolculuğundan bahseden moda tasarımcısı Dilek Hanif, “Yetenek denilen şeyle doğuyorsunuz ve onu zaman içinde geliştiriyorsunuz. Tabii bunun eğitimini alıp, belli bir noktaya getirme şansınız olursa daha güzel. Ben kendi tarzımla Dilek Hanif kadınını oluşturmak istedim. Kendi ismimle bir marka çıkardım ve yolculuğum böyle başladı. Buraya gelişimle öğrendim ki çok daha önceki yıllarda Tokat’ta daha annemler İstanbul’a gelmeden önce burada benim büyük halam Tokatlı kadınların kıyafetlerini dikiyormuş. Bugün Olgunlaşma Enstitüsü’nde o dönemden kalan bir kıyafetin replikasını gördüm. İnanılmaz üst düzey bir dikiş ve kalıp tekniği kullanılmış. Kullanılan kalıptaki detayları bugün dünyada ünlü markalarda görüyoruz. Çok şaşırdım hakikaten. Hayatta hiçbir şey tesadüf değil, bunu bugün burada görmüş oldum. Benim bu işin bu kadar peşinden koşmam, sevmem, bunu yapmak için mücadele vermem boşuna değilmiş. Büyük hayret ve mutluluk yaşadım. Çok teşekkür ederim böylesine önemli bir mirasa ulaşmama vesile olduğunuz için” dedi. “Tokat el sanatlarından ilham alacağım” Konferans sonrası İhlas Haber Ajansı’na özel açıklama yapan moda tasarımcısı Dilek Hanif, yıllar önce Tokat’ta yaşamış olan annesinin, halasının da bölgedeki kadınlar için kıyafetler tasarlayıp diktiğini öğrendiğini belirterek, bu bilgi sayesinde şehre olan bağının daha da kuvvetlendiğini dile getirdi. Modacı, Tokat’taki el sanatları çalışmalarını İstanbul’da kendi tasarımlarında kullanmak için ilham aldığını ve yeni projeler düşündüğünü söyledi. Tokat halkına misafirperverliklerinden ötürü teşekkür eden Hanif, ilerleyen süreçte Tokat’a yeniden gelmek istediğini belirtti.
“En Büyük Haber” yeni sezonda ilk gösterimini yaptı
07 Kasım 2024 Perşembe - 13:03 “En Büyük Haber” yeni sezonda ilk gösterimini yaptı Kasım ayı kültür sanat etkinlikleri kapsamında İnegöl Belediyesi Şehir Tiyatrosunun sahnelediği “En Büyük Haber” yetişkin tiyatro gösterisi izleyici ile buluştu. Şehrin kültür sanat hayatına yön veren organizasyonlarla bu alanda fark oluşturan İnegöl Belediyesi, kış sezonu kültür sanat sezonunu geçtiğimiz hafta düzenlenen “Kurtuluşun Kadınları” tiyatro gösterisiyle açmıştı. Kasım ayı kültür sanat etkinlikleri kapsamında Çarşamba akşamı İnegöl Belediyesi Şehir Tiyatrosu geçtiğimiz yıl sahneye taşınan oyunları “En Büyük Haber” ile sezonun ilk gösterimine çıktı. Vatandaşlardan yoğun ilgi Her geçen gün kendini geliştiren ve büyüyen İnegöl Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Ahmet Mercan’ın yazdığı “En Büyük Haber” isimli oyunu Volkan Derman’ın yönetmenliğiyle sahneledi. Tek perdelik komedi oyununu Belediye Başkan Yardımcısı Emin Dündar da vatandaşlarla birlikte izledi. Bu oyun aynı zamanda 2011 yılında kurulan İnegöl Belediyesi Şehir Tiyatrosunun bugüne kadar sahnelediği 15’inci oyun olma özelliğini taşırken, sezonun ilk gösteriminde ilçe halkı da Beşinci Mevsim Kültür Sanat Merkezindeki gösteriye yoğun ilgi gösterdi. İzleyicinin pür dikkat izlediği, kimi zaman gülüp kimi zaman düşündüğü oyun beğeni topladı. Oyunun konusu Oyunda, iflas etmiş bir fabrikatör olan Muhsin’in hikayesi izleyiciye aktarılıyor. Haciz ve davaların etkisinden uzaklaştırmak için kızı ve karısını memlekete yollayan Muhsin, kendisi de fakir bir semtte tek oda bir ofis tutup işlerine devam etmeye çalışır. Arkadaş bildikleri kişiler işleri bozulunca ondan uzaklaşır ve onu bir başına bırakırlar. Fabrika müdürü İlyas ve çaycı Hayri ise her şeye rağmen Muhsin’i yalnız bırakmazlar. Muhsin derin bunalımdan intihar ederek kurtulmayı planlar, tüm denemelere rağmen başaramaz. Bir gün Muhsin’in köylüsü olduklarını iddia eden Sefer ve Rasim ofisi ziyaret ederler. Ve Rasim ile Sefer gece ofiste bulunan kasayı soymak için harekete geçerler. Soygun esnasında etrafta bulunan kitaplara çarpan Rasim düşürdüğü Kur’an-ı Kerim’i okumaya başlar. Bu esnada Muhsin iki hırsızı ansızın yakalar. Rasim ve Sefer Kur’an-ı Kerim’in kendileriyle konuştuğunu söylerler. Bu üç adam Kur’an ile tanışma sürecine gider ve değişim başlar.
