KÜLTÜR SANAT - 16 Kasım 2024 Cumartesi 12:23

Baraj suları çekilince tarihi Tekkale Kalesi gün yüzüne çıktı

A
A
A
Baraj suları çekilince tarihi Tekkale Kalesi gün yüzüne çıktı

Artvin’in Yusufeli ilçesinde baraj sularının çekilmesiyle Tekkale köyünün tarihi kalesi yeniden gün yüzüne çıktı. Daha önce köyün zirvesinde yer alan ve zorlu tırmanışlarla ulaşılan kale, şimdi baraj gölünün ortasında bir ada görünümünde ziyaretçilerini ağırlıyor.


Çoruh Nehri üzerinde inşa edilen ve 275 metre temelden yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek, dünyanın ise beşinci en yüksek kemer barajı olan Yusufeli Barajı ve HES, elektrik üretimine devam ediyor. Baraj nedeniyle Yusufeli ilçe merkezi ve 7 köy tamamen sular altında kalırken, 10 köy de kısmen etkilendi. Baraj suları altında kalan evler, okullar, camiler, tarım arazileri, köprüler ve tarihi kaleler, suyun çekilmesiyle yeniden ortaya çıkmaya başladı.


Köyün en yüksek noktasına inşa edilen Tekkale Kalesi de çekilen sularla birlikte görünür hale geldi. Daha önce dik bir kayanın üzerinde yer alan kaleye ulaşmak için tırmanan köylüler, artık tekne turlarıyla burayı ziyaret ediyor.



“Su altında kalan köylerimizi geziyoruz”


Bölge halkından Kayhan Sazak, kalenin baraj öncesinde bulunduğu yüksek konumu ve zorlu ulaşımı hatırlatarak, “Bu kaleyi hep merak ediyorduk. Önceden, doğal zeminden yaklaşık 100 metre yüksekte, dik bir kayanın üzerindeydi. Baraj suları sayesinde artık bazen kayıkla, bazen teknelerle gelip burayı görebiliyoruz. Su seviyesi yükseldikçe veya düştükçe kale yeniden ortaya çıkıyor. Ayrıca su altında kalan köylerimizi de gezip görmek bizim için farklı bir etkinlik oldu” dedi.


Bölgedeki değişimle birlikte ziyaretçi ilgisinin arttığını belirten bir diğer yöre sakini Soner Dermici ise, amatör tekne turlarıyla baraj çevresini gezdiklerini söyledi. Dermici, “Baraj sularının doldurduğu alanları arkadaşlarımızla birlikte keşfediyoruz. Fotoğraflayıp arşivliyoruz. Bu da bizim için farklı bir aktivite oldu” diye konuştu.


Tekke Kalesi’nin baraj gölü manzarasıyla oluşturduğu eşsiz görüntü, hem yerel halkın hem de ziyaretçilerin ilgisini çekmeye devam ediyor.



