SAĞLIK
26 Eylül 2024 Perşembe - 16:45 Medical Point’te HPV Virüsü ve Aşıları Üzerine Eğitim Semineri düzenlendi Medical Point Gaziantep Hastanesi’nde HPV Virüsü ve Aşıları Üzerine Eğitim Semineri düzenlendi. Medical Point Gaziantep Hastanesi, sağlık alanında farkındalık oluşturmak amacıyla Dr. Öğr. Üyesi Çağdaş Demiroğlu ve Yenilikçi Avukatlar Grubu iş birliğiyle HPV virüsü ve aşıları hakkında kapsamlı bir eğitim semineri düzenledi. Seminer, hastanenin konferans salonunda gerçekleştirildi ve sağlık profesyonellerinin yanı sıra hukuk camiasından birçok katılımcıyı bir araya getirdi. Eğitim seminerinin açılışında konuşan Dr. Öğr. Üyesi Çağdaş Demiroğlu, HPV virüsünün cinsel yolla bulaşan en yaygın enfeksiyonlardan biri olduğunu söyledi. Dr. Öğr. Üyesi Çağdaş Demiroğlu, "HPV, birçok kanser türünün, özellikle de rahim ağzı kanserinin başlıca nedenidir. Ancak bu virüsle ilgili bilgi eksiklikleri ve aşıya dair yaşanan tereddütler, toplum sağlığını tehdit etmektedir" dedi. Dr. Demiroğlu, HPV aşısının etkinliği ve güvenliği hakkında güncel verileri katılımcılarla paylaştı. Seminerin bir diğer önemli konusu ise HPV aşılarının yasal boyutu oldu. Yenilikçi Avukatlar Grubu’ndan uzman hukukçular, aşıların zorunlu hale getirilmesi ve bireylerin hakları konusunda bilgi vererek sağlık hizmetlerinin hukuki çerçevesini anlattılar. Katılımcılar, HPV aşısının hukuki düzenlemeleri, sorumluluklar ve aşıya erişim konularında kapsamlı bir şekilde bilgilendirildi. Seminer, katılımcıların aktif katılımıyla zenginleşti. Soru-cevap bölümünde, katılımcılar HPV virüsü ve aşılarıyla ilgili merak ettikleri konuları Dr. Öğr. Üyesi Çağdaş Demiroğlu’na yönelttiler. Dr. Demiroğlu, “Aşılar, sadece bireysel değil, toplumsal sağlık açısından da kritik bir öneme sahiptir. Eğitim ve farkındalık çalışmaları, aşılamanın artması ve HPV ile mücadelede önemli bir rol oynayacaktır” dedi. Ayrıca, seminerin katılımcılar üzerinde olumlu bir etki oluşturduğunu belirtti.
26 Eylül 2024 Perşembe - 14:23 ‘Alzheimer ile nasıl yaşanır?’ sorusu bu konferansta yanıt buldu Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin Alzheimer hastalığına önemli bir farkındalık oluşturduğu “Azlehimer Hasta ile Yaşam” konferansında nöroloji uzmanı Doç. Dr. Güzey Aras ve konuşma terapisti Emrah Karacaoğlu, YADEM’in yaşlılarına teşhis sonrasında yapılacaklar ve hasta psikolojisiyle ilgili önemli aktarımlar yaptı. Sakarya Büyükşehir Belediyesi Yaşlı Destek Merkezi (YADEM) günümüzün önemli hastalıklarından biri olan Alzheimer ile ilgili farkındalık oluşturacak bir konferansa imza attı. Yaşlıların önemli bir sınavla karşı karşıya kaldığı ve aileleri için büyük önem arz eden hastalık, Adapazarı Sosyal Gelişim Merkezi’nde (SGM) gerçekleştirilen konferansta anlatıldı. Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Yeşim Güzey Aras ve Dil Konuşma Terapisti Emrah Karacaoğlu, YADEM çatısı altındaki yaşlılara hastalıkla ilgili önemli bilgiler verirken ailelere ise muhtemel bir teşhis durumunda ne yapmaları gerektiği konusunda aktarımlar yaptı. Hastalığa karşı farkındalığın artması ve hasta yakınlarının yaşadıkları zorluklara dikkat çeken alanında uzman iki isim, hastalar üzerinden örnekler vererek “Alzheimer ile yaşamak” konu başlığını masaya yatırdı. Konferansı İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Kayhan Özdemir, Sosyal Hizmetler Dairesi Başkanı Ahmet Öksüzoğlu da takip etti. Sabır, anlayış ve inancın en önemli başlıklar olduğunu vurgulayan uzmanlar, konuyla ilgili ciddi bir motivasyon ortaya koydu. "Sabır ve anlayış doğru yola götürür" Doç. Dr. Yeşim Güzey Aras, “Hastalarımızın yaşam kalitesini artırmak çok önemli bir