DÜNYA - 23 Eylül 2024 Pazartesi 07:18 | Son Güncelleme : 23 Eylül 2024 Pazartesi 07:22

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'İsrail savaşı bölgeye yayıyor'

A
A
A

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Lübnan'a karşı gerçekleştiren son saldırılar ve İsrail tarafından yapılan son açıklamalar, savaşı bölgeye yayma çabalarının açık tezahürüdür" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi (TASC) tarafından New York'ta düzenlenen akşam yemeğinde konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a eşi Emine Erdoğan da eşlik etti.

Katılımcılara hitap eden Erdoğan, “Amerika'daki Türk toplum olarak FETÖ ve PKK başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadelemize vereceğiniz destek çok önemlidir. Terör örgütü mensupları yalnızca ülkemizin menfaatlerini değil yurt dışındaki vatandaşlarımızı, ticari teşebbüslerini ve sivil toplum kuruluşlarını da doğrudan ya da dolaylı şekilde hedef alıyor. Amerikalı karar alıcıları ve ticari çevreleri yalana boğarak menfaat sağlamaya çalışan örgüt üyeleri Türk toplumu içerisinde de bölünme ve ayrışmaları körüklemeye çalışıyor. Türkiye karşıtı her operasyona gönüllü figüranlık yapan örgüt mensuplarına karşı sizlerden teyakkuz halinde olmanızı bekliyorum” dedi.

“Dün bunların oyunlarına gelmedik, bundan sonra da çok dikkatli olacağız.” diyen Erdoğan, ”Milletin iradesine darbe yapmaya kalkan, ellerinde vatandaşlarımızın kanı olan, demokrasimize, huzurumuza, birlik ve beraberliğimize kasteden, hasılı tek gayesi Türkiye'ye ve Türk milletine zarar vermek olan bu hainlerle mücadelemizi hukuk zemininde sonuna kadar sürdüreceğiz” açıklamasını yaptı.
İslam ve yabancı düşmanlığının vatandaşların da huzurunu tehdit eden büyük bir salgına dönüştüğüne dikkat çeken Erdoğan, ”Son yıllarda Batılı ülkelerde bilhassa Avrupa'da İslam ve yabancı düşmanlığı vatandaşlarımızın da huzurunu tehdit eden büyük bir salgına dönüştü. Hemen her gün mescitlerimize, camilerimize, Müslümanlara ait iş yerlerine yönelik bir kundaklama olayı gerçekleşiyor. Aşırı sağcı akımların hedefinde de göçmenler ve Müslümanlar var. Sosyal medya ve kimi siyasetçiler ise ırkçı nefretin yayılmasını adeta teşvik etmekte, yangına körükle gitmektedir” dedi.

Türkiye olarak vatandaşların yaşadığı ülkelerdeki aşırı sağcı akımları ve nefret söylemlerini yakından takip ettiklerini ifade eden Erdoğan, ırkçılığın olduğu gibi İslam düşmanlığının da var olduğunu dile getirdi.

15 Mart tarihinin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda İslamofobi ile Mücadele Uluslararası Günü ilan edilmesinde İslam İşbirliği Teşkilatıyla birlikte öncü rol oynadıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Avrupa'da kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'e karşı yapılan menfur saldırılarla ilgili Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ve Genel Kurulu'nun aldığı kararlara liderlik ettik. Tüm bu girişimler Batılı ülkelerin yasal ve idari düzenlemelerinin tadil etme ve aşırı sağla mücadelede yeni stratejiler geliştirmelerinde bir baskı unsuru oldu. Amerika'da da geçtiğimiz kasım ayında 'İslamofobi'ye Karşı Ulusal Strateji Belgesi'nin hazırlanmaya başlanması bunun güzel bir örneğini teşkil etti” şeklinde konuştu.
Bundan sonra da Müslüman düşmanlığına karşı mücadeleye öncülük etmeyi sürdüreceklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye aleyhindeki çeşitli çıkar gruplarının kongre üzerinde baskı kurmaya devam ettiklerinin görüldüğünü belirtti.

