SAĞLIK
Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu: "Tüm çocuklarımız eşit şekilde ilaçlara erişim sağlayabilmeli" 21 Eylül 2024 Cumartesi - 14:57:30 Türkiye Çocuk Nörologları Nevşehir’in Avanos ilçesinde düzenlenen VII. Geleneksel Çocuk Nöromusküler Hastalıklar Kongresinde konuşan Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu, "Türkiye’de bulunan tüm çocukların eşit şekilde ilaçlara eşimi sağlanmalı. Bunun dışındaki bireysel çözümler eksik niteliktedir" dedi. VII. Nöromusküler Hastalıklar Kongresi Düzenleme Kurulu ve Nöromusküler Hastalıklar Araştırma Derneği tarafından düzenlenen ve Türkiye’den 126, İngiltere’den 1 misafir araştırıcının katıldığı kongrede, musküler distrofiler, spinal musküler atrofi, metabolik hastalıklar, nörogenetik hastalıklar, myopatiler, fizyoterapi prensipleri gibi konular ayrıntıları ile gözden geçirildi. Her yıl olduğu gibi moleküler tedaviler, yani gen ve ekzon tedavileri de uzun oturumlarda ele alındı. VII: Nöromusküler Hastalıklar Kongre Düzenleme Kurulu adına açıklamada bulunan Prof. Dr. Haluk Aydın Topaloğlu, "Uzun yıllardır çocukluk çağı nöromüsküler hastalıklarına gönül veren, her yeni tedaviyi heyecanla yakından takip eden ve güçlü bilimsel kanıtlar olduğunda onaylayan araştırıcıların ortak görüşü olarak önem verdiğimiz bir hususu paylaşmak isteriz: modern tedavi geliştiren ve güncel olarak bunun geçerliliğini öne süren tüm ilaç üreticilerini ellerindeki yayınlanmamış büyük veri, uzun süreli izlem ve ciddi tıbbi dergilerde yayınlanmış makalelerle ülkemizin sağlık idarelerine başvurmaya ve lisans almaya yönelik uğraş sürecine girmeye davet ediyoruz. Ancak bu şekilde tüm çocuklarımız eşit şekilde ilaçlara erişim sağlayabilecektir. Bunun dışındaki bireysel çözümler eksik niteliktedir" dedi. DMD aileleri derneği sözcüsü İlker Karcı da açıklamasında, "Sağlık Bakanlığının görevlendireceği Bilim Kurulu, DMD için geliştirilen tüm ilaç verilerini ayrıntılı bir şekilde incelemeli; etkili, güvenli tedavi seçeneklerini belirlemelidir. İlaç firmaları, sunacağı veriler ile objektif bir karar sürecinin işletilmesine imkan tanımalıdır. Bu tedaviler, yarar görecek tüm hastalara devlet güvencesi altında, zaman kaybetmeden sunulmalıdır. Yardım kampanyaları çözüm değildir. Bireysel yöntemlerle adil bir çözüme kavuşamayız" ifadelerini kullandı.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 14:45 Erkeklere göre kadınlar daha çok Alzheimer hastalığına yakalanıyor Nöroloji uzmanı Doktor Turgay Dölek, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında hastalıkla ilgili önemli bilgiler paylaştı. Uzman Dr. Dölek, 2050 yılında dünya genelinde 130 milyon kişinin Alzheimer hastası olmasının beklendiğini söyledi. 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü nedeni ile İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine hastalık hakkında önemli açıklamalarda bulunan Şırnak Devlet Hastanesi doktorlarından Nöroloji Uzmanı Doktor Turgay Dölek, Alzheimer hastalığının genellikle 65 yaş ve üstü insanlarda görüldüğünü ve bu hastalığa kadınların erkeklere göre daha çok yakalandığını belirterek, 2050 yılında dünya genelinde 130 milyon insanın Alzheimer hastalığına yakalanmasının beklendiğini söyledi. Uzman Dr. Dölek, “Alzheimer hem hasta için hem de hasta yakınları için bir halk sağlığı sorunu olmaya devam etmektedir. Demans (bunama) grubu içerisinde yüzde 70 oran ile en sık görülen hastalıktır Alzheimer hastalığı. Unutkanlık hastalığı demektir. Genellikle 65 yaşın üstündeki bireyleri etkiler. Beyinde hücrelerin ölümü ile seyreden bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklerden biraz daha fazla görülür. Alzheimer hastalığı ülkemizde yaklaşık olarak 600 bin kişi de mevcuttur. Dünya üzerinde ise 47 milyon insanda Alzheimer hastalığı mevcuttur. 