SAĞLIK
Kars’ta HAP tatbikatı nefes kesti 20 Eylül 2024 Cuma - 15:58:34 Kars’ta HAP Tatbikatı (Hastane Afet Planı) nefesleri kesti. Kimyasal atıklara maruz kalan yaralıların, hastaneye sevkleri ve yapılan müdahaleler gerçeği aratmadı. Kars’ta, Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik, Nükleer (KBRN) afetlerden etkilenenlere daha hızlı müdahale edilmesi ve koordinasyonun sağlanması için saha tatbikatı gerçekleştirildi. Eğitim, Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan tatbikatta senaryo gereği, 112 Acil Çağrı Merkezine Paşaçayır mevkisi Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan çimento fabrikasında kimyasal varillerin, HCL asit, nitrit asit analizi yapılırken devrilmesi sonucu 6 kişi olay yerinde kimyasala maruz kaldı. Şahısların hastane KBRN ünitesi ve Acil Servise getirileceği bildirildi. Bunun üzerine kısa sürede KBRN ünitesi hazır hale getirildi. Hastaneye sevk edilen yaralıların dekontaminasyonları yapıldıktan sonra triyaj alanlara dağılımı gerçekleştirilip gerekli müdahaleler yapılarak tedavi altına alındı. Düzenlenen tatbikatla ilgili açıklama yapan Eğitim, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. Samet Kırat, "Biz de bir sınır şehri olarak bu gibi durumlara her zaman hazırlıklı olmalıyız. Bu yüzden kamu kurum ve kuruluşlarıyla bir tatbikat gerçekleştirdik. Tatbikatımız başarılı bir şekilde sonuçlandırılmıştır" dedi. Kars’ta düzenlenen HAP Tatbikatı’na AFAD ekipleri de destek verdi. Tatbikat daha sonra sona erdi.
20 Eylül 2024 Cuma - 15:36 Çocuk Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Çiğdem: "Bebeğinizde dışkı yapamama durumu ’Hirschsprung Hastalığı’ tedavi edilebilir" Memorial Diyarbakır Hastanesi’nde Çocuk Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Murat Kemal Çiğdem, "Halk arasında bağırsak felci olarak da bilinen Hirschsprung hastalığının bazı tipleri karında hiç kesi olmadan sadece anüsten yapılan bir ameliyatla düzeltilebilirken bazılarında aşamalı ameliyatlar gerekebiliyor" dedi. Doğumsal bir hastalık olan Hirschsprung Hastalığı, bebeklerin dünyaya geldiği andan itibaren meydana gelen dışkı yapamama durumu olarak biliniyor. Kalın bağırsağın alt kısımlarında bulunan bazı sinir hücrelerinin gelişememesi ile oluşan bağırsak felci, çoğu anne baba tarafından da bilinmeyen bir sağlık problemi olarak gözlemleniyor. Memorial Diyarbakır Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Murat Kemal Çiğdem, bu hastalığın önemine dikkat çekti. Günümüzde sıklıkla kabızlık ile de karıştırıldığını belirten Prof. Çiğdem, "Kabızlık sonradan oluşabiliyor fakat bağırsak felci ilk günden var olan bir sağlık sorunu olarak kabul ediliyor. Genel semptomları aynı olmakla birlikte birçok aile bu durumun tedavi edilebilir olduğundan da habersiz olabiliyor. Biz doktorlar için ise en önemli nokta hastalığın erken teşhis edilebilmesi oluyor. Erken teşhis edilen vakalarda cerrahi müdahale ile çocuklar için umut ışığı olabiliyoruz" dedi. Prof. Çiğdem, bebeklerin doğumdan sonra ilk 24 saat ile 48 saat aralığında gaitalarını çıkarabilmelerinin normal dışkılama sürecini ifade ederek, "İlk günlerde belirti göstermeyebilen Hirschsprung Hastalığıyla ilgili teşhis aşamasında bağırsakların görüntülenmesi ve biyopsi süreci ile ilerliyoruz. Erken tanı almak oldukça önemli, erken tanı ve tedavi ile cerrahi müdahale yapıyoruz ve başarı şansı oldukça yüksek olabiliyor. Ameliyatla çalışmayan bağırsak kısmı çıkarılabiliyor, çalışan kısımdan anüse doğru, bağırsakları getirip dikme işlemi yapılabiliyor" şeklinde konuştu. Tekrarlama ihtimali oldukça düşük olan Hirschsprung hastalığında başarı şansı oldukça fazla olabildiğini aktaran Prof. Çiğdem, "Fakat bazı durumlarda bu düşük oranı görebiliyoruz. Bu durumda tekrarlayan kabızlık atakları olabiliyor. Ameliyat ettiğimiz bebeklerin ailelerine önerimiz ameliyat sonrası da aynı hassasiyetle takip ve kontrollerini düzenli olarak gerçekleştirmeleri olacaktır. Bazı durumlarda kabızlık atakları da görülebilir. Bunu fark eden ebeveynler bizlere başvurmalılar. Sağlığına kavuşan bebekler bizim için her zaman mutluluk kaynağı oluyor" diye konuştu.