Erdoğan, ”Bu gibi faaliyetlerin Türk-Amerikan kamuoyunda oluşturduğu rahatsızlığı en iyi siz biliyorsunuz. Okul müfredatlarını asılsız iftiralarla doldurarak çocuklarımızın, gençlerimizin beyinlerini zehirlemeye çalışan bu zihniyete karşı teyakkuzda olmalıyız. Sizlerin de bu hasmane faaliyetlere birlik ve eşgüdüm içerisinde mukabele etmeniz, Amerikalı siyasetçileri, tarihi gerçekleri öğrenmesini sağlayacaktır. Tarihçilere bırakılması gereken konuların siyasete alet edilmesi ve çeşitli lobilerce istismar edilmesi ne Türk-Amerikan ilişkilerine ne de Türkiye'nin Ermenistan'la sürdürdüğü normalleşme çalışmalarına katkı yapacaktır. Ukrayna'da üçüncü yılına girmek üzere olan savaş, bölgesel ve küresel istikrarı tehdit ediyor” dedi.

Bölgede kalıcı barış için diplomasinin öncelenmesi gerektiğini ilk günden bu yana vurguladıklarını ifade eden Erdoğan, ”Dökülen her damla kanı, çatışmayla geçen her günü açık söylüyorum büyük bir kayıp olarak görüyoruz. Bu anlayışla adil barışın tesisi için gayretlerimizi sabırla sürdürüyoruz” diye konuştu.
Küresel sistemin artık tüm etkinliğini, tüm inandırıcılığını kaybetmeye başladığını görevi, barış ve güvenliği sağlamak olan kurumların çok açık bir ahlaki çöküş içerisinde olduğunu söyleyen Erdoğan, Gazze'de 352 gündür devam eden katliamın bunu bir kez daha gösterdiğini belirtti.

Erdoğan, Srebrenitsa'dan 30 yıl sonra tüm dünyanın gözleri önünde bu sefer Gazze'de son derece vahşi bir soykırım yaşandığını hatırlatarak bugüne kadar 1,9 milyon insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığını, bu insanların hiçbir altyapının olmadığı çok kötü şartlarda ellerinde avuçlarında ne kaldıysa onunla yetinerek hayatta kalma mücadelesi verdiğini söyledi.

Erdoğan, ”Tüm bu acılar yaşanırken bir avuç yürekli insan dışında maalesef yönetimlerden gözle görünür hiçbir tepki yükselmedi” dedi.

Aynı şekilde küresel kurum ve kuruluşların Gazze'deki zulmünü durduracak İsrail'in katliamlarını engelleyecek hiçbir etkili adım atmadığını dile getiren Erdoğan, yaptığı her hukuksuzluk karşısında ödüllendirilen İsrail yönetiminin her seferinde daha kanlı, daha insansız, daha vicdansız saldırılara giriştiğini söyledi.
"İsrail'in Gazze başta olmak üzere Filistin topraklarında uyguladığı soykırımın bölgenin barışını da tehdit etmekte olduğunun altını çizen Erdoğan, ”Lübnan'a karşı gerçekleştirilen son saldırılar ve İsrail tarafından yapılan son açıklamalar savaşı bölgeye yayma çabalarının açık tezahürüdür. Türkiye olarak bu işgal istila ve katliam politikasının bir an önce durması için elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz” açıklamasını yaptı.

İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksa'nın kutsiyetine ve tarihi statüsüne yönelik hiçbir saldırıya sessiz kalmayacaklarını söyleyen Erdoğan, ABD'de liderlerle gerçekleştireceği tüm temaslarda, kalıcı ateşkesin tesisi için siyonist İsrail'e her mecrada baskıyı arttırılması gerektiğinin altını çizeceğini kaydetti. Erdoğan, "Şunu da özellikle ifade etmek durumundayım. New York sokakları dahil Amerika'nın pek çok farklı eyaletinde vicdan sahibi kesimler, Filistinlilerin acılarının dindirilmesi ve Filistin halkının kendi devletlerine kavuşmaları için sokaklara döküldü. Sizlerin de Washington'da, New York'ta, Boston ve Chicago'da Müslüman Amerikalılarla gerçekleştirdiğiniz faaliyetleri takdirle takip ettik. Sizden bu konudaki hassasiyetlerinizi sürdürmenizi bekliyorum. Rabb'im Filistinli mazlumların sesi olan herkesten razı olsun diyorum. Müslüman Amerikalılarla ve Amerika'daki farklı kesimlerle temas ve işbirliğini arttırmanızın faydalı olacağını vurgulamak isterim. Özellikle böylesi dönemlerde, güçlü bir duruş ve dayanışma sergilememiz fevkalade önemlidir” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, ”Türk Amerikan toplumunun her alanda en iyi ve etkin şekilde temsil edilmesi için asgari müştereklerde buluşabilmeniz, ayrıştırıcı değil kapsayıcı olmanız gerektiğinin altını tekrar çiziyorum. Şunu da lütfen unutmayınız. Gerek Amerika'daki temsilciliklerimiz gerek Türkiye'deki kurum ve kuruluşlarımız sizlerin yanındadır. Ekonomide, ticarette, sivil toplumda ve diğer alanlarda sizleri desteklemeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Programa, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da katıldı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa 25.yıllarını köprüde bayrak açarak kutladılar Bursa Arama Kurtarma Derneği (BAKUT) kuruluşunun 25. yılını köprü üzerinde Türk bayrağı açarak kutladı. Arama-kurtarma çalışmalarıyla deprem, sel ve doğal afetlerde birçok kişinin hayatını kurtaran sivil toplum kuruluşlarından Bursa Arama Kurtarma Derneği (BAKUT), kuruluşunun 25. yılını Hüdavendigar Kent Parkı’nda kutladı. İstiklal Marşı’nın başlamasıyla halat yardımıyla Hüdavendigar Kent Parkı’nın köprüsü üstüne çıkan ekipler, dev Türk bayrağını açtı. Senaryo gereği köprü ayağında bulunan yaralıyı sedye ile bota alan BAKUT ekipleri, dereden geçerek yaralıyı halat yardımıyla kurtardı. 7’den 70’e herkesin keyifle izlediği gösterilerin ardından, etkinlikler fotoğraf sergisi, ekipman tanıtımı ve yüz boyama ile devam etti. 6 ilde aktif olan BAKUT’u 10 ile çıkarmayı hedeflediklerini söyleyen BAKUT Genel Başkanı Cihat Öz, "22 Eylül 1999 yılında kurulan derneğimizin 25. yılını kutluyoruz. 1999 Marmara depreminin ardından kurulan derneğimiz profesyonel dağcılar tarafından kuruldu ve hala dağcılık branşında aktif görev alıyoruz. 25 yıl içerisinde birçok deprem, sel, orman yangını, arama-kurtarma operasyonları ve vatandaşlarımız ihtiyacı olduğu her zaman yanlarında bulunduk. Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi mabedinde söz verdiğimiz gibi ulusal yapılanmamıza devam ediyoruz. Bursa’da başlayan bu yolculuk şu anda 6 ilimizde devam ediyor. Ve önümüzdeki günler 10 ile çıkarmayı hedefliyoruz. 11 ili etkileyen 6 Şubat depreminde kurtaramadığımız canlar aklımızda kalıyor. 6 Şubat depreminin 209’uncu saatinde 8 gün boyunca uğraştığımız enkazın en alt katından 2 vatandaşımızı kurtardık. Maalesef 3 çocuklarını kaybetmişlerdi. Bunun gibi kurtardıklarımız çok gurur verici" şeklinde konuştu.
