Yerel Haberler
Ankara
22 Eylül 2024 Pazar - 22:53 Satranç Olimpiyatları’nda erkek A Milli Takımı 12., kadın A Milli Takımı 26. oldu Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de, 10-23 Eylül 2024 tarihlerinde düzenlenen 45. Dünya Satranç Olimpiyatları’nda erkek A Milli Takımı dünyanın en iyi 12 ülkesi arasında yer alırken, 7. ile eş puana sahip olan milliler averaj farkıyla 12. sırada yer aldı. Satranç Olimpiyatı’nda, Büyükusta (GM) Ediz Gürel, 2. Masa üçüncüsü olarak bronz madalya almaya hak kazanırken, açık kategoride 194 ülkenin yarıştığı olimpiyatlarda (GM) Ediz Gürel, GM Yağız Kaan Erdoğmuş, GM Mustafa Yılmaz, GM Vahap Şanal ve GM Emre Can’dan oluşan erkek A Milli Takımı 6 galibiyet, 4 beraberlik ve 1 yenilgi aldı. 180 ülkenin yarıştığı Kadınlar Kategorisi’nde ise kadın A Milli Takımı 26. sırada yer aldı. Uluslararası Usta (IM) Ekaterina Atalık, Kadın Büyükusta (WGM) Betül Cemre Yıldız Kadıoğlu, WGM Kübra Öztürk Örenli, Kadın Uluslararası Usta (WIM) Gülenay Aydın ve WIM Hayale İsgenderova’dan oluşan kadın A Milli Takımı 6 galibiyet, 2 beraberlik ve 3 yenilgi aldı. Türkiye Satranç Federasyonu (TSF) Başkanı Gülkız Tulay, 45. Dünya Satranç Olimpiyatı’nda millilerin çok güçlü rakiplerine karşı çok iyi mücadele ettiğini söyleyerek, “Olimpiyatlarda çok güçlü ülkelerle yarıştık. Dünyanın zirvesine oynadık. Daha iyi olacağımız günler geliyor. Türk satrancı dünyada hızla yükseliyor, genç yıldızlarımız parlıyor. 12 yıl önce başlattığımız alt yapı atağı bugün bize gençlerimiz Avrupa’da, Dünya’da ve Olimpiyatlar’da gurur veren başarılar getiriyor. GM Ediz Gürel, GM Yağız Kaan Erdoğmuş, WIM Gülenay Aydın gibi genç yeteneklerimiz otoritelerin gözdesi oldu. Erkeklerde 194 ülke, kadınlarda 180 ülke arasında Türk milli takımlarımız iyi sonuçlara imza attı. Alt yapıdan gelen gençlerimiz Türk satrancının geleceği olacak, ama dünya satrancının da geleceği olacak. Türkiye önümüzdeki süreçte daha büyük başarılara imza atacak. GM Mustafa Yılmaz da dünyanın zirvesindeki Magnus Carlsen’den puan alan ilk Türk sporcu olarak Türk satranç tarihine geçti. Kadınlarımız da bu olimpiyatlarda çok iyi mücadele etti, yükselişleri sürecek” dedi. Son yıllarda dünya ve Avrupa sahnesinde kazanılan büyük başarılarda, federasyonun altyapıya yaptığı yatırımının önemini vurgulayan Tulay, “Olimpiyatlarda çok iyi mücadele eden tüm sporcularımızı kutluyorum. Bu başarıların mimarları olan sporcularımıza, antrenörlerimize, ailelerimize, Gençlik ve Spor Bakanlığımız ile ana sponsorumuz Türkiye İş Bankası’na ve emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyorum” diye konuştu. Şampiyonaya genç yıldızlar damga vurdu Satranç Olimpiyatı’nda genç milliler GM Ediz Gürel 11 maçta 7 galibiyet, 4 beraberlikle 9 puan topladı. Gürel, +23,1 Elo kazandı. GM Yağız Kaan Erdoğmuş ilk kez katıldığı olimpiyatta 11 maçta 7 galibiyet, 2 yenilgi ve 2 beraberlikle 8 puan topladı. Erdoğmuş, +9,4 Elo kazandı. WIM Gülenay Aydın ise 10 maçta 6 galibiyet, 1 yenilgi ve 3 beraberlikle 7,5 puan topladı. Aydın, +52,4 Elo kazandı. Olimpiyatta, GM Magnus Carlsen ile berabere kalan GM Mustafa Yılmaz, 9 maçta 1 galibiyet, 3 beraberlik ve 5 yenilgiyle 2,5 puan kazandı. GM Emre Can oynadığı 8 maçta 5 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 yenilgiyle 6 puan aldı. GM Vahap Şanal ise 5 maçta 1 galibiyet, 2 beraberlik ve 2 yenilgiyle 2 puan aldı. Kadın A Milli Takımı’nda Uluslararası Usta (IM) Ekaterina Atalık 10 maçta 5 galibiyet, 2 yenilgi ve 3 beraberlikle 6,5 puan topladı. Kadın Büyükusta (WGM) Betül Cemre Yıldız Kadıoğlu oynadığı 10 maçta 2 galibiyet, 2 yenilgi ve 6 beraberlikle 5 puan topladı. WIM Hayale İsgenderova 7 maçta 3 galibiyet, 3 yenilgi ve 1 beraberlikle 3,5 puan topladı. WGM Kübra Öztürk Örenli de oynadığı 7 maçta 1 galibiyet, 2 yenilgi ve 4 beraberlikle 3 puan topladı.
