SAĞLIK
İstanbul’daki sağlık çalıştayında imajı bozan merdiven altı kuruluşlar masaya yatırılacak 21 Eylül 2024 Cumartesi - 17:22:49 İstanbul Bakırköy’de sağlık turizminin geleceği ve sektördeki imajı bozan işlerin masaya yatırılacağı çalıştay başladı. Çalıştayda, merdiven altı kuruluşlar ve buna bağlı olarak yapılan karalama kampanyaları masaya yatırılacak. Türkiye’nin sağlıktaki büyük gücünün de konuşulacağı çalıştayda bu gücün sektöre daha fazla nasıl yansıtılabileceği anlatılacak. Uluslararası Antalya Sağlık Turizmi ve Eğitimi Derneği (UASTED), İstanbul Bakırköy’de, "Sağlık Turizminde Gelecek Misyonu" konulu bir çalıştay düzenledi. Bakırköy Yeşilköy’de bulunan Tarihi Halil Paşa Yalısında düzenlenen çalıştaya yerli ve yabancı çok sayıda davetli katıldı. Çalıştayda konuşan Uluslararası Antalya Sağlık Turizmi Derneği Üyesi Salih Kutlu, "Bu çalıştayı düzenleme amacımız, sağlık turizmi sektörü Türkiye’nin yüzde 40’larda olmasına rağmen hak ettiği değeri göremediğini düşünüyoruz. Burada hem özel sektöre hem de kamu tarafına düşen profesyonellerin yapması gerekenlerin yapması gerektiğini düşündüğümüz bazı hususlar var. Çalıştayda görünen ve görünmeyen bazı sorunlarımız var onları konuşacağız. Bu sorunlara ilişkin ne gibi çözüm önerileri bulabiliriz, bu çözüm önerileri kimin tarafından alınması gereken aksiyonları belirleyeceğiz. Kısa ve uzun vadede vizyonumuzun neresi olması gerektiğini ve vizyona doğru giderken hedeflediğimiz hangi tür adımlardan geçmemiz gerektiğini kısa bir şekilde belirlemeye çalışacağız” dedi. “En büyük sorunumuz merdiven altı kuruluşlar” Sağlık turizminde en büyük sorunun merdiven altı kurum ve kuruluşların olduğunu belirten Kutlu, “Tabii en başta herkesin bildiği üzere merdiven altı problemimiz var. Merdiven altını ikiye ayırmak gerekir diye düşünüyorum. Birincisi kayıt dışı, ikincisi kayda girmemiş ve bu konuda hiçbir kurum ve kuruluştan akreditesini almamış ve yetkinliği de olmayan kuruluşlardan bahsediyoruz. Kayıt dışı dediğimiz şey, bizim faturalaşmaya girmeyen ve hastaların kaydını tutmayan kuruluşlar. Diğeri de kötü işler yapan klinikler, acenteler, hastaneler diyebiliriz. Uluslararası sağlık hizmeti yetki belgesi yabancılar için olmazsa olmazdır. Burada Sağlık Bakanlığı tarafından hastanelere, kliniklere, acentelere verilen Uluslararası Sağlık Turizmi Belgesi, bir yabancının Türkiye’de tedavi olabilmesi için en temel şart. Bu kesin olmalı, buna kesin bakmaları lazım. Bunun dışında da kaliteyi de araştırmaları gerekir. Nasıl ki biz araç alacağımız zaman detaylı inceliyoruz. Vücudumuza yatırım yapacağımız zaman da çok detaylı araştırma yapmak gerekir diye düşünüyorum. Referanslarına bakılabilir, kullandığı malzemelere bakılabilir, ortamlarına bakılabilir. Hatta bazen kliniklerin yeri doğru mu, diye bakmalarında çok fayda var” şeklinde konuştu. “Merdiven altı kuruluşlar karalama kampanyalarını arttırıyor” Türkiye’de verilen hizmetin kaliteli olduğunu söyleyen Kutlu, “Kesinlikle, karalama kampanyaları açısında biz bir faul yapıyoruz ki, onlar da bunu alıp değerlendiriyorlar. Ekonomik şartlarda normal olarak hastalarını göndermek istemiyorlar, bunun için ellerinden geleni yapmaları gayet normal. Ama bunun karşısında kalite odaklı akreditasyonlarını tamamlayan denetim odaklı bir yapı sergilersek hem özel sektörde hem de kamuda bu anlamda bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum. Yurt dışındaki karalama kampanyalarını bakıyoruz, inceliyoruz ve şunu görüyoruz, karalama kampanyaların altında yazan çoğu yorumda aslında böyle değil, Türkiye aslında çok kaliteli bir hizmet veriyor. ’Eğer gidip ucuz hizmet aldıysanız bunu yaşamanız normal’ diye yabancı kişiler yabancı kişilere yazdığını görüyoruz. Dolayısıyla bizim altyapımız çok iyi, bu anlamda fiyat politikasına aldanıp da en düşük hizmeti almaya çalışan kişilerin bu tarz sıkıntılara maruz kalması dünyanın her yerinde olabilecek ve olacak hakikattir” şeklinde konuştu. Sağlık turizminde Türkiye büyük bir güce sahip olduğunu belirten Kutlu, “Türkiye bulunduğu coğrafyada yaklaşık 4 milyar insana hitap eden ve bu da yaklaşık 4 saatlik bir uçuş olan bir ülke. Aynı zamanda baktığımız zaman son 20 yılda çok ciddi bir altyapı yatırımı gerçekleştirmiş bir ülke, hastane kuruluşları son 20 yılda arttığı için ve bu altyapıda yetişen doktorların hekimlerin sayısının çok olması ve bunların 80 milyondan fazla nüfusa hizmet veriyor olması da deneyimi de artıran bir husus. Bunu turizm sektörü destinasyonu anlamında çok ciddi bir avantajı var. Biz bunları ciddi anlamda kullandık. Son 10 yılda saç ekiminde ciddi dünya liderliğine soyunduğumuz bir nokta var, bunu yakın zamanda diş tedavileri takip etmeye başladı. Yakın zamanda estetik işlemler de hızlandı, obezite cerrahisi, onkoloji vesaire derken aslında çok ciddi bir artış görüyoruz” diye konuştu.