Yerel Haberler
Trabzon
26 Aralık 2025 Cuma - 09:23 Uzmanlar kış uykusuna yatmaya hazırlanan ayılar konusunda uyardı Uzmanlar kış uykusuna yatmaya hazırlanan ayılar konusunda uyarılarda bulunarak ülkemizin hiç görülmedikleri yerlerinde; İç Ege, Trakya’da, İç Anadolu ve civarlarında bile artık çokça ayı görülmeye başlandığı belirtildi. Son yıllarda sayıları giderek artan ayılar, sonbahar aylarında sık sık yerleşim yerlerine inerken, kar yağışı ile birlikte kış uykusuna yatmaya başladı. Özellikle Karadeniz’in kırsal kesimlerinde görülen ayı hareketliliğinin popülasyondaki artışı gözler önüne serdiğini belirten Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Yaban Hayatı Ekolojisi ve Yönetim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şağdan Başkaya, ayıların artık ülkemizin hiç görülmedikleri yerlerinde; İç Ege, Trakya’da, İç Anadolu ve civarlarında bile kendini göstermeye başladığını söyledi. Kış uykusu öncesinde yoğun şekilde beslenerek vücutlarında yağ depolayan ayıların, bu süreçte insanla karşı karşıya gelme ihtimalinin yükseldiğini belirten Prof. Dr. Şağdan Başkaya "Ayılar şu dönemde kış dinlenmesine geçecekler. Halk arasında kış uykusu dediğimiz dönem başlayacak. Kış uykusu çok daha derin bir uykudur. Ayılar biraz daha bunu yüzeysel yaptıkları için biz buna bilimsel anlamda kış dinlenmesi diyoruz. Bizim ülkemizin bulunduğu kuşakta 5 ay kadar bile sürebilir. Ancak daha kuzeye gidildiğinde bu 6-7 aya kadar uzayan bir süreçtir. Kış dinlenmesinin süresi değişebilir. Şu sıralar bir kısmı yattı. Bir kısmı da yatmak üzere. Bu süreçte yatamayacak olanlar da olacak. Rahatsız edilerek uyuyamayan veya yer bulamayanlar da olacak. Popülasyonları arttı. Ülkemizin hiç görülmedikleri yerde bile artık ayıya rastlanmaya başlandı. Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu, Batı Karadeniz bu konuda eskiden beri iyi olduğu bilinen yerlerdir. Ancak son yıllarda Toroslar’daki serpinti yayılışının arttığını görüyoruz. İç Ege, Trakya’da, İç Anadolu ve civarında da ayı çokça karşımıza çıkmaya başladı" dedi. Artan doğa turizminin olduğuna dikkat çeken Başkaya, "Vatandaşların artık çokça araziye çıkıyorlar. Dağlarda çadır kurarak kamp yapanlar oluyor. Burada ayı yatıyor diye oraya iyice sokulmaları veya çekim yapayım diye ayıların yattığı yerleri deşifre etmeleri doğru davranışlar değil. Bu işe uzaktan dahil olmamız gerekiyor. Droneler ile yaban hayvanlarının çokça rahatsız edildiğini görüyoruz" ifadelerini kullandı.
