SAĞLIK
23 Eylül 2024 Pazartesi - 17:08 En sık belirtisi unutkanlık DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Burcu Polat, “Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Alzheimer hastalığının bir bunama (demans) sendromu olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Burcu Polat, “Beyinde sinsi bir şekilde başlar ve başta bellek fonksiyonları olmak üzere birçok kognitif (bilişsel) fonksiyonda ilerleyici kayıplara yol açar. Alzheimer hastalığı, en sık görülen bunama tipidir ve tüm demansların yaklaşık yüzde 60-70’ini oluşturur. Beyinde bazı maddelerin birikmesi sonucunda, sinir hücreleri arası bağlantıların giderek tahrip olması ile karakterizedir. Zamanla sinir hücreleri fonksiyonunu tamamen kaybeder ve beyinde küçülme meydana gelir. Bu sürecin, belirtileri ortaya çıkmadan 15-20 yıl kadar önce başladığı bilinmektedir” dedi. Unutkanlığın Alzheimer hastalığının en sık bilinen belirtisi olduğunu ifade eden Polat, konuşma bozukluğu, davranış ve muhakeme sorunları gibi başka belirtilerin de gözlendiğini söyledi. Her unutkanlığın bunama olarak adlandırılmaması gerektiğini vurgulayan Polat, unutkanlıklara bunama denilebilmesi için hastaların günlük yaşam faaliyetlerini etkileyecek veya bozacak düzeyde şiddetli olmalı gerektiğini dile getirdi. Erken teşhisin önemi Erken teşhisin de önemine değinen Burcu Polat, “Günümüzde bazı maddelerin kanda izini sürerek Alzheimer hastalığı hakkında bazı öngörüler kazanmış bulunmaktayız. Ancak bu henüz çok yeni bir gelişme ve ilerleyen çalışmalarla desteklenmesi gerekli. Amaçlanan şey parmak ucundan alınan kan ile doğru tahmin ve takipleri yapabilmek. Bu açıdan umut verici bir döneme girdik diyebiliriz. Erken teşhis ile hasta ve yakınlarına doğru tıbbi yaklaşımın sağlanması ve ayrıca ortaya çıkabilecek yasal süreçleri yönetmek açısından yardım edilmesi mümkün olabilir. Şu an için Alzheimer hastalığının çok erken dönemlerinde yakalanan vakalarda ilerleme yavaşlatılabiliyor. Ancak hastalığın tamamen yok edilmesi mümkün gözükmemektedir” şeklinde konuştu. Genetik yatkınlık Genetik yatkınlığın önemli olduğunu ancak tek başına nadiren bir sebep olabileceğini dile getiren Polat, “Yaşlanmanın kendisi (özellikle 65 yaş üstü grup) bunama için başlıca önemli bir risk faktörüdür. Ülkemizdeki verilere göre yaşlı nüfus oranı 2023 itibariyle yüzde 10.2’dir. Yani Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Diğer risk faktörleri ise; düşük eğitim seviyesi, hipertansiyon, diyabet, işitme bozuklukları, obezite, sigara, depresyon, fiziksel inaktivite, zayıf sosyal ilişkiler, hava kirliliği, aşırı alkol tüketimi ve kafa travmasıdır. Ülkemizde sosyoekonomik hayatın ve sağlık politikalarının bu verilere göre şekillenmesi gereklidir” dedi.
23 Eylül 2024 Pazartesi - 16:17 Sağlık taramalarına aman dikkat Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır" dedi. Kocaeli Şehir Hastanesi’nde görevli Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Uluslararası İşitme Engelliler Haftası" kapsamında bilgilendirmelerde bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Dünya İşitme Engelliler Federasyonu (WFD) ve ulusal dernekleri ile bağlı kuruluşları tarafından eylül ayının son haftası Uluslararası İşitme Engelliler Haftası olarak ilan edilmiştir. Bu etkinlik işitme engellilerin haklarına sahip çıkmak ve yaşadıkları zorluklara farkındalık meydana getirmek, kullandıkları ulusal işaret dillerinin statüsünü geliştirmek, onların eğitime ve bilgi teknolojilerine erişimlerini iyileştirmek amacıyla düzenlenmektedir" diye konuştu. Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Bunların yaklaşık bin 800 kadarı ise koklear implant diğer bir adıyla biyonik kulak ya da beyin sapı implantından fayda görecek işitme kaybı hastalarıdır. Dünya Sağlık Örgütü ise işitme kaybına yol açan faktörlerin yüzde 50’sinin önlenebilir olduğunu bildirmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır. Bu nedenle tüm çocuklarımızın ülkemizde de 2008 yılından beri uygulanmakta olan yenidoğan döneminde ve okul çağında işitme taramalarından geçmesi son derece önemlidir. Çünkü Yenidoğan İşitme Tarama Programı ile doğan her bebeğin ilk 1 ay da tarama testlerini tamamlanmakta, ilk 3 ayda işitme kayıplı bebeklerin tanılarını konulabilmektedir. 6 ayda ise işitme kaybı tanısı almış cihaz ihtiyacı olan bebeklerimizin cihazlanmalarını ve rehabilitasyonlarını sağlayarak topluma sağlıklı bireyler kazandırabiliriz. Bu nedenle sağlık taramalarımızı ihmal etmeyelim" şeklinde konuştu.