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 14:57 Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu: "Tüm çocuklarımız eşit şekilde ilaçlara erişim sağlayabilmeli" Türkiye Çocuk Nörologları Nevşehir’in Avanos ilçesinde düzenlenen VII. Geleneksel Çocuk Nöromusküler Hastalıklar Kongresinde konuşan Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu, "Türkiye’de bulunan tüm çocukların eşit şekilde ilaçlara eşimi sağlanmalı. Bunun dışındaki bireysel çözümler eksik niteliktedir" dedi. VII. Nöromusküler Hastalıklar Kongresi Düzenleme Kurulu ve Nöromusküler Hastalıklar Araştırma Derneği tarafından düzenlenen ve Türkiye’den 126, İngiltere’den 1 misafir araştırıcının katıldığı kongrede, musküler distrofiler, spinal musküler atrofi, metabolik hastalıklar, nörogenetik hastalıklar, myopatiler, fizyoterapi prensipleri gibi konular ayrıntıları ile gözden geçirildi. Her yıl olduğu gibi moleküler tedaviler, yani gen ve ekzon tedavileri de uzun oturumlarda ele alındı. VII: Nöromusküler Hastalıklar Kongre Düzenleme Kurulu adına açıklamada bulunan Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu, "Uzun yıllardır çocukluk çağı nöromüsküler hastalıklarına gönül veren, her yeni tedaviyi heyecanla yakından takip eden ve güçlü bilimsel kanıtlar olduğunda onaylayan araştırıcıların ortak görüşü olarak önem verdiğimiz bir hususu paylaşmak isteriz: modern tedavi geliştiren ve güncel olarak bunun geçerliliğini öne süren tüm ilaç üreticilerini ellerindeki yayınlanmamış büyük veri, uzun süreli izlem ve ciddi tıbbi dergilerde yayınlanmış makalelerle ülkemizin sağlık idarelerine başvurmaya ve lisans almaya yönelik uğraş sürecine girmeye davet ediyoruz. Ancak bu şekilde tüm çocuklarımız eşit şekilde ilaçlara erişim sağlayabilecektir. Bunun dışındaki bireysel çözümler eksik niteliktedir" dedi. DMD aileleri derneği sözcüsü İlker Karcı da açıklamasında, "Sağlık Bakanlığının görevlendireceği Bilim Kurulu, DMD için geliştirilen tüm ilaç verilerini ayrıntılı bir şekilde incelemeli; etkili, güvenli tedavi seçeneklerini belirlemelidir. İlaç firmaları, sunacağı veriler ile objektif bir karar sürecinin işletilmesine imkan tanımalıdır. Bu tedaviler, yarar görecek tüm hastalara devlet güvencesi altında, zaman kaybetmeden sunulmalıdır. Yardım kampanyaları çözüm değildir. Bireysel yöntemlerle adil bir çözüme kavuşamayız" ifadelerini kullandı.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 14:45 Erkeklere göre kadınlar daha çok Alzheimer hastalığına yakalanıyor Nöroloji uzmanı Doktor Turgay Dölek, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Uzman Dr. Dölek, 2050 yılında dünya genelinde 130 milyon kişinin Alzheimer hastası olmasının beklendiğini söyledi. 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü nedeni ile İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine hastalık hakkında önemli açıklamalarda bulunan Şırnak Devlet Hastanesi doktorlarından Nöroloji Uzmanı Doktor Turgay Dölek, Alzheimer hastalığının genellikle 65 yaş ve üstü insanlarda görüldüğünü ve bu hastalığa kadınların erkeklere göre daha çok yakalandığını belirterek, 2050 yılında dünya genelinde 130 milyon insanın Alzheimer hastalığına yakalanmasının beklendiğini söyledi. Uzman Dr. Dölek, “Alzheimer hem hasta için hem de hasta yakınları için bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Demans (bunama) grubu içerisinde yüzde 70 oran ile en sık görülen hastalıktır Alzheimer hastalığı. Unutkanlık hastalığı demektir. Genellikle 65 yaşın üstündeki bireyleri etkiler. Beyinde hücrelerin ölümü ile seyreden bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklerden biraz daha fazla görülür. Alzheimer hastalığı ülkemizde yaklaşık olarak 600 bin kişi de mevcuttur. Dünya üzerinde ise 47 milyon insanda Alzheimer hastalığı mevcuttur. 2050’li yıllara geldiğimizde bu sayının dünya genelinde 130 milyon ulaşması tahmin edilmektedir” dedi. Alzheimer hastalığına yakalanan insanların hastalığın ilerleyen döneminde günlük yaşamlarında desteğe ihtiyaç duyduklarını ifade eden Uzman Dr. Dölek, “Alzheimer hastalığı genellikle ileri yaş ile ilişkili bir hastalıktır. Hastalık üç evreden oluşur. Bu evrelerin de öncesindeki preklinik dönemde hastaların iç görüleri korunmuştur ve kendileri unutkanlıklarını fark ederek hekime müracaat edebilirler. Fakat hastalık ilerledikçe tabiri caizse unutkanlıklarını da unuttukları için yakınları veya aile bireyleri hastanın günlük yaşamı içerisinde bazı işleri yapmakta zorlandığını, davranışsal problemler yaşadığını fark ederek nöroloji hekimine muayene için getirirler. Tabii ki biz Alzheimer hastalığı tanısı koymadan önce unutkanlık yapan diğer sebepleri ayırt etmek için bazı testler yapmaktayız. Kan testi, beyin görüntülemeleri ve mental durum testleri, hastanemizde de psikologlar tarafından mini mental test uygulaması yapmaktayız. Daha sonrasında da hastalığın tanısını koyduktan sonra tedavisine, tedavi yaklaşımına geçmekteyiz. Burada en önemli husus Alzheimer hastalığının ve Alzheimer hastasına yaklaşımın hasta yakınları tarafından çok iyi özümsenmesi ve bu konuda da tıbbi profesyonellerin hasta yakınlarına eğitici ve bilgilendirici şekilde yaklaşmaları gerekmektedir” şeklinde konuştu.