SAĞLIK
En sık belirtisi unutkanlık 23 Eylül 2024 Pazartesi - 17:08:22 DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Burcu Polat, “Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Alzheimer hastalığının bir bunama (demans) sendromu olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Burcu Polat, “Beyinde sinsi bir şekilde başlar ve başta bellek fonksiyonları olmak üzere birçok kognitif (bilişsel) fonksiyonda ilerleyici kayıplara yol açar. Alzheimer hastalığı, en sık görülen bunama tipidir ve tüm demansların yaklaşık yüzde 60-70’ini oluşturur. Beyinde bazı maddelerin birikmesi sonucunda, sinir hücreleri arası bağlantıların giderek tahrip olması ile karakterizedir. Zamanla sinir hücreleri fonksiyonunu tamamen kaybeder ve beyinde küçülme meydana gelir. Bu sürecin, belirtileri ortaya çıkmadan 15-20 yıl kadar önce başladığı bilinmektedir” dedi. Unutkanlığın Alzheimer hastalığının en sık bilinen belirtisi olduğunu ifade eden Polat, konuşma bozukluğu, davranış ve muhakeme sorunları gibi başka belirtilerin de gözlendiğini söyledi. Her unutkanlığın bunama olarak adlandırılmaması gerektiğini vurgulayan Polat, unutkanlıklara bunama denilebilmesi için hastaların günlük yaşam faaliyetlerini etkileyecek veya bozacak düzeyde şiddetli olmalı gerektiğini dile getirdi. Erken teşhisin önemi Erken teşhisin de önemine değinen Burcu Polat, “Günümüzde bazı maddelerin kanda izini sürerek Alzheimer hastalığı hakkında bazı öngörüler kazanmış bulunmaktayız. Ancak bu henüz çok yeni bir gelişme ve ilerleyen çalışmalarla desteklenmesi gerekli. Amaçlanan şey parmak ucundan alınan kan ile doğru tahmin ve takipleri yapabilmek. Bu açıdan umut verici bir döneme girdik diyebiliriz. Erken teşhis ile hasta ve yakınlarına doğru tıbbi yaklaşımın sağlanması ve ayrıca ortaya çıkabilecek yasal süreçleri yönetmek açısından yardım edilmesi mümkün olabilir. Şu an için Alzheimer hastalığının çok erken dönemlerinde yakalanan vakalarda ilerleme yavaşlatılabiliyor. Ancak hastalığın tamamen yok edilmesi mümkün gözükmemektedir” şeklinde konuştu. Genetik yatkınlık Genetik yatkınlığın önemli olduğunu ancak tek başına nadiren bir sebep olabileceğini dile getiren Polat, “Yaşlanmanın kendisi (özellikle 65 yaş üstü grup) bunama için başlıca önemli bir risk faktörüdür. Ülkemizdeki verilere göre yaşlı nüfus oranı 2023 itibariyle yüzde 10.2’dir. Yani Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Diğer risk faktörleri ise; düşük eğitim seviyesi, hipertansiyon, diyabet, işitme bozuklukları, obezite, sigara, depresyon, fiziksel inaktivite, zayıf sosyal ilişkiler, hava kirliliği, aşırı alkol tüketimi ve kafa travmasıdır. Ülkemizde sosyoekonomik hayatın ve sağlık politikalarının bu verilere göre şekillenmesi gereklidir” dedi.
23 Eylül 2024 Pazartesi - 16:17 Sağlık taramalarına aman dikkat Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır" dedi. Kocaeli Şehir Hastanesi’nde görevli Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Uluslararası İşitme Engelliler Haftası" kapsamında bilgilendirmelerde bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Dünya İşitme Engelliler Federasyonu (WFD) ve ulusal dernekleri ile bağlı kuruluşları tarafından eylül ayının son haftası Uluslararası İşitme Engelliler Haftası olarak ilan edilmiştir. Bu etkinlik işitme engellilerin haklarına sahip çıkmak ve yaşadıkları zorluklara farkındalık meydana getirmek, kullandıkları ulusal işaret dillerinin statüsünü geliştirmek, onların eğitime ve bilgi teknolojilerine erişimlerini iyileştirmek amacıyla düzenlenmektedir" diye konuştu. Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Bunların yaklaşık bin 800 kadarı ise koklear implant diğer bir adıyla biyonik kulak ya da beyin sapı implantından fayda görecek işitme kaybı hastalarıdır. Dünya Sağlık Örgütü ise işitme kaybına yol açan faktörlerin yüzde 50’sinin önlenebilir olduğunu bildirmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır. Bu nedenle tüm çocuklarımızın ülkemizde de 2008 yılından beri uygulanmakta olan yenidoğan döneminde ve okul çağında işitme taramalarından geçmesi son derece önemlidir. Çünkü Yenidoğan İşitme Tarama Programı ile doğan her bebeğin ilk 1 ay da tarama testlerini tamamlanmakta, ilk 3 ayda işitme kayıplı bebeklerin tanılarını konulabilmektedir. 6 ayda ise işitme kaybı tanısı almış cihaz ihtiyacı olan bebeklerimizin cihazlanmalarını ve rehabilitasyonlarını sağlayarak topluma sağlıklı bireyler kazandırabiliriz. Bu nedenle sağlık taramalarımızı ihmal etmeyelim" şeklinde konuştu.
