POLİTİKA
MHP’li Ersoy: "Emekliye ayrılmış vatandaşlarımızın refahını sağlamak, bizlerin boynunun borcudur" 20 Aralık 2025 Cumartesi - 12:38:02 Milliyetçi Hareket Partisi Kayseri Milletvekili Baki Ersoy; TBMM Genel Kurulu’nda Gelir Bütçesi üzerine yaptığı konuşmada; "Yıllarca çalışmış, devleti milleti için emek vermiş ve görev süresini doldurarak emekliye ayrılmış vatandaşlarımızın refahını sağlamak, bizlerin boynunun borcudur" dedi. 2024 Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifinin 2. maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz alan Kayseri Milletvekili Baki Ersoy TBMM’ Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada; ülkenin en büyük gücünün her türlü zorluğa rağmen vazgeçmeyen sanayicisi, tarlasını boş bırakmayan çiftçisi ve kepenk kapatmayan esnafı olduğunu söyledi. Ersoy; "Bugün; sanayicimizin, esnafımızın, çiftçimizin ve üretim çarkını ayakta tutmak için gece gündüz emek veren tüm kesimlerin sahadan bizlere ilettiği talep, beklenti ve tespitleri Gazi Meclisimizin dikkatine sunmak istiyorum. Küresel ölçekte yaşanan ekonomik dalgalanmalar; enerji maliyetlerindeki artışlar, emtia fiyatlarında yaşanan belirsizlik, tedarik zincirlerinde meydana gelen aksamalar ve finansmana erişimdeki küresel sıkılaşma, bugün yalnızca ülkemizi değil, dünyanın pek çok ülkesini derinden etkilemektedir. Türkiye de bu küresel konjonktürden elbette payını almaktadır. Ancak altını özellikle çizmek isterim ki; ülkemizin en büyük gücü, her türlü zorluğa rağmen üretmekten vazgeçmeyen sanayicisi, tarlasını boş bırakmayan çiftçisi ve kepenk kapatmayan esnafıdır. Sanayicilerimizle gerçekleştirdiğimiz istişarelerde, özellikle ihracat yapan firmalarımızın, döviz kurundan ziyade artan işçilik maliyetleri nedeniyle rekabet gücünde zorlandıkları ifade edilmektedir. İş gücü maliyetlerinin doğrudan maliyet yapısını etkilediği bu süreçte, nitelikli eleman bulma sorunu da sanayicimizin önünde önemli bir başlık olarak durmaktadır. Bu tablo, firmalarımızı üretimi sürdürülebilir kılmak adına yeni arayışlara yöneltmekte; istihdamı koruyacak ve verimliliği artıracak desteklerin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Öte yandan, piyasa şartları birçok üretici firmamızın bilançosunu olumsuz etkilemiş; borçluluk oranlarını artırmış ve kredi notlarında düşüşlere yol açmıştır. Bu durum, kredilere erişimi zorlaştırmakta; özellikle üretim ve ihracat odaklı firmalarımız açısından ilave bir baskı oluşturmaktadır. Üretimin, istihdamın ve ülkemizin ekonomik direncini korumak için yerli firmalarımızı desteklememiz büyük önem arz etmektedir. Sanayicilerimizin dikkat çektiği bir diğer önemli husus ise lojistik ve nakliye maliyetlerindeki ciddi artıştır. Bugün iç piyasada dahi navlun fiyatlarının rekabet gücünü zayıflattığı, bazı durumlarda yurt dışından gelen ürünlerin yerli ürünlere kıyasla daha avantajlı hâle gelebildiği ifade edilmektedir. Bu durum, yerli üretimin korunması ve desteklenmesi açısından lojistik maliyetlerin de bütüncül bir bakış açısıyla ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Üretici firmalarımızın sahada karşılaştığı sorunlardan biri de çalışanların adına gelen icra bildirimleri ve işlemlerin işveren sorumluluğunda olmasıdır. Personellerin icra bildirimlerinin zaman zaman firmalara ulaşmadan doğrudan banka hesaplarına haciz olarak yansıması işletmelerin günlük nakit akışını aksatmakta ve üretim süreçlerinde ciddi mağduriyetler doğurabilmektedir. Aynı zamanda çalışan açısından bakıldığında, işverenlerin bu yükümlülükten kaçınma endişesiyle borçlu kişileri istihdam etmekten çekindiği; bunun da halihazırda ekonomik zorluk yaşayan vatandaşlarımızın iş bulamamasına ve borçlarını ödeyememesine yol açtığı görülmektedir. İcra tahsilatlarının mümkün olduğunca çalışanın şahsi hesabı üzerinden yürütülmesi hem bürokrasiyi azaltacak hem de firmalarımızın üretim düzenini koruyacaktır. Finansmana erişim noktasında bankalara uygulanan kredi büyüme kriterlerinin de reel sektör üzerinde baskı oluşturduğu görülmektedir. Özellikle üretim yapan firmalar ve KOBİ’ler için belli ölçüde esneklik sağlanması, sektöre özel kredi modellerinin geliştirilmesi ve üretimi önceleyen finansman araçlarının güçlendirilmesi, ekonominin sağlıklı bir şekilde yoluna devam edebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. İhracat yapan firmalarımız açısından bir diğer önemli başlık ise gelir ve borçlanma para birimi arasındaki uyumsuzluktur. Döviz geliri olmayan firmaların dövizle borçlanmak zorunda kalması, mevcut küresel şartlarda ciddi maliyetler doğurabilmektedir. Bu noktada, firmaların gelir yapısına uygun kredi mekanizmalarının geliştirilmesi ve finansal risklerin azaltılması, ekonomik istikrar açısından fayda sağlayacaktır" dedi. "Emekliye ayrılmış vatandaşlarımızın refahını sağlamak, bizlerin boynunun borcudur" İlave desteklerin önemini vurgulayan Ersoy; "Çiftçilerimiz son yıllarda yaşanan kuraklık, don, sel ve benzeri doğal afetler nedeniyle ciddi kayıplar yaşamıştır. Yeterli ürün hasadı yapılamayan bölgelerde, tarım kooperatiflerine ve bankalara olan borçlar çiftçimiz için ağır bir yük hâline gelmiştir. Afetlerden etkilenen çiftçilerimize yönelik borç erteleme, faiz indirimi ve yapılandırma gibi kolaylıkların sağlanması, tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından hayati önemdedir. Aynı şekilde sanayicilerimiz, esnafımız ve çiftçilerimiz açısından vergi ve SGK borçlarına uygulanan faiz yükü de sahada sıkça dile getirilen önemli bir başlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce matrah artırımı ve yapılandırma imkânlarından faydalanmış olmasına rağmen, küresel ekonomik şartlar nedeniyle borçlarını ödemekte güçlük yaşayan mükelleflerin, belirli kriterler çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi; ayakta kalmayı başaran işletmelerin üretime, istihdama ve ekonomiye katkı sunmaya devam edebilmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Bununla birlikte, vergi mükelleflerinden gelen bir diğer yaygın talep de kapsamlı bir vergi ve SGK yapılandırması ile matrah artırımı imkânının yeniden hayata geçirilmesidir. Bu yönde atılacak adımların, hem mükelleflerin beklentilerini karşılayacağına hem de ekonomik canlılığa katkı sağlayacağına inanıyoruz. Bu süreçte emeklilerimiz, dar gelirli vatandaşlarımız ve asgari ücretle çalışan vatandaşlarımız için gerekli değerlendirmeler yapılarak ilave desteklerin hayata geçirilmesi yerinde olacaktır. Burada emeklilerimiz için ayrı bir parantez açmak istiyorum. Yıllarca çalışmış, devleti milleti için emek vermiş ve görev süresini doldurarak emekliye ayrılmış vatandaşlarımızın refahını sağlamak, bizlerin boynunun borcudur. Son yıllarda covid 19 pandemisi ile başlayan küresel büyük kriz ve ardından ülkemizde yaşanan yüz yılın felaketi depremler ve diğer afetler mali disiplini ciddi düzeyde bozmuş ve birçok kesim bu durumdan doğrudan etkilenmiştir. Kayseri’deki emekli vatandaşlarımızla da zaman zaman bir araya gelip yaptığımız sohbetlerde onların yaşam şartlarını konuşuyor nasıl bir mücadele ve hayat şartları ile olduklarına şahit oluyoruz. 16 milyon emeklimizin sadece 640 bini 25 bin TL üzeri maaş almaktadır. Hayat şartlarını göz önüne aldığımızda emekli maaşlarında ciddi bir artış yapılmasının emekliliklerimizin haklı talepleri olduğunu görüyoruz. Aksi hâlde mevcut ekonomik şartların bu kesimler üzerindeki yükü artacak ve sosyal refahın korunması noktasında ilave tedbirlerin gerekliliği daha belirgin hale gelecektir. Ayrıca 1. dereceye gelen memurlarımızın tamamına 3600 ek gösterge talebimiz ve ev hanımlarına prim desteği verilerek emeklilik haklarının sağlanması bir diğer talebimizdir. Bunların yanında, esnaf ve çiftçilerimizin emeklilik BAĞKUR prim sayısının düşürülmesi emektar esnaf ve çiftçilerimizin yararına olacak bir başka düzenleme olacaktır. Son olarak staj ve çıraklık konusuna değinmek istiyorum. Staj ve çıraklık dönemleri, gençlerimizin meslek öğrendiği, üretime fiilen katıldığı ve sosyal güvenlik sistemine resmî olarak dâhil edildiği süreçlerdir. Bu dönemlerde yapılan sigorta girişlerinin emeklilik başlangıcı olarak kabul edilmemesi, aynı tarihte çalışmaya başlayan vatandaşlarımız arasında açık bir adaletsizliğe yol açmaktadır. Devlet kayıtlarında mevcut olan ve fiilî çalışmaya dayanan bu sürelerin yok sayılması, hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Staj ve çıraklık sürelerinin emeklilik hesabında değerlendirilmesi hem mesleki eğitimi teşvik edecek hem de uzun yıllardır dile getirilen haklı bir beklentiyi karşılayacaktır. Yeni yılda bir kanuni düzenlemenin yapılacağını umuyor, imkanlar doğrultusunda bu mağduriyetin giderileceğine inanıyoruz. Cumhur İttifakı olarak bizler; üretimi, istihdamı, emeği ve sosyal adaleti birlikte gözeten bir anlayışla hareket ediyoruz. Bugün burada dile getirdiğimiz hususlar; sahadan gelen, gerçek, yapıcı ve çözüm odaklı taleplerdir. İnanıyoruz ki; devletimiz, milletimiz ve üreticimiz el ele verdiğinde, bu küresel zorlukların da üstesinden gelmeye devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.