Bursa Sonbaharda göz hastalıklarına dikkat Hassas bir mevsim olan sonbahar göz sağlığını etkileyebiliyor. Bu mevsimde göz sağlığını korumak için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar olduğunu ifade eden Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Adnan İpçioğlu, yazdan yorgun çıkan gözlerin sonbaharda olumsuz etkilendiğini belirterek gözleri korumanın yollarını anlattı. Göz sağlığında alınması gereken tedbirler hakkında bilgi veren Medicana Bursa Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. İpçioğlu, göz nezlesine yakalanmamak için toplu taşıma araçlarında dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Göz sağlığını koruyucu önlemler alınabileceğini aktaran İpçioğlu, “Bu mevsimde kalabalık yerlerde, özellikle otobüs, tramvay gibi toplu taşıma araçlarında dikkatli olunmalı. Gözde en ufak bir bulgu olduğunda kızarıklık, kaşıntı, çapaklanma gibi mutlaka göz hekimine başvurulmalıdır. İlaçlarımızı özenle kullanmalı, tedavimizi yarım bırakmamalıyız” dedi. Ofis çalışanları için öneriler Ofis çalışanlarında görülen göz problemleri hakkında da bilgi veren Op. Dr. Adnan İpçioğlu, “Çalışanlarda görülen ciddi problem günümüzde monitör hastalığıdır. Hepimizin hayatında bilgisayar çok önemli bir yer tutar. Yoğun klima kullanımı ofis çalışanlarında göz sağlığını ciddi derecede etkiliyor ve kişinin bir göz hastalığı varsa bunu tetikleyebiliyor. Özellikle klimalı ortamlarda göz kuruluğuna yönelik nemlendirici damla kullanılabilir. Düşük derecede olsa sürekli bilgisayara bakan kişilerde gözlük kullanımı yine faydalı olabilir” şeklinde konuştu. Güneş gözlüğü kullanımı şart Sonbahar aylarında güneş ışınlarının göze direkt temasının göz sağlığına olumsuz etki edeceğini söyleyen İpçioğlu, “Sonbahar ayı da olsa güneş gözlüğü kullanılmasını şiddetle tavsiye ediyoruz. Özellikle araç kullananların güneş gözlüğü kullanmaları gerekiyor. Güneşli bölgelerde, güneşli ülkelerde güneş gözlüğü kullanımını şiddetle tavsiye ederim. Özellikle güneş gözlüğü Güneydoğu, Doğu Anadolu Bölgesi gibi dört mevsim güneş alan yerlerde güneş ışınlarının daha dik gelmesi nedeniyle özellikle araç kullanan kişilerde, açık havada çalışan kişilerde önerilir. Kışın açık havada çalışanlar ve araç kullananlara güneş gözlüğü kullanımını tavsiye edebiliriz” dedi.
Diyarbakır Çayönü Tepesi kazılarında 60 yıldır bilinmezliklerin ortaya çıkartılması için arkeolojik çalışmalar yeni dönemde de yürütülüyor Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde göçebelikten yerleşik hayata, avcılık ve toplayıcılıktan üreticiliğe geçilen Neolitik Dönem’in izlerini taşıyan Çayönü Tepesi’nde arkeolojik kazılar, 1964’ten başlayıp günümüzde devam ederek ortaya çıkartılan bulgular, dünya tarihine ışık tutuyor. Çayönü Tepesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinin 7 kilometre güneybatısında, Ergani Ovası kuzeyinde yer alan bir yerleşim yeri. İnsanlık tarihinin yerleşik yaşama geçiş sürecini temsil eden Neolitik Dönem’in ilk dönemlerinden itibaren, yaklaşık 12 bin yıl önce ilk defa iskan edildiği yer. Bu yerleşim yeri, sadece Anadolu değil, aynı zamanda Yakındoğu ve Levant coğrafyasında Neolitik Dönem kültür tarihini en iyi yansıtan yerleşimlerden birisi olması nedeniyle dünya kültür tarihi için anahtar niteliğinde bir yerleşim yeri olarak biliniyor. Kazı projesi, ilk olarak 1964 yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya (Tarih Öncesi Arkeolojisi) kurucularından Prof. Dr. Halet Çambel ve Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Robert John Braidwood ortak projesi olarak başlatıldı. Kazı başkanlığı daha sonra 1987-1992 yılları arasında Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ve ardından 2015-2023 yılları arasında Prof. Dr. Aslı Erim-Özdoğan tarafından yürütüldü. Cumhurbaşkanlığı kararlı kazılar kapsamında; Çayönü Tepesi Kazı ve Araştırma Projesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Müzecilik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Sarıaltun başkanlığında, yeni bir aşamaya geçiyor. Doç. Dr. Savaş Sarıaltun, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine, bu