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 13:48 Öğretmen sağlığı eğitim kalitesini etkiliyor 2024-2025 eğitim yılının başlamasıyla birlikte Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Selim Mamiş, öğretmenlere yönelik sağlık tavsiyelerinde bulunurken, öğretmen sağlığının eğitim kalitesini etkilediği söyledi. Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Selim Mamiş, yeni dönemin öğretmenlere ve öğrencilere başarı ve sağlık getirmesini dilerken, sağlıklı bir öğretmenin, öğrencilerine daha verimli eğitim sunabileceğine vurgu yaptı. Mamiş, özellikle öğretmenlerin sağlığının, eğitimin kalitesini doğrudan etkilediğini belirtti. Üst solunum yolu enfeksiyonları gibi sık karşılaşılan sağlık sorunlarına dikkat çeken Mamiş, okulların açılmasıyla kalabalık ortamlarda virüslerin hızla yayılabileceğini belirterek, sınıfların düzenli havalandırılması ve klimaların aşırı kullanımından kaçınılması gerektiğini söyledi. Öğretmenlerin ses sağlığına özen göstermeleri gerektiğine de değinen Mamiş, "2024-2025 eğitim öğretim yılının değerli öğretmenlerimize hayırlı olmasını, gençlerimize, çocuklarımıza ve minik yavrularımıza da başarılı olmasını temenni ediyorum. Tabii her şeyin başı sağlıktır. Öğretmenlerimizin gerek mesleki olarak ayakta uzun süreli kalmak ya da oturması gerektiği durumda da uzun süreli oturması sakıncalıdır. Üst solunum yolu enfeksiyonları açısından kalabalık ortama yeni öğrencilerin girmesi, farklı mikrobik ajanların aynı ortama girmesi gerek gençlerin gerek çocukların gerek diğer üniversite ortamındaki çalışanlar açısından büyük risk taşıyor. Haliyle sınıfların sıkça havalandırılması, çok sıcak tutulmaması ve çok ta serin olması için klimaların uzun süre açık kalmaması, oturacakları yerlerin klimanın tam karşısında olmamasına dikkat etmeleri, öğretmenlerimizin ders aralarında mümkün mertebe ılık suyu yudum yudum en az bir su bardağı içmelerini tavsiye ederiz. Ders anlatmak zorunda olan öğretmenlerimizin konuşmaya bağlı olarak ses tellerinde ödem dediğimiz şişkinliğin gelişmesi, ses tellerinde nodüllerin gelişmesi, benzer şekilde üst solunum yolu enfeksiyonları halsizlik, kırgınlık, eklem ağrıları, burun akıntısı ve hapşırık yapabilir. Öğretmenlerimiz uzun süreli ayakta da kalmasın, uzun sürelide oturmasınlar. Sürekli konuşmak yerine ders aralarında veya ders ortasında da zaman zaman öğrencilere hak vererek interaktif eğitim şeklinde o zamanın kendi lehine suskunluğa konulması sağlanmalıdır. Kahvaltılarını yapmalarına dikkat etmeleri, bel fıtığı olan öğretmenlerimizin ayakta uzun süre kalmaması gerektiği, ayakta uzun süre kalanlarda varis riskinin de arttığı varisleri olanlarında ayakta kalma süresi arttıkça varislerin daha da belirginleşip ilaçla değil, belki ameliyatla bile düzenlemeyecek düzeylere gelebileceğini unutmamak lazım’’ dedi.
Kulaklık kullanan ergenlerde işitme kaybı görülme oranı artıyor
08 Eylül 2024 Pazar - 13:30 Kulaklık kullanan ergenlerde işitme kaybı görülme oranı artıyor Teknoloji kullanımının yoğunlaşmasıyla eğlence amaçlı kulaklık kullanımındaki artış, kalıcı işitme kayıplarına kadar pek çok kulak problemlerini de beraberinde getiriyor. Akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla dünya genelinde 1 buçuk milyara yakın çocuk ve ergen işitme kaybı riski taşıyor. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kulak Burun Boğaz Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Remzi Tınazlı, yapılan çalışmalara göre, günde ortalama 80 dakika veya daha fazla kulaklık kullanan ergenlerde işitme kaybı görülme sıklığının yüzde 22,3 olduğunu söylüyor. Bunun yanında, günde 80 dakikadan fazla kulaklık kullanan ergenlerin işitme kaybı riskinin, günde 80 dakikadan az kullananlara göre 4,7 kat daha yüksek olduğu uyarısını da yapıyor. Kulaklık ses kısık şekilde kullanılmalı Eskiden bir yaşlılık hastalığı olan iç kulak tipi işitme kaybının, son zamanlarda eğlence amaçlı kişisel kulaklıkların bilinçsizce kullanılması nedeniyle çocuk ve ergenlerde daha sık görülmeye başlandığını belirten Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, bunda kulaklık kullanımında yüksek sese sürekli maruz kalınmasının baş rol oynadığını kaydetti. Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, bu işitme kayıplarının geri dönüşü olmayan ve sürekli olarak yüksek desibele maruz kalmayla ilerleyen iç kulak tipi işitme kaybı olarak sınıflandırıldığının altını çizdi. Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, “Kulaklıkları kontrollü kullanmamak kalıcı işitme kaybına neden olabilir. Bu nedenle, kullandığımız kulaklığın ses seviyesi ve kullandığımız süre çok önemlidir” dedi. İnsan kulağının 85 desibel ses seviyesine 8 saat kadar dayanabildiği bilgisini paylaşan Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, bu düzeylerden sonra işitme kaybının geliştiğini belirtti. Kulak çınlaması hafife alınmamalı Geçici kulak çınlamasının işitme kaybı başlangıcına işaret edebileceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, işitme kaybı tedavisinde erken tanının hayati önemi olduğunu belirtti. Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, “Çınlama başlangıçta genellikle kendi kendine geçtiği için ve kişiler işitme kaybını henüz fark edemedikleri için genellikle hafife alınır. Her defasında hasar alan iç kulak bir süre sonra kendini tamir edemiyor ve bunun sonucunda kalıcı işitme kayıpları gelişiyor” dedi. Bilinçsiz kulaklık kullanımının, dış kulakta da önemli sorunlara neden olabileceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Remzi Tınazlı, sürekli dış kulak yoluna takılan kulaklık uçlarının, dış kulak yolunu tahriş edip, bakteriyel enfeksiyonlara davetiye çıkardığını belirtti. Yrd. Doç. Dr. Remzi Tınazlı, bunun yanında kulaklığın uzun süreli kullanımında hijyen sorunu ve buna bağlı olarak mantar hastalıklarının gelişebileceğini dile getirdi. "Kulaklığın sesini yüzde 60’tan daha fazla açmayın" Kulak sağlığı için dikkat edilmesi gereken pek çok nokta bulunduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Tınazlı, bunlara özetle şöyle değindi: “Kulak sağlığı için öncelikle gürültülü ortamlardan kaçınmak, bu mümkün değilse, mutlaka kulak koruyucu tıkaçlar kullanmak gerekiyor. Kulaklık ile müzik dinlenecek ise kulaklığın sesi, yüzde 60’dan daha fazla açılmamalı ve kesintisiz kullanım süresi bir saati aşmamalıdır. Tıpkı diğer organlar gibi kulaklarımız da yorulup, dinlenmeye ihtiyaç duyar. Bu nedenle, kulakları korumak için mutlaka dinlenme molaları verilmelidir. Dikkat edilmesi gereken bir başka önemli nokta ise kulaklıkla müzik dinleyerek uyunmaması gerektiğidir. Kulaklık seçiminde de arka plan gürültüsünü azaltan, müziği güvenli bir seviyede çalabilen, ses izolasyonu iyi olan cihazlar tercih edilmelidir.”
Akran zorbalığı çocuklarda kötü etki bırakıyor
08 Eylül 2024 Pazar - 13:09 Akran zorbalığı çocuklarda kötü etki bırakıyor Kayseri Acıbadem Hastanesi’nden Psikolog Sevim Buzkan Ertuğrul, ilkokul ve ortaokul dönemlerinde akran zorbalığına uğrayan çocukların psikolojik destek almamaları durumunda ileriki yıllarda anksiyete ve depresyon gibi durumları yaşadıklarını söyledi. Akran zorbalığının bir ya da birden fazla çocuğun bir başka çocuğa uyguladıkları saldırgan davranışlar olduğunu dile getiren Psikolog Sevim Buzkan Ertuğrul, “Bu davranışların saldırgan olması, güç dengesizliğinin olması ve süreğen olması akran zorbalığını oluşturur. Yani biz her davranışa akran zorbalığı demiyoruz. Bu 3 davranışın mutlaka oluşması lazım. Okul öncesi dönemden başlayarak, ilkokulun sonlarına doğru artış gösterir. Ortaokulun sonlarındaki bu artış ciddi manada fazlalaşır ve lise döneminin sonlarında azalmaya başlar. Akran zorbalığının çeşitleri vardır. Bunlar fiziksel, sözel, sosyal, cinsel ve duygusal olarak ayrılır. Bu ayrımlarla birlikte akran zorbalığı çeşitlilikleri görülür. Zorbalık uygulayan çocukların bazı özellikleri vardır. Bunlar öfke kontrol problemleri, dürtüsel davranışlar ve empati yeteneğinden yoksun olmak olarak kendini gösterir. Zorba olan çocukların bazı özellikleri vardır. Bunlar içe dönük yapı, özgüven eksikliği, kendini ifade etmekte güçlükler ve çeşitli sınırda olan duruşlardır. Bunlar kilolu olmak gibi, zayıf olmak gibi özelliklerle kendini göstermektedir” ifadelerini kullandı. Zorbalığa uğrayan çocuklarda ileriki yıllarda anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi durumların sık görüldüğünü aktaran Ertuğrul, “Zorbalığa uğrayan çocukların aileleri öncelikle mutlaka çocuklarıyla konuşmalıdırlar. Çocuklarla iyi bir iletişim kurmalıdırlar. Sosyal ve duygusal anlamda çocuğu desteklemeliyiz. Okulu bu konuda mutlaka bilgilendirmeliyiz ve mutlaka sosyal ve duygusal anlamda destekle birlikte psikolojik anlamda bir uzmandan destek almalarını öneriyoruz. Çünkü bu tarz çocuklarda anksiyete bozukluğu ve depresyon oldukça sık görülmektedir. Zorbalığa uğratan çocukların da mutlaka sosyal ve duygusal anlamda desteklenmeleri lazım. Bu konuda bilinçlendirilmeleri gerekiyor. Yine okulu ve rehberlik servisini bu konuda mutlaka bilgilendirmek gerekiyor. Psikolojik anlamda destek almalarını sağlamakta da fayda var” şeklinde konuştu.