Aşırı ekran maruziyeti, çocukların zekâ gelişiminde gerilemeye sebep olabilir
02 Eylül 2024 Pazartesi - 11:21 Aşırı ekran maruziyeti, çocukların zekâ gelişiminde gerilemeye sebep olabilir Erken yaşta telefon, tablet ve televizyona uzun süreli maruz kalmanın çocuklarda obezite, duruş bozukluğu ve uyku sorunları gibi pek çok sağlık riskine yol açtığı biliniyor. Ekran maruziyetinin, bu fizyolojik etkilerin yanı sıra bazı gelişimsel geriliklere de sebep olabildiğini belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Ahmet İbrahim Bektaşoğlu, “Ekrana maruz kalan bebekler ve çocukların sözel gelişimi geri kalabilir. Göz teması ve diyalog kurmada sorun yaşayabilirler. Ayrıca, ekranın zeka testlerinde 15 puana kadar düşüşe yol açtığı çalışmalarla gösterilmiştir” dedi. Ekran maruziyeti ile zekâ gelişimi arasında ciddi bir negatif ilişki olduğunu belirten Medicana Bahçelievler Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Ahmet İbrahim Bektaşoğlu; erken yaşta telefon, tablet ve televizyona maruz kalan çocukların karşılaşabildiği riskleri şöyle anlattı: “Çocuklarda ekranın zararları, ağır metal zehirlenmesi kadar tehlikeli olabiliyor. Obezite, duruş bozuklukları, uyku bozuklukları Ekranın bu fizyolojik etkileri son derece önemli olmakla birlikte, bunların gölgesinde kalmış gelişimsel gerilikler de mevcuttur. Ekran maruziyeti olan bebeklerin ve çocukların sözel gelişimi geri kalıyor, diyalog kurmada ve göz temasında sorun yaşıyorlar. Ayrıca ekranın zekâ testlerinde 15 puana kadar düşüşe yol açtığı çalışmalarla gösterilmiştir.” Çocukları ekrandan korumanın önemine vurgu yapan Uzm. Dr. Bektaşoğlu, çocuklarda aşırı ekran maruziyetinin yol açabildiği bazı sorunları şöyle sıraladı: Yemek seçme “Ekran maruziyeti arttıkça çocuklarda yemek seçme artar. Pütürlü ve nötr tadı olan gıdalara karşı tolerans azalır. Çocuğun damağı hassaslaşıp kolay öğürür hale gelebilir. Çiğneme-yutma azalır. Genelde ilk kaybedilenler sebzeler olur. Bazı çocuklar ise ekran eşliğinde beslendiği için ne yediğini anlamaz ve bu durum obeziteye sebep olabilir.” Agresiflik “Ekrana baktıkça, çocuklarda hırçınlık ve öfke nöbetleri artabilir.” Sosyal donukluk “Son yıllarda otizm tanısı konulan ve rehabilitasyona yönlendirilen çocukların sayısı artıyor. Bunun başlıca sebebi, ekranın verdiği zararlardır. Ekran yüzünden tanı alan ve ‘Zaten otizmliymiş’ denilen çocukların birçoğu aşırı ekran kullanımına maruz kalmış çocuklardır.” Tatminsizlik “Anne-babaların sıkça dile getirdiği, ‘Bir sürü oyuncağı var, hiçbiriyle oynamıyor’ ya da ‘5 dakika oynayıp bırakıyor, telefon istiyor’ şeklindeki şikayetlerin sebebi de ekranın zararlarıdır. Ekranın aşırı uyaran olması dolayısıyla, diğer seçenekler çocuklar için albenisi kaybeder.”