yıl proje başkanlığını devraldığını söyledi. Çayönü Tepesi’nin, 1960’lı yıllarda yapılan yüzey araştırmalarında bulunmuş yegane yerleşmelerden biri olduğunu belirten Sarıaltun, bu yüzey araştırmalarını yapan iki hoca olduğunu, biri Prof. Dr. Halet Çambel ve Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Robert John Braidwood, 1962’de başladıkları yüzey araştırmasında 1963’te bu alana geldiklerini, Ergani Ovası’nda Çayönü Tepesi yerleşkesini bulduklarına değindi. “1963 yılında bulunan Çayönü Tepesi, 1964 yılında verilerinin çok güçlü olmasından dolayı hemen kazısını istiyorlar” diyen Sarıaltun, sözlerine şöyle devam etti: “1964 yılında kazısına başlanan Çayönü Tepesi, bu yıl itibarıyla 60 yıldır farklı zaman dilimlerinde kazınmakla beraber sistematik bir şekilde bilimsel kazıların Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ilk ve en uzun süre devam eden kazı olması açısından çok önemli. Çayönü Tepesi, aynı zamanda Neolitik dönemin anahtar yerleşimlerinden biri. Bu 60 yıllık kazı çalışmalarında bunların birçok örneği bulundu. Bunların başında ilk yerleşim yaşama geçiş süreci, tarımın başlangıcı, hayvancılığın bütün evcilleştirme süreçleri, bununla beraber ilk madencilik, yine dünyanın ilk mezarlık yapısı diyebileceğimiz kafataslı yapı, yine en erken mozaikli yapılardan biri terazo yapısı.” “Çayönü, Diyarbakır ölçeğinde marka gelişim alanı olacağı aşikar” Çayönü’nün birçok ilkin ve yeniliğin ortaya çıktığı alan olduğunu ifade eden Sarıaltun, bir marka alanı, önemli bir turizm destinasyonu, var olan bilimsel bilgilerin yanına bu işin toplumsallaşması ve turizme kazandırılmasıyla beraber özelikle Çayönü’nün Diyarbakır ölçeğinde marka gelişim alanı olacağı aşikar olduğunu kaydetti. “Milattan önce 3 bin yıllara ait kültür verilerinin daha nitelikli, yaygın olduğunu belirledik” Prof. Dr. Aslı Erim Özdoğan’ın başkanlığında 2015 yılıyla beraber bu projeye devam kararı alındığını aktaran Sarıaltun, “O zaman alan sorumlusu, sonrasında kazı başkanı olarak görev aldım. Daha önce hiç kazılmayan bu yeni alanda kazılara başladık. Burada Neolitik yerleşmenin devam ettiğini gördük. Bununla beraber ilk Tunç Çağı diye tanımladığımız M.Ö. 3 bin yıllara ait kültür verilerinin daha nitelikli, yaygın olduğunu belirledik. Farklı yenilikler de katmak istiyoruz. Özelikle Çayönü’nün çok fazla bilinmeyen çanak çömlekli Neolitik dönemi diye bir dönemi var. M.Ö. 7 bin ila 6 bin yılları arasında tarihlenen kuzey kesimde kalıyor” dedi. Kuzey kesimdeki alan ile biraz güneydeki çanak çömlekli höyüğün arasındaki ilişkiyi anlamak açısından kazı stratejisini belirlediklerini söyleyen Sarıaltun, “Kısaca tanımlarsak, kısa vadedeki kazı stratejimiz kültürler, ya da höyükler arasındaki kesişim alanında kazı çalışmalarını yürütmek. Bu kazı çalışmalarıyla beraber bütün bu kültür dokusunun yayılım alanlarını, en azında kesişim noktalarını tespit ettikten sonra da bu alanların aynı misyon ve vizyon ile açık hava müzesine dönüştürerek farklı alanlarda kazıları devam ederek 1964’ten başlayan Çayönü hikayesinin detaylarını, bilinmezliklerini ya da eksik olan kısımlarını ya da çözülemeyen sorularına cevap bulmaya çalışmak” ifadelerini kullandı.
İzmir Konutlar toprağın doğal sıcaklığı ile ısınsın Türkiye’de, tüketilen enerjinin önemli bir kısmı binalarda kullanılıyor. Son beş yılda tüm dünyada kullanım hızı giderek artan jeotermal ısı pompaları ile tüketilen enerjinin büyük bir kısmını jeotermal kaynaklardan sağlamak mümkün. Ciddi bir enerji tasarrufu sağlayan jeotermal kaynaklı ısı pompaları toprağın doğal ısısından yararlanarak hem ısıtma hem de soğutma için kullanılabiliyor. Jeotermal Enerji Derneği (JED) Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kındap, yeryüzünün birkaç metre derinliğinde