25 Aralık 2025 Perşembe - 13:13 AK Parti eski milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun acı günü Dün geçirdiği kalp krizi sonrasında hayatını kaybeden AK Parti Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı ve 25. ile 26. Dönem Trabzon Milletvekili Ayşe Sula Köseoğlu’nun eşi Prof. Dr. Mustafa Köseoğlu bugün son yolculuğuna uğurlandı. Prof. Dr. Mustafa Köseoğlu (53) için ilk olarak görev yaptığı Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde (KTÜ) tören düzenlendi. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mustafa Köseoğlu için KTÜ Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen törene akademik ve idari personelin yanı sıra öğrencileri, ailesi ve sevenleri katıldı. Törende konuşan 2 kızının annesi Ayşe Sula Köseoğlu, "Her şeyden önce çok müstesna bir insanı, bir babayı kaybettik. Çocuklarından ayırmadığı öğrencileri, her zaman onun önceliğiydi. Akademik camiaya ve ülkesine, yıllarca hizmet etti. Bizi, bu acı günümüzde yalnız bırakmadığınız için her birinize teşekkür ediyorum" dedi. Törenin ardından Prof. Dr. Mustafa Köseoğlu için İskender Paşa Camii’nde öğle namazı sonrasında cenaze namazı kılındı. Namaz öncesi Ayşe Sula Köseoğlu, cami avlusunda taziyeleri kabul etti. Köseoğlu’nun namazına Ulaştırma ve Alt Yapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, eski başbakanlardan Binali Yıldırım, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Vali Aziz Yıldırım, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, AK Parti Trabzon eski ve yeni dönem milletvekilleri, AK Parti Genel Merkez yöneticileri, CHP Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez ile çok sayıda vatandaş katıldı. Köseoğlu’nun cenazesi namazın ardından toprağa verilmek üzere Çaykara ilçesinin Şahinkaya mahallesine gönderildi.
25 Aralık 2025 Perşembe - 09:21 Recep Denizer: "Hamsi Türk karasularını terk etti" Karadeniz’in simgesi hamsinin Türk karasularını terk ederek avını bu yıl erken tamamladığı ve bundan sonraki süreçte Türk balıkçıları tarafından Gürcistan ve Abhazya açıklarında avlanacağı belirtildi. Yaklaşık 150 yıldan fazla dededen toruna balıkçılık sektöründe uğraş veren Denizer Balıkçılık Yönetim Kurulu Başkanı Recep Denizer, bugünlerde hamsinin Türk karasularında avının bittiğini ve göçünü erken tamamladığını belirterek bundan sonra Gürcistan’da ve Abhazya’da avlanacağını kaydetti. "Bütün hamsi piyasaya girince fiyatlarda inanılmaz düşüşler yaşandı" Bu sezon hamsi avının bir anda yoğun olarak yapılınca bütün hamsinin piyasaya girmesiyle fiyatlarda önemli düşüşler yaşandığını belirten Denizer, "Bugünlerde hamsi bizim karasularımızda tamamen artık tükendi. Hamsi göçünü erken tamamladı. Bundan sonra hamsi Gürcistan’da ve Abhazya’da avlanacak. Oralara belgeli ve ruhsatlı olarak giden balıkçı tekneleri bundan sonra ne kadar tutar, nasıl tutar ben de bilemiyorum. Ama inşallah herkesin yüzü güler. Geçen yıllara oranla Karadeniz’de istenilen düzeyde avcılık olmadı. Vatandaşa 50 TL’ye hamsi yedirebilmek için uğraş verirken, balıkçı tekneleri de kazançlarını en güzel şekilde elde etmek ister. Sabahlara kadar, akşamlara kadar emek veren gemicilerimiz, insanlarımız ve tekne sahiplerimiz var. Kolay değil tabii. Bizi dışarıdan farklı görüyorlar, buna üzülüyoruz. Her şeyin hayırlısı olsun diyoruz. Önemli olan; balıkçı teknelerinde çalışan, emek veren tayfaların ve tekne sahiplerinin geçimlerini en iyi şekilde sağlayabilmesidir. Biz balık komisyoncusuyuz; olursa satarız, olmazsa satmayız" dedi. "Hamsiyi karasularımızın kıyı bölgelerinde avlayamadık" Hamsiyi karasularımızın kıyı bölgelerinde avlayamadıklarını bundan dolayı da masrafları arttırdığına dikkat çeken Denizer, "Bu mevsimde göçünü tamamlayan hamsiler oluyor. Biz hamsiyi kendi karasularımızın kıyı bölgelerinde avlayamadık. Tekneler 3-3,5 buçuk saat açığa giderek avlandı. Yani orta sulardan devam edip Gürcistan’a doğru göçünü erken tamamladı. Hava yeni soğumaya başladı. Eğer hamsi bizim burada kalsaydı, kendi kıyı sularımıza gelmiş olsaydı ve biz bunu 1-1,5 ay daha avlayabilseydik, çok daha güzel olurdu. Mazot masrafımız azalır, sıkıntı yaşanmazdı diye düşünüyorduk. Ancak 3-3,5 buçuk saat açıkta avlanınca, sürekli gidip gelen tekneler yaktıkları mazotla birlikte masraflarını bile karşılayamadı. İnşallah bundan sonra daha iyi olur diyoruz" diye konuştu. "Şoklanmış hamsiyi aldıkları gün tüketsinler" Denizde şoklanmış hamsilerin tüketilmesinde bir sakınca olmadığını belirten Denizer, "Denizde şoklanmış olan hamsileri vatandaşlarımızın yemesinde hiçbir mahsur yoktur; çok harika hamsilerdir, denizde şoklanmıştır. Tavsiyem, alınan hamsilerin o gün tüketilmesidir. Sağlıkla, afiyetle yesinler; hiçbir problem olmaz. Ancak bekletilip bir gün sonra tüketilirse sıkıntı oluşturabilir. Alındığı gün tüketilirse hiçbir problem olmaz" şeklinde konuştu.