2050’li yıllara geldiğimizde bu sayının dünya genelinde 130 milyon ulaşması tahmin edilmektedir” dedi. Alzheimer hastalığına yakalanan insanların hastalığın ilerleyen döneminde günlük yaşamlarında desteğe ihtiyaç duyduklarını ifade eden Uzman Dr. Dölek, “Alzheimer hastalığı genellikle ileri yaş ile ilişkili bir hastalıktır. Hastalık üç evreden oluşur. Bu evrelerin de öncesindeki preklinik dönemde hastaların iç görüleri korunmuştur ve kendileri unutkanlıklarını fark ederek hekime müracaat edebilirler. Fakat hastalık ilerledikçe tabiri caizse unutkanlıklarını da unuttukları için yakınları veya aile bireyleri hastanın günlük yaşamı içerisinde bazı işleri yapmakta zorlandığını, davranışsal problemler yaşadığını fark ederek nöroloji hekimine muayene için getirirler. Tabii ki biz Alzheimer hastalığı tanısı koymadan önce unutkanlık yapan diğer sebepleri ayırt etmek için bazı testler yapmaktayız. Kan testi, beyin görüntülemeleri ve mental durum testleri, hastanemizde de psikologlar tarafından mini mental test uygulaması yapmaktayız. Daha sonrasında da hastalığın tanısını koyduktan sonra tedavisine, tedavi yaklaşımına geçmekteyiz. Burada en önemli husus Alzheimer hastalığının ve Alzheimer hastasına yaklaşımın hasta yakınları tarafından çok iyi özümsenmesi ve bu konuda da tıbbi profesyonellerin hasta yakınlarına eğitici ve bilgilendirici şekilde yaklaşmaları gerekmektedir” şeklinde konuştu.
21 Eylül 2024 Cumartesi - 13:48 Öğretmen sağlığı eğitim kalitesini etkiliyor 2024-2025 eğitim yılının başlamasıyla birlikte Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Selim Mamiş, öğretmenlere yönelik sağlık tavsiyelerinde bulunurken, öğretmen sağlığının eğitim kalitesini etkilediği söyledi. Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mehmet Selim Mamiş, yeni dönemin öğretmenlere ve öğrencilere başarı ve sağlık getirmesini dilerken, sağlıklı bir öğretmenin, öğrencilerine daha verimli eğitim sunabileceğine vurgu yaptı. Mamiş, özellikle öğretmenlerin sağlığının, eğitimin kalitesini doğrudan etkilediğini belirtti. Üst solunum yolu enfeksiyonları gibi sık karşılaşılan sağlık sorunlarına dikkat çeken Mamiş, okulların açılmasıyla kalabalık ortamlarda virüslerin hızla yayılabileceğini belirterek, sınıfların düzenli havalandırılması ve klimaların aşırı kullanımından kaçınılması gerektiğini söyledi. Öğretmenlerin ses sağlığına özen göstermeleri gerektiğine de değinen Mamiş, "2024-2025 eğitim öğretim yılının değerli öğretmenlerimize hayırlı olmasını, gençlerimize, çocuklarımıza ve minik yavrularımıza da başarılı olmasını temenni ediyorum. Tabii her şeyin başı sağlıktır. Öğretmenlerimizin gerek mesleki olarak ayakta uzun süreli kalmak ya da oturması gerektiği durumda da uzun süreli oturması sakıncalıdır. Üst solunum yolu enfeksiyonları açısından kalabalık ortama yeni öğrencilerin girmesi, farklı mikrobik ajanların aynı ortama girmesi gerek gençlerin gerek çocukların gerek diğer üniversite ortamındaki çalışanlar açısından büyük risk taşıyor. Haliyle sınıfların sıkça havalandırılması, çok sıcak tutulmaması ve çok ta serin olması için klimaların uzun süre açık kalmaması, oturacakları yerlerin klimanın tam karşısında olmamasına dikkat etmeleri, öğretmenlerimizin ders aralarında mümkün mertebe ılık suyu yudum yudum en az bir su bardağı içmelerini tavsiye ederiz. Ders anlatmak zorunda olan öğretmenlerimizin konuşmaya bağlı olarak ses tellerinde ödem dediğimiz şişkinliğin gelişmesi, ses tellerinde nodüllerin gelişmesi, benzer şekilde üst solunum yolu enfeksiyonları halsizlik, kırgınlık, eklem ağrıları, burun akıntısı ve hapşırık yapabilir. Öğretmenlerimiz uzun süreli ayakta da kalmasın, uzun sürelide oturmasınlar. Sürekli konuşmak yerine ders aralarında veya ders ortasında da zaman zaman öğrencilere hak vererek interaktif eğitim şeklinde o zamanın kendi lehine suskunluğa konulması sağlanmalıdır. Kahvaltılarını yapmalarına dikkat etmeleri, bel fıtığı olan öğretmenlerimizin ayakta uzun süre kalmaması gerektiği, ayakta uzun süre kalanlarda varis riskinin de arttığı varisleri olanlarında ayakta kalma süresi arttıkça varislerin daha da belirginleşip ilaçla değil, belki ameliyatla bile düzenlemeyecek düzeylere gelebileceğini unutmamak lazım’’ dedi.
