SAĞLIK
23 Eylül 2024 Pazartesi - 17:08 En sık belirtisi unutkanlık DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Burcu Polat, “Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Alzheimer hastalığının bir bunama (demans) sendromu olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Burcu Polat, “Beyinde sinsi bir şekilde başlar ve başta bellek fonksiyonları olmak üzere birçok kognitif (bilişsel) fonksiyonda ilerleyici kayıplara yol açar. Alzheimer hastalığı, en sık görülen bunama tipidir ve tüm demansların yaklaşık yüzde 60-70’ini oluşturur. Beyinde bazı maddelerin birikmesi sonucunda, sinir hücreleri arası bağlantıların giderek tahrip olması ile karakterizedir. Zamanla sinir hücreleri fonksiyonunu tamamen kaybeder ve beyinde küçülme meydana gelir. Bu sürecin, belirtileri ortaya çıkmadan 15-20 yıl kadar önce başladığı bilinmektedir” dedi. Unutkanlığın Alzheimer hastalığının en sık bilinen belirtisi olduğunu ifade eden Polat, konuşma bozukluğu, davranış ve muhakeme sorunları gibi başka belirtilerin de gözlendiğini söyledi. Her unutkanlığın bunama olarak adlandırılmaması gerektiğini vurgulayan Polat, unutkanlıklara bunama denilebilmesi için hastaların günlük yaşam faaliyetlerini etkileyecek veya bozacak düzeyde şiddetli olmalı gerektiğini dile getirdi. Erken teşhisin önemi Erken teşhisin de önemine değinen Burcu Polat, “Günümüzde bazı maddelerin kanda izini sürerek Alzheimer hastalığı hakkında bazı öngörüler kazanmış bulunmaktayız. Ancak bu henüz çok yeni bir gelişme ve ilerleyen çalışmalarla desteklenmesi gerekli. Amaçlanan şey parmak ucundan alınan kan ile doğru tahmin ve takipleri yapabilmek. Bu açıdan umut verici bir döneme girdik diyebiliriz. Erken teşhis ile hasta ve yakınlarına doğru tıbbi yaklaşımın sağlanması ve ayrıca ortaya çıkabilecek yasal süreçleri yönetmek açısından yardım edilmesi mümkün olabilir. Şu an için Alzheimer hastalığının çok erken dönemlerinde yakalanan vakalarda ilerleme yavaşlatılabiliyor. Ancak hastalığın tamamen yok edilmesi mümkün gözükmemektedir” şeklinde konuştu. Genetik yatkınlık Genetik yatkınlığın önemli olduğunu ancak tek başına nadiren bir sebep olabileceğini dile getiren Polat, “Yaşlanmanın kendisi (özellikle 65 yaş üstü grup) bunama için başlıca önemli bir risk faktörüdür. Ülkemizdeki verilere göre yaşlı nüfus oranı 2023 itibariyle yüzde 10.2’dir. Yani Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Diğer risk faktörleri ise; düşük eğitim seviyesi, hipertansiyon, diyabet, işitme bozuklukları, obezite, sigara, depresyon, fiziksel inaktivite, zayıf sosyal ilişkiler, hava kirliliği, aşırı alkol tüketimi ve kafa travmasıdır. Ülkemizde sosyoekonomik hayatın ve sağlık politikalarının bu verilere göre şekillenmesi gereklidir” dedi.
23 Eylül 2024 Pazartesi - 16:17 Sağlık taramalarına aman dikkat Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır" dedi. Kocaeli Şehir Hastanesi’nde görevli Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Uluslararası İşitme Engelliler Haftası" kapsamında bilgilendirmelerde bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Dünya İşitme Engelliler Federasyonu (WFD) ve ulusal dernekleri ile bağlı kuruluşları tarafından eylül ayının son haftası Uluslararası İşitme Engelliler Haftası olarak ilan edilmiştir. Bu etkinlik işitme engellilerin haklarına sahip çıkmak ve yaşadıkları zorluklara farkındalık meydana getirmek, kullandıkları ulusal işaret dillerinin statüsünü geliştirmek, onların eğitime ve bilgi teknolojilerine erişimlerini iyileştirmek amacıyla düzenlenmektedir" diye konuştu. Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Bunların yaklaşık bin 800 kadarı ise koklear implant diğer bir adıyla biyonik kulak ya da beyin sapı implantından fayda görecek işitme kaybı hastalarıdır. Dünya Sağlık Örgütü ise işitme kaybına yol açan faktörlerin yüzde 50’sinin önlenebilir olduğunu bildirmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır. Bu nedenle tüm çocuklarımızın ülkemizde de 2008 yılından beri uygulanmakta olan yenidoğan döneminde ve okul çağında işitme taramalarından geçmesi son derece önemlidir. Çünkü Yenidoğan İşitme Tarama Programı ile doğan her bebeğin ilk 1 ay da tarama testlerini tamamlanmakta, ilk 3 ayda işitme kayıplı bebeklerin tanılarını konulabilmektedir. 6 ayda ise işitme kaybı tanısı almış cihaz ihtiyacı olan bebeklerimizin cihazlanmalarını ve rehabilitasyonlarını sağlayarak topluma sağlıklı bireyler kazandırabiliriz. Bu nedenle sağlık taramalarımızı ihmal etmeyelim" şeklinde konuştu.