Baraj suları çekilince tarihi Tekkale Kalesi gün yüzüne çıktı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kayseri "Prematürenin önlemini gebeyken alın" Kayseri Şehir Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Pediatri Klinik Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Ahmet Özdemir, prematürenin önleminin gebeyken alınması gerektiğini söyleyerek, “Dünya genelindeki en büyük sorunlardan biri prematüre bebek” dedi. Yenidoğan Yoğun Bakım Pediatri Klinik Sorumlu Hekimi Doç. Dr. Ahmet Özdemir, Dünya’da ve Türkiye’de en büyük sorunlardan birinin prematüre bebek doğumlarının olduğunu aktardı. Prematüre bebek doğumlarının engellenmesi için hamilelik sürecinde alınan önlemlerin çok önemli olduğunu belirten Özdemir, “Yeni doğan bebekler genellikle 38-40 haftada doğarlarken, 37 haftanın altında doğan bebeklerimize prematüre bebek diyoruz. Ülkemizde ve dünyada en büyük sorunlardan bir tanesi prematüre doğumalardır. Prematüre doğumlar dünya üzerinde yüzde 4 ila 6 arasında değişirken, ülkemizde bu oran ortalama yüzde 10 civarında olmakta. 2022 verilerine baktığınızda ülkemizde 30 bin bebek prematüre olarak dünyaya geldi. Bu bebeklerin hamilelik sürecindeki bazı önlemlerle beraber prematüreliklerinin önlenmesi çok büyük önem arz ediyor. Prematüre bebeklerin önlenmesi için düzenli takiplerin yapılması, yaşam kalitesinin düzenli bir şekilde günlük egzersizlerle beraber beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesiyle aslında prematüre bebeklerin doğumları önlenebilir. Böylelikle sağlık anlamında hem bizim işimiz biraz kolay olur hem de ailelerin işi daha kolay olabilmektedir. Kayseri Şehir Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım olarak biz 55 kuvözle Kayseri’mize, bölgemiz ve hatta tüm ülkemizin dört bir yanına hizmet vermekteyiz. Bu ünitemizde 4’üncü seviyeden başlayarak, seviyelendirmeler var ve hastaların klinik ağırlık durumuna göre tedavi sunmaya devam ediyoruz. Bunların arasında en büyük paydaş prematüre bebekle geliyor. Prematüre bebeklerin haricinde zor doğan bebekler ya da doğuştan anormal bebekler gibi çeşitli hastalıklarla mücadele etmekteyiz. Bunların tedavisinde de imkanlarımız son derece yeterli ve yenidoğanın çeşitli nadir hastalıklarına tanı koyarak, tedavilerini yapıyoruz. Bu şekilde ailelerimize yardımcı olmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı. “Ailelerin yaşamlarını düzenli hale getirmeleri gerekiyor” Ailelerin çocuk sahibi olmak istedikleri zaman öncelikle kendi yaşamlarını düzenli bir hale getirmelerinin çok önemli olduğun ifade eden Özdemir, “Sonrasında kadın doğum hekimleriyle beraber düzenli takiplerin yapılması çok önemli. Çünkü düzenli takiplerle beraber bu bebeklerin önceden tanı konup, erken tedavi edilmesi çok önemli. Bebeğimiz hasta olarak dünyaya gelirse de çocuk hekimlerini, yenidoğan hekimlerine güvenerek, burada yeterli tedavi yapılabildiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim” dedi. “Prematüre bebekler bizden daha güçlü” Prematüre bebek olarak hamileliğin 25’inci haftasında dünyaya gelen Zeynep Asel’in annesi Yasemin Tatar ise, “25 haftalık bir doğum yaptım. İkiz bebeklerim vardı. Birisini kaybettik. Zeynep Asel çok şükür hayata tutundu. Onunla birlikte zor bir süreç atlattık ama güzel sonuçlandı. Şu anda ciddi bir sağlık sorunumuz yok. Ufak tefek sıkıntılarımız devam ediyor ancak bunu da çok güzel bir şekilde aşacağımızı düşünüyoruz. Hamilelik döneminde çok dikkat edilmesi gereken şeyler var. Öncelikle onlara çok dikkat etsinler. Çünkü prematüre bebek sahibi olmaya bunlar da neden olabiliyor. Çok güçlü olsunlar. Bebekleri her şeyi hissediyor. Onlar kuvözlerin içerisindeler bizleri bekliyorlar. Ben diğer bebeğim vefat ettiğinde dahi içeri girdiğimde ağlamadım. Zeynep Asel bunu hissedeceği için ağlamadım. Onlar her şeyi hissediyorlar ve bizden çok daha güçlüler” şeklinde konuştu.