etken. Alzheimer hastalarının ihtiyaçlarını anlamalı ve onlara uygun bir destek sunmamız çok önemli. Hastalarımızın günlük rutinlerine devam etmesini sağlamak onlar üzerindeki olumlu etkileri ciddi şekilde artıracaktır. Bu noktada bizi sabır ve anlayış huzurlu bir yola iletecektir” dedi. "Etkili iletişim ve doğru yöntemler" Konuşma terapisti Emrah Karacaoğlu ise uygulamalı yöntemler ile bu sorunların nasıl üstesinden gelinebileceği hakkında pratik bilgiler paylaşarak etkili iletişimin stratejik önemini vurguladı. Karacaoğlu, “Hastaların genellikle konuşma bozuklukları ve yutma güçlükleri yaşıyor, bu durumun hem hastanın hem de bakım veren aile yakınlarının yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Hastalarımızla sağlıklı bir iletişim kurarak onları anlamaya ve anlaşmayı sağlamalıyız” ifadelerine yer verdi. Program sonunda uzman isimlere sorular soran YADEM’in yaşlıları tansiyonlarını ölçtürerek farkındalık adımı için teşekkür etti.
Sağlıklı bağırsaklar, beyni stresten koruyor
20 Ağustos 2024 Salı - 14:13 Sağlıklı bağırsaklar, beyni stresten koruyor Medipol Üniversite Hastanesi’nden Nöroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, bağırsak mikrobiyotasının beyin sağlığı üzerindeki önemini vurguladı. Prof. Dr. Hanoğlu, “Son yıllarda yapılan araştırmalar, bağırsak sağlığının, beyin fonksiyonları üzerinde derin ve belirleyici bir etkiye sahip olduğunu ortaya koymaktadır” dedi. Bağırsaklarımızdaki mikrobiyota denilen mikroorganizma topluluğu, özellikle beyin sağlığını koruma ve nörodejeneratif hastalıkların önlenmesinde kritik bir rol oynuyor. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Nöroloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, “Sağlıklı bakteri çeşitliliği, bağırsak florasındaki denge ve inflamasyon düzeyleri, bilişsel fonksiyonlarımızı doğrudan etkiler. Dolayısıyla, beyin sağlığımızı iyileştirmek ve korumak için ilk adım, bağırsak sağlığımıza odaklanmak olmalıdır” diye konuştu. Bağırsak florasındaki denge bilişsel fonksiyonu etkiliyor Bağırsak ve beyin arasındaki güçlü ilişkinin, sağlık alanında devrim niteliğinde bir keşif olarak kabul edildiğini belirten Prof. Dr. Hanoğlu, “Bağırsak mikrobiyotasının sağlığı, özellikle Bifidobacterium Longum ve Lactobacillus Rhamnosus gibi probiyotik bakterilerin varlığı ile yakından ilişkilendirilmektedir. Bu bakteriler, bağırsak duvarını güçlendirir, bağışıklık sistemini düzenler ve inflamasyonu azaltarak beyin sağlığını koruma potansiyeline sahiptir. Araştırmalar, özellikle Bifidobacterium Longum’un, bağırsak florasındaki dengeyi sağlayarak bilişsel fonksiyonları iyileştirdiğini ve nörodejeneratif hastalıkların riskini azalttığını göstermektedir. Lactobacillus Rhamnosus ise stresle mücadelede etkili olduğu ve dolayısıyla stres kaynaklı beyin fonksiyonlarının korunmasında rol oynadığı bilinmektedir” ifadesini kullandı. Probiyotik ve prebiyotikler düzenli kullanılmalı Bağırsak sağlığının beyin fonksiyonları üzerindeki derin etkilerini anlamamıza yardımcı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Hanoğlu, “Sağlıklı bir mikrobiyota için probiyotiklerin ve prebiyotiklerin düzenli olarak tüketilmesi önemlidir. Beslenme alışkanlıklarımızı ve yaşam tarzımızı bağırsak sağlığını destekleyecek şekilde düzenlemek, beyin sağlığını koruma ve geliştirme yolunda atılacak önemli bir adımdır. Bu keşifler, ileride nörolojik hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde yeni stratejiler geliştirilmesine de ışık tutmaktadır. Bilim dünyası, bağırsak mikrobiyotası ile beyin sağlığı arasındaki bu karmaşık ilişkiyi daha derinlemesine anlamak için çalışmalarını sürdürmektedir” şeklinde konuştu.