Tunceli’deki Sağlıklı Hayat Merkezi’nde hizmetler sürüyor
30 Ağustos 2024 Cuma - 13:12 Tunceli’deki Sağlıklı Hayat Merkezi’nde hizmetler sürüyor Tunceli Sağlıklı Hayat Merkezi’nde vatandaşlara yönelik hizmetlere aralıksız sürüyor. Tunceli İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Sağlıklı Hayat Merkezi’nde vatandaşlara sağlıklı beslenme, obeziteyle mücadele, psikososyal destek gibi hizmetler ve eğitimler veriliyor. Merkezin amacına ilişkin değerlendirmelerde bulunan İl Sağlık Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Başkan Yardımcısı Uzman Dr. Gamze Can Kaya, “Sağlıklı hayat merkezleri, sağlığa yönelik risklere karşı bireyi ve toplumu korumak, sağlıklı yaşam tarzını teşvik etmek, birinci basamak sağlık hizmetlerini teşvik amacıyla kurulmuş, temelinde var olan sağlıklı durumu koruma anlayışı olan merkezlerdir” dedi. Verilen hizmetlerle ilgili bilgi veren Dr. Gamze Can Kaya, “Merkezimizde sağlıklı beslenme, ve obezite ile mücadele kapsamında diyetisyenlerimiz tarafından beslenme danışmanlığı hizmeti verilmektedir. Diyetisyenlerimiz tarafından öncelikle vücut analizi yapılarak sağlıklı yaşama uygun diyet uygulamalarına yönelik kontrol ve takipler yapılmaktadır. Merkezimizde psikososyal danışmanlık açısından psikologlarımız ve sosyal çalışmacılarımız tarafından ruh sağlığı danışmanlığı, madde ve davranışsal bağımlılıklar için bağımsız yaşam danışmanlığı hizmeti verilmektedir. Yine merkezimizde bulunan Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezi’nde (KETEM) uygun yaş aralığında bulunan bireylere meme kanseri, rahim ağzı kanseri, kolon kanserine yönelik tarama ve eğitimler verilmektedir. KETEM biriminde yapılan taramalar tamamen ücretsizdir. Unutmayalım ki erken teşhis hayat kurtarır” diye konuştu. Merkeze aile hekimlerinin yönlendirmesi veya direkt randevuyla müracaat edilebildiğine vurgu yapan Dr. Kaya, hastalığa değil sağlığa yatırım yapmak için tüm vatandaşları sağlıklı hayat merkezlerine beklediklerini kaydetti.
