SAĞLIK
Kars’ta HAP tatbikatı nefes kesti 20 Eylül 2024 Cuma - 15:58:34 Kars’ta HAP Tatbikatı (Hastane Afet Planı) nefesleri kesti. Kimyasal atıklara maruz kalan yaralıların, hastaneye sevkleri ve yapılan müdahaleler gerçeği aratmadı. Kars’ta, Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik, Nükleer (KBRN) afetlerden etkilenenlere daha hızlı müdahale edilmesi ve koordinasyonun sağlanması için saha tatbikatı gerçekleştirildi. Eğitim, Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan tatbikatta senaryo gereği, 112 Acil Çağrı Merkezine Paşaçayır mevkisi Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan çimento fabrikasında kimyasal varillerin, HCL asit, nitrit asit analizi yapılırken devrilmesi sonucu 6 kişi olay yerinde kimyasala maruz kaldı. Şahısların hastane KBRN ünitesi ve Acil Servise getirileceği bildirildi. Bunun üzerine kısa sürede KBRN ünitesi hazır hale getirildi. Hastaneye sevk edilen yaralıların dekontaminasyonları yapıldıktan sonra triyaj alanlara dağılımı gerçekleştirilip gerekli müdahaleler yapılarak tedavi altına alındı. Düzenlenen tatbikatla ilgili açıklama yapan Eğitim, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. Samet Kırat, "Biz de bir sınır şehri olarak bu gibi durumlara her zaman hazırlıklı olmalıyız. Bu yüzden kamu kurum ve kuruluşlarıyla bir tatbikat gerçekleştirdik. Tatbikatımız başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır" dedi. Kars’ta düzenlenen HAP Tatbikatı’na AFAD ekipleri de destek verdi. Tatbikat daha sonra sona erdi.
20 Eylül 2024 Cuma - 15:36 Çocuk Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Çiğdem: "Bebeğinizde dışkı yapamama durumu ’Hirschsprung Hastalığı’ tedavi edilebilir" Memorial Diyarbakır Hastanesi’nde Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Murat Kemal Çiğdem, "Halk arasında bağırsak felci olarak da bilinen Hirschsprung hastalığının bazı tipleri karında hiç kesi olmadan sadece anüsten yapılan bir ameliyatla düzeltilebilirken bazılarında aşamalı ameliyatlar gerekebiliyor" dedi. Doğumsal bir hastalık olan Hirschsprung Hastalığı, bebeklerin dünyaya geldiği andan itibaren meydana gelen dışkı yapamama durumu olarak biliniyor. Kalın bağırsağın alt kısımlarında bulunan bazı sinir hücrelerinin gelişememesi ile oluşan bağırsak felci, çoğu anne baba tarafından da bilinmeyen bir sağlık problemi olarak gözlemleniyor. Memorial Diyarbakır Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Murat Kemal Çiğdem, bu hastalığın önemine dikkat çekti. Günümüzde sıklıkla kabızlık ile de karıştırıldığını belirten Prof. Çiğdem, "Kabızlık sonradan oluşabiliyor fakat bağırsak felci ilk günden var olan bir sağlık sorunu olarak kabul ediliyor. Genel semptomları aynı olmakla birlikte birçok aile bu durumun tedavi edilebilir olduğundan da habersiz olabiliyor. Biz doktorlar için ise en önemli nokta hastalığın erken teşhis edilebilmesi oluyor. Erken teşhis edilen vakalarda cerrahi müdahale ile çocuklar için umut ışığı olabiliyoruz" dedi. Prof. Çiğdem, bebeklerin doğumdan sonra ilk 24 saat ile 48 saat aralığında gaitalarını çıkarabilmelerinin normal dışkılama sürecini ifade ederek, "İlk günlerde belirti göstermeyebilen Hirschsprung Hastalığıyla ilgili teşhis aşamasında bağırsakların görüntülenmesi ve biyopsi süreci ile ilerliyoruz. Erken tanı almak oldukça önemli, erken tanı ve tedavi ile cerrahi müdahale yapıyoruz ve başarı şansı oldukça yüksek olabiliyor. Ameliyatla çalışmayan bağırsak kısmı çıkarılabiliyor, çalışan kısımdan anüse doğru, bağırsakları getirip dikme işlemi yapılabiliyor" şeklinde konuştu. Tekrarlama ihtimali oldukça düşük olan Hirschsprung hastalığında başarı şansı oldukça fazla olabildiğini aktaran Prof. Çiğdem, "Fakat bazı durumlarda bu düşük oranı görebiliyoruz. Bu durumda tekrarlayan kabızlık atakları olabiliyor. Ameliyat ettiğimiz bebeklerin ailelerine önerimiz ameliyat sonrası da aynı hassasiyetle takip ve kontrollerini düzenli olarak gerçekleştirmeleri olacaktır. Bazı durumlarda kabızlık atakları da görülebilir. Bunu fark eden ebeveynler bizlere başvurmalılar. Sağlığına kavuşan bebekler bizim için her zaman mutluluk kaynağı oluyor" diye konuştu.