Diyanet İşleri Başkanlığından “konut” açıklaması
11 Eylül 2024 Çarşamba - 21:07 Diyanet İşleri Başkanlığından “konut” açıklaması Diyanet İşleri Başkanlığı, Başkan Ali Erbaş’ın ikamet ettiği konutun bütün iş, işlem ve ihtiyaçlarının Kamu Konutları Yönetmeliği’ne göre yerine getirildiğini bildirerek, yalan haberleri yapanlar ve yayanlar hakkında hukuki işlem başlatılacağını açıkladı. Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan yazılı açıklamada, “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ikamet ettiği konut ile ilgili bazı basın organlarında yayınlanan asılsız haberler üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılması uygun görülmüştür. Söz konusu konut, 2005 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı makamına tahsis edilmiş ve o tarihten itibaren Diyanet İşleri Başkanları bu konutta ikamet etmiştir. Dolayısıyla 2017 yılında göreve başlayan Erbaş, aynı konutta ikamet eden üçüncü Diyanet İşleri Başkanıdır. Konuta ilişkin bütün iş, işlem ve ihtiyaçlar 23.09.1984 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 84-8345 sayılı Kamu Konutları Yönetmeliği’ne göre yerine getirilmektedir. Söz konusu haberde yer alan ayrıntılı bilgilerin tamamı gerçek dışıdır. Kamuoyunu yanıltmak ve Diyanet İşleri Başkanının şahsında Diyanet İşleri Başkanlığı kurumuna yönelik olumsuz algı oluşturmak için yapılan art niyetli ve maksatlı haberlerdir. Bu yalan haberleri yapanlar ve yayanlar hakkında hukuki işlem başlatılacaktır” denildi.
ASO Başkanı Ardıç: “(Gümrük Birliği) Avrupa Birliği’ne üye olmadan imzalayan tek ülke olarak bunun dezavantajını yaşıyoruz”
11 Eylül 2024 Çarşamba - 20:07 ASO Başkanı Ardıç: “(Gümrük Birliği) Avrupa Birliği’ne üye olmadan imzalayan tek ülke olarak bunun dezavantajını yaşıyoruz” Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Seyit Ardıç, Gümrük Birliği’ne ilişkin, “Dünya ekonomisinde ve ticaretin doğasında meydana gelen değişiklikler, bu anlaşmanın yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Avrupa Birliği’ne üye olmadan imzalayan tek ülke olarak bunun dezavantajını yaşıyoruz” dedi. Ankara Sanayi Odası’nın geleneksel hale gelen ‘Geleneksel Büyükelçilikler Resepsiyonu’, Etnoğrafya Müzesi’nde gerçekleştirildi. Resepsiyona Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ASO Başkanı Seyit Ardıç, yabancı misyon temsilcileri, milletvekilleri, iş adamları ve davetliler katıldı. Resepsiyonun açılış konuşmasını yapan ASO Başkanı Ardıç, dünyanın jeopolitik ve politik risklerin daha da yoğunlaştığı bir dönemden geçtiğini dile getirerek, küresel ekonomilerde farklı kritik konuların krize dönüştüğü bir dönemin yaşandığını belirtti. “Türkiye, bölgesel ve küresel bir üretim üssü olabilecek potansiyele sahiptir” Türkiye’nin hızla büyüyen, dünya ile ekonomik bütünleşmesini sürdüren, 85 milyon nüfusuyla yatırımcılara geniş imkanlar sunan büyük bir pazar konumunda olduğunu kaydeden Ardıç, “2023 yılında yüzde 4,5 büyüyen Türkiye ekonomisi, 2024 yılının birinci çeyreğinde yüzde 5,7, ikinci çeyrekte ise yüzde 2,5 büyüme sağlamıştır. Ekonomimizin 2024’ün sonunda yüzde 3’e yakın bir büyümeye ulaşması beklenmektedir. Küresel resesyon kaygılarının gölgesinde geçen ve risk algısının oldukça yüksek olduğu 2023 yılında sanayicilerimiz ve ihracatçılarımız sayesinde ülkemiz önemli ihracat rakamlarına ulaşmıştır. İhracatımız yılın ilk 8 ayında 170,8 milyar dolar, son 12 ayda ise 261 milyar doları aşarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaşmıştır. 220 ülkeye ihracat yapan Türkiye, 151 ülkeye ihracatını artırmıştır. Bu verilerin de ortaya koyduğu üzere Türkiye, bölgesel ve küresel bir üretim üssü olabilecek potansiyele sahiptir” dedi. “Ankara’mız illere göre gayrisafi katma değer üretiminde 2’nci sıradadır” Türkiye’nin ekonomik gelişimini sürdürürken, Ankara’nın da sanayi ve teknolojinin başkenti olma yolunda güçlü adımlarla ilerlediğini vurgulayan Ardıç, üretimin giderek katma değeri daha yüksek olan imalat ve bağlantılı hizmet sektörlerine doğru geliştiği bilgisini verdi. Ankara’nın Türkiye’nin teknoloji ve araştırma- geliştirme faaliyetlerinin merkezlerinden biri olduğunu sözlerine ekleyen Ardıç, “Başkentte yer alan teknoparklar, savunma sanayi, bilişim, biyoteknoloji ve enerji gibi yüksek teknolojiye dayalı sektörlerde faaliyet gösteren birçok yerli ve yabancı şirkete ev sahipliği yapmaktadır. Ankara’nın Ar-Ge altyapısı, yenilikçi projelere ve girişimlere yatırım yapmayı düşünen yabancı sermaye için büyük bir cazibe merkezi oluşturmaktadır. Ankara’nın güçlü yönlerine baktığımızda; ülkemizdeki 10 araştırma üniversitesinin 4’ü şehrimizde bulunmaktadır. Nitelikli insan kaynağı açısından da açık ara Türkiye’nin en avantajlı kentidir. Sektörler arası etkileşimin güçlü olması, Lojistik altyapısı, 151 Ar-Ge, 37 Tasarım Merkezi, 13 Teknoloji Geliştirme ve 13 Organize Sanayi Bölgesi ile Ankara, diğer illerimize göre önemli bir üstünlüğe sahiptir. Sahip olduğu bu avantajlar, ülkemiz ekonomisine katma değer olarak yansımaktadır: İmalat sanayisinde, teknoloji kullanım durumuna baktığımızda orta ve orta-yüksek teknolojilerin payı diğer illere göre daha yüksektir. Ankara’mız, illere göre gayrisafi katma değer üretiminde 2’nci sıradadır. En çok ihracat yapan 5’nci il konumundadır. İhracatının yüzde 90’nından fazlası sanayi sektörü tarafından gerçekleştirilmektedir. 