Uzmanlar; “Astım hastaları sigaradan kaçsın”
30 Ağustos 2024 Cuma - 11:12 Uzmanlar; “Astım hastaları sigaradan kaçsın” Astımın, hava yollarının ataklar (krizler) halinde gelen tıkanmaları ile kendini gösteren bir hastalık olduğunu ifade eden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Uzman Doktor Eda Çelik, “Hastalar ataklar arasında kendilerini iyi hisseder.” dedi. Astımda hava yollarında mikrobik olmayan bir iltihap olduğunu ve bu nedenle hava yolu duvarının şiş ve ödemli olduğunu anlatan Doktor Eda Çelik, “Bu durum akciğerlerin uyaranlara aşırı duyarlı olmasına neden olur. Toz, duman, koku gibi uyaranlar ile hemen öksürük, nefes darlığı ve göğüste baskı hissi gibi yakınmalar ortaya çıkar. Astım her yaştan bireyi etkileyebilen ve kontrol altına alınamadığında günlük aktiviteleri ciddi olarak sınırlayabilen kronik bir hastalıktır. Astım tüm dünyada yaklaşık 300 milyon kişiyi etkilediği tahmin edilen ciddi bir halk sağlığı sorunudur.” dedi. “Belirtiler mevsimsel değişiklik gösterebilir” Astımın ülkemizde yaklaşık her 100 erişkinden 5-7’sinde ve her 100 çocuktan 13-15’inde görüldüğünü ifade eden Doktor Eda Çelik, “Öksürük nefes darlığı, göğüste baskı hissi ve hırıltılı solunum gibi belirtiler olur. Belirtiler tekrarlayıcı olup nöbetler halinde gelir. Genellikle gece veya sabaha karşı ortaya çıkar. Kendiliğinden veya ilaçlar ile düzelir. Bireye göre değişen bazı nedenler belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Belirtiler mevsimsel değişiklik gösterebilir. Astım hastalığını ortaya çıkarabilecek bir kan tahlili yoktur. Röntgen bulguları genellikle normaldir. Solunum fonksiyonu cihazları ile nefes ölçümleri (ilaçlı-ilaçsız) yapılarak tanı koyulur.” diye konuştu. “Allerjisi olduğu şeylere maruziyetten kaçınmalıdır” Astım tedavisinin amacının hava yollarındaki mikrobik olmayan iltihabın ilerlemesinin engellenmesi ve iyileştirilmesi olduğunu hatırlatan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Uzman Doktor Eda Çelik, Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülten’inde kaleme aldığı yazıda, “Bu hedeflere ulaşabilmek için tedavinin bileşenlerini şu şekilde oluşturur. Hasta/hekim iş birliğinin geliştirilmesi. Risk faktörlerine maruziyetin tanımlanması ve azaltılması. Astımın değerlendirilmesi ve tedavisi, eşlik eden hastalıkların ortaya konması ve tedavisi, tıbbi tedavinin izlenmesi. Astım tedavisinde kullanılan ilaçların hemen tümü nefesle alınan ilaçlardır. Bu şekilde ilaç akciğerlere daha hızlı, istenilen dozda ulaşır ve yan etkilerinden kaçınılmış olur. Astım belirtilerini tetikleyen risk faktörleri bireylere özgü olarak tanımlanmalı ve bu faktörlere maruz kalmaktan kaçınarak ya da en azından maruziyeti azaltarak astım belirtileri ve ataklarının gelişmesini engellemeye yönelik önlemler mümkün olduğunca her yerde yaşama geçirilmelidir. Hasta eğer varsa allerjisi olduğu şeylere maruziyetten kaçınmalıdır. Astımlı hasta sigara içmemeli veya pasif etkileniminden de kaçınmalıdır. Her hasta güncel tedavi planı, bu tedaviye uyum ve astım kontrol düzeyinin belirlenmesi açısından düzenli olarak değerlendirilmelidir. Muayene ve değerlendirmelerin sıklığı astımın başlangıçtaki şiddetine göre değişir. Tipik olarak hastalar ilk tedavi başlandıktan sonra 1-3 ay arasında ve daha sonra her 3-4 ayda bir değerlendirilmelidir.”
Boyun fıtığı canından ediyordu
30 Ağustos 2024 Cuma - 11:01 Boyun fıtığı canından ediyordu Osmaniye’de yaşayan ve boyun fıtığı nedeniyle yürüme kabiliyetini kaybeden 4 çocuk babası inşaat işçisi Adana’da geçirdiği dar kanal ameliyatı sonucu yeniden sağlığına kavuştu. Osmaniye’de yaşayan 4 çocuk babası inşaat işçisi Mustafa Karaca (53), yaklaşık 4 sene önce boyun fıtığı geçirdi. Geçirdiği fıtık üzerine birçok tedavi gören ancak düzelemeyen Karaca’da son dönemlerde yürüme kaybı yaşamaya başladı. Bunun üzerine aile, Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Orhan Şen’e başvurdu. Prof. Dr. Şen, tetkikler sonucu 53 yaşındaki adama ‘boyunda fıtık ve dar kanal’ ameliyatı yaptı. Karaca, 2 aylık sürecin ardından sağlığına kavuştu. “İyiyim, rahatladım” İhlas Haber Ajansı’na konuşan Mustafa Karaca, “Doktorlara ilk başvurduğumda ameliyatın ağır geçer, felç kalırsın dediler. Daha sonra Orhan hocaya başvurduk ve ameliyatımı olduk. Şuanda iyiyim, rahatladım” dedi. “Hasta sağlığına kavuştu” Prof. Dr. Orhan Şen ise hastasının ilk geldiğinde yürümekte çok güçlük çektiğini anlatarak, “Hastamız bana geldiği zaman yürüyemiyordu. Elleriyle kaşık dahi tutamıyordu. Bu nedenle Osmaniye’de ve Adana’da farklı hastane ve doktorlara başvurmuşlar. Her hasta için ölüm riski var ama önemli olan bunların oranları. Bende hastaya ölüm, sakat kalma riskini anlattım ama oranlarını da verdim. Bu hasta için ölüm riski yüzde 10-20’ydi. Ameliyatı yaptım ve şuanda hastamız 2 ayın sonunda sağlığına kavuştu” ifadelerini kullandı.
