SAĞLIK
Aynı soruları tekrarlayanlar dikkat: Alzheimer olabilirsiniz 24 Eylül 2024 Salı - 10:10:23 Kırşehir Eğitim Araştırma Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Aydan Köysüren; Alzheimer hastalığıyla ilgili yaptığı açıklamada, "Hastalar, aynı soruları tekrar tekrar sorarlar. Ciddi unutkanlık yaşayan hastalarda erken tanı hasta ve yakınına rahatlık verir" dedi. Nöroloji Uzmanı Köysüren; toplumda sıklıkla rastlanan demans türlerinden biri olduğunu belirttiği hastalıkta erken tedavi ve tanı sürecinin hastanın rahatlamasında büyük etkiye sahip olduğunu söyledi. Hastalık riskinin yaşlılıkla birlikte artışa neden olabileceğini aktaran Uzman Dr. Köysüren açıklamasında; "65-85 yaşları arasında görülme her 5 yılda bir iki katına çıkmaktadır. 80 yaş üstünde Alzheimer hastalığı görülme oranı yüzde 50 oranındadır. Türkiye’de 600 binden fazla Alzheimer hastası olduğu tahmin edilmektedir" diye konuştu. Hastalığa yakalanan kişilerin yeni bilgileri öğrenmede zorluklar yaşadığı açıklayan Köysüren açıklamasını şöyle sürdürdü; "Unutma riski çok fazla olan hastalar, eski yaşanmışlıklarını daha kolay hatırlarken yakın zamanda yaşadıklarını hatırlamakta güçlük çeker. Hastalık ilerleyici bir hastalıktır. Karar verme güçlüğü, hesap yapmakta zorluk, kişilik değişikliği, yön bulmada zorluk, kolaylıkla yaptığı işleri yapmakta zorlanmalar meydana gelir. Bu belirtiler ise hastadan önce hasta yakınlarının dikkatini çeker."
24 Eylül 2024 Salı - 09:47 ‘Hazımsızlık ihmal edilmemeli’ Mide ve bağırsak şikayetlerinin, birçok kişi tarafından genellikle basit bir hazımsızlık olarak görülüp ihmal edildiğine dikkat çeken Genel Cerrahi Opr. Dr. Hakan Peker, “Hastalar karın ağrısı, şişkinlik, mide yanması gibi belirtileri geçici bir rahatsızlık olarak değerlendiriyorlar. Oysaki bu vakalar, mide ülseri, reflü, bağırsak hastalıkları ya da daha ciddi sağlık problemlerinin ilk sinyalleri olabilir” dedi. Günümüzde mide ve bağırsak hastalıkları, yoğun yaşam temposu, sağlıksız beslenme ve stres gibi faktörler nedeniyle giderek artan bir sağlık sorunu haline geldi. Uzmanlar, bu sorunların zamanında teşhis edilememesi durumunda ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği konusunda uyarıyor. Medical Park Ordu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Hakan Peker, mide ve bağırsak hastalıklarının belirtilerini ve tedavi yöntemlerini açıklayarak, önemli uyarılarda bulundu. Mide ve bağırsak şikayetlerinin, birçok kişi tarafından genellikle basit bir hazımsızlık olarak görülüp ihmal edildiğine değinen Opr. Dr. Hakan Peker, bu tür şikayetlerin ciddi sağlık sorunlarının habercisi olabileceğini belirterek, "Hastalar karın ağrısı, şişkinlik, mide yanması gibi belirtileri geçici bir rahatsızlık olarak değerlendiriyorlar. Oysaki bu vakalar, mide ülseri, reflü, bağırsak hastalıkları ya da daha ciddi sağlık problemlerinin ilk sinyalleri olabilir. Mide ve bağırsak sistemi, sindirimin en önemli parçaları arasında yer alıyor ve bu sistemdeki değişiklikler, zamanında tedavi edilmediğinde daha ciddi sorunlar yol açabiliyor” ifadelerine yer verdi. “En yaygın mide ve bağırsak hastalıkları” Opr. Dr. Hakan Peker, en yaygın görülen mide ve bağırsak hastalıklarını şöyle sıraladı: “Mide ülseri: Midede asit izolasyonunun sonucu ortaya çıkan yaralardır. İlaçla tedavi edilebilir. Gastrit: Mide mukozasının enfeksiyonunun sonucu olarak ortaya çıkan bu durum, ağrı, mide yanması ve mide ağrısı olarak kendini gösterir. Reflü hastalığı: Mide asidinin yemek borusuna kaçması ile ortaya çıkan bu hastalık, göğüs ağrısı ve mide yanması gibi belirtilerle kendini gösterir. Yaşam tarzının değiştirilmesi ve ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabilir. İrritabl bağırsak sendromu (IBS) : Stres ve beslenmenin da etkili olduğu bu rahatsızlık, karın ağrısı, şişkinlik, ishal veya kabızlıkla kendini