2023 yılında toplam savunma sanayii ihracatının yüzde 35’e yakın kısmını Ankara tek başına gerçekleştirmiştir. İlimiz ayrıca makine, medikal, ulaştırma, elektrik-elektronik, yenilenebilir enerji, madencilik ve müteahhitlik gibi güçlü sektörleriyle öne çıkmaktadır” diye konuştu. “Avrupa Birliği’ne üye olmadan imzalayan tek ülke olarak bunun dezavantajını yaşıyoruz” Gümrük Birliği Anlaşması’nın 1995 yılından itibaren Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında ekonomik iş birliğini güçlendiren en önemli araçlardan biri olduğunu söyleyen Ardıç, “Dünya ekonomisinde ve ticaretin doğasında meydana gelen değişiklikler, bu anlaşmanın yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır. Avrupa Birliği’ne üye olmadan imzalayan tek ülke olarak bunun dezavantajını yaşıyoruz. Gümrük Birliği’ni oluşturan 1’e 95 sayılı Ortaklık Konseyi kararının revize edilmesi gerekiyor. Bu kapsamda Avrupa Birliği ticaret politikası oluşturulurken Türkiye ile danışma prosedürleri güçlendirilmeli, iki taraf arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü için etkin bir mekanizma kurulmalıdır. Yine Türkiye’nin AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının dışında kalması sorununun çözümlenmesi ve karayolu taşımacılığındaki kotaların kaldırılması gibi konular yer alıyor. Gümrük Birliği ile ilgili bir diğer konu da vize sorunu. İş görüşmeleri ve iş anlaşmaları yapmak, fuarlara katılmak için Avrupa Birliği ülkelerine seyahat etmek isteyen iş insanlarımız vize engeli ile karşılaşmaya devam ediyor. Bu durum hem maddi bir külfet, hem zaman kaybı hem de psikolojik bir bariyer oluşturuyor; Gümrük Birliği’nin işleyişini de olumsuz yönde etkiliyor” şeklinde konuştu.
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Vatandaşlarımızın haccın ruhunu doyasıya yaşayacağı bir organizasyon gerçekleştirme idealimizi her daim canlı tutmak mecburiyetindeyiz”
11 Eylül 2024 Çarşamba - 18:48 Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Vatandaşlarımızın haccın ruhunu doyasıya yaşayacağı bir organizasyon gerçekleştirme idealimizi her daim canlı tutmak mecburiyetindeyiz” 2024 Yılı Hac Organizasyonu Değerlendirme Toplantısı’nda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Vatandaşlarımızın haccın ruhunu doyasıya yaşayacağı bir organizasyon gerçekleştirme idealimizi her daim canlı tutmak mecburiyetindeyiz” dedi. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğünce düzenlenen 2024 Yılı Hac Organizasyonu Değerlendirme Toplantısı’na katıldı. Diyanet Akademisi Başkanlığı Konferans Salonu’nda yapılan programın açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “Değerli hocalarım, iki ay gibi bir süre içerisinde 85 bin hacı adayını kutsal topraklara götürüp ibadetlerini yaptırdıktan sonra tekrar Türkiye’ye getirmek gerçekten önemli ve büyük bir organizasyondur. Bu organizasyonun görünen görünmeyen birçok yönü, zorluğu, çok farklı çalışma alanları var. Bunun için görevli birimlerin kendi içerisinde birbiriyle doğru, sağlıklı bir ilişki içinde olmaları hayati önem taşıyor” şeklinde konuştu. “Diyanet İşleri Başkanlığımız, hac organizasyonunda 40 yılı aşan bir tecrübeye sahiptir” En az sorun ve sıkıntıyla hac organizasyonunun tamamlanmasının birlik, beraberliğin, birbirini anlamanın, sabırla işe yoğunlaşmanın ve bu işi ibadet niyetiyle yapmış olmanın sonucu olduğuna vurgu yapan Erbaş, “Biz orada yaptığımız ibadetlerin yanında hacılarımıza hizmet etmekle büyük sevap kazanıyoruz. Hacılara hizmete ibadet gibi itina gösteriyoruz. ‘Rahman’ın misafirleri’ diyoruz. ‘Rahman’ın misafirleri’ne ne kadar çok hizmet edersen sevabınız o kadar artar. Nitekim hac görevlisi olmak şükrü mucip bir nimettir ve bu nimetin şükrü de ancak hacıya hizmetle ifa edilir” diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanlığının hac organizasyonunda 40 yılı aşan bir tecrübeye sahip olduğunu ve bu alanda bir kalite standardı ve marka olduğunun altını çizen Erbaş, “Nitekim bu sene Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı, ‘En Disiplinli Hac Organizasyonu’ kategorisinde Diyanet İşleri Başkanlığımıza birincilik ödülü vermiştir. Yine geçen sene hacılarına ‘En Çok Çeşitlilikte Hizmet Sunan Hac Organizasyonu’ birincilik ödülünü verdi. Bu sene yine 2024 yılının