SAĞLIK - 19 Kasım 2024 Salı 10:25

Tedavi edilmeyen tenisçi dirseği hastalığı yaşam kalitesini düşürüyor

A
A
A
Tedavi edilmeyen tenisçi dirseği hastalığı yaşam kalitesini düşürüyor

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Recep Kurnaz, tenis oynayanlar dışında el sanatlarıyla uğraşan veya masabaşı çalışanlarda ’tenisçi dirseği’ hastalığı görülebileceğine dikkat çekerek, "Özellikle spor veya bilek ve dirseği zorlayacak bir işten önce ısınma hareketleri yapın. Masabaşında çalışırken dirseğinizi doğal bir pozisyonda tutun" dedi.


Acıbadem Eskişehir Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Recep Kurnaz, halk arasında ’tenisçi dirseği’ olarak, tıp dilinde ise ’lateral epikondilit’ olarak adlandırılan hastalığın pek çok kişinin ortak derdi haline geldiğini söyledi. Hastalığı ’dirsek bölgesinde hissedilen yoğun ağrının, bazı günlük hareketlerin dahi zor hale gelmesi ve el gücünde azalma’ olarak tanımlayan Doç. Dr. Kurnaz, dirsek bölgesindeki kas ve tendonlarda aşırı zorlanma sonucu iltihaplanma meydana geldiğini belirterek, "Bu durum başta tenisçiler olmak üzere bileğini sık kullanan veya dirsek bölgesine sürekli yük binen herkesi etkileyebilir. Aslında bu isim yanıltıcı olabilir çünkü tenis oynamayan pek çok insan da tenisçi dirseğinden muzdarip olabilir. Özellikle masabaşı çalışanlar, bilgisayar kullanıcıları, marangozlar, tesisatçılar ve el işiyle uğraşan kişiler bu rahatsızlığı yaşamaya adaydır” şeklinde konuştu.



“İlerlediğinde en basit el hareketleri bile zorlaşıyor”


Tenisçi dirseğinin en yaygın belirtisinin dirseğin dış tarafında başlayan ve ön kola doğru yayılan bir ağrı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Kurnaz, bu ağrının genellikle kavrama veya ağırlık kaldırma gibi el hareketleri sırasında şiddetlendiğini ve kimi zaman gece de devam ederek uyku kalitesini etkilediğini ifade etti. Rahatsızlık ilerledikçe günlük aktivitelerin kısıtlanmaya başlayıp en basit el hareketlerinin bile zorlaşabildiğini dile getiren Doç. Dr. Kurnaz, tenisçi dirseğine neden olan temel faktörün aynı hareketin sürekli tekrarlanması ve dirsek bölgesindeki kas ve tendonların aşırı yüklenmesi olduğuna dikkat çekti. Bilgisayar başında uzun süreli çalışma, sürekli yazı yazma, ağır kaldırma, spor faaliyetleri veya el becerisi gerektiren işlerin bu riski arttırabildiğine vurgu yapan Doç. Dr. Kurnaz, yanlış duruş ve yetersiz ısınmanın da hastalığa katkı sağladığını sözlerine ekledi.



“Tedavide ilk adım dirseği dinlendirmek”


Tenisçi dirseğinin tedavisinde ilk adımın dirseği dinlendirmek ve zorlayan hareketlerden kaçınmak olduğunun altını çizen Doç. Dr. Kurnaz, hekimlerin duruma göre iltihap önleyici ilaçlar veya fizik tedavi önerebileceğini söyledi. Özel egzersizlerin dirsek çevresindeki kasları güçlendirmek ve esnekliği artırmak için oldukça etkili olduğunu ifade eden Doç. Dr. Kurnaz, dirsek bandajı veya dirseklik kullanımının da iyileşme sürecine katkı sağlayabileceğini anlattı. Tenisçi dirseğinden korunmanın en iyi yolunun önlem almak olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Kurnaz, konuşmasında şunları kaydetti:


"Özellikle spor yaparken veya bilek ve dirseği zorlayacak bir iş yaparken öncesinde ısınma hareketleri yapın. Bilgisayar kullanırken ya da masabaşında çalışırken dirseğinizi doğal bir pozisyonda tutmaya özen gösterin. Dirsek ve ön kol kaslarını güçlendiren egzersizler yaparak bu bölgeyi kuvvetlendirin. Aynı hareketi uzun süre yapıyorsanız arada kısa molalar vererek kaslarınızı dinlendirin ve esnetin."