20 Eylül 2024 Cuma - 15:08 Japon uzmandan Alzheimer hastalarına öneriler Konyaaltı Belediyesi, günümüzde ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelen Alzheimer hastalığına dikkati çekmek ve bu konuda farkındalık uyandırmak için ’Alzheimer Farkındalık Buluşması’ gerçekleştirdi. Etkinliğe katılan Japon Öğretim Üyesi İkuko Murakami, Alzheimer’e karşı Japonya’daki çalışmalar hakkında bilgi verdi. Konyaaltı Belediyesi, günümüzde ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelen Alzheimer hastalığına dikkati çekmek ve bu konuda farkındalık uyandırmak için ’Alzheimer Farkındalık Buluşması’ gerçekleştirdi. Etkinliğe konuşmacı olarak katılan Nöroloji Uzmanı Dr. Melih Vural, Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İkuko Murakami ve Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü’nden Araştırma Görevlisi Özlem Özgür, Alzheimer hakkında vatandaşları bilgilendirdi. Halk sağlığı buluşmaları Nazım Hikmet Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinliğe 50 yaş üstünde çok sayıda vatandaşın yanı sıra Konyaaltı Belediye Başkanı Cem Kotan da katıldı. Konuşmacıları ve katılımcıları selamlayan Başkan Kotan, “Konyaaltı’mızda halk sağlığını çok önemsiyoruz. Bununla ilgili göreve geldiğimizden bu yana çok sayıda etkinlik yaptık. Biz her yaştaki dostumuzu önemsiyoruz ama özellikle sizin yaşınızdaki büyüklerimizi fazlasıyla önemsiyoruz. Alzheimer zor ve önemli bir hastalık. Bunu biliyoruz. Bu konuda bilinçlenmek ve bu konunun farkındalığını artırmak için sizlerle alanında uzman hocalarımızı bir araya getirdik. Umarım etkinliğimiz sizler için faydalı olur” dedi. “Keşke gençler de katılsaydı“ Etkinlikte Akdeniz Üniversitesi 60+ Tazelenme Üniversitesi Kurucu ve Gönüllü Öğretim Üyesi Nöroloji Uzmanı Melih Vural, vatandaşlara Alzheimerdan korunma yollarını anlattı. Nüfusun gerek ülkemizde gerekse dünyada giderek hızlandığını belirten Dr. Vural, 2050 yılında her 3 kişiden birinin 60 yaşında olacağını ifade etti. Uzun yaşamda önemli olan noktalardan birinin beyin sağlığını korumak olduğunu kaydeden Dr. Vural, “Beyin sağlığımızı korumaya, Alzheimerdan korunmaya erken yaşlardan itibaren başlamamız gerekiyor. Bakıyorum etkinliğimize çok sayıda kişi gelmiş ama keşke gençlerimiz de aramızda olabilseydi. Çünkü Alzheimer erken yaştan itibaren önlem alınması gereken bir hastalık. Yapılan bir araştırmada yeni doğan bebekten alınan kanda tarım ilaçları, hazır gıda paketleri gibi birçok zararlı madde tespit edilmiş. Çocuk zaten bu yükle hayata geliyor. Bu nedenle çocukluktan itibaren yeme alışkanlığı ve yaşam şekliyle insan Alzheimerdan korunmaya çalışmalı” dedi. “Ot ilacı çok tehlikeli” Yiyip içtiklerimizden yaşam şeklimize kadar her şeyin Alzheimere neden olabildiğine vurgu yapan Dr. Vural, nasıl beslenilmesi gerektiği konusunda şu bilgileri verdi: “Sebzeler üretilirken ayrık otlar temizlensin diye ot ilacı diye bir ilaç atılıyor. Sebzelere bir şey yapmıyor, diğer otları temizliyor. Fakat o ilaç sebzelerin üzerinde kalıyor. Dünyada birçok yerde bu ilaç yasaklandı fakat Türkiye’de internetten bugün sipariş verin, yarın kapınızda. Bu Alzheimerdan kansere kadar birçok hastalığa neden oluyor. Bu nedenle sebzelerinizi aldığınızda yarım saat karbonatlı suda bekletin. Sirkede değil, karbonatta. Bakliyatlarda pektin denilen bir madde bulunuyor. Alzheimer hastalarına çok fazla bakliyat önermiyorum. Ama yiyeceklerse de düdüklüde pişirerek yesinler. Mangal tavsiye etmiyorum. Yanan ürünler çok tehlikeli, seviyoruz biliyorum. En iyi yemek kısık ateşte uzun sürede pişen tencere yemeğidir. Magnezyum beyin sağlığı için çok önemli. Egzersiz ve ketojenik diyet çok önemli. Gıdalarınızdan baharatı eksik etmeyin. Özellikle de sumağı.Ev yapımı turşu tüketin. Deniz balıkları, köy tavuğu ve yabanıl hayvan eti tüketin.” Murakami, Japon modelini anlattı Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İkuko Murakami de, Japonya’da demans hastalarına nasıl bir bakım hizmeti verildiği ve Japonya’da bulunan Günlük Bakım Merkezi Kogure Gakuen hakkında bilgiler verdi. Japonların dünyada ömür ortalamasında 1. sırada yer aldığını ifade eden Murakami, Japonya’da 100 yaş üzerinde 90 bin kişi bulunduğunu, her 3 kişiden birinin ise 65 yaşında olduğunu söyledi. Yaşlanmaktan en çok korkulan şeyin Alzheimer olduğunu dile getiren Murakami, “Açıkçası ben de çok korkuyorum. Ama bundan korunmak için de yapılması gereken şeyler var. Onlara dikkat edeceğiz” dedi. Japonya’da demans hastalarına bakım hizmetlerinin çok gelişmiş olduğunu dile getiren Murakami, “Japonya’da hem huzurevleri gibi yatılı merkezler, hem de Alzheimer hastalarının günlük kalacağı bakım merkezleri bulunuyor. Bu merkezlerde hastalara örgü örme, satranç ve su doku oynatma, spor yapma gibi etkinlikler yapılıyor. Günlük Bakım Merkezi Kogure Gakuen’de ise hastalara üniversite eğitimi veriliyor. Çünkü beyni iyi çalıştıran eğitimler Alzheimerda çok önemli” diye konuştu. “Alzheimer hastası yer değiştirmemeli” Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Özlem Özgür de Alzheimer hastalarıyla nasıl yaşanması gerektiği konusunda katılımcıları bilgilendirdi. Özgür, Alzheimer hastalığının uzun ve 7-24 bakım gerektiren bir hastalık olduğunu bu nedenle ailelerin zorlandıklarını dile getirdi. Alzheimer hastalarının evlerinde bakılması gerektiğini, bu hastaların çok fazla yer değiştirmemesi gerektiğine vurgu yapan Özgür, “Başka kişi bakacaksa bile evindeki ortamdan çıkarılmamalı. Çok fazla misafirliğe götürülmemeli. Çünkü gittiği yerde tuvalet banyoyu bulamadıklarında bu hastalar çok fazla kaygı yaşıyor” dedi. Etkinlik sonunda katılımcılar, günlük yaşantının koşuşturması içinde stresle baş etmeyi kolaylaştıran, dikkati yoğunlaştırarak odaklanmayı sağlayan mandala tekniğiyle duvara resim yaptılar.