başlarında Cidde’de katılmış olduğumuz hac hazırlıkları fuarında ‘Hacca En İyi Hazırlanan Organizasyon’ ödülü aldık. Bu güzellik ve itibarda emeği olan sizlere ve geçmişten günümüze hizmet eden herkese çok teşekkür ediyorum. Allah sizlerden, emeği geçen cümle kardeşlerimizden, hocalarımızdan razı olsun” ifadelerini kullandı. “Hac irşattır” Hac organizasyonunda irşat hizmetlerinin önemine değinen Erbaş, “Hac irşattır, amaç budur. Hacılarımızın amacı, hac farizasını yerine getirmek. Bizim vazifemiz, hac farizasını yerine getirmek için evinden çıkıp zamanını Mekke’de, Medine’de geçiren hacılarımızı irşat etmek. Hac irşattır diyorum. Haccın Müslüman hayatının tamamını kuşatan, inanç, düşünce, ibadet, eylem ve ahlakı bir arada bulundurduğunu sürekli vurguluyoruz” şeklinde konuştu. Erbaş, bütün görevlilere hacdan döndükten sonra hacılarıyla irtibatlarını koparmamaları, iletişimlerini, hizmetlerini devam ettirmeleri tavsiyesinde bulundu. Hacca gelen basın mensupları vesilesiyle hem irşat hizmetlerini geniş kitlelere duyurduklarını hem de hac organizasyonu çerçevesindeki hizmetleri kamuoyuyla anında paylaştıklarını aktaran Erbaş, istatistiklere bakıldığında hac mevsimini fırsat bilerek milleti din konusunda aydınlatmak, irşat hizmetleri ve bazı konularda kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yaptıkları faaliyetlerin yazılı ve görsel basında çok büyük bir yer tuttuğunu gördüklerini belirtti. “Haccı bir turistik seyahat eylemine dönüştürecek her türlü anlayış, düşünce ve girişim karşısında gereken tedbiri almak zorundayız” “Biz hac hizmetlerimizi her sene daha iyi noktalara getirmenin gayreti içinde olmak zorundayız” diyen Erbaş, yapılan hizmetleri ve güzellikleri yeterli görmemeleri gerektiğini belirterek, mevcut durumu yeterli görmenin aslında bir gerileme emaresi olacağı uyarısında bulundu. Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının eksikliklerin tespiti ve bu eksikliklerin bir sonraki yıla taşınmaması için hac ve umrede yaptığı denetimlerin önemine vurgu yapan Erbaş, şöyle konuştu: “Haccın maddi ve fiziki imkanları iyileştikçe manevi yönünün ve ibadet boyutunun ihmal edilmesi gibi bir risk var. Bu riskin altını da çizmek isterim. Bu sebeple haccı bir turistik seyahat eylemine dönüştürecek her türlü anlayış, düşünce ve girişim karşısında da gereken tedbiri almak zorundayız. Vatandaşlarımızın bu kutlu atmosferden azami derecede müstefit olacağı ve haccın ruhunu doyasıya yaşayacağı bir organizasyon gerçekleştirme idealimizi her daim canlı tutmak mecburiyetindeyiz. Toplantımızı bu gayeye hizmet edecek şekilde değerlendirelim inşallah.” Toplantının bereketli geçmesini temenni eden Erbaş, “Hayırlı sonuçlara ulaşmayı, önümüzdeki 2025 yılı haccının daha öncekilerden daha sistematik, daha disiplinli, daha verimli geçmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyor, hepinize kolaylıklar diliyorum” ifadelerini kullandı. İki gün sürecek toplantıda hac organizasyonunda verimliliği artırmak için yapılan çalışmaların oturumlar halinde değerlendirmesi yapılacak. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selim Argun ile Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürü Remzi Bircan’ın da birer konuşma yaptığı programa, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı, Başkanlık yöneticileri, 2024 yılı hac organizasyonunda görev alan ekip başkanlarının yanı sıra kafile başkanları, irşat ve din görevlilerini temsilen görevliler katıldı.
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Vatandaşlarımızın haccın ruhunu doyasıya yaşayacağı bir organizasyon gerçekleştirme idealimizi her daim canlı tutmak mecburiyetindeyiz”
11 Eylül 2024 Çarşamba - 18:22 Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: “Vatandaşlarımızın haccın ruhunu doyasıya yaşayacağı bir organizasyon gerçekleştirme idealimizi her daim canlı tutmak mecburiyetindeyiz” 2024 Yılı Hac Organizasyonu Değerlendirme Toplantısı’nda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Vatandaşlarımızın haccın ruhunu doyasıya yaşayacağı bir organizasyon gerçekleştirme idealimizi her daim canlı tutmak mecburiyetindeyiz” dedi. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığı Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğünce düzenlenen 2024 Yılı Hac Organizasyonu Değerlendirme Toplantısı’na katıldı. Diyanet Akademisi Başkanlığı Konferans Salonu’nda yapılan programın açılışında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, “Değerli hocalarım, iki ay gibi bir süre içerisinde 85 bin hacı adayını kutsal topraklara götürüp ibadetlerini yaptırdıktan sonra tekrar Türkiye’ye getirmek gerçekten önemli ve büyük bir organizasyondur. Bu organizasyonun görünen görünmeyen birçok yönü, zorluğu, çok farklı çalışma alanları var. Bunun için görevli birimlerin kendi içerisinde birbiriyle doğru, sağlıklı bir ilişki içinde olmaları hayati önem taşıyor” şeklinde konuştu. “Diyanet İşleri Başkanlığımız, hac organizasyonunda 40 yılı aşan bir tecrübeye sahiptir” En az sorun ve sıkıntıyla hac organizasyonunun tamamlanmasının, birlik, beraberliğin, birbirini anlamanın, sabırla işe yoğunlaşmanın ve bu işi ibadet niyetiyle yapmış olmanın sonucu olduğuna vurgu yapan Başkan Erbaş, “Biz orada yaptığımız ibadetlerin yanında hacılarımıza hizmet etmekle büyük sevap kazanıyoruz. Hacılara hizmete ibadet gibi itina gösteriyoruz. ‘Rahman’ın misafirleri’ diyoruz. ‘Rahman’ın misafirleri’ne ne kadar çok hizmet edersen sevabınız o kadar artar. Nitekim hac görevlisi olmak, şükrü mucip bir nimettir ve bu nimetin şükrü de ancak hacıya hizmetle ifa edilir” diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanlığının hac organizasyonunda 40 yılı aşan bir tecrübeye sahip olduğunu ve bu alanda bir kalite standardı ve marka olduğunun altını çizen Başkan Erbaş, “Nitekim bu sene Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı, ‘En Disiplinli Hac Organizasyonu’ kategorisinde Diyanet İşleri Başkanlığımıza birincilik ödülü vermiştir. Yine geçen sene hacılarına ‘En Çok Çeşitlilikte Hizmet Sunan Hac Organizasyonu’ birincilik ödülünü verdi. Bu sene yine 2024 yılının başlarında Cidde’de katılmış olduğumuz hac hazırlıkları fuarında ‘Hacca En İyi Hazırlanan Organizasyon” ödülü aldık. Bu güzellik ve itibarda emeği olan sizlere ve geçmişten günümüze hizmet eden herkese çok teşekkür ediyorum. Allah sizlerden, emeği geçen cümle kardeşlerimizden, hocalarımızdan razı olsun” ifadelerini kullandı. “Hac, irşattır” Hac organizasyonunda irşat hizmetlerinin önemine değinen Başkan Erbaş, “Hac, irşattır, amaç budur. Hacılarımızın amacı, hac farizasını yerine getirmek. Bizim vazifemiz, hac farizasını yerine getirmek için evinden çıkıp zamanını Mekke’de, Medine’de geçiren hacılarımızı irşat etmek. Hac irşattır diyorum. Haccın, Müslüman hayatının tamamını kuşatan, inanç, düşünce, ibadet, eylem ve ahlakı bir arada bulundurduğunu sürekli vurguluyoruz” şeklinde konuştu. Başkan Erbaş, bütün görevlilere hacdan döndükten sonra hacılarıyla irtibatlarını koparmamaları, iletişimlerini, hizmetlerini devam ettirmeleri tavsiyesinde bulundu. Hacca gelen basın mensupları vesilesiyle hem irşat hizmetlerini geniş kitlelere duyurduklarını hem de hac organizasyonu çerçevesindeki hizmetleri kamuoyuyla anında paylaştıklarını aktaran Başkan Erbaş, istatistiklere bakıldığında hac mevsimini fırsat bilerek milletimizi din konusunda aydınlatmak, irşat hizmetleri ve bazı konularda kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yaptıkları faaliyetlerin yazılı ve görsel basında çok büyük bir yer tuttuğunu gördüklerini belirtti. “Haccı bir turistik seyahat eylemine dönüştürecek her türlü anlayış, düşünce ve girişim karşısında gereken tedbiri almak zorundayız” “Biz hac hizmetlerimizi her sene daha iyi noktalara getirmenin gayreti içinde olmak zorundayız” diyen Başkan Erbaş, yapılan hizmetleri ve güzellikleri yeterli görmemeleri gerektiğini belirterek, mevcut durumu yeterli görmenin, aslında bir gerileme emaresi olacağı uyarısında bulundu. Rehberlik ve Teftiş Başkanlığının eksikliklerin tespiti ve bu eksikliklerin bir sonraki yıla taşınmaması için hac ve umrede yaptığı denetimlerin önemine vurgu yapan Başkan Erbaş, şöyle konuştu: “Haccın maddi ve fiziki imkanları iyileştikçe manevi yönün ve ibadet boyutunun ihmal edilmesi gibi bir risk var. Bu riskin altını da çizmek isterim. Bu sebeple haccı bir turistik seyahat eylemine dönüştürecek her türlü anlayış, düşünce ve girişim karşısında da gereken tedbiri almak zorundayız. Vatandaşlarımızın bu kutlu atmosferden azami derecede müstefit olacağı ve haccın ruhunu doyasıya yaşayacağı bir organizasyon gerçekleştirme idealimizi her daim canlı tutmak mecburiyetindeyiz. Toplantımızı bu gayeye hizmet edecek şekilde değerlendirelim inşallah.” Toplantının bereketli geçmesini temenni eden Başkan Erbaş, “Hayırlı sonuçlara ulaşmayı, önümüzdeki 2025 yılı haccının daha öncekilerden daha sistematik, daha disiplinli, daha verimli geçmesini Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyor, hepinize kolaylıklar diliyorum.” ifadelerini kullandı. İki gün sürecek toplantıda hac organizasyonunda verimliliği artırmak için yapılan çalışmaların oturumlar halinde değerlendirmesi yapılacak. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selim Argun ile Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürü Remzi Bircan’ın da birer konuşma yaptığı programa, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Huriye Martı, Başkanlık yöneticileri, 2024 Yılı Hac Organizasyonu’nda görev alan ekip başkanlarının yanı sıra kafile başkanları, irşat ve din görevlilerini temsilen görevliler katıldı.