Sivas’ta 2 bin yıllık olduğu tahmin edilen mezar steli bulundu
07 Kasım 2024 Perşembe - 12:43 Sivas’ta 2 bin yıllık olduğu tahmin edilen mezar steli bulundu Sivas’ta 2019 yılında arkeolojik kazı çalışmalarının başladığı Sivas Kalesi, kentin geçmişine ışık tutuyor. Bölgedeki kazılarda yaklaşık 2 bin yıllık olduğu değerlendirilen Roma dönemine ait mezar steli bulundu. Tarih boyunca Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi medeniyetlerin önemli kentlerinden biri olan Sivas’ın çeşitli noktalarında arkeolojik kazılar sürüyor. Kent merkezindeki Sivas Kalesi’nde 2019 yılında başlayan arkeolojik kazılar da devam ediyor. Kazıların başladığı günden bu yana birçok tarihi buluntunun elde edildiği alanda Roma dönemine ait mezar steli bulundu. Yaklaşık 2 bin yıllık olduğu değerlendirilen stel, bulunduğu yerden çıkarılarak envantere kaydedildi. “Roma dönemine ait çok ciddi bir buluntumuz var” Sivas Kalesi’ndeki kazılar hakkında bilgi veren Uzman Sanat Tarihçisi Onur Aydın, “Alan 3’üncü dereceden arkeolojik sit alanı. Uzun yıllardır burada kazı çalışmaları yapıyoruz. Bu sene Selçuklu dönemine ait yoğun buluntular gelmeye başladı. Artık Selçuklu dönemine ait mekanlar bulmaya başladık. Mekanların dışında duvarlar, zeminler, tandırlar çok yoğun bir şekilde geliyor. Bizi en çok mutlu eden detaylardan birisi de Selçuklu dönemine ait alçı buluntularımız. Bunların içerisinde hayvan, insan figürlü, bitkisel, geometrik bezemeli alçılarımız var. Bunlar da bize Selçuklu yaşantısının bölgede yoğun olduğunu göstermekte. Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemine ait buluntular gelmekte. Erken Tunç Dönemi’ne ait iki tane figür bulduk. Bunlar bu alan için önemli. Daha önce de çıkmıştı ama bu sene çıkanlar daha net bir şekilde o döneme ait olduğunu göstermekte. Ayrıca Roma dönemine ait çok ciddi bir buluntumuz var. O da Roma dönemine ait bir mezar steli. Bir insan gövdesi var ama ne yazık ki baş kısmı tahrip olmuş. Kıyafetleri, eli ve gövdesi belli. Çalışmalar hava şartlarına göre bir ay daha devam edecek. Önümüzdeki yıl ise mart veya nisan ayı gibi çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi. “Selçuklu Sarayı’nın izlerini ortaya çıkarmayı planlıyoruz” Erken Tunç Çağı’ndan itibaren dönemlere ait birçok parça bulduklarını ifade eden Uzman Sanat Tarihçisi Hüseyin Çil ise, “Buluntularımız az olmakla birlikte veri anlamında önem teşkil ediyor. Alanda genel olarak baktığımızda tam bir tabakalaşma göremiyoruz. Alan sürekli tahrip edilmiş. Alt ve üst tabaka birbiri ile yer değiştirmiş. Burada yoğun bir Bizans, Selçuklu ve Osmanlı buluntuları görüyoruz. Günümüze yakın olması hasebiyle Selçuklu ve Osmanlı dönemini daha net okuyabiliyoruz. Kazı çalışmalarımız ilerleyen noktada devam edecek. Mevsimsel şartlardan dolayı tam ilerleyemedik ancak önümüzdeki kazı sezonunda bu verileri tamamen açığa çıkararak, özellikle Selçuklu Sarayı’nın izlerini ortaya çıkarmayı planlıyoruz” diye konuştu. “Selçuklu dönemine ait saray malzemeleri de varlığını sürdürüyor” Selçuklu yaşantısının bölgede yoğun olduğuna dikkat çeken Uzman Sanat Tarihçisi Buğrahan Karaman, “Küçük eserler ve diğer seramik kaplar olmak üzere birçok eserin varlığıyla karşılaştık. Benim de en çok dikkatimi çeken kandillerin varlığı. Kandiller, Antik Çağ’dan itibaren günümüze aydınlatma aracı olarak geliyor. Burada en çok karşılaştığımız kandil tipi yonca ağızlı kandil dediğimiz Selçukluya ait kandil tipi. Daha sonra Bizans dönemine ait kandil tipleri de bulunuyor. Onlar da değişik form ve tipolojilerde bulunuyor. Sırlı ve sırsız olmak üzere kandil tiplerimiz var. Sikkeler, haçlar ve Selçuklu dönemine ait saray malzemeleri de varlığını sürdürüyor. İlerleyen dönemde bir bütünlük arz etmesini bekliyoruz” şeklinde konuştu.
