Yerel Haberler
Ankara
27 Aralık 2025 Cumartesi - 00:22 Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan atamalar Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan atamalar hakkında karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası ile yayımlanan karar ile birlikte, Lüksemburg Büyük Dükalığı nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliğine, Avrupa Birliği nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Daimi Temsilcisi Faruk Kaymakçı atandı. Avrupa Birliği nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Daimi Temsilciliğine, İkili İlişkiler Genel Müdürü Yaprak Balkan, Karadağ nezdinde Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliğine ise Yurtdışı Tanıtım ve Kültürel İşler Genel Müdürü Ayda Ünlü atandı. Ayrıca karar ile birlikte, Strateji ve Bütçe Başkanlığında açık bulunan Plan ve Programlar Genel Müdür Yardımcılığına Serdar Altay, Sektörler ve Kamu Yatırımları Genel Müdür Yardımcılığına Mehmet Cem Fendoğlu, Devlet Yardımları Genel Müdür Yardımcılığına Volkan Öz, Ekonomik Modelleme ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdür Yardımcılığına Önder Demirezen ve Birinci Hukuk Müşavirliğine Zuhal Edis atandı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında ise açık bulunan Milli Emlak Genel Müdür Yardımcılığına Değer Ecer ve Yüksek Fen Kurulu Üyeliğine Hasan Bebek atandı. Bakanlıkta açık bulunan Başmüfettişliğe ise Müfettiş Yakup Yıldırım getirildi. Meteoroloji Genel Müdürlüğünde 4. Bölge Müdürü Ayşe Gemici ve 15. Bölge Müdürü Abdulkerim Kaya görevden alındı ve yerlerine 4. Bölge Müdürü olarak Murat Ayvazoğlu ve 15. Bölge Müdürü olarak Bayram Doğan atandı. Karar ile birlikte Sağlık Bakanlığına açık bulunan Hukuk Hizmetleri Genel Müdür Yardımcılığına Hakan Bozkurt atandı.
Dışişleri Bakanı Fidan: "Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz"
18 Aralık 2025 Perşembe - 14:07 Dışişleri Bakanı Fidan: "Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz" Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Biz de sürecin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla ilerlemesini umuyoruz. Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz. Ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalı" dedi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TRT World’e verdiği röportajda bölgesel ve küresel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakan Fidan, Türkiye’nin Filistin meselesinde uluslararası vicdanın sesi olduğunu vurgulayarak İsrail’in Gazze’deki saldırılarına karşı Türkiye’nin en başından bu yana açık bir diplomatik duruş sergilediğini kaydetti. İsrail’in uzun yıllar uluslararası sistemde fiilen dokunulmazlık zırhıyla hareket ettiğini belirten Bakan Fidan, "Bu durum on yıllardır böyleydi ve İsrail uluslararası sistemden muaf tutuldu, ama bence bu dönem artık sona erdi. Türkiye, ortaklarıyla birlikte bu sonuca varılmasında çok önemli bir rol oynadı. Bu yüzden İsrail, Türkiye’nin katılımına şiddetle karşı çıkıyor. Ama burada tek ilgili aktör İsrail değil. Burada başka ilgili aktörler de var, bu yüzden onlarla da görüşüyoruz" şeklinde konuştu. Bakan Fidan, İsrail’in Türkiye’nin olası uluslararası güvenlik mekanizmalarına katılımına karşı çıktığını ancak Ankara’nın ilgili tüm aktörlerle temaslarını sürdürdüğünü dile getirerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bakanlıklar arası ekiplerin Gazze’ye yardım ulaştırılması konusunda yoğun çalışma yürüttüğünü söyledi. Fidan, İsrail’in Türkiye’nin olası uluslararası güvenlik mekanizmalarına katılımına karşı çıktığını ancak Ankara’nın ilgili tüm aktörlerle temaslarını sürdürdüğünü belirterek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla bakanlıklar arası ekiplerin Gazze’ye yardım ulaştırılması konusunda yoğun çalışma yürüttüğünü söyledi. "En büyük tehdidin terörizm olduğunu düşündük ve devreye girdik" Türkiye’nin terörle mücadelede bölgedeki en tecrübeli ülkelerden biri olduğunun altını çizen Bakan Fidan, "Son 40 yıldır PKK ve diğer terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. Bu süreçte ciddi bir birikim, kapasite ve uzmanlık geliştirdik. Dolayısıyla konu DEAŞ olduğunda, ne yazık ki geçen yıla kadar Suriye’deki tehdit ortamı nedeniyle DEAŞ ve diğer terör örgütleri sistemdeki boşluklardan faydalanabildi. Ancak artık iç savaş sona erdi, Şam’da halk iradesi hâkim ve şu anda sağlıklı bir iş birliği söz konusu. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bir iş birliği mekanizması olduğu sürece bunun üstesinden gelebiliriz. Devrimin ilk aylarında, 2025’in başlarında, diğer bölge ülkeleriyle bir araya geldik. Dedik ki, ‘Suriye toparlanma sürecine girdi. Çok derin yaraları var, iyileşmesi için zamana ihtiyacı var ve bu süreçte uluslararası ve bölgesel desteğe ihtiyaç duyuyor. Ancak bu sırada başka düşmanca unsurların bu süreci istismar etmesini istemiyoruz.’ Bu nedenle o dönemde en büyük tehdidin terörizm olduğunu düşündük ve devreye girdik. Bu iş birliği, Suriyeli ortaklarımızın zihinlerinde ayrı bir farkındalık oluşturulması açısından oldukça faydalı oldu" ifadelerini kullandı. "Uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun bir parçası oldular ve Vaşington’da gerekli belgeleri imzaladılar" Suriye’nin uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyona katılımının önemli bir adım olduğunu belirten Fidan, şöyle devam etti: "Uluslararası toplumun DEAŞ’la nasıl mücadele ettiği, hangi mekanizmaların kullanıldığı ve artık birer devlet aktörü olarak diğer bölge ülkeleriyle birlikte bu sorunla nasıl başa çıkmaları gerektiği onlar için yeni bir alandı. Bu açıdan faydalı oldu. Suriyeli muhataplarımız oldukça yetkin ve bu meseleyi ele alma konusunda son derece istekli. Bildiğiniz üzere uluslararası DEAŞ karşıtı koalisyonun bir parçası oldular ve geçen ay Vaşington’da gerekli belgeleri imzaladılar. Bu çok olumlu bir adımdı. Böylece DEAŞ’la mücadele konusunda, diğer ülkelerle birlikte kararlı olduklarını açıkça ortaya koydular. Şu anda askeri ve istihbarat uzmanlarımız, diğer bölge ülkeleriyle, Amerikalılarla ve ilgili tüm taraflarla birlikte DEAŞ’la mücadele gündemini ileriye taşıyor. Hiçbir terör unsurunun Suriye halkının ve devletinin toparlanma yolculuğunu sabote etmesine izin vermemeliyiz." "Bir devlette, farklı otoritelere bağlı iki ya da üç ayrı silahlı yapı olamaz" Suriye’nin kuzeyindeki SDG unsurlarının entegrasyon sürecine ilişkin değerlendirmede bulunan Fidan, sürecin yavaş ilerlemesinden duyulan rahatsızlığı dile getirdi. Türkiye, Suriye ve bazı ortakların, SDF’nin zaman kazanmaya çalıştığı yönünde ortak bir kanaate sahip olduğunu ifade eden Fidan, "Amerikalı ortaklarımız da bu sürecin tamamlanması gerektiğinin farkında. Bu, Suriye’nin birliği açısından hayati önemde. Bildiğiniz üzere, Suriye’deki muhalif silahlı grupların tamamı, SDG hariç, artık Savunma Bakanlığı çatısı altına girdi. Çünkü SDG, eski muhalefet yapısının bir parçası değildi. Eskiden farklı silahlı gruplar vardı ve tek bir komuta-kontrol yapısı altında değillerdi. Şimdi ise Savunma Bakanlığı’nın komutasını kabul ettiler. Bu, ulusal birlik açısından son derece önemli. Çünkü bir devlette, farklı otoritelere bağlı iki ya da üç ayrı silahlı yapı olamaz. Böyle bir durumda birlikten ve egemenlikten söz edemezsiniz" diye konuştu. "Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz" Suriye Hükümeti ile SDG arasında varılan 10 Mart mutabakatını anımsatan Fidan, "Biz de sürecin diyalog, müzakere ve barışçıl yollarla ilerlemesini umuyoruz. Yeniden askeri yollara başvurma ihtiyacının ortaya çıktığını görmek istemiyoruz. Ancak SDG, ilgili aktörlerin sabrının tükenmekte olduğunu anlamalı. 10 Mart tarihli anlaşmaya bağlılıklarını gecikmeden ve çarpıtmadan yerine getirmeleri bekleniyor. Bu anlaşmadan herhangi bir sapma görmek istemiyoruz. Şam’daki Suriyeli ortaklarımız da bunun ulusal birlik için hayati bir adım olduğunu görüyor. Ben temkinli ama umutlu bir iyimserlik içindeyim. Doğru yöntemler ve iş birliği biçimleriyle bu noktaya ulaşacağımıza inanıyorum" dedi. "Gazze örneğinde olduğu gibi, bu tür bir arabuluculuk ancak ABD’nin aktif katılımıyla mümkün" Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Fidan, Türkiye’nin her iki tarafla da konuşabilen nadir ülkelerden biri olduğunu ve ateşkes için başından bu yana yoğun çaba gösterdiğini söyledi. Avrupa’nın ortasında süren savaşın büyük bir yıkıma yol açtığını aktaran Fidan, "Karadeniz’e doğru olası bir genişleme, Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkeler için ciddi bir risk oluşturuyor. Bu nedenle Türkiye, savaşın başından itibaren ateşkes için yoğun çaba sarf etti. Pek çok girişimimiz oldu; bazılarını ortaklarımızla, bazılarını tek başımıza yaptık. Son haftalarda görüşmelerin yoğunlaştığını görmekten memnuniyet duyuyoruz. Avrupalılar devrede, Amerikalılar arabuluculuğu yürütüyor. Bu süreçte Başkan Trump ve ekibine özel bir takdir borçluyuz. Gazze örneğinde olduğu gibi, bu tür bir arabuluculuk ancak ABD’nin aktif katılımıyla mümkün. Biz de Amerikalılarla, Ruslarla, Ukraynalılarla ve Avrupalılarla temas halindeyiz. Taraflar şu anda bir anlaşmaya oldukça yakın" ifadelerine yer verdi. Ortaya çıkacak mutabakatın Ukrayna halkına sunulacağını belirten Fidan, güvenlik garantileri konusunun sürecin en zor başlıklarından biri olduğunu kaydetti. "Sorunların en kısa çözümü ateşkestir" Karadeniz’de artan güvensizlik ortamına da değinen Fidan, Tahıl Anlaşması sayesinde 30 milyon ton tahılın dünya piyasalarına ulaştırıldığını, bunun özellikle Afrika için hayati önemde olduğunu vurguladı. Ticari gemilerin hedef alınması ve İHA tehditlerinin bölgesel güvenliği zedelediğini belirten Fidan, "Karadeniz’de güvensizlik yeniden arttı. Türk Hava Kuvvetleri Karadeniz’den gelen bir İHA’yı düşürdü. Ticari gemiler hedef alındı. Bu ciddi bir sorun. Hükümetiniz enerji altyapısı ve liman tesisleri için bazı güvenlik garantileri çağrısı yapıyor. Ancak Karadeniz’de gemilerin hedef alınması, mayınlar ve İHA’lar kıyıdaş ülkeleri de etkiliyor. Romanya ve Bulgaristan’la bu konuda askeri iş birliği içindeyiz. Tüm bu sorunların en kısa çözümü ateşkestir. Aksi halde uyardığımız bölgesel tırmanma gerçekleşiyor ve bu başka yerlere de yayılabilir" diye konuştu. "Kıbrıslı Türklerin izolasyonu sona ermeli" Kıbrıs meselesine ilişkin değerlendirmesinde Fidan, Güney Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı’nı devralmasının Türkiye açısından hem risk hem fırsat barındırdığını belirterek şu ifadeleri kullandı: "Rum yönetimi her platformda Türkiye’yi engelliyor. Buna rağmen Avrupa’nın karşı karşıya olduğu tehditler, AB-Türkiye iş birliğini her zamankinden daha önemli hale getirdi. Kıbrıs’ta gerçekler ortada. Türk tarafı Annan Planı’na ‘evet’ dedi, Rumlar ‘hayır’ dedi. Eşitlik temelinde bir güç ve refah paylaşımını kabul etmiyorlar. Herkes bunu biliyor. Alternatif nedir? İki devletli çözüm. Siyasi sorun dondurulabilir, ama ekonomik, turistik ve enerji alanlarında iş birliği yapılabilir. Kıbrıslı Türklerin izolasyonu sona ermeli. Gerçekleri söylemek cesaret ister. Bu cesareti göstermeliyiz." (OHÖ-
HAK-İŞ Başkanı Arslan: "Göçmenlerin haklarını bu ülkenin yurttaşlarının haklarıyla eşitleyene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz"