AK Parti Sözcüsü Çelik’ten CHP Genel Başkanı Özel’e tepki
11 Eylül 2024 Çarşamba - 17:27 AK Parti Sözcüsü Çelik’ten CHP Genel Başkanı Özel’e tepki AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Harbiye milletin değeri olduğu gibi imam hatipler de milletin değeridir, milletin çocuklarının bu ülkeye hizmet etmek için gittiği kurumları, okulları bu şekilde karşı karşıya getirme anlayışı asıl Sayın Özel’in dilinde ifade bulmaktadır ve bu son derece yanlış ve provokatiftir" dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çelik, ’Özgür Özel’in Cumhurbaşkanımızın yaptığı açıklamayla ilgili ’imam hatip ve harbiyelileri karşı karşıya getiriyor’ sözlerine ilişkin, "Bunlarla ilgili herhangi bir şekilde karşı karşıya getirme anlayışı en başta bu kurumlarda yetişen ve bu memlekete hizmet eden bu milletin çocuklarına haksızlık olduğu gibi, aynı şekilde de Cumhurbaşkanlığı makamına dönük olarak son derece provokatif bir yaklaşımdır. Aynı şey 28 Şubat zihniyetinde de görülmüştü, 28 Şubat kafasında da görülmüştü. Şu ortamlarda şu değerlendirmeyi yapabilirsin, bu ortamlarda bu değerlendirmeyi yapamazsın, şu kıyafeti giyersin, bu kıyafeti giyemezsin diye kamu alanını bu şekilde bölme yaklaşımı son derece ilkel, arkaik ve Türkiye’ye çok büyük acılar yaşatmış bir yaklaşımdır. Harbiye milletin değeri olduğu gibi imam hatipler de milletin değeridir, milletin çocuklarının bu ülkeye hizmet etmek için gittiği kurumları, okulları bu şekilde karşı karşıya getirme anlayışı asıl Sayın Özel’in dilinde ifade bulmaktadır ve bu son derece yanlış ve provokatiftir" diye konuştu. Hangi okuldan mezun olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve kanunları çerçevesinde, kanunların izin verdiği çerçevede faaliyet gösteren bütün bu kurumlardan mezun milletin evlatlarının çok net bir şekilde bu millete hizmet etmek için, bu milletin geleceğine hizmet etmek için mezun olduğu açık olduğunu belirten Çelik, "Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın sözlerine dönük Harbiye’yi ve imam hatipleri karşı karşıya getirmek istiyor gibisinden bir yaklaşım provokatif bir yaklaşımdır ve 28 Şubat zihniyetinin bir ürünüdür. Burada demokrasi tabii teorik bir şey olarak var olmuyor, birçok insan teorik olarak ben demokratım diyebilir. Ama esas mesele, demokratım dediğinizde bunu siyasi meselelere, sosyal meselelere nasıl uyguladığınız ve bu uygulama neticesinde bir demokrasi çıktısının ortaya çıkıp çıkmadığıdır. Eğer buradan demokrasi çıktısı çıkmıyorsa, demokratik bir zihnin ortada var olduğunu söylemeyiz. Maalesef Sayın Özel’in değerlendirmelerinde böyle bir demokratik çıktı görülmemektedir. Cumhurbaşkanlığı makamına dönük, Cumhurbaşkanımıza dönük olarak Harbiye’yle imam hatibi karşı karşıya getiriyor demek kınanması gereken son derece provokatif bir yaklaşımdır. Cumhurbaşkanımız devletin başı olarak bu ülkenin okullarından mezun olan Harbiye üzerindeki hassasiyeti de yüksek bir devlet anlayışına sahiptir, imam hatipler üzerindeki ve diğer başka okullardan mezun onlar, diğer başka okullar üzerindeki onların geleceği üzerindeki hassasiyeti de yüksek bir devlet anlayışına sahiptir. Dolayısıyla maalesef Sayın Özel’in bu yaklaşımı son derece provokatif ve sorumsuz siyaset anlayışının örneği olarak ortaya çıkmıştır" şeklinde konuştu. Çelik, bütün bu kurumların yüksek standartta eğitim vermesi, bu kurumların disiplinlerinin gözetilmesi, geleceğe dönük olarak bu çerçevede mevcut faaliyetlerini yürütürken bu hassasiyetler içinde olmaları her zaman son derece kıymetli olacağını belirtirken bu çerçevede bakıldığında, bütün bu kurumlar üzerindeki hassasiyetlerin ne bir şekilde gözetilmesi gerektiğini ifade etti. Çelik, bütün milletimin evladı olan ve milletimin acısı olarak maalesef toprağa verilen Narin’i halen büyük bir acıyla hatırladıklarını bildirdi. "PKK terör örgütünün dağa kaçırdığı küçük kız çocukları hakkında herhangi bir cümle söylememiş olanların burada Narin’e sahip çıkıyormuş gibisinden bir tabloyla görüntü vermeleri ikiyüzlülükten başka bir şey değildir" Bugün de bakanların, Genel Merkezden bir heyetin, milletvekillerinin ve genel başkan yardımcılarının Narin’in mezarını ziyaret edeceklerini ve oradan millete taziyelerini bir kere daha ifade edeceklerini bildiren Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımız adli sürecin bizzat takipçisi olacağını ve bu kişilerin hukuk çerçevesinde gereken cezayı alması için en yüksek şekilde bu konuyu takip edeceğini ifade ettiler. Partimizde de arkadaşlarımız bütün bu gelişmeleri en hassas biçimde takip ediyorlar. Bugün de bu hassasiyet çerçevesinde milletimizle bu taziyelerini bir kere daha paylaşmak üzere Narin evladımızın mezarını ziyaret edecekler. Tabii bu tip konularda siyasi cümle kurmak, siyasi değerlendirme yapmak son derece yanlıştır. Bu, vicdanları yaralayan, vicdanları kanatan ve hepimizin acısı olan bir meseledir. Dolayısıyla buradan bir siyasi sonuç çıkarmaya çalışmak, topyekun belli camiaları suçlamaya çalışmak şeklindeki bir siyasi motivasyon içinde olmak fevkalade yanlış bir durumdur. Burada birkaç tane konuyla karşı karşıya kaldık. Maalesef acıyı