Kanser hastaları ve hekimler Lenfoma farkındalığı için bisiklet sürdü
11 Eylül 2024 Çarşamba - 15:05 Kanser hastaları ve hekimler Lenfoma farkındalığı için bisiklet sürdü kanser hastaları ve hekimler, ’15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü’ kapsamında Atatürk Orman Çiftliği’nden (AOÇ) Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kadar bisiklet sürerek Lenfoma kanserine dikkat çekti. Ankara’da 15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü sebebiyle lenf kanseri hastaları hekimlerle birlikte farkındalık etkinliğinde bir araya geldi. Etkinlik çerçevesinde AOÇ Gazi Park’ta bir araya gelen katılımcılar, bisikletleriyle Ankara Onkoloji Eğitim Ve Araştırma Hastanesi’ne kadar bisiklet sürdü. Etkinlikte bir basın açıklaması gerçekleştiren Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, lenf kanserinin erken teşhisinin mümkün ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu aktardı. "Erken teşhis etmek mümkün" Lenf kanseri hastalığının belirtilerini aktaran Altuntaş, "38 ve üzeri yüksek ateş, son 6 ayda yüzde 10’un üzerinde kilo kaybı, gece terlemesi, koltuk altı, boyun ve kasıklarda ele gelen bezeler, halsizlik, kaşıntı varsa doktorunuza başvurun, bu şekilde erken teşhis etmek mümkündür. Lenfoma, tamamen yok edilebilir bir kanser türü, erken evrede bazı lenfoma türlerinde yüzde 95’e varan başarı mümkün. Bu nedenle erken teşhisin altını çizmek istiyoruz. Günün sloganı olarak ’farkında ol, risk alma’ diyoruz. Lenfomalı hastalara diyoruz ki ’tam doz ve tam sürede tedavilerinizi alın, tedavilerinizi aksatmayın’” açıklamasında bulundu.
Niğde’de yeni hastane binasında sona gelindi
11 Eylül 2024 Çarşamba - 15:04 Niğde’de yeni hastane binasında sona gelindi Niğde Valisi Cahit Çelik, 2025 yılı içinde bitirilmesi planlanan Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi ek bina inşaatında incelemelerde bulundu. İl Sağlık Müdürü Bahadır Karaca, Hastane Başhekimi Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Doğan ve hastane yöneticilerinden ek bina inşaatı ile ilgili hakkında bilgi alan Vali Çelik, ek binanın tamamlanması ile kentte yürütülen sağlık hizmetlerinin daha hızlı ve geniş kapsamlı olacağını söyledi. 400 yatak kapasiteli yeni hastane binasının tamamlanması ile Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi 820 yatak kapasitesine sahip olacak. Toplam maliyeti 225 milyon lira olan yeni hastane binası ile hastanede 148 adet yoğun bakım yatağı, 85 adet poliklinik sağlık hizmeti sunacak. Yanık ünitesinin de yer alacağı hastanede 749 adet araç kapasiteli kapalı otopark da olacak. Bu yıl içerisinde bitirilmesi beklenen modern sistemle inşa edilen hastane binasında inceleme yapan Vali Çelik inceleme sonrası yaptığı açıklamada, “Niğde’ye kazandırılacak bu ek binanın tamamlanmasıyla birlikte, sağlık hizmetlerinin daha hızlı ve geniş kapsamlı bir şekilde sunulmaya devam edecek. Ayrıca, hastane kapasitesinin artırılmasıyla birlikte, vatandaşların sağlık hizmetlerine erişimleri kolaylaşacak ve bölgedeki sağlık altyapısı önemli ölçüde güçlenecek” dedi.