20 Eylül 2024 Cuma - 14:18 Sinop’ta 112’ye yapılan çağrıların yüzde 71,99’u vakaya dönüşmeyen ihbarlar Sinop’ta 2024 yılında 112 Acil Çağrı Merkezi’ne gelen 195 bin 102 çağrının yüzde 71,99’unun vakaya dönüşmeyen ihbarlardan oluştuğu, asılsız ihbarda bulunan 14 şahıs hakkında idari para cezası uygulandığı açıklandı. Sinop’ta “Acil Çağrı Hizmetleri İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı” gerçekleştirildi. Toplantıda, 112 Acil Çağrı Merkezi’nin vatandaşlara daha iyi hizmet verebilmesi için yapılması gerekenler gündeme getirildi. Kurumun çalışma sistemi, görevleri, iş ve işleyişi, acil çağrı hizmetlerinin daha etkin sunulması için yapılabilecekler ile birlikte acil çağrı hizmetleri veren kurumlar arasında koordinasyon ve iş birliğinin sağlanması ve olası doğal afet durumunda yapılacak müdahaleler ile ilgili fikir ve öneriler masaya yatırıldı. 14 şahıs hakkında idari para cezası Toplantıda konuşan Sinop Valisi Mustafa Özarslan, acil çağrı merkezlerinin, toplumun güvenliği ve sağlığı açısından son derece önemli olduğunu vurguladı. Özarslan, “2024 Yılında 112 Acil Çağrı Merkezi’ne gelen 195 bin 102 çağrının yüzde 71,99’u, vakaya dönüşmeyen ihbarlardan oluşmaktadır. 54 bin 645 çağrıya ise ivedilikle cevap verilerek ilgili kurumların ekipleri sevk edilmiştir. 112 Acil Çağrı Merkezi’ni gereksiz yere meşgul etmek ve asılsız ihbarda bulunmak fiillerinden dolayı 2023 yılında 11 şahıs hakkında, 2024 yılında ise 14 şahıs hakkında idari para cezası uygulanmıştır” dedi. 112 Acil Çağrı Merkezi’nin tanıtımı, bilgilendirilmesi, olay anında vatandaşların nasıl iletişim kuracağı ve asılsız ihbarların önüne geçilmesinde kurumsal iş birliğinin önemine dikkat çeken Vali Özarslan, bilgilendirme ve eğitim faaliyetlerinin devam edeceğini sözlerine ekledi.
Datça’da su kesintileri sona erdi
14 Eylül 2024 Cumartesi - 14:46 Datça’da su kesintileri sona erdi Muğla Büyükşehir Belediyesi MUSKİ ekipleri uzun yıllardır yaz aylarında su kesintilerinin yaşandığı Datça’da ilave su kaynağı, hat yenileme, yeni hat yapımı, tıkanan boruların açılması, basınç düzenlemeleri ve elektrik kesintilerine önlem olarak jeneratör montajı gibi çalışmalar yaparak İlçede yaşanan su kesintilerinin önüne geçti. Datça’ya bu yıl 31 bin metre yeni hat yapıldı Su kesintilerinin en önemli nedenlerinden biri Datça’da ki mevcut içme suyu hatlarında yaşanan tıkanıklar ve bu hatlar üzerinde meydana gelen arızalardı. Ekipler bu sorunların ortadan kaldırılması için bölgede ki içme suyu hatlarında detaylı bir tarama yaparak değişmesi ve açılması gereken noktaları belirledi. Bu kapsamda 2024 yılı içinde 31 bin metrelik hat değişimi gerçekleştirilirken aynı zamanda arızalara da müdahale edildi. Bu süreçte 2 bin 382 arızayı gideren ekipler böylelikle İlçede su kesintilerine büyük bir önlem almış oldu. Çalışmalar kapsamında İskele, Reşadiye, Datça merkez, Mesudiye, Hızırşah, Emecik, Sındı, Yazı, Yaka, Kızlan, Karaköy ve Cumalı Mahallelerine yeni içme suyu hatları yapıldı. Bu bölgelerde ayrıca kireç tıkanıklarının meydana geldiği noktalara da müdahale edilerek hatların açıldı. Bu şekilde suyun rahatlıkla evlere ulaşması ve kesintisiz su aktarımı sağlandı. İlave su kaynakları sisteme dahil edildi, elektrik kesitilerine karşı jeneratörler monte edildi Özellikle Betçe projesi ile birlikte bölgenin önemli bir ihtiyacı karşılandı. Çalışma ile Mesudiye, Sındı, Yaka ve Yazı Mahallelerine su aktarılırken Datça’ya günlük 2 bin 165 ton ilave içme suyu temin edilmişti. Bunun yanı sıra bu yıl içinde yapılan ilave su kaynağı çalışmaları ile sisteme farklı su kaynakları da dahil edildi. Bunun yanı sıra sık sık elektrik kesintilerinin yaşandığı Datça’da bu nedenle su basan pompaların çalışamıyordu. Pompaların çalışmaması üzerine su abonelere iletilemiyor ve su kesintileri ortaya çıkıyordu. Buna önlem olarak MUSKİ Genel Müdürlüğü 25,5 Milyon TL yatırım yaparak 21 jeneratör aldı. Bu jeneratörlerden Datça’ya kurulum yapılarak elektrik kesintileri kaynaklı su kesintilerin in önüne geçildi.
MEAH’ta üroloji kliniğinin üçüncü uzmanı Dr. Çatal oldu
14 Eylül 2024 Cumartesi - 14:46 MEAH’ta üroloji kliniğinin üçüncü uzmanı Dr. Çatal oldu Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği, 13 Eylül 2024 tarihinde yapılan uzmanlık sınavı sonucunda üçüncü uzmanına kavuştu. Üroloji Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimi alan Dr. Mahmut Naci Çatal, başarılı bir sınav performansı göstererek uzmanlık unvanını kazandı. Üroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Deliktaş’ın başkanlığında gerçekleştirildi. Sınav jürisinde Prof. Dr. Hüseyin Tarhan, Doç. Dr. İlker Akarken, Nefroloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Bülent Huddam ve Genel Cerrahi Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Özcan Dere yer aldı. Dr. Mahmut Naci Çatal’ın tez danışmanı olan Doç. Dr. İlker Akarken, aynı zamanda sınavın değerlendirme sürecinde de aktif rol aldı. Dr. Mahmut Naci Çatal’ın uzmanlık tez çalışması, “Kasa İnvaze Olmayan Mesane Kanserinde Moleküler Alt Tiplerin Prognozlarının Karşılaştırılması” konusunu ele aldı. Bu tez çalışması, mesane kanseri gibi önemli bir sağlık sorununu daha yakından anlamaya ve farklı moleküler alt tiplerin hastalık sürecine etkilerini analiz etmeye odaklanıyor. Çatal’ın tez danışmanı olan Doç. Dr. İlker Akarken, çalışmanın bilimsel alandaki katkısının altını çizerek, başarılı bir şekilde tamamlanan bu çalışmanın ileriye dönük sağlık hizmetlerine fayda sağlayacağını belirtti. Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği’nde görev yapacak olan Dr. Mahmut Naci Çatal, klinikteki üçüncü uzman hekim oldu. Bu başarıyla birlikte, kurumun üroloji bölümündeki uzman kadrosu güçlenmiş durumda. Dr. Çatal, 152. araştırma görevlisi olarak uzmanlık unvanını kazanan doktorlardan biri oldu. Muğla Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dr. Mahmut Naci Çatal’ın uzmanlık unvanını kazanmasını tebrik ederek, bundan sonraki meslek hayatında kendisine başarılar diledi. Hastane yetkilileri, Dr. Çatal’ın tıp alanındaki katkılarının ve klinikte sağlayacağı hizmetlerin, hastanenin sağlık hizmeti sunumuna önemli katkı sağlayacağını belirtti.