paylaşmak yerine doğrudan hükümetimize, partimize dönük olarak birtakım laflar söyleyenler söz konusu oldu. Tabii bunların belli bir siyasi motivasyonla hareket ettiği net bir şekilde görülmektedir. Özellikle PKK terör örgütünü destekleyen ve Diyarbakır annelerinin yanına bir kere gitmemiş olan, bu PKK terör örgütünün dağa kaçırdığı küçük kız çocukları hakkında herhangi bir cümle söylememiş olanların burada Narin’e sahip çıkıyormuş gibisinden bir tabloyla görüntü vermeleri ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Evlatlarına kavuşmak isteyen Diyarbakır annelerine herhangi bir şekilde sahip çıkmayanlar, burada o dağa kaçırılan küçük kız çocukları konusunda tek bir cümle etmemiş olanlar, bugün çıkmışlar bu acı üzerinden bir politika üretmeye çalışıyorlar" ifadelerini kullandı. "Narin hepimizin kızı olmuştur, Narin hepimizin yüreği olmuştur" DEM Parti Mardin milletvekilinin Kur’an kurslarını hedef almasının "bu ikiyüzlü politik ajandanın bir neticesi olarak" gündeme geldiğini aktaran Çelik, "Yani bütün bu acıyı, bütün bu yanlışı tutup Kur’an kursları üzerinden, Kur’an kurslarına saldırmak için bir vesile addetmek acıyı paylaşmak değildir, tam tersine siyasi ikiyüzlülüktür, siyasi istismardır. Burada bütün bu gelişmeler en yakın şekilde takip edilmektedir, bütün detaylarıyla takip edilmektedir ve bu acı milletimizin acısı olarak hafızalarımıza kazınmış, hepimizin acısı olarak yüreğimizde yer etmiş ve hepimizin sonuna kadar adli sürecin takipçisi olacağı bir süreç olmalıdır. O sebeple, bu vesileyle bütün bir kız çocukları konusundaki hassasiyetin, bütün çocuklar konusundaki hassasiyetin yüksek bir derecede ifade edilmesi, vicdani konularda bu sözlerin dillendirilmesi ve kuşkusuz bu acının paylaşılması her zaman saygıdeğerdir. Ama bunu siyasi istismar konusu yapıp birtakım kurumlara, birtakım partilere saldırmak için vesile addedenlerin bu acıyla da bir ilişkisi olmadığı açıktır. Bugün arkadaşlarımız orada o ziyareti yapıyorlar, Narin hepimizin kızı olmuştur, Narin hepimizin yüreği olmuştur. Narin’i maalesef sağ olarak bulamadık, o kadar günlerce aramaya rağmen onun önündeki hayatı yaşamasına imkân sağlayacak şekilde sağ olarak bulunamadı. Bundan sonrasında onun hatırasına sahip çıkacağımız en önemli konulardan bir tanesi, bu konulardaki hassasiyetin her zaman yüksek tutulmasıdır. İkincisi de, yine adli sürecin partimiz tarafından da aynı şekilde hassasiyetle takip edileceği açıktır" belirtti. Çelik, bu sene küresel vicdanın ve siyasetin de en önemli konusunun Gazze olmaya devam ettiğini söyledi. CHP Sözcüsünün MEB yeni yıl açılışında Gazze’nin anılmasından rahatsızlık duyduğunu belirtmesine ilişkin Çelik, "Maalesef buradaki can kayıpları, çocuk ölümleri, kadın ölümleri bütün bunlar bu çerçeveye koyulduğunda insanlığın gözü önünde bu katliam gerçekleşiyor ve maalesef bu ikiyüzlü sözler, çekimser davranışlar, sonuç alınmayan siyasi süreçler çerçevesinde İsrail’e destek verenlerin bu sorumluluğu, suça ortaklığı ve utancı devam ediyor. Tabii bizim Gazze ile özel bir bağımız var, tarihi bağlarımız olduğu gibi vicdani bağlarımız da var ve bu çerçevede de hem kendimiz için, hem gelecek nesiller için Gazze konusunun en yüksek vicdani mesele olarak değerlendirilmesi ve yeni nesillerin hafızasında da bu şekilde yer alması için çalışmalar yapılması son derece kıymetlidir. O sebeple Milli Eğitim Bakanımız da Çanakkale’den Gazze’ye konusunun ilk ders olarak okullarda okutulması için bir girişim içerisinde oldu ve bu aslında bizim verdiğimiz var olma mücadelesiyle Gazze’de verilen var olan mücadelesi arasındaki vicdani bağın, yüksek değerlerin, ortak değerlerin ifade edilmesi ve gelecek nesillere aktarılması bakımından son derece kıymetli. Fakat nedense bu konuyu da CHP Sözcüsü yaptığı açıklamada Bakanımızı ve Bakanlığımızı hedef alarak bu konunun bu şekilde ele alınmasını tarihi çarpıtmak ya da laik eğitim anlayışına karşı bir tutum olarak değerlendirmeyi tercih etti. Kuşkusuz bu şekildeki bir değerlendirme baştan aşağı temelsiz ve son derece talihsiz, aynı zamanda da vicdansız bir değerlendirmedir. Bütün insanlığın vicdanının düğüm noktası haline gelmiş Gazze’nin bu şekilde anılmasından daha doğal ne olabilir? Bu vicdanla bağ kuramayan odakların bu şekilde bir değerlendirme yapması tabii kendi kendilerine ayna tutmalarını gösteren bir şeydir, ama aynı zamanda da bu şekildeki bir siyasi değerlendirme, bunu bir laiklik meselesi, bir tarihi çarpıtma meselesi olarak sunmaları da aslında laiklikten de hiçbir şey anlamadıklarını, tarih bilinci konusunda da ne kadar yüksek bir yoksunluk içerisinde olduklarını göstermektedir. Vicdani meseleleri bile bir rejim meselesi olarak ele almaya çalışanların siyasi anlayışı şimdiye kadar Türkiye’de hiç kimseye bir fayda sağlamamıştır, bundan sonrasında da herhangi bir şekilde bir fayda sağlamayacaktır. Burada çocuklarımıza Çanakkale’den Gazze’ye bütün bu sürecin ilk ders olarak okutulmasının Türkiye’nin hem gelecek nesillerine bir vicdan hatırlatması, onların hafızasına bunu yerleştirmesi, hem de dünyaya bu mesajı vermesi açısından son derece kıymetli olduğunu ifade