20 Eylül 2024 Cuma - 15:08 Japon uzmandan Alzheimer hastalarına öneriler Konyaaltı Belediyesi, günümüzde ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelen Alzheimer hastalığına dikkati çekmek ve bu konuda farkındalık uyandırmak için ’Alzheimer Farkındalık Buluşması’ gerçekleştirdi. Etkinliğe katılan Japon Öğretim Üyesi İkuko Murakami, Alzheimer’e karşı Japonya’daki çalışmalar hakkında bilgi verdi. Konyaaltı Belediyesi, günümüzde ciddi bir halk sağlığı sorunu haline gelen Alzheimer hastalığına dikkati çekmek ve bu konuda farkındalık uyandırmak için ’Alzheimer Farkındalık Buluşması’ gerçekleştirdi. Etkinliğe konuşmacı olarak katılan Nöroloji Uzmanı Dr. Melih Vural, Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İkuko Murakami ve Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü’nden Araştırma Görevlisi Özlem Özgür, Alzheimer hakkında vatandaşları bilgilendirdi. Halk sağlığı buluşmaları Nazım Hikmet Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinliğe 50 yaş üstünde çok sayıda vatandaşın yanı sıra Konyaaltı Belediye Başkanı Cem Kotan da katıldı. Konuşmacıları ve katılımcıları selamlayan Başkan Kotan, “Konyaaltı’mızda halk sağlığını çok önemsiyoruz. Bununla ilgili göreve geldiğimizden bu yana çok sayıda etkinlik yaptık. Biz her yaştaki dostumuzu önemsiyoruz ama özellikle sizin yaşınızdaki büyüklerimizi fazlasıyla önemsiyoruz. Alzheimer zor ve önemli bir hastalık. Bunu biliyoruz. Bu konuda bilinçlenmek ve bu konunun farkındalığını artırmak için sizlerle alanında uzman hocalarımızı bir araya getirdik. Umarım etkinliğimiz sizler için faydalı olur” dedi. “Keşke gençler de katılsaydı“ Etkinlikte Akdeniz Üniversitesi 60+ Tazelenme Üniversitesi Kurucu ve Gönüllü Öğretim Üyesi Nöroloji Uzmanı Melih Vural, vatandaşlara Alzheimerdan korunma yollarını anlattı. Nüfusun gerek ülkemizde gerekse dünyada giderek hızlandığını belirten Dr. Vural, 2050 yılında her 3 kişiden birinin 60 yaşında olacağını ifade etti. Uzun yaşamda önemli olan noktalardan birinin beyin sağlığını korumak olduğunu kaydeden Dr. Vural, “Beyin sağlığımızı korumaya, Alzheimerdan korunmaya erken yaşlardan itibaren başlamamız gerekiyor. Bakıyorum etkinliğimize çok sayıda kişi gelmiş ama keşke gençlerimiz de aramızda olabilseydi. Çünkü Alzheimer erken yaştan itibaren önlem alınması gereken bir hastalık. Yapılan bir araştırmada yeni doğan bebekten alınan kanda tarım ilaçları, hazır gıda paketleri gibi birçok zararlı madde tespit edilmiş. Çocuk zaten bu yükle hayata geliyor. Bu nedenle çocukluktan itibaren yeme alışkanlığı ve yaşam şekliyle insan Alzheimerdan korunmaya çalışmalı” dedi. “Ot ilacı çok tehlikeli” Yiyip içtiklerimizden yaşam şeklimize kadar her şeyin Alzheimere neden olabildiğine vurgu yapan Dr. Vural, nasıl beslenilmesi gerektiği konusunda şu bilgileri verdi: “Sebzeler üretilirken ayrık otlar temizlensin diye ot ilacı diye bir ilaç atılıyor. Sebzelere bir şey yapmıyor, diğer otları temizliyor. Fakat o ilaç sebzelerin üzerinde kalıyor. Dünyada birçok yerde bu ilaç yasaklandı fakat Türkiye’de internetten bugün sipariş verin, yarın kapınızda. Bu Alzheimerdan kansere kadar birçok hastalığa neden oluyor. Bu nedenle sebzelerinizi aldığınızda yarım saat karbonatlı suda bekletin. Sirkede değil, karbonatta. Bakliyatlarda pektin denilen bir madde bulunuyor. Alzheimer hastalarına çok fazla bakliyat önermiyorum. Ama yiyeceklerse de düdüklüde pişirerek yesinler. Mangal tavsiye etmiyorum. Yanan ürünler çok tehlikeli, seviyoruz biliyorum. En iyi yemek kısık ateşte uzun sürede pişen tencere yemeğidir. Magnezyum beyin sağlığı için çok önemli. Egzersiz ve ketojenik diyet çok önemli. Gıdalarınızdan baharatı eksik etmeyin. Özellikle de sumağı.Ev yapımı turşu tüketin. Deniz balıkları, köy tavuğu ve yabanıl hayvan eti tüketin.” Murakami, Japon