Sivas’ta 2 bin yıllık olduğu düşünülen stel bulundu
07 Kasım 2024 Perşembe - 12:33 Sivas’ta 2 bin yıllık olduğu düşünülen stel bulundu Sivas’ta 2019 yılında arkeoloji kazı çalışmalarına başlanan Sivas Kalesi, kentin geçmişine ışık tutuyor. Birçok medeniyeti ağırlayan Sivas’ta tarihi buluntular gün yüzüne çıkıyor. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Sivas’ın çeşitli noktalarında arkeolojik kazılar sürüyor. Kent merkezinde bulunan Sivas Kalesi’nde 2019 yılında başlayan arkeolojik kazılar devam ediyor. Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi medeniyetlerin önemli kentlerinden biri olan Sivas’ta birçok tarihi buluntuya rastlanıyor. Kazıların başladığı günden bu yana birçok tarihi buluntunun elde edildiği alanda Roma dönemine ait mezar stel’i bulundu. Yaklaşık 2 bin yıllık olduğu değerlendirilen stel, bulunduğu yerden çıkarılarak envantere kaydedildi. “Roma dönemine ait çok ciddi bir buluntumuz var” Sivas Kale kazısına ilişkin bilgiler veren Uzman Sanat Tarihçisi Onur Aydın, “Alan 3’üncü dereceden Arkeolojik Sit alanı. Uzun yıllardır burada kazı çalışmaları yapıyoruz. Bu sene Selçuklu dönemine ait yoğun buluntular gelmeye başladı. Artık Selçuklu dönemine ait mekanlar bulmaya başladık. Mekanların dışında duvarlar, zeminler, tandırlar çok yoğun bir şekilde geliyor. Bizi en çok mutlu eden detaylardan birisi de Selçuklu dönemine ait alçı buluntularımız. Bunların içerisinde hayvan, insan figürlü, bitkisel, geometrik bezemeli alçılarımız var. Bunlar da bize Selçuklu yaşantısının bölgede yoğun olduğunu göstermekte. Hitit, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemine ait buluntular gelmekte. Erken Tunç Dönemine ait iki tane figür bulduk. Bunlar bu alan için önemli. Daha önce de çıkmıştı ama bu sene çıkanlar daha net bir şekilde o döneme ait olduğunu göstermekte. Ayrıca Roma dönemine ait çok ciddi bir buluntumuz var. O da Roma dönemine ait bir mezar steli. Bir insan gövdesi var ama ne yazık ki baş kısmı tahrip olmuş. Kıyafetleri, eli ve gövdesi belli. Çalışmalar hava şartlarına göre bir ay daha devam edecek. Önümüzdeki yıl ise mart veya nisan ayı gibi çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi. “Selçuklu Sarayı’nın izlerini ortaya çıkarmayı planlıyoruz” Erken Tunç Çağı’ndan itibaren birçok parça bulduklarını ifade eden Uzman Sanat Tarihçisi Hüseyin Çil, “Buluntularımız az olmakla birlikte veri anlamında önem teşkil ediyor. Alanda genel olarak baktığımızda tam bir tabakalaşma göremiyoruz. Alan sürekli tahrip edilmiş. Alt ve üst tabaka birbiri ile yer değiştirilmiş. Burada yoğun bir Bizans, Selçuklu ve Osmanlı buluntuları görüyoruz. Günümüze yakın olması hasebiyle Selçuklu ve Osmanlı dönemini daha net okuyabiliyoruz. Kazı çalışmalarımız ilerleyen noktada devam edecek. Mevsimsel şartlardan dolayı tam ilerleyemedik ancak önümüzdeki kazı sezonunda bu verileri tamamen açığa çıkararak özellikle Selçuklu Sarayı’nın