“Dirsek ağrınız varsa hekime başvurun”


Bu sorunun özellikle raket sporları yapanlar için önemli bir risk faktörü taşıdığına işaret eden Doç. Dr. Kurnaz, tenis, badminton, squash gibi sporların dirseğe yoğun yük bindirmesi nedeniyle bu tür sporlarda doğru teknik ve ekipman kullanımının büyük önem taşıdığı konusunda uyarıda bulundu. Sporcuların antrenman öncesi ve sonrası esneme hareketlerine özellikle özen göstermeleri gerektiğini de sözlerine ekleyen Doç. Dr. Kurnaz, "Bu rahatsızlık zamanında tedavi edilmezse, kronik hale gelebilir ve yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürebilir. Bu yüzden, dirsek bölgesinde ağrı hisseden kişilerin bir uzmanla görüşmesi ve gerekirse tedaviye başlaması önemlidir” diye konuştu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Rize Vali Baydaş: "Heyelan riski konusunda uyarılarımızı sürdürmeye devam ediyoruz" Rize’nin Çayeli ilçesinde yaşanan heyelanda toprak kütlesinin dolduğu apartmanda 1 kişi öldü, 4 kişi yaralanırken çevrede 64 dairenin tahliye çalışmaları tamamlandı. İlçe merkezinde incelemelerde bulunan Rize Valisi İhsan Selim Baydaş, heyelan riskinin devam ettiğini belirterek, 64 dairenin tedbir amaçlı tahliye edildiğini söyledi. Çayeli ilçesinde sabaha karşı meydana gelen heyelanın ardından yamaçta kopan kütlelerin dolduğu apartmanda 1 kişi öldü, 4 kişi yaralandı. Bölgede incelemelerde bulunan Rize Valisi İhsan Selim Baydaş, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. 1 kişinin toprak altında kalarak hayatını kaybettiğini belirten Vali Baydaş, "Bugün saat 06.30-06.40 civarında Çayeli ilçemiz merkezimizde bulunan mahallede bir binamızın arkasında meydana gelen heyelanın binanın birinci katına gelmesi neticesinde bir hasar meydana geldi. 1 vatandaşımız toprak altında kalıp rahmetli oldu. Allah rahmet eylesin. 2 vatandaşımız hayati tehlikeleri olmamak şekilde tedavi altında. 2 vatandaşımız da ayakta tedavi sürecinden sonra hastaneden ayrıldı. Şu anda bu sıra boyundaki binalarda 64 daireyi tedbir amaçlı tahliye ediyoruz. Yan yana binalar olduğu için herhangi bir problem yaşanmasın diye kamu misafirhanelerinde misafir edeceğiz. İncelemeler sonrası yapısal hasar yoksa vatandaşlarımız tekrar dairelerine dönmelerini sağlayacağız. 112 ihbar hattına yansıyan herhangi bir afet, taşkın, heyelan, sel yok. Yükseklere kar yağdığı için sel ve taşkın riski beklemiyoruz. Uzun süredir yağış devam ettiği için toprak da suya doyduğu için heyelan riski var. Geçtiğimiz ay 600 kilo yağmur yağmıştı. Heyelan riski konusunda uyarılarımızı sürdürmeye devam ediyoruz" dedi.
Erzurum Erzurumlu şehit annesinden oğluna ağıt 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı’na saldıran hain darbeci askerlere 281 mermi sıkarak 2,5 saat boyunca mücadele eden Şehit Polis Memuru Fırat Bulut’un memleketi Erzurum’da adının verildiği caddenin açılışında konuşan şehit anne ve babası duygulandırdı. 30 yaşında şehit olan Fırat Bulut, 8 yıllık evli ve 1 çocuk babasıydı. 15 Temmuz şehidi polis memuru Fırat Bulut’un babası Şinasi Bulut, oğlu ile yaptığı son konuşmayı anlatırken: ‘Oğlum dikkat et’ dedim. ‘Baba vatanı olmayanın namusu olmaz. Vatan elden gidiyor, bir Fırat gitmiş çok mu?’ dedi. Sabaha karşı şehadet haberini aldım” diye konuştu. Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından, şehit oğullarının isminin verildiği caddenin açılışına katılan baba Şinasi Bulut ve anne Rahime Bulut, oğulları ile her zaman gurur duyduklarını dile getirdi. Şehit Fırat Bulut’un babası Şinasi Bulut, hain darbecilere tepki gösterirken, “Bunlar her şeyi istismar ettiler. Vatan evlatlarının kanına girdiler. Bizler tüm bu gerçekleri unutmadan vatanımıza ve devletimize sahip çıkmalıyız. Vatan hepimiz. Vatanı ve bayrağı olmayanın dini olmaz” dedi. Şehit annesinin duygulandıran ağıtı Anne Rahime Bulut, oğlunun adının verildiği caddenin açılışında yaptığı konuşmada şehide yazılmış ağıtı okudu ve dinleyenleri hüzünlendirdi. İşte bir annenin dilinden ve yüreğinden şehit oğluna yazılan ağıt, “ Bir kuzu da taş dibinde meler, meler de dağları deler. Gardaşlarım bulamamış arar, yitirdim yavrumu Ankara meydanlarında. Vurdular yavrumu Genelkurmayın önünde. Anan da seni yaralı sandı, Ufuk Hastanesi’nde öğrenince ciğeri yandı. Baban beli büküldü küçük kızın yetim kaldı. Vurdular yavrumu Emniyet Genel Müdürlüğü önünde, yitirdim yavrumu Ankara meydanlarında. Anan da derdine derman arar, istemeden dert ananı sarar. Kalbim yanar, gözüm ağlar, vurdular yavrumu Genelkurmay önünde. Yitirdim yavrumu Ankara meydanlarında. Bu nasıl yazıydı, bu nasıl kader? Bir yanım hüzün, bir yanım keder. Yıktılar dünyamı ettiler heder. Vurdular yavrumu Genelkurmay önünde. Yitirdim yavrumu Ankara meydanlarında. Adın Fırat Bulut, soyun Oğuzhan, sığmadın tapuda kuzum, koydular yan. Nereli diye sorarsalar, Dadaşlar diyarı Erzurum, Narman.” “Bir çakıl taşını vermeyiz biz. Bu Türkiye bizim” Anne Rahime Bulut, konuşmasını şöyle sürdürdü, “Vatan hainleri bilsinler ki bu vatan kolay kazanılmadı. Bu hainlerin, cennet vatanımızı, birliğimizi, dirliğimizi bozmaya bunların gücü yetmez. Hiç kimsenin gücü yetmez. Bu topraklarda bizim ecdadımızın kanı var, kahraman şehitlerimizin kanı var. Ecdadımızın kanı var. Bu vatanı kimsenin bölmeye gücü yetmez. Bu vatan hainleri o kadar aciz ki, kendi vatanına, kendi devletine, kendi savunmasız vatandaşlarına kurşun sıkacak kadar, bomba atacak kadar aciz ve yoksun. Türkiye Cumhuriyeti vatanı, onların vatanı değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ihanet ettiler. Kumpas kurdular. Tuzak kurdular. Rabbim o tuzakları başlarına çevirsin inşallah. O kurdukları tuzak Rabbim başlarına çevirsin. Bu vatan kolay kazanılmadı. Ben evladımı verdim bu vatan için. Gözümün nurunu verdim. Ben ciğerimi verdim. Evlat verdim. Bu vatanı böldürtmedik biz. 252 şehit verdik. Ama Rabbime şükürler olsun, evlat veririz, şehit veririz, biz vatanımızı vermeyiz. Bir çakıl taşını vermeyiz biz. Bu Türkiye bizim. Bu şanlı bayrağın altında onların yaşamayı hakları yok. Onlar bu vatana ihanet ettiler. Onlar bu vatana kurşun sıktılar. Onlar vatansızlar.” Başkan Sekmen; “Şehitlerimizin anısını yaşatacağız” Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, açılışta yaptığı konuşmada, “Bu cadde, Fırat kardeşimizin ailesi ve yakınları için bir gurur vesilesi olurken, bizler için de onun kahramanlığını her gün hatırlatacaktır. Fırat Bulut Kahramanımız olmak üzere bu aziz vatan için gözünü kırpmadan canını feda eden tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle ve saygıyla anarak sözlerime başlamak istiyorum. Rabbim, şehitlerimizin mekânlarını cennet, makamlarını âli eylesin. Şehit Polis Memurumuz Fırat Bulut kardeşimiz, 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe teşebbüsünde Genel Kurmay Başkanlığı önünde 281 kurşunuyla 2,5 saat darbeci hainlerle çatışan bir kahraman ve mücahitti. Bu mücahit ki “Fırat, oğlum kendine mukayyet ol” diyen Baba’ya, “Baba, vatan elden gidiyor, bir Fırat gitmiş ne ki, vatan elden gidiyor. Dinimi, vatan ve bayrak sevgisini sen öğrettin. Benden asla geri durmamı isteme” diyen bir kahramandı. Evladımız, o gece “Fırat’sız vatan olur ama vatansız Fırat olmaz” diyerek şüheda mertebesine ulaştı” dedi. Konuşmalardan sonra Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen şehit ailesine bir plaket ve Türk bayrağı hediye etti. Daha sonra caddenin açılışı kurdele kesimi ile birlikte yapıldı.