18 Aralık 2025 Perşembe - 13:21 HAK-İŞ Başkanı Arslan: "Göçmenlerin haklarını bu ülkenin yurttaşlarının haklarıyla eşitleyene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz" Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) Başkanı Mahmut Arslan, "Göçmenlerin haklarını bu ülkenin yurttaşlarının haklarıyla eşitleyene kadar da biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Herkes ve her yerde insan olduğunu unutmayacağız" dedi. HAK-İŞ Konfederasyonu, 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü kapsamında ‘Emek Perspektifinden Göç Hareketi’ konulu program düzenledi. Programda yabancıların iş gücü piyasasına erişimi, emek perspektifinden göç hareketi gibi konular ele alındı. HAK-İŞ Konfederasyonu’nda düzenlenen programda açılış konuşmasını yapan HAK-İŞ Başkanı Mahmut Arslan, göçün temel sorumluluklarından biri olduğunu aktararak, "Göç konusunda hem ülkemizde hem bölgemizde hem de bütün dünyada olup bitenleri takip etmek bunlarla ilgili tecrübemizi geliştirmek ülkemize yönelik gelişmelere karşı duyarsız kalmamak onun bir öznesi olma konusundaki çabalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz" ifadelerini kullandı. 8 Aralık’ın kendileri için dönüm noktası olduğunu dile getiren Arslan, "En büyük göç Suriyeli kardeşlerimizle olduğu için 8 Aralık bizim için tarihi bir dönüm noktasıdır. Suriye’deki devrimin gerçekleşmesiyle beraber Suriye Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi ve iki ülke arasındaki ilişkilerin her gün daha da gelişmiş olması, daha yakın olması aslında bizim göç konusundaki önemli bir eşiği geçtiğimizi gösteriyor" değerlendirmesinde bulundu. "Ayın 25’inde tekrar Suriye’den bir heyetimiz Türkiye’ye gelecekler" Suriyeli heyetlerle görüşmelerini sürdürdüklerini söyleyen Arslan, "Ayın 25’inde tekrar Suriye’den bir heyetimiz Türkiye’ye gelecekler. Türkiye’deki Suriyeli işverenlerin oluşturduğu dernek ve çeşitli kuruluşlarla bir ortak çalışma yapacağız. Suriyeli işverenlerin Suriyeli göçmenleri çalıştırırken özellikle çalışma izinleri dahil bir kısım haklarının güvence altına alınabilmesi için onlarla neler konuşmamız gerektiğinin gündemini oluşturduk. İnşallah hem Suriyeli Konfederasyonumuz hem de HAK-İŞ olarak bu çalışmaları yine işçi emek perspektifinden sürdürmeye devam edeceğiz" açıklamasında bulundu. Suriyeli vatandaşların çalışma izinleri konusundaki adımların sürdürüleceğini belirten Arslan, "Çalışma Bakanımızla da konuştuk. Bu konudaki muhataplarımızla da konuştuk. Yeni adımların geleceğinin umudunu asla kaybetmiyoruz. Türkiye bu istikametteki çalışmalarını devam ettirecek ve biz de destek olmaya devam edeceğiz. Çiftte standarttan uzak durarak insanları çeşitli gruplara ayırarak, bu grupları arasında ayrım yaparak, Türkiye tarih boyunca bir yanlışa düşmemiştir" diye konuştu. "Göçmenlerin haklarını bu ülkenin eşit yurttaşlarının haklarıyla eşitleyene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz" Arslan, göçmenlerin eşit haklarla yaşamaları için çalışacaklarını vurgulayarak şunları kaydetti: "Göçmenlerin haklarını bu ülkenin yurttaşlarının haklarıyla eşitleyene kadar da biz mücadelemizi sürdüreceğiz. Çünkü temel yaklaşımız herkes ve her yerde insan olduğunu unutmayacağız. Onun için de insan hakları konusundaki ülkenin eksikleri varsa bunların giderilmesi, insan hakları bağlamında yapılması gerekenleri yapmak ve gerçekten insanların hangi ülkeden geldiklerine değil, hangi işi yaptıklarına ve hangi haklara sahip olduklarının bizim için esas olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Yapacak çok işimiz var." Programa Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Misyon Şefi Gerard Karl Waite ve İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanı Hüseyin Kök de katıldı.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: "Türkiye bugün insani duruş ve stratejik akılla düzen kurucu aktör konumundadır"
18 Aralık 2025 Perşembe - 13:03 Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: "Türkiye bugün insani duruş ve stratejik akılla düzen kurucu aktör konumundadır" Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Türkiye bugün; krizleri izleyen değil, süreçleri şekillendiren, diplomasiyi sahaya yansıtan, insani duruş ve stratejik akılla düzen kurucu bir aktör konumundadır" dedi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, sosyal medya hesabından 16. Büyükelçiler Konferansı İstişare Toplantısı’na ilişkin yaptığı paylaşımda, "Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan ile birlikte, ülkemizi görev yaptıkları her coğrafyada başarıyla temsil eden büyükelçilerimizle bir araya geldik. Uluslararası sistemin derin bir dönüşümden geçtiği, belirsizliklerin arttığı bu dönemde; Türkiye eksenli, çok katmanlı, bağımsız ve ilkeli dış politika vizyonumuzun küresel barış, istikrar ve adalet için taşıdığı önem her geçen gün artmaktadır. Türkiye bugün; krizleri izleyen değil, süreçleri şekillendiren, diplomasiyi sahaya yansıtan, insani duruş ve stratejik akılla düzen kurucu bir aktör konumundadır. Kıbrıs’tan Gazze’ye, Suriye’den Ukrayna’ya, Türk Dünyası’ndan Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyada hak, hukuk, insani sorumluluk ve milli menfaatler temelinde kararlı duruşumuzu sürdürüyor, çok yönlü diplomasisiyle küresel vicdanın sesi olmaya ve barışın inşasına katkı sunmaya devam ediyoruz. Bu vesileyle, 16. Büyükelçiler Konferansı İstişare Toplantısı’nı başarılı bir şekilde düzenleyen Dışişleri Bakanlığımızı tebrik ediyor, Büyükelçilerimize görevlerinde başarılar diliyorum" ifadelerine yer verdi.