Hamsiyi tezgahta erken gören balıkçı sevinsin mi üzülsün mü bilemedi
05 Eylül 2025 Cuma - 13:40 Hamsiyi tezgahta erken gören balıkçı sevinsin mi üzülsün mü bilemedi Yıllar sonra ilk kez bu sezon hamsi tezgahlarda yerini erken alırken, kilosu 250-300 TL arasında satılıyor. 1 Eylül itibariyle balık sezonunun açılmasıyla denize açılan tekneler şu ana kadar palamut avında umduğunu bulamadı. Normal şartlarda kasım ayında tezgâhlarda yerini alan hamsinin bu yıl eylül başında görülmesi, balıkçılar arasında endişeye yol açtı. Balıkçılar, hamsinin bu kadar erken görünmesinin sezonun verimsiz geçeceğine işaret ettiğini belirtiyor. Balıkçı esnaflarından Turgay Memiş, 35 yıldır sektörde olduğunu ilk kez böyle hamsinin bu kadar erken görüldüğünü belirterek "Son yıllarda görülen en erken hamsi sezonu başladı. Hamsinin bu kadar erken görülmesi, sezonun balık açısından kıt geçeceğine işaret ediyor. Çünkü hamsi normalde kasım aylarında gelirken, bu yıl çok erken geldi. Bu nedenle sezonun biraz verimsiz geçmesini bekliyoruz. Şu anda hamsinin kilosunu 250-300 TL arasında satıyoruz çünkü zaten az miktarda geldi. Hamsi genellikle Samsun, Rize ve Hopa civarlarında avlandı. Yaklaşık 35 yıldır bu sektördeyim, hamsinin bu kadar erken çıktığını hiç görmemiştim. Geçen sezon mükemmel bir palamut sezonu olmuştu ancak bu yıl aynı durum söz konusu değil. İlerleyen günlerde yağışların başlamasıyla birlikte palamut da görülebilir" dedi. Balıkçı esnaflarından Kadir Pınar ise hamsinin bu sezon ilk kez geldiğini kaydederek, "Bu sezon hamsi ilk kez geldi, inşallah devamı da gelir. Şu an biraz küçük, ancak ilerleyen günlerde büyüyeceğini umuyoruz. Uzun zamandır böyle bir durumla karşılaşmadım. Hamsi genelde istavritin ve palamudun peşinden gelirdi, ancak bu yıl 3-5 gün içinde gelmeye başladı. İnşallah bundan sonra yavaş yavaş çoğalır. Hamsi bol olursa sezon erken biter, palamut ise bu sezon pek görülmedi" diye konuştu.