gösterir. Kolit ve Crohn hastalığı : Bağışıklık sistemi ile ilgili bu inflamatuar bağırsak hastalıkları, karın ağrısı, ishal ve kilo kaybı gibi belirtilerle ortaya çıkar. Bu hastalıkta yaşam tarzının değiştirilmesi ve ilaç tedavisi ile kontrol altına alınabilir.” “Erken tanı hayat kurtarır” Opr. Hakan Peker, mide ve bağırsak hastalıklarının teşhisinde erken tanının hayati önem taşıdığını belirterek, bu hastalıkların erken evrede teşhisinin tedavi sürecinde başarılı sonuçlar alma ihtimalini büyük ölçüde artırdığını vurguladı. Opr. Dr. Peker, “Mide ve bağırsak hastalıkları, sindirim sistemi kanserlerinden ülserlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsadığı için, oluşumlar ortaya çıktığında hızlı bir şekilde tanınması kritik öneme sahiptir. Özellikle endoskopi ve kolonoskopi gibi modern tanı yöntemlerinin kullanılması, erken teşhis sağlanmasını ve bu sayede hastaların daha kısa sürede tedavi edilmesini sağlar” diye konuştu. “Beslenme ve yaşam tarzı alışkanlıkları önemli” Op. Dr. Hakan Peker, mide ve bağırsak hastalıklarından korunmak için beslenme alışkanlıklarının önemine de dikkat çekerek, şu önerilerde bulundu: “Lifli gıdalar tüketin: Tam tahıllar, sebzeler ve meyveler gibi lif açısından zengin besinler, sindirim sistemini düzenler ve kabızlığı önler. Yeterli su tüketimi: Günlük su ihtiyacını karşılamak, sindirimi kolaylaştırır ve bağırsak hareketlerini destekler. Yağlı ve kızartılmış yiyeceklerden kaçının: Bu tür yiyecekler mideyi zorlar ve mide yanması veya reflü gibi problemlere yol açabilir. Yavaş ve iyi çiğneyin: Yiyecekleri iyice çiğneyerek yemek, sindirimi kolaylaştırır ve mideyi fazla yormaz. Düzenli öğünler: Düzensiz yemek yeme alışkanlığı mideyi olumsuz etkileyebilir. Düzenli aralıklarla sağlıklı öğünler tüketmek, mide sağlığını korur. Alkol ve sigara tüketimini azaltın: Alkol ve sigara, mide ve bağırsak duvarlarına zarar vererek çeşitli hastalıklara neden olabilir. Probiyotiklerden yararlanın: Yoğurt, kefir gibi probiyotik içeren besinler, bağırsak sağlığını destekler.” Opr. Dr. Hakan Peker, mide yanması, karın ağrısı, ishal ya da kabızlık gibi şikayetlerin olması durumunda zaman kaybı olmadan bir uzmana başvurulması gerektiğini de sözlerine ekledi.
24 Eylül 2024 Salı - 09:43 ’Altın Eksozom’ tanıtımında 400 uzman doktor bir araya geldi Yeni nesil bir hücresel tedavi yöntemi olan ve Avrupa’da sıklıkla kullanılan ‘Altın Eksozom Purasomes’ uygulaması Türkiye’de tanıtıldı. Uygulamanın saç dökülmesi, leke ve yaşlanma karşıtı tedavilerde olumlu sonuçlar sunduğu iddia edildi. Avrupa’da sıkça tercih edilen yeni nesil hücresel tedavi ‘Altın Eksozom Purasomes’, Türkiye’de de tanıtıldı. Saç dökülmesi, cilt lekeleri ve yaşlanma belirtilerine karşı 1-3 seansta etkili sonuçlar verdiği belirtilen yöntemin lansmanı Erdağı Medikal tarafından İstanbul’da alanında uzman 400 doktorun katılımıyla gerçekleşti. Altın Eksozom yöntemini kullanan doktorlar lansman toplantısında uygulama ile ilgi ayrıntı bilgileri paylaştı. Lansmanın açılış konuşmasında uygulamanın dünyada 60’tan fazla ülkede kullanıldığı ve hücresel yenileme yöntemi olduğu ifade edilirken iyileşme sürecine ihtiyaç duymaksızın sosyal hayata anında dönüş imkanı tanıdığı da belirtildi. Uygulama hakkında bilgi veren İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Okan, “Eksozom tedavisi çığır oluşturacak bir tedavidir. Dermatoloji alanında bu tedaviyi çok kez uyguluyoruz. Ciltte parlaklık, yara iyileşmeleri, saç dökülmeleri gibi durumlar eksozom tedavisinde yanıt alabileceğimiz klinik durumlardır. Diğer tedavilere göre avantajı kısa sürede belirgin bir yanıt elde edilmesidir. Eksozom tedavisi Türkiye’de yeni olmasına rağmen gelecekte çok daha ileri seviyeye geleceğini düşünüyoruz” dedi. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Hatice Erdi Şanlı, “Eksozom yeni bir teknoloji. Dermatoloji başta olmak üzere birçok alanda kullanılmaya başlandı. Eksozom örneğin, yara iyileşmesi, özellikle saç dökülmeleri ve hastalıklarında, yaşlanma etkilerinin geciktirilmesi, cilt lekeleri gibi birçok durumda kullanılıyor. Bu yöntemle daha kısa sürede etkili sonuç alınabiliyor. Eksozom tıpta birçok alanda kullanılıyor” ifadelerini kullandı. Dermatoloji Uzmanı Dr. Ulaş Güvenç, “Eksozomlar tıpta birçok alanda kullanılıyor. Örneğin; böbrek hastalıkları, kalp hastalıkları, Alzheimer gibi hastalıklarda da kullanılıyor. Estetik alanında da bize çok ciddi bir ivme kazandırdı. Eksozom tedavisi özellikle genç görünmek için kullanılan bir tedavidir. Hastaya göre değişir ancak 1-3 seansta tedaviyi tamamlayabiliyoruz” diye konuştu. Lansman toplantısının ardından gece, ünlü sanatçı Ayşegül Aldinç’in konseriyle devam etti.
24 Eylül 2024 Salı - 09:36 Hipertansiyon göz, kalp, böbrek ve beyin gibi uç organları hedef alıyor SAMSUN (İHA) – İç Hastalıkları (Dahiliye) Uzmanı Doç. Dr. Düriye Sıla Karagöz Özen, hipertansiyon (Kan basıncı yüksekliği) hastalığına müdahale edilmediği takdirde göz, kalp, böbrek ve beyinde kalıcı hasar meydana gelebileceğini söyledi. Türkiye’de 18 yaşını geçmiş her 3 erişkinin 1’i, 50 yaş üstü her 2 erişkinden ise 1’inde görülen hipertansiyon, bir halk sağlığı sorunu olarak dikkat çekiyor. Medicana Sağlık Grubu Doktorlarından İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Düriye Sıla Karagöz Özen, hipertansiyonun hayat boyu mücadele gerektiren kronik bir hastalık olduğuna dikkat çekerek, yaşam kalitesini arttıracak önemli uyarılarda bulundu. Hastaların doktora gelmeden önce bile tuz ve kilo kontrolü yapması gerektiğine vurgu yapan Medicana International Samsun Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Düriye Sıla Karagöz Özen, “Hipertansiyon bizim için ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Dünya için de bir global yük. Kısa zamanda hipertansiyonla ilgili 2 ayrı kılavuz yayımlandı. Bunlardan özellikle belirtilen, hipertansiyon erken dönemlerde semptom vermeyen bir hastalık olduğu için hekim kontrolünde takibi gerektiren bir hastalık. Hastaların hipertansiyon yönetimi için yaşam tarzı değişikliği her şeyden önemli. Tuz kısıtlaması yapmak, kilo kontrolü sağlamak hipertansiyon yönetimi için elimizi çok güçlendiren yaşam tarzı değişikliklerindendir. Hastalarımız, bize gelene kadar bile tuz kısıtlamasına başlamalı ve kalori kısıtlaması yaparak kilo kontrolünü sağlamalarını öneriyoruz. Biz de medikal tedavi ile bunu destekliyoruz” dedi. “18 yaş üstü her 3 kişiden 1’i, 50 yaş üstü her 2 kişiden 1’i hipertansiyon hastası” Bazı meslek gruplarında hipertansiyon riskinin yüksek olmasına rağmen kan basıncı yüksekliğinin yaşa bağlı olarak artış gösterdiğine değinen Doç. Dr. Düriye Sıla Karagöz Özen, “Hipertansiyon, stresle de sıklığı artan bir hastalık. Daha stresli meslek gruplarında daha fazla rastlandığını görüyoruz. Hipertansiyon sıklığının arttığını mesleğe göre değil, yaşa bağlı arttığını gözlemliyoruz. Türkiye’de şu anda 18 yaş üstü erişkinlerde hipertansiyon sıklığı yüzde 30-35 arasında seyrediyor. Bu da Türkiye’deki her 3 yetişkinden birinin hipertansiyon olduğu anlamına geliyor. 50 yaş üstünde de her 2 yetişkinden biri hipertansiyon hastası. Bazı stresli meslek gruplarında hipertansiyonun biraz daha fazla olmasını bekliyoruz ama tüm toplum için hipertansiyon global bir yük” diye konuştu. “Göz, kalp, böbrek ve beyin gibi uç organları hedef alıyor” Hipertansiyonun gerekli müdahale edilmediği takdirde uç organlara kalıcı zarar verebileceğini ifade eden Doç. Dr. Düriye Sıla Karagöz Özen, “Kan basıncının yüksek seyretmesi uç organ hasarları yapıyor. Gözde, beyinde, böbrekte ve kalpte hipertansiyona bağlı organ hasarları meydana gelebiliyor. Gözde görme bozukluğu ve kalıcı körlük, beyinde damar tıkanıklığına bağlı inme, kalpte duvar