Dr. Ağırtaş’tan Alzheimer uyarısı: "İlerleyici bir beyin hastalığı"
02 Eylül 2024 Pazartesi - 15:18 Dr. Ağırtaş’tan Alzheimer uyarısı: "İlerleyici bir beyin hastalığı" Kırıkkale İl Sağlık Müdürü Dr. Murat Ağırtaş, Alzheimer hastalığına dikkat çekerek, yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan ve unutkanlık başta olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan bu hastalığın ilerleyici bir beyin rahatsızlığı olduğunu söyledi. İl Sağlık Müdürü Dr. Murat Ağırtaş, Alzheimer hastalığının genellikle 65 yaş üzerindeki bireylerde görüldüğünü ve 85 yaş üzerindeki her iki kişiden birinin bu hastalıkla karşı karşıya kaldığını vurguladı. Dünyada yaklaşık 20 milyon Alzheimer hastasının bulunduğunu ifade eden Ağırtaş, hastalığın bulaşıcı ve kalıtsal olmadığını, ancak ailevî yatkınlığın düşük de olsa bir risk faktörü olarak görüldüğünü söyledi. Alzheimer hastalığının risk faktörleri arasında ileri yaş, ailede Alzheimer hastası bulunması, düşük eğitim seviyesi, ciddi kafa travmaları, depresyon ve ağır metal zehirlenmeleri gibi durumların bulunduğunu ifade eden Dr. Ağırtaş, hipertansiyonun da bu hastalık için bir risk oluşturduğunu belirtti. Hastalığın ilk belirtisinin genellikle unutkanlık olduğunu kaydeden Dr. Ağırtaş, bu durumun zamanla zihinsel bozukluklar, öğrenme güçlüğü, konuşma bozukluğu, yolunu kaybetme ve karar verme güçlüğü gibi belirtilerle ilerleyebileceğini aktardı. Dr. Ağırtaş, hastalarda davranışsal bozukluklar, huzursuzluk, ilgisizlik, saldırganlık, uyku bozukluğu ve depresyon gibi semptomların da görülebileceğini ekledi. Dr. Ağırtaş, Alzheimer hastalığının yavaş ilerleyen ancak zamanla hastayı bakıma muhtaç hale getiren bir süreç olduğunu ifade ederek, hastalığın genel olarak üç evrede seyrettiğini belirterek, "Başlangıç evresi, isimleri ve tarihleri unutma, yolunu şaşırma, kelimeleri bulamama, çevresine ilgisizlik, hastalığını kabul etmeme. Orta evre: Belirgin unutkanlık, kişileri tanıyamama, gündelik işlerde yardım ihtiyacı, hayaller görme, depresyon. İleri evre: Aile üyelerini tanıyamama, yemek yemede ve yürümede güçlük, idrarını ve dışkısını tutamama, ciddi davranış bozuklukları" ifadelerini kullandı. Dr. Ağırtaş, bu hastalıkla mücadelede erken teşhisin önemine dikkat çekerek, vatandaşları belirtileri ciddiye alarak en kısa sürede bir uzmana başvurmaları konusunda uyardı.
