SPOR - 26 Kasım 2024 Salı 11:58

Mesut Toros: “Var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz”

A
A
A
Mesut Toros: “Var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz”

Aliağa FK Teknik Direktörü Mesut Toros, Osmaniye FK maçını değerlendirerek, oyun güçlerinin artmasına rağmen bunu skora yansıtamadıkları için üzgün olduklarını ve çalışmaya devam edeceklerini ifade etti.


TFF 3. Lig 3. Grup ekiplerinden Aliağa FK, 12. hafta mücadelesinde Osmaniye FK ile deplasmanda karşı karşıya geldi. İzmir ekibi, rakibiyle golsüz berabere kaldı. Karşılaşmaya dair açıklamalarda bulunan Aliağa FK Teknik Direktörü Mesut Toros, skor üretemedikleri için üzgün olduklarını ve daha çok çalışacaklarını ifade etti. Hücum anlamındaki tercihlerine de değinen Toros, “Deplasmanda oynadığımız play-off hattındaki Osmaniye FK karşısındaki mücadele gücümüz üst düzey olsa da, hücum anlamındaki tercihlerimizin sonuç vermemesi maçın beraberlikle sonuçlanmasını sağladı. Rakibimizin diziliş olarak değişkenlik gösteren anlayışına karşı hazırlıklıydık. Özellikle ön alan baskısı ve takım savunması anlamında takımım elinden geleni yaptı. Oyun zaman zaman gidip gelse de, topa sahip olan ve daha fazla üretmeye çalışan taraf bizdik. Üçüncü bölgedeki etkinliğimizi karar anlarına doğru yansıtabilseydik sonuç kesinlikle farklı olurdu. Hedefe giden yolda oyun gücümüz her geçen gün artsa da, bu güçlü oyunun skora yansımaması ve sonuç olarak maçın berabere bitmesi bizler adına tatmin edici değildi. Var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz” diye konuştu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Bağışıklığı güçlü olması, iyi beslenmeden geçiyor Kış mevsiminde havaların soğuması ve gün ışığının azalmasıyla birlikte bağışıklık sisteminin daha da önem kazandığını ifade eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, "Bu dönemde hastalıklara yakalanmamak için güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak gerekiyor. Sağlıklı ve güçlü bağışıklık sisteminin sürdürülmesi için ise mevsimine uygun beslenmek çok önemlidir" dedi. Atıştırmalık tüketimine yönelim ile yağlı ve şekerli besin tercihlerinin artması sebebiyle vücut ağırlığında istenmeyen yönde değişiklikler olabildiğini belirten Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, "Bu sebeple birçok kronik hastalığa sebep olan vücutta fazla yağ birikimi olarak adlandırılan ’obezite’ artmaktadır. Ancak sağlıklı hayatı sürdürülmesi için mevsimine uygun sağlıklı beslenme ile ideal kilonun korunması önemlidir. Kış aylarında azalan hava sıcaklığı sebebiyle vücut ısısının korunması için yeterli sıvı almak gerekir. Günde en az 2-2,5 litre su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında ıhlamur, adaçayı, kuşburnu çayı, açık çay gibi içecekler tercih edilmelidir" dedi. Zengin beslenmenin bağışıklığa faydaları Kış mevsiminde artan soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı A, C, D ve E vitamininden zengin beslenmenin bağışıklık sistemine katkısı oldukça fazla olduğunu ifade eden Güngör, "Mevsimine uygun, günde en az 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze tüketilmesi önerilmektedir. Bu aylarda havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, pırasa, maydanoz gibi sebzelerin, portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tercih edilmesi önerilmektedir. Ayrıca E vitamini kaynakları olan kuru baklagiller ve kuruyemişlerde yeterli ve dengeli biçimde günlük beslenmede bulunmalıdır. Haftada 2-3 kez nohut, kuru fasulye, mercimek, nohut ve barbunya gibi kurubaklagiller, günde 20-30 gram kadar ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler tüketilmelidir" diye