Variste ’mini cerrahi’ ile hızlı tedavi
11 Eylül 2024 Çarşamba - 13:33 Variste ’mini cerrahi’ ile hızlı tedavi Toplumda sık görülen ve estetik açıdan kişiyi rahatsız eden varis, ilerlediğinde ülserlere hatta bacaklarda ciddi yaralara sebep olabilen önemli bir dolaşım sistemi hastalığı. Medicana Sağlık Grubu Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Yılmaz Deniz; varis hastalığının radyofrekans, lazer, köpük ya da “mini cerrahi” denilen yöntemle genel anestezi almadan aynı gün içinde tedavi edilebildiğini söyledi. Uzun süre ayakta duran meslekleri olanlarda, ileri yaşlarda, kadınlarda ve fazla kilolu kişilerde sık görülen varisin, kısa sürede tedavi edilen farklı tedavi yöntemleri mevcut. Medicana International İzmir Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Yılmaz Deniz, varis hastalarının, hastalığın durumuna göre radyofrekans, lazer, köpük ya da “mini cerrahi” denilen yöntemle genel anestezi almadan, aynı gün taburcu edilerek tedavi edilebildiğini söyledi. Varisin bacaklardaki toplardamar sisteminde yer alan kapaklar işlevini kaybedip kanın normal akış yönünün tersi olan yukarıdan aşağıya doğru geri kaçması nedeniyle oluştuğunu ve önemli bir hastalık olduğunu vurgulayan Deniz, “Varis toplumda genelde sadece estetik açıdan bir problem olarak biliniyor ancak tedavi edilmediğinde, ilerleyen süreçte bacaklarda yara oluşumuna kadar giderek sağlığı bozabiliyor. Oysa kısa, ağrısız ve hastanede yatış gerektirmeyen tedavi seçenekleri vardır” dedi. Varis konusunda uzman Yılmaz Deniz, varis ve dolaşım bozuklukları konusunda uzmanlaşmış Medicana International İzmir Hastanesi Vasküler Klinik’te, lazer, köpük, radyoterapi gibi seçenekleri dışında, mini cerrahi yöntemi ile cilt yüzeyinden kabarık ve kıvrıntılı duruma gelen varisleri minik cilt kesileri yoluyla aldıklarını söyledi. Radyofrekans ya da laser ile tedavi edilen hastalarda sedasyonun yeterli olduğunu belirten Deniz, şu bilgileri verdi: “Mini cerrahi eklenen hastalarda spinal anestezi güvenli ve ağrısız şekilde işlemin yapılmasına imkan sağlıyor. Mini cerrahi veya radyofrekans tedavisinden kısa bir süre sonra estetik görünümü de sağlamak için kılcal damarlar içinde köpük skleroterapi yaparak tedaviyi bütünleştiriyoruz. Varis tedavisini hastane ortamında güvenli, ağrısız, sağlık ve estetik açıdan tedavi edecek şekilde, varis için geliştirdiğimiz özel ameliyathane ortamında yapıyoruz. Hastanın aynı gün içinde taburcu edilmesi, günlük yaşantıya kısa zaman içinde dönmesi de avantaj sunuyor.” Op. Dr. Yılmaz Deniz, varis tedavisinin bacaklarda renk değişimi, yaralar ve belirgin dış damar belirginleşmeleri olmadan yapılması gerektiğine vurgu yaparak şunları aktardı: “Kliniğimizde her aşama varis tedavisi sağlıklı ve estetik açıdan da hastanın kendini mutlu hissedeceği bir şekilde tedavi ediliyor. Öncelikle ana tedavi, kapalı yani radyofrekans veya lazer tedavisi şeklinde yapılıyor, dış görünüş bozuklukları da mini cerrahi ve skleroterapi gibi tedavilerle giderilebiliyor. Bunun yanında venöz yetmezlik olmadan sadece ciltte oluşan varisler sadece köpük skleroterapi ile kozmetik olarak tedavi ediliyor. Tedavi yaz ya da kış aylarında yapılabilir, güvenli ve ağrısız şekilde işlemin yapılmasına imkan sağlıyor.”