kalınlaşması, böbrekte ise böbrek yetmezliğine neden olabiliyor. Kan basıncı kontrolünü ne kadar erken sağlamaya başlarsak uç organ hasarlarını da o kadar erken önlemiş oluyoruz. Çalışmalar gösterdi ki uzun süre tanı konmamış hipertansiyon hastalarında bir süre sonra kan basıncı normale düşürülse bile risk kalıcı olabiliyor. O nedenle hastalara önce yaşam tarzı değişikliği yani sigaranın bırakılması, günlük tuz tüketiminin 5 gramın altına düşürülmesi, Akdeniz diyet tipi olan sebze ve meyvelerden zengin tam tahıllardan, tohumlardan zengin, yağı azaltılmış süt ürünlerini içeren ve doymamış yağ ürünlerini içeren bir beslenme gibi yeni alışkanlıklar öneriyoruz. Bunlarla birlikte haftada en az 150 dakika orta derecede aerobik egzersiz yapılmasını tavsiye ediyoruz. Bunlar yüzme, yürüyüş, zumba, bisiklet ve tenis olabilir. 3 güne bölünerek bunlar yapılabilir. Alkol kullanımının kesilmesini öneriyoruz. Bu yaşam tarzı değişiklikleri her şeyden önemlidir” şeklinde konuştu. “Kötü alışkanlıklar hastalığın tekrar nüksetmesine neden olur” Yaşam tarzını değiştirip hipertansiyonu dengeleyen hastaların kötü alışkanlıklara döndüğünde hastalığı da davet ettiğini dile getiren Doç. Dr. Özen, “Tüm metabolik hastalıklar ve hipertansiyon için yaşam tarzı değişikliğinin ömür boyu devam ettirilmesi çok önemlidir. Yaşam tarzı değişikliği ve kilo kontrolüyle, sigarayı bırakmayla, tuz kısıtlamasıyla, medikal tedaviyle desteklenerek hipertansiyonu ideal hale getirebiliriz. Bazı hastalarda ilaçları dahi kesebiliriz. Buna doktor karar verecektir. Ancak hipertansiyonu kontrol altına aldıktan sonra eski kötü alışkanlıkları tekrar yapmaya başladığınızda hipertansiyon geri gelir. Hipertansiyon kronik bir hastalıktır, ömür boyu takibi gerekir. Kan basıncının hangi aralıkta olduğu, uç organ hasarı olup olmadığı, ömür boyu hekim tarafından takip edilmelidir. Ayrıca kış aylarında bu hastalık grubuna influenza, grip aşılarını mutlaka öneriyoruz. 65 yaş üstü hastalar da zatürre aşılarını takip etmelidir” ifadelerini kullandı.
Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü’nden, bel sağlığı uyarısı
29 Ağustos 2024 Perşembe - 12:12 Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü’nden, bel sağlığı uyarısı Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü, Kas İskelet Sistemi Hastalıkları ve bel sağlığı ile ilgili yazılı bir açıklama yaparak, bel ağrısının toplumda yaygın görülen bir sorun olduğunu belirtti. Açıklamada, bel ağrısının çeşitli nedenlerle ortaya çıkabileceği ve özellikle 35-55 yaş aralığındaki bireylerde riskin yüksek olduğu vurgulandı. Müdürlüğün açıklamasında, bel ağrısının akut ve kronik olmak üzere iki grupta ele alındığı belirtilerek, akut bel ağrısının altı haftadan kısa süredir devam eden ağrılar olduğu ifade edildi. Ağır kaldırma, düşme veya travma sonrası ortaya çıkabilen akut bel ağrılarının en yaygın tipinin mekanik bel ağrısı olduğu kaydedildi. Bu tip ağrılar, fiziksel aktivite ile artarken dinlenme ile azalıyor. Kronik bel ağrısının ise üç aydan uzun süredir devam eden ağrılar olduğu ve bel ağrılarının yüzde 10’unun kronik hale geldiği aktarıldı. Özellikle 45 yaş altındaki çalışanlar arasında bel ağrısının en yaygın engellilik nedeni olduğuna dikkat çekildi. Açıklamada, bel ağrısı riskini azaltmak için günlük yaşamda alınabilecek önlemler sıralandı. Düzenli egzersiz yaparak bel ve karın kaslarının güçlendirilmesi, ağır kaldırmaktan kaçınılması, uzun süre ayakta durmaktan ve oturmaktan kaçınılması, sigara ve aşırı kafein tüketiminden uzak durulması, yürüyüş ve yüzme gibi sporların tercih edilmesi gerektiği ifade edildi. Ayrıca kilo vermenin ve stresle başa çıkma yöntemlerinin bel ağrısı riskini azaltmada önemli olduğu vurgulandı. Tekirdağ İl Sağlık Müdürlüğü, bel sağlığının korunması için bu önlemlerin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirtti.