Aydın Kuşadası Avrupa’da liste başında Kuşadası Belediyesi, Avrupa’nın en büyük seyahat acentesi zinciri olan RTK Reiseland tarafından düzenlenen ‘Türk-Alman Dostluk Gecesi’ etkinliğine ev sahipliği yaptı. Kuşadası’nın sahip olduğu doğal ve tarihi güzellikler ile konaklama imkanlarının etkili şekilde tanıtıldığı geceye katılan Başkan Ömer Günel, “Kentimizin turizm potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmek için çalışıyoruz. Önümüzdeki turizm sezonunda çok daha fazla yabancı turist ağırlayacağız” dedi. Türkiye’nin turizm başkentlerinden olan Kuşadası, Avrupa’da yaklaşık 4 bin seyahat acentesinin üye olduğu RTK Reiseland firmasının, Almanya’dan gelen ve aralarında üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu 500 temsilciyi ağırladı. "Türk-Alman 1001 Dostluk Gecesi" adı altında düzenlenen etkinliğe Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel, belediye başkan yardımcıları, Kuşadası’nın turizm paydaşları, Almanya RTK Reiseland CEO’su Hanke Moll, Dünya Kardeş Kentler Turizm Birliği Genel Sekreteri Hüseyin Baraner ve çok sayıda davetli katıldı. Kırmızı beyaz giyinerek geldiler, "Erik Dalı" ile coştular RTK Reiseland firmasına Almanya’dan üye seyahat acentelerinin üst düzey yöneticileri ve temsilcileri geceye kırmızı ve beyaz renkte elbiseler giyerek geldi. Kuşadası Kent Orkestrası’nın çaldığı müziklerle karşılanan yabancı turizmciler, daha sonra keşkek, gözleme, yaprak sarma, çiğ köfte, tantuni kebabı ve baklava gibi Türkiye’ye özgü yöresel lezzetlerin tadına baktı. Halk oyunları gösterilerinin renk kattığı etkinlikte tam bir dostluk havası esti. Gecenin sonunda ise Türk ve Alman turizmciler karşılıklı Erik Dalı oynadı. Kuşadası’nın tanıtımı yapıldı Kuşadası’na Avrupa ve Almanya’dan gelecek yabancı turist sayısını artırmak açısından büyük öneme sahip programda, Alman seyahat acentelerinin temsilcilerine, tüm yönleriyle kentin sahip olduğu doğal ve tarihi güzellikler ile konaklama imkanları anlatıldı. Kuşadası’ndaki turizmcilerle bir araya gelen RTK Reiseland firmasına üye acentelerin yetkilileri, kenti daha fazla yabancı turistin ziyaret etmesi için yapılması gerekenler hakkında da fikir alış verişinde bulundu. "Rezervasyonlarda artış olacak" Gecede bir konuşma yapan Almanya RTK Reiseland CEO’su Hanke Moll, "Öncelikle Kuşadası bizim için turizm lokasyonları içerisinde liste başında geliyor. Türkiye’nin hem Avrupa hem de Almanya için çok önemli bir turizm destinasyonu olduğunu belirtmek istiyorum. Gelecek sene Almanya’dan Kuşadası’na yapılan tatil rezervasyonlarında önemli bir artış olacak. Kuşadası’nda çok samimi bir tatil ortamı var. Bizi Kuşadası’nda dostça misafir eden Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel’e çok teşekkür ederim" dedi. "Kuşadası’na gelen turist sayısı her geçen gün yükseliyor" Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel ise, "Göreve geldiğimiz günden bu yana geçen sürede gerek yurt içi gerekse de yurt dışında katıldığımız birçok fuarda Kuşadası’na daha fazla yabancı turist çekmek için etkili bir şekilde tanıtım faaliyetlerimizi gerçekleştirdik. Bunun sonucunda Kuşadası ilk defa Avrupa’nın en büyük turizm acentelerini kentimizde ağırlıyor. Kuşadası’nda Alman turistleri yeniden görmenin heyecanı içerisindeyiz. Her geçen yıl Kuşadası’na gelen yabancı turist sayısında artış yaşanıyor. 2025 turizm sezonu her açıdan esnafımız ve bizim için çok olumlu geçecek. Almanya ve diğer ülkelerden kentimize gelen turist sayısında önemli bir yükseliş yaşanacak. Kentimizin turizm potansiyelini en iyi şekilde değerlendirmek için çalışıyor, Kuşadası’nı daha geniş kitlelere tanıtmak adına projeler üretiyoruz" diye konuştu.