Akhisar’da organ bağışı 3 hastayı hayata bağladı
08 Eylül 2024 Pazar - 11:44 Akhisar’da organ bağışı 3 hastayı hayata bağladı Manisa’nın Akhisar ilçesinde beyin ölümü gerçekleşen hastanın organları, 3 hastayı hayata bağladı. Akhisar Mustafa Kirazoğlu Devlet Hastanesi’nde bir süredir 3. Basamak Yoğun Bakım Ünitesi’nde tedavi gören M.K. (61) adlı hastanın tüm müdahalelere rağmen beyin ölümü gerçekleşti. Hasta yakınlarının organ bağışına izin vermesi üzerine organ bekleyen 3 hastaya umut ışığı doğdu. Yaklaşık 6 gündür aşırı yüksek tansiyona bağlı olarak yaygın beyin kanaması teşhisiyle tedavi altında olan M.K.’nin beyin ölümünün gerçekleşmesinin ardından hastanenin organ nakil koordinatörü Uzm. Dr. Feray Baş ve Başhekim Yardımcısı Uzm. Dr. İbrahim Gürcan’ın destekleriyle aile ile organ bağışı konusunda iletişim kuruldu. Acılı aile başka hastaların hayatını kurtarma amacıyla organ bağışı kararı aldı. Gece yarısı İzmir ve Antalya’dan gelen uzman ekipler, Akhisar Devlet Hastanesi ameliyathane ve yoğun bakım ekiplerinin katkısıyla gerçekleştirilen operasyon sonucunda hastanın karaciğeri ve böbrekleri başarılı bir şekilde alındı. Karaciğer Antalya’da, iki böbrek ise İzmir’de organ bekleyen hastalara nakledilerek hayat kurtardı. Başhekim Uzm. Dr. Hamza Bambal, bu önemli kararı veren aileye minnettarlığını ifade ederken, organ bağışının hayat kurtardığını vurgulayarak tüm vatandaşları organ bağışına davet etti.
Yaz aylarında en sık Bell felci görülüyor
08 Eylül 2024 Pazar - 10:45 Yaz aylarında en sık Bell felci görülüyor KBB Uzmanı Dr. Cüneyt Altunay, özellikle kışın soğuk ve ayaza maruz kalma sonucu görülen “Bell paralizisi” denilen yüz felcinde, aşırı sıcaklarda özellikle yüze vuran yüksek fanlı klima ve vantilatör kullanımının oluşturacağı risklere dikkat çekti. Sıcağa karşı günlük kullanılan fanlar ya da klimalardan gelen serinlik rahatlamayı sağlasa da ciddi sağlık sorunlarına da neden olabiliyor. Yazın serinleticiler nedeniyle yüz felcinin görülebildiğine dikkat çeken Acıbadem Kent Hastanesi KBB uzmanı Dr. Cüneyt Altunay, yüz felci hakkında şunları söyledi: “Yüz felci enfeksiyon, travma, tümöral yapılar, cerrahi müdahaleler gibi çeşitli nedenler sonucunda yüz sinirinin etkilenmesiyle ortaya çıkıyor. En sık görülen tipi ise Bell felcidir. Bu tip yüz felçlerinin öncesinde hastalar, ani hava değişimlerine ya da soğuğa maruz kalırlar. Yüz sinirleri bu durumdan olumsuz etkilenir. Kışın nasıl soğuğa, ayaza maruz kalmamak gerekiyorsa yazın evde, arabada veya işyerinde terliyken klima ve rüzgara direkt maruz kalınmamalıdır. Kışın soğuktan ve ayazdan atkı bere kullanarak korunmaya çalışıyorsak, yazın da aynı bilinçle kendimizi serinleticilerden korumalıyız. Terliyken, duş sonrası ya da ıslak saçla klima ve fanın önünde durmamalıyız. Aksi durumda bu ani ısı değişimleri, yüz sinirinde ödem oluşumuna ve dolayısıyla yüz felcine neden olabilir.” “Yüz hareketlerinde kayıp oluşur” Yüz felcinin nasıl oluştuğu hakkında bilgi veren KBB Uzmanı Dr. Cüneyt Altunay, “Yüz siniri yüzümüzdeki ifadeyi gerçekleştirir. Gözyaşı, tat duyusu, tükürük üretimi, işitmeye katkısı vardır. Kafa içinde başlayan, kulak yapıları boyunca süren yolculuğu, kulak arkasında boyuna çıkarak tüm yüzde yayılır ve hedef kaslara ulaşarak sonlanır. Yüz felci enfeksiyon, travma, tümöral yapılar, cerrahi müdahaleler gibi nedenlerden yüz sinirinin etkilenmesiyle oluşur. Yüz hareketlerinde kayıp, zayıflama, seğirme, göz kuruluğu, tat duyusunda bozukluk gibi belirtilerle sonuçlanır. Yüzün bir yarısında mimik hareketlerin yapılamaması, uyuşma hissi, göz kuruluğu ile seyreder. Bazen felç öncesinde kulak çevresinde bir ağrı hissedilir. Klinik muayene, işitme testleri, gözyaşı testi, radyolojik incelemeler, sinir ve kas testleri ile diğer yüz felci yapan hastalıklardan ayırt edilir ve ilaç tedavisi ile takip gereklidir” ifadelerine yer verdi. “Hemen hekime başvurmak gerekir” Öte yandan, yüz felcinde erken tanılanarak hemen tedaviye başlanmasının tüm yüz fonksiyonlarının geri dönmesi açısından çok önemli olduğunu belirten Uzm. Dr. Altunay, “Bu nedenle en hızlı şekilde hekime başvurulmalıdır. Hızlı ilaç tedavisi ile önemli oranda yüz felci hastalığı tamamen normale döner ve hastalığa bağlı oluşacak istenmeyen durumlar engellenir. Nadiren sinir çevresi ödemi azaltmak amaçlı, tedaviye yeterli yanıt vermeyen durumlarda cerrahi girişim gerekebilir” dedi.