İletişim Başkanı Duran: "Dezenformasyon hakikate karşı bir tehdittir"
18 Aralık 2025 Perşembe - 12:46 İletişim Başkanı Duran: "Dezenformasyon hakikate karşı bir tehdittir" Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran, dezenformasyonun sadece yanlış bilgi olmadığını, devletlerin kapasitesine zarar veren varoluşsal bir tehdit olduğunu belirterek, "Dezenformasyon çerçevesindeki tehdit aslında hakikate karşı bir tehdittir ve giderek de uluslararası bir enstrümana dönüşmüştür. Bunlar tabii ki aynı zamanda milli güvenlik, toplumsal istikrar ve uluslararası itibarı doğrudan ilgilendiren stratejik bir alan haline gelmiştir" dedi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca düzenlenen "Türk Devletleri Dezenformasyonla Mücadele Forumu" nda Türk dünyasından medya ve iletişim profesyonelleri bir araya geldi. Forumun açılış konuşmasını gerçekleştiren Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran, içinde bulunulan yüzyılın en kritik meselelerinden biri olan dezenformasyonla mücadelede yeni iş birliği kapılarının aralanması ve iletişim cephesinde safların sıklaştırılması gerektiği mesajlarını verdi. Tarihin, zaferlerin, kazanımların, mücadelenin ve geleceğin ortak olduğu Türk dünyasından gelen konukları, Ankara’da ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek sözlerine başlayan Duran, "15 Aralık Dünya Türk Dili Ailesi Günü"nü kutladı. Ortak alfabe ile yayınlanan "Türk Dünyası Vizyon Belgesi"nin hayırlı olmasını dileyen Duran," Bugün de Aile Meclisimizde, yüzyılımızın en kritik meselelerinden birini, dezenformasyonla mücadeleyi konuşacak; yeni iş birliği kapılarını aralayacak, iletişim cephesinde safları daha da sıklaştıracağız inşallah" dedi. Burhanettin Duran, Türk Devletleri Teşkilatı’nın, dünyanın belirsizliklerle, çatışmalarla, kırılmalarla sarsıldığı, büyük bir sistem krizinin vuku bulduğu bir dönemde kardeşlik bağından güç alan ülkeler olarak bir araya geldiğini ve kurumsallaşma yürütmekte olduğunu belirtti. Teşkilatın 16 yıldır "dilde, fikirde, işte birlik" şiarıyla ekonomik entegrasyondan ulaştırma koridorlarına, savunma iş birliğinden eğitim ve kültür politikalarına pek çok alanda ortak çalışmalar yürüttüğünü hatırlatan İletişim Başkanı Duran, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk Devletleri Teşkilatı 12. Zirvesi’nde yaptığı, "Terörizmden yasa dışı göçe, siber tehditlerden iklim değişikliğine kadar ortak bir duruşla mukabele edebileceğimizi, kendi gök kubbemiz altında kendi güvenliğimizi güçlendirebileceğimizi düşünüyorum" açıklamalarını alıntılayarak verilen mesajların önemli olduğuna vurgu yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "kendi gök kubbemiz altında kendi güvenliğimizi güçlendirmek" ifadesinin çok şey ifade ettiğini kaydeden Duran, "Bizler medya ve iletişim profesyonelleri olarak burada bir araya geldik. Ancak hepimizin bildiği ve mutabık kaldığı hususlar var. Uluslararası bazı çevrelerin iletişim alanında sahip olduğu egemenlik ve zaman zaman tahkim ettiği "söylem tekeli" aslında sadece bizlerin iletişimcilerin konusu değildir" değerlendirmesini yaptı. İletişim alanında karşılaşılan, başta dezenformasyon olmak üzere manipülasyon, siber saldırı, sosyal platformlarda artan nefret dili ve bilgi güvensizliği gibi tehditlerin kamu düzenine karşı doğrudan tehdit oluşturduğunu ifade eden Duran, dezenformasyon çerçevesindeki tehdidin aslında hakikate karşı bir tehdit olduğunu ve giderek de uluslararası bir enstrümana dönüştüğünü aktardı. Burhanettin Duran, bunların aynı zamanda milli güvenlik, toplumsal istikrar ve uluslararası itibarı doğrudan ilgilendiren stratejik bir alan haline geldiğinin altını çizerek" Bu çerçevede zihni bir felaket, algısal bir çürüme veya gerçeğin katli şeklinde ifade edebileceğimiz dezenformasyonun ne kadar büyük bir risk ve tehdit olduğu da anlaşılmıştır" dedi. Duran, dezenformasyonla mücadelenin hem "Türk Dünyası 2040 Vizyonu" belgesinde hem de "2025 Enformasyon Alanındaki Eylem Planı"nda yer almasının tesadüf olmadığını, dezenformasyona karşı ortak mücadelenin vazgeçilmez olduğunu ortaya koyduğunu dile getirdi. Forumun da bu amaca hizmet ettiğinin altını çizen Duran, "Forum dezenformasyonla ortak mücadele azmimizi ve irademizi bir kez daha ortaya koymaktadır. Müşahede ettiğimiz uluslararası sistem krizi ve geçtikçe daha da derinleşen hakikat sorunsalının altında dezenformasyon mefhumu da var" diye konuştu. "Dezenformasyon devletlerin kabiliyet ve kapasitesine zarar verebilen varoluşsal bir tehdit" Dezenformasyonun küresel krizlerin bir sorunu olmakla birlikte, krizleri