Ülker: “İlk yardımı bilen birisi topluma azami derecede faydalı olacaktır”
14 Eylül 2024 Cumartesi - 14:26 Ülker: “İlk yardımı bilen birisi topluma azami derecede faydalı olacaktır” İl Sağlık Müdürlüğü Acil ve Afetler Sağlık Hizmetleri Birimi UMKE sorumlusu, İlk Yardım Birimi Eğitmeni Mustafa Ülker, “İlk yardımı bilen birisi topluma azami derecede faydalı olacaktır” derken hayat kurtaran Heimlich manevrasıyla ilgili bilgi verdi. 14 Eylül İlk Yardım Günü nedeniyle açıklamalarda bulunan Ülker, ilk yardımın herhangi bir kaza ya da hayatı tehlikeye atan farklı bir durumda sağlık profesyonelleri gelinceye kadar herhangi bir araç gereç kullanmaksızın ilaçsız yapılan uygulama olduğunu ifade etti. İlk yardımın hayat kurtardığına dikkati çeken Ülker, şöyle konuştu: “Herkesin ilk yardım bilgisine sahip olması, özgüveni yerinde olan herkesin bu bilgiyi aldıktan sonra uygulayabilmesi, gerekmektedir. İlk yardımı bilen birisi topluma azami derecede faydalı olacaktır. Netice itibariyle kimin nerede, ne zaman ilk yardıma ihtiyacı olacağı soru işaretidir. İlk yardımla alakalı bilgi veya eğitim almak isteyen herkes İl Sağlık Müdürlüğü İlk Yardım Eğitim Birimimize gelip bilgisini alabilir. Başvuruda bireysel veya topluca başvurular olabilir. Bireysel başvuruları bireysel dilekçeyle eğer toplu bir başvuru olacaksa bununla ilgili sorumlu olan kişi vasıtasıyla iletişime geçiyoruz. Bunların kendi bilgilerimi alıp onlar bir gün belirleyip eğitimlerimi 8 ve 8 saatten oluşan toplamda 16 saat 2 günlük bir eğitim akabinde de bir sınav tabi tutularak ilk yardımcı belgelerini onlara teslim ediyoruz.” Ülker, bilinçsiz yapılan her şeyin niyet her ne kadar iyi olsa dahi sonucunun kötü olabileceğini belirterek, “Bizim burada amacımız ilk yardımı doğru bir şekilde öğreterek doğru bir şekilde ikame uygulamalarını da gerçekleştirebilen vatandaş ve toplumu yetiştirmek bizim amacımız. Toplum olarak yardımı seviyoruz genel olarak maalesef yardımcı olalım derken özellikle insan hayatıysa bizim karşımızdaki, kötü durumla karşılaşan şahıs varsa ve bununla alakalı ilk yardımı kötü yaptığımızda maalesef sonucu da kötü oluyor” diye konuştu. Ülker, solunum yolunun nefes almaya engel olacak şekilde tıkanması durumunda Heimlich manevrasının hayat kurtarıcı olduğunu anlattı. Özellikle çocukların yaşadığı bu kritik durumda, hemen 112’nin aranması ve biliniyorsa vakit kaybetmeden Heimlich manevrasının uygulanması gerektiğini söyleyen Ülker, bu tekniğin çoğumuzun öğreneceği kadar kolay olduğunu ifade etti. Ülker, bu uygulamayı videolu bir şekilde kameralara anlattı.
Lenfoma hastalığında erken teşhis hayat kurtarıyor
14 Eylül 2024 Cumartesi - 14:14 Lenfoma hastalığında erken teşhis hayat kurtarıyor 15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü hakkında açıklama yapan Eskişehir İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici, vücutta olağan dışı değişiklikler fark edildiğinde ve alışılmadık, süreklilik gösteren bulgular olduğunda bir sağlık kuruluşuna başvurmanın hayati önem taşıdığını belirtti. İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Yaşar Bildirici, 15 Eylül Dünya Lenfoma Farkındalık Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, lenfatik sistemin vücudun mikroplarla savaşmasında önemli bir rol oynadığını belirtti. Lenfosit adı verilen hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıyla gelişen lenfatik sistem kanserine ’Lenfoma’ adı verildiğini ifade eden Bildirici, Türkiye’de her yıl yaklaşık 7 bin kişiye lenfoma tanısı konulduğunu söyledi. Lenfomanın, hem erkekler hem de kadınlar arasında en sık görülen ilk on kanser türü arasında yer aldığını ve çocukluk çağı kanserlerinin yüzde 15’ini oluşturduğunu vurguladı. Lenfoma hastalığına dair bilgi eksikliğini gidermek, farkındalığı artırmak ve hastaların karşılaştığı psikososyal zorluklara dikkat çekmek amacıyla belirlenen Dünya Lenfoma Farkındalık Günü’nde, erken tanının önemine vurgu yapan Bildirici, lenfomaların kesin nedeninin bilinmediğini ancak yaşlanma, cinsiyet, aile öyküsü, bazı kimyasallara maruz kalma, radyasyon, zayıflamış bağışıklık sistemi ve bazı enfeksiyonların hastalık için risk faktörleri oluşturabileceğini ifade etti. Bildirici, lenfoma belirtileri arasında en yaygın olanın ağrısız lenf bezesi şişlikleri olduğunu, bu şişliklerin boyun, koltuk altı ve kasık bölgelerinde görülebileceğini belirtti. Ayrıca, nedeni açıklanamayan ateş, kilo kaybı, gece terlemeleri, halsizlik ve ciltte kaşıntının da lenfoma belirtileri arasında yer aldığını ekledi. Bu belirtilerin başka hastalıklarla da ilişkili olabileceğini ifade eden Bildirici, bu tür şikayetleri yaşayan kişilerin mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmaları gerektiğini önemle vurguladı. Lenfomanın erken tespiti için kabul edilmiş bir tarama yöntemi olmamakla birlikte, vücutta olağan dışı değişiklikler fark edildiğinde ve alışılmadık, süreklilik gösteren bulgular olduğunda bir sağlık kuruluşuna başvurmanın hayati önemde olduğunu belirten Doç. Dr. Yaşar Bildirici, fark edilen bulguların her zaman kansere işaret etmeyebileceğini, ancak "Erken tanı ve tedavi hayat kurtarır" ilkesine dayanarak, kanser ne kadar erken teşhis edilirse sonuçların da o kadar yüz güldürücü olacağını vurguladı.