konuştu. Kış mevsimi ve D vitamini Kemik ve diş sağlığı açısından önemli olan D vitamininin güneş ışınlarıyla deri tarafından üretilen bir vitamin olduğunu belirten Güngör, şu ifadeleri kullandı: "Ancak kış aylarında mahrum kalınan güneş ışınları, vücudun D vitamini ihtiyacının karşılanamamasına sebep olmaktadır. D vitamini besinlerden aktif olarak karşılanamıyor olsa da balık, D vitamini ile beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli çoklu doymamış yağ asitleri (omega-3), kalsiyum, fosfor, selenyum, iyot mineralleri ve E vitamini içerir. Bu sebeple kış aylarında haftada 2-3 kez balık tüketilmelidir. Kış aylarında yüksek yağlı besin tüketiminden kaçınılmalı, margarin, tereyağ, yağlı etler, yüksek kolesterol içeren sakatat ürünleri sıklıkla tüketilmemeli, sağlıklı yağ asitleri içeren zeytinyağı, yağlı tohumlar, kuruyemişler uygun ve yeterli porsiyonda tüketilmelidir. Bu mevsimde basit karbonhidrat içeren şekerli besinlere ve tatlılara yönelimin arttığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütünün önerisine göre günlük şeker alımı toplam enerji alımının en fazla yüzde 10 kadarını oluşturmalıdır ve mümkünse daha da azaltılmalıdır. Sağlıklı hayat biçiminde basit şekerler yerine kompleks karbonhidratlardan olan tam buğday ekmek, bulgur gibi tahıllar, kurubaklagiller, meyveler ve şekeri azaltılmış sütlü ya da meyveli tatlılar ile sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak hazırlanan ev yapımı ürünler tercih edilmelidir." "Çocuklar beslenme konusunda bilinçlendirilmeli" Sağlıklı beslenme açısından sağlıklı pişirme yöntemleri kullanılarak hazırlanan ev yapımı geleneksel gıdaların üretimi ve tüketiminin kış aylarında arttığının görüldüğüne dikkat çeken Güngör, "Kış ya da yaz ayları için besinin bol bulunduğu aylarda yapılan geleneksel yiyecek hazırlama teknikleri ile hazırlanan geleneksel ev yapımı gıdalar temel işleme ve hazırlama metotlarına dayanan, yapay koruyucu ve katkı maddesi içermeyen, doğal ve raf ömürleri günümüzün işlenmiş ürünlerine oranla uzun olmayan ürünlerdir. Günümüzün önemli sağlık sorunları arasında yer alan obezitenin önüne geçilmesi hedefiyle ev yapımı sağlıklı üretimin özendirilmesi ve özellikle çocukların hazır ve paketli besinler yerine ev yapımı sağlıklı besinlerinin tüketimi konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Doğa şartlarının zorlayıcı etkisini azaltmak adına mevsiminde toprağını ve ürününü kirletmeden, mevsiminde bol ve ekonomik olduğu dönemlerde ulaşılabilen besin ürünlerinin ekseriyeten güneşin ısısından yararlanarak sağlıklı ve yerel yollarla oldukça düşük maliyetle farklı yiyeceklere dönüştüren bir kültürel mirasın sürekliliği ve toplumsal dayanışmanın sürdürülüyor olmasının yerel üretime, sağlıklı yaşama ve sağlıklı beslenmeye katkısı önemli düzeyde önemlidir" dedi.
Gaziantep Mesleğin son ustaları yarım asırdır bakır dövüyor Gaziantep’te yaşayan 60 yaşındaki bakır ustası İsmail Akdağ, 4 metrekarelik dükkanında unutulmaya yüz tutmuş bakırcılık mesleğini yaşatıyor. Akdağ, ilerlemiş yaşına rağmen mesleği ayakta tutmaya çalıştığını son ustalardan biri olduğunu söyledi. Gaziantep’te yaşayan 60 yaşındaki bakır ustası İsmail Akdağ, Tarihi Bakırcılar Çarşısı’nda bulunan 4 metrekarelik atölyesinde unutulmaya yüz tutmuş bakırcılık mesleğini teknolojiye direnerek yaşatmaya devam ediyor. Gaziantep’in en eski ustalarından olan Akdağ, yarım asırdır yaptığı bakır işleme mesleğiyle tarihe iz bırakan eserler yapıyor. Hayal gücüyle ilmek imek şekillendirdiği ve işlediği bakırları, Bakırcılar Çarşısı’na gelen yerli ve yabancı turistlere satıyor. Mesleği ayakta tutmaya çalışan son ustalardan biri olduğunu