Yerel Haberler
Ankara
AB’den Türkiye’ye: "Pozitif Gündem ve Diyalog Karşılık Buluyor" mesajı
12 Aralık 2025 Cuma - 13:52 AB’den Türkiye’ye: "Pozitif Gündem ve Diyalog Karşılık Buluyor" mesajı Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu Maslahatgüzarı Jurgis Vilcinskas, 2025’in AB-Türkiye ilişkilerinde ilerlemenin hızlandığı, vize kolaylaştırmalarının genişlediği, ticaret hacminin arttığı ve mültecilere yönelik AB desteğinin güçlendiği bir yıl olduğunu belirtti. Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu Maslahatgüzarı Jurgis Vilcinskas, Ankara’da bir otelde basın mensupları ile bir araya gelerek AB ile Türkiye arasındaki gelişmeleri değerlendirdi. Maslahatgüzar Vilcinskas, 2025 yılının AB-Türkiye ilişkileri açısından "çok güçlü ve olumlu bir yıl" olarak kayda geçtiğini belirterek ticaret, göç, güvenlik, bilim ve inovasyon gibi alanlarda yürütülen üst düzey temasların "somut sonuçlar" doğurduğunu söyledi. Vilcinskas, yıl boyunca devam eden pozitif gündemin ve yoğun angajmanın altını çizerek, altı yıllık aranın ardından üst düzey ekonomik diyaloğun; dört yıl sonra ise terörle mücadele diyaloğunun yeniden başlatıldığını hatırlattı. Vilcinskas, "Diyalog derken sadece görüşme kastetmiyorum; her bir temas, ticaret engellerinin azaltılması, Ar-Ge işbirliğinin ilerletilmesi ve güvenlik tehditlerine ilişkin değerlendirmelerin paylaşılması gibi somut çıktılar üretti" ifadelerini kullandı. Yıl sonunda Schengen vizesi başvurularında 1 milyonun üzerinde seyretmesi bekleniyor Vilcinskas, yılın ikinci olumlu tablosunun halklar arası temas ile iş dünyasının hareketliliğinde görüldüğünü belirterek, AB üyesi ülkelerin Türkiye’deki konsoloslukları tarafından 2025 sonunda 1 milyonun üzerinde Schengen vizesi başvurusunun işlenmiş olacağının öngörüldüğünü söyledi. Bu rakamın Çin’in ardından dünyadaki en yüksek ikinci sayı olduğuna dikkati çekti. Yaz aylarında yürürlüğe giren aşamalı vize (visa cascade) düzenlemesinin, güvenilir seyahat geçmişine sahip Türk vatandaşlarına çok yıllı ve çok girişli vize alma imkânı sağladığını belirten Vilcinskas, "Uygulama şimdilik yalnızca tır şoförlerini kapsamıyor. Bunun dışındaki tüm başvuru sahipleri bu kolaylıktan yararlanıyor" dedi. Maslahatgüzar, düzenlemenin kısa sürede etkisini gösterdiğini, konsoloslukların önceki yıllara kıyasla daha fazla çok girişli vize verdiğini kaydetti. Ayrıca birçok AB ülkesinin iş dünyası, akademi ve öğrencilere yönelik özel kolaylaştırılmış uygulamalar başlattığını ifade etti. Avrupa Komisyonu’nun, Türkiye ile vize serbestisi teknik diyaloğunu yeniden başlatmayı teklif ettiğini hatırlatan Vilcinskas, kalan 6 kriterin tamamlanmasının önemine vurgu yaptı. Ticaret hacmi 230 milyar Euro’ya doğru AB-Türkiye ticaretindeki büyümeye değinen Vilcinskas, dengeli ticaret hacminin 2025 sonunda yaklaşık 230 milyar Euro’ya ulaşmasının beklendiğini belirtti. Gümrük Birliği’nin 30. yılına işaret eden Vilcinskas, otomotiv, temiz teknoloji ve tekstil gibi sektörlerde AB ve Türk şirketleri arasında "derinleşmiş değer zinciri entegrasyonu" bulunduğunu ifade etti. AB’den Suriyeli mülteciler için ek 1,5 milyar Euro Vilcinskas, Türkiye’nin Suriyeli mültecileri barındırma konusundaki "büyük insani sorumluluğunu" takdir ettiklerini belirterek AB’nin desteklerinin süreceğini kaydetti. Önümüzdeki üç yılda mültecilerin güvenli ve onurlu dönüş süreçlerini