20 Aralık 2025 Cumartesi - 11:58 Bakan Güler: "PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ’Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı" Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, "TSK olarak biz PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ’Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı. Yani biz başarılı operasyonların ardından terör örgütünü silah bırakma evresine getirerek hedefimize ulaştık" dedi.Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, yıl sonu değerlendirme toplantısı çerçevesinde Ankara’da basın mensuplarıyla bir araya geldi. Güler, Bakanlığının 2025 yılı faaliyetlerinin yanı sıra 2026 yılına ilişkin yapılan hazırlıklara ilişkin açıklamalarda bulundu."Yıl başından bugüne kadar 105 PKK’lı fesih kararından itibaren ise 69 PKK’lı terörist teslim olmuştur"Güler, 2025 yılının Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) üstün gayretleriyle sürdürülen terörle mücadelede elde edilen başarıların neticesinde yeni bir sürecin başladığı bir yıl olduğunun altını çizerek, "Terör örgütünün fesih kararı sonrası teslim olan terörist sayısında artış olduğunu da izliyoruz. Yıl başından bugüne kadar 105 PKK’lı fesih kararından itibaren ise 69 PKK’lı terörist teslim olmuştur. Sınırlarımızda ve ötesinde arazi arama-tarama mağara sığınak barınak ile mayın ve el yapımı patlayıcı tespit ve imha çalışmalarımız devam ediyor. Nihai hedefimiz 86 milyon vatandaşımızın ortak temennisi olan terörün sona ermesi terör örgütlerinin tamamen tasfiye edilmesi ve ülkemize yönelik her türlü tehdidin ortadan kaldırılmasıdır. Başta PKK-YPG-SDG olmak üzere hiçbir terör örgütünün bölgede kök salmasına farklı adlar altında faaliyet göstermesine kısacası hiçbir terör oluşumuna ve oldubittiye müsaade etmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim" ifadelerine yer verdi.Irak ile ilişkilerin son dönemde heyetler arası karşılıklı ziyaretler ve imzalanan anlaşmalarla birlikte olumlu yönde ivme kazandığına dikkati çeken Güler, bölgenin terörden arındırılmasına ilişkin hem Merkezi Irak Hükümeti hem de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile anlayış birliği sağlandığını dile getirdi."SDG’nin terör unsurlarından ayrıştırılarak Suriye ordusuna entegrasyonu gerekmektedir"Güler, Suriye’de istikrar ve güvenliğin sağlanması ve terör örgütleriyle mücadele edilmesinin Türkiye’nin milli güvenliği açısından hayati önemde olduğunu dile getirerek, "SDG’nin terör unsurlarından ayrıştırılarak Suriye ordusuna entegrasyonu, ayrılıkçı ve adem-i merkeziyetçi söylemi terk etmesi, merkezi otoriteye bağlanması, ayrıca sahada paralel güvenlik yapılarının kesinlikle ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye olarak, süreci en başından itibaren çok yakından ve titizlikle takip ediyoruz" diye konuştu."İsrail, kendi güvenliğine ilişkin hassasiyetlerini Suriye’ye saldırarak çözemeyeceğini idrak etmeli"İsrail’in son dönemde benimsediği, şüpheci güvenlik anlayışına dayalı, Suriye hükümeti aleyhine devlet dışı aktörleri kışkırtıcı ve orantısız güç kullanan yaklaşımının, bölgedeki dengeleri daha da zedelemediğini aktaran Güler, "İsrail’in nefret dili kullanarak Türkiye’yi bölge için tehdit gösteren açıklamalarının aksine Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde, istikrarın korunmasına ve terörle mücadele hedefine odaklanmıştır. Buna karşın, İsrail’in sürdürdüğü istikrarsızlaştırıcı askerî tutum ve oluşturmak istediği Suriye, Türkiye’nin de doğrudan millî güvenliğini etkileyen bir tehdit alanı oluşturmaktadır. İsrail, kendi güvenliğine ilişkin hassasiyetlerini Suriye’ye saldırarak, onu istikrarsızlaştırarak çözemeyeceğini idrak etmeli; Suriye’nin yeni yönetimiyle işbirliği temelinde, iyi komşuluk ve mütekabiliyet prensiplerine uygun olarak ilişki kurmalıdır" ifadelerine yer verdi."Hudutlarda 9 bin 694 düzensiz göçmen ile 182 terörist ve bin 880 kilogram uyuşturucu madde yakalandı"Hudutların mevcut ve muhtemel tehditlere göre alınan tedbirlerin sürekli olarak yenilendiği bir anlayışla ve dünya standartlarında korunduğunu söyleyen Güler, "Hudutlarımızda yasa dışı geçişler kaçakçılık ve diğer tüm tehditlere karşı sürdürülen etkin mücadele kapsamında 1 Ocak’tan itibaren 65 bin 350 kişinin geçişi engellenmiş yakalanan 9 bin 694 düzensiz göçmen ile 182 terörist ve bin 880 kilogram uyuşturucu madde kolluk kuvvetlerine teslim edilmiştir" dedi.Türkiye’nin sınır güvenlik sisteminin olağanüstü gayreti teknolojik altyapının sürekli geliştirilmesi ve çok katmanlı güvenlik anlayışıyla etkileyici ve örnek seviyede olduğunu söyleyen Güler, hudut güvenlik sistemimiz pek çok NATO ve bölge ülkesi tarafından örnek alınan bir model haline de geldiğini belirtti.Güler, TSK’nın Ege ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinin milli çıkarlar doğrultusunda yürütüldüğünü ve uluslararası hukuka dayalı, yapıcı ve sorumlu bir duruş da sergilendiğini kaydederek, "Yunanistan’ın bölgede zaman zaman gündeme getirdiği tek taraflı girişimlere karşı da gerekli diplomatik adımlar atılmakta uluslararası hukuk temelinde ve mütekabiliyet esasıyla her türlü tedbir tavizsiz şekilde hayata geçirilmektedir. Zaman zaman iki ülkenin liderleri tarafından ortaya konan yapıcı çalışmaları sekteye uğratmaya yönelik eylem ve söylemlerle karşılaşıyoruz. Türk ve Yunan halkları arasına fitne sokmak suretiyle siyasi kariyer yapma çabası içinde olanlar tehdit paranoyasından kurtulmalı süreci baltalamaktan vazgeçmelidirler. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine tehdit oluşturmayan hiç kimse için tehdit değildir. Ancak ülkemize yönelebilecek her türlü tehdidi bertaraf edecek güç ve kararlılıktadır" değerlendirmesinde bulundu."Türkiye’nin KKTC’nin haklarını korumak için her türlü askerî ve siyasi tedbiri alma kararlılığı tamdır"Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlamaya yönelik hiçbir girişimin başarıya ulaşamayacağının da altını çizen Güler, bu doğrultuda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerini de aynı hassasiyetle savunduklarını söyledi. Güler, "Ada’da adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün yegâne yolu Kıbrıs Türklerinin iki devletli eşit, egemen ve eşit uluslararası statüsünün tanınması olduğu gerçeğini uluslararası platformlarda tüm muhataplarımıza açık ve net şekilde ifade ediyoruz. Öte yandan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölge içinden veya dışından aktörlerle geliştirmeye çalıştığı askerî ve siyasi iş birlikleri ile silahlanma faaliyetlerinin Ada’daki barış ortamına hizmet etmediği aksine gerginliği tırmandırdığı da açıktır. Anavatan ve garantör ülke olarak Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve menfaatlerini korumak için her türlü askerî ve siyasi tedbiri alma kararlılığı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tamdır" dedi."Türkiye, Gazze’de güvenliğe yönelik inisiyatiflere katkı vermek ve Gazze’yi yeniden ayağa kaldırmak için hazır"Türkiye’nin İsrail’in Filistin halkına yönelik işgal ilhak politikalarının sona ermesi çağrısında bulunduğunu ve İsrail’in Gazze’ye saldırılarına karşı uluslararası toplumu sorumluluk almaya davet ettiğini söyleyen Güler, bu çerçevede Ekim ayında Türkiye’nin de yoğun çabasıyla İsrail ve Filistin arasında ateşkese varıldığını hatırlattı. Güler, "Gazze’de insani yardım faaliyetlerine katılmak, güvenliğe yönelik inisiyatiflere katkı vermek ve Gazze’yi yeniden ayağa kaldırmak için devletimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde tüm kurumları ile her türlü platformda her zaman yardıma hazır olduğunu dile getirmek istiyorum" dedi.Karadeniz’de, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın bölgesel güvenlik ve istikrar açısından hassasiyetini koruduğunu söyleyen Güler, Türkiye savaşın başladığı ilk günden bu yana "Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz" anlayışıyla adil bir barışın tesisine yönelik çok boyutlu ve samimi girişimlerini sürdürdüğünü söyledi.Güler, bu doğrultuda Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tarafsız dikkatli ve tavizsiz bir şekilde uygulamaya devam ettiklerini dile getirdi.Türkiye’nin NATO’ya katkısının ve taahhütlerinin kesintisiz ve örnek teşkil edecek bir şekilde başarıyla sürdüğünü söyleyerek, "Bu kapsamda ülkemiz, 2025 yılında NATO’nun Deniz Komuta Kontrol yapısındaki 5 görev gücünden 2’sinin komutasını üstlenmiş, yılın ilk yarısında Akdeniz ve Ege’deki NATO deniz görev gruplarına komuta etmiş, Macaristan, Bulgaristan, Slovakya ve Polonya’daki İleri Kara Birliklerine aktif katkılar sağlamıştır. NATO Mukabele Kuvveti Hava Komuta Kontrol, NATO Amfibi Görev Kuvveti Komutanlığı ve Çıkarma Kuvveti Komutanlığı görevlerini 2025-2026 döneminde yürüteceğiz" ifadelerini kullandı.TSK’nın yüksek hazırlık seviyesini muhafaza etmek, etkinliğini ve caydırıcılığını daha da artırmak amacıyla ulusal ve uluslararası eğitim ve tatbikat faaliyetlerini de aralıksız sürdürdüğünü de söyleyen Güler, şu ifadelere yer verdi:"Kara Kuvvetlerimiz, 16 bölgede aynı anda harekât icra etmiş ve etmekte, Deniz Kuvvetlerimiz, 141 bin saat seyir gerçekleştirmiş, Hava Kuvvetlerimiz, 75 bin 647 sorti, 120 bin 649 saat uçuş yapmıştır. Farklı coğrafyalarda 70 bin personel ile 20 görev icra edilmektedir. 