modelini anlattı Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü Dr. Öğretim Üyesi İkuko Murakami de, Japonya’da demans hastalarına nasıl bir bakım hizmeti verildiği ve Japonya’da bulunan Günlük Bakım Merkezi Kogure Gakuen hakkında bilgiler verdi. Japonların dünyada ömür ortalamasında 1. sırada yer aldığını ifade eden Murakami, Japonya’da 100 yaş üzerinde 90 bin kişi bulunduğunu, her 3 kişiden birinin ise 65 yaşında olduğunu söyledi. Yaşlanmaktan en çok korkulan şeyin Alzheimer olduğunu dile getiren Murakami, “Açıkçası ben de çok korkuyorum. Ama bundan korunmak için de yapılması gereken şeyler var. Onlara dikkat edeceğiz” dedi. Japonya’da demans hastalarına bakım hizmetlerinin çok gelişmiş olduğunu dile getiren Murakami, “Japonya’da hem huzurevleri gibi yatılı merkezler, hem de Alzheimer hastalarının günlük kalacağı bakım merkezleri bulunuyor. Bu merkezlerde hastalara örgü örme, satranç ve su doku oynatma, spor yapma gibi etkinlikler yapılıyor. Günlük Bakım Merkezi Kogure Gakuen’de ise hastalara üniversite eğitimi veriliyor. Çünkü beyni iyi çalıştıran eğitimler Alzheimerda çok önemli” diye konuştu. “Alzheimer hastası yer değiştirmemeli” Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Gerontoloji Bölümü Araştırma Görevlisi Özlem Özgür de Alzheimer hastalarıyla nasıl yaşanması gerektiği konusunda katılımcıları bilgilendirdi. Özgür, Alzheimer hastalığının uzun ve 7-24 bakım gerektiren bir hastalık olduğunu bu nedenle ailelerin zorlandıklarını dile getirdi. Alzheimer hastalarının evlerinde bakılması gerektiğini, bu hastaların çok fazla yer değiştirmemesi gerektiğine vurgu yapan Özgür, “Başka kişi bakacaksa bile evindeki ortamdan çıkarılmamalı. Çok fazla misafirliğe götürülmemeli. Çünkü gittiği yerde tuvalet banyoyu bulamadıklarında bu hastalar çok fazla kaygı yaşıyor” dedi. Etkinlik sonunda katılımcılar, günlük yaşantının koşuşturması içinde stresle baş etmeyi kolaylaştıran, dikkati yoğunlaştırarak odaklanmayı sağlayan mandala tekniğiyle duvara resim yaptılar.
20 Eylül 2024 Cuma - 14:18 Sinop’ta 112’ye yapılan çağrıların yüzde 71,99’u vakaya dönüşmeyen ihbarlar Sinop’ta 2024 yılında 112 Acil Çağrı Merkezi’ne gelen 195 bin 102 çağrının yüzde 71,99’unun vakaya dönüşmeyen ihbarlardan oluştuğu, asılsız ihbarda bulunan 14 şahıs hakkında idari para cezası uygulandığı açıklandı. Sinop’ta “Acil Çağrı Hizmetleri İl Koordinasyon Kurulu Toplantısı” gerçekleştirildi. Toplantıda, 112 Acil Çağrı Merkezi’nin vatandaşlara daha iyi hizmet verebilmesi için yapılması gerekenler gündeme getirildi. Kurumun çalışma sistemi, görevleri, iş ve işleyişi, acil çağrı hizmetlerinin daha etkin sunulması için yapılabilecekler ile birlikte acil çağrı hizmetleri veren kurumlar arasında koordinasyon ve iş birliğinin sağlanması ve olası doğal afet durumunda yapılacak müdahaleler ile ilgili fikir ve öneriler masaya yatırıldı. 14 şahıs hakkında idari para cezası Toplantıda konuşan Sinop Valisi Mustafa Özarslan, acil çağrı merkezlerinin, toplumun güvenliği ve sağlığı açısından son derece önemli olduğunu vurguladı. Özarslan, “2024 Yılında 112 Acil Çağrı Merkezi’ne gelen 195 bin 102 çağrının yüzde 71,99’u, vakaya dönüşmeyen ihbarlardan oluşmaktadır. 54 bin 645 çağrıya ise ivedilikle cevap verilerek ilgili kurumların ekipleri sevk edilmiştir. 112 Acil Çağrı Merkezi’ni gereksiz yere meşgul etmek ve asılsız ihbarda bulunmak fiillerinden dolayı 2023 yılında 11 şahıs hakkında, 2024 yılında ise 14 şahıs hakkında idari para cezası uygulanmıştır” dedi. 112 Acil Çağrı Merkezi’nin tanıtımı, bilgilendirilmesi, olay anında vatandaşların nasıl iletişim kuracağı ve asılsız ihbarların önüne geçilmesinde kurumsal iş birliğinin önemine dikkat çeken Vali Özarslan, bilgilendirme ve eğitim faaliyetlerinin devam edeceğini sözlerine ekledi.