desteklemek için özel programlar tasarlandığını aktaran Vilcinskas, sınır lojistiğinin ücretsiz sağlanması ve Suriye’de yeni bir hayat kurabilmeleri için finansman desteğinin planlandığını kaydetti. Mülteci destek paketi kapsamında AB’nin geçen yıl sağladığı 1 milyar Euro’ya ek olarak bu dönem için 1,5 milyar Euro daha ayırdığını belirten Vilcinskas, desteğin özellikle sosyal sektörler, sınır yönetimi ve göç alanlarında yoğunlaşacağını söyledi. Göç politikalarının koordinasyonu, Suriye’de istikrar ve geçiş süreci konularında Türkiye ile çalışmaya devam edeceklerini dile getiren Vilcinskas, "Kapsayıcı ve demokratik bir Suriye’nin inşası, AB-Türkiye ilişkilerini ve stratejik ortaklığımızı derinleştirmek için büyük bir fırsat" dedi. "AB kendi savunma hazırlıklarına çok yatırım yapıyor" Türkiye’nin savunma sanayii ve askeri alandaki ihracatın dünyayla kıyaslandığında ivmelenme yaşadığını dile getiren Vilcinskas, "Ülkeniz savunma ürünlerinde ihracatı 7 milyarı (dolar) aşkın bir tutara ulaştırdı. Yine gerçekten en yüksek rakamlardan bir tanesi küresel alanda bu alandaki başarısı. Pek çok fırsat var, işbirliği fırsatı var. Endüstriler, savunma ve güvenlik konularında çalışan endüstriler arasında Türkiye ve Avrupa Birliği arasında pek çok işbirliği fırsatı var diyebiliriz. Şimdi Avrupa Birliği tarafında halen şuna dikkate devam etmeliyiz. Avrupa Birliği kendi savunma hazırlıklarına çok yatırım yapıyor. Bazı spesifik planlar var, mevzuat girişimleri var bununla ilgili olarak yapılan. O da şu anlama geliyor, bizim yatırımlarımızın fonlarla desteklenmesi lazım ve uzun vadeli stratejilerle de desteklenmesi lazım" "Türkiye, AB aday ülkesi olarak SAFE’e katılabilir" AB’nin yürüttüğü "Security Action for Europe" (SAFE) Programı’nın savunma alanında mali bir destek sağladığını ve üye devletler için 150 milyar Euro kredi desteği sağlayacağına dikkati çeken Vilcinskas, şu ifadeleri kullandı: "Program, üye devletler için hazırlanmış bir program her şeyden önce. Bu krediler acil durumda satın almalar için kullanılacak, bazı ileri silah sistemlerinin satın alınması için kullanılacak. Bu şekilde Avrupa Birliği üye devletlerinin dayanıklılığının direncini artıracak ve özellikle de Ukrayna. Çünkü Ukrayna o programın tam üyesi olacak. Onu da güçlendirecek. SAFE aynı zamanda diğer ortakları da kapsayabiliyor ve özellikle genişleme ülkelerini, aday ülkelerini kapsıyor. Aday ülke olarak Türkiye katılabilir, ortak satın alma programlarına katılabilir. Eğer Türkiye diyelim güç birliği yapıp ihalelere Avrupa Birliği üye devletleriyle birlikte katılmak, belli sistemlere satın almak isterse bunu yapabilir ve daha düşük fiyatlardan faydalanabilecek. Çünkü bu sözleşmelerde daha büyük finansman olacak ve fiyatlarla el verişi daha uygun olacak o sözleşmelerde. Şimdi Türkiye’nin Avrupa Birliği’ndeki oluşumları da tedarikçi olarak da katılabilir ortak satın alma programlarına belli şartlara tabi olarak. Şimdi Türkiye’nin kontrolü oluşumları hem Avrupa’da hem Türkiye’de, Türkiye’deki kontrolü oluşumları da yüzde 35’e kadar katılabilir alt hibelere. Ama bazı şartlar var, Türk firmaları değerinin yüzde 15’ine kadar bir değer de sunabilir, o yüzden Türkiye’ye SAFE’den hariç tutuldu demek doğru bir değerlendirme olmaz. Türkiye’nin kredilere erişimi yok, programın finansmanına erişimi yok ama öte yandan bazı kısımlarına erişimi var."
Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e yeni görev
12 Aralık 2025 Cuma - 13:28 Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e yeni görev Diyanet işleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Resmi Gazete’de yayımlanan atama kararlarıyla İstanbul’da bulunan Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörlüğü’ne atandı. Prof. Dr. Mehmet Görmez, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, 2015 yılında kurulan üniversitenin Sultan Ahmet Meydanı’nda eğitime başlayacağını bildirdi. Prof. Dr. Görmez, şu ifadelere yer verdi: "2015 yılında kurulan Türkiye Uluslararası İslâm Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ile Üniversiteyi Güçlendirme Vakfı, bugün itibarıyla İstanbul’un kalbi tarihî Sultanahmet Meydanı’nda icra safhasına ilk adımını atmıştır. Öncelikle bir emanet olarak üstlendiğim bu vazifeyi lütfeden ve bizleri ilim ve hikmet yoluna hâdim eyleyen Rabb’ime hamd ederim. Bu ağır ve müstesna sorumluluğu şahsıma tevdi eden Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ederim. İstanbul’un asırlara yayılan İslâm ve medeniyet hafızası üzerinde yükselen üniversitemizi, özgün medeniyet birikimimizi insanın anlam, değer ve sorumluluk ufkuyla buluşturan bir akademi olarak inşa etmeye gayret edeceğiz. Bu kurum yalnızca güçlendirilmiş bir ilahiyat eğitimi sunmakla yetinmeyecek; İslâmî ilimleri, beşerî bilimleri, temel bilimleri ve teknolojiyi aynı medeniyet idraki içinde buluşturmaya çalışan bir üniversite modeli olarak yapılandırılacaktır. Üniversitenin uluslararası ilim ve araştırma iş birliklerine açık olacağını, lisansüstü çalışmaların merkezde yer alacağını, güçlü bir araştırma üniversitesi olacağını vurgulayan Görmez, "Gayemiz öğrencilerimizi ve dünyanın önde gelen akademisyenlerini ve araştırmacılarını ortak bir medeniyet dili etrafında buluşturarak, bilginin yalnızca üretilmesini değil, aynı zamanda insanlık için kalıcı bir değere ve ortak bir iyiliğe dönüşmesini sağlamaktır. Bu büyük ilim hamlesine Türkiye’den, İslâm dünyasından ve gönül coğrafyamızın her köşesinden destek verecek bütün hocalarımıza, dostlarımıza ve ilim erbabına şimdiden teşekkür ederim. Milletimize, ülkemize ve İstanbul’un kadim ilim yolculuğuna hayırlı olsun. Rabbimiz, bu müesseseyi hayırda daim eylesin; cehdimizi ve gayretimizi bereketli kılsın" dedi. Üniversitenin yerleşkesi İstanbul’un kalbinde Türkiye Uluslararası İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, TBMM’de kabul edilen 1 Nisan 2015 tarihli ve 6641 sayılı Kanunla İstanbul’da kuruldu. Üniversite 2026 yılının eylül ayında eğitim ve öğretim hayatına Sultanahmet’te başlayacak, tarihi bir yerleşkede öğrenci kabul edecek.
Merkez Bankası Başkanı Karahan: "Fiyat istikrarının sağlanmasıyla birlikte kalıcı ve genele yayılan refah artışına ulaşacağız"
12 Aralık 2025 Cuma - 12:54 Merkez Bankası Başkanı Karahan: "Fiyat istikrarının sağlanmasıyla birlikte kalıcı ve genele yayılan refah artışına ulaşacağız" Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, Fiyat istikrarının sağlanması amacı doğrultusunda alınan mesafeyi önemsediklerini belirtti. Karahan, "Fiyat istikrarının sağlanmasıyla birlikte kalıcı ve genele yayılan refah artışına ulaşacağız" dedi. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), 2’nci Yüksek İstişare Konseyi toplantısını gerçekleştirdi. Ankara’da gerçekleştirilen toplantının açılış konuşmalarını TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras ve TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan gerçekleştirdi. Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan ise programa onur konuğu olarak katıldı. Toplantıda konuşan Karahan, Merkez Bankası olarak real sektörle çift yönlü iletişime önem verdiklerini ifade ederek, şubelerinde görev yapan uzman ekiplerin, 2013 yılından bu yana firmalarla, real sektör temsilcileriyle görüşmeler gerçekleştirdiğini belirtti. Karahan, "Makro ve mikrobiyatrilerden yaptığımız analizleri, saha görüşmelerinden elde ettiğimiz bilgilerle destekliyoruz. Elde ettiğimiz bilgileri hem karar alma süreçlerinde kullanıyoruz, hem de çeşitli sektörlerdeki durum ve yapısal sorunlar hakkında tespit yapma fırsatı buluyoruz. Bunları ilgili kamu kurum ve kuruluşlarıyla paylaşıyoruz. Bu kapsamda 2025 yılında iki bin 500’den fazla firmayla, son 5 yılda da toplamda yaklaşık 15 bin firma ile görüştük. Bu sene bu iletişimi bir adım öteye taşımaya karar verdik. Bu doğrultuda para politikası ve makroekonomik görünüm adlı toplantılar yapmaya başladık. Birçok şehirde sanayi ve ticaret odalarıyla, esnaf odalarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmeler gerçekleştirdik. Yeni yılda da bu toplantılara devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. "Fiyat istikrarının sağlanmasıyla birlikte kalıcı ve genele yayılan refah artışına ulaşacağız" Yapılan çalışmalarda 3 temel öncelikleri olduğuna değinen Karahan, "Rezerv yeterliliğini sağlamak, KKM bakiyesini azaltmak ve fiyat istikrarını tesis etmek. Merkez Bankası net rezervlerinde 120 milyar dolardan fazla artış kaydettik. Geldiğimiz noktada Merkez Bankası rezervlerinin artık günlük bazda takip edilmediğini görüyoruz. Bu da bize piyasanın, rezervlerimizin belli bir yeterlilik seviyesine ulaştığını düşündüğünü söylüyor. Bildiğiniz gibi şartlı bir yükümlülük olan KKM hesaplarının bakiyesi 143 milyar dolara ulaşmıştı. Şu anda bu bakiyenin 1 milyar doların altına indiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu konuyu da başarıyla gündemden çıkarmış oluyoruz. Üçüncü ama en önemli önceliğimiz fiyat istikrarı. En önemli diyorum çünkü rezerv ve KKM konularının kök sebebi olan yüksek enflasyon, aynı zamanda vatandaşın alım gücünü ve yaşam standartını düşürüyor. Bu nedenle ilk olarak enflasyonu kontrol altına almayı hedefledik. Aldığımız tedbirlerle enflasyonun yüzde 75’i aşmamasını sağladık. Daha sonra dezenflasyonu tesis ettik ve geldiğimiz noktada enflasyonun yüzde 31 seviyesine indiğini görüyoruz. Fiyat istikrarının sağlanması amacı doğrultusunda aldığımız mesafeyi önemsiyoruz. Hem kısa dönem göstergeler hem de orta vadeli görünüm bize dezenflasyonun sürdüğünü ve süreceğini gösteriyor. Bu düşüşün kalıcılığını sağlamak için sıkı para politikası duruşumuzu sürdüreceğiz. Elbette bu dönemde uygulanan politikaların real sektör üzerine bir takım etkileri söz konusu. Ancak geldiğimiz noktada ekonomideki büyümenin kompozisyonun değişerek devam ettiğini görüyoruz. Bununla birlikte ciddi bir sektörel dönüşümün de gerçekleştiği açık. Fiyat istikrarının sağlanmasıyla birlikte kalıcı ve genele yayılan refah artışına ulaşacağız" dedi. "Fiyat istikrarı demek faizlerin kalıcı olarak düşük olması demek" Fiyat istikrarının önemine değinen Karahan, açıklamalarına şu sözlerle devam etti: "Bildiğiniz gibi fiyat istikrarına giden yolda bazı maliyetler olabiliyor. Bu maliyetlere neden katlanılması gerektiğini anlatmak istiyorum. Sonrasında bugüne kadar enflasyonda yaşadığımız düşüşü nasıl sağladığımızı, bunun hangi kaynaklar aracılığıyla gerçekleştiğini anlatacağım. Bu aynı zamanda bize bundan sonraki düşüşün nasıl olacağı hakkında da bir fikir verecek. Son olarak kamuoyunda sık sık konuşulan faiz kararlarımız hakkında bir değerlendirme yapmak istiyorum. Burada hem vatandaş için hem real sektör için önemli olan, belirleyici olan piyasadaki faizler. Piyasadaki faizler ne zaman düşer? Piyasa faizleri Merkez Bankası’nın politika faizinden nasıl ve ne ölçüde etkilenir? Bu etki hangi unsurlara bağlıdır? Bu konuda bir değerlendirme yapacağım. Böylelikle kararlarımızı alırken göz önünde bulundurduğumuz bazı unsurları da vurgulayacağım. Merkez Bankamızın internet sitesini açtığınızda sol üst köşede şöyle bir ifade görürsünüz. Merkez Bankası’nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu fiyat istikrarı konusu neden bu kadar önemli ki, temel amacı bu olan bir kurum kurulması gerekli görülmüş. Bir ülkenin refahı için fiyat istikrarı neden bu kadar kritik? Fiyat istikrarının önemini anlamanın yolu, fiyat istikrarı olmadığında yani yüksek enflasyon ortamında neyi kaybettiğimizi analiz etmekten geçiyor. Hepimiz dönem dönem yaşamışızdır. Bazı şeylerin kıymetini en iyi onu kaybettiğimizde anlarız. Bu nedenle önce yüksek enflasyonun maliyetini anlatarak başlamak istiyorum. Her şeyden önce yüksek