etmek isterim. CHP sözcülerinin açıklamalarını kendi talihsizliği ve vicdansızlığıyla baş başa bırakıyoruz" şeklinde konuştu. "Amerikan kamuoyuna dönük olarak yapmaları gerekenden uzak durmak şeklinde hafifletmeye çalışmaları hiçbir şekilde kabul edilemez" Ayşenur Eygi’nin İsrailli bir keskin nişancı tarafından hedef alınmasıyla ilgili gündemin de devam ettiğini aktaran Çelik, "Kardeşimize bir kere daha Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailesine, sevenlerine, Filistin davasına gönül vermiş olanlara, Gazze’de temelindeki küresel vicdanı ayakta tutan herkese buradan başsağlığı diliyoruz. Rachel Corrie’den, Şirin Ebu Akile’ye kadar bu zincir insanlığın ortak küresel vicdanına, insanlığın ortak vicdanına, temel değerlerine sahip çıkma şeklindeki dünyanın çeşitli yerlerinden vicdan sahibi insanların bu tutumu ortaya koyması tabii ki insan onurunu, insan haysiyetini, insanlığın asaletini ayakta tutan bir durumdur ve bunun son örneği de Ayşenur Eygi kardeşimiz olmuştur. Burada İsrail güvenlik güçleri tarafından hedef alınarak öldürüldüğü açıktır. Fakat aynı zamanda Amerikan vatandaşı, bununla ilgili olarak Amerikan yönetiminden yapılan açıklamalarsa ibretliktir. Bir yandan çok üzüldük, çok öfkeliyiz diyorlar, bu İsrail tarafından hedef alınan ikinci Amerikan vatandaşı diyorlar, ama daha sonrasında da hedef alınmamış, kurşun sekmiş ve hata olarak vurulmuş şeklinde bir açıklamayla maalesef bu vicdan konusunda yine kaçamaklara başvuruyorlar. Net bir durum vardır, Netanyahu Hükümeti bir katil şebekesidir, Netanyahu hükümetinin emriyle hareket eden bu sivilleri öldüren herkes katildir, bir soykırımcıdır ve bunların gereken cezayı bu şekilde alması gerekir. Burada da Ayşenur Eygi kardeşimize dönük olarak bu cinayeti işleyenlerin eninde sonunda bu cezayı alacağından bir kuşkumuz yoktur. Bunu saklayarak, yani işte o hedef alınmamışta kurşun sekmiş ya da yanlışlıkla vurulmuş ya da kazara vurulmuş demek meseleyi hafifletmeye çalışmak başlı başına bir vicdan konusundaki büyük bir açığa işaret etmektedir. Yani zaten 40 binden fazla insanı öldüren bu katil şebekesinin yeni bir cinayeti olarak bu kayda geçmiştir. Bunu sadece Amerikalı yetkililerin kendileriyle ilgili sorumluluktan kaçmak, Amerikan kamuoyuna dönük olarak yapmaları gerekenden uzak durmak şeklinde hafifletmeye çalışmaları hiçbir şekilde kabul edilemez. Kuşkusuz o insanlığın değerlerini, temel insani değerleri korumak için hayatını kaybetmiştir ve insanoğlunun soyluluğunun, asaletinin ve haysiyetinin bir temsilcisi olarak aziz hatırası her zaman yaşayacaktır" ifadelerini kullandı. "Kıbrıs Türkünün ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin geleceği ve bunun güvence altına alınması bizim için Kıbrıs Türkünün davası olarak sahiplenilmeye devam edecektir" ABD Savunma Bakanlığıyla Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasındaki askeri iş birliği konusuna ilişkin Çelik, "Daha önce 2020 yılında Amerika Birleşik Devletleri Güney Kıbrıs’a yönelik silah ambargosunu kaldırdığında bununla ilgili açıklama yapmıştım. Adada istikrarsızlığın ve çözümsüzlüğün kaynağı Rum Yönetimi’dir. Burada maksimalist taleplerle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ve Kıbrıs Türk’ünü görmezden gelenler onlardır. Ve dolayısıyla, burada Ada’da eşitlik temelinde iki topluma dayalı, iki kurucu unsura dayalı bir yaklaşımdan kaçanlar onlardır. Kıbrıs Türkünün ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını görmezden, varlığını görmezden gelenler onlardır. Bunların bütün talepleri hukuksuzdur ve çözümsüzdür. Silah ambargosu kaldırıldığında da söylemiştik demiştik ki, bu hukuksuzluğu ve çözümsüzlüğü üretme konusunda Rum Yönetimi’ni teşvik etmekten başka hiçbir işe yaramaz, ne barışa hizmet eder ne çözüme hizmet eder demiştik. Şimdi bu şekilde bir askeri iş birliği anlaşmasının yapılması buradaki sıkıntıları daha da derinleştirecek, Rum tarafının şımarıklığını daha da tahrik edecek bir yaklaşımdır, son derece sorumsuz bir değerlendirmedir. Bunun Türkiye’de olan müttefiklik ilişkileri açısından da son derece sıkıntılı bir durum olduğu açıktır. Bütün bu tablo içerisinde ne olursa olsun, kim Akdeniz’de ne yapmak istiyorsa biz bunu net bir şekilde görüyoruz. Akdeniz’de neredeyse kayıkçı sandalı giremeyecek kadar her taraf savaş gemisi dolmuş, burada da daha istikrarlı, daha teennili, daha diplomatik, diyaloga dayalı bir adım atılması gerekirken hem diyaloğu sabote eden hem çözümsüzlüğü isteyen hem hukuksuzluğu talep edenleri teşvik eden bir yaklaşım olmuştur bu dolayısıyla, son derece yanlış bir yaklaşım ve reddedilmesi gereken bir yaklaşım olarak kayda girmiştir. Her ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle tarihi dayanışmasını en güçlü şekilde sürdürecek. Sayın Cumhurbaşkanımızın sık sık ifade ettiği gibi Kıbrıs Türkü ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti asla ve kata hiçbir zaman yalnız kalmayacaktır. Kıbrıs Türkünün ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin geleceği ve bunun güvence altına alınması bizim için Kıbrıs Türkünün davası olarak sahiplenilmeye devam edecektir" diye konuştu.