Medicana Üroloji Bölümü Doktoru Op. Dr. Aghayev: “Obezite ve etnik köken prostat kanseri riskini artırıyor”
14 Eylül 2024 Cumartesi - 11:14 Medicana Üroloji Bölümü Doktoru Op. Dr. Aghayev: “Obezite ve etnik köken prostat kanseri riskini artırıyor” Medicana Sağlık Grubu Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Anar Aghayev, yaş, genetik yatkınlık, etnik köken ve obezite gibi faktörlerin prostat kanseri riskini artırdığını belirtti. Medicana Sağlık Grubu Üroloji Bölümü’nden Op. Dr. Anar Aghayev, prodtt kanseriyle ilgili açıklamalarda bulundu. Her yıl dünya genelinde yaklaşık 1,4 milyon erkeğin prostat kanseri tanısı aldığını ve bu hastalığa bağlı ölümlerin 375 binin üzerinde seyrettiğini belirten Aghayev, Türkiye’de de benzer bir tablonun görüldüğünü, Türkiye’de her 12 erkekten birinin yaşamının bir döneminde prostat kanseri ile karşılaştığını söyledi. Prostat kanserinin toplumdaki farkındalığının istenilen düzeyde olmadığını ifade eden Aghayev, erken evrede semptom göstermeyen prostat kanseri ile ilgili, “Genel olarak rastlanan prostat kanseri belirtileri üriner sistem semptomları şeklinde olsa da, ileri dönem prostat kanserinde kanser hücrelerinin yayılımına bağlı olarak sırt ağrısı, üst solunum sistem sorunları gibi geniş bir yelpazeyi içerebiliyor. Hatta bazı kişilerde hiçbir belirti görülmeyebiliyor. Genel olarak en çok rastlanan prostat kanseri üriner sistem kaynaklı belirtileri arasında idrar yaparken ağrı ve yanma, idrara başlama zorluğu, geceleri sık sık idrara çıkma, kesintili idrar akışı, idrarda ya da menide kan görülmesi, mesanenin tamamını boşaltamama hissi, ağrılı boşalma yer alıyor. Tüm bu semptomlar iyi huylu prostat büyümesinde ve başka hastalıkların üriner sistem üzerine etkisi ile de oluşabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle düzenli prostat kontrolleri hayati önem taşıyor” açıklamasında bulundu. “Obezite prostat kanseri riskini artırır” Prostat kanserinin risk faktörlerine de dikkat çeken Aghayev, yaş, genetik yatkınlık, etnik köken ve obezite gibi faktörlerin prostat kanseri riskini artırdığını belirtti. Özellikle ailesinde prostat kanseri öyküsü bulunan kişilerde riskin daha yüksek olduğunu ifade eden Op. Dr. Aghayev, ayrıca, yapılan araştırmalar siyahi erkeklerde prostat kanserinin daha sık görüldüğünün ortaya konulduğunun altını çizdi. Beslenmenin de prostat kanseri riskini etkileyebileceğini belirten Aghayev, yeşil çay, ıspanak ve lahana gibi gıdaların riski azalttığını, aşırı alkol tüketiminin ise riski artırabileceğini söyledi. PSA testi teşhis için önemli bir araçtır Prostat kanseri tanısında kullanılan yöntemler hakkında da bilgi veren Dr. Aghayev, konuşmasına şöyle devam etti: “Erken teşhis için en önemli testlerden biri PSA (Prostat Spesifik Antijen) testidir. Bu test, prostat kanseri riskini değerlendirmek için önemli bir araçtır. Parmakla rektal muayene de prostat kanserinin tespit edilmesinde büyük önem taşır. Bununla birlikte Multiparametrik Prostat MR Görüntüleme de ise prostatın daha net değerlendirilmesi sağlanır. Bu yöntemde hastaya damardan kontrast madde verilerek MR çekilir ve prostattaki lezyonların kanser yönünden derecelendirilmesi istenebilir. Bu yöntem günümüzde prostat biyopsisi öncesi rutin uygulanan yöntem haline gelmiştir. Tanı yöntemlerinden prostat biyopsisi de test sonuçlarının prostat kanserine işaret ettiği durumlarda kesin sonuç elde etmek amacıyla, makattan veya perine bölgesinden ultrason ya da MR eşliğinde doku örneklemesi yapılarak gerçekleştirilir.” “Tedavi seçenekleri kişiye özel belirlenir” Hastalığın durumuna ve evresine göre prostat kanseri tedavisinde birçok farklı yöntemin uygulanabildiğini aktaran Anar Aghayev, “Hastalığın evresine göre cerrahi, radyoterapi, hormon tedavisi ve kemoterapi gibi yöntemler kullanılır. Erken evrelerde aktif izlem adı verilen yöntemle hastanın düzenli olarak takip edilmesi de bir seçenektir. Cerrahi tedavi, erken evrelerde sıklıkla tercih edilir. Prostatın tamamının çıkarıldığı radikal prostatektomi ameliyatı açık, laparoskopik ya da robotik olarak yapılabilir” ifadelerini kullandı. “Düzenli kontrol erken teşhis şansını artırır” Son olarak prostat kanserinin tekrarlama riskine de dikkat çeken Op. Dr. Aghayev, “Prostat kanseri ne kadar erken teşhis edilirse, tedavi başarısı o kadar yüksek olur. Düzenli kontroller, erken teşhis ve zamanında müdahale ile hastalıktan tamamen kurtulmak mümkündür. Önemli olan tüm erkeklerin belirli bir yaştan sonra düzenli kontrollerini yaptırmasıdır” şeklinde konuştu.