Bartın Rektör Uzun’a Özbekistan’da ‘Fahri Profesör’ ünvanı verildi Bartın Üniversitesi (BARÜ) Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun, Özbekistan Urgenç Devlet Pedagoji Enstitüsü tarafından “Bilime ve insanlığa katkısı” dolayısıyla ‘Fahri Profesör’ ünvanı verildi. Dünyanın saygın üniversiteleri ile iş birliği ağını genişleten Bartın Üniversitesi (BARÜ) eğitim ve bilim ağını güçlendirirken uluslararasılaşma misyonu doğrultusunda çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. Çeşitli temaslarda bulunmak üzere Özbekistan’da bulunan BARÜ Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun ile Erasmus Kurum Koordinatörü Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Yirmibeş, Urgenç Devlet Pedagoji Enstitüsünde “Küreselleşme Çerçevesinde Eğitim Bilimleri Alanında Araştırma: Sorunlar ve Çözümler” konulu konferansa katıldı. Konferansta konuşmacı olarak bulunan Rektör Prof. Dr. Orhan Uzun, farklı coğrafyalardaki öğrencilerin birbirlerinin kültürlerini tanımalarının ve akademik alanda deneyim kazanmalarının önemine değindi. Erasmus Kurum Koordinatörü Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Yirmibeş ise BARÜ’nün küresel ölçekte yürüttüğü eğitim-öğretim çalışmalarını aktaran bir konuşma gerçekleştirdi. Ardından geçilen törende Özbekistan Urgenç Devlet Pedagoji Enstitüsü Rektörü Prof. Dr. Madraximova Feruza Ruzimbayevna tarafından Rektör Prof. Dr. Orhan Uzun’a, belirli bir akademik alanda büyük katkı sunan ve kişinin alanındaki bilgi birikimine, araştırmalarına veya toplumda oluşturduğu etkiye değer verildiğini göstermek amacıyla ‘Fahri Profesörlük’ belgesi verildi. Gerçekleştirilen ziyaretlerde sadece bilgi paylaşımı değil, aynı zamanda kültürler arası köprüler kurulduğunu belirten Rektör Uzun, “Üniversitemizin öncelikli hale getirdiğimiz uluslararasılaşma stratejisi çerçevesinde, önde gelen yükseköğretim kurumlarıyla iş birliği protokollerimizin de bulunduğu Özbekistan’a akademik bir ziyaret gerçekleştirdik. Eğitimde küreselleşme noktasında katıldığımız konferansta deneyimlerimizi paylaşırken karşılıklı kültürel ve akademik anlayışı güçlendirecek, eğitim kalitesine katkı sağlayacak görüşmelerde de bulunduk. Bu ziyarette, Urgenç Devlet Pedagoji Enstitüsü Rektörümüz Prof. Dr. Madraximova Feruza Ruzimbayevna tarafından enstitünün kararı doğrultusunda şahsıma ‘Fahri Profesör’ belgesi verilmesinin onurunu yaşıyor, yakın ilgileri için kendilerine tekrar teşekkür ediyorum. Bu düşüncelerle gelişimimize değer katan gayretleri dolayısıyla Erasmus Kurum Koordinatörümüz Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Yirmibeş’e ve katkı sunan tüm bileşenlerimize teşekkür ediyorum. Küresel etkileşim çerçevesinde uluslararasılaşma hamlemize olan destekleri için ise YÖK Başkanımız Prof. Dr. Erol Özvar’ın şahsında YÖK üyelerimize teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı.