Yöresel yemeklerle zayıflamak mümkün
20 Ağustos 2024 Salı - 12:43 Yöresel yemeklerle zayıflamak mümkün SUBÜ Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Gastronomi ve Mutfak Sanatları Ana Bilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini tamamlayan Diyetisyen Özgür Haykır, hazırladığı tezde yöresel yemekleri tüketerek de zayıflamanın mümkün olduğu neticesine ulaştı. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Gastronomi ve Mutfak Sanatları Ana Bilim Dalı öğrencisi Diyetisyen Özgür Haykır’ın, Prof. Dr. Serkan Şengül danışmanlığında yürüttüğü ‘Diyet Sürdürülebilirliğinde Yöresel Mutfak Kullanımının Analizi: Sakarya Örneği’ isimli yüksek lisans tez çalışması tamamlandı. Tez çerçevesinde yapılan araştırmada 55 kişiye Sakarya yöresine ait ve Sakarya’da bulunabilecek coğrafi işaretli yöresel yemeklerin yer aldığı beslenme programları verildi. Uygulanan programlar neticesinde yöresel yemeklerin tüketilmesiyle de zayıflamanın mümkün olduğu neticesine ulaşıldı. “Yöresel yemekleri tüketerek de zayıflamanın mümkün olduğu neticesine ulaştık” Tez çalışmasında en önemli unsurun porsiyon miktarları olduğunu vurgulayan Diyetisyen Özgür Haykır, “Beslenme programına devam eden katılımcıların vücut ağırlığında anlamlı düzeyde azalma meydana geldiği gözlemlendi. Beslenme uzmanları tarafından sağlıklı bir zayıflama programında haftalık 0,5-1 kilogram ağırlık kaybı öneriliyor. Bu durum göz önünde tutulduğunda, tez bünyesinde yürütülen çalışmada iki haftalık süreçte uygulanan beslenme programları ile ortalama 1 buçuk kilogram zayıflama görüldü. Diyet programı sonunda katılımcılara yapılan ve 50 puan üzerinden değerlendirilen memnuniyet anketinde 37,40 puan ile yüksek bir memnuniyet alındı. Bireylerin sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmasında kültürel alışkanlıklar da göz önünde bulundurulmalı” derken Yöresel lezzetlerin kaybolmaması gerektiğine dikkat çeken tez danışmanı ve SUBÜ Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Serkan Şengül ise, “Porsiyon miktarlarına dikkat edilerek sürdürülen programlar izledik. İçerisinde ‘Kabak Tatlısı’, ‘Islama Köfte’ ve ‘Çerkez Tavuğu’ gibi yemeklerin yer aldığı beslenme programında yöresel yemekleri tüketerek de zayıflamanın mümkün olduğu neticesine ulaştık” dedi.