Cilt hasarına karşı arı ürünleri tavsiyesi
11 Eylül 2024 Çarşamba - 12:14 Cilt hasarına karşı arı ürünleri tavsiyesi Uzmanlar, arı zehri ve propolisin, atopik dermatit, egzama gibi kaşıntılı cilt rahatsızlıklarında olumlu etkilerinden bahsetti. Sonbaharda cildin kuruması ve hassaslaşmasının oldukça yaygın olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Zekayi Kutlubay, kuru cilt ve beraberinde görülen bazı cilt rahatsızlıkları da bu dönemde artış gösterdiğine işaret etti. Bunların başında atopik dermatit, egzama gibi sorunlar geldiğini aktaran Kutlubay, “Atopik dermatit, çocukların yüzde 20-25’ini, erişkinlerin ise yüzde 2-3’ünü etkileyen, tekrarlayan egzama ve kaşıntı ile karakterize kronik inflamatuar bir deri hastalığıdır ve atopik eğilimi olan kişilerde görülür. Atopik dermatitte; cilde iyi bir nem sağlanması, tedavinin ve lezyonların iyileştirilmesinin en önemli basamağıdır. Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar, arı zehri ve propolis gibi doğal maddelerin atopik dermatit ve diğer cilt problemlerinin tedavisinde etkili olabileceğini göstermektedir” dedi. 2016 yılında Kore’de gerçekleştirilen bir çalışmada, arı zehrinin atopik dermatit üzerindeki etkileri incelendiğini ve 136 atopik dermatit hastası iki gruba ayrılarak 4 hafta süreyle takip edildiğini belirten Prof. Dr. Zekayi Kutlubay, “Çalışmanın sonuçlarına göre, arı zehri uygulanan grubun egzama şiddeti ve kaşıntı şikayeti daha az bulunmuştur. Bu bulgular da arı zehrinin atopik dermatit için güvenli ve etkili bir seçenek olabileceğini ortaya koymaktadır” diye konuştu. Arı Ürünleri Uzmanı Dr. Aslı Elif Tanuğur Samancı ise propolisin, cilt rahatsızlıklarında ve cilt hasarına yönelik kullanımında etkileri birçok bilimsel çalışmaya konu olduğuna dikkati çekip şunları söyledi: “2021 yılında yapılan bir çalışma, propolis ekstraktının ilave edildiği bir cilt bakım kremi formülasyonunun atopik dermatit semptomlarını hafifletmede yardımcı olduğunu ortaya koymuştur. Propolisli kremin, atopik dermatitli hastaların yaşam kalitesini artırdığı belirlenmiş ve ayrıca, 2018’de gerçekleştirilen bir diğer araştırmada, propolis içeren kremlerin orta ve şiddetli sedef hastalığına sahip bireylerde etkili olabileceği gösterilmiştir. Propolisli krem uygulanan katılımcıların yüzde 86’sında sedef bölgesi ve şiddet indeksinde yüzde 33’lük bir azalma tespit edilmiş ve deney grubundaki katılımcılar, propolisli kremin sedef hastalığına karşı etkili olduğunu belirtmiştir. Katılımcılar bu etkiyi, yüzde 62 oranında “mükemmel” olarak, yüzde 24 oranında ise “iyi” olarak değerlendirmiştir.”
Mevsim geçişlerinde dökülen saçlar sayılmalı
11 Eylül 2024 Çarşamba - 10:12 Mevsim geçişlerinde dökülen saçlar sayılmalı Mevsim geçişlerinde kadın erkek fark etmeden birçok kişi saç dökülme problemi yaşarken, özellikle kış mevsimine geçerken saç dökülme sorunu yaşayanların sayısındaki artış dikkat çekiyor. Günlük 100 tele kadar saç dökülmesinin normal kabul edildiğini söyleyen Medicana Sağlık Grubu Dermatoloji Bölümü Uzm. Dr. Necla Eryılmaz, bu sayıyı aşan durumlarda önlem alınması gerektiğini söyledi. Mevsim geçişlerinde yaşanan hava değişimleri vücudumuzda birçok değişikliğe sebep oluyor. Saç dökülmesinin de birçok sebebi olabileceğine değinen Medicana Konya Hastanesi Dermatoloji Bölümü Uzm. Dr. Necla Eryılmaz, saç dökülmelerinde doğru tedaviyi uygulayabilmek için tanının doğru konulması gerektiğine dikkat çekti. “Gelişimini tamamlayan saçın dökülmesi normaldir” Mevsimsel dökülme ya da yoğun dökülmenin iki aydan uzun sürmesi durumunda doktora başvurulması gerektiğini söyleyen Dermatoloji Bölümü Uzm. Dr. Necla Eryılmaz, saç dökülmelerinin genetik faktörlerden strese, düzensiz beslenmeden hormonal değişimlere