Sağlık Bakanlığı’ndan sağlık çalışanlarına termal kaplıcalarında büyük indirim
02 Eylül 2024 Pazartesi - 10:41 Sağlık Bakanlığı’ndan sağlık çalışanlarına termal kaplıcalarında büyük indirim Yalova’nın Termal ilçesinde bulunan Sağlık Bakanlığı’na ait Termal Kaplıcaları İşletmeleri’nde sağlık personellerine hafta içinde konaklamada yüzde 50, diğer hizmetlerde ise yüzde 60 indirim yapıldı. Roma, Bizans, Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerinin şifa merkezi olan Termal Kaplıca İşletmeleri, kapılarını sağlık çalışanlarına açtı. Konuyla ilgili açıklama yapan Yalova İl Sağlık Müdürü Osman Karakuş, “Sağlık Bakanlığımız, bütün sağlık çalışanlarına pandemide göstermiş oldukları özverili çalışmalarının karşılığı olarak moral ve motivasyon içerikli bir yaklaşımla yatak ücretlerinde yüzde 50, banyo ve termal hizmetlerinde ise yüzde 60’a varan bir indirim yaptı. Bütün sağlık çalışanlarımızı Yalova’ya davet ediyoruz. Bu indirimle bu fırsattan yararlanmalarını talep ediyoruz. Hepsine pandemide ve sürekli yaptıkları çalışmalar için teşekkür ediyoruz” dedi. Termal Kaplıca İşletmeleri Müdür Yardımcısı Ümit Öztamur, 3 bin 600 hektar alan içinde bulunan kaplıcalarının ormanlık alanda otel, hamam ve havuzların içinde bulunduğu bir yer olduğunu söyledi. Kaplıcaların milattan önce 3. yüzyıldan beri aktif olarak kullanılan şifalı sulara sahip olduğunu anlatan Öztamur, “Burada termal otelimiz var. 64 odalı, Çınar Otelimiz 13 odalı ve arka tarafta 12 daireli apartlarımız var. Aynı zamanda günübirlik ziyaretçilerimiz için kullanılabilecek hamamlar, havuzlarımız var. Karma hamamımız olduğu gibi, erkek ve kadınların ayrı olarak girebileceği Valide Hamam, ailelerin girdiği Sultan Hamam da tesisimiz içinde bulunmakta. Sağlık Bakanlığımız, yeni bir uygulamaya geçti. Sağlık çalışanlarımızın emeklerinin karşılığı olarak, onların bedenen ve ruhen daha iyi hissetmelerini sağlamak amacıyla hafta içleri indirim uygulandı” diye konuştu.
Uzmanı uyardı: “35 yaşın üstünde doğurganlık anatomik olarak düşüyor”
02 Eylül 2024 Pazartesi - 10:26 Uzmanı uyardı: “35 yaşın üstünde doğurganlık anatomik olarak düşüyor” Kadın Doğum Uzmanı Merve Vural Yalman, 35 yaştan sonra doğurganlık özelliğinin anatomik olarak azaldığını söyledi. Sivas Medicana Hastanesi Kadın Doğum Uzmanı Doktor Merve Vural Yalman, 35 yaştan sonra doğurganlık özelliğinin anatomik olarak azaldığını belirterek kadınlarda uzun süren eğitim hayatı ve çalışma oranının artmasıyla birlikte doğumlarında azıldığını belirtti. Gebelik yaşının ilerlemesinden dolayı da düşük oranının arttığını dile getiren Yalman, “Artık eskisi gibi anne yaşlarımız yok. Kişilerin sosyo-ekonomik düzeyleri arttıkça çok çocuk sahibi olmak istemiyor. Gebeliklerde yaşanan düşük vakalarında ise beslenme farklılıkları, doğal besinlerden uzak kalmak veya ileri anne yaşı önemli rol oynuyor” dedi. “Düşüklerin birçok sebebi var” Gebelikte düşüğü engellemek için sağlıklı beslenmeye ve