Bingöl’de ilk kez omurilik tümörü ameliyatı gerçekleştirildi
02 Eylül 2024 Pazartesi - 13:58 Bingöl’de ilk kez omurilik tümörü ameliyatı gerçekleştirildi Bingöl’de ilk kez mikrocerrahi yöntemle omurilik tümörü ameliyatı yapıldı. Bingöl Devlet Hastanesi’nde ilk kez mikrocerrahi yöntemle omurilik tümörü ameliyatı Op. Dr. Ozan Barut operatörlüğünde başarı ile gerçekleştirildi. Göreve geldikleri günden bu yana hastanenin hizmet kalitesi için sürekli çaba gösterdiklerini belirten Başhekim Uzm. Dr. Samet Tatlı ise, “Bizler göreve geldiğimizden bu yana sürekli olarak gelişimden yana bir çaba içerisinde olduk. Birçok nitelikli ameliyat ilk kez gerçekleştirildi ve gerçekleştirilmeye de devam edecektir. Hekimlerimiz böyle özel ameliyatları planladıkları zaman bizler de yönetim olarak tüm imkânları seferber ediyoruz ve hastalarımızın en sağlıklı şekilde opere olması için azami özen gösteriyoruz. Bu şekilde hizmetleri çoğaltarak özellikle il dışı sevklerin önüne geçmeyi hedefliyoruz. Şu an da geçmişe göre büyük oranda bir azalma var. İnşallah ilerleyen dönemlerde daha da azalacaktır. Tüm hizmetleri kendimiz vatandaşlarımıza sunacağız. Bir kez daha emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. Ameliyat hakkında bilgi veren Barut, “Sırt ve bacak ağrıları ile hastanemize başvuran hastamızın ileri teknolojiler ile omurilik tümörü tanısı konuldu. Operasyon hazırlıkları yapıldıktan sonra ileri teknolojik cihazların yardımıyla mikro cerrahi teknik uygulanarak torakal menenjiomlu hastamızın operasyonu başarıyla gerçekleştirildi. Hastamızın operasyonu sırasında ileri teknolojiler kullanılarak felç riski en düşük düzeyde tutuldu. Hastamız birkaç gün servis takibine alındıktan sonra şifayla taburcu edildi" dedi.
“3 yaş altı çocuklarda akut gastroenterit en sık hastaneye yatış nedeni”
02 Eylül 2024 Pazartesi - 13:24 “3 yaş altı çocuklarda akut gastroenterit en sık hastaneye yatış nedeni” Liv Hospital Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Uzm. Dr. Galip Erdem; virüs, bakteri ve benzer mikroorganizmaların akut gastroenterite neden olabileceğini dile getirerek, “Özellikle hijyen şartlarının kötü olduğu ortamlarda daha sık görülür. En sık karşılaşılan etkeni rota virüsüdür. 3 yaş altı çocuklarda en sık hastaneye yatış nedenidir” dedi. Liv Hospital Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Uzm. Dr. Galip Erdem, Akut Gastroenterit (AGE) hakkında açıklamalarda bulundu. Akut ishalin çoğunlukla 0-5 yaş grubundaki çocuklarda rastlanan ve en sık ilk 2 yaş içerisinde çocuk sağlığını etkileyen bir hastalık olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Erdem, “Dışkı kıvamının yumuşaması veya sıklığının artması (günde 3-4 defa ya da daha fazla) olarak tanımlanır. Yazın artan sıcaklık bazı mikroorganizmaların üremesine uygun ortam hazırlayıp, buna bağlı gelişen enfeksiyonları artırabilir. Hastalığa ateş, kusma ya da karın ağrısı eşlik edebilir ve ishal genel olarak 7 ila 14 günü aşmayabilir” diye konuştu. “Rota virüsü neden olabilir” Akut gastroenterite, virüs bakteri ve benzer mikroorganizmaların neden olabileceğini dile getiren Uzm. Dr. Erdem, “Özellikle hijyen şartlarının kötü olduğu ortamlarda daha sık görülür. En sık karşılaşılan etkeni rota virüsüdür. 3 yaş altı çocuklarda en sık hastaneye yatış nedenidir. Rota virüs aşıları korumada oldukça etkilidir ve akut gastroenteritte en önemli klinik bulgu dehidratasyonun ortaya çıkması ve elektrolit dengesizliğidir” açıklamasında bulundu. “Bulantı ve kusma görülebilir” Hastalığın bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi belirtilerle de seyrettiğini dile getiren Uzm. Dr. Erdem, “Gastroenterit ve besin zehirlenmesinin tedavisinde vücudun kaybettiği su ve tuzun yerine konulması amaçlanmaktadır. Tedavide hastalara, sıvı elektrolit dengesinin değişimi sağlama, beslenme (sık ve az) bunun yanında medikal tedavi ile küçük çocuklarda anne sütü ve mamaya devam etmek tercih edilebilir. Büyük çocuklarda ise yoğurt, ayran, haşlanmış patates, et ve pirinçli yiyecekler, bol su tüketimini önermekteyiz. Havuç ve muz gibi besinlerde tüketilmelidir. İştah azalsa bile beslenme kesilmemelidir. Küçük çocuklarda aşırı kusma ve şiddetli ishal bazen hayati tehlikeye yol açabilir. Ciddi vakalarda mutlaka doktora başvurulması gerekir” dedi. “Hijyene dikkat edilmeli” Hijyene çok dikkat edilmesi gerektiğini anlatan Uzm. Dr. Erdem, “Oral dehidratasyon sıvıları ve probiyotik kullanılmalıdır. İshal düzelene kadar az yağlı ve düşük posalı gıdalar alınmalı, bağırsakların daha fazla çalışmasına sebep olan yağ ve lif açısından zengin gıdalardan uzak durulmalıdır” ifadelerini kullandı.