kadar pek çok faktöre bağlı olabileceğini söyleyerek, “Aslında her saç teli, gelişimini tamamladığında dökülür. Saç dökülme şikayeti ile gelen hastalara 3 ay öncesine bakılarak değerlendirme yapılır. Saç dökülmelerinin sebebini anlayabilmek için 3 ay öncesinde geçirilen hastalıkların, tüketilen gıdaların ya da kullanılan ilaçların araştırılması sağlıklı bir değerlendirme için şarttır. Bunun için de saç döngüsünü bilmek gerekir. Saç döngüsünü bilerek tedavi vermek, bu döngüyü bilerek sebep araştırmak tedavinin başarısı açısından oldukça anlamlıdır” dedi. Mevsimsel saç dökülmesiyle ilgili farklı sebepler olabileceğini, saçın doğal bir süreci olduğunu belirten Uzm. Dr. Necla Eryılmaz, “Bu doğal süreçte saçların 3 dönemi vardır. İlki olan anagen dönemde saçların çoğu canlı, sağlıklı ve parlak görünüşlü olur. Anagen dönem sürekli devam etmez. Çünkü saç canlı bir organımızdır ve nasıl her şeyin bir süreci varsa saçların da bir döngüsü vardır. Ortalama 2 ila 7 yıla kadar saçlar anagen dönemde kalır. Saçların en canlı olduğu dönemdir. Fakat bu sürenin sonunda yenilenmek ister. Bu sürece katagen dönem denir. Katagen evrede saç büyümesi durur. Bu süreç yaklaşık 3 aydır. Tüketilen yiyecek ve içecekler hatta sistematik alınan ilaçların hepsi saçı doğrudan etkiler. Dolayısıyla saçı koruyabilmek kadar desteklemek de büyük önem taşır” şeklinde konuştu. “Saç folikülü varsa korkmaya gerek yok” Vücudumuzda yaşanan birçok değişim saçlarımızı da etkilerken, vitamin eksikliği, hormonal değişimler, duygu durum bozuklukları gibi etkenlerin yanı sıra mevsimsel değişimler de saç yapısının bozulmasına sebep oluyor. Uzm. Dr. Necla Eryılmaz, saç dökülmelerinde dikkat edilmesi gereken en önemli noktanın saç folikülünün hasar görmemesi olduğunu söyledi. Eryılmaz, “Eğer saç folikülü hasarlandıysa bu saç geri gelmez. Yani saçın kökü harap olmuştur. Saç kökünü harap eden değişik sebepler vardır. Örneğin enfeksiyon hastalıkları, hastayken kullanılan bazı ilaçların yan etkileri, şiddetli yanıklar ya da lupus gibi halk arasında kelebek hastalığı diye bilinen sistematik hastalıklar saç kökünü harap eder. Folikül canlılığını kaybeder ve o alandan bir daha saç çıkmaz. Önemli olan saçın gerçekten folikülünün olmasıdır. Eğer saç folikülü varsa korkmaya gerek yok. Çünkü saçın kökü olduğu için saç çıkacak demektir” diye konuştu. Saç döngüsünde, saçın dökülüp tekrar çıkmasının olağan olduğunu söyleyen Dermatoloji Uzmanı Dr. Necla Eryılmaz, şu bilgileri verdi: “Saçlar belli sürelerde yenilenir. Bu yenilenme günlük ortalama 100 teldir. Yenilenme süreci gelmiş olanların dökülmesi normaldir. Yıkama ve tarama döneminde daha fazla saç teli kaybı olabilir. Saç dökülmesini tespit eden yöntemler vardır. Normalden fazla saç dökülmesi yaşanıyorsa, günlük 100 teli geçip geçmediğine bakılır ya da çekme testi yapılır. Normalde bir tutam saç çekildiğinde bir tane gelir veya hiç gelmez. Ama 5- 6 taneden fazla saç gelmişse, bu kişide gerçek anlamda saç dökülmesi olduğu kabul edilir. Bu hastaların uzman bir hekime görünmesi gerekir. Dönüştürülebilir saç dökülmelerinde hastanın durumuna göre destekleyici tedaviler uygular ya da saç kökünü güçlendirici ürünler kullanılır.”
Yaş ilerledikçe kaş düşüklüğü oluşabiliyor