izlerini ortaya çıkarmayı planlıyoruz” ifadelerine yer verdi. “Selçuklu dönemine ait saray malzemeleri de varlığını sürdürüyor” Selçuklu yaşantısının bölgede yoğun olduğuna dikkat çeken Uzman Sanat Tarihçisi Buğrahan Karaman ise, “Küçük eserler ve diğer seramik kaplar olmak üzere birçok eserin varlığıyla karşılaştık. Benim de en çok dikkatimi çeken kandillerin varlığı. Kandiller, Antik çağdan itibaren günümüze aydınlatma aracı olarak geliyor. Burada en çok karşılaştığımız kandil tipi ‘Yonca Ağızlı Kandil’ dediğimiz Selçukluya ait kandil tipi. Daha sonra Bizans dönemine ait kandil tipleri de bulunuyor. Onlar da değişik form ve tipolojilerde bulunuyor. Sırlı ve sırsız olmak üzere kandil tiplerimiz var. Sikkeler, haçlar ve Selçuklu dönemine ait saray malzemeleri de varlığını sürdürüyor. İlerleyen dönemde bir bütünlük arz etmesini bekliyoruz” şeklinde konuştu.
Trendyol, Anadolu’daki gençleri sanatla buluşturacak
07 Kasım 2024 Perşembe - 11:28 Trendyol, Anadolu’daki gençleri sanatla buluşturacak E-ticaret platformu Trendyol, sanatı daha geniş kitlelere ulaştırmak ve herkes için erişilebilir kılmak amacıyla kurduğu Trendyol Sanat ile Anadolu’yu gezecek. Trendyol, sanata ve sanatçılara verdiği desteği büyütmeye devam ediyor. Genç ve bağımsız sanatçılara dijital dünyada alan açarak sanatçıları ve eserlerini milyonlarca sanatseverle buluşturan Trendyol Sanat projesi, bu kez yüz yüze buluşmalarla Anadolu’nun farklı şehirlerine taşınıyor. 12 farklı ilde gerçekleştirilecek ‘Trendyol Sanat Sohbetleri’, çağdaş sanatın önde gelen isimlerini başta güzel sanatlar öğrencisi gençler ve bağımsız sanatçılar olmak üzere bu illerde yaşayan sanatseverlerle buluşturacak. Sanat sohbetleri serisinin ilki, 5 Kasım Salı günü, Türkiye’nin önemli çağdaş sanat etkinliklerinden 9. Çanakkale Bienali kapsamında, Çanakkale’deki StudioMAHAL’de gerçekleştirildi. “Genç Sanatçılar ve Güncel Yapılar: Galeriler, Fuarlar ve Bienaller” başlıklı etkinlikte, Yeditepe Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi Bölüm Başkanı, Sanat Yazarı ve Küratör Prof. Dr. Marcus Graf moderatör olarak görev alırken; multidisipliner sanatçı Kaan Tarhan, Çanakkale Bienali Kurumsal Küratörü Deniz Erbaş ve Çanakkale Bienali Kurucu Direktörü, ÇOMÜ GSF Öğretim Üyesi Seyhan Boztepe konuşmacı olarak yer aldılar. Panelde sanatın güncel eğilimleri, sanat piyasasının bugünü ve geleceği gibi konular ele alındı. “Sanat sohbetleri, çağdaş sanatın görünür kılınmasına katkıda bulunuyor” Prof. Dr. Marcus Graf, Trendyol Sanat Sohbetleri’ni şu sözlerle değerlendirdi: “Trendyol Sanat platformu, genç sanatçılara dijitalde görünürlük kazandıran ve eserlerini daha geniş kitlelerle paylaşma fırsatı sunan benzersiz bir mecra. Sanat sohbetleri ise eğitim ve sanat paylaşımı açısından önemli bir girişim. Bu buluşmalar dizisi; sanatçıları, küratörleri, sanat tarihçilerini, sanat yazarlarını ve sanat yöneticilerini sanatseverlerle buluşturup çağdaş sanatın güncel estetik, formal ve kavramsal boyutlarını tartışarak, çağdaş sanatçının anlaşılmasına katkı sağlıyor. Günümüz sanatının önemli konuları üzerinde bir tartışma platformu oluşturuyor. Aynı zamanda, sanat dünyası ile halk arasında önemli bir köprü kurarak sanatın yaygınlaşmasına, görünür kılınmasına katkıda bulunuyor.” Bienal 11 Kasım’a kadar devam edecek Türkiye’nin önde gelen