’Onkoloji Hasta Servis Aracı’ hizmetinden 7 bin hasta faydalandı
20 Ağustos 2024 Salı - 11:37 ’Onkoloji Hasta Servis Aracı’ hizmetinden 7 bin hasta faydalandı Mersin’de, onkoloji hastalarına destek olmak amacıyla hayata geçirilen ’Onkoloji Hasta Servis Aracı’ hizmeti, kanser tedavisi gören hastaların zor günlerini kolaylaştırmaya devam ediyor. Hizmetten yaklaşık 7 bin hasta faydalanırken, haftanın 2 günü Şehir Hastanesi’nde ışın tedavisi gören 59 yaşındaki Şükrü Adıgüzel, "Daha önce hastaneye giderken dostlarımdan ve akrabalarından yardım istiyordum" dedi. Mersin Büyükşehir Belediyesi, Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı koordinesinde onkoloji hastalarına sunduğu ’Onkoloji Hasta Servis Aracı’ hizmeti ile kanser tedavisi gören hastalara destek oluyor. Hastalık seyrine ve evresine göre haftanın belirli günlerinde tedavilerini olmak zorunda kalan ve sağlık kuruluşlarına ulaşmakta güçlük çeken hastalar, ekipler tarafından önce evlerinden alınıyor, sağlık işlemlerinin ardından tekrar evlerine bırakılıyor. Özellikle tedavi süresince hijyenin öne çıktığı hastalıkta, özel araçla hastaneye gitme imkanı bulunmayan hastalar, toplu taşıma araçlarını kullanmadan konforlu bir şekilde hastaneye gitme fırsatı buluyor. Büyükşehir’in 4 merkez ilçe ve Tarsus’ta hizmet verdiği uygulamadan şimdiye kadar 7 bin onkoloji hastası faydalandı. "Hastalarımızın en güvenli şekilde ulaşımlarını sağlıyoruz" Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı personeli Deniz Anahtar, hizmetin 2021 yılında hayata geçirildiğini belirterek, şu anda da Tarsus ve 4 merkez ilçede hizmet verdiklerini ifade etti. Büyükşehir Belediyesinin şu an 3 onkoloji transfer aracı bulunduğunu vurgulayan Anahtar, "Hastalarımız onkoloji hastası olduğu için bağışıklık sistemleri düşük oluyor ve toplu taşıma araçları kullanmaları onlar için tehlike oluşturuyor. Hastalarımızın tedavileri uzun ve sürekli olduğu için hastaneye gidip hastaneden eve dönmeleri ekonomik anlamda da zor oluyor. Biz bunun da önüne geçiyoruz. Kolay ve temiz bir ulaşımla hastalarımızın en güvenli şekilde transferini sağlıyoruz. Şu ana kadar 7 bin hastamıza hizmet verdik" dedi. Yaz mevsiminin gelmesi ile birlikte hizmete olan talebin artış gösterdiğine dikkat çeken Anahtar, hastalardan aldıkları olumlu geri dönüşlerin kendilerini motive ettiğini kaydetti. "Bu hizmet, çok üstün bir hizmet" Yaklaşık 3 ay önce konulan teşhisin ardından ışın tedavisi görmeye başlayan 59 yaşındaki Şükrü Adıgüzel de ’Onkoloji Hasta Servis Aracı’ hizmetinden haftanın 2 günü faydalanıyor. Aldığı emekli maaşı ile tedavi boyunca hastaneye gitmekte güçlük çekeceğini ve bunun sürekliliğinin mümkün olmadığını belirten Adıgüzel, konforlu bir şekilde hastaneye gittiğini ve hizmetten memnun kaldığını dile getirdi. Oturduğu yerden belediye otobüsünün geçmediğini ifade eden Adıgüzel, "Bu nedenle 3. Çevreyolu’na kadar yürümek zorunda kaldığımız günler oluyordu. Daha önce hastaneye giderken dostlarımdan ve akrabalarımdan yardım istiyordum, şimdi haftanın 2 günü araç geliyor ve bizi alıyor. Emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyorum ve kiracıyım. Büyükşehir Belediyesinin sunduğu bu hizmet, çok üstün bir hizmet" diye konuştu. "Günlük 200 TL sadece dolmuş parasına gidiyordu" Hastaneye giderken eşine refakat eden Döne Adıgüzel ise önceleri hastaneye giderken zorlandıklarını dile getirdi. Sunulan hizmetin hem maddi hem manevi hayatlarını kolaylaştırdığını dile getiren Adıgüzel, "Çok zorlanıyorduk. Günlük 200 TL sadece dolmuş parasına gidiyordu. Bazen 2 dolmuş kullanıyorduk. Bazen de çevreyoluna kadar yürüyorduk. Büyükşehir Belediyesi, bizi önemli bir maliyetten kurtardı. Ulaşım çok rahat. Evimizden alıp klimalı araçlarla hastane önüne kadar bırakıyorlar. Oradan da tekrar evimize getiriyorlar" dedi.