söyleyen İsmail Akdağ, gençlerin mesleği öğrenmek istemediğini belirtti. “Bizler bu mesleğin son ustasıyız” Mesleğe çocukluk yıllarında başladığını söyleyen bakır ustası İsmail Akdağ, mesleğin unutulmasını istemediklerini söyleyerek, “Bakırcılığa ilkokulu bitirdikten sonra çırak olarak başlamıştım. İyi ki de başlamışım, mesleğimiz oldu. Kimseye muhtaç olmadan ailemi geçindiriyorum. Bu mesleğin devam etmesini istiyoruz. Unutulmaya yüz tutmuş bir meslek haline gelsin istemiyoruz ama eleman yetişmiyor. Bizler bu mesleğin son ustasıyız” dedi. “Günde 100 ila 150 arasında bakıra şekil veriyorum” El emeği olarak günde 100 ila 150 arasında bakıra şekil verdiğini aktaran Akdağ, “Elimizden geldiğinde teknolojiye direnerek işimizi devam ettiriyoruz. Yanımızda eleman yetişmediği için ve verilen paraları beğenmedikleri için fabrikalara gidiyorlar. El emeği olarak günde 100 ila 150 arasında bakıra şekil veriyorum. Bardak, tabak, cezve ve çeşitli aletler yapıyorum” ifadelerini kullandı. “Bakıra dönüş hızlandı” Bakırın kaliteli olduğunu anlayan büyük firmaların bakır ürün satışına tekrar döndüğünü belirterek Akdağ, “Bakır çok faydalı bir ürün. Faydasını görmek için ürünü düzenli olarak kullanmak gerekir. İnsanlarımıza nasıl kullanması gerektiğini izah ederek satarsan bilgilenmiş olur. Bilinçsiz kullanıldığı takdirde bakırda oluşan oksitlenmeler vücuda zarar verebilir. Şuanda tüm büyük firmalar bakıra dönüyor. Bakırın kalitesini ve faydalarını anladılar. Dolayısıyla bakıra dönüş hızlandı” şeklinde konuştu. “Vazgeçilmez olarak evde bulunduruyorum” Bakır eşyaları çok sevdiğini ve evinde bulundurduğunu aktaran Ayşe Demir, “Bakır sunumlukları çok seviyorum. Bakır tepside yenilen tatlı ve yemekler çok lezzetli oluyor. Ben evimde genellikle sunum yaparken kullanıyorum vazgeçilmezim olarak bulunduruyorum. Dolayısıyla beğendiğim için tekrar alacağım. Diğer yandan Gaziantep’in vazgeçilmez sanatları arasında yer alıyor. İşçilik ve emek isteyen bir meslek. Dolayısıyla almasan bile bu tarihi çarşıyı gezmesi de zevkli” diye konuştu.
İstanbul İnfluenza A, gıda zehirlenmesiyle karıştırılıyor: “48 saat içinde doktora gidin” Son dönemde oldukça yaygın olan İnfluenza A virüsü hakkında bilinmesi gerekenleri anlatan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Merih Kalamanoğlu Balcı, “Yaşanan belirtiler yüzünden genellikle gıda zehirlenmesi ile de karıştırılabiliyor. Ancak risk grubundaki kişiler bu virüse yakalandığında sonu ölüme kadar gidebiliyor. Bu yüzden kendilerinde grip bulguları fark edenler 48 saat içinde hastaneye başvurmalıdır” uyarısında bulundu. Sonbahar, kış grip vakalarının arttığı mevsimler. İnfluenza A yani domuz gribi de şu anda en sık gördüğümüz virüs enfeksiyonudur. Konuyla ilgili konuşan Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim dalı Başkanı Prof. Dr. Merih Kalamanoğlu Balcı, “Acil servislere ve polikliniklere son günlerde yüksek ateş, yaygın vücut ağrısı, şiddetli öksürük, baş ağrısı, boğaz ağrısı, bulantı, kusma, ishal şikâyetleriyle gelen hasta sayısında ciddi bir artış var. Bunun için test yaptığımızda en çok influenza A, H1N1 alt grubunun daha fazla olduğunu görüyoruz” açıklaması yaptı. “Mutlaka aşı olunmalı” İnfluenza A’ya bağlı ölümler olabildiğini belirten Prof. Dr. Merih Kalamanoğlu Balcı, “Özellikle risk gruplarında bu daha fazla oluyor. 