Muğla’nın suyu temiz ve sağlıklı
02 Eylül 2024 Pazartesi - 13:16 Muğla’nın suyu temiz ve sağlıklı Muğla Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ) Genel Müdürlüğü, atıksu ve içme suyunun kontrolü için Bodrum ve Marmaris ilçelerinde bulunan Çevre Analiz Laboratuvarları’nda çalışmalarına devam ediyor. Vatandaşlara sağlıklı ve temiz su sağlamak, atıksuyun doğaya zarar vermesini engellemek ve suyun özelliklerini belirlemek adına verimli bir çalışma yürüten analiz laboratuvarları İl genelindeki suları kontrol etmeye devam ediyor. Analizler sayesinde vatandaşlara sağlıklı su sağlanıyor İçme suyunun kalitesini belirlemek ve vatandaşlara temiz su sağlamak adına su kaynaklarından ve şebekelerden sürekli olarak numune alan MUSKİ ekipleri bu numuneleri analiz ediyor. İçme suyunda bulanıklık, demir, nitrat gibi 18, atık suda azot, fosfor, yağ-gres, kimyasal oksijen ihtiyacı gibi 7 farklı parametrenin analizinin yapıldığı laboratuvarlarda 3 kimyager, 2 biyolog ve 1 kimya teknikeri görev yapıyor. 2021 yılından bu yana hizmet veren laboratuvarlarda bugüne kadar 31 bin 237 numunenin analizi yapılırken, analizler arasında tesis kontrol, şebeke kontrol, kuyu/kaynak kontrolleri, iç izleme gibi kontroller yer alıyor. MUSKİ Genel Müdürlüğü’nün Türk Akreditasyon Kurumu tarafından TS EN ISO/IEC 17025:2017 Deney ve Kalibrasyon Laboratuvarlarının Yeterliliği için Genel Şartlar Standardına göre akredite olan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Ölçüm ve Analiz Yeterlik Belgesini almış olan Bodrum ve Marmaris Çevre Analiz Laboratuvarlarında Muğla’nın atık su ve içme suyu analiz ediliyor. 32 Tesisin arıttığı su sürekli analiz ediliyor MUSKİ Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan 32 atıksu arıtma tesisinin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından belirli aralıklarla yapılması istenen iç izleme analizleri ile tesislerin verimli ve standartlara uygun çalışabilmesi adına her hafta düzenli olarak tüm analizler iki laboratuvarda yapılıyor. Günlük rutin analizlerin yanı sıra Atıksuların Kanalizasyon Şebekesine Deşarj Yönetmeliği hükümleri doğrultusunda yapılan denetimlerde alınan numuneler de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı onayı ile yine bu laboratuvarlarda yapılıyor. “Kurum dışı gelen talepleri de karşılıyoruz” Muğla Büyükşehir Belediyesi MUSKİ Genel Müdürlüğü tarafından konu hakkında yapılan açıklamada “İdaremiz bünyesinde işletilmekte olan iki adet Çevre Analiz Laboratuvarı bulunmaktadır. Bodrum ve Milas ilçelerimizde Bodrum Çevre Analiz Laboratuvarı, Yatağan, Menteşe, Ula, Marmaris, Datça, Dalaman, Ortaca, Fethiye, Seydikemer ilçelerimizde ise Marmaris Çevre Analiz Laboratuvarı hizmet vermektedir. Yapılan analizler sayesinde altyapı sistemimiz ve atıksu arıtma tesislerimizde oluşabilecek olumsuzlukların en aza indirgenmesi, bu sayede gerekli önlemlerin zamanında alınabilmesi sağlanmaktadır. Ayrıca laboratuvarlarımız kurum dışı gelen talepleri de kalite hizmet anlayışı çerçevesinde karşılıyoruz. Talep edilen evsel ve endüstriyel nitelikteki atıksuların analizleri mesleki ve teknik yeterliliğe sahip ekiplerimiz tarafından yapılmaktadır. Amacımız Büyükşehir Belediye Başkanımız Ahmet Aras’ın çok önem verdiği gibi halkımıza sağlıklı temiz bir su içirmek ve doğaya, çevreyi korumaktır” ifadeleri yer aldı.