Kastamonu İl Sağlık Müdürü Dr. Derdiyok: “Diyabetin 2021’de 6,7 milyon kişinin ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir" Kastamonu İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Çağdaş Derdiyok, diyabet hastalığının 2021 yılında 6,7 milyon kişinin ölümüne sebep olduğunun tahmin edildiğini belirterek, "Diyabetli olan yaklaşık 2 yetişkinden birine yani yüzde 44’üne tanı konulamamaktadır" dedi. Kastamonu İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Çağdaş Derdiyok, “Dünya Diyabet Günü” sebebiyle mesaj yayınladı. Diyabet ile ilgili önemli bilgiler veren İl Sağlık Müdürü Derdiyok, dünyadaki diyabet hastası sayısının 2045’te 783 milyona çıkmasının beklendiğini söyledi. "Diyabetli olan yaklaşık 2 yetişkinden birine yani yüzde 44’üne tanı konulamamaktadır" ifadelerine yer veren Derdiyok,"Bu rakam 240 milyondur. Bunların çoğu tip-2 diyabettir. Diyabetli her 4 kişiden 3’ünden fazlası düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşamaktadır. 541 milyon yetişkinin tip 2 diyabete yakalanma riski yüksektir. 1,2 milyondan fazla çocuk ve ergen (0-19 yaş) tip 1 diyabetlidir. Diyabetin 2021’de 6,7 milyon kişinin ölümüne neden olduğu tahmin edilmektedir” dedi. Dünya Diyabet Günü’nün, 1991 yılında Uluslararası Diyabet Federasyonu ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından oluşturulduğunu belirten Dr. Derdiyok, “Dünya Diyabet Günü’nün 2024-2026’nın teması ‘Diyabet ve Esenlik’tir. Diyabet bakımına uygun erişim ve destek ile diyabetli herkes iyi yaşama şansına sahiptir. Diyabetli kişilerin yüzde 90’ından fazlasında sosyoekonomik, demografik, çevresel ve genetik faktörlerden kaynaklanan tip 2 diyabet vardır. Tip 2 diyabetin artışına katkıda bulunan başlıca faktörler, kentleşme, yaşlanan bir nüfus, azalan fiziksel aktivite seviyeleri, yanlış beslenme alışkanlıkları ve aşırı kilo ve obezite yaygınlığının artmasıdır. Ancak, tip-2 diyabet için önleyici tedbirler alarak ve tüm diyabet tipleri için erken teşhis ve uygun bakım sağlayarak diyabetin etkisini azaltmak mümkündür . Bu önlemler, bu durumla yaşayan kişilerin komplikasyonlardan kaçınmasına veya bunları geciktirmesine yardımcı olabilir. Diyabet ve kalp damar hastalıkları dünya çapında önde gelen ölüm nedenleri arasındadır ve bireyler, sağlık sistemleri ve toplumlar üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır. Avrupa’da 60 milyondan fazla kişi diyabetle yaşamakta olup bunların 32 milyonu Avrupa Birliği’nde bulunmaktadır. Avrupa Birliği’nde 60 milyondan fazla kişi de kalp damar hastalıkları ile yaşamaktadır. Diyabet, kalp damar hastalıkları ve diğer bulaşıcı olmayan hastalıklar önlenmesini iyileştirmek, değiştirilebilir davranışsal risk faktörlerinin yanı sıra hava kirliliği, diğer çevresel stres faktörleri ve inşa edilmiş çevre gibi dış faktörleri ele almak için çapraz ve tüm politikalarda sağlık yaklaşımı gerektirir. Bunların hepsi bulaşıcı olmayan hastalıklarda da ortak risk faktörleridir” diye konuştu. Sağlık Bakanlığı bünyesinde, önceki yıllarda da diyabetle programlı bir şekilde mücadele yaklaşımıyla çalışmalar yürütüldüğünü ifade eden İl Sağlık Müdürü Derdiyok, “DSÖ Avrupa Bölge Ofisi ve Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun girişimi ile hazırlanan ve 1989 yılında ilan edilen ‘St.Vincent Bildirisi’ ülkemiz adına 1992 yılında imzalanmıştır. 