Okullar açıldı, sağlıklı beslenme telaşına uzmanlardan bitkisel tavsiyeler
14 Eylül 2024 Cumartesi - 10:21 Okullar açıldı, sağlıklı beslenme telaşına uzmanlardan bitkisel tavsiyeler Eğitim ve öğretim yılının başlamasıyla özellikle anaokulu ve ilkokul öğrencilerinin doğal beslenmesinin önemine değinen uzmanlar, hazır yiyeceklerin başta bağışıklık sistemi olmak üzere bir çok zarara davetiye çıkarttığına dikkat çekiyor. Yeni eğitim ve öğretim yılının başlamasıyla beraber özellikle ilkokul ve anaokulu öğrencilerinin ailelerine uzmanlardan doğal beslenme önerisi geldi. Fast food tarzı yiyeceklerin başta bağışıklık sistemine zarar verdiğini belirten ve ev yapımı doğal ürünlerin faydalarını anlatan Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Teknikeri Ayşen Çebiç, "Çocuklarımıza hazır gıdaların tüketiminden ziyade ev yapımı yoğurtlar, ev yapımı meyve suları, bu meyve sularının içerisine sıvı propolis ekleyebiliriz. Bununla birlikte çocuklarımız sabah kahvaltı yaptırılarak okula gönderilebilir. Genelde anasınıfı çocuklarımızda ve birinci sınıf çocuklarımızda hastalık üretimi çok fazla oluyor, kişiden kişiye bulaşıyor. Çocuğun savunma mekanizmasını yükseltmek için de çocuğumuzu doğal beslemeye dikkat etmemiz gerekiyor. Bununla birlikte mevsim geçişlerinde, havaların soğumasıyla çok fazla gribal enfeksiyonlar, boğaz ağrıları görmekteyiz. Gelen danışanlarımız daha çok böyle boğaz ağrısı ve gribal enfeksiyonlardan geliyor. Bunun için akşam yemeğinden sonra çay yerine ıhlamur, limon bunların tüketilmesini, C vitamini içeren nar çiçeğinin tüketilmesini ve doğal bitki çayları yapılmasını öneriyoruz. Tabii bu bitki çayları yapılırken de aynı zamanda çocuklarımıza da bu bitki çaylarından içirmemiz gerekiyor ve kendimiz de günde en az bir su bardağı kadar tüketmemiz gerekiyor" dedi. "Maden suyu içilmesi ve içerisine karadut özü katılması, bağışıklığın artırılması ve kemik gelişimi açısından önemli" Okul çağında çocuklarında hazır meyve sularının tüketilmesi yerine karadut özünün meyve suyu şekline getirilip beslenme listesine eklenenileceğine dikkat çeken Ayşen Çebiç, "Okula giden çocuklarımıza savunma sistemini yükseltmek ve kemik gelişimi için maden suyunun içerisine karadut özünün katılarak içilmesini özellikle tavsiye ediyorum. Çünkü çocuklarımız doğal sade maden suyunu tüketemiyor. Tadı itibariyle biraz acı geliyor. Karadut özünü bununla karıştırıp bir meyve suyu şeklinde çocuklarımızın beslenmesine koyabiliriz. Yoğurtlarına ekleyip çocuklarımıza karadut özüyle meyveli yoğurt yapabiliriz. Karadut özünün de içerdiği C vitamini ve bağışıklık yükseltici etkisi sayesinde çocuklarımızı hem hastalıklardan korumakta hem de vücut savunmasını yükseltmektedir. Ev yapımı yoğurdun içerisine iğde çekirdeği unu, bununla birlikte keçiboynuzu tozu bunları ekleyip çocuklarımıza daha zengin bir kahvaltı yaptırabiliriz. İğde çekirdeğinin, eskilerin bir sözü var, ‘iğdenin çekirdeği kemik, derisi deri, eti et yapar’ diye. Bu da çocuklarımızın boyunun uzamasına ve kilo alımına destek sağlamaktadır. Çocuğun metabolizmasını güçlendirip savunma sistemini yükselttiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır" şeklinde konuştu. "Sağlıksız besinlerin yerine çocuğumuza daha doğal, daha içeriği bitkisel ürünler tükettirebiliriz" Çebiç, "Çocuklarımıza hazır paketli ürünler yerine evde kendimiz yoğurdun içerisine katacağımız bazı reçeller ve karadut özleri sayesinde meyveli yoğurt tükettirebiliriz. Bununla birlikte çocuklarımıza bol bol meyve yeme alışkanlığı kazandırabiliriz. Son zamanlarda çocuklarda patates kızartması, fast food tarzı yiyecekler, sosis, salam tüketimi çok fazla yaygınlaşmış durumda. Sağlıksız bu besinlerin yerine çocuğumuza daha doğal, daha içeriği bitkisel ürünler tükettirebiliriz. Bizim burada önerdiğimiz ürünlerden bir tanesi de yulaf ve çocuğun gelişimi açısından çok büyük fayda sağladığı bir gerçektir” diye konuştu.