Bursa’nın sağlık turizmindeki potansiyeli konuşuldu
07 Eylül 2024 Cumartesi - 17:25 Bursa’nın sağlık turizmindeki potansiyeli konuşuldu Bursa’nın sağlık turizminde uluslararası bir marka kent olma hedefinin ve bu yolda atılacak adımların ele alındığı konferansta konuşan Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Mehmet Aydın Saldız, “Bursa’yı sağlık turizmindeki potansiyelini değerlendirerek global marka haline getirmeyi hedefliyoruz” dedi. Bursa’da ‘SSBC London’ ana sponsorluğunda Almira Otel’de düzenlenen ‘Bursa’nın Sağlık Turizmindeki Geleceği ve İngiltere’de Markalaşma Süreçleri’ konulu konferans, sağlık sektörünü buluşturdu. Bursa’nın sağlık turizmi potansiyelinin ve İngiltere ile iş birliği içerisinde markalaşma çalışmalarının incelendiği konferansta, sağlık turizminde marka şehir olma yolundaki projeler konuşuldu. Konferansa konuşmacı olarak katılan Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Mehmet Aydın Saldız, Bursa’nın sağlık turizminde uluslararası bir marka haline getirilmesi için çalıştıklarını söyledi. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ‘2025 Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Sağlıklı Şehirler Ağı Yıllık Toplantısı’na ev sahipliği yapma hakkını kazandığını hatırlatan Saldız, bu gelişmenin Bursa’yı global sağlık turizmi arenasında öne çıkarma fırsatı sunacağını belirtti. Otomotiv ve tekstilde sağlam bir altyapısı olan Bursa’nın sağlık alanında da güçlü bir kent olduğunu ifade eden Saldız, “Şehirdeki doğal kaynaklar ve şifalı termal suları, Bursa’yı modern tıp hizmetlerinin birçok alanında milyonlarca kişiye hizmet veren bir merkez haline getirebilir. Jeotermal kuşakta yer alan Bursa, sahip olduğu zengin termal sularıyla cazip bir destinasyon olabilir. Ayrıca Bursa, Avrupa Tarihi Termal Kentler Birliği üyeliğine seçilerek dünyanın en ünlü termal şehirleri arasında yer almaktadır. Bizler Bursa’da sağlık turizmini daha çok yenilikçi bir yaklaşımla ele almak istiyoruz. Bursa’nın potansiyelini değerlendirerek kenti global bir marka yapmayı arzuluyoruz. Bursa’yı yalnızca fiziksel değil, sosyal ve çevresel sağlık açısından da sürdürülebilir ve refah dolu bir şehir haline getirmek için ciddi adımlar atıyoruz. Kentlerimizi daha yaşanabilir hale getirmek için ortak akıl ve iş birliğiyle hareket etmeye devam edeceğiz. Etkinliğin Bursa’mıza sağlık turizmi alanında yeni kapılar açmasını diliyorum” dedi. Programın sonunda Büyükşehir Belediyesi Başkanvekili Mehmet Aydın Saldız ve diğer konuşmacılara günün anısına plaket takdim edildi.
Çocukların sağlıklı büyümesi için en büyük güç beslenme çantaları
07 Eylül 2024 Cumartesi - 16:55 Çocukların sağlıklı büyümesi için en büyük güç beslenme çantaları Yeni eğitim ve öğretim yılının başlamasına sayılı günler kala eğitimciler kadar aileler de hazırlıkları hızlandırdı. Okul hazırlıklarının aileler için sadece giyim, kırtasiye ve akademik hazırlıktan ibaret olmaması gerektiğini belirten Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur Erk, “Sağlıklı nesiller için koruyucu hekimlik ilk şartlardan biri. Koruyucu hekimlikte ise doğru ve dengeli beslenme alışkanlıkları büyük bir öneme sahip. Geleceğimiz olan çocuklarımızı eğitim ve öğretim döneminde sağlıklı beslenme, güçlü bir bağışıklığa ve dolaylı olarak hastalıklardan korunmaya ve ders başarısına uzanan bir zinciri kapsıyor. Çocuklarımızın sağlığını kötü ve yetersiz beslenmeye emanet etmemeliyiz. Elimizde büyük bir güç var: beslenme çantaları. Bizler edinilmesi gereken beslenme alışkanlıklarını, onlara sunduğumuz sağlıklı beslenme çantaları ile oturtmalı ve salgın gibi ilerleyen obezite dahil birçok hastalığın önüne geçmeliyiz. Haydi aileler, akademik başarı yetmez sağlıklı nesiller sizlerin elinde” dedi. Okullar açılması ile çocukları yeni bir düzenin beklediğini belirten Diyetisyen Gökçen Efe Aydın, “Öğrencilerin günde en az bir ana, bir ara öğünlerini okulda geçirdiklerini düşündüğümüzde, öğrencilerin okullarda ulaşabildikleri yiyeceklerin de sağlıklı olması gerekiyor. Ancak okul kantinlerinde ve okulların çevresinde bulunan marketlerde öğrenciler sağlıksız besinlere, paketli abur cuburlara kolaylıkla ulaşabiliyorlar. Bu durum öğrencilerin hem ders başarısını hem de başta obezite ve şeker hastalığı olmak üzere birçok hastalığa zemin hazırlayarak çocukların sağlığını etkileyebiliyor” dedi. Sağlıklı beslenme düzeninin evde başlaması ve okulda da veliler tarafından desteklenmesi gerektiğine dikkat çeken Aydın, “Evde bu düzeni oturtmanın en kolay yöntemi, öğün atlamadan hep birlikte masaya oturmak ve sağlıklı besinler ile beslenmekten geçiyor. Evde peynir, yumurta, tam tahıllı ekmek, zeytin ve mevsim yeşilliklerinin yer aldığı dengeli bir kahvaltı ile güne başlayan ve okulda yapacakları öğünleri beslenme çantalarından temin eden çocuklar hem okul başarısına hem de güçlü bir bağışıklığa sahip olacaklardır” dedi. Örnek beslenme çantası içerikleri ile ilgili bilgi veren Aydın, “Gün boyu ihtiyaç duyulan enerjinin bir bölümü beslenme çantasındaki besinler ile karşılanabilir. Bütün besin gruplarının bulunduğu bu beslenme çantaları, okulda yeterli ve dengeli beslenmek için kilit rol oynar. Tam tahıllı sandviçler, taze meyveler, yoğurt, kuruyemiş gibi besinler, çocukların ihtiyacı olan enerjiyi sağlarken, onların zihinsel ve fiziksel performansını da destekler” dedi.