derinleştiren bir aparat olarak görülebileceğini kaydeden Duran, dezenformasyonun yalnızca yanlış bilgi olmadığını devletlerin kabiliyet ve kapasitesine zarar verebilen varoluşsal bir tehdit olduğunun altını çizdi. Duran, çağımızda savaşların artık yalnızca askeri yöntemlerle yürütülmediğini, hedef ülke, bölge veya halkın istikrarsızlaştırılmasının, önce zihinsel, toplumsal ve kurumsal direncinin aşındırılması boyutuyla aslında iletişim alanında başladığını belirterek, bu itibarla bakıldığında hibrit tehditlerle karşı karşıya olunduğunun açık olduğunu ifade etti. İstikrarsızlaştırma tehdidine karşı yapılacak en önemli işin ortak mücadele olduğunun altını çizen Duran, kasıtlı, hedefli ve koordineli bir dezenformasyon kampanyasıyla karşılaşmanın artık sıradan bir vaka haline geldiğini kaydetti. Duran, "Bu bağlamda kardeş Türk Devletlerini mercek altına aldığımızda; dezenformasyon girişimlerinin kimi zaman ortak hedefler üzerinden eş zamanlı şekilde, kimi zaman ise ülke özelinde ayrışan stratejilerle yürütüldüğünü gözlemliyoruz. Ne yazık ki başta enerji, savunma, ulaşım ve ticaret koridorları alanları olmak üzere bir çok stratejik projelerimize karşı propaganda ve dezenformasyon kampanyaları görüyoruz" değerlendirmesini yaptı. "TRT Avaz kanalımız "bizi bize anlatma misyonuyla" çok mühim bir görev üstlenmekte" İletişim Başkanı Duran, "Türk devletlerinin uluslararası itibarının, ortak kimlik bilincinin, iş birliği mekanizmalarının ve bölgesel dayanışmasının da hedef alındığını belirterek, "Güven aşındırma, meşruiyeti sarsma ve siyasi, stratejik kırılganlık amacı taşıyan bu kötücül girişimlerde; mesele bilgi ile ilgili değil, duygusal tepkiyi tetikleyecek söylemler üretmektir. Ulusal ve uluslararası kamuoylarında belirsizlik ve güvensizlik oluşturacak anlatılar devreye sokmaktır .İşte bu sistematik algı operasyonlarına karşı çalışmalarımızı üç temel boyutta yürütmemizin elzem olduğu kanaatindeyim. Birincisi, halklarımızın elbette birbirini daha yakından tanıması ve anlaması. Burada Türk Devletlerinin ortak sesi olan TRT Avaz kanalımız "bizi bize anlatma misyonuyla" çok mühim bir görev üstlenmektedir. İkincisi, Türk dünyasının uluslararası arenadaki anlatısının bizzat bizler tarafından güçlü bir şekilde inşa edilmesi. Türkiye olarak bizler bu anlamda hem TRT olarak hem Anadolu Ajansı olarak önemli bir faaliyet yürütüyoruz. Üçüncüsü, başta kriz ve afet durumları olması üzere toplumlarımızın dezenformasyona karşı direncini güçlendirme ve ortak mücadele mekanizmalarının kurulmasıdır. Bu forum bu amaca hizmet etmektedir" açıklamasını yaptı. "Bugüne kadar 2 bin 500’e yakın dezenformasyonu gözler önüne serdik" Türkiye’nin bu yöndeki çalışmalarını anlatan Duran, "Başkanlığımız bünyesinde 2022 yılında kurulan Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizde yalan haberleri, yanlış bilgileri, kurgusal içerikleri ifşa ediyoruz, algı operasyonlarına karşı mücadele veriyoruz. Bununla birlikte, kurumlar arası koordinasyon, erken uyarı mekanizmaları, kriz dönemlerinde hızlı bilgilendirme ve toplumda medya okuryazarlığının güçlendirilmesi gibi uzun vadeli kapsamlı çalışmalar yürütüyoruz. Dezenformasyonla mücadelede, hem kurumlarımızla oluşturduğumuz koordinasyon mekanizması hem de e-devlet Dezenformasyon Bildirim Servisi üzerinden milletimizle kurduğumuz iletişim ağı büyük önem taşımaktadır. Oluşturduğumuz bu sistemle bugüne kadar 2 bin 500’e yakın dezenformasyonu gözler önüne serdik; doğrusu bu çabamızın milletimiz tarafından da büyük bir memnuniyetle karşılandığını ifade etmek isterim. dikkat çektik, hakikati anlattık" dedi. Sosyal medyanın çok sayıda bilgi ve iddianın dolaştığı bir alan olduğunu oradaki bilgilerin teyit edilmeden doğru kabul edilmesinin toplumu yanlış yönlendireceğini ifade eden Duran, Türk Devletlerine yönelik çok sayıda yalan içeriğin ifşa edildiğini bildirdi. 2. Karabağ Savaşı sırasında yürütülen dezenformasyonlara karşı da savaş sürecinde ve sonrasında, Azerbaycan’ın Karabağ Zaferini gölgeleme amaçlı çok sayıda dezenformasyon üretildiğini dile getiren Duran, bu konuda Azerbaycan’a destek verildiğini aktardı. Bununla ilgili bir örneği paylaşan Duran, "Karabağ’a giren Azerbaycan askerleri yaşlı Ermeni bir kadınla alay ettiği başlığıyla sunulan bir yalan haber vardı. Burada güya bir asker yaşlı kadına bir bardak su uzatıyor ve kadın suyu içecekken başka bir asker bu suyu döküyor. Halbuki videonun tam halinde açık ve net bir şekilde Azerbaycan askerinin bizzat kendi eliyle Ermeni kadına su içirdiği görülmekteydi. Şimdi tabii görüntüleri keserek biçerek bambaşka bir