ÇEVRE - 20 Kasım 2024 Çarşamba 11:51

Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, Marmara Denizi’inde müsilajın nedenlerini, nasıl mücadele edilmesi gerektiğini anlattı

A
A
A
Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, Marmara Denizi’inde müsilajın nedenlerini, nasıl mücadele edilmesi gerektiğini anlattı

Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, müsilajın nedenlerini, nasıl mücadele edilmesi gerektiğini, kirliliğin boyutlarını, yosunların ve pinaların denizlerin temizliğindeki faydaları gibi birçok konuda dikkatle okunması gereken bilgileri aktardı.


Sarı, müsilajın, denizdeki biyolojik üretimin ilk basamağı olan bitkisel planktonun kirlilik, su sıcaklığı, durağanlık gibi etkilerin tetiklemesiyle aşırı çoğalması sonucu deniz suyuna salgıladıkları sümüksü, şeffaf, yapışkan bir organik madde olduğunu belirtti.


2021 yılı ilkbahar-yaz aylarında Marmara Denizi’nin yüzeyini kaplayan müsilajın Erdek Körfezi’nde 23 Ekim 2024’te yapılan kontrol dalışı esnasında 10 metre derinlikte başlayıp 15 metre derinliğe kadar oluştuğunun tespit edildiğini hatırlatan Sarı, 25 Ekim’de yapılan dalışlarda ise müsilajın 10 metreden başlayarak 24 metreye kadar yayıldığının görüldüğünü hatırlattı.


Müsilajın bahara kadar denizlerdeki suların soğuk olması nedeniyle yüzeye çıkamayacağını belirterek, "Sular ısınmaya başladığında müsilaj da yukarı çıkacak. Müsilaj denizde askıda. Denizin dibi tehlikede mercan, pina, midye ve sünger gibi canlıların üzerine çökmeye başladı. Canlıları ciddi tehdit ediyor" dedi.



Müsilajın denizin, kendisiyle kurulan kötü ilişkiye verdiği bir tepki olduğunu vurgulayan Sarı, şunları söyledi:


"Her türlü çöpü atığı üretiriz onları alıcı ortam diye denize boşaltırız. Klozetten eski koltuklara araba lastiklerinden izmarite kadar herşeyi denize boca ederiz. Denizlerin alıcı ortam olarak atıkları almak temizleyip insanlığın konforunu korumak gibi bir zorunluluğu olduğunu düşünüyoruz. Marmara Denizi çevresinde 25 milyon insan yaşıyor. Bunların atıkları denize salınıyor. Türkiye’nin yarısına hizmet sunan sanayi çok mu iyi? Onların da atıkları doğru düzgün arıtılmadan denize gidiyor. Tarımsal atıklar, ilaçlar, gübre atıkları denize akıyor. 50 yıldır Marmara Denizi’nin atık yükünü artırdık. Sürekli arttı. 50 yıl önce Marmara yükü x kadar ise 5x oldu."



Marmara Denizi "beni kurtarın" diye feryat ediyor


Sarı, 2021 yılında felaket boyutunda müsilaj ortaya çıktığını hatırlatarak, "O günü rakamlarıyla evsel atığın yüzde 51’ini arıtabilmişiz ve yüzde 49’u evsel atığın arıtmadan derinden denize bırakmışız. Bu yükün kaldırmayan Marmara Denizi, ’bu şartlarda yaşayamam beni kurtarın" diyor. Bu feryadı duymak gerekiyor. 2021’de ciddi önlemler alınacağı açıklandı. O günden bu yana ne olmuş.Yüzde 51’ini arıttığımız atıkların şimdi yüzde 51,7’sini arıtır olmuşuz. Sağlanan ilerleme sadece yüzde 0,7" diye konuştu.



Pinaların 25 milyon kişinin kirlilik yükünü temizlemesi imkansız


"Pinaları çoğaltırsak Marmara Denizi’nin temizlenmesine katkı olur mu?" şeklinde sorular geldiğini aktaran Sarı, şöyle devam etti:


"Pina Akdeniz’e endemik iki kabuklu bir canlı türü. Karadeniz, Marmara Ege, Adriyatik ve Akdeniz’i içine alan Akdenizler Sistemi’ne endemik canlı türü. Pina 2016 çıkan hastalık yüzünden Cebelitarık Boğazı’ndan Çanakkale boğazına kadar topluca öldü. Olağanüstü bir şekilde Marmara Denizi’nde yaşamaya devam etti. Denizde 1 saatte 6 litre deniz suyunu filtre ediyor. Suları temizliyor. Onların korunması denizlerdeki varlıklarını sürdürmesi çok önemli. Pina ürüyor çoğalıyor varlığını sürdürüyor. 25 milyonun atıklarının yükünü endüstrinin, gübrenin, tarım zehrinin yükünü nasıl kaldırsın? Bu kirliliği temizlemesi imkansız. Marmara Denizi’nin tüm dibini pinalarla donatsak bile yetersiz kalır. Önce kendi atıklarımızı arıtacağız."