Trabzonlu Metehan, hasırın altın çocuğu oldu
05 Eylül 2025 Cuma - 10:28 Trabzonlu Metehan, hasırın altın çocuğu oldu Trabzon’da yaşayan 16 yaşındaki Metehan Arslan, geleneksel el sanatlarından hasır işlemeciliğinde gösterdiği yetenekle Türkiye’de "Yılın Kalfası" seçildi. Ortahisar Mesleki Eğitim Merkezi Takı İmalatı Bölümü 12. sınıf öğrencisi olan Metehan Arslan, Türkiye genelinde düzenlenen yarışmada "Yılın Kalfası" seçilerek önemli bir başarıya imza attı. Mesleğe ağabeyinden görerek başlayan Metehan, ilgiyle takip ettiği hasır takı işçiliğinde zamanla çıraklıktan kalfalığa yükseldi. Ustalarının da desteğiyle kısa sürede büyük bir yol kateden Metehan Arslan, hasırın altın çocuğu oldu. Kendi iş yerini açarak yeni çırak ve kalfalar yetiştirmek istediğini belirten Metehan Arslan, "Ağabeyim bu mesleği yapıyor. Ben de ona özenerek bu işe başladım. 2 senedir aynı işletmede çalışıyorum. Çıraklık ile başladım. Kalfalığa geçiş yaptım. Örücüden gelen örgüleri ilk önce dövüp, tavlamak gibi çeşitli işlemlerden geçiriyoruz. En sonunda tokalarını takıp renklerini yapıp bitiriyoruz. 81 ilde sadece bir ilde bu işlem yapılıyor. Trabzon’da yaklaşık 90 civarı atölye var. Bu atölyelerden bir tanesi de biziz. Türkiye’de yılın kalfası seçilmek güzel bir duygu. Onlarca kişinin arasından seçildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Bundan sonra kendi iş yerimi açmak istiyorum. Bu meslek ilgili yeni çırak ve kalfalar yetiştirmek istiyorum" ifadelerini kullandı.
Trabzonlu Metehan, hasırın altın çocuğu oldu
05 Eylül 2025 Cuma - 10:25 Trabzonlu Metehan, hasırın altın çocuğu oldu Trabzon’da yaşayan 16 yaşındaki Metehan Arslan, geleneksel el sanatlarından hasır işlemeciliğinde gösterdiği yetenekle Türkiye’de "Yılın Kalfası" seçildi. Ortahisar Mesleki Eğitim Merkezi Takı İmalatı Bölümü 12. sınıf öğrencisi olan Metehan Arslan, Türkiye genelinde düzenlenen yarışmada "Yılın Kalfası" seçilerek önemli bir başarıya imza attı. Mesleğe ağabeyinden görerek başlayan Metehan, ilgiyle takip ettiği hasır takı işçiliğinde zamanla çıraklıktan kalfalığa yükseldi. Ustalarının da desteğiyle kısa sürede büyük bir yol kat eden Metehan Arslan, hasırın altın çocuğu oldu. Kendi işyerini açarak yeni çırak ve kalfalar yetiştirmek istediğini belirten Metehan Arslan, "Ağabeyim bu mesleği yapıyor. Bende ona özenerek bu işe başladım. 2 senedir aynı işletmede çalışıyorum. Çıraklık ile başladım. Kalfalığa geçiş yaptım. Örücüden gelen örgüleri ilk önce dövüp, tavlamak gibi çeşitli işlemlerden geçiriyoruz. En sonunda tokalarını takıp renklerini yapıp bitiriyoruz. 81 ilde sadece bir ilde bu işlem yapılıyor. Trabzon’da yaklaşık 90 civarı atölye var. Bu atölyelerden bir tanesi de biziz. Türkiye’de yılın kalfası seçilmek güzel bir duygu. Onlarca kişinin arasından seçildiğim için kendimle gurur duyuyorum. Bundan sonra kendi işyerimi açmak istiyorum. Bu meslek ilgili yeni çırak ve kalfalar yetiştirmek istiyorum" ifadelerini kullandı.