forma getirmek ne yazık ki artık mümkün. Hatta daha fazlası mümkün" dedi. Duran, yapay zekayla hazırlanan içeriklerin tehlike boyutuna işaret ederek, "Kurgular yapay zekalarla bambaşka bir şekilde gerçekmişçesine ortaya çıkarılabiliyor. İşte böyle bir ortamda iletişimin yeni dinamikleri ve verdiği imkanlarla ortaya ciddi riskler de çıkıyor. Bununla mücadele için ortak stratejileri hayata geçirmemiz gerektiği açıktır. Bize karşı yazılmaya çalışılan hikaye ve inşa edilen anlatıyı ancak biz birlikte çalışarak birlikte ortak anlatımızı oluşturarak aşabiliriz" diye konuştu. "Yapay zeka destekli manipülasyonlara karşı birçok alanda kritik adımlar atıyoruz" Burhanettin Duran dezenformasyona karşı daha somut işbirlikleri geliştirmek zorunda olunduğunu ifade ederek, "Ortak teyit mekanizmaları kurmak durumundayız. Erken uyarı sistemlerini işleterek, birbirimizle paylaşmak durumundayız. Türkiye olarak medya okur yazarlığının arttırılması, çocuklarımızın ve gençlerimizin dijital tehditlere karşı bilinçlendirilmesi, siber güvenlik altyapısının güçlendirilmesi, yapay zeka destekli manipülasyonlara karşı algoritmik izleme araçlarının geliştirilmesi ve kamu kurumları arasında eş güdümlü bilgi paylaşımının kurumsallaştırılması gibi birçok alanda kritik adımlar atıyoruz" şeklinde konuştu. Bu anlamda çok ciddi bir kararlılıkla çalıştıklarını sözlerine ekleyen Burhanettin Duran, "Bu alanda geliştirdiğimiz kapasiteyi büyük bir memnuniyetle kardeş ülkelerle paylaşmaktan ve onlarla birlikte çalışmaktan yanayız. Buna dair ortak bir irademiz var. Bu yaklaşım, Türk dünyasının bütünlüğünü hedef alan her türlü suni ayrıştırma girişimine karşı ortak bir duruşu da gösterecektir. Ben inanıyorum ki ülkelerimiz arasındaki veri paylaşımı, tecrübe aktarımı, ortak teyit mekanizması ve hızlı reaksiyon kapasitesi, Türk dünyasının bilgi alanındaki savunma şemsiyesini oluşturacak önemli unsurlardır. Ülkelerimizi, teşkilatımızı, birliğimizi ve kardeşliğimizi dezenformasyon kampanyalarına karşı korumak durumundayız. Onların yıkıcı etkilerinden korunmak için bir kurumsallaşmaya ihtiyacımız var. Ve bunu da uluslararası ölçekte bir mekanizmayla yürütmek gerekir" açıklamasını yaptı. Duran, sözlerinin sonunda Türk Devletleri Teşkilatı Forumu’na katılan ve katkı sunan isimlere teşekkür etti.
TÜRK-İŞ Başkanı Atalay: "Amacımız Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nu sabote etmek değil"
18 Aralık 2025 Perşembe - 12:05 TÜRK-İŞ Başkanı Atalay: "Amacımız Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nu sabote etmek değil" Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Genel Başkanı Ergün Atalay, "Bugün toplantı yapacaklar. Ben katılmıyorum. Katılmayacağım yere benim arkadaşlarım da katılmaz ama bu bir protesto veya bir sabote değil. Bizim görevimiz, emeklinin, işsizin, asgari ücretlinin zorda olduğunu anlatmak. Bunları gündeme getirmek" dedi. TÜRK-İŞ ile Hacettepe Üniversitesi’nce Çalışma Hukuku Sempozumu düzenlendi. TÜRK-İŞ Genel Merkezinde gerçekleştirilen programda, bireysel iş hukuku, toplu iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku oturumlarında, çalışma hayatının güncel sorunları ele alındı ve çözüm önerileri paylaşıldı. "Komisyonda sözüm dinlenmiyor" Programın açılış konuşmasını yapan TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, Asgari Ücret Tespit Komisyonu sürecine ilişkin açıklamalarda bulundu. Atalay, 19 senedir asgari ücret tespit sürecinin içerisinde olduğunu belirterek, "12 senedir geçim ücreti oldu asgari ücret. Ben başkan oldum o dönem bizim asgari ücretle işçimiz yoktu bu dönemde de yok. Ne oyum var ne yetkim var, ne sözüm dinleniyor. Zarfı açıp olanı söylüyorlar yine ihale bize kalıyor. Kaç para olup olmadığını bilmiyoruz. Demokrasiden yana olmaya devam ediyoruz ama olanları da söylemeye devam ederiz. Asgari ücrette yetkimizin olmadığını anlattım. Emekli, işçi zor durumda, asgari ücretli zor durumda. Emekli 17 bin lira alıyor. 70 bin lira alan emekli de var. Öyle bir düzenleme yapılmalı ki 17 bin lira alan emekliyi refah seviyesine çıkarmamız gerek" ifadelerine yer verdi. "Amacımız Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nu sabote etmek değil" Asgari Ücret Tespit Komisyonu ikinci toplantısının bugün gerçekleştirileceğini hatırlatan Atalay, "İşte bugün toplantı yapacaklar. Ben katılmıyorum. Ben katılmayacağım yere benim arkadaşlarım da katılmazlar. Ama bu bir protesto veya bir sabote değil. Öyle bir niyetimiz hiç olmadı ki. Bizim görevimiz, emeklinin, işsizin, asgari ücretlinin zorda olduğunu anlatmak. Bunları gündeme getirmek" diye konuştu.