11 Eylül 2024 Çarşamba - 09:58 Yaş ilerledikçe kaş düşüklüğü oluşabiliyor Yüz ifadesine anlam katan kaşların yaşla birlikte yüksekliği azalıyor ve kaş düşüklüğü meydana gelebiliyor. “Sık sık göz kapaklarını kısarak bakanlarda kaşın dış kısmında düşme olurken, kaşlarını çok fazla çatan kişilerde iç kısımda düşme olabilir” diyen Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Fatih Doğan, “Kaş düşüklüğü sorununa karşı cerrahi yöntemle kaş gençleştirme işlemi yapılabilir. Kaş şekillendirme içinse kaş makyajları, tatuaj ile kalıcı veya geçici dövmeler, kaş ekimi ya da kaş perukları kullanılabilir” dedi. Duygu durumunu ifade etme ve sosyal iletişimde kaşlar büyük önem taşıyor. Kaşlar, yüzün dengesi açısından çok önemli olduğunu ifade eden Medicana Ataşehir Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Doğan; kaşların yüz hattını çevreleyerek tam bir denge oluşturduğunu, böylece kaşın şekli değiştiğinde ya da yaşla beraber düşüklük oluştuğunda yüzün dengesinin bozulduğunu belirtti. Kaşlarını çok fazla çatan kişilerde düşme olabilir Prof. Dr. Fatih Doğan, kaş gençleştirme işlemlerinde tutarlı cerrahi sonuçlara ulaşmak için ideal kaş şekli ve pozisyonuna yönelik hedefleri şöyle anlattı: “Litaratürde ideal kaşın özellikleri şu şekilde tanımlanmıştır; kaş tepesinin kaşın üstünde bittiği yerdeki hat, gözün kenar çizgisi üzerinde, kaşın orta ve yan uçları ise aynı yatay seviyede olmalıdır. Plastik cerrahlarla kaş yüksekliği ve şekliyle ilgili yapılan bir ankette, üst göz çukuru kemiğinin ortasında bir kaş tepe noktası ile yanal eğime sahip bir kaş şeklinin daha güzel bulunduğu bildirilmiştir. Kadınlarda kaşlar daha yukarıda ve en üst noktası göz kapaklarının dış kenar çizgisi seviyesinde olacak şekilde, daha kavisli bir şekle sahipken, erkeklerde ise kaşlar daha düşük ve daha az kavislidir.” Kaş yüksekliğinin yaş ile beraber azaldığını vurgulayan Prof. Dr. Fatih Doğan, “Yaşın ilerlemesiyle birlikte oluşan kaş pitozu (kaş düşüklüğü) miktarı genetik geçişe, sigara kullanım öyküsüne, güneş ışığı maruziyetine, cilt kalınlığına, cildin yağ oranına ve rengine bağlıdır. Hastaların kişisel yüz hareket paternleri de kaş düşüklüğüne yol açmakta olup, sık sık göz kapaklarını kısarak bakanlarda kaşın dış kısmında düşme olurken, kaşlarını çok fazla çatan kişilerde iç kısmında düşme olabilir” diye konuştu. “Kaş şekli ile yüz şekli arasında bire bir ilişki bulunmaktadır. Kaş şekillendirme işlemleri yüzün şekline göre yapılmalıdır” diyen Prof. Dr. Doğan, kaş şekillendirme yöntemleriyle ilgili bilgi verdi: “Kaş makyajları, tatuaj ile kalıcı veya geçici dövmeler, kaş ekimi ya da kaş perukları şekillendirme için kullanılabilir. Yaş ile birlikte oluşan kaşın düşmesine bağlı problemler cerrahi olarak düzeltilebilir. Güzel ve gösterişli kaşlar için yüz şeklini dengeleyecek işlemler yapılmalıdır.” Prof. Dr. Fatih Doğan, yüz şekillerine uygun kaş estetik işlemlerini şöyle anlattı: “Oval bir yüz şekline sahip olan kişiler için sığ kemerli, yumuşak açılı ve normal uzunlukta bir kaş şekli uygundur.” “Yuvarlak yüze sahip bir kadının yüzünü daha uzun gösterebilmek için; orta ile yüksek kavis yüksekliğine, sert veya yumuşak açılı kavis şekline sahip kaşlar uygun olacaktır. Yuvarlak kaşlar, yuvarlak yüze sahip kişilerde en son seçenek olmalıdır.” “Kare bir yüzde, açılı bir kavise sahip dolgun ve kalın kaşlar, dikkati çeneden gözlere çekerek yüzün açılarını yumuşatır. Yumuşak açılı bir kemer, çene hattının yumuşatılmasına yardımcı olabilir ancak düşük kemer yüksekliğine sahip sert açılı bir kemer de daha güzel görünecektir. Yuvarlak bir kemer ise doğal görünmeyecek ve çene hattını vurgulayacaktır, bu nedenle uygun değildir.” “Kalp şeklindeki yüzlerde dolgun ve çok kavisli kaşlar dikkatlerin alına çekilmesine yol açar. Düşük ila orta kemer yüksekliğine, kavisli veya yumuşak kemer şekline sahip yumuşak kaşlar, bu yüz şekli için idealdir.” “Armut şeklinde bir yüzde, kaşların orta kemer yüksekliği ve alında genişlik oluşturacak şekilde uzun kuyrukları olmalıdır.” “Dikdörtgen şeklinde bir yüzde, yüz uzunluğunu dengelemek için kaşların genişlik oluşturacak şekilde uzun kuyrukları olmalıdır. Sığ bir kemer yüksekliği de yüzün daha kısa görünmesini sağlayabilir.”