Kazalarla geçen hayat, nakille yeniden başladı
04 Eylül 2025 Perşembe - 09:58 Kazalarla geçen hayat, nakille yeniden başladı Trabzon’da çocuk yaşta balkondan düşerek hayata tutunmaya çalışan Hüsnü Aygün’ün yaşamı, yıllar boyunca kazalar ve hastalıklarla sınandı. Gençliğinde geçirdiği trafik kazasının ardından engelli raporuyla iş hayatına atılan Aygün, bu kez de böbrek yetmezliğiyle mücadele etmek zorunda kaldı. 1,5 yıl boyunca diyalize giren Aygün, organ bağışı sayesinde yeniden sağlığına kavuştu. Trabzon’da yaşayan 57 yaşındaki Hüsnü Aygün’ün yaşamı, çocukluk yıllarından itibaren zorlu sınavlarla geçti. Henüz 7 yaşındayken balkondan düşerek ağır yaralanan Aygün, ilerleyen yıllarda da sağlık sorunlarıyla mücadele etmek zorunda kaldı. 1980 yılında konfeksiyon dükkanında çalışmaya başlayan Aygün, 1984 yılında pazara giderken trafik kazası geçirdi. 8-9 ay boyunca hastanede tedavi gördü. Kaza sonrası aldığı engelli raporuyla 1988 yılında PTT’de işe başladı. 28 yıl aralıksız çalıştıktan sonra emekli oldu ve köyüne dönerek yaşamını sürdürmeye başladı. Bu dönemde böbreklerinde gizli bir sağlık sorunu olduğu ortaya çıktı. 35 yıl önce tesadüfen böbreklerinde taş olduğunu öğrenen Aygün, yaklaşık 20 yıl önce de sol böbreğinin işlevsiz hale geldiği belirlendi. Emekliliğin ardından köy işlerine yönelen Aygün, 2016’da sol tarafında ağrı hissedince hastaneye başvurdu. Doktorların kararıyla sol böbreği ameliyatla alındı. Ancak ameliyatın üzerinden üç hafta geçmeden bu kez şişkinlik ve halsizlik şikâyetleriyle yeniden hastaneye başvurdu. Yapılan tetkikler sonrası diyaliz tedavisine başlandı. Önce Samsun’da organ nakli için başvuruda bulundu, ardından dosyasını Trabzon’a aldırdı. Yaklaşık 1,5 yıl boyunca düzenli olarak diyalize girdi. Bu süreçte gelen ilk nakil çağrısı, organın başka bir hastaya uyum sağlaması nedeniyle sonuçsuz kaldı. Ancak sadece 25 gün sonra ikinci kez hastaneye çağrıldı. Yapılan testler, Sinop’un Ayancık ilçesinde geçirdiği motosiklet kazasında ağır yaralanan 23 yaşındaki genç kızın böbreğinin uyumlu olduğunu ortaya koydu. Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Organ Nakli Merkezi Sorumlusu Opr. Dr. Coşkun Aydın ve Nefroloji Uzmanı Dr. Murat Altunok tarafından gerçekleştirilen başarılı operasyon sonrası Hüsnü Aygün yeniden sağlığına kavuştu. "7 yaşındayken balkondan düştüm, yaşamaz dediler" Hayat hikayesini anlatan Hüsnü Aygün, 7 yaşında balkondan düştüğünü ifade ederek "7 yaşındayken balkondan düştüm. Yaşamaz dediler. Ankara’da tedavi gördüm. 1 ay tedavi gördükten sonra Trabzon’a geldim. Konuşamamıştım. Doktor okula gitmemi ve mahallede arkadaşlarımla vakit geçirmem gerektiğini söylemiş. 3-4 ay sonra normale dönmüştüm. 1980 yılında konfeksiyon dükkanında çalışmaya başladım. İş hayatına böylece atılmış oldum. 1984 yılında sabah saatlerinde pazara giderken trafik kazası geçirdik. Bu kazada bir kişi hayatını kaybetti. 3 kişi yaralandık. 8-9 ay hastaneye yattım. Engelli raporu verildi. Bu raporla 1988 yılında PTT’de işe girdim. 28 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum. Emekli olduktan sonra köy hayatını başladı" dedi. "Ameliyatım güzel geçti. 