Erken teşhis edilen prostatın yüzde 100’e yakını tedavi edilebiliyor
14 Eylül 2024 Cumartesi - 10:20 Erken teşhis edilen prostatın yüzde 100’e yakını tedavi edilebiliyor Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, prostat kanseri erken teşhis edildiğinde uygun tedavi ile hastaların neredeyse yüzde 100’üne yakınını tedavi edebildiklerini söyledi. Prostat kanseri, erkeklerde akciğer kanserinden sonra en çok görülen kanser türü olarak dikkat çekiyor. Medicana Sağlık Grubu Doktorlarından Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, 15 Eylül Prostat Kanseri Farkındalık Günü öncesinde erken teşhisin önemine değinerek açıklamalarda bulundu. Önlem alınması gereken hastalıkların başında prostat kanserinin geldiğine değinen Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, “Prostat kanseri erkeklerde akciğer kanserinden sonra dünyada olduğu gibi ülkemizde de ikinci sırada görülen en sık kanser. Prostat erişkin bir erkekte yaklaşık ceviz büyüklüğünde bir organ ve neslin devamını sağlamakla görevli ikincil cinsel organlardan birisi. Ama 50 yaşın üzerindeki hastalarda prostatın içerisinde bir tek kanser hücresinin oluşmasıyla başlayan ve önlem alınmadığında ölümle sonuçlanabilen kronik bir hastalık haline geliyor” dedi. “Erken teşhis edilen prostat yüzde 100’e yakını tedavi edilebiliyor” Erken teşhis ve tedavinin prostat kanserinde hayati öneme sahip olduğuna dikkat çeken Medicana International Samsun Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Suat Bolat, “Prostat kanserinde özellikle yaş ve genetik yatkınlık son derece önemli iki faktör. Normalde 40 yaşının altında bu hastalığı çok nadir görüyoruz. Ama 50 yaşından itibaren erkeklerde bu hastalığın görülme riski giderek artıyor. Prostat kanseri tanısı konan her 10 hastadan 6’sı 65 ve üzeri yaş grubu. Demek ki ileri yaş hastalığıdır prostat kanseri. Ancak bazı durumlarda örneğin genetik yatkınlık durumunda daha erken yaşlarda biz bu prostat kanserine rastlıyoruz. Ailesinde, babasında ya da kardeşlerinde farklı zamanlarda prostat kanseri tanısı konmuş erkekler iki kat daha fazla kanser riskine sahip oluyor maalesef. Eğer hastalığı erken teşhis edersek erken müdahale ile ve uygun tedavi ile hastaların neredeyse yüzde 100’üne yakınını bu hastalıktan kurtarabiliyoruz. Tabii, kritik bir nokta prostat kanserinin aslında gelişirken hastaya hiçbir şikayet, hiçbir sıkıntı vermemesidir. İşte kritik olan nokta bu. Gizli gizli ilerleyen bir hastalık ve maalesef son noktaya gelinceye kadar hiçbir klinik bulgu vermeden dördüncü aşamaya kadar ilerleyebiliyor. Bu bakımdan bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de prostat kanserinin yakın takibine çok önem veriliyor. Hiçbir klinik bulgu yokken çok erken yakaladığımız prostat kanserlerinden hastalarımızı neredeyse yüzde 100’e yakın oranda kurtarabiliyoruz” diye konuştu. “Ağrısız biyopsi yapılabiliyor” Gelişen teknoloji ve tedavi yöntemleri ile ağrısız bir şekilde biyopsi yapılabildiğini belirten Doç. Dr. Bolat, “Prostatını fiziksel olarak muayene etmek gerekir. Ve eğer PSA testi ile birlikte hastanın incelemesinde prostatta kanserden şüphelenen bir odakla karşılaşırsak o zaman mutlaka biyopsi noktasına doğru gidiyoruz. Tabii, tanının en önemli ve en zorlu aşaması aslında bu prostat biyopsisi. Halk arasında bir inanış var. En ağrılı en sıkıntılı kısmı olarak algılanır. Belki bir 30 yıl öncesine kadar gerçekliği olan bir konu olabilir ama artık günümüzde bu biyopsiyi son derece konforlu hale getiren teknolojik imkanlar gelişti ve hastalarımızın yüzde 98’inde tatminkar oranlarla ağrı çekmeden konforunu bozmadan biyopsiyi günübirlik işlem şeklinde alıyoruz ve tanıyı koyabiliyoruz. Tabii ki erken tanı son derece önemli. Bazı hastalarda prostatla ilgili idrar yapma problemleri idrardan kan gelmesi ya da meniden kan gelmesi gibi problemlerle karşılaşabiliyoruz. Hastalık biraz daha ilerlediğinde ise artık çevre dokuları yayılmasına bağlı bacak kısımlarında ödem, ve zaman zaman kemik ağrıları ile karşı karşıya gelebiliyoruz. Ancak bu hastalığın her aşamasında tanı koyma ve her aşamasında tedavi yapabilme imkanımız vardır. Bu nedenle prostat kanseri şüphesinde mutlaka hastanın yakından incelenmesi ve emin olunması gerekiyor, prostatın içerisinde ne olduğu konusunda” şeklinde konuştu. Muayenelerin aksatılmaması gerektiğini de hatırlatan Bolat, “Hastaların hiçbir şikayetinin olmaması önemli değildir. Mutlaka düzenli kontrollerini yaptırmaları gerekir. Hastaların yılda bir veya iki defa mutlaka prostat muayenesinden geçmesi önerilir. Önemli olan, problem başlamadan onun erken teşhisi ve erken tedavisidir” ifadelerini kullandı.