“Aileler okula uyum sürecinde çocuklarının kaygılarını dinlemeli”
30 Ağustos 2024 Cuma - 10:29 “Aileler okula uyum sürecinde çocuklarının kaygılarını dinlemeli” Okula dönüş döneminde karşımıza birçok problemin çıkabileceğini dile getiren Uzman Klinik Psikolog Gülşah Özgenç, “Huzursuzluk, endişe, korku, aşırı heyecan, ilgisizlik gibi farklı veya yoğun duygularla karşılaşabiliriz. Ebeveynlerin çocukların kaygılarını dinlemeleri, okula uyum sürecini kolaylaştıracaktır. Çocuk okula gitmek istemiyorsa, öncelikle bunun nedeni karşılıklı konuşulup, çocuğa güven verilmelidir” dedi. İSÜ Medical Park Gaziosmanpaşa Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Gülşah Özgenç, önümüzdeki hafta bazı ilkokullarda ve anaokullarında uyum süreci çerçevesinde başlayacak dersler öncesinde çocuklarda okula uyum süreci konusunda açıklamalarda bulundu. Okula dönüş döneminde karşımıza birçok problemin çıkabileceğini dile getiren Uzm. Klnk. Psk. Özgenç, “Farklı veya yoğun duygularla karşılaşabiliriz. Bu durumlar arasında huzursuzluk, endişe, korku, aşırı heyecan, ilgisizlik yer alabilir. Artık yaz ortamının verdiği rahat ortamdan, okul döneminin karmaşıklığına geçiş zamanıdır. Bu rahat ortamdan çıkmak onlar için elbette zor olacaktır. Bu yüzden uyum sorunları, okula gitmeye karşı isteksizlik, derslerde dikkat dağınıklığı, ağlama krizleri ve sosyal ilişkilerde geri çekilme gözlemlenebilir” diye konuştu. “Uyku ve yemek alışkanlıkları düzenlenmeli” Okula uyum sürecinde önemli birkaç noktaya dikkat edilmesi gerektiğine değinen Uzm. Klnk. Psk. Özgneç, “Okul rutinine alışabilmeleri için özellikle yaz tatilinin son haftalarında yeniden uyku ve yemek alışkanlıkları düzenlenmelidir. Okul hakkında konuşmak ve önemini vurgulamak önemlidir. Ebeveynlerin çocukların kaygılarını dinlemeleri de okula uyum sürecini kolaylaştıracaktır. Çocuk okula gitmek istemiyorsa, öncelikle bunun nedeni karşılıklı konuşulup, çocuğa güven verilmelidir. Yalnızca derslerle zamanının geçmeyeceğini dışarıda da sosyal hayatına devam edeceğini çocuğa söylemek, desteklemek okula yönelik endişelerini azaltabilir” ifadelerini kullandı. “Çocukların duygusal ihtiyacı göz ardı edilmemeli” Sık yapılan yanlışlardan birinin, çocukların duygusal ihtiyaçlarının göz ardı edilmesi olduğunu söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Özgenç, “Çocuğun okulla ilgili yaşadığı bu kaygılar doğal sürecin bir parçasıdır. Bu yüzden, bu duyguların küçümsenmesi, görmezden gelinmesi veya çocuğa kızılması çocukların okul sürecine geri durmalarına, içe kapanık olmalarına neden olabilir. Aynı zamanda aşırı beklenti ve disiplin de motivasyon kaybına yol açabilmektedir” şeklinde konuştu. “Aileler kendi kaygılarını da yönetmeli” Ailelerin de bu süreçte öncelikle kendi kaygılarını yönetmeyi öğrenmesi gerektiğine değinen Uzm. Klnk. Psk. Özgenç, şu bilgileri paylaştı: “Daha sonra anne baba anlayışlı ve sabırlı bir şekilde çocuğunun yanında olmalıdır. İlk kez okula gidecek çocuklara, okulun nasıl bir yer olduğu hakkında pozitif ve bilgilendirici konuşmalar yapmak önemlidir. Özellikle okulun yalnızca akademik bir yer olmadığı aynı zamanda sosyal bir yer olduğu da çocuklara anlatılmalıdır." “Dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğüne neden olabilir” Bazı ilkokul