Anne adayları yaşanabilecek sorunlara uzmanlar eşliğinde hazırlanıyor
29 Ağustos 2024 Perşembe - 11:17 Anne adayları yaşanabilecek sorunlara uzmanlar eşliğinde hazırlanıyor Denizli’de anne adaylarının doğum ve doğum sonrası dönemde ruhsal, fiziksel ve sosyal açılardan hazırlanıyor. Anne adaylarının karşılaşabilecekleri sorunlar ve bu sorunların çözümüne yönelik uzmanlar tarafından bilgilendirme yapılıyor. ‘Daha bilinçli anneler, daha sağlıklı nesiller’ sloganıyla Pamukkale Sağlıklı Hayat Merkezi Gebe Bilgilendirme Sınıfına başvuran tüm gebe ve yakınlarına doğum öncesi, doğum ve doğum sonrası konularında bilgi sahibi olmaları ve bilinçli doğum yapmalarını sağlamak amacıyla eğitimler veriliyor. Anne adaylarına normal doğum eylemi, ağrı yönetimi ve yeni rollerini benimsemesi konularında bilgi ve beceri kazandırılan eğitimlerde, psikolog, diyetisyen, fizyoterapist ve ebeler tarafından gebelik ve doğumun fizyolojisi, gebelikte ve lohusalıkta psikolojik değişiklikler, gebelikte ve lohusalıkta beslenme, gebelik ve doğum sürecinde eş ve yakınının desteğinin önemi, doğumun evreleri, normal doğumun anne ve bebek açısından yararları, doğum ağrısıyla ilaçsız baş etme yöntemleri, nefes egzersizleri, gebelikte ve lohusalıkta egzersizler, gebelik, doğum ve doğum sonu dönemde yaşanabilecek sorunlar ve erken tanısı, gebelikte tehlike işaretleri ve acil durumlarda izlenecek yollar, anne sütü ve emzirme, lohusalık süreci, üreme sağlığı yöntemleri ve yeni doğan bakımı konularında bilgilendirilmeler yapılıyor. "Gebe bilgilendirme sınıfıyla birlikte gebeliğimin tadını çıkartarak yolculuğuma devam ediyorum" Pamukkale Sağlıklı Hayat Merkezi Gebe Bilgilendirme Sınıfında eğitim alan Melike Yurdagül gebeliğin bütün kadınlar için zor bir süreç olduğunu gebe bilgilendirme sınıfında aldığı eğitimlerle bu süreci kolay atlattığını söyledi. Hamileliğe adapte olmakta zorlandığını ifade eden Yurdagül, “Gebeliğimin başlangıcında zor bir süreç yaşadım, hamileliğe adapte olmakta zorlandım. Gebe Bilgilendirme Sınıfında aldığım eğitimlerle bu süreç benim için daha kolay geçti. Başta Psikolog olmak üzere tüm sağlık çalışanları bana destek oldu. Hamilelik sürecimde kilo alımıyla ilgili büyük korkularım vardı. Şuan 5 aylık hamileyim ve 2 kilo aldım. Hamileliğim boyunca diyetisyen tarafından sağlıklı beslenme konusunda hem gebe bilgilendirme sınıfında, hem de bireysel olarak özel danışmanlık aldım. Sağlıklı beslenerek gebeliğimde kilo alımı ve beslenmeyle ilgili süreci çok doğru yürüttük. Yine gebe bilgilendirme sınıfında hamileliğin başlangıcından sonuna kadar fizyolojik olarak yaşanabilecek tüm olumsuzlukları anlatılıyor. Bebek bakımı, doğru emzirme yöntemleriyle ilgili bilgilendirmeler yapılıyor. Gebe bilgilendirme sınıfıyla birlikte gebeliğimin tadını çıkartarak yolculuğuma devam ediyorum. Burada bize eğitim veren, yol gösteren tüm sağlık çalışanlarına teşekkür ediyorum. Gebelerin de gebe bilgilendirme sınıfına gelmelerini tavsiye ediyorum” dedi.