Lokman Hekim’e anlamlı ödül
14 Eylül 2024 Cumartesi - 14:11 Lokman Hekim’e anlamlı ödül Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu tarafından Van’ın istihdamına sunduğu katkılardan dolayı Lokman Hekim Van Hastanelerine ödül verildi. Van Ticaret ve Sanayi Odasının (Van TSO) davetiyle Van’a gelen Dünya Odalar Federasyonu Başkanı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Van’da önemli temaslarda bulundu. İlk olarak bu yıl ikincisi düzenlenen Van Gurme ve Gastronomi Fuarı’na katılan Hisarcıklıoğlu, daha sonra Van TSO tarafından düzenlenen ‘İstihdama Katkı Sağlayanlar Ödül Töreni’ne katıldı. Burada yaptığı konuşmasında da, istihdama katkı sağlayan tüm firmalara teşekkür eden Hisarcıklıoğlu, “İstihdamın Yıldızları Ödül Töreni’nde firmalarımızın fazlasıyla hak ettikleri ödüllerini takdim ettik. Ödül alan girişimcilerimizi yürekten kutluyorum. Üretim, yatırım, ihracat yapan, istihdam sağlayan her firma bir yıldız ve ödülü hak ediyor" dedi. Van’ın istihdamına sunduğu katkılardan dolayı Başkan Hisarcıklıoğlu’ndan ödülünü alan Lokman Hekim Grubu Uluslararası Operasyonlar Direktörü Hakan Süslü ve Lokman Hekim Van Hastaneleri Genel Müdürü Fatih Doğan, kendilerine teşekkür ettiler. Van’da 600’ün üzerinde kişinin istihdamını sağlamanın haklı gururunu yaşadıklarını ifade eden Lokman Hekim Van Hastaneleri Genel Müdürü Fatih Doğan, “İnşallah bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada daha fazla istihdam sağlamak için çalışmalarımız devam edecektir. Tabi bu tarz ödüller bizlere moral ve motivasyon oluyor. Ben bu manada bizlere gösterdikleri değerden dolayı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve Van TSO’ya çok teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
Otlu peynir ve tuzlu balık tüketimi hipertansiyon riskini artırıyor
14 Eylül 2024 Cumartesi - 13:13 Otlu peynir ve tuzlu balık tüketimi hipertansiyon riskini artırıyor Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Remzi Sarıkaya, bölge halkının beslenme alışkanlığını değiştirmesi gerektiği yönünde uyarılarda bulunarak, özellikle otlu peynir ve tuzlu balık tüketiminin hipertansiyon riskini artırdığına dikkat çekti. Van ve çevre illerinde hipertansiyon, halk sağlığını tehdit eden en büyük sorunlardan biri haline geldi. Sosyal medya hesabında paylaşımda bulunan Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Remzi Sarıkaya, özellikle yöreye özgü bazı gıda ürünlerinin tansiyon yüksekliğini tetiklediğine vurgu yaptı. Otlu peynir ve tuzlu balığın bu ürünlerin başında geldiğine dikkat çeken Doç. Dr. Sarıkaya, bölgenin en sevilen gıdalarından biri olan otlu peynirde bulunan tuz oranının yüksek olmasının hipertansiyon riskini artırdığını söyledi. Doç. Dr. Sarıkaya, otlu peynirin üretim aşamasında tuz oranının standardize edilmesi gerektiğini belirterek, tuz oranını düşürmek için peyniri tüketmeden önce suda bekletmenin etkili bir çözüm olabileceğini dile getirdi. “Beslenme alışkanlığımızı değiştirmemiz lazım” Doç. Dr. Sarıkaya, bölgede tansiyon yüksekliğinin çok yaygın olduğunu söyledi. Aşırı tuzlu tüketim alışkanlığının yanında ilaç uyumunun kötü olmasının tansiyon hastalarının kan basıncının genelde yüksek seyrettiğini ifade eden Sarıkaya, “Sonuç olarak yüksek tansiyona bağlı kalpte büyüme, böbrek yetmezliği, kalp yetmezliği, kalp krizini daha sık görüyoruz. Otlu peynir, tuzlu balık ve et ürünlerinin aşırı tuzlu tüketilmesi en önemli sebepler. Beslenme alışkanlığımızı değiştirmemiz lazım. Otlu peynir üretilirken tuz oranı için standartizasyon sağlanmalı; tüketilirken de tuz oranını düşürmek için öncesinde suda bekletebiliriz” diye konuştu. “Van balığının tuzlu tüketimi ciddi bir sorun” Tuzlu balık tüketiminin tehlikeli olduğuna dikkat çeken Sarıkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Van balığı öncelikle taze tüketilmeli ya da son dönemin en önemli kazanımlardan biri olarak raflarda yerini alan inci kefali konservesi tüketilebilir. Yemek pişirilirken yemeğe tuz katımı çok sınırlandırılmalıdır; bu durum restoranlar için de geçerlidir. Masadan tuzluğu kaldırmalıyız. Günlük tuz ihtiyacımız bir çay kaşığı kadar; bunu da zaten tükettiğimiz besinlerle beraber alıyoruz. Fazlası zarar hem de geri dönüşü olmayan ölümcül zararlar.”