kalitesiz yaşam tarzından uzaklaşmaya vurgu yapan Yalman, “Gebelerde düşük yaşanmasının birçok sebebi var. Beslenme farklılıkları, doğal besinlerden uzak kalmak veya ileri anne yaşı olabilir. Artık eskisi gibi anne yaşlarımız yok. Aslında hala mevcut. Kırsallarda daha yoğun şekilde görülebiliyor fakat merkezlere baktığımızda okumuşluk ve çalışma oranının artmasından dolayı artık insanlar 30’lu yaşlardan sonra ebeveyn olmayı tercih ediyor. Sadece anne açısından değil baba açısından da durum aynı olabiliyor. Maruz kalınan dış faktörler babanın sperm kalitesini bozabiliyor. Buna bağlı olarak genetik anomaliler ortaya çıkıyor. Genetik anomaliler arttığı zaman bedenimiz bunu yok etmeye odaklanıyor. Böyle olunca da düşüklerin oranları çok artıyor. Düşüklerin en büyük sebebi de bu. Gebelikte görülen düşükler genellikle 6-9 hafta arasında görülür” İfadelerini kullandı. “Doğum oranlarında düşüş yaşanabiliyor” Kişilerin sosyo-ekonomik düzeyleri arttıkça çok çocuk sahibi olmak istemediklerini belirten Yalman, “Anne yaşının ilerlemesi ve sosyo-ekonomik düzeyin değişkenliğine göre doğum oranlarında düşüş yaşanabiliyor. Kişilerin sosyo-ekonomik düzeyleri arttıkça çok çocuk sahibi olmak istemiyor. Ekonomik kaygılar ön plana çıkıyor. Fakat fiziki olarak baktığımızdaysa 30 yaşın üstünde çocuk sahibi olmaya başlıyoruz. 35 yaşın üstünde doğurganlık anatomik olarak düşüyor. 40 yaşın üstünden sonra ise dramatik olarak düşüyor. Yani ne yapılırsa yapılsın veya ne kadar istenirse istenilsin olmuyor kısmına geliyor. 40 yaş üzerindeki kişinin çocuk arzusu varsa ve altı aya yakın deneyip de olmadıysa biz tıbbi olarak direkt yardımcı üreme teknikleri, aşılama ve hatta tüp bebek tedavi sürecine yönlendirmeyi doğru buluyoruz” şeklinde konuştu.
Maymun çiçeği vakasının ülkemizde görülmemesi, rahatlamaya yol açmamalı
02 Eylül 2024 Pazartesi - 09:39 Maymun çiçeği vakasının ülkemizde görülmemesi, rahatlamaya yol açmamalı Halk arasında maymun çiçeği olarak bilinen M-virüsünün ülkemizde görülmemesi nedeniyle rahatlamamak gerektiğini ifade eden uzmanlar, paniğe gerek olmadığını ama tedbirlere de uymak gerektiğini ifade etti. Yıllar önce Batı ve Orta Afrika’da ortaya çıkan halk arasında maymun çiçeği olarak bilinen M-virüsü ile ilgili geçtiğimiz aylarda Dünya Sağlık Örgütü tarafından ülkelere pandemi riski konusunda uyarılar gönderildi. Medicana Konya Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, ülkemizde hali hazırda M-virüsüne rastlanmazken, tedbirin elden bırakılmaması konusunda uyarıda bulundu. Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, maymun çiçeği virüsüyle ilgili bilgi vererek, “Maymun çiçeği virüsü özellikle Batı ve Orta Afrika’da yıllardır beri değişik formlarda görülen bir virüstür. Bunun varlığını aslında bütün dünya biliyordu. Özellikle çiçek hastalığına karşı aşılama ile 1980’lerden itibaren çok az görülen bir hastalıktı. Ancak özellikle 2020 başta olmak üzere maymun çiçeği virüsü ile ilgili son dönemlerde Afrika’da başlayan vakalar Avrupa’nın değişik ülkelerinde de görülmeye başlayınca Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi riski olduğu konusunda tüm dünyaya uyarılar geldi. Tabii bu ülkeler arasında Türkiye de bulunmakta. Bu durumun en büyük sebeplerinden biri; seyahatlerin, ulaşımın kolaylaşması, insanların çok rahat bir ülkeden bir ülkeye gidebilmesi nedeniyle oluştu. Bu durumu Covid’de de yaşamıştık. Çok rahat ülkeler arası hastalıklar dolaşabiliyor. Maymun çiçeği virüsü hayvanlardan kaynaklanan bir virüs normalde. Ancak diğer memelilere de sıcak kanlı memelilere de geçebiliyor. Dolayısıyla hayvanlardan insanlara, insanlardan diğer insanlara da bulaş söz konusu olabiliyor” dedi. “Yüzde başlayıp vücudun tüm bölgesine yayılabiliyor” Maymun çiçeği virüsünün yakın temasla bulaştığını belirten Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, “İnsanlar, Covid-19 deneyiminden ötürü çok endişeli. Bulaş konusunda da yakın temas bizim için önemli. Yakın temas da kucaklaşma, öpüşme, el sıkışma gibi de olabilir. Aynı evde kapalı bir ortamda uzun süre birlikte beraber olmada bulaş söz konusu olabilir ve cinsel temas söz konusu ise bu durum olabilir. Dolasıyla biraz dikkatli olmamız gerekiyor. Burada bizi rahatlatan şeylerden biri mutlaka hastaların bir şekilde çeşitli şikayetleri oluyor. Ateş yüksekliği, boğaz ağrısı, eklem ağrıları ile başlayıp 2-3 içerisinde fotoğraflarda görülen değişik püstül şeklinde, siğil şeklinde lezyonlar başlıyor. Yüzde başlayıp vücudun tüm bölgesine yayılabiliyor. Bu lezyonlar çıkmaya başladığında ‘burada değişik bir hastalık var, maymun çiçeği olabilir miyim?’ diye insanlar korkarak hemen bir sağlık kuruluşuna başvuruyorlar” şeklinde konuştu. “Hastalık ortalama 2 veya 4 hafta sürüyor” Hastalığın özellikle çocuk yaş grubu için tehlikeli olduğunu söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, “Yeni doğanlar için riskli, ağır seyir ediyor. Yaşlı hastalar ve bağışıklık sistemi zayıf hastalar için biraz daha ağır gidebiliyor. Bu hastalığın süreci ortalama 2 veya 4 hafta kadar sürüyor. Eğer değişik komplikasyonlar olmazsa 4 hafta sonunda iyileşiyor. Ancak yayılım hızlı olduğu için biraz dikkatli olunması gerekiyor” diye konuştu. “Henüz vaka görülmedi diye görülmeyeceği anlamına gelmiyor” Dr. Öğr. Üyesi Doğaç Uğurcan, ülkemizde, Sağlık Bakanlığının bildirdiği bir net vakanın olmadığını hatırlatarak, “Yayınlanan güncel rehberler doğrultusunda şüpheli hastalardan mutlaka örnek gönderilmesi, tanının kesinleştirilmesi gerekiyor. Ülkemizde en çok hangi hastalıklarla karıştırılabilir? Özellikle de sonbahar dönemine giriyoruz, suçiçeği gibi döküntülü hastalıklarda ayrıcı tanısının yine uzman doktorlar tarafından yapılmasında fayda var. Bu hastalık için çok büyük bir paniğe neden yok ama hiçbir zaman tedbiri elden bırakmamak gerekir. Henüz vaka görülmedi diye de ileride görülmeyeceği anlamına gelmiyor” ifadelerini kullandı.