Ankara Medicana International Hastanesinden “Diyabet Farkındalık” Etkinliği
29 Ağustos 2024 Perşembe - 10:50 Ankara Medicana International Hastanesinden “Diyabet Farkındalık” Etkinliği Medicana International Ankara Hastanesi ve Etimesgut Belediyesi iş birliğinde diyabet hastalığı konusunda farkındalık oluşturmak için etkinlik düzenlendi. Medicana International Ankara Hastanesi ve Etimesgut Belediyesi iş birliği ile diyabet hastalığı konusunda farkındalık oluşturmak için Etimesgut Belediyesi Kent Konseyi binasında etkinlik gerçekleştirildi. ‘Diyabeti Tanı, Sağlığını Koru’ sloganıyla düzenlenen etkinlikte, son dönemde artış gösteren diyabet hastalığı ve hastalıktan korunma yöntemlerine vurgu yapıldı. “Tedbir alınarak diyabet görülme sıklığı azaltılabilir” Medicana International Ankara Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Altay, yaptığı konuşmasında, diyabet hastalığının yüzde 90’lık kısmını Tip-2 Diyabetin oluşturduğunu belirterek, “İleri yaşlarda, fazla kilolu ve hareketi az olan bireylerde görülen diyabetten korunmak veya bu hastalığı ötelemek gerçekten mümkün. Kilo vermek, sağlıklı beslenme kurallarına uymak, hareketli bir yaşam tarzı benimsemek ve düzenli bir egzersiz programı diyabetten korunmada çok kıymetli. Sigaranın ve alkolün bu anlamda önemli bir risk faktörü olduğunu da vurgulamak isterim. Bu alışkanlıkları azaltmak, hatta sıfırlamak en ideal korunma yollarından biridir. Bunlara dikkat etmek ile beraber özellikle de çocuklarımızı bu anlamda eğitmemiz, evimize aldığımız, yediğimiz ve tükettiğimiz gıdaların sağlıklı olması ile kalorisinin uygun olması gibi birtakım tedbirleri alarak mutlaka diyabet görülme sıklığını azaltabiliriz” ifadelerini kullandı. Genetik, diyabette önemli bir faktör Genetik geçişin özellikle Tip-2 diyabette önemli bir risk faktörü olduğunun altını çizen Altay, “Bir aile bireyinde diyabet varsa diğer bireylerde de bu rahatsızlığın görülme riski yüzde 30, 40 hatta 50’ye varan oranlarda artış gösteriyor. Bu sebeple evde bir kişide diyabet olduğu durumları dikkat almamız gerekir. Hastalar hekime başvurduğunda mutlaka bu durumu belirtmelidir” dedi. “Paketli gıdadan kesinlikle uzak durulmalı” Diyabet hastalarının hazır paketli gıdalardan kesinlikle uzak durmaları gerektiğine dikkati çeken Altay, sözlerine şöyle devam etti: “Paketli gıdalarda kalori miktarı da oldukça yüksektir. İçerdiği yağ da tabii çok önemli. Bu konuda trans yağların da rolü var. Tip 1 diyabet için bebeklik döneminde veya anne karnındayken paketli gıdalarda bulunan bir takım toksinlere ve yabancı maddelere maruz kalınması günümüzde tartışılıyor. Bu sebeple hazır paketli gıdalardan mümkün mertebe uzak durmamız hele ki çocuklarımızı daha çok uzak tutmamız gerekir.” “Diyabet yönetiminde en önemli nokta kan şekeri ve kilo ağırlık kontrolü” Medicana International Ankara Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Diyetisyem Sena Nur Doğan ise diyabet yönetiminde en önemli noktanın kan şekeri ve kilo ağırlık kontrolü olduğunu belirterek, “Kan şekeri kontrolünü sağlamak için de tükettiğimiz gıdaların kan şekerimizi dengeli yükselten, tam tahıllı ve lif oranı yüksek gıdalar olması gerekiyor. Bunlara örnek olarak tam tahıllı ekmek, çavdar ekmeği ve ekşi maya ekmek gibi ekmek türlerine örnek verebiliriz. Bunun yanında bulgur, tam buğday makarna gibi yine tahıl oranı yüksek karbonhidrat kaynakları bizim için önemli. Lif oranı yüksek ürünler arasında sebzeler ve kuru baklagillere yer verebiliriz. Bunlar kan şekerinizin daha dengeli yükselmesine ve tokluk süresinin uzun olmasına destek sağlayacaktır ama bunun yanında protein ve sağlıklı yağlarla kan şekeri yönetimimiz çok önemli” açıklamasında bulundu. “En doğru bilinen yanlışlardan biri aç kalırsam kan şekerim yükselmez, düşüncesi” Doğan, sözlerine şöyle devam etti: “Diyabet hastalarında aslında en doğru bilinen yanlışlardan biri ‘Aç kalırsam kan şekerim yükselmez’ düşüncesi ama tam tersi vücudumuzu aç bırakırsak kan şekerimiz daha da yükselir. Burada dengeli ara ve ana öğünler tüketmemiz çok önemli. Karbonhidrat veya şeker kaynağı olarak tükettiğimiz meyvelerin yanına eğer ki protein ve sağlıklı yağ eklersek; kan şekerini hızlı yükseltici ürünlerin etkilerini azaltmış olabiliriz. Burada önemli olan protein ve yağları mutlaka karbonhidratların yanına eklemek olacaktır.”