Uzmanından çocuklarda alerji yönetimi için ailelere 9 altın öneri
20 Ağustos 2024 Salı - 11:33 Uzmanından çocuklarda alerji yönetimi için ailelere 9 altın öneri Genetik yatkınlığı olan çocuklarda alerji gelişme riskinin yüzde 60-80 oranında artış gösterdiğini belirten Medicana Sağlık Grubu Çocuk Alerji Bölümü’nden Prof. Dr. Cem Hasan Razi, alerjik hastalıkların çocuklar üzerindeki etkilerine dikkati çekti. Uzmanlar, günümüzde beslenme, iklim ve çevresel faktörlerin değişmesinin birçok hastalıkta artış yaşanmasına neden olduğunu ifade ediyor. Artış gösteren hastalıklardan bir tanesinin de çocuklarda görülen alerjik rahatsızlıklar olduğunu vurgulayan uzmanlar, alerjik rahatsızlıkların çocukların günlük yaşam kalitesini ciddi şekilde etkilediğini ve uzun vadede önemli sağlık sorunlarına yol açabildiğini belirtiyor. Ebeveynlerin özellikle alerjinin genetik geçişli olup olmadığı ve çocuklarında alerji riskini azaltmak için neler yapılması gerektiği konularında endişe taşıdığını belirten Medicana International Ankara Hastanesi Çocuk Alerji Uzmanı Prof. Dr. Cem Hasan Razi, ailelere rehberlik edecek alerjiye karşı alınacak önlemlere dair açıklamalarda bulundu. “Ailesinde alerji olan çocuklarda alerji gelişme riski yüzde 80’e kadar çıkabilir” Genetik yatkınlığı olan çocuklarda alerji riskinin daha yüksek olduğunu aktaran Prof. Dr. Cem Hasan Razi, "Ebeveynlerden birinde alerji olması durumunda çocuğun alerji geliştirme ihtimali yüzde 30-50 arasında değişirken, her iki ebeveynde de alerji mevcutsa bu oran yüzde 60-80’e kadar çıkabilir" dedi. Çocukların sadece sağlığı değil, eğitim ve sosyal hayatı da etkilenir Alerjik hastalıkların en yaygın türlerinin astım, alerjik rinit, egzama ve gıda alerjileri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Razi, bu hastalıkların çocukların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebileceğine vurgu yaptı. Razi, "Çocukların eğitim hayatı, uyku düzeni ve sosyal ilişkileri bu hastalıklardan olumsuz etkilenebilir. Bu nedenle erken tanı ve tedavi büyük önem taşır" diye konuştu. “Alerji belirtilerine dikkat edin” Prof. Dr. Razi, çocuklarda alerji belirtilerine dikkat edilmesi gerektiğini belirterek, "Çocuklarda burun ve göz kaşıntısı, burun tıkanıklığı, horlama, gözlerde kızarıklık ve sulanma, nefes darlığı ve öksürük, kaşıntılı döküntü gibi belirtiler alerjik rinitin habercisi olabilir. Ayrıca, ciltte kaşıntı, kızarıklık ve kuruluk egzamanın işaretleri arasında yer alır. Astım belirtileri arasında ise öksürük, nefes darlığı ve göğüste sıkışma hissi bulunur. Gıda alerjilerinde ise cilt döküntüleri, mide bulantısı, kusma ve hatta anafilaksi gibi ciddi reaksiyonlar görülebilir" ifadelerini kullandı. “Çevresel faktörler alerji riskini artırıyor” Genetik