Uzmanından okula yeni başlayan çocukların ailelerine öneriler
02 Eylül 2024 Pazartesi - 13:05 Uzmanından okula yeni başlayan çocukların ailelerine öneriler İlk kez okula başlayan çocukların okula uyum sürecinde ebeveynlere önerilerde bulunan Uzman Klinik Psikolog Enise Öziç, “Okula ve sınıfına alışması 1-2 hafta sürebilir. Acele etmeyin. Zamanla okul ortamının güvenli olduğunu hissetmeye başlayacaktır. Eğer bu alışma evresi 3 haftayı geçerse uzman desteğini devreye alın” dedi. Liv Sağlıklı Yaşam Merkezi’nden Uzman Klinik Psikolog Enise Öziç, 1. sınıfa başlayan öğrencilerin ebeveynlerine tavsiyelerde bulundu. Çocukların öğretmeniyle ilişkileri konusunda önerilerde bulunan Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Öğretmeniyle bağ kurmasını destekleyin; iletişimde olun, öğretmenini tanıması konusunda yardımcı olun. Okula ve sınıfına alışması 1-2 hafta sürebilir. Acele etmeyin. Zamanla okul ortamının güvenli olduğunu hissetmeye başlayacaktır. Eğer bu alışma evresi 3 haftayı geçerse, uzman desteğini devreye alın. Sizin kaygınızın çocuğunuzu etkileyeceğini unutmayın. Bazen sadece sizden dolayı kaygılı olacaklar. Ben hissettirmiyorum diye düşünmeyin. Çocuklar her şeyi çok iyi hisseder. Böyle bir sorununuz varsa sosyal çevrenizden destek alın ya da uzman desteğine başvurun” diye konuştu. “Ayrılık kaygısı olan çocuklarda süreç daha zordur” Ayrılık kaygısı yaşayan çocukların alışma evrelerinin diğer çocuklara göre daha uzun süreceğini söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Ona zaman verin. Bırakıp kaçmak, kandırarak gitmek gibi durumlardan kaçının. Alışma evresini kolaylaştırmak adına Audrey Penn’in Avucundaki Öpücük gibi kitaplar tam da bu çocuklarımıza göre, bu kaynağı birlikte okuyabilirsiniz. Kitaplar ve hikâyeler çocukları ve bence yetişkinleri dahi sakinleştirip belirsizliği ortadan kaldırabilir, duygu yönetimini kolaylaştırabilir. Okul kaygısını konu almış hikâye ve kitaplardan bol bol faydalanın. Kimse ile asla kıyaslamayın. Her çocuğun hızı farklıdır. Kimseyi ona sürekli örnek göstermeyin. Onun yerine ‘bak düne göre çok daha iyisin biliyor musun’ şeklinde onu kendindeki pozitif davranış değişimlerini hatırlatın” dedi. “Çocuğunuzu destekleyin” Çocuklara kendi kendine yalnız olduğu zamanlarda kullanabileceği bir egzersiz öğretebileceğimizi söyleyen Uzm. Klnk. Psk. Öziç, şu bilgileri paylaştı: “Bu konuda bir baş etme stratejisi olan güvenli yer egzersizi kullanılabilir. Bir kağıt ve boya kalemleri ile rahat resim çizeceği bir masaya geçin. Ona şu yönergeyi verin; ‘Herkesin kendini güvende ve huzurlu hissettiği bir yer ya da durum vardır. Sen de kendini güvende huzurlu hissettiğin bir yerin resmini çizmeye ne dersin, bu yer gerçek bir yer de olabilir hayali bir yer de’ şeklinde düşünmesine izin verin. İstediği kişiyi ve istediği nesneleri oraya alabilir. İstediği gibi de çizebilir. Onu biraz desteklemek isterseniz, zorlandığını fark ederseniz ona sevdiği nesneleri, kişileri, durumları hatırlatabilirsiniz. Çizme işlemi bittiğinde şu yönergeyi iletin; ‘Çok güzel, eline sağlık, peki bu güvenli alanına eklemek istediğin herhangi bir şey var mı?’ Varsa eklesin, yoksa şu soruları her birinin cevabını aldıkça sırayla sorun; bu resme bakmak sana hangi duyguyu veriyor şu an? Peki, bu duyguları şu anda bedeninde nerede hissediyorsun? Hadi gel, bu resmi aklında tut, sana hissettirdiği bu duyguları ve bedenindeki bu hisleri fark et ve kendine kelebek dokunuşlarını yap. 3-5 set dokunuş yaptıktan sonra durup şu an nasıl olduğunu sorun. Şu an bu resme bakmak nasıl hissettiriyor? Neler fark ediyorsun buna odaklan, diyerek bir set daha yapın. Pozitif geribildirim birkaç kez alana kadar devam edin. (Eğer güvenli yerini düşünürken negatif bildirim yaparsa da şu yönerge ile güçlendirin; peki burayı daha güvenli hale getirmek için neye ihtiyacın var? Buraya başka ne eklemek istersin ?” Sonra diğer adımlar ile aynı yönergeleri takip edin.) Ve sonra bu güvenli yere bir ipucu kelime bulmasını isteyin.” Uzm. Klnk. Psk. Öziç, “Yönergeniz şu olsun; ‘Hangi kelime ile bu yeri hatırlamak istersin?’ Bulduğu ipucu kelimeyi içinden tekrar ettirerek bir set daha yapıp ona bu güzel baş etme kaynağını kendini iyi hissetmediği her zaman yapabileceğini iletin. Kendinize bile bu çalışmayı yapabilirsiniz” ifadelerini kullandı.
Çocuklar için okula dönüş stratejileri
02 Eylül 2024 Pazartesi - 12:50 Çocuklar için okula dönüş stratejileri Uzun yaz tatili sonrası öğrenciler okula dönmeye hazırlanırken uzmanlar öğrenciler ile velilere önemli hazırlatmalarda bulundu. Bu çerçevede açıklama yapan Hayat Hastanesi Uzm. Klinik Psikoloğu Eda Demirtaş, “Öğrenciler, tatil boyunca günlük rutinlerinden uzaklaşmış olabilirler, bu da okula dönüşte bazı zorluklara yol açabilir. Ancak, bu zorlukların üstesinden gelmek ve okula hızlı bir şekilde adapte olabilmek için planlı hareket etmek büyük önem taşır” dedi. Planlı olmanın öğrencilerin zamanı daha verimli kullanmalarını sağlayacağını söyleyen Uzm. Klinik Psikolog Eda Demirtaş, “Günlük, haftalık veya aylık planlar yaparak ders çalışma saatlerini, dinlenme ve eğlence zamanlarını düzenlemek, öğrencilere bir kontrol hissi verir. Bu da, özellikle sınav dönemlerinde ortaya çıkan kaygı ve stresi önemli ölçüde azaltır. Planlı bir çalışma düzeni, öğrencinin hangi konularda eksik olduğunu belirleyip bu konulara odaklanmasına imkan tanır, böylece sınavlardan önce yaşanan belirsizlik ve endişe en aza iner. Sadece sınav döneminde değil, yıl boyunca planlı bir şekilde çalışmak, öğrencinin kendine olan güvenini artırır ve sınav zamanları geldiğinde hazırlıklı olma hissi verir. Bu hazırlıklı olma hissi, sınav esnasında yaşanabilecek kaygının önüne geçer ve öğrencinin sınav performansını olumlu yönde etkiler” şeklinde konuştu. Açıklamasında, sınav kaygısı ve derslere odaklanmanın, öğrencilerin akademik başarılarını etkileyen önemli faktörler olduğunu hatırlatan Demirtaş şunları söyledi: “Sınav kaygısını azaltma, sosyal çevreyi güçlendirme ve derslerdeki motivasyonu artırma gibi stratejiler, öğrencilerin okul deneyimlerini daha olumlu hale getirebilir. Bu öneriler, öğrencilerin hem akademik hem de sosyal gelişimlerini destekler ve başarılı bir okul hayatı için temel oluşturur. Erken hazırlık, sınav simülasyonları, bilişsel davranışçı teknikler ve gevşeme egzersizleri, sınav kaygısını yönetmede etkili olabilir. Derslere odaklanmayı artırmak için öğrenme stillerine uygun yöntemler, eğlenceli öğrenme teknikleri ve planlı hedefler belirlemek faydalıdır. Aileler, çocuklarının sınav kaygısıyla başa çıkmalarına yardımcı olmak için destekleyici ve pozitif bir tutum sergilemelidir.”