Anne adayları ‘Gebe Okulu’ eğitimleri ile bilinçleniyor
14 Eylül 2024 Cumartesi - 13:01 Anne adayları ‘Gebe Okulu’ eğitimleri ile bilinçleniyor Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, anne adaylarının doğuma sağlıklı şekilde hazırlanabilmeleri için Gebe Okulu hizmetine devam ediyor. Anne adaylarının doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası dönemlerine ilişkin bilgi sahibi olmalarını ve bilinçli doğum yapmalarını sağlamak amacıyla eğitimler verilen Gebe Okulu’nda gebeler süreçlerle ilgili bilgi ve beceri kazanıyor. Niğde Ömer Halisdemir Eğitim ve Araştırma Hastanesi bünyesindeki Gebe Okulu’nda konusunun içeriğine bağlı olarak hastanelerde görev yapan ebe, fizyoterapist, diyetisyen, klinik psikolog ve gerekli tıbbi personel eğitime katılıyor. Gebe Okulu sorumlu hekimi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi İsmail Sağ yaptığı açıklamada okula katılımın önemine değindi. Sağ; “ Gebe Okulu’na katılım sağlayanlarda doğum öncesi ve doğum sonrası fayda sağladığı, daha konforlu doğum gerçekleştirdiği, doğum sonrası emzirmenin daha kolay olduğu, şikayetlerin daha azaldığı gözlenmekte. Gebe Okulu’na katılım arttırmak için tavsiyelerde bulunuyoruz. Gözlemsel çalışmalarımıza göre katılım sağlayanlar daha konforlu bir doğum ve doğum sonrası süreci yaşıyorlar” dedi. Gebe Okulu sorumlu ebesi Gizem Çoban Gebe Okulu’nda verilen eğitimlerin neler olduğunu açıkladı. Çoban, “Eğitimlerimiz dört oturumdan oluşuyor. Eğitimlerde annedeki fizyolojik değişimler ve beslenme, doğum ağrısıyla baş etme yöntemleri konusunda eğitimler veriyoruz. Ardından fizyoterapi ve psikoloğumuz eğitimler veriyor. Normal doğum, sezaryen doğumdan bahsediyoruz sonrasında da derslerimizde yeni doğan bebek bakımı, banyosu, masajı, anne sütünün önemi konularında bilgilendirme yapıyoruz” dedi. Anne adaylarının merak ettiği tüm soruların yanıtlarını Gebe Okulu’nda bulduğunu söyleyen Gizem Çoban eğitimlerin ücretsiz olduğunu belirterek tüm anne adaylarının bu eğitimi alması gerektiğini ifade etti. İlk gebeliklerini yaşayan Ayşenur Erbaş Sümer ve Sinem Tulukoğlu ise yaptıkları açıklamada, Gebe Okulu’nda aldıkları eğitimler sayesinde süreçle ilgili bilinçlendiklerini söyleyerek tüm gebelere eğitimlere katılmalarını tavsiye ettiler. İlk kez yada daha önce anne olan gebeler, Gebe Okulu eğitimlerinden yararlanabiliyor.
Op. Dr. Zengin: "Türkiye’de her yıl 25 bin kişi prostat kanseri oluyor"
14 Eylül 2024 Cumartesi - 12:27 Op. Dr. Zengin: "Türkiye’de her yıl 25 bin kişi prostat kanseri oluyor" İleri yaş erkeklerin korkulu rüyası prostat kanserinin görülme sıklığı, nüfusumuz yaşlandıkça artıyor. Ülkemizde her yıl yaklaşık 25 bin erkeğin prostat kanserine yakalandığına dikkati çeken Medicana Sağlık Grubu Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Tarık Zengin, 50 yaşından sonra her erkeğin prostat kanseri için gerekli olan PSA kan testini yaptırması gerektiğini söyledi. Yaşlı nüfus oranının giderek arttığı ülkemizde, bu oranla birlikte kansere yakalanma oranı da artıyor. Nüfusun yüzde 10’unu yaşlıların oluşturduğu ülkemizde, her yıl 25 bin erkeğe prostat kanseri teşhisi konuluyor. Medicana International İzmir Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Tarık Zengin, “70 yaş üstündeki erkeklerin prostat kanserine yakalanma oranı yüzde 50, ülke nüfusunun yaşlandığı düşünülürse prostat kanseri önümüzdeki yıllarda katlanarak artabilir. Şu an fırtına öncesi sessizlik yaşanıyor. Bu nedenle 50 yaş üstündeki her erkeğin prostat taramalarını yaptırması çok önemli” dedi. Erkeklerde bulunan, ceviz büyüklüğünde, mesanenin altında yer alan ve üreme faaliyetleri için çeşitli salgılar üreten bir salgı organı olan prostatın yaş ilerledikçe büyüdüğünü belirten Zengin, “Prostat büyümesi idrar yaparken zorluk çıkarabilir. İyi huylu büyüme (benign prostat hiperplazisi) denen bu durum ilaç ve gerekirse endoskopik cerrahilerle tedavi edilebilir. Korkulan ise prostat dokusunda kanser gelişmesidir” diye konuştu. "İleri evreleri ölümcül olabilir" Op. Dr. Tarık Zengin, erkeklerde en sık görülen kanserler içinde birinci sırada olan prostat kanserinin çoğunlukla yavaş seyirli bir kanser türü olduğunu ifade ederek, geç fark edildiğinde ölümcül olabileceğini söyledi. Zengin “Prostat kanseri organa sınırlı kaldığı müddetçe bir şikayet oluşturmaz. Bu durum da tanı konmasını zorlaştırır. Şikayet oluştuğunda ileri evre tümör haline gelmiş olması, tedavi seçeneklerini çok azaltır. Yaşam kalitesinin bozulması ve hayatı tehdit eden durumların yaşanmasına yol açar. Organa sınırlı evrede saptanabilmesi yapılacak cerrahi tedaviler ile hastalıktan tamamen kurtulmayı sağlayacağı için çok önemlidir” dedi. Erken teşhisi sağlamak için aile büyüklerinde prostat kanseri varsa 45 yaşında, ailede prostat kanseri öyküsü yoksa 50 yaşından itibaren mutlaka üroloji uzmanının takibine girmek gerektiğine vurgu yapan Zengin, muayene ve kanda PSA (prostat spesifik antijen) bakılması ile prostat kanseri taraması yapılabildiğini, şüpheli durum varlığında MRI görüntüleme ve yapılacak biyopsi ile tanı konulabildiğini söyledi.