enflasyon demek, alım gücünde düşüş demek. Ücretlerde yaşanan artışların refahı aynı ölçüde artıramaması demek, yaşam standartlarına yansımaması demek. Bunun yanında her ne kadar yüksek enflasyon dönem dönem yüksek büyüme ile birlikte görülse de aslında aynı zamanda istikrarsızlık demek. Yüksek enflasyon dönemlerinde büyümenin çok oynak olduğunu görüyoruz. Bazı dönemlerde çok yüksek olabilen büyüme takip eden dönemlerde yavaşlayabiliyor. Maliyet artışları da benzer şekilde hareket ediyor. Bu nedenle yüksek enflasyon dönemleri genelde öngörülebilirliğin son derece düşük olduğu dönemler. Bunun neticesinde de böyle dönemlerde uzun vadeli planların ve uzun vadede verimlilik artışı sağlayacak yatırımların yapılması zorlaşıyor. Dolayısıyla bu dönemler uzun sürdüğü takdirde ekonominin verimliliği düşüyor ve uzun vadeli potansiyeli de zarar görüyor. Fiyat istikrarını sağladığınızda ise aynı zamanda öngörülebilirliği tesis etmiş oluyorsunuz. Bunun yanında fiyat istikrarı demek faizlerin kalıcı olarak düşük olması demek ve finans sektörü tarafından uzun vadeli finansmanın uygun şartlarda sağlanabilmesi demek. Uzun vadeli finansman imkanı ve öngörülebilirlikle birlikte düşük enflasyon yatırım ortamında ciddi bir iyileşme sağlar. Bu iyileşme ile beraber uzun vadeli yatırımlar yapılabilir hale gelir. Ülkenin büyüme potansiyeli artar, büyüme sürdürülebilir hale gelir. Büyümenin getirdiği refah artışı toplumun birçok kesimi tarafından daha dengeli şekilde paylaşılabilir." "Özel tüketim büyümesinin dengelenmesi, ekonomideki büyüme için oldukça önemli" 2020 yılından sonra Türkiye’nin yeniden yüksek enflasyonla tanıştığına değinen Karahan, 5 yıllık süreçte enflasyonun ortalama olarak yaklaşık yüzde 45 olarak gerçekleştiğini ifade etti. Karahan, "Bu dönem aynı zamanda para politikasının gevşek olduğu, kredi maliyetlerinin düşük tutulduğu ve kredi miktarının da oldukça bol olduğu bir dönemdi. Yani yatırım yapmak isteyenin, finansmana ulaşmak isteyenin ne erişim ne maliyet açısından zorlanmayacağı bir ortamdı. Böyle bir dönemde yatırımların hızlanmasını beklersiniz. Ancak veriye baktığımızda fiyat istikrarı döneminde neredeyse yüzde 8’i bulan yatırım büyümesinin bu söz konusu dönemde hızlanmak bir yana yavaşladığını gördük. Bu son dönemin bir başka özelliği ise büyüme oranlarının fiyat istikrarı dönemine benzer olması. 2004-2019 yılları arasında ortalama yüzde 5.5 kadar büyüyen Türkiye ekonomisi, ondan sonraki 5 yılda da benzer oranda büyüdü. Peki yatırım büyümesi bu dönemde zayıfladı ise ekonomi nasıl aynı hızda büyümeye devam etti? Sorunun cevabı aslında özel tüketimde yatıyor. Fiyat istikrarı döneminde yıllık bazda yüzde 4.5 büyüyen özel tüketim, yüksek enflasyon döneminde yüzde 10 oranında ve neredeyse tarihi olarak en büyük seviyelerde büyüdü. Bu büyüme kompozisyonu çok sağlıklı değil. Verilere baktığımızda yüksek enflasyon döneminde yani 2020’den sonraki dönemde yatırımlar Yüzde 5.7 büyürken özel tüketim yüzde 10 oranında yani yatırımlardan çok daha yüksek oranda büyüyor. Üretim kapasitesinin bu hızla artmadığı bir ekonomide bu kadar hızlı özel tüketim büyümesi ancak ithalatla mümkün. Nitekim ekonomimizde de bunu gördük. 2023 başında cari açığın milli geliri oranı ithalattaki artış kaynaklı yüzde 5’i aştı. Fiyat istikrarını sağladığımızda bu büyüme kompozisyonunun geçmişte olduğu gibi düzeleceğini yani yatırım tüketim dengesinin çok daha sağlıklı seyredeceğini düşünüyoruz. Özel tüketim büyümesinin dengelenmesi ve büyüme kompozisyonunun iyileşmesi dezenflasyon için önemli olduğu kadar ekonomideki büyümenin dengeli olabilmesi için de oldukça önemli. Bildiğiniz gibi parasal sıkılaşmaya başlayalı iki yıldan fazla bir süre oldu. Geldiğimiz noktada büyüme kompozisyondaki dengelenmenin ne boyutta olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Şu anda baktığımızda yatırım büyümesinin yüzde 7,7 olduğunu özel tüketimdeki hızla artışında önemli ölçüde törpülendiğini görebiliriz. Ve tıpkı anlattığım gibi yatırım büyümesinin özel tüketimden daha hızlı olduğu ve dolayısıyla büyümenin daha sürdürülebilir olduğu bir görünüm elde etmiş olduk" ifadelerini kullandı.