3 hafta hiçbir şeyim yoktu. Sonrasında ayaklarım şişmeye başladı" 35 yıl önce böbreklerinde tesadüfen taş olduğunu öğrendiğini kaydeden Aygün, "Yıllar geçti sancı gibi şeyler olmadı. Bunu düşürdüğümü tahmin ettim. Emekli olmadan önce bir rapor lazım oldu. Hastaneye başvurduğumda tekrardan ultrason istediler. Tekrar bakıldığında taşların yerinde olduğunu tespit ettiler. Kısa bir zaman sonra ameliyat oldum, bir parçasını aldılar. Aradan bir ay sonra bir operasyon daha oldum. Sonra tekrar bir ay sonra başka bir operasyon daha yapıldı. Doktor çok fazla taş olduğunu, sol böbreğimin de çalışmadığını söyledi. Sağ böbreğe yüklenmemek için taşları 3 seferde aldıklarını belirtti. 2016 yılında emekli olduktan sonra kendimi köy işlerine verdim. Bir gün sol tarafımda ağrı oldu. Bel fıtığında dolayı olduğunu sandım. Ağrı geçmeyince doktoruma gittim. Ultrason çekilince ’Sol böbreği alalım’ dediler. Ameliyatım güzel geçti. 3 hafta hiçbir şeyim yoktu. Sonrasında ayaklarım şişmeye başladı. Yolda yürürken yaşlı bir insan gibi oldum. Halsizleştim, doktora gittiğimde ’Normal’ dedi. Başka bir doktorum vardı onu aradım. Raporlarımı görünce ’Direk serviste yatacaksın’ dedi. Hastanede tedavi görmeye başladım. ’Diyalize gireceksin’ dediler ve diyaliz sürecim başladı" diye konuştu. "En büyük isteğim o aile ile görüşmek" Diyaliz süreci sonrası böbrek nakli için de başvuruda bulunduğunu ifade eden Aygün, "Samsun’a gittim. Orada da bir hafta kaldım. Böbrek için organ başvurusunda bulundum. Aradan 6 ay geçti. Trabzon’daki Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde de böbrek nakilleri başlamış. Hastaneye giderek başvuruda bulundum. Dosyamı buraya aldırdım. 1 ay sonra tekrar hastaneye gittim. Tekrar tahlilleri yaptırdım. Bu işlemlerden sonra hastaneden beni aradılar. ’1 böbrek, 4 hasta var gelin’ dediler. 4 kişiyi bir odaya aldılar. Rizeli bir arkadaş vardı ona nasip oldu. 25 gün sonra tekrar telefon geldi. Bu sefer 2 böbrek, 4 hasta olduğunu söylediler. Tekrar hastaneye gittik. İşlemlerin ardından organların bir tanesinin bana uygun olduğunu söylediler. Sinop’ta 22 yaşındaki bir kızımız motosiklet kazası geçiriyor. Samsun’da bir hafta hastanede tedavi gördükten sonra beyin ölümü gerçekleşmiş. Aile organlarını bağışlamış. Allah’ım o kızımıza rahmet etsin. Nur içinde yatsın. En büyük isteğim o aile ile görüşmek. Kız kardeşim hafız. ’O kızımız için hatime başlayalım’ dedim. Allah kimsenin başına vermesin. Bir tarafta hüzün var bir tarafta sevinç var. Ben ikisinin arasında kaldım. Keşke o kızımız hayatta olsaydı ben keşke o böbreği almasaydım. Artık yeni bir hayata başladım. Her zaman şükrettim. Hiçbir zaman isyan etmedim" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Adnan Çalık: "Kanser kelimesi eskisi gibi ‘son’ anlamına gelmiyor"