Sepsis, basit bir enfeksiyon değil, organ yetmezliklerine yol açan karmaşık bir sendrom
14 Eylül 2024 Cumartesi - 10:18 Sepsis, basit bir enfeksiyon değil, organ yetmezliklerine yol açan karmaşık bir sendrom Sepsis, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde önemli ve genellikle göz ardı edilen küresel bir sağlık sorunu olmaya devam ediyor. Küresel Hastalık Yükü Sepsis Raporu’na göre, sepsis yılda 49 milyon kişiyi etkiliyor ve 11 milyon ölüme sebep oluyor. Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Tuğhan Utku, bu ciddi hastalığın yanlış bir şekilde sadece bir enfeksiyon olarak değerlendirildiğine dikkat çekerek, "Sepsis, basit bir enfeksiyon değil; organ yetmezliklerine yol açan karmaşık bir sendromdur" dedi. Utku, sepsisin, enfeksiyona karşı düzensiz bir bağışıklık tepkisi ve birçok organın iflasına yol açabilecek bir sendrom olduğunu belirterek, "Sepsisin çoğu toplum kaynaklıdır, ancak hastanelerdeki sepsis vakalarının ölüm oranları ve tedavi maliyetleri çok daha yüksektir. Sepsisi yenmek için yıllardır bilimsel çalışmalar sürüyor, ancak hastalığın karmaşıklığı tedaviyi zorlaştırıyor. Sepsiste hayat kurtaran tek yaklaşım erken tanı ve etkin tedavidir" dedi. Utku, Birleşmiş Milletler’in sepsisin önlenmesi, teşhisi ve tedavisi için üye devletlere ulusal eylem planları geliştirmeleri çağrısında bulunduğunu hatırlatarak, "Yüksek gelirli ülkelerde bile sepsisle mücadelede ilerleme yavaş, çabalar hala yetersiz. Sepsisin tedavi edilmemesinin en önemli sebeplerinden biri antibiyotik direnci. ABD Hastalık Kontrol ve Koruma Merkezleri (CDC) verilerine göre, antimikrobiyal direnç nedeniyle her 15 dakikada bir insan ölüyor. Antibiyotik direnci, sağlık sistemimizin en büyük tehditlerinden biri haline gelmiştir. Bu sorun özellikle yaşlılar ve kronik hastalığı olanlar için ölümcül sonuçlar doğuruyor. Antibiyotik direnci, sepsisin tedavisinde en büyük zorluklardan biri. Özellikle süper mikroplar olarak bilinen ilaca dirençli mikroorganizmalar, tedavisi mümkün olmayan enfeksiyonlara yol açarak sepsis riskini artırmaktadır. Dünya genelinde her 15 dakikada bir kişi, antibiyotik direnci nedeniyle hayatını kaybediyor. 2050 yılında bu sayının yıllık 10 milyon ölüme çıkacağı öngörülüyor. Sepsis tedavi edildikten sonra bile hastaların yaşam kalitesinde ciddi düşüşler görülüyor. Post-sepsis sendromu (PSS), sepsisten kurtulanların yüzde 50’sini etkiliyor. Fiziksel ve psikolojik sorunlar uzun süre devam edebiliyor" dedi. Utku, sepsisin küresel yükünü azaltmak için uluslararası otoritelerce belirlenen hedefleri hatırlatarak, "Hijyen, temiz suya erişim, aşılama programları ve erken tanı sistemleri ile sepsisin yayılımını azaltmak mümkün" dedi.
78 yaşındaki felçli kadın başarılı ameliyatla yeniden hayata tutundu
14 Eylül 2024 Cumartesi - 07:03 78 yaşındaki felçli kadın başarılı ameliyatla yeniden hayata tutundu Erzincan’da beynine pıhtı atan ve felç geçiren 78 yaşındaki Meryem Özdemir, Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapılan başarılı ameliyat sonucu yeniden hayata tutundu. 78 yaşındaki Meryem Özdemir, kan sulandırıcı ilaç kullanmasına rağmen tekrarlayan beyne pıhtı atması şikâyetiyle Mengücek Gazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvurdu. Kardiyoloji Anabilim Dalı Eğitim Görevlisi Doç. Dr. Muharrem Said Coşkun tarafından tedaviye alınan Özdemir, gerçekleştirilen sol kulakçık kesesinin kapatılması ameliyatıyla sağlığına kavuştu. Hastanın güçlü kan sulandırıcılar kullanmasına rağmen 2 defa beynine pıhtı attığını söyleyen Doç. Dr. Muharrem Said Coşkun, “Bizde kan sulandırıcıların yetersiz gelmesi nedeniyle kalp içinde pıhtı oluşan kesenin kapatılması ameliyatını yapmaya karar verdik. Hastamızı sol kulakçık kesesinin kapatılmasının ardından taburcu ettik.” şeklinde konuştu. Bu işlemin İstanbul, İzmir gibi Türkiye’nin belirli merkezlerinde yapılabildiğinin altını çizen Prof. Dr. Eftal Murat Bakırcı, bölge bakımından işlemin Ankara’dan sonra yalnızca Erzincan’da yapılabildiğini kaydetti. Bakırcı, “Güçlü bir ekibe sahibiz. Bu tür yapısal kalp hastalıklarıyla alakalı tüm işler, hastanemizde başarıyla gerçekleştirilmektedir. Hastalarımızın Erzincan dışına gitmelerine gerek kalmamaktadır.” dedi. Kalp hastası Meryem Özdemir’in oğlu Yunus Emre Özdemir ise 3 yıldır annesinin felçli olduğunu ifade ederek, “Annem, ritim bozukluğu nedeniyle kan sulandırıcı kullanıyordu. Ona rağmen beyne pıhtı attı. Said hocamızın gerçekleştirdiği ameliyatla bunu inşallah bir daha yaşamayacağız. Annem çok şükür başarılı bir ameliyat geçirdi. Şu an elhamdülillah bir sorumuz yok.” dedi.