EPDK, yükümlülüklerini yerine getirmeyen 5 şirketin önlisansını iptal etti
12 Aralık 2025 Cuma - 12:08 EPDK, yükümlülüklerini yerine getirmeyen 5 şirketin önlisansını iptal etti Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), önlisans süresi içinde projelerinde gerekli ilerlemeyi göstermeyen Akfen Elektrik Enerjisi Toptan Satış AŞ, Powergy Elektrik Enerjisi Üretim AŞ, YBT Enerji Elektronik İnşaat Sanayi ve Ticaret AŞ, Call Enerji AŞ ile Ral Enerji AŞ’nin süre uzatımı taleplerini reddederek, söz konusu izinleri iptal etti. Depolamalı elektrik üretim tesisi olarak bilinen ve rüzgar ve güneş enerji santrallerinin büyük ölçekli enerji depolama üniteleri ile birlikte kurulmasına ilişkin düzenlemeler sonrası Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından 19 Kasım 2022’de başvurular alınmaya başlanmış, bu kapsamda rüzgar ve güneş enerjisine dayalı üretim tesisleri ile depolama ünitelerinin birlikte kurulması amacıyla 33 bin megavat kapasite için önlisans verilmişti. Verilen önlisanslar kapsamında, yatırımcıların önlisans süresi içerisinde yatırıma başlayabilmesi için gerekli izin ve onayları tamamlayarak üretim lisansı başvurusunda bulunmaları gerekiyor. Söz konusu önlisansların süreleri, projenin kurulu gücüne göre 30 ila 36 ay arasında değişiklik gösteriyor. 33 bin megavat gücündeki 678 önlisans EPDK tarafından titizlikle takip ediliyor EPDK; tarafından verilen önlisans sürelerinin sonunda yatırımcılar üretim lisansı aşamasına geçerek sahada yatırım sürecine başladı, 29 megavat kurulu gücündeki ilk depolamalı güneş santrali de işletmeye alınarak üretime başladı. Bu süreçte önlisans yükümlülüklerini tamamlayamayan projelerin sahipleri de gerekçeleriyle birlikte süre uzatımı talebiyle EPDK’ya başvuruda bulundu. Söz konusu süre uzatım başvuruları EPDK tarafından titizlikle incelenerek sonuçlandırılmaya başlandı. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen 5 şirketin önlisansı iptal edildi Yapılan inceleme ve değerlendirmelerde önlisans süresi içinde projelerinde gerekli ilerlemeyi göstermeyen Akfen Elektrik Enerjisi Toptan Satış A.Ş., Powergy Elektrik Enerjisi Üretim A.Ş., YBT Enerji Elektronik İnşaat Sanayi Ve Ticaret A.Ş., Call Enerji A.Ş., Ral Enerji A.Ş.’nin toplam 168 Megavat kurulu gücündeki 5 adet önlisansında yapılan süre uzatımı başvuruları reddedilerek önlisansları iptal edildi. Konuyu değerlendiren Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu Başkanı Mustafa Yılmaz; 29 Megavatlık depolamalı güneş enerjisi santralinin işletmeye alındığını, 611 megavatlık depolamalı yatırımın da üretim lisansını aldığını hatırlatarak bugün sahada yaklaşık 500 milyon dolarlık yatırımın olduğunu ve bu rakamın 20-25 milyar dolar düzeyine ulaşacağını vurguladı. EPDK Başkanı Yılmaz sözlerine şöyle devam etti: "Depolamalı yatırımlar Türkiye’nin enerji dönüşümünün omurgasıdır; yenilenebilir enerji hedeflerimize ulaşmak için vazgeçilmezdir. Bu kapsamda tüm önlisans sahibi yatırımcıların gecikmeksizin yükümlülüklerini yerine getirmesini, projelerin de hızla sahaya yansımasını bekliyoruz. Kimsenin Türkiye’ye vakit kaybettirmeye hakkı yok. İzin süreçlerini aksatan, sektörümüze zaman kaybettiren ve gerçek bir yatırım iradesi ortaya koymayan şirketlere asla müsamaha göstermeyiz. Bugün aldığımız kararın, önlisans sahibi tüm yatırımcılara net bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte ağır davranan, bahane peşinde koşan, gerekli sorumluluğu almayan kaybeder."