1 Ocak’tan itibaren 43’ü NATO, 29’u Millî, 59’u Davet ve 24’ü Özel olmak üzere toplam 155 tatbikat icra edilmiştir."Güler, İspanya ile yapılan Hürjet ve Endonezya ile yapılan Millî Muharip Uçak (KAAN) anlaşmalarının, Açık Deniz Karakol Gemisi Akhisar’ın NATO ve AB üyesi bir ülkeye yapılan ilk muharip gemi ihracatı kapsamında Romanya’ya satışı, seri üretimine başlanan Altay tankının Türkiye’nin Savunma Sanayi alanındaki gelişimini ortaya koyduğunu söyledi.Bayraktar Kızılelma İnsansız Savaş Uçağı’nın, Aselsan üretimi Murad Aesa radarını kullanarak Karadeniz’de TÜBİTAK-SAGE tarafından geliştirilen Gökdoğan Görüş Ötesi Hava-Hava Füzesi ile dünyada bir ilki gerçekleştirdiğini ve havadaki hedefi başarıyla imha ettiğini hatırlatan Güler, KAAN, Hürjet ve Kızılelma’yla ilgili olarak dost ve müttefik ülkelerden yoğun talep geldiğini dile getirdi.Güler, şu ifadelere yer verdi:"Millî Uçak Gemimizin üretilmesi çalışmalarına, çelik kubbenin de bir parçası olarak hava savunma yeteneklerimize önemli katkılar sağlayacak TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi ile ’Millî Denizaltı’mızın (MİLDEN) ilk test bloğu inşalarına da başlanmıştır. ASFAT Anonim Şirketimiz, hem yurt içinde hem de dost ve müttefik ülkelerle yürütülen kritik projelerde büyük başarılara da imza atmaktadır. Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketimiz ise sahip olduğu köklü tecrübe ve teknik altyapı ile millî mühimmat üretimini geliştirmeye devam etmektedir. Bakanlığımızı ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizi hedef alan gerçeklikten uzak, maksatlı ve sistematik dezenformasyon çabalarını yakından takip etmekteyiz.""SDG konusunda ABD ile görüş farklılığımız azalıyor"Toplantı, Bakan Güler’in açıklamalarının ardından basın mensuplarının soru-cevap bölümüyle devam etti.Güler, SDG konusunda ABD ile görüş ayrılığı olup olmadığına ilişkin sorulan soruya, "SDG’nin entegrasyonu konusunda ABD ile görüşmelerimiz devam ediyor. ABD’nin düşünceleri epey değişti. ABD’li dostlarımız şu anda gerçekleri daha iyi görüyor ve bu konudaki görüş farklılığımız azalıyor. Biz ne istediğimizi açık açık ifade ettik. Bu konudan geri adım yok. Mutlak surette Suriye ordusuna entegre olacaklar. SDG de entegrasyondan bahsediyor ama onların bahsettiği birlik halinde entegrasyon. Birlik olarak değil ferdi olarak entegre olmaları lazım. Aksi halde bunun adı entegrasyon olmaz" diye konuştu.SDG’nin Suriye ordusuna entegre olmaması halinde ise Bakan Güler, "İhtiyaç duyulduğunda gerekeni kimseye sormadan yaparız" dedi.Suriye’ye terörle mücadele konusunda eğitim verildiğini hatırlatan Güler, "Azerbaycan’a, Libya’ya ve Somali’ye eğitim desteğini nasıl sağladıysak aynısını onlara da sağlayabiliriz. Eğitimlerine Türkiye’de başladık ve devam ediyoruz. Suriye’nin terörle mücadelesine yardımcı olmamız gerektiğini düşünüyoruz ve çalışmalarımızı da bu yönde sürdürüyoruz" şeklinde konuştu."PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ’Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı"Terörsüz Türkiye sürecine ilişkin soruları da yanıtlayan Güler, "TSK olarak biz PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ’Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı. Yani biz başarılı operasyonların ardından terör örgütünü silah bırakma evresine getirerek hedefimize ulaştık. Biz şimdi Terörsüz Türkiye hedefine başarıyla ulaşarak kardeşliğimizin sürekli olmasını istiyoruz. Vatandaşlarımızın şundan emin olması gerekir; TSK, Bakanlığımız, devletimizin ilgili birimleri bu süreçte ne olup bittiğinin farkındadır. Geçmişte terörle mücadelede sarf ettiğimiz dikkati aynı hassasiyetle bugün de terörsüz Türkiye sürecinde sarf ediyoruz. Süreç terör örgütünün istediği şekilde değil, devletimizin belirlediği ve istediği şekilde devam edecek" değerlendirmesinde bulundu.İsrail-İran savaşı esnasında İran’daki PJAK’lı teröristlerin, İran’da yönetimin değişeceğini düşündüğünü söyleyen Güler, "İsrail-İran arasındaki çatışma istedikleri şekilde sonuçlanmadı ve İran PJAK’a operasyon yaparak ağır zayiat verdirdi. Terör örgütü PKK, silah bırakma açıklamasının ardından Irak’ın kuzeyinden birçok terörist ve silah-mühimmatı İran’a aktarmaya çalıştı. Biz bunları her gün İran’a bildirdik. Onlar da fırsat buldukça operasyonlar icra ediyorlar. İran da bu vesileyle terör örgütü PJAK’ın gerçek yüzünü daha iyi görmüş oldu" ifadelerine yer verdi."Düşen C-130 tipi kargo uçağımızın kara kutusu halen TUSAŞ’ta incelenmeye devam ediyor"Azerbaycan’dan dönerken düşen C-130 kargo uçağına ilişkin de konuşan Güler, "1C-130’ları 1964’te kullanmaya başladık. O günden bu yana böyle bir kaza yaşanmamıştı. C-130’lar bugün hala dünyada en emniyetli uçaklar olarak tam 70 ülke tarafından kullanılıyor. Bu kazadan sonra bütün C-130 uçaklarımızın tamamını kontrole aldık. Bu kontrolü tamamlamayı müteakip uçaklarımızı kullanmaya devam edeceğiz. Düşen uçağımızın kara kutusu halen TUSAŞ’ta incelenmeye devam ediyor. Kaza kırım heyetimiz de çalışmalarını sürdürüyor. Daha tamamlanmadı. Uçağımızın düşüş sebebi hakkında sonuç ne çıkarsa çıksın şeffaflıkla açıklayacağız" açıklamasında bulundu.Bakan Güler, 15 Aralık’ta F-16’lar tarafından vurularak düşürülen İHA’nın Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Karadeniz’de kullanılan bir İHA olduğunu ve kontrolden çıktığını dile getirdi. Enkaz arama çalışmalarının devam ettiğini söyleyen Güler, İHA’nın enkazının ulaşıldığında yapılacak incelemeyle kamuoyunun bilgilendirileceğini söyledi."Eurofighter uçakları 2030’da 6 tane, 2031’de 8 tane, 2032’de de 6 tane olacak şekilde envantere girecek"Türkiye’nin Eurofıghter tedarikine ilişkin de bilgilendirmelerde bulunan Güler, şu ifadelere yer verdi:"Biz İngiltere ile yaptığımız anlaşma ile 20 tane yeni üretim Eurofighter uçağını satın alıyoruz. Üretilecek Eurofighter uçakları 2030’da 6 tane, 2031’de 8 tane, 2032’de de 6 tane olacak şekilde envantere girecek. Ayrıca hem Katar hem de Umman ile Eurofighter uçağı tedariki görüşmelerimiz olumlu şekilde devam ediyor. Katar’dan alacağımız Eurofighterlar, çok az uçuşu olan hazır uçaklar. Katarlı kardeşlerimiz çok büyük anlayış gösteriyorlar. Bu uçakları Katar’daki mühimmat ve malzemeleri ile birlikte alacağız. Umman’dan alacağımız uçaklar da az uçuş yapmış uçaklar. Hangarlarda duruyorlar. Umman’dan tedarik edilecek uçakların AESA radarı, METEOR atma kabiliyeti ile güncel aviyonik sistemlerle modernize edilmesi gerekiyor. Modernizasyonun 12 uçak için 2028 yılında tamamlanmasını bekliyoruz. Biz Eurofighter uçaklarını Meteor füzeleriyle birlikte alıyoruz. Bu uçaklarda kendi milli yazılımlarımızla kendi mühimmatımızı da kullanabileceğiz. Bu süreçte de Meteor füzesinden daha iyisini yaparak, isterlerse de onlara satacağız.""Yunanistan’ın gayri askeri statüdeki adalara da hava savunma sistemlerini yerleştireceklerine dair haberlere ilişkin bu konuda gerekli çalışmaları yapıyoruz"Yunanistan, İsrail ve GKRY’nin bir araya gelmesinin ve anlaşmalar imzalamasının Türkiye için bir tehdit oluşturamayacağını söyleyen Güler, "Biz de birçok ülke ile anlaşmalar imzalıyoruz. Ama bu anlaşmaları belli bir ülkeye karşı yapmıyoruz. Gayri askeri statüdeki adalara da İsrail’den alacakları hava savunma sistemlerini yerleştireceklerine dair haberler gündeme geliyor. Buralar adı üzerinde Gayri Askeri Statüdeki Adalar, yani hukuken silahlandırılmaması gereken adalar. Biz bu konuda gerekli çalışmaları yapıyoruz. Öyle çok fazla heveslenmesinler. Yunanistan Savunma Bakanı Dendias 2030 diye bir projeksiyon açıkladı. Artık kadınları da askere alalım diyorlar. Yunan Kara ve Deniz Kuvvetlerine müracaat eden neredeyse kimse yok. Yani personel temini onlar için büyük bir sorun" değerlendirmesinde bulundu.