İngiltere’de 20 yıldır çektiği ağrı, Eskişehir’de geçirdiği operasyonla dindi
29 Ağustos 2024 Perşembe - 10:11 İngiltere’de 20 yıldır çektiği ağrı, Eskişehir’de geçirdiği operasyonla dindi İngiltere’de 20 yıl önce geçirdiği trafik kazası sonrasında kolunu kaybeden, akabinde de ağrıları dinmeyen 59 yaşındaki Andrew Waddington, keşfettiği Eskişehir Şehir Hastanesi’nde ülkesinde 2 kez denen tedavinden farklı olarak yapılan operasyonla vücuduna yerleştirilen ağrı pili sonrası sağlığına kavuştu. İngiltere’nin Yorkshire kentinde yaşayan 59 yaşındaki Andrew Waddington, 20 yıl önce motosikletle üzerinde geçirdiği trafik kazası sonrası kaldırıldığı hastanede sol kolu ampütasyon yapıldı. Çatı ustası olan, evli ve 2 çocuk sahibi Waddington, ampütasyon edilen kolunun şiddetli ağrımasından dolayı ülkesinde muayenesinin ardından talihsiz adama farklı tekniklerle 2 kez kapalı şekilde yapılan Spinal Kord Stimülatörü (SKS) yani ağrı pili tedavisi uygulandı. Fakat uygulanan tedavilere rağmen ağrısı dinmeyen Andrew Waddington, sağlık platformu üzerinden araştırmalara başladı. Eskişehir’de ağrısı dindi Araştırmaları sonrasında bir sağlık platformu sayesinde Eskişehir Şehir Hastanesi’ni keşfeden Andrew Waddington, burada görevli Beyin ve Sinir Cerrahi Op. Dr. Mehmet Beşir Sürme ile iletişime geçti. Kısa süre sonra hasteneye gelen Waddington, Op. Dr. Mehmet Beşir Sürme tarafından gerçekleştirilen başarılı operasyon ile İngiltere’de denenen 2 kez kapalı yönteminden faklı olarak Eskişehir Şehir Hastanesi’nde açık cerrahi ile boyundan alınan bir kemik sonrası omuriliğe cerrahi paddle elektrodun yerleştirilmesi suretiyle daha etkili Spinal Kord Stimülatörü yani ağrı pilinin uygulanması sonucu ağrılarından kurtuldu. “Bu elektrot sayesinde kolundaki anormal ağrıları ve iletileri engelleyecek” Hastaya uygulanan tedavi hakkında konuşan Beyin ve Sinir Cerrahi Op. Dr. Mehmet Beşir Sürme, “Hastamız 20 sene önce bir motosiklet kazası sonucu kolunu kaybediyor. Kolu ampüte edildikten sonra 20 yıldır o kolunda fantom ağrı denilen hayalet ağrı, bir kol ağrısı hissediyor. Bu ağrı oldukça dirençli bir ağrıdır. Hasta bunun için İngiltere’de birçok farklı tedavi görüyor. Bize bir sağlık platformu aracılığıyla ulaştı. Bizde kendisini buraya davet ettik. Hastanemizle ilgili görseller ve burada yapılan tedavileri paylaştık. Gelmeden önce kendisiyle sorularını ve endişelerini dile getirmesi için 2 kere görüntülü görüşmemiz oldu. Hastane dışı transferlerinde, konaklamasında her konuda kendisini destekledik ve yardımda olduk. Yaptığımız işlem Spinal Kord Stimülatörü boynundan takılan bir ağrı pilidir. Hastanın boyun bölgesine bir elektrot yerleştirdik. Bu elektrot sayesinde hastaya, kolundan iletilen anormal ağrıları ve iletileri engelleyecek şekilde çalışan bir tedavi yöntemi uygulamış olduk. Yaklaşık 3 saat süren bir ameliyat oldu” dedi. “Şikâyetlerinde belirli bir düşüş ve atak sayısında azalma olduğunu gördük” Beyin ve Sinir Cerrahi Op. Dr. Sürme yapılan ameliyatın aynısının İngiltere’de de uygulandığını belirtirken şöyle devam etti; “Ameliyat sonrasında hastaya kumanda üzerinde çeşitli programlamalar yaptık. Ağrıyan bölgede elektriksel stimülasyonu hissedip hissetmediğine göre o bölgeye programlamalar yaptık. İngiltere’de hastaya ağrı pili takılmış. Ancak kendi