bile toprak sıcaklığının sürekli olarak 10 derecenin üzerinde olduğunu ve mevsimsel değişikliklerden etkilenmediğine dikkat çekerek, Türkiye’de özellikle doğalgaz altyapısının olmadığı yerlerde inşa edilen konutlarda ısı pompası kullanımının teşvik edilmesinin ileriki dönemlerde ise doğalgaz kullanımının jeotermal kaynaklı ısı pompaları ile ikame edilmesi gerektiğini belirtti. Konut ısıtma amacıyla kullanılacak jeotermal kaynaklı ısı pompalarının uygun projelerle hayata geçirilebileceğine dikkat çeken Kındap, Türkiye’nin 2053 yılı için belirlediği “Net Sıfır” hedefine ulaşmasında bu uygulamanın önemli bir rol üstlenebileceği görüşünü dile getirdi. Özellikle yeni inşa edilen binalarda jeotermal kaynaklı ısı pompalarının kullanımın teşvik edilmesiyle önemli bir değer sağlanacağını ifade eden JED Başkanı Ali Kındap, şu değerlendirmeyi yaptı: Hem ısıtmada hem soğutmada jeotermal “Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan enerjide arz güvenliği tehlikesi, başta Avrupa olmak üzere pek çok gelişmiş ülkede ısı pompalarının kullanımını yaygınlaştırdı. Pek çok klimanın yerini ısı pompası alırken; bu sistemin 2050 yılına kadar 2.6 milyar insanın klima ihtiyacını karşılaması bekleniyor. Ülkemizde ise son yıllarda ısı pompası kullanımının yaygınlaştığını görüyoruz. Özellikle yeni inşa edilen binaların, ısı pompalarının kurulumuna uygun biçimde tasarlanması gerektiğini düşünüyoruz. Dünyada hızla yaygınlaşan ve gelişmiş jeotermal teknolojileri ile bütünleşen bir bakış açısıyla sonsuz ve dışa bağımlılığı sıfır noktasında olan bir enerji kaynağını ısıtma ve soğutma amaçlı kullanmamız mümkün hale gelebilecek. Türkiye iklimlendirme teknolojilerinin üretimi ve kullanımında dünyada söz sahibi bir ülke. Bu konuda uzun vadeli kredi ve destek mekanizmalarının geliştirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.” AB’de 2030’a kadar 30 milyon adet kurulum Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrasında 2030’dan önce fosil yakıtları bağımlılığı sona erdirmek için Avrupa Komisyonu önerisi olan REPowerEU paketiyle 2030’a kadar 30 milyon ısı pompası kurulumunun hedeflendiğini belirten Kındap, sadece konutlarda değil; tüm yaşam alanlarında kendi enerjisini üreten ve tüketen sistemlerin tasarlanarak uygulaması gerektiğine işaret etti.
Adana Anne babalara diyetisyen uyarısı: Uzman Diyetisyen Çisem Gündüz, okulların açılmasıyla birlikte anne babalara seslenerek, “Kahvaltı yapmayan çocuklarda halsizlik, baş ağrısı, dikkat eksiklikleri oluşabiliyor. Çalışan ebeveyn bile olsanız çocuğunuzun performansının artması ve konsantrasyon sorunu yaşamaması için mutlaka kahvaltı yaptırın” dedi. Acıbadem Adana Hastanesi Uzman Diyetisyen Çisem Gündüz, büyüme ve gelişimin en hızlı ilerlediği okul dönemindeki çocukların besin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik önemli bilgiler paylaştı. Hem sağlıklı gelişimin devam etmesi ve hastalıklara karşı bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, hem de gelişim için tüm besin öğelerini içeren bir beslenme düzeni gerektiğini vurgulayan Diyetisyen Gündüz, aynı zamanda gelecekteki yeme alışkanlığının da çocukluk döneminden itibaren oluşmaya başladığını da ifade etti. Bu dönemde gerekli olan enerjiyi sağlamak için karbonhidratlar ve yağların son derece önem taşıdığını belirten Diyetisyen Gündüz, büyüme ve gelişme için olmazsa olmaz bir diğer besin kaynağının proteinler olduğunun altını çizdi. Vücut dokusunun korunması, onarılması için ihtiyaç duyulan protein ihtiyacının karşılanması gerektiğini; bunun için de çocukların günde 2-3 porsiyon et, balık, yumurta, süt ve süt ürünleri tüketilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. “Kahvaltı yapılmazsa halsizlik ve dikkat eksikliği görülebiliyor” Günün en önemli öğününün sabah kahvaltısı