yatkınlığın yanı sıra, çevresel faktörlerin de alerji gelişiminde önemli bir rol oynadığına dikkat çeken Prof. Dr. Razi, konuşmasına şöyle devam etti: "Erken çocukluk döneminde hava kirliliği, sigara dumanı ve bazı gıda katkı maddeleri gibi çevresel etkenler, alerji riskini artırabilir. Bu yüzden ebeveynlerin bu risk faktörlerini dikkate alarak, çocuklarını koruma altına almaları büyük önem taşır." Alerji riskinin azaltılmasını sağlayacak 9 öneri Yaşam şartlarının alerji gelişiminde önemli bir rolü olduğunun altını çizen Prof. Dr. Cem Hasan Razi, ailelere çocuklarda alerji gelişme riskinin azaltılmasını sağlayacak önerileri şu şekilde sıraladı: “Evin düzenli olarak temizlenmesi ve havalandırılması çok önemli. Temizlik yaparken çocuğunuzu temizlik malzemelerinin kokusuna maruz bırakmayın. Kokulu malzemelerden kaçının, temizleyicilerin tozu iyi emmesine dikkat edin. Çocuğunuz alerjikse evin içinde nem oranını azaltmaya yönelik önlemler alın. Evde, duvarlarda ve özellikle banyoda akan, kabaran yerlerin olmamasına dikkat edin. Ev tozu alerjisi olan çocuklarda yatak odasında halı, çok fazla eşya, büyük giysi dolabı ve yüklü bir kitaplık olmamasına dikkat edin. Yünlü yatak, yastık, yorgan yerine pamuklu veya elyaf ürünler kullanın. Çocuğun odasında halı yerine kilim tercih edin. Hayvanlara ve hayvan tüylerine karşı alerjisi olan çocukların, alerjisi tespit edilen hayvandan uzak durması gerekiyor. Evde daha önceden evcil hayvan varsa yatak odasından uzak tutarak önlem alabilirsiniz. Katkı maddeli yiyecekler ve fast food tarzındaki yiyecekleri tüketmelerine izin vermeyin. Kreşe giden çocuğunuzun besin alerjisi olup olmadığını öğrenin ve bu besinleri çocuklarınıza yedirmeyin. Ev çiçekleri şüphesiz görüntü itibariyle cezbedici oluyor. Ancak evinizde çiçek varsa çiçek diplerinde küf olup olmadığına dikkat edin. Çünkü çiçeklerin diplerinde oluşabilen küfler alerjiyi tetikleyebiliyor. Çocuğunuzun odasında çiçek bulundurmamaya da özen gösterin. Sigara dumanı alerjiyi tetikleyen önemli bir etken olduğundan, çocuğun yanında hatta o sırada başka odada olsa bile evin içinde sigara içmeyin, içilmesine de izin vermeyin. Polen alerjisi varlığında alerjik bulgular artabildiğinden özellikle riskli ortamlarda dışarı çıkmamaya çalışın. Polenin yoğun olduğu günlerde maske kullanması fayda sağlarken, dışarıdan geldikten sonra ellerini ve yüzünü yıkamasına dikkat edin. Kıyafetlerini değiştirerek temiz kıyafetler giydirin. Özellikle astım tanısı olan çocukların grip aşısı yaptırmaları önerilmektedir. Grip aşısının kreşe gidenlere ya da evde bakılıp kreşe, okula giden kardeşi olan çocuklara yapılmasında fayda vardır. Ayrıca kalabalık yerlerde çocuğunuza maske takmak da virüslerin bulaşmasını engellemektedir.”