20 Aralık 2025 Cumartesi - 11:14 Bakan Güler: "PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ’Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı" Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, "TSK olarak biz PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ’Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı. Yani biz başarılı operasyonların ardından terör örgütünü silah bırakma evresine getirerek hedefimize ulaştık" dedi. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, yıl sonu değerlendirme toplantısı çerçevesinde Ankara’da basın mensuplarıyla bir araya geldi. Güler, Bakanlığının 2025 yılı faaliyetlerinin yanı sıra 2026 yılına ilişkin yapılan hazırlıklara ilişkin açıklamalarda bulundu. "Yıl başından bugüne kadar 105 PKK’lı fesih kararından itibaren ise 69 PKK’lı terörist teslim olmuştur" Güler, 2025 yılının Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) üstün gayretleriyle sürdürülen terörle mücadelede elde edilen başarıların neticesinde yeni bir sürecin başladığı bir yıl olduğunun altını çizerek, "Terör örgütünün fesih kararı sonrası teslim olan terörist sayısında artış olduğunu da izliyoruz. Yıl başından bugüne kadar 105 PKK’lı fesih kararından itibaren ise 69 PKK’lı terörist teslim olmuştur. Sınırlarımızda ve ötesinde arazi arama-tarama mağara sığınak barınak ile mayın ve el yapımı patlayıcı tespit ve imha çalışmalarımız devam ediyor. Nihai hedefimiz 86 milyon vatandaşımızın ortak temennisi olan terörün sona ermesi terör örgütlerinin tamamen tasfiye edilmesi ve ülkemize yönelik her türlü tehdidin ortadan kaldırılmasıdır. Başta PKK-YPG-SDG olmak üzere hiçbir terör örgütünün bölgede kök salmasına farklı adlar altında faaliyet göstermesine kısacası hiçbir terör oluşumuna ve oldubittiye müsaade etmeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim" ifadelerine yer verdi. Irak ile ilişkilerin son dönemde heyetler arası karşılıklı ziyaretler ve imzalanan anlaşmalarla birlikte olumlu yönde ivme kazandığına dikkati çeken Güler, bölgenin terörden arındırılmasına ilişkin hem Merkezi Irak Hükümeti hem de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile anlayış birliği sağlandığını dile getirdi. "SDG’nin terör unsurlarından ayrıştırılarak Suriye ordusuna entegrasyonu gerekmektedir" Güler, Suriye’de istikrar ve güvenliğin sağlanması ve terör örgütleriyle mücadele edilmesinin Türkiye’nin milli güvenliği açısından hayati önemde olduğunu dile getirerek, "SDG’nin terör unsurlarından ayrıştırılarak Suriye ordusuna entegrasyonu, ayrılıkçı ve adem-i merkeziyetçi söylemi terk etmesi, merkezi otoriteye bağlanması, ayrıca sahada paralel güvenlik yapılarının kesinlikle ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye olarak, süreci en başından itibaren çok yakından ve titizlikle takip ediyoruz" diye konuştu. "İsrail, kendi güvenliğine ilişkin hassasiyetlerini Suriye’ye saldırarak çözemeyeceğini idrak etmeli" İsrail’in son dönemde benimsediği, şüpheci güvenlik anlayışına dayalı, Suriye hükümeti aleyhine devlet dışı aktörleri kışkırtıcı ve orantısız güç kullanan yaklaşımının, bölgedeki dengeleri daha da zedelemediğini aktaran Güler, "İsrail’in nefret dili kullanarak Türkiye’yi bölge için tehdit gösteren açıklamalarının aksine Türkiye, uluslararası hukuk çerçevesinde, istikrarın korunmasına ve terörle mücadele hedefine odaklanmıştır. Buna karşın, İsrail’in sürdürdüğü istikrarsızlaştırıcı askerî tutum ve oluşturmak istediği Suriye, Türkiye’nin de doğrudan millî güvenliğini etkileyen bir tehdit alanı oluşturmaktadır. İsrail, kendi güvenliğine ilişkin hassasiyetlerini Suriye’ye saldırarak, onu istikrarsızlaştırarak çözemeyeceğini idrak etmeli; Suriye’nin yeni yönetimiyle işbirliği temelinde, iyi komşuluk ve mütekabiliyet prensiplerine uygun olarak ilişki kurmalıdır" ifadelerine yer verdi. "Hudutlarda 9 bin 694 düzensiz göçmen ile 182 terörist ve bin 880 kilogram uyuşturucu madde yakalandı" Hudutların mevcut ve muhtemel tehditlere göre alınan tedbirlerin sürekli olarak yenilendiği bir anlayışla ve dünya standartlarında korunduğunu söyleyen Güler, "Hudutlarımızda yasa dışı geçişler kaçakçılık ve diğer tüm tehditlere karşı sürdürülen etkin mücadele kapsamında 1 Ocak’tan itibaren 65 bin 350 kişinin geçişi engellenmiş yakalanan 9 bin 694 düzensiz göçmen ile 182 terörist ve bin 880 kilogram uyuşturucu madde kolluk kuvvetlerine teslim edilmiştir" dedi. Türkiye’nin sınır güvenlik sisteminin olağanüstü gayreti teknolojik altyapının sürekli geliştirilmesi ve çok katmanlı güvenlik anlayışıyla etkileyici ve örnek seviyede olduğunu söyleyen Güler, hudut güvenlik sistemimiz pek çok NATO ve bölge ülkesi tarafından örnek alınan bir model haline de geldiğini belirtti. Güler, TSK’nın Ege ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinin milli çıkarlar doğrultusunda yürütüldüğünü ve uluslararası hukuka dayalı, yapıcı ve sorumlu bir duruş da sergilendiğini kaydederek, "Yunanistan’ın bölgede zaman zaman gündeme getirdiği tek taraflı girişimlere karşı da gerekli diplomatik adımlar atılmakta uluslararası hukuk temelinde ve mütekabiliyet esasıyla her türlü tedbir tavizsiz şekilde hayata geçirilmektedir. Zaman zaman iki ülkenin liderleri tarafından ortaya konan yapıcı çalışmaları sekteye uğratmaya yönelik eylem ve söylemlerle karşılaşıyoruz. Türk ve Yunan halkları arasına fitne sokmak suretiyle siyasi kariyer yapma çabası içinde olanlar tehdit paranoyasından kurtulmalı süreci baltalamaktan vazgeçmelidirler. Türk Silahlı Kuvvetleri, kendisine tehdit oluşturmayan hiç kimse için tehdit değildir. Ancak ülkemize yönelebilecek her türlü tehdidi bertaraf edecek güç ve kararlılıktadır" değerlendirmesinde bulundu. "Türkiye’nin KKTC’nin haklarını korumak için her türlü askerî ve siyasi tedbiri alma kararlılığı tamdır" Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlamaya yönelik hiçbir girişimin başarıya ulaşamayacağının da altını çizen Güler, bu doğrultuda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve menfaatlerini de aynı hassasiyetle savunduklarını söyledi. Güler, "Ada’da adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümün yegâne yolu Kıbrıs Türklerinin iki devletli eşit, egemen ve eşit uluslararası statüsünün tanınması olduğu gerçeğini uluslararası platformlarda tüm muhataplarımıza açık ve net şekilde ifade ediyoruz. Öte yandan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölge içinden veya dışından aktörlerle geliştirmeye çalıştığı askerî ve siyasi iş birlikleri ile silahlanma faaliyetlerinin Ada’daki barış ortamına hizmet etmediği aksine gerginliği tırmandırdığı da açıktır. Anavatan ve garantör ülke olarak Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkının meşru hak ve menfaatlerini korumak için her türlü askerî ve siyasi tedbiri alma kararlılığı bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tamdır" dedi. "Türkiye, Gazze’de güvenliğe yönelik inisiyatiflere katkı vermek ve Gazze’yi yeniden ayağa kaldırmak için hazır" Türkiye’nin İsrail’in Filistin halkına yönelik işgal ilhak politikalarının sona ermesi çağrısında bulunduğunu ve İsrail’in Gazze’ye saldırılarına karşı uluslararası toplumu sorumluluk almaya davet ettiğini söyleyen Güler, bu çerçevede Ekim ayında Türkiye’nin de yoğun çabasıyla İsrail ve Filistin arasında ateşkese varıldığını hatırlattı. Güler, "Gazze’de insani yardım faaliyetlerine katılmak, güvenliğe yönelik inisiyatiflere katkı vermek ve Gazze’yi yeniden ayağa kaldırmak için devletimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde tüm kurumları ile her türlü platformda her zaman yardıma hazır olduğunu dile getirmek istiyorum" dedi. Karadeniz’de, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın bölgesel güvenlik ve istikrar açısından hassasiyetini koruduğunu söyleyen Güler, Türkiye savaşın başladığı ilk günden bu yana "Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz" anlayışıyla adil bir barışın tesisine yönelik çok boyutlu ve samimi girişimlerini sürdürdüğünü söyledi. Güler, bu doğrultuda Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tarafsız dikkatli ve tavizsiz bir şekilde uygulamaya devam ettiklerini dile getirdi. Türkiye’nin NATO’ya katkısının ve taahhütlerinin kesintisiz ve örnek teşkil edecek bir şekilde başarıyla sürdüğünü söyleyerek, "Bu kapsamda ülkemiz, 2025 yılında NATO’nun Deniz Komuta Kontrol yapısındaki 5 görev gücünden 2’sinin komutasını üstlenmiş, yılın ilk yarısında Akdeniz ve Ege’deki NATO deniz görev gruplarına komuta etmiş, Macaristan, Bulgaristan, Slovakya ve Polonya’daki İleri Kara Birliklerine aktif katkılar sağlamıştır. NATO Mukabele Kuvveti Hava Komuta Kontrol, NATO Amfibi Görev Kuvveti Komutanlığı ve Çıkarma Kuvveti Komutanlığı görevlerini 2025-2026 döneminde yürüteceğiz" ifadelerini kullandı. TSK’nın yüksek hazırlık seviyesini muhafaza etmek, etkinliğini ve caydırıcılığını daha da artırmak amacıyla ulusal ve uluslararası eğitim ve tatbikat faaliyetlerini de aralıksız sürdürdüğünü de söyleyen Güler, şu ifadelere yer verdi: "Kara Kuvvetlerimiz, 16 bölgede aynı anda harekât icra etmiş ve etmekte, Deniz Kuvvetlerimiz, 141 bin saat seyir gerçekleştirmiş, Hava Kuvvetlerimiz, 75 bin 647 sorti, 120 bin 649 saat uçuş yapmıştır. Farklı coğrafyalarda 70 bin personel ile 20 görev icra edilmektedir. 