çocuklarında öğrenme güçlüklerinin görülebileceğine dikkat çeken Uzm. Klnk. Psk. Özgenç, “Bunun birçok sebebi olabilir. Dikkat eksikliği hiperaktivite, dil gelişiminde gecikmeler, disleksi, çevresel stres faktörleri gibi. Bu problemler çocukların öğrenmelerini zorlaştırabilir. Fakat erken ve doğru müdahale ile bunların önüne geçilebilir. Bu yüzden ebeveynler kadar öğretmenlerin de bu çocukların belirtilerini dikkatle izlemesi önemlidir” dedi. “Aşırı sınırlar koyulmamalı” Yaz tatilinde oyun oynamaya çok fazla alışan çocuk için bazı sınırlamalar getirmenin gerekebileceğini sözlerine ekleyen Uzm. Klnk. Psk. Özgenç, “Fakat bunu yaparken katı sınırlar yerine esnek sınırlar belirlenmeli ve aşamalı sınırlar koyulmalıdır. Bu sınırları koyarken bunların nedenleri çocuğa aktarılmalıdır. Bu sınırlamaları getirirken ailecek yapılacak aktivitelerin arttırılması çocukların değişikliği daha kolay kabul etmesini sağlayabilir. Okula uyum sürecinde sabır ve anlayış göstermek, çocukların yeni döneme başarılı bir şekilde adapte olmasını kolaylaştıracaktır” ifadelerini kullandı.
Doğuştan Skolyoz hastası Kırgız genç kızın boyu, 20 yaşında 10 cm uzadı
30 Ağustos 2024 Cuma - 09:27 Doğuştan Skolyoz hastası Kırgız genç kızın boyu, 20 yaşında 10 cm uzadı Doğuştan Skolyoz (Omurga eğriliği) hastası Karıma Tagaeva, memleketi Kırgızistan’da yıllar içinde ilerleyen rahatsızlığına çözüm bulamayınca tedavi için çareler aramaya başladı. Tıp Fakültesi öğrencisi Tagaeva, çareyi Antalya’da buldu. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Bozduman tarafından yapılan operasyon sonucu hastalığı yenen genç kızın boyu, ameliyat sonrası 10 cm uzadı. Operasyonu gözyaşları içinde anlatan Tagaeva, “Ameliyat öncesi boyum çok kısaydı, şimdi çok uzadı. Herkes için sürpriz olacak. Doktoruma çok minnettarım” dedi. Doç. Dr. Ömer Bozduman ise “Ameliyattan bir gün sonra hastayı kaldırdık, yürürken aynada fiziksel olarak kendini gördüğünde çok mutlu oldu. O mutlu olunca biz de mutlu olduk” diye konuştu. Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te Tıp Fakültesi öğrencisi olan Konjenital Kifoskolyoz hastası Karıma Tagaeva, yaşadığı ülkede hastalığının tedavisinin yapılamadığını fark ettiğinde çözüm yolu aramaya başladı. Doğum öncesinde omurların oluşumu ya da farklılaşması aşamasındaki sorunlara bağlı ortaya çıkan omurga eğriliği rahatsızlığıyla mücadele eden Tagaeva, çareyi Antalya’da buldu. Araştırmaları sonucunda Memorial Antalya Hastanesi’nde hastalığının tedavisinin yapılabildiğini öğrenen Kırgız genç kız, operasyon için Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Bozduman’ın kapısını çaldı. “Boyunca ciddi bir uzama oldu” Doç. Dr. Ömer Bozduman, Kırgız hastanın, hastanenin uluslararası sağlık turizmi birimi aracılığıyla kendisine ulaştığını söyleyerek, şu ifadelere yer verdi: “Karima 20 yaşında, Kırgızistan’dan geldi. Tıp fakültesi öğrencisi, doğuştan omurga problemi var. Omurgalarında yapışıklıkları olan Konjenital Kifoskolyoz vakası, hastanın bu omurga eğriliği hem yandan hem önden bakınca ileri derece de artmış vaziyetteydi. Kızımızın kamburluğu ileri derecede arttığı için karın bölgesi ciddi bir bası altındaydı. Dışardan baktığınızda da bel kavislerini seçemiyordunuz. Bir akordion gibi bastırıldığınızı düşünün. Boyunda ciddi