kültür ve sanat etkinliklerine desteğini sürdüren e-ticaret platformu, Çanakkale Bienali’nin de destekçileri arasında. "Zamana Bırakmak" başlığı altında sanatın farklı disiplinlerini Çanakkale’nin özgün kültürel ve tarihsel dokusuyla bir araya getiren 9. Çanakkale Bienali, 11 Kasım’a kadar devam edecek. Bu yıl ‘gençlik’ temasıyla dijital teknolojiler ve yeni medya sanatının öne çıktığı bir seçki sunan bienal kapsamında, Türkiye’den ve dünyadan 50’yi aşkın sanatçının eserleri Çanakkale’nin farklı mekanlarında sanatseverlerle buluşacak.
Kiliseler definecilerin hedefinde
07 Kasım 2024 Perşembe - 10:43 Kiliseler definecilerin hedefinde Muğla’nın Yatağan ilçesinde mübadele öncesi Rum köyü olan kırsal Yayla mahallesinin farklı noktalarında bulunan iki kiliseden Değirmendere Kilisesinin içi ve çevresi define avcıları tarafından delik deşik edilirken, Mahalle içindeki kilise de bakımsızlıktan çökmek üzere. Mahalle içinde yer alan Yayla Kilisesi 1994 yılında İzmir 2 nolu kültür varlıklarını koruma kurulu tarafından tescil edilirken, Değirmendere Kilisesi de Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla 2011 yılında tescil edildi. Köklük ve Yayla Mahalleleri arasında yer alan Değirmendere Kilisesi, yol üzerinde vadiye bakan bir uçurum üzerine yapılmış. Define avcılarının hedefindeki Değirmendere kilesi bu defa bölgeye yapımı başlanan Yayla Barajının hemen üst bölümünde kalması nedeniyle toprak kayması tehdidi ile karşı karşıya. Yayla Mahallesi içinde yer alan anıtsal ebatlardaki 20 metreden uzun olan Rum Ortodoks Kilisesinin bugün kuzey cephesi tamamen yıkılmış durumda. Kilisenin içi tamamen ağaç ve otlarla kaplı olması ve bakımsızlık nedeniyle sağlam yapılar da tehdit altında bulunuyor. Issız ve yerleşim biriminin bulunmadığı, aynı zamanda hemen yol kenarında bulunan Değirmendere Kilisesinin hem içi, hem de çevresi define avcıları tarafından para, altın ve tarihi eser bulma umuduyla adeta delik deşik edilmiş durumda. Kilise içinde 2 metreye varan çukurlar kazılırken, kilise çevresinde de buna benzer çok sayıda çukur mevcut. Yatağan’ın kültür sanat elçisi ve araştırmacı yazar Tarcan Oğuz, mübadele öncesi Rumların yaşadığı Yayla köydeki kiliselerin koruma altında olmasına rağmen zaman zaman define avcıları tarafından tahrip edildiğini söyledi. Oğuz, “Burası Yatağan’a bağlı Yaylaköy. Osmanlı döneminde çok önemli Rum yerleşim yerlerinden birisi. Burada arkamdaki şapel, yani küçük kilise bulunuyor. Aynı zamanda köy içinde de büyük bir kilise bulunuyor. Bu iki kilise de tescillidir. Ama maalesef bakımsızlık nedeniyle bu hale gelmişler. Zamanında Rumlar burada muhtarlık kazanmışlar. Mübadele döneminde aile buradan gittikten sonra Atina’da şirket kurmuşlar. Şirketin adı da muhtar. Zaman zaman bu ailenin çocukları, torunları buraya gelip ziyaret ediyor. Bu görülen dere üzerinde, Değirmenderesi üzerinde baraj yapılıyor. Burada daha önce dere üzerinde 7 tane Rum değirmeni bulunuyordu. Çok geniş bir alandı burası. Özellikle Cumartesi günleri çok büyük Rum pazarı kuruluyordu. Mübadele sonrası burada kalan Rum yok. Sadece Rumların bıraktığı eserler bulunuyor. Mezarlar var ve aynı zamanda evler de var. Zaman zaman burada kaçak kazılar yapılıyor. Zaman zaman buraya gelip inceleme yapılmıştı. Ama maalesef şu an bakımsızlık nedeniyle kendi haline terk edilmiş durumda” dedi.