"Pinaların yaşam alanı yosunları bile söküyoruz"


Pinaların deniz çayırlarının içinde yaşadığını vurgulayan Sarı, şunları söyledi:


"Mevcut pinaların yüzde 70’ten fazlası deniz çayırlarının içinde yaşıyor. Deniz çayırlarına yosun diye bakıyoruz istemiyoruz onları. 30 Haziran’da Erdek Körfezi’nde 7 yazlıkçı bir araya geliyorlar torunların ayağına yosun değmesin diye kepçe tutuyorlar. 400 metrekare kıyı şeridindeki deniz çayırlarını söküp yığdılar kenara. Bütün otellerin önündeki deniz çayırları sökülmüş bakın inceleyin. Eğitimli aklı başında insanlar yapıyor. Doğaya saygı desen önde gidiyorlar. Denize dair bilincimiz bilgimiz çok zayıf. Deniz çayırlarını sökerken pinaları da söküyoruz. Bunlar bir bütün ve denizlerin temizliği açısından çok önemli rolleri var."


"25 milyonun oluşturduğu atıkları pinaların temizlemesini kimse beklemesin" diyen Sarı, "Deniz çöp kutusu değil. Balıkların, yengeçlerin, pinaların, mercanların, midyelerin, deniz çayırlarının evi. Deniz yüzeyine arıtma tesisleri kurmak kısmi etkili olabilir ama binlerce metrekarelik bir alanı temizlemek mümkün değil. Tek çare arıtacağız, temizleyeceğiz. Müsilaj yüzeye daha da yaklaşacak. Tehdit giderek büyüyor" ifadesini kullandı.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Burdur Dünyada en çok görülen kanserlerden kolon kanserine yeni bir çare “Kara Mürver” meyvesi Burdur’da akademisyenler çalışmalarıyla kolon kanseri hücreleri ile savaşabilen yeni bir özüt keşfettiler. Burdur ve Türkiye’nin bir çok yerinde doğada yetişen “Kara Mürver” meyvesi özütünü bileşenlerine ayıran bilim insanları bu bileşenlerin kanserli hücreleri yok ettiğini ispatladılar. Dünyada en çok görülen kanserlerden bir olan ve dünyada üçüncü ölümcül kanser olarak bilinen kolon kanseri erken teşhis edilmediği sürece ölüm riskinin yüksek olduğu bir kanser olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde neredeyse her 10 kişiden birinde ortaya çıkan bu kanser halk arasında kalın bağırsak olarak bilinen sindirim sisteminin en son kısmındaki bölgede ortaya çıkıyor. Sağlık Bakanlığı’nın istatistiklerine göre ülkemizde de en sık görülen ilk beş kanser türü (akciğer, meme, prostat, kolon ve tiroid kanserleri) arasında yer alan kolon kanseri, birkaç yıl öncesine kadar 50 yaşından sonra gözlense de son zamanlarda adeta ‘bir salgın gibi’ daha genç insanlarda ortaya çıkmaya başladı. Burdur MAKÜ Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hulusi Dinçoğlu ve ekibi 2023 yılı Şubat ayında kolon kanserinde etkili olabileceğini düşündükleri ve içinde bulundurduğu antioksidan ve bağışıklık sistemi düzenleyici etkileriyle dikkat çeken bir meyve olan “kara mürver meyvesi” üzerinde çalışmalara başladı. Prof. Dr. Dinçoğlu ve ekibi kendi geliştirdikleri sentez yöntemiyle yaptıkları bu çalışmalar sonrasında kara mürver meyvesi özütünün bileşenlerinin kolon kanseri hücreleri üzerinde öldürücü bir etkisi olduğu sonucuna vardı. Ülkemizde bir çok yerde doğal olarak yetişebilen kara mürver meyvesi bu özelliği ilerleyen dönemlerde yapılacak çalışmalar sonrasında kolon kanseri tedavisinde kullanılabilecek bir hale getirilecek. Yapılan TÜBİTAK destekli tamamen milli ve yerli bu çalışma hakkında konuşan Prof. Dr. Ahmet Hulusi Dinçoğlu; “Biz Kara Mürver meyvesinin yapısında bulunan “antosiyaninler” demiş olduğumuz bileşiklerin kansere karşı etkili olup olmayacağına dair bir çalışma gerçekleştirdik. Bu çalışmaya ekibimizle beraber geçen sene başladık. Bu çalışmada diğer buna benzer çalışmalardan farklı olarak