bir kısalma ve bu derecelerin de çok ilerlemesi sonucu hastada efor kapasitesinde azalma, oluşan eğriliğe bağlı ileri derece iç organ bası ve hayat kalitesinde düşme oluşmuştu. Hastamızın ilk yapılan muayenesi ve tetkikleri sonrası, ameliyat öncesi hazırlıklarını gerçekleştirdik. Geçtiğimiz Cuma günü ameliyata aldık, her şey yolunda gitti. Ameliyatında enstrümantasyon dediğimiz viderot sistemini yerleştirdik, boyunda ciddi bir uzama oldu”. “Yürürken aynada fiziksel olarak kendini gördüğünde çok mutlu oldu” Ameliyat sonrası herhangi bir problem yaşanmadığının altını çizen Doç. Dr. Ömer Bozduman, operasyondan bir gün sonra hastanın yürümeye başladığını aktardı. Bozduman, “Tıp fakültesi okuduğu için konuya hakimdi, tedaviyi biliyordu. Her şeye rağmen biraz endişesi vardı ama konuştuk, her şeyi anladı. Çok cesurca süreci tamamladı. Ameliyattan bir gün sonra hastayı kaldırdık, yürürken aynada fiziksel olarak kendini gördüğünde çok mutlu oldu. O mutlu olunca biz de mutlu olduk. Serviste ailesine nasıl mobilize edeceğini yürütüleceğini gösterdik, taburcu ettik. Boy uzaması radyolojik olarak 7cm’nin üzerine görülüyor, o yüzden keyfi yerinde. Memleketine mutlu bir şekilde göndereceğiz” diye konuştu. “Hastanın mevcut durumu aynı şekilde kalsaydı, kemik erimesi gibi problemlere neden olurdu” Doğuştan bilinen bir hastalığa sahip olmasına rağmen ülkesinde yapılamayan tedavi nedeniyle omurgasındaki eğriliğin çok hızlı ilerlediğine dikkat çeken Doç. Dr. Bozduman, hastanın mevcut durumunun aynı kalması halinde daha ciddi problemlerle karşılaşabileceğini dile getirdi. Bozduman, şöyle devam etti: “Konjenital olan doğuştan gelen hastalığın çoğu aileler tarafından biliniyor, ergenlikte ortaya çıkanlar gibi fark edilmeyen bir durum değil. Çok hızlı ilerlediği için hasta memleketinde çeşitli fizik tedavileri almasına rağmen, bu ilerleyişin önüne geçememiş. Teknolojik ve imkan dahilinde yeterli tedaviyi alamadığı için, çok hızlı ilerleyen bir sürece girmiş. Bu amaçla bize ulaştı. Hastanın mevcut durumu aynı şekilde kalsaydı bu kemik erimesi gibi problemlere neden olurdu, hastalık daha fazla ilerleyip, hayat kalitesi bozukluğu veya daha ciddi problemlere de neden olabilirdi”. Ailelere gözlem çağrısı Doç. Dr. Ömer Bozduman, son olarak anne babalara uyarılarda bulundu. Ailelerin çocuklarını dikkatli bir şekilde gözlemlemeleri gerektiğini söyleyen Bozduman, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Ergenlik çağına girişte 10-15 yaş arası grupta çocuklar biraz kendilerini saklayabilir, aileleri omuz seviyelerini, göğüs hizalarında ve kürek kemiği hizalarında kollarıyla vücutlar arasındaki boşluğun asimetrisini mutlaka kontrol etsin, gözlemlesin. Gerekirse böyle hafif öne eğerek, sırtında bir asimetri oluşuyor mu baksınlar. Akıllarına yatmayan bir problem varsa mutlaka bir Ortopedi ve Travmatoloji uzmanına başvursunlar. Erken tanı birçok hastanın ameliyat olmadan bu süreci atlatabilmesine fırsat sağlıyor, dolayısıyla bu çok önemli. Halkımızın bu konuda bilinçlenmesi ve çocuklarını sürekli gözlem altında tutmaları birçok çocuğun gereksiz ameliyat olmasının önüne geçecek, o yüzden bizim çağrımız vatandaşlarımızın mümkün olduğu kadar çocuklarını gözlemleyerek fark ettiklerinde hekimlere başvurması”. “Doktoruma