Çocuk sağlığında okul ortamının rolü ve alınması gereken önlemler
14 Eylül 2024 Cumartesi - 12:14 Çocuk sağlığında okul ortamının rolü ve alınması gereken önlemler Çocukların eğitim hayatında okul, sadece akademik bilgi değil, aynı zamanda fiziksel ve duygusal gelişim açısından da kritik bir rol oynar. Erdem Hastahanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı, Uzm. Dr. Tufan Torun, okul ortamında çocuk sağlığını korumak ve geliştirmek amacıyla alınması gereken önlemler hakkında kapsamlı bilgiler sunuyor. Bu bülten, çocukların sağlıklı bir okul deneyimi yaşaması için ebeveynler, öğretmenler ve okul yönetimlerinin dikkat etmesi gereken noktaları ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır. Okul ortamının çocuk sağlığı üzerindeki etkisi büyüktür. Eğitim sürecinin uzun saatler sürdüğü, sosyal etkileşimlerin yoğun olduğu ve çeşitli risklerin bulunabileceği okul ortamında, sağlık risklerini minimize etmek oldukça önemlidir. Uzm. Dr. Tufan Torun, çocukların sağlıklı bir eğitim süreci geçirebilmeleri için okulda dikkat edilmesi gereken başlıca önlemleri detaylı bir şekilde açıklamaktadır. Hijyen ve temizlik kuralları konusunda, okullarda düzenli olarak el yıkama alışkanlıklarının kazandırılması, çocukların enfeksiyonlardan korunmalarında önemli bir adımdır. Çocuklara doğru el yıkama teknikleri öğretilmeli ve bu alışkanlıklar günlük rutinlerinin bir parçası haline getirilmelidir. Ayrıca, okul binalarının ve özellikle ortak kullanım alanlarının düzenli olarak temizlenmesi, mikropların yayılmasını önlemede büyük bir rol oynar. Temizlik, hem yüzeylerin hem de ortak eşyaların dezenfekte edilmesini içerir. Kişisel hijyenin önemi ise çocuklara öğretilmeli ve hijyen alışkanlıklarının sürekli olarak izlenmesi sağlanmalıdır. Sağlıklı beslenme ve su tüketimi de çocuk sağlığının temel taşlarından biridir. Okul kantinlerinde sağlıklı ve dengeli gıda seçeneklerinin sunulması, çocukların gerekli besinleri almasını destekler. Besleyici öğünler, çocukların enerji seviyelerini yüksek tutar ve öğrenme kapasitelerini artırır. Su tüketiminin önemine vurgu yapmak ve suyun erişilebilir olduğu alanların oluşturulması da büyük önem taşır. Yeterli su tüketimi, çocukların genel sağlığını ve bilişsel işlevlerini destekler. Fiziksel aktivite ve spor ise çocukların sağlıklı gelişimlerinin bir parçasıdır. Okulda düzenli fiziksel aktiviteler ve spor yapma fırsatları sunulmalıdır. Spor, çocukların enerji atmalarına yardımcı olur ve genel sağlıklarını iyileştirir. Ayrıca, güvenli spor alanlarının ve oyun alanlarının düzenlenmesi, kazaların önüne geçilmesini sağlar. Spor alanlarının ve ekipmanlarının güvenliği, çocukların huzur ve güven içinde egzersiz yapmalarını sağlar. Duygusal ve psikolojik destek de okul ortamında çocuk sağlığını korumak açısından kritik bir faktördür. Çocukların duygusal ihtiyaçlarına duyarlı bir eğitim ortamı sağlanmalı ve stres seviyeleri düzenli olarak izlenmelidir. Çocukların duygusal iyilik halleri, eğitim süreçlerinin verimliliğini etkileyebilir. Öğretmenler ve ebeveynler arasında açık ve sürekli bir iletişim kanalı oluşturulması, çocukların duygusal durumları hakkında bilgi alışverişini sağlar ve gerekli desteklerin zamanında verilmesine yardımcı olur. Sağlık eğitimleri ve bilgilendirme konusuna da dikkat edilmelidir. Okullarda sağlık eğitimleri düzenlenmeli ve bilinçlendirme programları aracılığıyla çocuklar ve ebeveynler sağlık konularında bilgilendirilmelidir. Acil durumlar için etkili prosedürlerin belirlenmesi ve tüm okul personeline bu konuda eğitim verilmesi, acil durumlarda hızlı ve etkili müdahalelerin yapılabilmesi açısından önemlidir. Son olarak, aşı takvimi ve enfeksiyon kontrolü önemli sağlık önlemleridir. Çocukların güncel aşı takvimine uygun olarak aşılarının yapılması sağlanmalı ve ebeveynler bu konuda bilgilendirilmelidir. Enfeksiyon hastalıklarının yayılmasını önlemek amacıyla okullarda gerekli önlemler alınmalı, hastalık belirtileri gösteren çocukların izole edilmesi ve enfekte olan çocuklarla temasın sınırlandırılması sağlanmalıdır. Uzm. Dr. Tufan Torun, okul ortamında çocuk sağlığını korumak ve iyileştirmek adına bu önlemlerin titizlikle uygulanmasının önemini vurgulamaktadır. Ebeveynler, öğretmenler ve okul yöneticileri, çocukların fiziksel ve psikolojik sağlığını destekleyici bir ortam sağlamak için bu önerilere uymalı ve sürekli olarak iyileştirme çalışmalarına katkıda bulunmalıdır. Bu ortak çaba, çocukların güvenli ve sağlıklı bir eğitim süreci geçirmelerini sağlayacaktır. Çocukların sağlıklı bir okul deneyimi yaşaması yalnızca bireysel bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal bir görevdir. Eğitimciler, ebeveynler ve sağlık profesyonelleri, iş birliği içinde hareket ederek çocukların fiziksel ve psikolojik sağlığını en üst seviyede tutabilir ve onların güvenli bir öğrenme ortamında büyümelerini sağlayabilirler.