Didimli aile yeni doğan bebeklerinin başındaki dikiş izlerini araştırıyor
07 Eylül 2024 Cumartesi - 16:09 Didimli aile yeni doğan bebeklerinin başındaki dikiş izlerini araştırıyor Aydın’ın Didim ilçesinde iddiaya göre doğumundan sonra başında altı dikişle taburcu edilen Selim bebeğin ailesi sorumlular hakkında şikayetçi oldu. Aydın’ın Didim ilçesinde dünyaya gelen Selim bebek, nedeni bilinmeyen bir şekilde kafasında 6 dikiş iziyle taburcu edildi. Bebeklerin başına atılan dikişi taburcu olduktan sonra fark eden Tay ailesi ise konuyla ilgili suç duyurusunda bulunarak şikayetçi oldu. Edinilen bilgiye göre, 31 Ağustos 2024 günü Hayriye ve Yunus Tay’ın ikinci çocukları Selim Tay, Didim Devlet Hastanesi’nde sezaryen doğumla dünyaya geldi. Gözlerini dünyaya açan Selim bebeğin kafasına doğumdan sonra hastanede bilinmeyen bir nedenden dolayı 6 dikiş atıldı. Selim bebeğin ailesi ise durumu eve gelince fark etti. Başlarından geçen olayla ilgili açıklama yapan Baba Yunus Tay, "31 Ağustos Cumartesi sabah 8.40’ta doğum gerçekleşti. Hafta sonu araya girdiği için 3 Eylül Pazartesi akşam üzeri 16.15’te taburcu edildik. Taburcu edilmeden hemen önce hemşirelerin ’Bebeğin kafasına dikkat edin 1 hafta yıkamayın’ demesi üzerine bebeğimizin kafasına dikiş atıldığı söylemek zorunda kaldılar. Bebeğimizin kafasında 6 dikiş var. Doğum yapan doktorun izne ayrılması nedeniyle bebeğimizin doğum raporunu bile vermediler. Sağlık Bakanlığı’nda tanıdığımız olduğu için baskıyla doğum belgesini alabildik. Ardından polis gözetiminde aynı hastanede bebeğimize darp raporu aldık. Ardından karakola giderek şikâyette bulunduk. Doğum belgesi, darp raporu gibi tüm belgelerimizle birlikte avukata giderek adlı işlem başlattık” ifadelerini kullandı. Baba Yunus Tay, aile olarak hastanede o gün doğumda görev alan tüm çalışanlardan da şikayetçi olduklarını kaydetti. Olayla ilgili olarak da adli ve idari olarak soruşturma başlatıldığı öğrenildi.
Dr. Ramazan Dulkadir: "Anne sütü, bebeğin sigortasıdır"
07 Eylül 2024 Cumartesi - 14:04 Dr. Ramazan Dulkadir: "Anne sütü, bebeğin sigortasıdır" Kırşehir Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ramazan Dulkadir, Sağlık Haftası nedeniyle yaptığı açıklamasında, anne sütünün bebekler üzerinde hayati öneme sahip olduğunu söyledi. Kırşehir Eğitim Araştırma Hastanesinde görevli Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ramazan Dulkadir, anne sütünün bebeğin karşılaşacağı sağlık risklerinde hayati öneme sahip olduğunu söyledi. Dulkadir, "Anne sütü alımı çocuk için her bir damlası altın değerindedir. Çocukların hayatta kalmaları ve erken çocukluk gelişimleri açısından hayati önem arz etmektedir. Annenin çocuğunu emzirmesi bebeğin hayatta kalması yanı sıra aile ve toplum açısından da yararları vardır" dedi. Anne sütünün taze ve mikro organizmalar tarafından kirlenmediğini belirten Dulkadir, açıklamasını şöyle sürdürdü: "Çocuğun anne sütüyle beslenmesi anneyi; kanser türlerinden de korur. Annelik duygusunun gelişmesi yanında annenin kilo vermesine de yardımcı olur. Anne sütü bebeğin sadece besin ihtiyacını karşılamakla kalmaz, gelişimi ve hastalıklardan korunmasına da neden olur. Annenin bebeğini emzirmesi 2 yaş ve üstüne kadar da devam edebilir." Annelerin bebeklerini emzirmeleri şehirde "Emzirmek Annenin, Anne Sütü Bebeğin Sigortasıdır" sloganı ile anlatılıyor.
Dr. Ramazan Dulkadir: "Anne sütü bebeğin sigortasıdır"
07 Eylül 2024 Cumartesi - 13:54 Dr. Ramazan Dulkadir: "Anne sütü bebeğin sigortasıdır" Kırşehir Eğitim Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ramazan Dulkadir, Sağlık Haftası nedeniyle yaptığı açıklamasında, anne sütünün bebekler üzerinde hayati öneme sahip olduğunu söyledi. Kırşehir Eğitim Araştırma Hastanesinde görevli Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ramazan Dulkadir, anne sütünün bebeğin karşılaşacağı sağlık risklerinde hayati öneme sahip olduğunu söyledi. Dulkadir, "Anne sütü alımı çocuk için her bir damlası altın değerindedir. Çocukların hayatta kalmaları ve erken çocukluk gelişimleri açısından hayati önem arz etmektedir. Annenin çocuğunu emzirmesi bebeğin hayatta kalması yanı sıra aile ve toplum açısından da yararları vardır" dedi. Anne sütünün taze ve mikro organizmalar tarafından kirlenmediğini belirten Dulkadir, açıklamasını şöyle sürdürdü; "Çocuğun anne sütüyle beslenmesi anneyi; kanser türlerinden de korur. Annelik duygusunun gelişmesi yanında annenin kilo vermesine de yardımcı olur. Anne sütü bebeğin sadece besin ihtiyacını karşılamakla kalmaz, gelişimi ve hastalıklardan korunmasına da neden olur. Annenin bebeğini emzirmesi 2 yaş ve üstüne kadar da devam edebilir." Annelerin bebeklerini emzirmeleri şehirde "Emzirmek Annenin, Anne Sütü Bebeğin Sigortasıdır" sloganı ile anlatılıyor.