04 Eylül 2025 Perşembe - 09:16 Prof. Dr. Adnan Çalık: "Kanser kelimesi eskisi gibi ‘son’ anlamına gelmiyor" Kanser kelimesinin eskisi gibi bir ’son’ anlamına gelmediği, eskiden ölümcül olan birçok kanser türünün bugün uzun süreli kontrol altına alınabildiği belirtildi. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan İmperial Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Adnan Çalık, 30 yıl önce birçok kanser için tedavi şansının oldukça sınırlıyken, bugün pek çok tipte sağ kalım oranının 1,5 ila 2 kat arttığını söyledi. Son 30 yılda kanser tedavilerinde başarı oranının ciddi bir şekilde artığını kaydeden Çalık, "Son 30 yılda (1995 - 2025) kanser tedavilerinde başarı oranı ciddi şekilde arttı. Bu artışı ölçmek için genelde 5 yıllık sağ kalım oranları kullanılır. Dünya genelinde ve Türkiye’deki verilerde genel sağ kalım oranı artışı; 1990’larda tüm kanserlerde 5 yıllık sağ kalım oranı yüzde 50. Günümüzde (2020’ler) tüm kanserlerde yüzde 68-70. Tedavi başarısında yaklaşık yüzde 18-20’lik mutlak artış var. Erken tanı yöntemleri (mamografi, kolonoskopi, düşük doz BT ile akciğer taraması), cerrahi tekniklerde ilerleme (laparoskopik ve robotik cerrahi), radyoterapi optimizasyonu (IMRT, stereotaktik RT), Kemoterapi protokollerinin iyileştirilmesi, hedefe yönelik tedaviler (ör. HER2 pozitif meme kanseri için trastuzumab) İmmünoterapiler (checkpoint inhibitörleri, CAR-T hücre tedavileri) ve kişiselleştirilmiş onkoloji (genetik ve moleküler biyobelirteçlere dayalı) kanserlerde tedavi sürecini pozitif etkiliyor" dedi. Yaklaşık 30 yıl öncesine göre kanser vakalarında sağ kalım oranının 1,5-2 kat arttığına dikkat çeken Çalık, "30 yıl önce birçok kanser için tedavi şansı oldukça sınırlıyken, bugün pek çok tipte sağ kalım oranı 1,5 ila 2 kat arttı. Özellikle meme, prostat, hematolojik kanserlerde dramatik ilerleme var; akciğer ve pankreas gibi kanserlerde ise artış daha sınırlı ama son 10 yılda immünoterapi ile hızlı bir yükseliş var. Bu çok önemli bir nokta. ’Kanser’ kelimesi hâlâ toplumda ölümle eş anlamlı algılanıyor ama bu algı günümüzde tıbbi gerçeklikle tamamen örtüşmüyor. Kanser, her zaman ölüm değil. Son 30 yılda tedavi başarısı dramatik biçimde arttı. Meme, prostat, tiroit, cilt kanserleri gibi birçok türde 5 yıllık sağ kalım yüzde 85-95’e ulaştı. Çocukluk çağı lösemilerinde başarı oranı yüzde 90’ın üzerinde. Erken evrede yakalanan birçok kanserde tamamen iyileşme mümkün" diye konuştu. Bazı kanser türlerinde iyileşme oranları gripten bile daha yüksek hale geldi Bazı türlerde iyileşme oranları gripten bile daha yüksek hale geldiğini belirten Çalık, kanser kelimesinin eskisi gibi ‘son’ anlamına gelmediğini belirterek "Eskiden ölümcül olan birçok kanser, bugün uzun süreli kontrol altına alınabiliyor. Erken teşhis, başarı oranını katlıyor. Tarama programlarına katılım hayat kurtarıyor. Meme, kolon, rahim ağzı kanserlerinde bu çok belirgin. Tedavi yöntemleri çok gelişti. İmmünoterapi, hedefe yönelik ilaçlar ve minimal invaziv cerrahiyle yan etkiler azaldı, yaşam kalitesi arttı. Kanser kelimesi eskisi gibi ‘son’ anlamına gelmiyor. Bazı türlerde iyileşme oranları gripten bile daha yüksek hale geldi (ör. erken tiroit kanseri) Yaşam beklentisi uzadı, umut çok daha güçlü. Günümüzde bazı ileri evre hastalarda bile 5-10 yıl yaşam olasılığı mümkün, bu bir devrim" şeklinde konuştu.