Doymamış yağların fazla tüketimi prostat kanseri riskini artırıyor
14 Eylül 2024 Cumartesi - 12:08 Doymamış yağların fazla tüketimi prostat kanseri riskini artırıyor Üniversite Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Ulvi Önder, erkekler arasında en sık görülen kanser türü olan prostat kanserinin tek bir nedene bağlı olmadığına ve kanser gelişiminde çeşitli risk faktörlerinin bulunduğuna dikkat çekti. Prof. Dr. Önder, birinci derece akrabalardan 2 kişide prostat kanseri bulunan kişilerin kanser riskinin 5,1 kat arttığını ifade etti. Dünyada ve ülkemizde erkeklerin en sık karşılaştığı kanser türlerinden biri olan prostat kanseri, çevresel etkiler kadar genetik nedenlerle de ortaya çıkabiliyor. Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Ulvi Önder, babasında prostat kanseri olan bir kişide aynı hastalığa yakalanma riskinin 2,2 kat, kardeşinde olanlarda 3,4 kat ve birinci derece akrabalarından 2 kişide bulunanlarda ise bu riskin 5,1 kat arttığını söyledi. Doymamış yağların fazla tüketimi prostat kanserine yakalanma riskini artırıyor “Prostat kanserinin erkekler arasında en sık görülen kanser olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ali Ulvi Önder, “Önemli risk faktörlerinden biri yağ tüketimidir. Doymamış yağların fazla tüketimi ve obezite hem prostat kanserine yakalanma hem de kötü huylu kanser gelişimi riskini artırıyor” ifadesini kullanıyor. Ayrıca sigara, kırmızı et ve hayvansal yağ tüketimi Prostat kanseri riskini artırırken lycopene (domates, diğer kırmızı sebze ve meyveler), selenyum (tahıl, balık, et-kümes hayvan eti, yumurta, süt ürünleri), omega-3 yağ asitleri (balık), D ve E vitamininin prostat kanseri riskini azaltıcı etkisi olduğunu söylüyor. İdrar yaparken yaşanılan sıkıntılar prostat kanserine işaret ediyor olabilir Prof. Dr. Ali Ulvi Önder, prostat kanserinin idrar yolunda meydana getirdiği tıkanıklığın derecesine göre hastada idrar yapma zorluğu, idrar yaparken yanma, sık idrara gitme, gece idrara kalkma, idrar kaçırma, çatallanma, idrar tutma zorluğu gibi yakınmalara neden olduğunu söylüyor. Ayrıca ileri evre ya da metastatik prostat kanseri varlığında, hastalığın tutulduğu bölgeye göre özellikle bel kemiklerinde ağrı da görülebiliyor. Prostat kanserinin kesin tanısı prostat biyopsisi ile konabilir Prostat kanserinin kesin tanısının, prostat biyopsisinden elde edilen dokunun patolojik incelemesi ile konduğunu anlatan Prof. Dr. Önder, “Biyopsi kararı için en önemli belirleyiciler prostatın parmakla makattan yapılan muayenesi (DRE-DigitalRectal Examination) ve kanda bakılan PSA (Prostate SpecificAntigen) testidir” şeklinde konuştu. Ailesinde prostat kanseri olan kişiler 40 yaşından itibaren PSA testi yaptırmalı Prostat kanserinin erkekler arasında en sık görülen kanser türü olması ve yaş arttıkça görülme riskinin artması nedeniyle belirli yaştan sonra erkeklerin periyodik kontroller yaptırması son derece önemli. Prof. Dr. Önder, “Ailesinde Prostat kanseri öyküsü olan kişilerin 40, olmayanların ise 50 yaşından itibaren PSA testi ve DRE ile kontrolleri önerilmektedir. Bu basit ve ucuz kanser tarama şeklidir. Hasta, hiçbir yakınması olmasa bile prostatında kanser barındırabilir” şeklinde konuştu. Evreleme için görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır Prof. Dr. Ali Ulvi Önder, “Günümüzde prostat biyopsisinde standart uygulama, makattan ultrason (TRUS - transrectalultrasound) yardımı ile biyopsi yapılmasıdır. Bu uygulamada ultrason ile prostat görüntülenir ve biyopsi işlemi özel iğne ve tabanca yardımı ile sistematik olarak gerçekleştirilir. Genel olarak toplam 8-12 adet biyopsi alınır ve patolojik inceleme için laboratuvara gönderilir. Biyopsi işlemi anestezisiz ya da tercihan lokal anestezi altında yapılır. Biyopsi sonucu Prostat kanseri tanısı konursa tedavi kararı verebilmek için hastalığın evresi belirlenir. Evreleme için bilgisayarlı tomografi veya MRI, tüm vücut kemik sintigrafisi ya da PET gibi çeşitli görüntüleme yöntemlerinden yararlanılır” dedi. Prof. Dr. Ali Ulvi Önder “Tüm kanser hastalıklarında olduğu gibi prostat kanserinin tedavisi de hastalığın evresine göre yapılır. Prostat kanseri evresini kabaca 3 ana gruba ayırabiliriz. Organa sınırlı hastalık, lokal ileri evre ve ileri evre. Prostat kanseri tedavi kararı hastalığın evresi, biyopsi verileri, hastanın sağlık durumu, hasta yaşı gibi faktörlere bağlıdır” diye konuştu. Evrelere göre standart tedavi seçenekleri; izlem, aktif izlem, ışın tedavisi, ameliyat Prof. Dr. Ali Ulvi Önder, hastalığın evrelerine göre uygulanabilen standart tedavi seçenekleri ile ilgili de detayı bilgiler aktardı. Kanserin organla sınırlı olduğu durumlarda herhangi bir tedavi uygulanmaksızın hasta izlenir. Genel olarak düşük ilerleme potansiyeline sahip, daha ileri yaştaki hastalarda ise aktif izlem uygulanır. Düşük ilerleme potansiyeli, düşük PSA değeri olan ve biyopsisinde 1 ya da en fazla 2 parçada kanser saptanan hastalarda belirli bir süre sonra tekrar biyopsi yapılır. Daha ileri vakalarda ise Işın Tedavisi uygulanır. Bu tedavide prostatın dışarıdan ya da içine radyoaktif çekirdekler yerleştirerek tümörün etkisiz hale getirilmesi amaçlanır. Seçeneklerden biri de cerrahi müdahaledir. Prostat kanseri ameliyatı, prostatın tümünün meni kesesi ve meni kanalı son kısmı ile birlikte çıkarılmasıdır. BPH nedeniyle yapılan ameliyattan çok farklı bir uygulamadır. Açık ya da kapalı yapılabilir. Kapalı ameliyat laparoskopik yöntemdir ve standart veya robot yardımlı laparoskopik prostatektomi olmak üzere iki seçeneği vardır. Radyoterapi, açık ameliyat, standart laparoskopik ve robot yardımlı laparoskopik prostatektomi tedavilerinin onkolojik sonuçları vardır. Lokal ileri hastalıkta tedavi seçeneklerinin cerrahi ve radyoterapi olduğunu belirten Prof. Dr. Ali Ulvi Önder “Radyoterapi ve cerrahi uygulamaları organa sınırlı hastalıktaki gibidir ancak hastalığın yineleme riski yüksek olduğu için genellikle bu evrede kombine tedaviler uygulamak gerekebilir. Radyoterapi ile birlikte ya da öncesi hormonaltedavi, cerrahi öncesi ve/veya sonrası hormonal tedavi ya da cerrahi sonrası radyoterapi tedavi seçenekleri olabilir” diye konuştu. Prof. Dr. Önder “İleri evre hastalıkta standart tedavi seçeneği hormonal tedavidir. Hormonal tedavi erkeklik hormonu testosteronun etkisini engelleyen, bu nedenle prostatın normal ve kanser hücrelerinin gelişimini engelleyerek etki eden, iğne ya da hap şeklinde uygulanan ilaçlardır. Sistemik kemoterapi gibi ciddi yan etkileri yoktur” dedi. Prof. Dr. Ali Ulvi Önder son olarak, prostat kanseri ile ilgili tüm tanı ve evreleme yöntemlerinin yanı sıra, tüm tedavi seçeneklerinin Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde başarı ile uygulandığını söyledi.