Güroymak’ta şarbon hastalığı tespit edildi
02 Eylül 2024 Pazartesi - 09:00 Güroymak’ta şarbon hastalığı tespit edildi Bitlis’in Güroymak ilçesinde şarbon hastalığının tespit edilmesi üzerine bazı bölgeler karantina altına alındı. Konu ile ilgili Güroymak Kaymakamlığı resmi sosyal medya hesabından yapmış olduğu açıklamada, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından 26 Ağustos 2024 tarihinde Yamaç Mahallesi’nde hastalık şüphesi ile alınan kan örneklerinde şarbon hastalığı tespit edildiği belirtilerek, "5996 sayılı Veteriner Hizmetler, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu gereği Güroymak İlçe Zabıtası Komisyonu Kaymakam Mehmet Zahid Uzun başkanlığında 27.08.2024 günü toplanarak şarbon hastalığına karşı koruma ve mücadele kararları alınmıştır. Pozitif çıkan sonuçlar üzerine bölgede hızla harekete geçilerek gerekli çalışmalar başlatılmıştır. Karantina altına alınan bölgeler arasında Yamaç, Üzümveren, Budaklı, Sütderesi, Saklı, Değirmenköy köyleri ile Günkırı beldesi ve beldeye bağlı tüm merkez mahalleler yer alıyor. Bu mahallelerde hayvan giriş ve çıkışları tamamen yasaklanırken, ilçe genelinde şarbonun insana bulaşma riskini ortadan kaldırmak amacıyla Tarım ve Orman Müdürlüğünce geniş çaplı aşılama çalışmaları başlatıldı. Karantina 15 kilometrelik bir çap içinde yer alan tüm bölgelerde uygulanacak ve hastalığın yayılma riski tamamen bertaraf edilene kadar çalışmalar devam edilecektir" denildi. Güroymak ilçesinin Günkırı beldesinde bir hayvanın telef olması ve Değirmen köyünde şarbon hastalığının tespit edilmesi üzerine belde ve köy karantina altına alındı. İlçede faaliyet gösteren veteriner ekipleri 6 noktada aşılama çalışmalarına başladı. Günkırı beldesinde bir vatandaşın hayvanının telef olması ve Değirmen köyünde hastalıklı hayvanların tespit edilmesi üzerine Tarım ve Orman İl Müdürlüğü ekipleri tarafından alınan numune Elazığ Veteriner Araştırma Kontrol Merkezi Laboratuvarına gönderilerek yapılan testin pozitif çıkması nedeniyle Günkırı beldesi ve Değirmen köyü karantinaya alındı. Şarbon hastalığının yayılmasının önlenmesi için köy ve beldenin 15 gün boyunca karantinada kalması kararlaştırıldı.
Okul alışverişinde sağlık uyarısı: Kırtasiye malzemeleri seçerken dikkat
02 Eylül 2024 Pazartesi - 08:48 Okul alışverişinde sağlık uyarısı: Kırtasiye malzemeleri seçerken dikkat Medipol Sağlık Grubu’ndan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mine Başıbüyük, kırtasiye alışverişi yapan ailelere, çocukların sağlığını korumak için nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda önemli uyarılarda bulundu. Okulların açılmasına sayılı günler kala, aileler çocukları için gerekli kırtasiye malzemelerini temin etmeye başladı. Ancak bu alışveriş sürecinde dikkat edilmesi gereken önemli sağlık riskleri bulunuyor. Medipol Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mine Başıbüyük, kırtasiye ürünleri seçerken dikkat edilmesi gereken noktaları sıraladı. “Zararlı maddelerden kaçının” Kırtasiye malzemelerinde bulunan fitalat, benzen, kurşun gibi zararlı maddelerin çocukların sağlığı üzerinde ciddi olumsuz etkileri olabileceğini belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Mine Başıbüyük, "Bu toksik maddeler hormonal bozukluklara, kanserojen etkiye ve sinir sisteminde ciddi sorunlara yol açabilir. Özellikle kalemler, boya kalemleri, yapıştırıcılar, silgi ve kaplamalı ürünlerde, CE işareti veya EN71 güvenlik standartlarına sahip ürünleri tercih etmek, riskleri azaltır. Yine suluk ve kalem kutusu gibi plastik ürünlerde fitalat ve BisfenolA (BPA) gibi kimyasalların bulunmaması gerekir, çünkü bu maddeler de hormon bozukluklarına ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilir” diye konuştu. Alerjik reaksiyonlar ve cilt sağlığına dikkat Kırtasiye malzemelerinin bazılarında parfüm, renkli boyalar gibi alerjik reaksiyonlara