MSB: "İHA, F-16 uçaklarımız tarafından takip edilmiş, prosedürlerin tamamlanmasını müteakip en uygun yerde kontrollü bir müdahaleyle düşürülmüştür"
18 Aralık 2025 Perşembe - 12:04 MSB: "İHA, F-16 uçaklarımız tarafından takip edilmiş, prosedürlerin tamamlanmasını müteakip en uygun yerde kontrollü bir müdahaleyle düşürülmüştür" Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Karadeniz hava sahasından Türkiye’ye giriş yapan ve imha edilen İnsansız Hava Aracı hakkında "Yapılan değerlendirmeler neticesinde, hava sahası emniyetinin muhafazası ile vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla, kontrolden çıktığı anlaşılan İHA, F-16 uçaklarımız tarafından takip edilmiş, prosedürlerin tamamlanmasını müteakip en uygun yerde kontrollü bir müdahaleyle düşürülmüştür" açıklamasında bulundu. Milli Savunma Bakanlığı haftalık basın bilgilendirme toplantısı, bakanlıkta bulunan Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Basın Bilgilendirme Salonu’nda gerçekleştirildi. Basın bilgilendirme toplantısında açıklamalarda bulunan Milli Savunma Bakanlığı Basın Halkla İlişkiler Müşaviri ve Bakanlık Sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk, gündeme ilişkin gelişmeleri aktardı. Son bir haftada 6 PKK’lı terörist teslim oldu Türk Silahlı Kuvvetlerinin hem yurt içerisinde hem de sınır ötesinde Türkiye’nin güvenliği için durmaksızın çalışmaya devam ettiğini söyleyen ve bu kapsamda son bir haftada gerçekleştirilen faaliyetler hakkında bilgilendirmede bulunan Tuğamiral Zeki Aktürk, "6 PKK’lı terörist teslim oldu. Operasyon bölgelerinde mayın ve el yapımı patlayıcı ile mağara, sığınak ve barınak tespit ve imha çalışmalarına devam edilmiştir. Kaçakçılığın, yasa dışı geçişlerin engellenmesi ve terörle mücadele etkinliğinin artırılması kapsamında sınır güvenliğinde alınan etkili ve modern teknolojiye dayalı tedbirlerle son bir hafta içerisinde. 8’i terör örgütü mensubu olmak üzere 192 şahıs yakalanmış, 1 Ocak’tan bugüne kadar hudutlarımızdan yasa dışı yollarla geçmeye çalışırken yakalananların sayısı 9 bin 683 oldu. Engellenen 2 bin 414 şahıs ile birlikte bu yıl içerisinde engellenen kişi sayısı da 65 bin 277’ye ulaşmıştır. Yine, bu hafta içerisinde; Hakkâri ve Van hudut hatlarında yapılan arama-tarama faaliyetlerinde toplam 284 kilogram uyuşturucu madde ele geçirilmiştir" diye konuştu. "İsrail’in; Suriye ve Lübnan’daki saldırıları ve bölgede izlediği yayılmacı politika bölgesel barış ve istikrarı tehdit etmeye devam etmektedir" İsrail’in izlediği politikayı değerlendiren ve bunun bölge için tehlike oluşturduğunu söyleyen Aktürk, "İsrail’in; Suriye ve Lübnan’daki saldırıları ve bölgede izlediği yayılmacı politika, Gazze’de sağlanan ateşkesi ihlal edici operasyonları ve insani yardım faaliyetlerini engelleyici tutumu, bölgesel barış ve istikrarı tehdit etmeye devam etmektedir. İsrail’in yürüttüğü bu politika, Birleşmiş Milletlerin itibarının ve uluslararası hukuka olan inancın, sadece bölge ülkeleri nezdinde değil, dünyada da sorgulanmasına sebep olmaktadır. Ayrıca, Gazze’ye insani yardımların kesintisiz ve güvenli şekilde ulaştırılması ve sivillerin acil ihtiyaçlarının karşılanması, geçtiğimiz hafta bölgede meydana gelen sel felaketi nedeniyle daha da elzem hâle gelmiştir. Uluslararası toplumun, İsrail’in hem saldırgan eylemlerine hem de insani yardımların bölgeye istenen düzeyde erişmesini geciktirici tutumuna karşı, yaptırım gücü olan bir irade ortaya koyarak adımlar atması gerektiğini vurguluyor, bu minvalde başlatılacak her türlü uluslararası girişime destek vereceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz" ifadelerini kullandı. 7’nci T-70 helikopterinin 23 Aralık’ta Hava Kuvvetlerine teslim edilecek Türk Silahlı Kuvvetlerinin daha güçlü daha donanımlı ve daha hazırlıklı hâle getirilmesi için envantere yeni alımlar yapıldığını söyleyen ve son alımlara yönelik bilgilendirme yapan Aktürk, "Bu kapsamda, Kara Kuvvetleri Komutanlığımızca muhtelif miktarda; Lazer Arayıcı Başlıklı Uzun Menzilli Tanksavar (L-UMTAS) füze, Orta İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi (HİSAR-O), KARAOK Tanksavar Silah Sistemi, Modernize edilen M60T tankı ile Bayraktar TB-3 SİHA, muayene ve kabul faaliyetleri tamamlanarak envantere alınmıştır. Genel Maksat Helikopteri projesi kapsamında 7’nci T-70 helikopterinin 23 Aralık’ta Hava Kuvvetlerimizin envanterine alınması planlanmaktadır. Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketimiz tarafından hafta içerisinde; çeşitli adet ve çapta silah ve mühimmatın teslimatı gerçekleştirilmiş, Savunma Sanayii Başkanlığımız ile ortak proje kapsamında ülkemizin ilk piyade tipi Modern Makineli Tüfeğinin (MMT) kalifikasyonu başarıyla tamamlanmıştır" ifadelerine yer verdi. Milli Savunma Bakanlığı Basın Halkla İlişkiler Müşaviri ve Bakanlık Sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk’ün basın bilgilendirme toplantısı sonrasında Millî Savunma Bakanlığı, basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularıyla ilgili açıklamalarda bulundu. "İHA, F-16 uçaklarımız tarafından takip edilmiş, prosedürlerin tamamlanmasını müteakip en uygun yerde kontrollü bir müdahaleyle düşürülmüştür" Pazartesi günü Karadeniz’den Türkiye’ye girdiği ve uygun bir noktada düşürüldüğü açıklanan İnsansız Hava Aracı (İHA) hakkında detaylı açıklama yapan Milli Savunma Bakanlığı, "15 Aralık 2025 tarihinde, Karadeniz yönünden hava sahamıza yaklaşan bir İHA tespit edilmesi üzerine, ilgili tüm birimlerimizce yürürlükteki mevzuat ve standart operasyonel prosedürler çerçevesinde tespit, teşhis ve takip süreci derhal başlatılmıştır. Süreç; söz konusu İHA’nın irtifa, sürat ve boyut olarak tespitinin güçlüğü ve düşük radar kesit alanına sahip olması nedeniyle tek bir sensör verisine dayanmaksızın radar, elektro-optik, elektronik harp ve erken ihbar sistemlerinden elde edilen çoklu verilerin karşılıklı doğrulaması esas alınarak yürütülmüştür. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, hava sahası emniyetinin muhafazası ile vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğinin korunması amacıyla, kontrolden çıktığı anlaşılan İHA, F-16 uçaklarımız tarafından takip edilmiş, prosedürlerin tamamlanmasını müteakip en uygun yerde kontrollü bir müdahaleyle düşürülmüştür" açıklamasında bulundu. Hava sahasına ilişkin alınan tüm kararların, sivil hava trafiği dâhil olmak üzere hava sahası emniyetinin korunması, yerleşim alanlarına yönelik risklerin önlenmesi ve elde edilen verilerin bütüncül değerlendirilmesi esaslarına dayalı olarak, yüksek hassasiyetle verildiğine dikkat çeken Milli Savunma Bakanlığı açıklamasında şu ifadelere yer verildi: "Bu kapsamda uygulanan yöntem, yerleşim alanlarına yönelik riskleri bertaraf eden, sivil havacılık faaliyetlerinin emniyetini de önceleyen en ihtiyatlı ve güvenli yaklaşım olarak icra edilmiştir. Havada vurularak imha edilen İHA’nın, çok küçük parçalara ayrılarak geniş bir alana dağıldığı değerlendirilmektedir. Bu durum sahada tek parça veya bütünlük arz eden enkaz tespitini zorlaştırmaktadır. Bu çerçevede, arama-tarama ve teknik inceleme faaliyetleri ilgili birimlerce titizlikle sürdürülmekte olup, doğrulama süreçleri tamamlanmadan olay hakkında yapılan spekülatif değerlendirme ve dezenformasyon içerikli iddialara itibar edilmemesi önem arz etmektedir. Hava sahamızın kontrolü; radar, erken ihbar, elektronik harp ve önleme unsurlarını kapsayan, katmanlı ve entegre bir mimariyle 7 gün 24 saat esasına göre sağlanmaktadır. Hava savunma sistemlerinden beklenen; hava sahasına giren unsurların tespiti, teşhisi, takibi ve imhasıdır. Bahse konu İHA ile ilgili süreç başarıyla yönetilmiş ve sonuçlandırılmıştır. Hava savunma sistemimizin zaafiyet içinde olduğu yönündeki iddialar da gerçeği yansıtmamaktadır. Elde edilen tecrübeler ışığında tespit, teşhis ve reaksiyon süreçleri düzenli olarak gözden geçirilmekte, operasyonel prosedürler ve teknik kabiliyetler sürekli olarak geliştirilmektedir." Ukrayna ve Rusya uyarıldı Gerçekleşen sürecin ardından Rusya ve Ukrayna ile iletişime geçildiğini açıklayan Bakanlık, "Tüm bunlara ilave olarak; Ukrayna-Rusya arasında devam eden savaş dolayısıyla Karadeniz’in güvenliğine yönelik bu tür olumsuzluklar konusunda her iki tarafın da daha dikkatli olmaları hususunda muhataplarımız ikaz edilmiştir" açıklamasında bulundu.
Camı kırılan EGO otobüsünün cezası 11 ay sonra geldi
18 Aralık 2025 Perşembe - 11:55 Camı kırılan EGO otobüsünün cezası 11 ay sonra geldi Ankara’da kolunun çarpması sonucu bindiği EGO otobüsünün camının kırılması ardından Nigar Sarıtepe, yaklaşık 11 ay sonra ceza kesildiğini iddia etti. Sarıtepe çifti yetkililerden yardım istediklerini açıkladı. Ankara’nın Mamak ilçesine gitmek üzere bindiği EGO otobüsünde kolunun otobüsün camına çarpması sonucu camın kırıldığını ifade eden Nigar Sarıtepe, olaydan yaklaşık 11 ay sonra faiziyle birlikte 5 bin 229 lira tutarında ceza aldığını iddia etti. Yüzde 75 engelli raporu çocuğu olan Sarıtepe çifti, mağdur olduklarını aktararak hem cezaya itiraz ettiklerini hem de çocukları için iş desteği talep ederek, yetkililerden yardım istediklerini açıkladı. "Kolum cama değdi, düşmedim bile ama cam paramparça oldu" Yaşadıkları mağduriyetin giderilmesini istediklerini ifade eden Nigar Sarıtepe, "Yeşilbayır’da oturuyorum, Ocak 2025’te Mamak’a gitmek için belediye otobüsüne bindim. İnmek için butona basıp ve kapıya doğru geldiğim anda birden kolum cama değdi, düşmedim bile ama cam paramparça oldu. Ondan sonra bekledik, yolcular indi, polisler geldi. Otobüs fren yapmamıştı, düşmedin bile. Polisler sende suç yok dedi, eve gittim. Tam 11 ay sonra yani geçen ay ceza geldi. Postacı abla cezanız var dedi. Birilerine sorduk, eğer bunu ödemezsek her gün faiz geliyormuş. Cuma günü gelmişti, pazartesiye kadar 45 lira faiz işlemişti. Hemen biz de korkudan ödedik. Mağduriyetimizin giderilmesini istiyorum. Suçsuz yere hiçbir şey yapmadık, biz emekli bir insanlarız. Özel bir çocuğum var, kalp hastası ve iş bulamadı. Çocuğumun yüzde 75 engelli raporu var, KPSS’ye girdi 72 puan aldı ama yerleşemedi. Yetkililerden yardım istiyorum" dedi. "Çocuğum ameliyat olacak, yetkililerden yardım istiyorum" Eyüp Sarıtepe, olay sonrası mağdur olduklarını ve yetkililerden çocuğu için yardım istediğini belirterek, "Bize 11 ay sonra icra kağıdı geldi. Mahkemeye çağırmadılar, bir yere çağırmadılar. Pamuk ipliğine mi bağlı otobüsün camları. Kim cama yaslanmıyor? Herkes yaslanıyor, vatandaş mı suçlu? Otobüste suç yok mu? Otobüsün camı eski. Vatandaşın cebinden neden para alıyorlar? Yazık değil mi bize? Ben bir mağdurum çünkü yüzde 75 raporlu çocuğum var. Devletten bir iş istiyorum. Çocuğum ameliyat olacak, yetkililerden yardım istiyorum" diye konuştu.