Kütahya’da Öz Sağlık İş Sendikası’ndan, vefat eden üyeleri ve tüm şehitler için lokma ikramı
13 Eylül 2024 Cuma - 21:08 Kütahya’da Öz Sağlık İş Sendikası’ndan, vefat eden üyeleri ve tüm şehitler için lokma ikramı Kütahya’da Öz Sağlık İş Sendikası Kütahya Şubesi tarafından, sendikanın vefat eden üyeleri ve tüm şehitler için lokma dağıtımı gerçekleşti. Kütahya Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde yapılan lokma ikramına, Kütahya İl Sağlık Müdürü Ertuğrul Ünkoç, İl Sağlık Müdürlüğü Destek Hizmetleri Başkanı Mehmet Eşsiz ve Şehir Hastanesi Destek ve Kalite Hizmetleri Müdürü Ceylan Özel ve sendika yöneticileri katıldı. Kütahya’da Öz Sağlık İş Sendikası Kütahya Şubesi olarak, her yıl ya da iki yılda bir bu tür faaliyetler gerçekleştirdiklerini belirten Şube Başkanı Hatice Başçam, "Bugünkü lokma dağıtımımız da uzun süredir planladığımız ama bazı olaylardan dolayı ertelediğimiz bir konuydu. Biz hem vefat eden üyelerimiz için hem meslek şehitlerimiz hem de aziz şehitlerimizin ruhları için bugün bu lokma dağıtımını gerçekleştirdik. Bu lokma dağıtımı da önümüzdeki ay itibarıyla de farklı hastanelerimizde gerek ilçe gerek merkez hastanelerimizde devam ettirerek götüreceğiz. Bugün sadece şunu söylüyorum, biz vefat eden yol arkadaşlarımızı hiçbir zaman unutmadık. Birçok ziyaretlerle gerekse ihtiyaçlar halinde her zaman yanlarında olmaya çalışıyoruz. Bir anlamda sosyal sendikacılık adına bugün dağıtmış olduğumuz lokmayı da okunan dualarımızı da Rabbim kabul eylesin inşallah, tek duamız odur, arkadaşlarımız her zaman kalbimizde" diye konuştu. Başçam, hazırlanan lokmanın yaklaşık bin kişiye ikram edildiğini sözlerine ekledi.
Gazi Üniversitesi’nden sepsis hastalığı için sapanlı farkındalık etkinliği
13 Eylül 2024 Cuma - 16:36 Gazi Üniversitesi’nden sepsis hastalığı için sapanlı farkındalık etkinliği Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından sepsis hastalığı konusunda farkındalığı arttırmak için sapan yarışması düzenlendi. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından 13 Eylül Dünya Sepsis Günü nedeniyle farkındalık etkinliği düzenlendi. Sepsis hastalığı ve sepsise bağlı olarak yaşanan sorunlara dikkat çekilen etkinlikte, ‘Hedef 12’ temalı sapan yarışması düzenlendi. Toplam 8 hastaneden 2’şer kişiden oluşan 20 takımın katıldığı yarışmada, sepsis hastalığının topluma anlatılması, bireylerin hastalık hakkında erken tanıyı destekler nitelikte aydınlatılması ve erken tanı ve tedaviyle önlenebilir ölüm riskinin azaltılması amaçlandı. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Ünal, “Çok güzel bir ortam olmuş. Buna vesile olan kıymetli hocalarıma çok teşekkür ediyorum. Herkesin emeğine sağlık. Katılım sağlayan öğrencilerimize teşekkür ediyorum” dedi. “Sepsis önlenebilir, ancak farkındalığın artması gereklidir” Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Yoğum Bakım Bilim Dalı Başkanı Mutlu Uysal Yazıcı ise, “Dünyada önlenebilir ölüm nedenleri içerisinde birinci sıradadır. Hastalığın erken tanınması, şüphe edilmesi, sepsiste altın saat dediğimiz ilk 1 saatte hedefe yönelik uygun tedavi yapılması, ölümün ve organ yetmezliğinin önüne geçebilir. Sepsis önlenebilir, ancak farkındalığın artması gereklidir. Hedef 12 sloganıyla amacımız altın saatte hedef ‘12’yi vurmaktır. Düzenlediğimiz farkındalık etkinliğimize katılan siz değerli hocalarımıza, çalışma arkadaşlarımıza ve öğrencilerimize teşekkür ederiz. Dileriz ki sepsis farkındalığıyla yıllar içerisinde bebek ve çocuk ölümleri en düşük seviyelere iner” açıklamasında bulundu. Konuşmaların ardından Rektör Ünal, sapanla atış yaparak yarışmayı başlattı.