1 Ocak’tan itibaren 43’ü NATO, 29’u Millî, 59’u Davet ve 24’ü Özel olmak üzere toplam 155 tatbikat icra edilmiştir." Güler, İspanya ile yapılan Hürjet ve Endonezya ile yapılan Millî Muharip Uçak (KAAN) anlaşmalarının, Açık Deniz Karakol Gemisi Akhisar’ın NATO ve AB üyesi bir ülkeye yapılan ilk muharip gemi ihracatı kapsamında Romanya’ya satışı, seri üretimine başlanan Altay tankının Türkiye’nin Savunma Sanayi alanındaki gelişimini ortaya koyduğunu söyledi. Bayraktar Kızılelma İnsansız Savaş Uçağı’nın, Aselsan üretimi Murad Aesa radarını kullanarak Karadeniz’de TÜBİTAK-SAGE tarafından geliştirilen Gökdoğan Görüş Ötesi Hava-Hava Füzesi ile dünyada bir ilki gerçekleştirdiğini ve havadaki hedefi başarıyla imha ettiğini hatırlatan Güler, KAAN, Hürjet ve Kızılelma’yla ilgili olarak dost ve müttefik ülkelerden yoğun talep geldiğini dile getirdi. Güler, şu ifadelere yer verdi: "Millî Uçak Gemimizin üretilmesi çalışmalarına, çelik kubbenin de bir parçası olarak hava savunma yeteneklerimize önemli katkılar sağlayacak TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi ile ’Millî Denizaltı’mızın (MİLDEN) ilk test bloğu inşalarına da başlanmıştır. ASFAT Anonim Şirketimiz, hem yurt içinde hem de dost ve müttefik ülkelerle yürütülen kritik projelerde büyük başarılara da imza atmaktadır. Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketimiz ise sahip olduğu köklü tecrübe ve teknik altyapı ile millî mühimmat üretimini geliştirmeye devam etmektedir. Bakanlığımızı ve Türk Silahlı Kuvvetlerimizi hedef alan gerçeklikten uzak, maksatlı ve sistematik dezenformasyon çabalarını yakından takip etmekteyiz." "SDG konusunda ABD ile görüş farklılığımız azalıyor" Toplantı, Bakan Güler’in açıklamalarının ardından basın mensuplarının soru-cevap bölümüyle devam etti. Güler, SDG konusunda ABD ile görüş ayrılığı olup olmadığına ilişkin sorulan soruya, "SDG’nin entegrasyonu konusunda ABD ile görüşmelerimiz devam ediyor. ABD’nin düşünceleri epey değişti. ABD’li dostlarımız şu anda gerçekleri daha iyi görüyor ve bu konudaki görüş farklılığımız azalıyor. Biz ne istediğimizi açık açık ifade ettik. Bu konudan geri adım yok. Mutlak surette Suriye ordusuna entegre olacaklar. SDG de entegrasyondan bahsediyor ama onların bahsettiği birlik halinde entegrasyon. Birlik olarak değil ferdi olarak entegre olmaları lazım. Aksi halde bunun adı entegrasyon olmaz" diye konuştu. SDG’nin Suriye ordusuna entegre olmaması halinde ise Bakan Güler, "İhtiyaç duyulduğunda gerekeni kimseye sormadan yaparız" dedi. Suriye’ye terörle mücadele konusunda eğitim verildiğini hatırlatan Güler, "Azerbaycan’a, Libya’ya ve Somali’ye eğitim desteğini nasıl sağladıysak aynısını onlara da sağlayabiliriz. Eğitimlerine Türkiye’de başladık ve devam ediyoruz. Suriye’nin terörle mücadelesine yardımcı olmamız gerektiğini düşünüyoruz ve çalışmalarımızı da bu yönde sürdürüyoruz" şeklinde konuştu. "PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ’Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı" Terörsüz Türkiye sürecine ilişkin soruları da yanıtlayan Güler, "TSK olarak biz PKK’yı tam bitirdiğimiz anda terör örgütü de ’Terörsüz Türkiye’ sürecine uyacağını açıkladı. Yani biz başarılı operasyonların ardından terör örgütünü silah bırakma evresine getirerek hedefimize ulaştık. Biz şimdi Terörsüz Türkiye hedefine başarıyla ulaşarak kardeşliğimizin sürekli olmasını istiyoruz. Vatandaşlarımızın şundan emin olması gerekir; TSK, Bakanlığımız, devletimizin ilgili birimleri bu süreçte ne olup bittiğinin farkındadır. Geçmişte terörle mücadelede sarf ettiğimiz dikkati aynı hassasiyetle bugün de terörsüz Türkiye sürecinde sarf ediyoruz. Süreç terör örgütünün istediği şekilde değil, devletimizin belirlediği ve istediği şekilde devam edecek" değerlendirmesinde bulundu. İsrail-İran savaşı esnasında İran’daki PJAK’lı teröristlerin, İran’da yönetimin değişeceğini düşündüğünü söyleyen Güler, "İsrail-İran arasındaki çatışma istedikleri şekilde sonuçlanmadı ve İran PJAK’a operasyon yaparak ağır zayiat verdirdi. Terör örgütü PKK, silah bırakma açıklamasının ardından Irak’ın kuzeyinden birçok terörist ve silah-mühimmatı İran’a aktarmaya çalıştı. Biz bunları her gün İran’a bildirdik. Onlar da fırsat buldukça operasyonlar icra ediyorlar. İran da bu vesileyle terör örgütü PJAK’ın gerçek yüzünü daha iyi görmüş oldu" ifadelerine yer verdi. "Düşen C-130 tipi kargo uçağımızın kara kutusu halen TUSAŞ’ta incelenmeye devam ediyor" Azerbaycan’dan dönerken düşen C-130 kargo uçağına ilişkin de konuşan Güler, "1C-130’ları 1964’te kullanmaya başladık. O günden bu yana böyle bir kaza yaşanmamıştı. C-130’lar bugün hala dünyada en emniyetli uçaklar olarak tam 70 ülke tarafından kullanılıyor. Bu kazadan sonra bütün C-130 uçaklarımızın tamamını kontrole aldık. Bu kontrolü tamamlamayı müteakip uçaklarımızı kullanmaya devam edeceğiz. Düşen uçağımızın kara kutusu halen TUSAŞ’ta incelenmeye devam ediyor. Kaza kırım heyetimiz de çalışmalarını sürdürüyor. Daha tamamlanmadı. Uçağımızın düşüş sebebi hakkında sonuç ne çıkarsa çıksın şeffaflıkla açıklayacağız" açıklamasında bulundu. Bakan Güler, 15 Aralık’ta F-16’lar tarafından vurularak düşürülen İHA’nın Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Karadeniz’de kullanılan bir İHA olduğunu ve kontrolden çıktığını dile getirdi. Enkaz arama çalışmalarının devam ettiğini söyleyen Güler, İHA’nın enkazının ulaşıldığında yapılacak incelemeyle kamuoyunun bilgilendirileceğini söyledi. "Eurofighter uçakları 2030’da 6 tane, 2031’de 8 tane, 2032’de de 6 tane olacak şekilde envantere girecek" Türkiye’nin Eurofıghter tedarikine ilişkin de bilgilendirmelerde bulunan Güler, şu ifadelere yer verdi: "Biz İngiltere ile yaptığımız anlaşma ile 20 tane yeni üretim Eurofighter uçağını satın alıyoruz. Üretilecek Eurofighter uçakları 2030’da 6 tane, 2031’de 8 tane, 2032’de de 6 tane olacak şekilde envantere girecek. Ayrıca hem Katar hem de Umman ile Eurofighter uçağı tedariki görüşmelerimiz olumlu şekilde devam ediyor. Katar’dan alacağımız Eurofighterlar, çok az uçuşu olan hazır uçaklar. Katarlı kardeşlerimiz çok büyük anlayış gösteriyorlar. Bu uçakları Katar’daki mühimmat ve malzemeleri ile birlikte alacağız. Umman’dan alacağımız uçaklar da az uçuş yapmış uçaklar. Hangarlarda duruyorlar. Umman’dan tedarik edilecek uçakların AESA radarı, METEOR atma kabiliyeti ile güncel aviyonik sistemlerle modernize edilmesi gerekiyor. Modernizasyonun 12 uçak için 2028 yılında tamamlanmasını bekliyoruz. Biz Eurofighter uçaklarını Meteor füzeleriyle birlikte alıyoruz. Bu uçaklarda kendi milli yazılımlarımızla kendi mühimmatımızı da kullanabileceğiz. Bu süreçte de Meteor füzesinden daha iyisini yaparak, isterlerse de onlara satacağız." "Yunanistan’ın gayri askeri statüdeki adalara da hava savunma sistemlerini yerleştireceklerine dair haberlere ilişkin bu konuda gerekli çalışmaları yapıyoruz" Yunanistan, İsrail ve GKRY’nin bir araya gelmesinin ve anlaşmalar imzalamasının Türkiye için bir tehdit oluşturamayacağını söyleyen Güler, "Biz de birçok ülke ile anlaşmalar imzalıyoruz. Ama bu anlaşmaları belli bir ülkeye karşı yapmıyoruz. Gayri askeri statüdeki adalara da İsrail’den alacakları hava savunma sistemlerini yerleştireceklerine dair haberler gündeme geliyor. Buralar adı üzerinde Gayri Askeri Statüdeki Adalar, yani hukuken silahlandırılmaması gereken adalar. Biz bu konuda gerekli çalışmaları yapıyoruz. Öyle çok fazla heveslenmesinler. Yunanistan Savunma Bakanı Dendias 2030 diye bir projeksiyon açıkladı. Artık kadınları da askere alalım diyorlar. Yunan Kara ve Deniz Kuvvetlerine müracaat eden neredeyse kimse yok. Yani personel temini onlar için büyük bir sorun" değerlendirmesinde bulundu.
Bitlis’te güvenlik güçlerinin araç filosu güçlendirildi
05 Aralık 2025 Cuma - 15:22 Bitlis’te güvenlik güçlerinin araç filosu güçlendirildi Bitlis genelinde görev yapan emniyet ve jandarma birimlerine toplam 86 adet yeni hizmet aracı teslim edildi. Bitlis Valiliği koordinesinde gerçekleşen teslim programında, araçlar farklı birimlerde kullanılmak üzere dağıtıldı. 54 tanesi Bitlisli iş insanları tarafından hibe edilen toplam 86 yeni araçların özellikle asayiş, trafik, kırsal güvenlik, olay yeri inceleme ve devriye faaliyetlerinde önemli katkı sağlaması bekleniyor. Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen araç teslim töreni saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Törende konuşan Bitlis Valisi Ahmet Karakaya, "Geçen hafta İstanbul’da Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleri ve İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya’nın katılımı ile Türkiye genelinde 9 bin 200 aracın teslim töreni gerçekleştirildi" dedi. Asayiş, güvenlik ve trafik hizmetlerinin her yerde olduğu gibi Bitlis’te de sunulan kamu hizmetlerinin en önemlileri arasında başta geldiğini belirten Karakaya, "Bu hizmetlerin yürütülmesinde hiç şüphesiz bu araçlar hizmet kalitesinin artarak ilimizin güvenliğine, huzuruna ve esenliğine önemli katkılar sağlayacaktır. Biz de biliyoruz ki güçlü devlet ancak güçlü kurumlarla mümkün olmaktadır. Emniyet ve jandarma teşkilatlarımızın her bir mensubu vatan sevgisiyle fedakarca görev yaparak terör örgütlerine diz çöktürmüş, suç çetelerine ciddi darbeler indirmiştir. Devletimizin güvenlik alanındaki kararlılığı sadece araç ve ekipman yatırımlarıyla değil elbette aynı zamanda insan kaynağının güçlendirilmesi, modern teknolojilerinin kullanılması ve vatandaş odaklı anlayışı ile de kendini göstermektedir. Bugün teslim edeceğimiz araçlar sahadaki emniyet ve jandarmamızın hareket kabiliyetini artıracak, operasyonel etkinliğini güçlendirecek ve suçla mücadelede de güvenlik birimlerimizin standartlarını inşallah daha da yükseltecektir. Bitlisli hemşehrilerimizin il, ilçe ve köylerimizde güvenliğini ve huzurunu sağlamak için görev yapacak olan emniyetimize 65 adet ve jandarmamıza 21 adet olmak üzere 86 aracın ilimize kazandırılmasından dolayı Cumhurbaşkanımıza ve İçişleri Bakanımıza şükranlarımızı sunuyoruz" diye konuştu. Düzenlenen törene Bitlis Valisi Ahmet Karakaya, İl Jandarma Komutan Vekili Albay Ahmet Demirel, Emniyet Müdürü Koray Şensoy, Cumhuriyet Başsavcısı Emre Genç, Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necmettin Elmastaş, Belediye Başkan Vekili Necmi Menteş, kurum amirleri STK temsilcileri ve iş adamları katıldı.