Prof. Dr. Fındıkçıoğlu: “Akciğer kanseri genellikle ileri evrede belirti veriyor”
07 Eylül 2024 Cumartesi - 13:12 Prof. Dr. Fındıkçıoğlu: “Akciğer kanseri genellikle ileri evrede belirti veriyor” Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Alper Fındıkçıoğlu, akciğer kanserinin erken dönemde tespit edildiğinde tedavi edilme şansının çok yüksek olduğuna dikkat çekerek, “Günümüzde kapalı ameliyat yöntemleriyle küçük bir kesiden girilerek kanserli dokular temizlenebiliyor” dedi. Tüm dünyada kansere bağlı ölümlerde ilk sırayı akciğer kanserinin olduğunu belirten Acıbadem Adana Hastanesi Göğüs Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Alper Fındıkçıoğlu, “Dünyada her yıl 2 milyon kişiden daha fazlası yeni akciğer kanseri tanısı alıyor. Yaklaşık 1 milyon 800 bin kişi akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybediyor. Ülkemizde ise tüm kanserlerin yüzde 21’ini akciğer kanseri oluşturuyor” diye konuştu. “En büyük sebebi tütün ve tütün ürünleri” Akciğer kanserinin genellikle ilerleri evrelerde belirti verdiğini vurgulayan Prof. Dr. Fındıkçıoğlu, hastalığın başlangıçta öksürük, balgam, halsizlik gibi çok ciddi olmayan yakınmalara yol açarken, ileri evrelerde kanlı balgam, göğüs ve sırt ağrısı, iştahsızlık, kilo kaybı gibi şikayetlere yol açtığını sözlerine ekledi. Akciğer kanserinin en büyük sebebinin tütün ve tütün ürünleri kullanımı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Fındıkçıoğlu genetik faktörlerin de bu kanserin oluşumunda etkin rol oynadığını ifade etti. Tedavide kemoterapi (ilaç tedavisi), akıllı ilaçlar, bağışıklık sistemine yönelik immünoterapiler, radyoterapi (ışın tedavisi) ve cerrahi tedavi yöntemlerinin kullanıldığını belirten Prof. Dr. Fındıkçıoğlu, “Akciğer kanseri erken dönemde tespit edildiğinde tedavi edilme şansı çok yüksek bir hastalık. Bu yüzden erken teşhis edilen akciğer kanserlerinde cerrahi tedavi yöntemleri kullanılıyor” dedi. “Küçük bir kesiden giriliyor, kanserli doku temizleniyor” Günümüzde uygulanan kapalı ameliyat yöntemleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Fındıkçıoğlu “Küçük bir kesiden kameralı sistemler ile göğüs boşluğuna girilerek kanserli dokuların tamamen temizlenebildiği video ve robot yardımlı torakoskopik yöntemler, tedavinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Kapalı yöntemler için en büyüğü 2-3 cm’lik 1 veya 2 adet minik kesilerden göğüs boşluğuna girilebilen bu yöntemler için özel geliştirilmiş teknolojik cihazlar kullanılıyor. Ameliyat sırasında en az düzeyde doku hasarı oluşuyor, böylece hem iç organlarda hem de kesi yapılan yerde iyileşme daha hızlı oluyor” diye konuştu. Hastaların iyileşme sürecinde daha az ağrı hissedecekleri için kısa sürede ayağa kalkarak normal hayatlarına bir an önce dönebildiklerini ve ameliyat sonrası yoğun bakım ihtiyacının da önemli ölçüde azaldığını sözlerine ekledi. “Kapalı yöntemde lokal ya da genel anesteziyle yapılabiliyor” Kapalı yöntemlerin akciğer hastalıklarının teşhis aşamasında da önemli rol oynadığına işaret eden Fındıkçıoğlu, sebebi bilinmeyen göğüs boşluğunda sıvı birikimi, basit yöntemlerle biyopsi almaya uygun olmayan akciğer kitleleri ile büyümüş lenf nodlarının teşhisinde yine bu yöntemlerin kullanıldığını dile getirdi. Kapalı cerrahi yöntemlerin genel anestezi altında yapılabildiği gibi lokal anestezi ile hasta tam uyutulmadan da uygulanabileceğine değinen Prof. Dr. Fındıkçıoğlu böylece genel anestezi alamayacak durumda olan ileri yaştaki veya genel durumu kötü olan hastalara cerrahi girişimler uygulanabileceğini söyledi. Kapalı yöntemlerin en önemli özelliklerinden birinin hastaların kısa sürede taburcu olabilmesi olduğundan bahseden Fındıkçıoğlu, “Açık cerrahi sonrası 8-10 gün hastanede yatması gereken hastalar, kapalı cerrahi sonrası 3-4 günde taburcu olabiliyor. Ameliyat sonrası ağrı kesici ve diğer ilaçlara olan ihtiyaç da azalıyor. Kısa yatış süresi ve ilaç kullanımının azalması tedavi maliyetlerini de olumlu yönde etkiliyor” dedi.