minnetttarım” Kırgız hasta Karıma Tagaeva ise yaşadığı süreci şu şekilde anlattı: “Dördüncü seviye Skolyoz ile başvurdum, uzun süren yürüyüşlerden sonra nefes darlığı yaşıyordum ve çok zorlanıyordum. Bacaklarım ağrıyordu, doğru düzgün yatamıyordum, yürüyemiyordum, görüntümden çok rahatsız oluyordum. Bu nedenle çareler aramaya başladım, ameliyat için Türkiye’yi buldum ve Antalya’ya geldim.Tıp Fakültesi birinci sınıfı bitirdim, ameliyat öncesi kendimi çok kötü hissediyordum. Ameliyat sonrası ağrılarım azaldı, kendimi daha iyi hissediyorum. Artık nefes darlığı çekmiyorum. Operasyon çok güzel geçti, doktorumu herkese tavsiye ederim, kendisine çok minnettarım, çok memnun kaldım”. “Herkes için sürpriz olacak” Üniversiteyi bitirdikten sonra Türkiye’ye gelip doktorluk yapmak istediğini söyleyen Tagaeva, ameliyat sonrası ilk olarak ailesini görüntülü aradığını belirterek, Kırgızistan’a dönmesinin ardından yeni halinin birçok arkadaşına sürpriz olacağını kaydetti. Tagaeva, “Ben de üniversitemi bitirip başarılı bir doktor olmak istiyorum, ileride Türkiye’ye gelip doktor olmak isterim. Genel Cerrah olmayı hayal ediyorum. Ameliyattan çıktıktan sonra ilk olarak abimi babamı arkadaşlarımı görüntülü aradım. Herkes çok endişeliydi, başarılar diledi. Okuldan bazı arkadaşlarımın ameliyat olduğumdan haberleri yok, gidince sürpriz olacak, çok şaşıracaklar. Ameliyat öncesi boyum çok kısaydı, şimdi çok uzadı. Çok şaşıracaklar. Herkes için sürpriz olacak” ifadelerini kullandı.
GAÜN 100. yıl Onkoloji Hastanesi ve Radyoterapi Merkezi açıldı
29 Ağustos 2024 Perşembe - 18:06 GAÜN 100. yıl Onkoloji Hastanesi ve Radyoterapi Merkezi açıldı Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) 100. Yıl Onkoloji Hastanesi ve Radyoterapi Merkezi, düzenlenen törenle açıldı. Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) 100. Yıl Onkoloji Hastanesi ve Radyoterapi Merkezi, düzenlenen törenle açıldı. Sağlık sektöründe önemli bir adım olan yeni hastane, kanser tedavisi alanında sunacağı ileri düzey hizmetlerle bölge halkına büyük katkı sağlayacak. Açılış töreninde konuşan GAÜN Rektörü Prof. Dr. Arif Özaydın, hastanenin bölgedeki sağlık hizmetlerine sağlayacağı katkıları ve onkoloji alanında son teknolojilerin önemini vurguladı. Hastane hakkında bilgi veren Rektör Özaydın, “Dünyada istatistikler, kanserin ölüm nedenleri arasında ilk üçte yer aldığını gösteriyor. Buradan 8 kilometre uzaklıktaki kanser hastanemiz eski teknolojisi nedeniyle işlevsiz hale gelmişti. Bu sorunu çözmek için hastaneye Tomoterapi teknolojisi getirdik. Bu teknoloji hastanenin alt katında hizmet vermeye başladı. Hizmet alım sözleşmesiyle bu yatırımı gerçekleştirdik ve bütçeye ek bir yük getirmedik. Depo olarak kullanılan bir binayı dönüştürerek yeni bir hastane yapma planımız devletimiz tarafından olumlu karşılandı. Bu dönüşümü düşük bir maliyetle gerçekleştirdik ve burayı modern bir hastaneye dönüştürdük” dedi. “Ekibimiz son derece yetkin” Hastanenin yalnızca Gaziantep’te yaşayan kanser hastalarına değil çevre illerden gelen tüm kanser hastalarına hizmet vereceğini belirten Prof. Dr. Özaydın, "Allah kimseyi kanserle karşı karşıya bırakmasın. Ancak böyle bir durumda doktorlarımız burada ve ekibimiz son derece yetkin. Bu projeyi gerçekleştiren takım arkadaşlarımıza