Bakan Kurum: "En büyük 250 Uluslararası Müteahhitlik Firması Listesi’nde 45 firmamız ile dünya 2’ncisiyiz"
05 Aralık 2025 Cuma - 15:00 Bakan Kurum: "En büyük 250 Uluslararası Müteahhitlik Firması Listesi’nde 45 firmamız ile dünya 2’ncisiyiz" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, "Bugün Türk müteahhitlik sektörü 137 ülkede faaliyet gösteriyor. Daha da önemlisi ‘En Büyük 250 Uluslararası Müteahhitlik Firması Listesi’nde 45 firmamız ile dünya 2’ncisiyiz" dedi. Bakan Kurum, AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanlığı’nca düzenlenen Uluslararası Yerel Yönetimlerde Kadın Zirvesi’nde konuştu. Deprem bölgesinde inşa seferberliğinin tamamlanma aşamasına geldiğini vurgulayan Bakan Kurum, AK Parti’nin 2002’den bu yana büyümeye ve vatandaşlara hizmet etmeye devam ettiğini belirtti. Bu anlayışla çeyrek asırdır yılmadan çalışmaya devam ettiklerini kaydeden Kurum, "Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ‘bu sorun çözülmez, bu engel aşılmaz’ denilen ne varsa aştık, vatandaşlarımızın ne ihtiyacı varsa karşılamaya devam ettik. Milletimize huzurlu yuvalar yapmayı daima eser siyasetimizin baş tacı yaptık" dedi. "Türk müteahhitlik sektörü 137 ülkede faaliyet gösteriyor" Bakan Kurum, Türkiye’nin şehircilik vizyonu ve konut politikalarına ilişkin, "Yabancı misafirlerimiz de kendi ülkelerinde mutlaka şahit olmuştur. Çünkü bugün Türk müteahhitlik sektörü 137 ülkede faaliyet gösteriyor. Daha da önemlisi ‘En Büyük 250 Uluslararası Müteahhitlik Firması Listesi’nde 45 firmamız ile dünya 2’ncisiyiz. Bu gücümüzü sahada da etkin bir şekilde kullanıyoruz. Bugüne kadar her afette devletimiz yaraları sarmak için gereken her şeyi yapmış, milletimizle el ele afete uğrayan şehirlerimizi ayağa kaldırmıştır. Ama belki de asrın en büyük dayanışmasını ve seferberliğini asrın felaketi sonrasında göstermiştir. 11 ilde 3 bin 481 ayrı şantiyede 200 bin mimar, mühendis, işçi ve emekçi kardeşimiz arı gibi çalışıyor. Bu seferberliğin yaşandığı alan nüfus bakımından Litvanya, yüzölçümü açısından Bulgaristan ve İzlanda kadar bir alandır. Bugün Türkiye, deprem bölgesinde saatte 23, günde 550 konut inşa eden adeta bir Avrupa ülkesi büyüklüğündeki alanı yeniden kuran bir ülkedir. Elde ettiğimiz bu hızla 2 hafta önce Adıyaman’da 350 bininci konut ve iş yerlerimizi tüm sosyal donatılarıyla, parkları, bahçeleriyle birlikte afetzede vatandaşlarımıza teslim ettik. Afetzede kardeşlerimizin neredeyse yüzde 80’ine yakınını evlerine kavuşturduk. İnşallah yıl bitmeden 453 bin konuttan daha da fazlasını teslim edeceğiz. Artık gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki Türkiye asrın felaketini asrın inşa seferberliğine dönüştüren ve asrın dayanışmasıyla ayağa kalkan bir ülkedir. Bugün dünyaya baktığınızda birçok gelişmiş ülkede bile bir afet olduğunda vatandaşını sigorta şirketinin insafına bırakan bir anlayış varken, Türkiye artık afet sonrası hızlı ve kaliteli, aynı zamanda donatılarıyla örnek şehirler kuran anlayışla tüm dünyada bir numaradır" dedi. "Deprem bölgesindeki bu seferberlik, vatanımızın geleceğini inşa etmiştir" 11 ilde yürütülen çalışmaları öncesi ve sonrası görselleriyle birlikte anlatan Bakan Kurum, "Küresel platformlarda görüştüğümüz herkesin, uluslararası kuruluşların, dost ve kardeş ülke liderlerinin de şahitliğiyle söylüyorum ki deprem bölgesinde; tarihin en kapsamlı konut hareketi başarıyla tamamlanmıştır. Deprem bölgesindeki bu seferberlik, sadece bir ülkenin, bölgenin değil, büyük ve güçlü Türkiye’nin teminatı olmuş, cennet vatanımızın geleceğini inşa etmiştir. Bu süreçten en çok da kadınlarımız ve aileler etkilendi. İlk gün de ailelerimizin yanındaydık, en büyük desteği ve duaları da annelerimizden, ailelerimizden aldık. O acı günlerde konteynerlerde, çadırlarda beraberdik, şimdi de yeni yuvalarında ziyaret ediyor, mutlulukla bir ve beraber oluyoruz. O gün birlikte ağlıyorduk, bugün birlikte gülüyoruz. İnanın bu mutluluğu anlatabilmenin imkanı yok, çünkü mutluluğun bir tarifi yok. Dünyada belki de eşi benzeri görülmeyen, ayakları yere basan ve geleceği öngören en büyük konut politikasını Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Türkiye başlatmıştır. Devletimizin konut politikalarının merkezinde, vatandaşımızın ev sahibi olma isteği, yeni yuvasına kavuşma hayali vardır; yani doğrudan doğruya sosyal devlet anlayışı vardır. Aileyi koruma bakışı vardır. Bu kapsamda şimdiye kadar TOKİ eliyle 1 milyon 750 bin sosyal konutu milletimizin hizmetine sunduk. Şimdi de Cumhurbaşkanımızın açıkladığı Yüzyılın Konut Projesi 500 bin sosyal konutla, sosyal devlet alanında bir devrim yapıyoruz. Deprem riski olan İstanbul’umuza ise 100 bin konut inşa ediyoruz. Buna ilave olarak 15 bin kiralık konut uygulaması yapacağız. Evlerimizi yatay mimari, geleneksel dokuya uygun şekilde inşa edeceğiz. Hepsinde sosyal donatı alanları mahalle de olacak" ifadelerini kullandı. "Türkiye Yüzyılı’nı güvenli evlerin, mutlu ailelerin ve güçlü şehirlerin yüzyılı yapacağız" Bakan Kurum, 500 bin sosyal konut projesinin tüm kriterleriyle ihtiyaç sahibi aileleri gözeten sosyal devlet anlayışının önemli bir adımı olduğunu dile getirerek, "Biz bu projeyle şehit ailelerimizi, gençlerimizi, yaşlılarımızı, emeklilerimizi, engelli vatandaşlarımızı projenin merkezine alarak tüm dünyada gerileyen sosyal devlet anlayışına, Türkiye olarak yeniden soluk veriyoruz. Yüzyılın Konut Projesi’yle 300 sektörü harekete geçirerek istihdamı da büyütüyor; konut arzını artırarak haksız kira artışlarına mani olacağız. İnanıyorum ki asrın inşasında yazdığımız başarı öyküsünü Yüzyılın Konut Projesi’yle zirveye taşıyacağız. Türkiye Yüzyılı’nı güvenli evlerin, mutlu ailelerin ve güçlü şehirlerin yüzyılı yapacağız" dedi. Bakan Kurum, oturumun ardından 81 ilden geleneksel el sanatları ürünleri ve yöresel tatların sergilendiği stantları gezdi.
Özdemir’den önemli mesajlar: Terörsüz Türkiye ve gazetecilere hak iyileştirmesi
05 Aralık 2025 Cuma - 14:37 Özdemir’den önemli mesajlar: Terörsüz Türkiye ve gazetecilere hak iyileştirmesi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir; hem Türkiye’nin terörle mücadelesi hem de medya çalışanlarının sorunlarıyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Bahçeli’nin başlattığı ’Terörsüz Türkiye’ hedefinin artık bir devlet projesi haline geldiğini belirten Özdemir, PKK’nın silah bırakmasıyla Türkiye’nin küresel güç olma yolunda yeni bir döneme girdiğini söyledi. Özdemir ayrıca; FETÖ kaynaklı uluslararası algı operasyonlarına karşı gazetecilerin yurt dışında daha etkin temsil edilebilmesi için yeşil pasaport düzenlemesi ve Ankara’da basın mensuplarına yönelik konut projesinin gerekliliğini vurguladı. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir; hem Türkiye’nin terörle mücadelesine hem de medya sektörüne yönelik dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Medya çalışanlarının özlük haklarına da değinen Özdemir, basın mensuplarına yeşil pasaport verilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca Ankara’da meclis muhabirlerine yönelik TOKİ konut projesinin de gündeme alınabileceğini belirterek medya çalışanlarına destek mesajı verdi. Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin öncülük ettiği ’Terörsüz Türkiye’ hedefinin artık devlet politikası haline geldiğini vurgulayan Özdemir; Türkiye’nin 40 yılı aşkın süredir terörle meşgul edilerek bölgesel ve küresel rekabet avantajlarından uzaklaştırıldığını söyledi. PKK’nın silah bırakmasıyla yeni bir döneme girildiğini belirten Özdemir, hedeflerinin ’Türkiye’nin enerjisini iç meselelerden arındırarak küresel bir güç haline getirmek’ olduğunu ifade etti. MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir; "Bu işin sonu yalnızca terörsüz bir Türkiye’ye kavuşmakla kalmayacak. Allah izin verirse Türkiye’yi küresel bir güç haline getireceğiz. Çünkü 40 yılı aşkın süredir bu ülke terörle mücadelede çok ağır bedeller ödedi. Milletçe bedel ödedik; güvenlik güçlerimiz, Türk Silahlı Kuvvetleri, emniyet ve istihbarat teşkilatlarımız ağır kayıplar verdi. Türkiye, bölgesel ve küresel rekabette çok ciddi fırsatlar yakalayabileceği dönemlerde terör meselesiyle meşgul edildi; iç meselelere hapsedilmeye çalışıldı. Bunun arkasında da her zaman olduğu gibi Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen dış odakların yoğun çabaları vardı. PKK terör örgütü 1978’de Diyarbakır’ın Fis Köyü’nde kuruldu ve kurulduğu günden itibaren sözde dört parçalı bir yapı kurmayı hedefledi. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nde vatandaşlık bağıyla bu ülkeye mensup olan herkesin dili, kökeni ne olursa olsun bu vatan üzerinde eşit haklara ve ortak yaşam hakkına sahip olduğu gerçeği ortadadır. Türkiye’nin artık terörle kaybedecek vakti yoktu. Genel başkanımız da PKK’nın ilan ettiği hedefleri gerçekleştirmesinin mümkün olmadığını belirterek örgütün tamamen feshedilmesi çağrısını yaptı. Terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan’ın da yakalandığı ilk dönemde ’Verebileceğim bir hizmet varsa veririm’ sözünü hatırlatarak, ’Samimiysen örgütü feshet’ çağrısında bulundu. Öcalan da 27 Şubat’ta PKK’ya kongre çağrısı yaparak ‘Örgütü feshedin; artık federalizm, özerklik, ayrı devlet gibi taleplerimiz yok. Ortak yaşamı arayacağız’ dedi. Bunun üzerine PKK kongresini toplayıp kendini feshettiğini ve silahlarını yok ettiğini açıkladı. Bu sürecin ardından Türkiye’nin her yerini geziyoruz; şehit ve gazi ailelerimizi ziyaret ediyoruz. Ateşin düştüğü ocaklar, ne yapmak istediğimizi en iyi anlayanlar. ‘Başka acılar yaşanmasın, anaların yüreğine ateş düşmesin’ diyerek Milliyetçi Hareket Partisi’ne destek veriyorlar" dedi. "PKK’nın silah bırakmasını istemeyen çevreler de var" PKK’nın silah bırakmasından rahatsız olan çevrelerin bulunduğunu söyleyen MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir; "Ne var ki PKK’nın silah bırakmasını istemeyen çevreler de var. Ortadoğu’da Türkiye’yi, Suriye’yi, Irak’ı, İran’ı bölmek isteyen kim varsa PKK’nın silah bırakmasından rahatsız. Başında da İsrail geliyor. İçeride de bazı unsurları devreye sokmaya çalışıyorlar. Hatta bazı siyasi yapılar da bunlara müzahir hareket ediyor. Bu trajikomik bir durumdur. Çünkü terörün bitmesi Türkiye’nin birliğinin pekişmesi demektir. Biz ‘Terör bitsin, PKK kendini feshetsin, silahlarını yaksın, milli birlik güçlensin’ derken; bazıları kalkıp bunun karşısında duruyor. Hem 2018 hem 2023 seçimlerinde PKK’nın siyasi uzantısıyla ittifak yapanlar, o dönemde PKK’ya ‘Silah bırakın’ demeyenler, bugün Milliyetçi Hareket Partisi’ne söz söylüyor. Bu, kendi siyasi geçmişleriyle çelişmektedir. Türkiye’nin milli üniter yapısına zarar verecek bir konu Milliyetçi Hareket Partisi’nin gündemi olamaz. Ne anayasanın ilk dört maddesi, ne 66. madde, ne milli devlet yapısı tartışma konusu değildir. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi’nin olduğu yerde ezan susmaz, bayrak inmez, vatan bölünmez" dedi. Gazetecilere yeşil pasaport ve konut projesi MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir; medya alanının parti tarafından kendilerine verilen görevlerden biri olduğunu belirterek; 15 Temmuz 2016’dan sonra Türkiye aleyhinde oluşturulan tüm gündemlerin, yurt dışına kaçan ve gazetecilik kisvesi altında faaliyet yürüten FETÖ mensupları tarafından üretildiğini söyledi. Özdemir; "Tabii sorumluluk sahibi partimizde genel başkanımızın bize verdiği görevlerden bir tanesi medya alanı. Medya olunca medyadaki arkadaşlarımızla da hem yerel medyadaki arkadaşlarımız hem ulusal çaptaki çok saygıdeğer medya bir mensuplarımızla medya kuruluşlarımızla yakın ilişki ve aynı zamanda sürekli bir diyalog halindeyiz. Sadece basın mensubu arkadaşlarımızın ihtiyacı olan bir konu değil. Biz zaten bu gerçekle çıktık. Bu husus Türkiye’nin ihtiyacı olan bir konu. Niye? Çünkü 15 Temmuz 2016’dan sonra Türkiye’ye aleyhinde, yurt dışında ve dışarıda oluşturulmaya çalışılan gündemlerin tamamı FETÖ’nün gazetecilik kisvesi altında yetiştirilmiş örgüt elemanları tarafından hayata geçiriliyor. Bugün bakın Amerika’ya kaçmış bulunan çok sayıda FETÖ’cü isim hala Türkiye aleyhinde hem Türkçe yayınlar hem de uluslararası basına ekleyecek faaliyetlerde bulunuyor. Uluslararası basın da belirli ölçülerde ne yazık ki Türkiye’yi bu isimlerden okuma hatasına ve yanlışına düşüyor. Bu yanlışa düşerken resmi kurum ve kuruluşlarımız bir yere kadar etkili olabilir. Resmi kurum ve kuruluşlarımız durumu tespit eder, böyledir der ama diğer cenahta ‘sivil’ olduğunu iddia eden bir terör yapılanması mensupları var. Dolayısıyla sivil toplum kuruluşu dayanışması ve sivil toplum kuruluşlarının uluslararası nitelikteki birbiriyle entegrasyonu ve iletişimi üzerinden de 21. yüzyıl iletişim stratejileri içerisinde bu da vardır. İletişimi üzerinden de gidebilmeniz lazım. Bu kapsamda ne olması gerekiyor? Türkiye’yi yanlış ağızlardan, yanlış dillerden dinleyeceklerine, Türkiye’yi bilen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, Türk Milleti’nin evladı olan, Türk Milleti’nin sevdalısı olan isimlerden dinlesin" dedi. Gazetecilerin yurt dışında mesleki platformlarda Türkiye’yi doğru ifade edebilmesi için yeşil pasaport düzenlemesinin gerekli olduğunu vurgulayan Özdemir, daha önce avukatlara sağlanan benzer hakkın basın mensuplarına da tanınması gerektiğini söyledi. Özdemir; "Bizim gazetecilerimizin bu kapsamda rahatlıkla yurt dışına çıkıp kendi mesleklerini ilgilendiren platformlarda kendilerini ifade edebilmeleri lazım. Ama bunun için seyahat özgürlüklerinin de belirli ölçüde sağlanması gerekiyor. Bu kapsamda da biz tabii daha evvel mecliste avukatlık mesleğine mensup vatandaşlarımız için benzer bir kanun teklifini geçirmiştik. Oysa Türkiye’nin milli güvenliğini de ilgilendiren bir alanda doğrudan sorumluluk sahibi olan ama önünde vize gibi, pasaport gibi engeli bulunan basın mensubu kardeşlerimizin de bu engelini kaldırmak ve rahat seyahat edebilmelerini kolaylaştırabilmek için yeşil pasaport teklifimizi sunmuştuk. Bu teklifimizle alakalı bir önceki iletişim başkanımızla, şimdiki iletişim başkanımızla görüşmelerimiz devam ediyor. Saygıdeğer basın mensupları zaten bu konuyu elinden geldiğince sıcak tutmaya gayret ediyor. Bana sorarsanız bu tanınması gerekir bir hak. Sadece basın mensubu, basın emekçisi kardeşlerimiz için, vatandaşlarımız için değil, dediğim gibi Türkiye’nin milli bir ihtiyacı olarak bu meselenin görülerek bunun üzerine gidilmesi lazım. Rakama vurduğunuzda da bu zaten çok fazla sayıda bir rakama ifade etmiyor. Yani kolaylıkla bu adım atılabilir. Hala bu konuyu Milliyetçi Hareket Partisi olarak gündemde tutmaya devam ediyoruz. Diğer boyutla alakalı da Kayseri’de bunlarının zaten yapıldığı. Gazeteciler cemiyeti üyesi olarak gazeteciler cemiyetinde benzer bir adımın atılması noktasında el ele, omuz omuza vererek ilk projeyi hayata geçirdiniz. İkincisiyle alakalı şimdi çalışma devam ediyor. Dolayısıyla acaba Ankara’da da bilhassa, şimdi yavaş yavaş Ankara’nın kokusunu almaya başlamışsınız siz. Ankara’daki arkadaşlarla muhtemelen istişare etmişsiniz, zaman söylemiştir. Ben meclisteki gazeteci arkadaşlara bunu söyledim. Çünkü sağ olsunlar gecelerini gündüzlerine katıyorlar bizle beraber. Hem meclis gündemini takip ediyorlar. Bir taraftan meclisteler, bir taraftan Cumhurbaşkanlığındalar. Bir taraftan siyasi parti genel merkezinde oluyordular. Sürekli bir koşturmacadalar. Çoğu kirada oturuyor, ’bir proje geliştirirseniz’ dedik. Meclisteki muhabir arkadaşlara söyledim ben bunu. Toplu konut idaresinin Kayseri’de yaptığı benzer bir uygulama var. Bunu neden Ankara’ya kazandırmayalım?" dedi.
Başkan Altay: "Marangozlar Köprülü Kavşağı inşaatında sona yaklaştık"
05 Aralık 2025 Cuma - 13:35 Başkan Altay: "Marangozlar Köprülü Kavşağı inşaatında sona yaklaştık" Konya Büyükşehir Belediyesi’nin, Ankara Yolu ile Adana Çevreyolu kesişimindeki Marangozlar Köprülü Kavşağı’nda yürüttüğü yenileme çalışması tüm hızıyla sürüyor. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, şehir merkezinde en yoğun trafik akslarından biri olan Marangozlar Köprülü Kavşağı’ndaki çalışmaların son durumu hakkında bilgi verdi. Marangozlar Kavşağı’nın hem şehir içi ulaşım hem de Ankara ve Adana çevreyolları bağlantısı açısından kritik bir noktada olduğunu kaydeden Başkan Altay, "Mevcut yapı bölgenin trafik yükünü taşımakta zamanın gerisinde kalıyordu. Öncelikle burayı yıkarak yerine kesintisiz ve akıcı bir trafik düzeni oluşturmayı hedefledik. Köprülü kavşakta artık sona yaklaştık. Şu anda tamamlanma oranımız yüzde 75 seviyesini aşmış durumda. Geçtiğimiz ay Ankara yolu güzergahını trafiğe açarak sürücülerimizin rahat nefes almasını sağlamıştık. Üst bölümde de arkadaşlarımız yoğun şekilde çalışmalarını sürdürüyor" diye konuştu. Kar ve buz engelleme sistemi de olacak İnşaatın hızlı bitmesi noktasında Türkiye’de ilk kez kullanılan bir yönetimi uyguladıklarını da hatırlatan Başkan Altay, "Çelik parçalar fabrikada bükülmüş olarak geldi ve burada birleştirip basınç kuvvetiyle çalışır bir sistem oluşturduk. Üst bölümde 3 gidiş-3 geliş olmak üzere toplam 6 şeritli olarak yapılan yol, trafik yükünü önemli ölçüde hafifletecek. Ayrıca şehrimizin iklim şartları göz önünde bulundurularak yonca kollarında kar-buz engelleme sistemleri de yapıyoruz. Vatandaşlarımızın zaman kaybının önüne geçmek, trafik güvenliğini artırmak ve sürüş konforunu yükseltmek için modern, dayanıklı ve uzun yıllar hizmet verecek projeler hayata geçiriyoruz. Marangozlar Köprülü Kavşağı da bu anlayışımızın somut bir örneği. Bu süreçte sabır gösteren tüm Konyalı hemşehrilerimize teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Başkan Meral Koşar, İstanbul’daki Uluslararası Kadın Zirvesi’nde
05 Aralık 2025 Cuma - 13:11 Başkan Meral Koşar, İstanbul’daki Uluslararası Kadın Zirvesi’nde AK Parti Kayseri İl Kadın Kolları Başkanı Meral Koşar, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilişinin 91. yıl dönümü dolayısıyla bu yıl İstanbul’da düzenlenen "Uluslararası Yerel Yönetimlerde Kadın Zirvesi"ne katıldı. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleriyle gerçekleşecek zirve, üç gün boyunca dünyadan ve Türkiye’den kadın temsilcileri bir araya getirecek. Zirvenin açılış gününe kadın belediye başkanları, meclis üyeleri ve yerel yönetimler birim başkanlarıyla birlikte katılan Kayseri İl Kadın Kolları Başkanı Meral Koşar, programın kadınların yerel yönetimlerde güçlenmesine yönelik küresel bir buluşma niteliği taşıdığını vurguladı. Bu yılki mottosu "Kadınla Yükselen Şehirler" olan zirvenin önemine dikkat çeken Koşar, kadınların siyasette, yerel yönetimlerde ve karar mekanizmalarında üstlendiği rolün Türkiye’nin demokrasi ve kalkınma vizyonunun ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtti. Koşar, ayrıca Türk kadınlarının toplumsal hayatta güçlenmesinin temel taşlarından birinin Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934 yılında kadınlara verdiği seçme ve seçilme hakkı olduğunu hatırlatarak, "Bugün geldiğimiz nokta, hem Cumhuriyetimizin kurucu değerlerinin hem de Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliğinin bir devamıdır" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kadınların toplumsal ve siyasal hayattaki konumuna yönelik kararlı duruşunun zirve boyunca da vurgulanacağını ifade eden Koşar, şu değerlendirmelerde bulundu: "Ülkemizde kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilişinin 91’inci yıl dönümünde Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan‘ın teşrifleriyle gerçekleştireceğimiz ve 3 gün sürecek Uluslararası Yerel Yönetimlerde Kadın Zirvesi’nin ilk gününü kadın belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz ve yerel yönetimler birim başkanımız ile birlikte İstanbul’dayız. Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliğiyle kadınlar artık yerel yönetimlerde daha görünür, daha etkili ve daha aktif. ‘Kadınla yükselen şehirler’ hedefi, bizim çalışma motivasyonumuzun da en güçlü ifadesidir."