ESOGÜ’lü hekim okul öncesi sağlık önerilerini anlattı
02 Eylül 2024 Pazartesi - 12:44 ESOGÜ’lü hekim okul öncesi sağlık önerilerini anlattı Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Bilge, okul öncesi aile ve çocuklara sağlık önerilerinde bulundu. Bilge, okul öncesi düzenin sağlanmasının çocukların sağlıklı gelişimi ve okul başarıları için önemli olduğunu anlattı. Prof. Dr. Uğur Bilge, "Öncelikle çocuklara stres yönetimi hakkında öneriler de bulunun; her şeyin her zaman planlandığı gibi gitmeyebileceği, servisin veya otobüsün geç kalabileceği, sevilen bir öğretmenin veya arkadaşın olmayabileceği konusunda konuşun. Çocuklar okulda aileden ayrı kalmak nedeniyle gergin olabilirler, beslenme kutusuna notlar veya yanına bir aile fotoğrafı koyabilirsiniz. Her türlü sorununu kendilerine anlatabileceği konusunda açık olun ve çocuklarınızla samimi, yaşa uygun sohbetler yapın. Bu okul hakkında endişelerini paylaşmada yalnız olmadıklarını bilmelerine yardımcı olacaktır. Düzenli bir uyku ve yemek programına geri dönün. Ebeveynler, okul başlamadan önce yatma saatlerini kademeli olarak öne çekebilirler. Okuldaki yeme rutinlerine dönebilirler. Elektronik cihaz kullanımını ve ekran süresini sınırlayın. Oyun oynama, sosyal medyada gezinme, videoları izleme gibi nedenlerle ekran süresi yaz aylarında düzensizdir ve yetersiz uykuya neden olur. Eğlence amaçlı ekran süresinin günde en fazla iki saatle sınırlandırılmasını önerilmektedir. Okul yılı için eğlence amaçlı ekran süresiyle ilgili kurallar, yıl başlamadan belirlenmelidir. Ayrıca, ekranlar beyni uyarabileceği ve uykuya dalmayı zorlaştırabileceği için yatmadan önce ekran kullanımını sınırlanmalıdır. Stres belirtilerine dikkat edin. Çocuğunuza dair uyarı işaretlerine dikkat edin. Ani kilo kaybı veya kilo alımı, ödevleri kaçırma veya katılımı reddetme gibi okul veya ders dışı etkinliklerde sorunlar, kendini geri çekme veya asi, saldırgan veya aşırı dürtüsel davranma gibi sorumsuz davranışlar, aşırı izolasyon gibi depresyon belirtileri, madde kullanımı veya kötüye kullanımı, çok fazla veya çok az uyumak, kendine zarar verme gibi yıkıcı davranışlar, intihar ve ölüm hakkında konuşmak veya yazmak gibi durumlarla karşılaştığınızda mutlaka doktora başvurun." diye belirtti. Çocukların sağlık kontrollerinin geciktirilmemesi gerektiğini belirten Bilge, şunları anlattı; "Birçok sağlık sorunu erken fark edildiğinde kolay tedavi edilebilir. Çocuğunuzun genel sağlığına yardımcı olmak için önerilen aşılarını ve rutin taramalarını yaptırın. Mikropların yayılmasını önlemenin en kolay yollarından biri, uygun el yıkama tekniklerini uygulamaktır. Çocuklarınıza tuvaleti kullandıktan sonra ve yemekten önce ve sonra ellerini her zaman yıkamalarını hatırlatın. Sabun ve suya erişemedikleri zamanlar için çantalarına el dezenfektanı ve ıslak mendil koyun. Son olarak, en önemli nokta; kendinize iyi bakın, sağlıklı alışkanlıklar edinin. Kendinize ve ailenize iyi bakmanız önemlidir. Ailenin birlikte yapabileceği fiziksel aktiviteler bulun. Hafta sonları, akşam yemeğinden sonra veya çocuğunuzla egzersiz yapmak için bulabildiğiniz her zamanda düzenli yürüyüşler yapın veya bisiklete binin.”