1994 yılında Sağlık Bakanlığı önderliğinde ‘Ulusal Diyabet Programı’ adı ile geliştirilen program uygulamaya konulmuş ve halen Türkiye Diyabet Programı olarak yürütülmektedir. Programda diyabetle etkin mücadele edilebilmesi için ulaşılması gereken 5 amaç belirlenmiştir. Bu amaçlar etkin diyabet yönetimi için politika geliştirmek ve uygulamak, diyabetin önlenmesini ve erken tanı konmasını sağlamak, diyabet ve komplikasyonlarının etkin tedavisini sağlamak, çocukluk çağında diyabet bakım ve tedavisini geliştirmek, Tip 2 diyabet ve obeziteyi önlemek ve diyabet ve diyabet programını etkin izlemek ve değerlendirmektir. Her bir amacın hedefine ulaşması için stratejiler ve somut eylemler önerilmiştir” şeklinde konuştu. Derdiyok, “Türkiye Diyabet Programı, diyabetin en önemli risk faktörü olan obezitenin önlenmesi amacıyla yürütülen ‘Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı’ ile de desteklenmektedir. Programlarımız Bakanlığımız ve ilgili paydaşlar ile birlikte kararlılıkla yürütülmektedir” ifadelerini kullandı.
Ankara Türk Kızılay’dan kan bağışı ve HIV iddialarına ilişkin açıklama Türk Kızılay, İzmir’de bir çocuğun HIV hastalığı nedeniyle hayatını kaybetmesi ile ilgili, "Babaya ilk kez HIV teşhisini koyan ve tüm devlet birimlerini uyaran kurum Kızılay’dır" açıklamasını yaptı. Türk Kızılay’dan yapılan açıklamada, "İzmir’de bir çocuğumuzun AIDS (HIV) hastalığı nedeniyle hayatını kaybetmesi hepimizi derinden üzmüştür. Vefat eden çocuğumuza HIV virüsünün nasıl bulaştığına ilişkin Sağlık Bakanlığı’nın incelemeleri sürerken, virüsün Kızılay tarafından verilen bir kandan bulaştığına yönelik asılsız iddiaların hiçbir şekilde gerçeği yansıtmaması üzerine aşağıdaki açıklama zorunlu olmuştur" denildi. "İddiaya konu olan, İzmir’de kemik erimesi şüphesiyle tedavi altına alınan ancak AIDS olduğu ortaya çıkan 13 yaşındaki A.E.K.’nin babası K.K., 2024 yılı ocak ayında Muğla’nın Milas ilçesi Atapark Kan Bağış Merkezi’ne başvurarak ilk kez kan bağışçısı olmak istemiştir" denilerek şu bilgilere yer verildi: "K.K.’den alınan kan örneği, güvenli kan teminine yönelik NAT (Nükleik Asit Amplifikasyon Testi) testi dahil tüm tetkiklerden geçirildikten sonra HIV pozitif olduğu anlaşılmış ve derhal ilgili sağlık ve kolluk birimlerine bilgi verilip kan imha edilmiş ve baba K.K. Kızılay’ın ret listesine alınmıştır. Babaya ilk kez HIV teşhisini koyan ve tüm devlet birimlerini uyaran kurum Kızılay’dır. 2020 yılından bu yana, Bölge Kan Merkezlerimizden HIV riski taşıyan herhangi bir kan bileşenine dair hastanelere veya sağlık otoritelerine bir bildirim