daha yenilikçi ve yeşil bir teknoloji dediğimiz “sentez” yöntemini kullanmış olduk. Bu yöntem kendi geliştirdiğimiz bir yöntemdir. Kullandığımız yöntem ile kara mürver meyvesinin yapısında yer almış olan kansere karşı etkili olabileceğini düşündüğümüz bileşikleri saf bir halde özütleyebildik. Bu sonuç bizim çalışmamızın şu anki aşaması için zaten oldukça verimli bir basamaktı ve başarıyla sonuçlanmış oldu. Sonraki basamakta da biz bu bileşenlerin yapısına dair özellikleri inceledik. Bu süreci de başarılı bir şekilde tamamladık ve daha sonraki süreçte de laboratuvar deneyleriyle hücre testleri gerçekleştirerek bu bileşenlerin kolon kanseri hücrelerine karşı nasıl bir etki ortaya koymuş olduğuna dair çalışmalar gerçekleştirmiş olduk. Laboratuvarda gerçekleştirilen bir çok test ve yöntem ile bu süreç ilerlemiş oldu ve çalışmamızın sonucunda elde ettiğimiz veriler bize kara mürver meyvelerinden kendi özütleme yöntemimiz ile elde ettiğimiz bileşenlerin kolon kanseri hücrelerine karşı öldürücü yıkımlayıcı bir etki göstermiş olduğunu ortaya koydu” dedi. Ülkemizde birçok yerde doğal bir şekilde yetişiyor Çalışmalarda kullandıkları kara mürver meyvesi hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Ahmet Hulusi Dinçoğlu; “Kara mürver meyvesi Burdur ve çevresinde yetişebilen bir meyvedir. Özellikle Burdur’da Altınyayla ilçesinde yaygın bir şekilde doğada var olan bir meyvedir. Çok fazla ticari olarak kullanımı olmayan bir meyve olduğundan dolayı üretiminde genel olarak doğada kendiliğinden yetişmiş olan ağaçların bulunmuş olduğu bir flora yaygın. Fakat ülkemizde de yine güneyde, İç Anadolu’nun güney kesimlerinde bu kara mürver meyvesi yetişebilmekte. Bu meyve son zamanlarda yapısındaki sağlık açısından olumlu etki gösteren bileşenlerden dolayı oldukça ilgi görmekte ve birçok ülkede yetiştiriciliği de yapılmaktadır. İnanıyorum ki ülkemizde de bizim bu çalışmalarımızla beraber bu ağacın, bu bitkinin ve meyvenin yetiştirilmiş olması, ekonomiye kazandırılması ile çalışmalar artacaktır. Bizim çalışmamız olayın sadece bir boyutu. Bu meyvenin bileşenlerinin bir çok farklı sağlık etkisi vardır olumlu yönde gerçekleşen. Biz bu çalışmaların yanında başka araştırmalar da yürütüyoruz. Onlarla da ilgili çok güzel sonuçlarımız var. Bu meyvenin yetişmesi çok önemli şartlar istemiyor, doğada, ülkemiz ikliminde yetişebilen bir bitki türü olarak karşımıza çıkıyor.” şeklinde konuştu. Çalışmaları tamamlayıp endüstriyel aşamaya geçmek istiyoruz Kara mürver meyvesi ile yapılan ilk çalışmaların tamamlandığını ve şimdi ise deney ve üretim olarak diğer aşamalara geçeceklerini de belirten Prof. Dr. Dinçoğlu; “Bu çalışmada biz birinci basamak aşaması olan “Faz 1” dediğimiz bir çalışma gerçekleştirmiş olduk. Hücre testleri ile süreci yürütmüş olduk. Burada önemli olan zaten olumlu sonuçlar elde edebilmiş olmaktı. Eğer olumlu sonuçlar elde edememiş olsaydık zaten bu çalışmanın bu aşamasından sonra ilerleyebilmemiz mümkün olmayacaktı. Elde ettiğimiz olumlu sonuçlar artık bizi ikinci ve üçüncü aşamalarda yani deney hayvanları veya onlardan olumlu sonuçlar elde edersek insanlar üzerinde gerçekleştireceğimiz çalışmalar ile artık nihai sonucu alma ve daha sonrasında da artık gerçekleştirilebilirse endüstri ile iş birliği yapılarak onlarda ürün geliştirme çalışmalarına girme süreçleri ile devam edecektir. Fakat şu an için sadece birinci basamak çalışmaları bitti. Bu çalışmalarda bize bu ürünün kolon kanseri üzerinde etkili olabileceğini gösterdi.” ifadesinde bulundu.