Bakan Uraloğlu: "Dağların kalbine mühendislik imzası atan bir eser"
05 Aralık 2025 Cuma - 12:42 Bakan Uraloğlu: "Dağların kalbine mühendislik imzası atan bir eser" Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Kırık Tünelinin dağların kalbine mühendislik imzası atan bir eser olduğunu belirterek, "Rize ve Erzurum yolu 52 kilometre kısalacak" dedi. Uraloğlu, Erzurum’da yapımı devam eden ve Türkiye’nin kuzeydoğusunu birbirine bağlayan en stratejik ulaşım projelerinden biri olan Erzurum-İspir-Rize Devlet Yolu ve Kırık Tüneli Projesi’ni son durumunu inceledi. Sabah saatlerinde hava yolu ile Erzurum’a gelen Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, daha sonra karayolu ile Kırık Tüneli Projesi’nin bulunduğu şantiye alanında geçti. Erzurum-İspir-Rize Devlet Yolu ve Kırık Tüneli projesi’nin, Türkiye’nin Kuzey-Güney koridorunda bulunan Doğu Karadeniz’i, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine bağlayan en önemli akslardan birisi olduğunu ifade eden Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, "2018 yılında hizmete açtığımız Ovit Tüneli’nin hem devamı hem de tamamlayıcısı nitelikte olması ve ülke ekonomisi açısından fayda sağlayacak olması nedeniyle de büyük önem arz etmektedir. Projenin tamamlanmasıyla hem yolun fiziki ve geometrik standartlarında iyileşme sağlayacak hem de güzergahtaki trafik, can ve mal güvenliğini arttıracağız. Proje kapsamında; 7 bin 100 metre uzunluğunda çift tüp tünel, 8,7 Km bağlantı yolu, 2 adet 88 metre uzunluğunda çift köprü, 1 adet 19 metre uzunluğunda tek köprü ve 390 metre uzunluğunda acil kaçış rampasını inşa ediyoruz. Erzurum’u İspir üzerinden Rize’ye bağlayan mevcut yolu, tünel ve viyadüklerin tamamlanmasıyla birlikte 49 kilometreden 15,8 kilometreye düşürecek, yani güzergâhı 33,2 kilometre kısaltacağız. Tünelin tamamlanmasıyla da 2 bin 380 metre olan Gölyurt Dağı Geçişini 346 metre azaltarak 2 bin 34 metreye indireceğiz. Özellikle kışın yaşanan problemleri ortadan kaldıracağız. Mevcut güzergahın geçiş süresini de 40 ile 60 dakika arasında azaltacağız. Erzurum-Rize arası mevcut yol 248 km. Yolu tamamen bitirdiğimizde bu uzunluk 52 km kısalarak 196 km olacaktır" dedi. "Dağların kalbine mühendislik imzası atan bir eser" Bugüne kadar tünelde kazı-destekleme çalışmalarının yüzde 90’ını yani yaklaşık 13 km’sini, nihai beton kaplamanın ise yüzde 78’ini yani 11 km’sini tamamlandığını vurgulayan Bakan Uraloğlu, "Bu proje; yalnızca iki şehri birbirine bağlayan bir yol değil, aynı zamanda dağların kalbine mühendislik imzası atan bir eser niteliği taşımaktadır. Şunu açıkça ifade etmeliyim ki, bu dağın içinde, ülkemizde karşılaşılabilecek en zor ve en zayıf zemin yapılarından biriyle karşı karşıyayız. Bu nedenle coğrafyanın emrettiği ve mühendisliğin de müsaade ettiği imkanlar doğrultusunda çalışıyoruz. Göçük risklerini bertaraf etmek için her bir santimi, sıradan bir tünel değil de sanki yüzyıllardır ayakta duran bir tarihi eseri işler gibi, olağanüstü dikkatle, büyük bir özen ve titizlikle ilerletiyoruz. Bu tüneldeki en büyük zorluklardan biri yoğun yeraltı suyu baskısıdır. Zeminde çok fazla miktarda su bulunmakta. Bu nedenle projede kuyular açarak suyu deşarj etmeye çalıştık. En yoğun zamanlarda saniyede 206 litre su tahliyesi yaptık. Bunu daha iyi anlaşılması için şöyle bir benzetme yapmak isterim: Saniyede 206 litre; 15 metre uzunluğunda 6 metre genişliğinde 2 metre derinliğinde bir yüzme havuzunu yalnızca 15 dakikada doldurabilecek kadar güçlü bir su akışı demektir. Belki hedeflediğimiz bazı noktalarda bu zorlu zeminden kaynaklı gecikmeler yaşadık; ama mesele hız değil, ülkemize onlarca yıl hizmet edecek bir eseri doğru şekilde inşa etmektir. Ama hiç şüpheniz olmasın Biz bu projeyi en güvenli, en sağlam ve en kalıcı şekilde tamamlayacağız. Bu dağ güçlüdür, suyu yoğundur, zemini zorludur. Ama mühendisliğimiz daha güçlüdür. Azmimiz, milletimize olan sorumluluğumuz hepsinden daha güçlüdür. Bu dev eseri en güvenli şekilde tamamlayacak, Erzurum’u Karadeniz’e bağlayan bu hattı milletimizin hizmetine sunacağız" şeklinde konuştu. "Önemli bir projeyi daha hayalden gerçeğe dönüştüreceğiz" Erzurum-İspir-Rize Devlet Yolu ve Kırık Tünelinin açılışının gerçekleştirdiğinde, Erzurum ve Rize adına çok büyük ve önemli bir projeyi daha hayalden gerçeğe dönüştüreceğini ifade eden Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, sözlerine şöyle devam etti "Erzurum, Avrupa ve Orta Asya’ya açılan Kafkasya Koridoru üzerindeki konumu ile stratejik öneme sahip transit ticaret yolu üzerinde önemli bir sanayi ve ticaret merkezimiz. Bu nedenle Erzurum ulaşım ağını güçlendirecek her projenin öneminin farkındayız ve tüm projelerimizi yakinen takip ediyoruz. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı olarak son 23 yılda Erzurum’un ulaşım ve iletişim altyapısına yaklaşık 126 milyar lira yatırım gerçekleştirdik. 2002 yılında 49 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğunu 624 kilometreye yükselttik,40 kilometre olan BSK kaplamalı yol uzunluğunu ise 629 kilometreye çıkardık. Erzurum ve Rize’nin yıllarca sabırsızlıkla beklediği Ovit Tüneli’ni açtık. Pirinkayalar Tünelini de açarak dar ve keskin 22 virajın yer aldığı, ağır kış şartlarında trafik akışının kesintiye uğradığı Pirinkayalar Geçişi’ni artık konfor ve güven içinde kat etmeye başladık" Erzincan - Erzurum - Kars hızlı tren hattı açıklaması Bölgede 12 önemli karayolu projesinin de yapımına devam ettiklerini söyleyen Bakan Uraloğlu, "Horasan-Karakurt Yolu, Aksukapı Köprülü Kavşağı, Çobandede-Hınıs-Varto, Erzurum-Çat-Karlıova, Erzurum-Tekman Yolları gibi önemli projeleri de tamamladık. Kop Dağı Tüneli Geçişini de kapsayan Trabzon - Aşkale Yolu, Çirişli Tüneli ve Bağlantı Yolları, Erzurum Kuzey Çevre Yolu Üst Yapı Onarımı, Dallıkavak Tüneli, Pasinler Şehir Geçişi BSK. Erzurum’un tüm demiryolu ağını da yeniledik. 2018 yılında Erzurum Palandöken Lojistik merkezini açarak Erzurum sanayi ve ticaret faaliyetlerinin gücüne güç kattık. Erzurum’u hızlı tren ile tanıştıracak 379 km uzunluğundaki Erzincan - Erzurum - Kars hızlı tren hattı etüt proje çalışmalarımız da devam ediyor. Proje çalışmalarını 2026 yılında tamamlamayı hedefliyoruz. 2005 yılında Erzurum’a yaklaşık 2 milyon yolcu kapasiteli modern bir havalimanı inşa ettik. 2002 yılında 105 bin olan yolcu sayısı, 2024 yılında 1 milyon 180 bine çıktı. Erzurumlu vatandaşlarımızın özellikle kış şartlarında havalimanına inemeyen uçaklar nedeniyle yıllarca yaşadıkları mağduriyeti de ortadan kaldırdık. En yoğun sisli havalarda dahi uçakların iniş yapabilmesini sağlayan özel aydınlatma sistemi CAT-3 sistemini kazandırdık. Ben bu örnekleri arttırabilirim. Kimsenin şüphesi olmasın ki Erzurum’a hizmet aşkımız asla bitmeyecek ve Erzurum’u geleceğe taşıyacak proje ve yatırımlarımız hız kesmeden devam edecektir. Bu düşüncelerle Kırık Tünelimizin yapım çalışmalarını yürüten ve projeyi bu aşamaya getiren işçisinden mühendisine tüm yüklenici firma ve Karayolları Genel Müdürlüğü çalışanlarına teşekkür ediyor, başarılarının devamını temenni ediyorum" diye konuştu.
Bakan Yılmaz Tunç: "Hep beraber soruşturmanın seyrini takip edeceğiz"
05 Aralık 2025 Cuma - 12:13 Bakan Yılmaz Tunç: "Hep beraber soruşturmanın seyrini takip edeceğiz" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Futbolda Bahis ve Şike Operasyonu ile ilgili olarak "Burada yargımız, Cumhuriyet Başsavcılıklarımız bu konulardaki suç ihbarlarını dikkate alarak gerekli soruşturmaları başlatıp devam ettiriyorlar. Hep beraber soruşturmanın seyrini takip edeceğiz" dedi. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, çeşitli ziyaretlerde bulunmak için dün geldiği Bayburt ve Gümüşhane’nin ardından bugün Trabzon’da bakanlığı ile ilgili bir dizi ziyaret ve temel atma törenlerine katılıyor. Sabah saatlerinde Of ilçesini ziyaret eden Bakan Yılmaz Tunç, burada Of Adalet Sarayı temel atma törenine katıldı. "Başsavcılıklarımızdan açıklamalar önümüzdeki süreçte yapılır" Temel atma töreni sonrası basın mensuplarının Futbolda Bahis ve Şike Operasyonu ile ilgili sorularını cevaplandıran Bakan Tunç, "İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığımızın sürdüğü soruşturmalar kapsamında gerçekleştirilen işlemler. Burada yargımız, Cumhuriyet Başsavcılıklarımız bu konulardaki suç ihbarlarını dikkate alarak gerekli soruşturmaları başlatıp devam ettiriyorlar. Hep beraber soruşturmanın seyrini takip edeceğiz. Bu konuda başsavcılıklarımızdan açıklamalar önümüzdeki süreçte yapılır" diye konuştu. "Türkiye genelindeki bütün adli emanetlerle ilgili denetim süreci başlattık" Bakan Tunç, İstanbul’da Büyükçekmece Adliyesi’ndeki adli emanetten yapılan hırsızlık olayı ile ilgili olarak ise "Büyükçekmece ve Adalar’da bir sorun oldu. Bununla ilgili gerekli soruşturmalarımızı başlattık. Tutuklama kararları da var. Konu bütün detayları ile inceleniyor. Bu konuda Türkiye genelindeki bütün adli emanetlerle ilgili denetim süreci başlattık" ifadelerini kullandı.