Antalya Antalya’da 2024 yılında yarım milyona yakın yavru deniz kaplumbağası denizle buluştu Antalya’da deniz kaplumbağalarının neslinin korunması için gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda toplam 458 bin 714 yavru deniz kaplumbağası denizle buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü 6. Bölge Müdürlüğü koordinasyonunda yürütülen koruma ve izleme çalışmaları sayesinde, 2024 yılında Antalya sınırlarındaki 10 bin 896 yuvadan toplam 458 bin 714 yavru deniz kaplumbağası sağlıklı bir şekilde denize ulaşmayı başardı. Antalya, Türkiye’de en fazla deniz kaplumbağası yumurtlama alanına ev sahipliği yapıyor. Belek’teki 29,3 kilometrelik sahil şeridiyle en uzun yumurtlama alanına sahip olan Antalya’da, toplam 9 kumsal deniz kaplumbağalarının yuva yaptığı bölgeler arasında bulunuyor. Patara, Kale, Kumluca, Çıralı, Tekirova, Kızılot, Demirtaş ve Gazipaşa gibi alanlar bu kapsamda büyük bir titizlikle korunuyor. Deniz kaplumbağalarının önemi ve yaşam döngüsü 100 milyon yıldır yaşam mücadelesi veren deniz kaplumbağaları, ekosistemin denge unsurlarından biri olarak deniz çayırları ve denizanası popülasyonlarını kontrol altında tutuyor. Ancak, insan faaliyetleri ve küresel ısınma nedeniyle bu kadim canlıların yaşamı tehdit altında. Türkiye’de özellikle caretta caretta (iribaş deniz kaplumbağası) ve yeşil deniz kaplumbağası (Chelonia mydas) türleri Akdeniz sahillerinde yuvalanıyor. Dişi deniz kaplumbağaları, yumurtlama dönemlerinde 100-150 yumurta bırakıyor. Ancak yapılan araştırmalar, her 1000 yumurtadan yalnızca bir bireyin yetişkinliğe ulaşabildiğini ortaya koyuyor. Ayrıca küresel ısınmanın yuva sıcaklığını artırmasıyla cinsiyet oranlarında ciddi dengesizliklerin oluşması, türlerin geleceği için büyük bir risk olarak görülüyor. Koruma çalışmaları gece gündüz devam ediyor 6. Bölge Müdürlüğü öncülüğünde yürütülen çalışmalarda, uzman akademisyenlerin rehberliği ve gönüllülerin desteğiyle sahillerde yoğun bir koruma faaliyeti gerçekleştiriliyor. Jandarma, emniyet teşkilatı, yerel halk ve belediyelerle yapılan iş birliği sayesinde sahiller, yumurtlama ve yavru çıkış dönemlerinde titizlikle denetim altında tutuluyor. Yetkililer, sahillerde uyulması gereken kuralları şöyle sıralıyor: Yumurtlama alanlarında gece ışık kullanımından kaçınılmalı, yuvaların bulunduğu alanlar işaretlenmeli ve korunmalı, yetişkin kaplumbağalar rahatsız edilmemeli, fotoğrafları çekilmemeli, Şezlong ve şemsiyeler yuvaların üzerine bırakılmamalı. Dünya genelinde örnek bir çalışma Bölge Müdürlüğü, deniz kaplumbağalarının korunmasına yönelik çalışmalara herkesin destek vermesi gerektiğine vurgu yapıyor. Başta Belek ve Patara gibi Özel Çevre Koruma Bölgeleri olmak üzere tüm sahillerde duyarlılığın artırılması için eğitimler düzenleniyor. Antalya, 458 bin 714 yavru deniz kaplumbağasının mavi sularla buluşmasını sağlayarak sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde de örnek bir koruma çalışmasına ev sahipliği yapmış oldu. Uzmanlar, deniz kaplumbağalarının geleceğinin bu tür projelerle güvence altına alınabileceğini belirtiyor.
Antalya Uzmanlar uyarıyor: “Türkiye’de sağlık sistemi yükü acil servislere yığılıyor” Türkiye’de sağlık sisteminin ve randevu sorununun yükü acil servislere yığılıyor. Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Özlem Yiğit, “Ülkemizde acil kalabalığı gerçekten çok ciddi bir sorun. Tüm dünyada bu konu üzerinde yapılmış araştırmalar ve yapılmış eleştiriler var ama Türkiye örneği hiçbir ülkede görünmüyor. Hekimin yorgunluğu, kalabalığın içinde gerçekten ihtiyacı olan hastaya yeterince özen gösterilememesi, maalesef kişilerin zarar görmesine yol açıyor ve toplum sağlığını tehdit eden bir duruma dönüşüyor” ifadelerini kullandı. Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Yiğit, Antalya’da düzenlenen 10. Avrasya Acil Tıp Kongresi ve 20. Türkiye Acil Tıp Kongresi’nde acil serviste değişen dinamikler hakkında açıklamalarda bulundu. Durumu acil olan hastaların yanında hastanelerde randevu bulamayan hastaların da acil servislerde yoğunluk oluşturduğunu aktaran Prof. Dr. Özlem Yiğit, doktorların da yoğun çalışma şartları nedeniyle mağdur olduklarını dile getirdi. “Türkiye örneği hiçbir ülkede görünmüyor” Prof. Dr. Özlem Yiğit, “Ülkemizde acil kalabalığı gerçekten çok ciddi bir sorun. Tüm dünyada bu konu üzerinde yapılmış çalışmalar ve yapılmış eleştiriler var ama Türkiye örneği hiçbir ülkede görünmüyor. Nüfusunun toplamından çok daha fazlasının acil servise başvurduğu, bu kalabalığın gerçekten çözümsüz hale geldiği başka bir örnek yok. Biz kongrelerimizde bunu konuştuğumuz zaman, diğer ülkelerden ‘bu kadar kalabalık hastaya nasıl bakılabilir’ şeklinde tepkiler alıyoruz ve durum anlaşılmaz hale geliyor. Ve bu sorun gittikçe büyüyor. Kalabalık olmasının hem hekimler için hem hastalar için çok ciddi sakıncaları var. Sağlık sistemindeki yaşadığımız sorunlardan belki en önemlilerinden bir tanesi bu” diye konuştu. “Toplum sağlığını tehdit ediyor” Vatandaşların acillere akın etmesi nedeniyle hastanın hekime ulaşmasının da zorlaştığını kaydeden Prof. Dr. Özlem Yiğit, aslında acil durum olmadığı halde randevu bulamadığı ya da işinden izin alamadığı için birçok insanın da acil servislere başvurduğunu ifade etti. Prof. Dr. Özlem Yiğit, “Acillerin değişimine kalabalık sorunu özelinden bakarsak, kalabalık olması hastanın hekime ulaşmasını zorlaştıran bir faktör. Bu kalabalığın içinde, durumu acil olan ve tedaviye ulaşması gereken insanlar var. Bunun dışında acili bypass yeri olarak kullanan, “İzin alamadım, başka polikliniğe gidemedim, aslında acil değilim ama burada işimi halledeyim” diyen bir popülasyon da var. O hastaların arasında bizim gerçek acil olan hastalarımıza ulaşmamız zorlaşıyor. Hekimin yorgunluğu, kalabalığın içinde gerçekten ihtiyacı olan hastaya yeterince özen gösterilememesi, maalesef kişilerin zarar görmesine yol açıyor ve toplum sağlığını tehdit eden bir duruma dönüşüyor” şeklinde konuştu. “Nüfusumuz yaşlanmaya başladı” Türkiye nüfusunun demografik yapısının değişmeye başladığını da sözlerine ekleyen Prof. Dr. Özlem Yiğit, şöyle devam etti: “Nüfusumuz yaşlanmaya başladı. Yaşlılar daha kırılgan, onlarla ilgili problemlerimiz daha çeşitli, genç hastalarda gördüğümüz problemlerin farklı versiyonlarını görüyoruz ve bunları da uygun zamanda uygun şekilde değerlendiremezsek maalesef atlama riski taşıyoruz.” Yoğunluğun ve ağır çalışma şartlarının önüne geçebilmek için çözüm önerilerinde bulunan Prof. Dr. Özlem Yiğit, konuşmasını şu şekilde tamamladı: “Ne yapabiliriz kısmında öneriler çok ama uygulama için herkesin çaba göstermesi gerekli. Öncelikle, birinci basamağın güçlendirilmesi çok iyi bir adım olabilir. Kronik sorunların takibi, hastanın hekime ulaşması gerektiğinde ulaşabileceği ilk basamağın kolaylaştırılması ve etkinleştirilmesi acile olan gereksiz başvuruları azaltabilir. Kronik hastalıkların daha kötü sorunlar haline gelmeden önce çözülmesi, kırılgan dediğimiz popülasyonların zarar görmesini önleyebilir. Yine acillerde uygulanacak triyaj sistemleri, dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde de kullanılan ‘gerçek acil hastayı ilk değerlendirmede tanıyıp onu daha önce içeriye alma’ prensibiyle çalışan algoritmalar etkin bir biçimde faaliyete geçerse hastalar için de biz hekimler için de iyi ve daha güvenli bir hasta bakım hizmeti mümkün olabilir.”