yapılmamış, aynı şekilde hastanelerden de Kurumumuza bu yönde bir bildirim ulaşmamıştır." Türk Kızılay’ın, kan bağışı sürecinde halk sağlığını koruma sorumluluğu doğrultusunda tüm süreçlerini titizlikle yürütmekte ve bağışlanan her kan bileşenine uluslararası standartlara uygun modern testler uygulamakta olduğuna dikkat çekilerek şunlar kaydedildi: "Türk Kızılay tarafından temin edilen tüm kan bileşenleri, Hepatit B, Hepatit C, HIV ve Sifiliz enfeksiyonlarına yönelik ileri tarama ve doğrulama testlerinden geçirilmektedir. Testlerde enfeksiyon riski saptanması durumunda, bağışçıdan kan bağışı kabul edilmemekte ve bu kanlar kesinlikle hastanelere gönderilmemektedir. Kızılay kendisine verilen düzenli ve güvenli kan temini görevini eksiksiz bir şekilde yerine getirirken, yılda aldığı yaklaşık 3 milyon ünite kanla yaklaşık 9 milyon hasta ve yaralının kan ihtiyacını karşılamaktadır. Sorumsuz ve muğlak açıklamaların Kızılay’ın yürüttüğü bu milli göreve ve kan bağışı bekleyen hasta ve yaralılara vereceği zarar her türlü açıklamanın dışındadır. İlgili tüm kurum, kuruluş ve kişileri duyarlı olmaya çağırır, konuyu her yönüyle takip ettiğimizi bildiririz."
Şırnak Şırnak T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nun ısınma sorunu çözüldü Şırnak T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Cezaevi, Jandarma ve Cezaevi lojmanlarında kalan vatandaşların ısınma ve sıcak su sorununu, doğal gaz dönüşüm sistemi ile çözüldü. Şırnak T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna bağlı tüm yaşam alanlarında Aralık 2023 yılından bu yana ısınma ve sıcak su temin etmekte herhangi bir aksaklık yaşanmadığını ifade eden Şırnak T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürü Serkan Kengil, kurumlarının 2023 Aralık ayına kadar ısınmada ve sıcak su sağlama da kömür sistemini kullanmakta olduğunu söyledi. 2023 Aralık ayı itibari ile doğal gaz dönüşüm sistemlerini kurma entegrasyonu ile Jandarma binası, Açık Ceza İnfaz Kurumu, Kapalı Ceza İnfaz Kurumu ve lojmanların ısınma ihtiyaçlarını sağlanmakta olduğunu dile getiren Kengil, "Aynı zamanda Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Açık Ceza İnfaz Kurumu’na da sıcak su imkanı sağlamakta. Haftanın belirli günlerinde olmak üzere 10 saate kadar sıcak su imkanı, 24 saatte Dünya Sağlık Örgütünün belirlemiş olduğu soğuk ve sıcak su imkanı sağlamaktadır. Her ne kadar Ceza İnfaz Kurumumuz ile ilgili altyapı ve sıcak suya ulaşım imkanları noktasında, ısınma noktasında problemler varmış gibi lanse edilmiş olsa da şu anda 2023 Aralık itibari ile tamamen bütün altyapı ve ısınma ihtiyaçlarını ve sıcak su ihtiyaçlarını karşılama durumundayız. Herhangi bir noksanlık, eksiklik olmadığı için altyapılarımız tamamen tam kapasite ile çalışmakta. 2024 yılı kış itibari ile de hükümlü tutuklular bunu gerekli şekilde hissedecekler. Soğuk suya ulaşım ve sıcak suya ulaşım noktasında da dediğimiz gibi herhangi bir sıkıntı ve sorun bulunmamaktadır" dedi.