Beş saat süren ameliyatın ardından sağlığına kavuştu
20 Ağustos 2024 Salı - 11:27 Beş saat süren ameliyatın ardından sağlığına kavuştu Adıyaman’da omuriliğini kaplayan tümör nedeniyle yürüyemediği için sedye ile getirilen hasta 5 saat süren ameliyatın ardından sağlığına kavuştu. Belinden aşağı tutmadığı için yürüyemeyen Hayriye Atlı (77) yakınlarınca getirildiği Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Beyin Cerrahi Uzmanı Dr. Süleyman Kılınç tarafından muayene ve tetkikleri yapıldı. Tetkikler sonucunda Hayriye Atlı’nın omuriliğin bu bölgesinde nadir görülen bir tümör nedeniyle yürüyemediği tespit edildi. Daha sonra Beyin Cerrahi Uzmanı Dr. Süleyman Kılınç, getirttiği özel cihaz ile Hayriye Atlı’ya 5 saat süren operasyon gerçekleştirdi. Başarılı geçen operasyonun ardından Hayriye Atlı sağlına kavuşarak büyük mutluluk yaşadı. Gerçekleştirilen ameliyatın çok riskli bir ameliyat olduğunu belirten Beyin Cerrahi Uzmanı Dr. Süleyman Kılınç, "Teyzemiz polikliniğe geldiğinde ayaklarında güçsüzlük vardı. Tabi biz hemen sırtta bir tümör olabilir diye MR çektik orada çok nadir görülen bir tümör kanalın içinde kanalı neredeyse yüzde 90 kapatmış bir tümör hemen ameliyat hazırlıklarına başladık. Kendisine ilettik bunu tamamen almamız lazım diye. Teyze de kabul etti. Bu ameliyatı yaparken nöromonitör dediğimiz özel cihazlar getirdik. Bu cihazın eşliğinde burada çok değerli doktor arkadaşlarımız, klinik şefimiz hep beraber değerlendirdik. Cem hoca, Emircan bey hep beraber değerlendirdik ve hastamızı ameliyata aldık. Çok şükür ameliyat başarılı bir şekilde sonuçlandı. Şuan ayaklarındaki güç yavaş yavaş toparlanıyor” diye konuştu.
Güneş çarpmasına dikkat; Hayati tehlike oluşturabilir
20 Ağustos 2024 Salı - 11:25 Güneş çarpmasına dikkat; Hayati tehlike oluşturabilir Güneş çarpması hakkında merak edilen soruları yanıtlayan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İhsan Başpınar, bireylerin uzun süre boyunca güneş altında kalması veya vücudun aşırı derecede ısı üretmesinden dolayı ortaya çıkan bir tablo olduğunu belirtti. Dr. Başpınar, “İnsanda ısı dengesini sağlayan merkez beyinde hipotalamus bölgesindedir. Böyle bir durumda bu merkez devre dışı kalmaktadır. Buna bağlı olarak vücut normal sıcaklığına dönebilmek için yeterli miktarda ısı kaybedemez, vücut sıcaklığı çok artar ve organları tahrip eder” dedi. Güneş çarpması genelde 40 derecenin üstündeki havalarda gözlemlendiğini belirten BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İhsan Başpınar, “Bazı özel durumlarda; çocuklar, yaşlılar ve hastalar da 40 c altında bile ortaya çıkabilir. Güneş çarpmasının ilk bulgusu vücuttan sıvı ve tuz kaybı ile ortaya çıkan sıcak bitkinliğidir. Bu bulguların ilerlemesiyle güneş çarpması bulguları ortaya çıkar” ifadelerini kullandı. "Sıcak havalarda yaşlı bireyler ve çocuklar risk altındadır" “Uzun süre güneş altında kalan herkes güneş çarpmasına maruz kalabilir” diyen Dr. Başpınar, “Fakat özellikle; çocuklar, yaşlılar, kalp hastalıkları, diyabet hastalıkları, alkol bağımlıları, doğuştan terleme bozukluğu olan bireyler, bazı ilaçlar, sıcağa karşı hassas insanlar, maraton koşucuları ve ağır spor yapanlar, Alzheimer, parkinson ve akıl hastalıkları olan bireylerde risk daha çoktur” uyarısında bulundu. Dr. Başpınar, güneş çarpmasının belirtileri arasında sıcak ve kuru cilt, terleyememe, hızlı nabız, baş ağrısı, kas krampları, ciltte renk değişikliği, hızlı nefes alma, göz bebeklerinde