olduğuna işaret eden Gündüz, “Akşam yemeğinin ardından gece boyu 8-12 saat aralığında aç kalan metabolizmayı canlandırmak için sabah kahvaltı yapmamız gerekiyor. Bu, beyin için gerekli olan glikozun sağlanmasında da son derece önem taşıyor. Yapılan araştırmalar, sabah kahvaltı yapmayan çocuklarda halsizlik, baş ağrısı, dikkat eksiklikleri oluşabildiğini ve sonuçta okul başarısının da olumsuz yönde etkilenebildiğini gösteriyor. Dolayısıyla çalışan ebeveynler bile olsanız çocuğunuzun okuldaki performansının artması ve konsantrasyon sorunu yaşamamaları için mutlaka kahvaltı yapmasını sağlayın” diye konuştu. Kahvaltının günlük enerji ihtiyacının üçte birini karşılayacak besinlerden oluşmasının önemine değinen Diyetisyen Gündüz, “Bunun için çavdar ya da tam buğday ekmeği gibi sağlıklı tahıllar, yüksek protein kaynağı yumurta, süt ve süt ürünleri, C vitamini açısından zengin meyvelerden oluşan bir kahvaltı menüsü oluşturmaya çabalayın. Bu sayede çocukların okul kantinlerinden sağlıksız ve kalorisi yüksek olan tost, sandviç ve meyve suyu gibi ürünleri tüketmelerinin de önüne geçmiş olursunuz” dedi. “Her gün mutlaka yumurta yedirin” Yumurtanın anne sütünden sonra en kaliteli protein olduğuna dikkat çeken Diyetisyen Gündüz, Vitamin A, B, D ve E’den ve çinko mineralinden zengin olan yumurtanın kolin içeriği sayesinde beyin fonksiyonlarının düzenli çalışmasını sağladığını söyledi. Taze meyvelerin içerdiği vitamin ve mineraller sayesinde çocuğun bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olacağını, bu nedenle beslenme çantasına her gün farklı renk ve çeşitlilikte meyve konulmasını tavsiye etti. “Sağlıklı kuruyemişler tüketmesine özen gösterin” Beslenmede yeri büyük olan sağlıklı yağlardan zengin kuruyemişlerin de okul çağı çocukları için faydasından bahseden Gündüz, kalori değerleri yüksek olduğundan bu gıdaları porsiyon kontrolü yaparak tüketilmesini; örneğin gün içinde 10-15 adet çiğ badem veya 2-3 adet ceviz tüketilmesini önerdi. Kalsiyumdan zengin süt ve süt ürünlerinin büyüme ve gelişme ile beraber kemiklerin güçlenmesini sağlamak için de mutlaka tüketilmesi gerektiğini vurgulayan Diyetisyen Gündüz, diş sağlığının korunmasının yanında, gelecekte oluşabilecek osteoporoz riskini azaltmak için de çocukların gün içinde mutlaka süt ve süt ürünleri tüketmesi gerektiğini anlattı. “Birlikte hazırlayın ve yiyin” Çocukların ebeveynlerini kendileri için rol model olarak kabul ettiğinden bahseden Diyetisyen Gündüz, “Dolayısıyla sizin oluşturduğunuz beslenme alışkanlıklarınız çocuklarınıza da yansıyor. Bu nedenle onların sağlıklı beslenmesini istiyorsanız bu konuda örnek ve yol gösterici olmanız gerektiğini unutmayın. Evde sağlıklı yemekler ve atıştırmalıklar hazırlayın. Hatta bunları çocuğunuzla birlikte yapın. Bununla birlikte, kahvaltıyı birlikte yapmaya ve akşam yemeklerinde de aynı masada olmaya özen gösterin” diye konuştu. “Beslenme çantasını birlikte hazırlayın” Akşamları beslenme çantasını beraber hazırlanılmasını tavsiye eden Gündüz, “Böylece okula götürdüğü ara öğünlere daha sempatik yaklaşacaktır. Aynı zamanda hangi gıdanın kendisi için nasıl bir yarar sağladığını da anlatabilir ve sağlıklı beslenme alışkanlığını küçük yaşlardan itibaren kazanmasına yardımcı olabilirsiniz” dedi. “Sağlıksız atıştırmalıklardan uzak tutun” Çocukların evden uzakta geçirdiği sürede yağ oranı yüksek ve besin değeri düşük atıştırmalıkları yemek istediğini hatırlatan Diyetisyen Gündüz, şunları dile getirdi: “Sağlıklı ürünlerden oluşan ana öğünler çocukların atıştırmalık ihtiyacının azalmasına yardımcı olacaktır. Bu nedenle evde ya da okulda ana öğünlerin atlanmamasına özen gösterin. Ayrıca, sağlıklı atıştırmalıkların miktarının da ana öğünlere göre daha az olmasına ve yemeklerden en az iki saat önce alınmasına özen gösterin.”