MSB: "SDG terör örgütünün zaman kazanma çabaları da boşunadır"
12 Aralık 2025 Cuma - 12:01 MSB: "SDG terör örgütünün zaman kazanma çabaları da boşunadır" Milli Savunma Bakanlığı (MSB), SDG terör örgütünün 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde, Suriye ordusuna birlik olarak değil, ferdi olarak entegre olmasını beklediğimizi daha önce de ifade ettik. SDG terör örgütünün zaman kazanma çabaları da boşunadır. Entegrasyondan başka seçenek sonuç vermeyecektir" açıklamasında bulundu. Milli Savunma Bakanlığı haftalık basın bilgilendirme toplantısı, bakanlıkta bulunan Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Basın Bilgilendirme Salonu’nda gerçekleştirildi. Basın bilgilendirme toplantısında açıklamalarda bulunan Milli Savunma Bakanlığı Basın Halkla İlişkiler Müşaviri ve Bakanlık Sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk, gündeme ilişkin gelişmeleri aktardı. "4 PKK’lı terörist teslim oldu" Türk Silahlı Kuvvetlerinin kalıcı güvenliği tesis etmek için sınır içerisinde ve sınır ötesinde aralıksız çalıştığı belirten ve bu kapsamda 4-12 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirdiği görev ve faaliyetler konusunda bilgi veren Tuğamiral Zeki Aktürk , "4 PKK’lı terörist teslim oldu. Sınırlarımızda ve ötesinde arazi arama-tarama; mağara, sığınak, barınak ile mayın ve el yapımı patlayıcı tespit ve imha çalışmalarına devam edildi. Suriye Harekât Alanlarında imha edilen tünel uzunluğu Menbiç’de imha edilen 4 kilometre tünel ile birlikte, 732 kilometreye ulaşmıştır" diye konuştu. "Yıl içerisinde sınırlarımızdan yasa dışı yollarla geçmeye çalışırken yakalananların sayısı 9 bin 491, hududu geçemeden engellenen kişi sayısı da 62 bin 863 olmuştur" Kademeli güvenlik sistemi ve teknoloji destekli tedbirlerle yasa dışı geçiş ve kaçakçılıkla mücadelenin aralıksız devam ettiği hudutlarda gerçekleşen faaliyetlere dair de konuşan Aktürk, "Yasa dışı yollarla geçmeye çalışan 3’ü terör örgütü mensubu olmak üzere 235 şahıs yakalanmış, 2 bin 315 şahıs ise hududu geçemeden engellenmiştir. Böylece, yıl içerisinde sınırlarımızdan yasa dışı yollarla geçmeye çalışırken yakalananların sayısı 9 bin 491, hududu geçemeden engellenen kişi sayısı da 62 bin 863 olmuştur. Ayrıca dönem içerisinde (4-12 Aralık) Hakkâri ve Van hudut hatlarında yapılan arama-tarama faaliyetlerinde toplam 82 kilogram uyuşturucu madde ele geçirilmiştir" dedi. MKE’den ilk yurtdışı fabrika Azerbaycan’a Türk Silahlı Kuvvetlerinin güçlü, modern ve etkin savunma kapasitesinin yerli ve millî savunma sanayi ürünlerle geliştirilme çalışmalarına da devam edildiğini söyleyen Aktürk, "Bu kapsamda, Kara Kuvvetleri Komutanlığımızca muhtelif miktarda; Sırt Tipi Karıştırma Sistemi (KARSİS) ile Sensör Keşif, Radar ve Komuta araçları muayene ve kabul faaliyetleri tamamlanarak envantere alınmıştır. Ayrıca hafta içerisinde Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketimiz tarafından çeşitli adet ve çapta silah ve mühimmatın teslimatı tamamlanmıştır. Dost ve kardeş Azerbaycan ile savunma sanayii alanındaki somut ve stratejik adımlarımızın bir yansıması olarak Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketimiz (MKE) tarafından, Azerbaycan’da ‘Makine ve Kimya Azerbaijan (MKA)’ adıyla kurulan ve yurt dışındaki ilk iştiraki olma özelliği taşıyan şirketimiz faaliyetlerine başlamıştır. Bu vesileyle ‘Biz bir millet, iki devletiz.’ ilkesiyle Türkiye-Azerbaycan kardeşliğinin temelini atan Azerbaycan’ın Millî Lideri Merhum Haydar Aliyev’i, vefatının (12 Aralık) 22’nci yılında rahmet ve saygıyla anıyoruz. Diğer yandan Açık Deniz Karakol gemisi inşa projesi kapsamında inşa edilen bir geminin Romanya’ya satışının ardından satılan gemiden daha üstün özelliklere sahip olacak olan Seferihisar, İstanbul Tersanesi Komutanlığımızda inşa edilerek Deniz Kuvvetlerimize teslim edilecektir" ifadelerini kullandı. Milli Savunma Bakanlığı Basın Halkla İlişkiler Müşaviri ve Bakanlık Sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk’ün basın bilgilendirme toplantısı sonrasında Millî Savunma Bakanlığı, basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularıyla ilgili açıklamalarda bulundu. "SDG terör örgütünün zaman kazanma çabaları da boşunadır" Terör örgütü SDG’nin entegrasyonu konusunda gündemdeki sorulara yönelik açıklama yapan Milli Savunma Bakanlığı, "Bu konudaki duruşumuzu Sayın Bakanımız dün Meclis Genel Kurulunda icra edilen bakanlığımızın bütçe görüşmelerinde açık olarak ifade etmiştir. Bunun yanında SDG terör örgütünün 10 Mart Mutabakatına rağmen Suriye ordusuna entegre olmak yerine faaliyetlerine devam etmesi Suriye’de tesis edilmeye çalışılan istikrar ve güven ortamına zarar vermeyi sürdürmektedir. Bazı ülkelerin eylem ve söylemleri ile terör örgütü SDG’yi entegre olmama, silah bırakmama konusunda cesaretlendirdiği görülmektedir. SDG terör örgütünün 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde, Suriye ordusuna birlik olarak değil, ferdi olarak entegre olmasını beklediğimizi daha önce de ifade ettik. SDG terör örgütünün zaman kazanma çabaları da boşunadır. Entegrasyondan başka seçenek sonuç vermeyecektir" ifadelerine yer verdi. "Görüntülere yansıyan faaliyetlerimiz rutin birlik değişim faaliyetleridir" Suriye’de TSK’nın intikal görüntüleri üzerinden yapılan haberlerin gerçeği yansıtmadığını duyuran Milli Savunma Bakanlığı, "Geçtiğimiz hafta içerisinde TSK’nın Suriye’deki rutin faaliyetlerine ilişkin görüntüler üzerinden operasyon hazırlığı yapıldığına dair iddialar gündeme getirilmiştir. Görüntülere yansıyan faaliyetlerimiz rutin birlik değişim faaliyetleridir. Burada asıl takip edilmesi gereken TSK’nın hareketliliğinden ziyade, terör örgütü SDG’nin durumu ve Suriye Ordusu’nun faaliyetleridir" açıklamasında bulundu. "S-400 Hava Savunma Sistemi ile ilgili yeni bir gelişme bulunmamaktadır" ABD Büyükelçisi Tom Barack’ın S400 ve F-35 ile ilgili açıklamalarına dair değerlendirmede bulunan Milli Savunma Bakanlığı, "Ülkemizin hava savunma kabiliyetini yerli ve milli sistemlerle güçlendirmeye yönelik çalışmalarımız planlandığı şekilde sürmektedir. Son günlerde gündeme getirilen S-400 Hava Savunma Sistemi ile ilgili yeni bir gelişme bulunmamaktadır. F-35 tedariğine ilişkin ABD’li muhataplarımızla yürütülen diplomatik temas ve görüşmeler sürmekte, F-35 tedariği konusundaki yaptırım ve engellerin kaldırılması ve ülkemizin programa yeniden dâhil edilmesi için istişareler devam etmektedir. F-35 projesine yönelik sürecin, müttefiklik ruhu çerçevesinde, karşılıklı diyalog ve yapıcı istişareyle ele alınmasının iki ülke ilişkilerine olumlu katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir" ifadelerine yer verdi. Eurofıghter tedarikinde son durum Umman ve Katar’dan alınacak Eurofıghter’lar hakkında bilgilendirmede bulunan MSB, "Sayın Cumhurbaşkanımızın imza töreninde ifade ettiği gibi Birleşik Krallık’tan tedarik edilecek yeni üretim uçakların teslimatı başlayıncaya kadar ara çözüm olarak Katar ve Umman’dan 12’şer adet uçak alınması planlanmaktadır. Katar’dan alınacak uçaklar sözleşmenin imzalanmasını müteakip, Umman’dan tedarik edilecek uçaklar ise yapılması planlanan modernizasyon faaliyetlerinin ardından ülkemize getirilecektir" açıklamasında bulundu.