Güngören’de "Hikmet ve Direniş" tezhip sergisi açıldı
07 Kasım 2024 Perşembe - 10:04 Güngören’de "Hikmet ve Direniş" tezhip sergisi açıldı Güngören’de "Hikmet ve Diriliş" temalı tezhip sergisi sanatseverlerle buluştu. Gazzali Kültür Sanat Sezonu’nun açılışı gündemiyle "Hikmet ve Diriliş" temalı tezhip sergisi Güngören Gösteri Merkezi’nde açıldı. Sergide tezhip sanatçısı Özlem Gören’e öğrencileri Havva Temizer, Nurdagül Kırtay, Nuray Demir ve Ayşe Süheyla Ekici eserleriyle eşlik etti. Sergide sure-i celileler, ayet-i kerimeler, hadis-i şerifler, esma-i hüsnalar, hilye-i şerifeler ve şiirler, hüsn-i hat sanatı ustaları Ali Hüsrevoğlu, Tahsin Kurt, Prof. Dr. Süleyman Berk, Hadi Kayacı, Sevim Beyazıt (Şirikçi), Caner Özek, Fatma Zehra Ulusoy, Mahmud Kerküki, Kerzan Efendi, Emin Efendi, Ayşe Onat, Muhammed Yusuf, Cevdet Efendi ve Ayşe Süheyla Ekici eliyle sülüs, celi sülüs, sülüs-celi sülüs, sülüs-nesih, nesih, ta’lik, celi ta’lik, ta’lik-nesta’lik, ta’lik-celi ta’lik, divani, celi divani, kufi ve makıli yazı çeşitleri kullanıldı. Serginin küratörlüğünü ise Sanat Danışmanı İbrahim Ethem Gören üstlendi. Klasik tezhip tasarım ve uygulamalarının yer aldığı 50 eserden oluşan sergi, 10 Kasım Pazar gününe kadar açık kalacak. “Geleneksel sanatların asli unsuru ustadır” Tezhip sanatçısı Özlem Gören, “Geleneksel sanatlarımız yeni kuşaklara usta-çırak silsilesiyle ustaların rehberliğinde elden ele, dilden dile, gönülden gönüle bin bir himmet ve gayretlerle sarkaçlanıyor. Öz sanatlarımızın temel unsuru ustadır. Hüsn-i hatta, minyatürde, ebruda ve sair sanatlarımızda olduğu gibi tezhipte de ustasız sanatkar olunmaz. Tezhipçi hüdayinabit bir şekilde bezeme sanatını öğrenemez, kendi kendine tam ve mükemmel manada tezhipçi olunamaz. Bu durumdakiler her ne kadar tezhip yapıyor görünse de çalışmalara asliyet ve terkip şuuru bakımından pek çok eksik sirayet eder” ifadelerini kullandı.