"Doğumundan yaşlılığına sana en yakın hekimin aile hekimin"
02 Eylül 2024 Pazartesi - 11:25 "Doğumundan yaşlılığına sana en yakın hekimin aile hekimin" Eskişehir İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici, her yıl 3-9 Eylül tarihlerinde kutlanan Halk Sağlığı Haftası’nın bu yılki temalarından biri olarak ’Sana En Yakın Hekimin, Aile Hekimin’ teması belirlendiğini belirterek "Sağlıklı bireylerle sağlıklı toplumun oluşturulması vizyonu hedeflenmiştir" dedi. İl Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici, 3-9 Eylül Halk Sağlığı Haftası nedeniyle yapmış olduğu açıklamada, Türkiye’de temel sağlık hizmetlerinin güçlendirilebilmesi, kaliteli, etkili, verimli ve hakkaniyete uygun şekilde birinci basamak sağlık hizmetlerinin organize edilmesi ve sunumu için Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın hedeflerine ulaşmanın yolu olarak diğer ülke örnekleri ile şartları ve ihtiyaçları dikkate alınarak has bir Aile Hekimliği Modeli oluşturulduğunu söyledi. Eskişehir’de, 81 aile sağlığı merkezinde görev yapan 289 sözleşmeli aile hekimi ve 280 sözleşmeli aile sağlığı çalışanının hizmet verdiğini belirten Bildirici, aile hekimlerinin kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini kapsamlı ve sürekli olarak sunduğunu vurguladı. Aile hekimlerinin, yaş, cinsiyet ve hastalık ayrımı yapmaksızın, her kişiye hizmet verdiğini belirten Bildirici, "Aile hekimleri, gerektiği ölçüde gezici sağlık hizmeti de veren, tam gün esasına göre çalışan aile hekimliği uzmanı veya bakanlığın öngördüğü eğitimleri alan uzman tabip veya tabiplerdir" şeklinde konuştu. "Aynı zamanda sağlık danışmanı, yol gösterici ve hak savunucusu oluyorlar" Aile hekiminin sorumluluğu altındaki bireyleri bir hastalık çerçevesinde değil, bütüncül bir yaklaşımla değerlendirdiğini ifade eden Bildirici, hekimin ayrıca kişinin hastalıklardan korunması için gerekli tedbirleri alır ve hastalık halinde tedaviyi gerçekleştirdiğini belirtti. Aile hekimlerinin çözümü uzmanlık veya özel donanım gerektiren sağlık problemlerinde danışmanlık hizmetleri vererek kişiyi diğer uzman hekimlere, diş hekimlerine veya ikinci-üçüncü basamak sağlık kurumlarına yönlendirdiğini dile getiren Bildirici, bu sayede aile hekimlerinin aynı zamanda sağlık danışmanı, yol gösterici ve hak savunucusu olduğunu vurguladı. "Gelin sağlığınızı birlikte koruyalım, sağlığımızın değerini kaybetmeden bilelim" Aile hekiminin genellikle bireylerinin ikametlerine yakın ve kolay ulaşılabilir konumda olduğuna dikkat eden İl Müdürü Yaşar Bildirici, bu durumun aile hekiminin hizmet verdiği toplumu her yönüyle tanımasını, aile, çevre ve iş ilişkilerini değerlendirmesine imkân sağladığını aktardı. Ayrıca aile hekimlerinin sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplumun temini için koruyucu sağlık hizmetlerini ve sağlığın geliştirilmesine yönelik hizmetleri en etkin şekilde sunduğunu kaydeden Bildirici, "Sağlığı korumak için Aile Sağlığı Merkezleri’nde ve Toplum Sağlığı Merkezleri’nde çalışan sağlık personelinin yanı sıra çok farklı unvan ve meslek sınıfından profesyonel, ekip ruhu içerisinde hizmet vermeye devam etmektedir. Ayrıca müdürlüğümüz web sitesinden, sosyal medya sayfalarımızdan, yayınladığımız Halk Sağlığı Bültenleri’nden sağlığınızı korumak adına daha fazla bilgiye ulaşabilirsiniz. Aşı takibinden kanser taramalarına, gebelikten ağız ve diş sağlığına, obeziteden diyabete, bağımlılıktan organ bağışına kadar daha birçok konuda bilgilendirme yapacağımız Adalar mevkiindeki stantlara 3-6 Eylül 2024 tarihlerinde tüm halkımızı bekliyoruz. Gelin sağlığınızı birlikte koruyalım, sağlığımızın değerini kaybetmeden bilelim" ifadelerini kullandı. Bildirici, tüm Eskişehir halkını Halk Sağlığı Haftası etkinliklerine katılmaya davet etti.