65 yaş üstü, kronik hastalık, kalp yetmezliği, şeker hastalığı, kronik akciğer hastalığı, böbrek yetmezliği tanıları olan hastalar, hamileler, 5 yaş altı çocuklar, kanser tedavisi gören hastalar risk grubundadır. O yüzden risk grubundaki kişiler, Eylül- Ekim aylarında aşı olmalılar. Ama hastalık olduysa ve kendilerinde grip bulguları fark ettilerse mutlaka 48 saat içinde, erken dönemde hastaneye başvurmalılar. Erken tedavi edelim ki olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalınmasın. Çünkü mevsimsel grip maalesef zatürre, bronşitle komplike olup ölümlere neden olabiliyor” dedi. “İzole olmak önemli” Prof. Dr. Merih Kalamanoğlu Balcı, “Pandemide herkes maske kullanıyordu. İzolasyon yöntemleri çok ciddi şekilde uygulanıyordu. Dolayısıyla grip vakalarını çok görmüyorduk. Kovid daha ön plandaydı. Ancak Kovid için aldığımız tedbirler, influenzanın da yayılmasına engel oluyordu. İnfluenzadan korunmak için kapalı ortamlar havalandırılmalıdır. Özellikle semptomları olan kişiler maske takarak izole olmalıdır. Eller sıkça yıkanmalı, hapşırma ve öksürme durumunda ağızlarını peçete ile kapatmaları, o peçeteyi atıp sonra ellerini yıkamaları gerekir. Böylece kişiden kişiye geçmesi önlenecektir” şeklinde konuştu. “Aşılar mutasyonlar öngörülerek hazırlanıyor” “İnfluenza grip virüsü aslında her yıl mutasyona uğruyor” diyen Prof. Dr. Merih Kalamanoğlu Balcı, “İnfluenza A ve B’de bu mutasyonları görüyoruz. Aşılar da bunlar ön görülerek ona göre hazırlanıyor. Dolayısıyla örneğin zatürre aşısında her yıl olmak gibi bir şey yok ama grip aşılarının her yıl Eylül ve Ekim aylarında uygulanması gerekiyor. Bu aşılar mutasyonlar öngörülerek hazırlanıyorlar” dedi. “İnfluenza A, sindirim sistem şikâyetlerine de neden olabiliyor” Gribin çok farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Merih Kalamanoğlu Balcı sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü yüksek ateşle seyrediyor. Yaygın vücut ağrısı, baş ağrısı, şiddetli öksürük yapıyor. Soğuk algınlığı ise rinovirüs gibi virüslere bağlı ve daha hafif semptomlarla burun akıntısı, nezle, hafif boğaz ağrısı gibi şikâyetlerle geçiyor. Daha hafif seyirli. Kovid- 19 ile influenzanın birbirinden farkı ise Kovid19’da biraz daha fazla tat ve koku kaybını görüyoruz. Yine bu dönemde İnfluenza A, sindirim sistem şikâyetlerine de neden olabiliyor. Dolayısıyla bulantı, kusma, ishal yapabiliyor. Bu da gıda zehirlenmeyle karışabiliyor. Ama gıda zehirlenmelerinde gripteki yüksek ateş, yaygın vücut ağrısı gibi diğer bulguları da görmediğimiz için onu da rahatlıkla ayırt edebiliyoruz. PCR dediğimiz virüsün izolasyon testi ve hızlı antijen testleri bu hastalıkları birbirinden ayırt etmede kolaylık sağlıyor.” “Antibiyotik kullanmamamız gerekiyor” Tedavisinden de bahseden Prof. Dr. Merih Kalamanoğlu Balcı, “Gribal enfeksiyonlar viral enfeksiyonlardır. Dolayısıyla antibiyotik kullanmamamız gerekiyor. Çünkü gereksiz yere antibiyotik kullanımı, mikroorganizmaların antibiyotiklere karşı direnç oluşturmalarına neden oluyor. Bir de antibiyotiklerin gereksiz yan etkilerine maruz kalınıyor. İnfluenza A’da asıl antiviral ilaçları kullanıyoruz. Oseltamivir grubu ilaçları beş gün süreyle hastalarımıza verdiğimizde çok daha hızlı bir şekilde düzelmelerini sağlıyoruz. Özellikle ilk 48 saat içerisinde bu tedaviye başladığımızda virüsün vücuttaki yayılımını engellemiş ve şikâyetlerinin süresini azaltmış oluyoruz” dedi. “Tatil bitince çocuklarınıza dikkat edin” Okulların tatile girmesiyle influenza grip vakalarının azalacağına da değinen Prof. Dr. Merih Kalamanoğlu Balcı son olarak şunları söyledi: “Çünkü çocukların birbirleriyle yakın temasları azalacaktır. Dolayısıyla yayılım zincirini de kırmış olacağız. Ama tekrar okulların açılmasıyla yeniden bir artış olacaktır. Dolayısıyla çocuklara el yıkama alışkanlığını kazandırmak, hasta çocukların okula gönderilmemesi ve şikâyetleri düzelene kadar da evde izole olarak kalmaları salgının kontrol altına alınmasında kolaylık sağlayacaktır.”