sebep olabilecek maddeler bulunabildiğini ifade eden Dr. Başıbüyük, "Çocukların cilt sağlığını korumak için hipoalerjenik ve dermatolojik olarak test edilmiş ürünler tercih edilmelidir" dedi. Yaşa uygunluk ve ergonomik tasarım önemli Küçük çocuklar için kırtasiye ürünleri seçerken yaşa uygunluğa dikkat edilmesi gerektiğini belirten Dr. Başıbüyük, "Küçük parçalar içeren kırtasiye malzemeleri, küçük çocuklar için boğulma tehlikesi oluşturabilir. Bu nedenle, yaş grubuna uygun ürünler tercih edilmelidir. Ürün ambalajlarındaki yaş grubu önerilerine dikkat edilmelidir. Çocukların kullanacağı sırt çantaları, kalemlikler ve çalışma masaları gibi ürünlerin ergonomik olması, özellikle omurga sağlığı açısından büyük önem taşır. Çantanın ağırlığının çocuğun kilosunun yüzde 10’undan fazla olmaması ve çocuğun sırtına tam oturması gereklidir. Ağır çantalar, yanlış taşınan sırt çantaları veya ergonomik olmayan çalışma ortamları, çocukların duruş bozukluklarına, uzun vadede omurga ve iskelet sistemi sorunlarına yol açabilir” şeklinde konuştu. Kullanım kolaylığı uzun süreli kullanımlarda fayda sağlıyor Özellikle el ve bilek sağlığı için ürünlerin kolay kullanıma sahip olması gerektiğini söyleyen Dr. Başıbüyük, “Kırtasiye malzemelerinin ergonomik tasarıma sahip olması, özellikle uzun süreli kullanımlarda el ve bilek sağlığı açısından önemlidir. Kalemlerin kalınlığı, silgilerin yumuşaklığı ve diğer malzemelerin kolay taşınabilir olması gibi özellikler dikkat edilmesi gereken noktalar arasındadır” dedi. “Çevre dostu ürünleri tercih edin” Çocuklara çevre bilinci kazandırmak amacıyla geri dönüştürülebilir veya biyolojik olarak parçalanabilen malzemelerden yapılmış kırtasiye ürünlerinin tercih edilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Başıbüyük, “Çocuklara çevre bilinci kazandırmak amacıyla, geri dönüştürülebilir veya biyolojik olarak parçalanabilen malzemelerden yapılmış kırtasiye ürünleri tercih edilebilir. Kağıt ürünlerinde FSC (Forest Stewardship Council) sertifikalı ürünler tercih edilebilir. Ayrıca, bu malzemelerin genellikle daha az kimyasal içerdiği ve çocukların sağlığına daha az zarar verdiği unutulmamalıdır" diye konuştu. Ailelerin, bu önemli sağlık ipuçlarını göz önünde bulundurarak, çocukları için daha güvenli ve sağlıklı kırtasiye malzemeleri seçebileceğini belirten Dr. Başıbüyük, tüm öğrencilere sağlıklı ve başarılı bir eğitim yılı diledi.
Prof. Dr. Aysun Bay, federasyon başkanlığına yeniden seçildi
02 Eylül 2024 Pazartesi - 08:39 Prof. Dr. Aysun Bay, federasyon başkanlığına yeniden seçildi Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulunda Genel Başkanlığa Prof. Dr. Aysun Bay yeniden seçilerek güven tazeledi. Genel merkezi Ankara’da olan, Türkiye’de ve diğer ülkelerde temsilcilikleri bulunan Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu, federasyonun merkez adresinde geniş katılımla yapıldı. Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu Olağanüstü Genel Kurulu divanında mevcut başkan Prof. Dr. Aysun Bay, yeniden oybirliği ile başkan adayı gösterildi. Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu Olağanüstü Genel Kurul’da 600 delege oy kullanırken oyların tamamını alan Prof. Dr. Aysun Bay yeniden Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu Genel Başkanlığı’na seçildi. Güven tazeleyerek göreve yeniden seçilen Prof. Dr. Aysun Bay, seçimde oy kullanan tüm delegelere teşekkür etti. Prof. Dr. Aysun Bay, "Dünya devletleri Ankara Büyükelçilikleri iş birliği ile Hükümetimizin destek ve katkılarıyla, Türkiye ile dünya devletleri arasında sağlık turizmine katkı sağlamak amacıyla yapmış olduğumuz çalışmalarımıza bundan sonraki süreçte de büyük bir kararlılıkla devam edeceğiz" dedi. Prof. Dr. Aysun Bay, önümüzdeki günlerde Arap ülkeleri, Avrupa ülkeleri, Afrika ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri ve Orta Asya Türk devletleri Ankara Büyükelçilikleri iş birliği ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin destek ve katkılarıyla, uluslararası sağlık turizmi konferanslarına başlayacaklarını söyledi. Türkiye’yi sağlık turizminde ’Marka’ yapmak adına federasyon olarak çalışacaklarını belirten Prof. Dr. Bay, kendisini yeniden başkanlığa seçen üyelere teşekkür etti. Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu Olağanüstü Genel Kurul’da Federasyonun üye olduğu üst kuruluşu Sanayi ve Ticaret Konfederasyonu’na (SANKON) üyeliğinin devam etmesine de oy birliğiyle karar verildi. Genel Kurulda 16 kişilik Yönetim ve Denetim Kurulu ve 50 kişiden oluşan Sağlık Turizmi Akademik Kurulu yeniden oluşturuldu. Prof. Dr. Aysun Bay kimdir? 1975 yılında Malatya’nın Pütürge ilçesinde doğan Aysun Bay, ilk ve orta öğrenimini Malatya’da tamamladıktan sonra lisans ve yüksek lisansını 1997 yılında Ankara Üniversitesi’nde tamamladı. 2017 yılından beri Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya öğretim üyesi göreviyle birlikte Yüksek Öğretim Kurulu Kalite Kurulu Takım Başkanlığı görevini yürütmeye devam eden Prof. Dr. Aysun Bay, 2018 yılında Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı olarak atandı. Prof. Dr. Aysun Bay, 2018 tarihinde yeni kurulan Malatya Turgut Özal Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından rektör olarak atandı. Prof. Dr. Aysun Bay, ISI Indexine kayıtlı dergilerde yayınlanan 117, Uluslararası kongrelerde 34, ulusal kongrelerde 36, yurt içi dergilerde yayınlanan 30 olmak üzere toplam 300’e yakın yayını ve H Indexi: 30 bulunuyor. Birçok sivil toplum kuruluşunda engelliler ve kadın dernekleri kurucu başkanlığı ve Uluslararası Klinik Kimya Federasyonu Türkiye Halkla İlişkiler Sorumlusu olan Prof. Dr. Bay, Akreditasyon alanında Yüksek Öğretim ve Sağlık Bakanlığı’nda çeşitli kurullarda görev aldı. Ankara Sağlık Turizmi Federasyonu Genel Başkanı olan Prof. Dr. Bay’ın, Yaşamdan Sağlık İksirleri, Doğada Hayat Var ve Şifayı Tabiatta Aramak kitapları büyük beğeni topladı.
ANKA’dan körfez ülkeleri için aynı gün içinde sağlık raporu
01 Eylül 2024 Pazar - 12:21 ANKA’dan körfez ülkeleri için aynı gün içinde sağlık raporu Gaziantep Özel Anka Hastanesi, Körfez ülkelerine gitmek isteyenlerden istenen sağlık raporunu aynı gün içinde vererek, büyük kolaylık sağlıyor. Gaziantep Özel Anka Hastanesi, Körfez ülkelerine gitmek için gerekli olan sağlık raporunu aynı gün içinde veriyor. İstanbul’da yaşayan ve iş için Kuveyt’e gitmek isteyen Yeliz Cinoğlu, başvurduğu sağlık kuruluşlarından netice alamayınca Anka Hastanesi’ne başvurdu. Aynı gün içinde sağlık raporu almanın mutluluğunu yaşayan Cinoğlu, “Bu durum gerçekten beni düşündürüyordu. Sağlık raporunu alamazsam işlerim aksayacaktı. İstanbul ve Ankara’da birçok sağlık kuruluşuna başvurdum.1 aydır randevu bile alamadım. Sonra araştırmalarım sonucu Anka Hastanesi’nin bu raporu verdiğini duydum ve iletişime geçtim. Neyse ki, Anka Hastanesi beni bu konuda yormadı. Kısa sürede kapsamlı bir sağlık taramasından geçip, sağlık raporumu aynı gün aldım. İstanbul’dan sırf bunun için geldim. Orada raporun 7-14 gün içinde elime geçeceği belirtiliyordu ama, ben Anka Hastanesi’nde aynı gün rapor aldım. Anka Hastanesi yöneticilerine bu hizmeti verdikleri için çok teşekkür ederim” dedi. Anka Hastanesi Genel Müdürü Av. Dr. Cengiz Bayram, ” Birçok ülke yabancı girişleri için sağlık raporu talebinde bulunuyor. Özellikle çalışacak olan kişinin sağlık durumunun iyi olması isteniyor. Bu gibi nedenlerden dolayı vize alırken sağlık raporu da beyan edilmesi gerekebiliyor. Bu, herhangi bir bulaşıcı hastalığın olup olmadığına bakılmak için ya da orada belirli bir işi yapabilecek durumda olup olmadığına bakılmak için isteniyor. Biz hastane olarak konusunda uzman doktorlarımızla sağlık raporunu aynı gün içerisinde bize başvuranlara vermekteyiz” diye konuştu.