büyüme, uyuklama, sersemlik, tutarsız konuşma, şaşkınlık, sinirlilik, hayal görme, çevreyi tanımama, havale geçirme ve bilinç kaybı bulunduğunu söyledi. Güneş çarpmasının acil tedavi gerektiren bir durum olduğunu vurgulayan Dr. Başpınar, hastane ortamında tedavi edilmesi gerektiğini ilk olarak da vücut ısısının hızla düşürülmesi gerektiğini belirterek “Hastanın elbiseleri çıkarılarak soğuk su banyosuna sokulması en etkili yöntemdir. Bu mümkün değilse hasta ıslak bezlerle sarılarak kollara ve bacaklara soğuk uygulaması yapılabilir. Özellikle soğuk sıvılar koltuk altlarına ve kasıklara uygulanmalıdır” dedi. “Tedavi edilmezse kalp ve böbrek yetmezliği neden olabilir” Hastanın serin bir ortama alınması, vantilatörle soğutma yapılması ve ayakların yukarı kaldırılması da faydalı olacağını belirten Dr. Başpınar şunları söyledi: “Bilinci yerinde olan hastalara azar azar su veya tuzlu ayran verilmelidir. Ateşin makattan 38.5C’ye kadar düşürülmesi hedeflenmelidir. Hastane ortamında ise damardan sıvı tedavisi uygulanır. Ateş düşürücü ilaçların etkisi sınırlı olabilir. Güneş çarpması tedavi edilmezse ölümcül sonuçlar doğurabilir ve bazı hastalarda kalp ve böbrek yetmezliği gibi komplikasyonlar günler sonra bile ölüm riskini artırır.” Son olarak Dr. Başpınar, günlük en az 2-2.5 litre sıvı tüketilmesi gerektiğini ve yaz aylarında açık renkli pamuk veya keten giysilerin tercih edilmesini de önerdi.
Denize giren tatilcilerin ayaklarındaki yaraları, ölmüş derilere adeta saldırıp tedavi ediyorlar
20 Ağustos 2024 Salı - 10:23 Denize giren tatilcilerin ayaklarındaki yaraları, ölmüş derilere adeta saldırıp tedavi ediyorlar Antalya’da deniz kıyısında görülmeye başlayan balıklar, vatandaşların telaşlanmasına neden olurken Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu, kıyıda görülen balıkların sargoz balığı olduğunu ve doktor balık olarak adlandırılan Garra Ruffa cinsi balıkların görevini yaparak, yaraları iyileştirdiklerine dikkat çekti. Gökoğlu, “Yaradaki ölü dokuyu temizleyip, yaranın daha çabuk iyileşmesini sağlıyor. Ölü dokuyu ve enfeksiyonu temizliyor, denizden çıktığınızda yara hemen kuruyup iyileşiyor" diye konuştu. Antalya’da erken başlayan yaz dönemi şehre turist akını yaşatırken, kıyıda görülmeye başlayan balıklar tatilcileri ve bölge sakinlerini korkutuyor. Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu, deniz kıyısında çok sayıda bulunan balık türünün sargoz balığı olduğunu söyleyerek, vatandaşların korkmaması gerektiğini ifade etti. Boyu yarım karış Prof. Dr. Gökoğlu, sargoz balıkları ile Temmuz ayının ortasından Eylül ayının ortasına kadar karşılaşılacağını kaydederek, şu açıklamalarda bulundu: “Temmuz ayının ortasından Eylül ayının ortasına kadar kıyılarda denize giren vatandaşların ayaklarındaki yaralara, ölmüş derilere saldıran balıklar var. Bunlar bizim sargoz dediğimiz balık, bazen vatandaşlarımızın ayaklarına o kadar güçlü vuruyor ki beni bir şey ısırdı deyip korkuyorlar, karaya sıçrayıp çıkıyorlar. Sargoz balıkları yarım karış kadar balık, ayaktaki açık yaralara dokulara vuruyor. Dolayısıyla onlarla beslenmeye çalışıyor, doktor balıkların yaptığı görevi yapıyor. Yaradaki ölü dokuyu temizleyip, yaranın daha çabuk iyileşmesini sağlıyor. Ölü dokuyu ve enfeksiyonu temizliyor, denizden çıktığınızda yara hemen kuruyup iyileşiyor. Vatandaşlarımız korkmasın, çok küçük balıklar. Bazen beslenirken ayağınızdaki kılları da çekiyor, bu da acı hissetmenize neden oluyor."