huzurunuzda teşekkür ediyorum. Bu başarıyı tek başımıza elde etmedik; arkamızda güçlü bir sağlık ordusu var" ifadelerini kullandı. “Sağlık kampüsü oluşturduk” Prof. Dr. Özaydın, sağlık alanında yaptıkları çalışmalardan da bahsederek, “Göreve başladığımız 2020 yılında üniversitemizde sadece araştırma hastanesi mevcuttu. Bugün, üçüncü hastanemizin hizmete alım törenini gerçekleştiriyoruz. Yeni açılan Çocuk Hastanemizin fikir çıkış noktası Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Ayşe Balat’tır ve hastane Cumhurbaşkanımız tarafından açıldı. Çocuk hastalıkları konusunda kapsamlı hizmetler sunmaktayız. İkinci olarak, kullanılmayan bir binayı Böbrek Nakil Hastanesi’ne dönüştürdük. Bu yatırımı devletimizden herhangi bir finansal destek almadan vakıf aracılığıyla gerçekleştirdik. Ekonomik zorluklarla karşılaştık ancak Eruslu ailesinin katkılarıyla modern ve lüks bir hastane inşa ettik. Şu ana kadar 100’e yakın böbrek nakli başarıyla tamamlandı. Dördüncü hastanemiz olan Acil Yanık ve Travma Hastanesini ise yıl sonunda veya 2025’in ilk aylarında hizmete açacağız. 120 yatak kapasiteli bu hastane, Türkiye’de bir ilki temsil edecek ve model niteliğinde olacak. Gaziantep’te beş hastaneyi bir araya getirerek bu bölgeyi sağlık kampüsü olarak yapılandırdık. Cumhuriyetimizin 100. yılını temel alarak bu kampüsü ‘Sağlık Kampüsü’ olarak adlandırdık. Açılışını Cumhurbaşkanımızın yapmasını umuyoruz ve kendisini buraya davet ediyoruz” ifadelerine yer verdi. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Zehra Ünal ise yaptığı konuşmada büyük bir emek sonucu bu işlerin ortaya çıktığını belirterek, "Sağlık her şeyden önemlidir. Bu projede büyük bir emek harcandı. Yeni hastanemizin ülkemize ve Gaziantep’e hayırlı olmasını diliyorum" ifadelerini kullandı. Gaziantep Üniversitesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Abdurahman Kuzhan ise hastane hakkında bilgiler vererek, “Hastanemiz birkaç aydır hasta kabulüne başladı. Önceden Kızılhisar mevkiinde bulunmaktaydı. Hasta geliş gidişleri sıkıntılı olduğu için rektörümüz sağ olsun, burayı onkoloji hastanesi olarak çevirdi. Elimizdeki radyoterapi cihazlarının özelliğinden bahsedecek olursak tomoterapi ailesi olarak bilinen yeni nesil bir cihaz. Bu en teknolojik olarak geliştirilmiş Radixact(tomoterapi) olarak anılmakta. Elimizde bulunan cihaz bu. Bu cihazla tümöre yüksek doz verirken tümör etrafındaki sağlıklı dokuları daha iyi koruyabilmekteyiz. Aynı zamanda Stereotaktik Vücut Radyoterapisi yapabilmekteyiz. Diğer radyoterapi cihazlarından farklı olarak elimizdeki cihazla tek bir tedavi sırasında baş ve omurilik tümörlerini tek bir seansında tedavi edebilmekteyiz. Ayrıca hastanın birden farklı bölgesinde tümör varsa tedavi edebilme olanağına sahibiz” diye konuştu. GAÜN 100. Yıl Onkoloji Hastanesi, 5 bin 500 metrekarelik alana sahip olup, dört kattan oluşuyor. Bodrum katında Radyoterapi Merkezi yer alırken, zemin katta 50 kişilik kemoterapi koltuğu ve 5 kişilik özel kemoterapi koltuğuyla donatılmış Günübirlik Kemoterapi Merkezi bulunuyor. Birinci ve ikinci katlarda ise klinikler yer alıyor. Birinci katta 8 adet iki kişilik, 6 adet tek kişilik oda ve 8 kişilik palyatif bakım ünitesi, ikinci katta ise 8 adet iki kişilik ve 6 adet tek kişilik hasta odası bulunuyor.