Beyhan Eczacıbaşı İlkgençlik Edebiyatı Yılın Kadın Yazarı Ödülü, Meral Karamuk Uğurşan’ın oldu
07 Kasım 2024 Perşembe - 10:00 Beyhan Eczacıbaşı İlkgençlik Edebiyatı Yılın Kadın Yazarı Ödülü, Meral Karamuk Uğurşan’ın oldu Kadın yazarların ilkgençlik edebiyatı türündeki üretimlerini desteklemek ve edebiyatta fırsat eşitliğine katkıda bulunmak amacıyla, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı tarafından oluşturulan ve bu yıl ikincisi verilen ’Beyhan Eczacıbaşı İlkgençlik Edebiyatı Yılın Kadın Yazarı Ödülü’nün sahibi ’Köstebeğin Sırrı – Gizli İşler 2’ kitabıyla Meral Karamuk Uğurşan oldu. Beyhan Eczacıbaşı İlkgençlik Edebiyatı Yılın Kadın Yazarı Ödülü’nün 2024 yılı kazananı açıklandı. Ödülün sahibi, ’Köstebeğin Sırrı – Gizli İşler 2’ kitabıyla Meral Karamuk Uğurşan oldu. Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı tarafından, kadın yazarların ilkgençlik edebiyatı türündeki üretimlerine destek olmak ve edebiyat dünyasında fırsat eşitliğine katkıda bulunmak amacıyla başlatılan ödül programının bu yıl ikincisi gerçekleştirildi. Ödül programı, Eczacıbaşı Topluluğu’nun kurucusu Nejat Eczacıbaşı’nın eşi Beyhan Eczacıbaşı’nın, çocuklarına anlattığı masallardan ilhamla kaleme aldığı ’Kar Masalları’ adlı kitabına ithafen düzenleniyor. İstanbul Modern’de düzenlenen ödül töreninde konuşan Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, ilkgençlik edebiyatının gençlerin duygu dünyalarını keşfetmelerine, kimliklerini oluşturmalarına ve edebiyata daha da yakınlaşmalarına önemli katkı sunduğunun farklı araştırmalar tarafından ortaya konulduğunu belirtti. Eczacıbaşı, “Ülkemizde çeviri eserlerin hâkim olduğu bu alanda, gençlerimizin kendi tarihlerinden, kültürlerinden karakterlerle karşılaşmalarının kişisel gelişimlerinde olumlu etkisi olacağına inanıyorum. Edebiyatla iç içe olmanın aynı zamanda bu günlerde sıklıkla üzerine konuşulan 21. yüzyıl yetkinliklerinden eleştirel düşünme yetisi, empati kurma becerisi ile dil ve ifade yeteneğinin güçlenmesine sunduğu katkı ise hiç de yadsınamayacak ölçüde” diye konuştu. Seçici Kurul Başkanı Prof. Dr. Jale Parla ise ödülün çocuklukla gençlik arasında ilkgençlik diye adlandırılan uzun yılların (18-22) kişiliğin oluşmasındaki yadsınamaz rolünü teslim etmek amacıyla konulduğunu ifade ederek, “Seçici kurul olarak, ilkgençliğin sorgulamalarını, heyecanlarını, umutlarını özendirici ve kucaklayıcı biçimde yansıtan yapıtlara öncelik verdik. Elbette edebilik unsurlarını da göz ardı etmeyerek” dedi. Ödülü kazanan Meral Karamuk da “Bu ödül programında yılın kadın yazarı seçilmiş olmaktan onur duyuyorum. Bunun yalnızca bireysel bir başarı değil, aynı zamanda edebiyata emek veren tüm kadınların ortak başarısı olduğunu düşünüyorum. Gençlerin düş dünyasına dokunmak, onların çağdaş, ilerici ve üretken olabilmeleri için edebiyatın ışığıyla aydınlanmalarını sağlamak ayrıcalığını daima hissettim. Bu ayrıcalığı destekleyen ve kadın yazarlara ilham veren bu ödül için teşekkür ediyorum” diye konuştu. İlkgençlik edebiyatı türünde, roman, öykü ya da anlatı dallarında eser veren tüm kadın yazarlar ’Beyhan Eczacıbaşı İlkgençlik Edebiyatı Yılın Kadın Yazarı Ödülü’ne başvurabiliyor. Prof. Dr. Jale Parla başkanlığındaki Seçici Kurul’da, Prof. Dr. Nüket Esen, Prof. Dr. Sibel Irzık, Müge İplikçi ve Asuman Kafaoğlu-Büke görev alıyor. Seçici kurulun değerlendirmesi sonucu ödülü almaya hak kazanan kadın yazara, 60 bin TL para ödülü veriliyor.