Sonbahar enfeksiyonuna dikkat
11 Eylül 2024 Çarşamba - 09:51 Sonbahar enfeksiyonuna dikkat Güneşin etkisini kaybetmeye başladığı ve sıcaklığın bir yükselip bir azaldığı sonbahar aylarında enfeksiyon hastalıklarının görülme sıklığı artıyor. Sonbahar ayı, solunum yolu enfeksiyonlarına da zemin oluştururken Medicana Sağlık Grubu Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İdil Öztürk, çok sık geçirilen üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı uyarılarda bulundu. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının, doktora başvurmanın önde gelen sebepleri arasında yer aldığını belirten Kulak Burun Boğaz (KBB) ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. İdil Öztürk, "Mevsim geçişlerinde yaşanan ısı değişimleri birçok hastalık gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına da zemin hazırlıyor. Zayıflayan bağışıklık sistemiyle birlikte vücut direncinin düşmesi, bu dönemlerde üst solunum yolu enfeksiyonlarında artış yaşanmasına neden oluyor" diye konuştu. Kalabalık ortamlar risk Enfeksiyona yatkınlığı artıran unsurları da anlatan Öztürk, “Alerjik bünyeye sahip olma, burun kemiği eğriliği veya konka büyüklüğü gibi anatomik sorunlar nedeniyle ağızdan nefes alıp verme, sigara içme, düzensiz beslenme gibi faktörler de üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı artırır. Bu hastalıklar mevsim geçişlerinde ve kalabalık ortamlarda sık görülürler. Damlacık enfeksiyonu biçiminde ortaya çıkarlar, yani yakın mesafeden konuşma, öpme, öksürme sonucunda bulaşırlar. Bulunulan ortamda havalandırmanın yetersiz olması da bulaşmalarını kolaylaştırır. yüzeylere temas sonrası ellerin yıkanmaması ile de bulaşır” ifadelerini kullandı. En sık görülen enfeksiyonlar Erişkinlerde sık olarak görülenlerden üst solunum yolu enfeksiyonlarını sıralayan Op. Dr. İdil Öztürk, “Bunlardan birincisi nezle, ikincisi grip enfeksiyonudur. Bunların yanında orta kulak iltihabı da en sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarındandır” diye konuştu. Op. Dr. İdil Öztürk, erişkinlerde sıkça görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarını şöyle sıraladı: "Nezle birden çok virüsün yol açtığı, kişiden kişiye bulaşan, üst solunum yollarını tutan hafif seyirli bir hastalıktır. Üşütme, soğuk algınlığı olarak da bilinir. Soğuk mevsimlerde daha sıktır. Sigara içenlerde daha sık görülmez fakat ağır seyreder. Bir insan, ömrü boyunca yaklaşık olarak 300 defa nezle olur. 5 yaşın altındaki çocuklar yılda ortalama 8-10 kez üst solunum yolu enfeksiyonu geçirir. İnfluenza virüslerinin yol açtığı üst solunum yolu enfeksiyonudur. Virüsün 3 tipi vardır. Tip A insanlar, domuzlar ve kümes hayvanlarında, Tip B sadece insanlarda hastalık yapar. Tip C ise insanlarda çok hafif belirtilere yol açar. Sıklıkla ani başlayan yüksek ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ve kas ağrıları, bitkinlik, burun akıntısı veya tıkanıklığı ile kendini gösterir. Ateş genellikle 5 gün ya da 1 hafta sürer. Tedavide dinlenme çok önemlidir. Ateş düşürücüler, bol sıvı tüketimi ve iyi beslenme önemlidir. Viral bir hastalık olduğu için antibiyotik verilmez ancak orta kulak iltihabı, sinüzit, zatürre gibi ikincil enfeksiyon, komplikasyon olarak eklenmiş ise antibiyotik kullanılır. Yutak ve bademciklerin ani başlayan enfeksiyonudur. Virüs veya bakteriyel kaynaklı olabileceği için etkene göre tedavi metodu değişiklik gösterir. Belirtileri yüksek ateş, boğaz ağrısı-yutkunma zorluğu, halsizlik-kırgınlık, baş-eklem-kas ağrıları, öksürük ve bazen de boyunda lenf bezlerinin şişmesidir. Çocuklarda orta kulak enfeksiyonu daha sık görülür. Sıklıkla nezle, grip gibi enfeksiyonları takiben gelişen ikincil bakteriyel enfeksiyon şeklindedir. En sık 6-18 ay asındaki çocukları etkiler. 6 yaşından sonra hastalık sıklığında bariz azalma görülür. Yüz kemiklerinin içerisinde sinüs adı verilen hava boşluklarının iltihabına sinüzit adı verilir. Yine sıklıkla viral üst solunum yolu enfeksiyonlarını takiben gelişir. Vira enfeksiyonlardan sonra 7-10 günde tam iyileşme beklenirken genellikle burun doluluğu ve öksürük artışı olur. Büyük çocuklar ve erişkinlerde baş ve yüz ağrıları görülebilir. Antibiyotik tedavisi gerekebilir." KBB ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Öztürk, söz konusu bu üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için hijyene ve el yıkamaya özen gösterilmesi, kalabalık ortamlardan uzak durulması, kalabalık ortamların sık sık havalandırılması, hasta kişilere mümkünse maske taktırılması ve fazla yaklaştırılmaması, yaşa uygun ve dengeli beslenilmesi, mevsime uygun giyinilmesi gerektiğini söyledi.