vücudunda herhangi bir iletiyi hissetmemiş. Hastanın şikâyetlerinde belirli bir düşüş ve atak sayısında azalma olduğunu gördük. Biz ameliyatı cuma günü yaptık, 5 gün oldu. Yarında taburcu olacak. Hastamıza İngiltere’de iletişim kurabileceği, programlama yapılabileceği, kontrole gidebileceği bir irtibat ayarladık. Bu da hastaya güven veren başka bir husus oldu. Bu anlamda hastanemizde ağrı pilinin yanı sıra beyin, omurilik, mesane epilepsi pili ve baklofen pompası takılması gibi nitelikli işler yapılabilmektedir. Bu da sağlık turizmi anlamında hastanemizi tercih edilebilir konuma getirmektedir.” “Daha iyi olacağıma dair beklentilerim yüksek” Tedavisinden memnun olduğunu belirten Andrew Waddington şöyle konuştu; “İngiltere’de ilk ameliyatımı bacaktan sinir grefti alınıp boynuma transfer edilmesi gerçekleştirdim. Diğer ameliyatım da ise ağrı pili takılmaya çalışıldı fakat bu pillerden fayda göremedim. Hastaneye gelmeden önce doktorumla görüştükten sonra kafamdaki birçok şüpheler ve soru işaretleri yok oldu. Hastanenin beklediğimden daha iyi bir düzeyde olduğunu gördüm. Doktorum önceki ile sonraki süreç arasındaki belirli değişikliği 3 ay sonra göreceğimizi söyledi. Daha iyi olacağıma dair beklentilerim yüksek.” “İngiltere 2 kez bu şekilde operasyon geçirmiş ama bir netice alamamış” Eskişehir Şehir Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Mustafa Sungur ise sağlık turizminin önemine değinerek, “Bu bir sağlık turizmidir. Sağlık turizmi ülkemizde bakanlığımızın da katkılarıyla giderek yükselen bir trend olmaya başladı. Eskişehir Şehir Hastanemiz ilimizdeki tek USHAŞ yetkili sağlık kurumudur. USHAŞ Sağlık Bakanlığı tarafından sağlık turizmini organize etmek için kurulan bir kurum. Hasta ile görüştüğümüzde ülkemizdeki ücretleri İngiltere ile kıyasladığında yarı yarıya olduğunu söyledi. İngiltere 2 kez bu şekilde operasyon geçirmiş ama bir netice alamamış. Şu an işlem gayet uygun bir şekilde gerçekleşti. Pil kontrolleri düzgün bir şekilde çalışmaktadır. İnşallah daha iyi olacağını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
’Kırık kalp sendromu, kalp kriziyle benzerlik gösterebilir’
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:45 ’Kırık kalp sendromu, kalp kriziyle benzerlik gösterebilir’ Kırık kalp sendromunun daha çok kadınlarda, özellikle menopoz sonrası yaygın olduğunu belirten Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Cemal Sağ, “Aniden başlayan ve genellikle şiddetli olan göğüs ağrısı, kırık kalp sendromunun en yaygın belirtisidir. Kalp krizinde olduğu gibi, bu ağrı genellikle göğsün ortasında hissedilir. Kişi, aniden ortaya çıkan nefes darlığı yaşayabilir” dedi. Medical Park Ordu Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Cemal Sağ, kırık kalp sendromunun kalp krizi ile benzerlik gösterdiğini söyledi. Kırık kalp sendromunun tıbbi tanımını yapan Prof. Dr. Sağ, “Takotsubo kardiyomiyopati veya strese bağlı kardiyomiyopati olarak bilinir. Bu sendrom, yoğun stres veya duygusal travma sonrası ortaya çıkan, geçici bir kalp kası zayıflığı durumudur” diye konuştu. Prof. Dr. Sağ, “Genellikle şiddetli bir duygusal veya fiziksel stresin ardından, kalbin sol ventrikülünde ani bir fonksiyon bozukluğu meydana gelir. Kalbin ana pompalama odasının uç kısmında EKO ile balonlama gösterilebildiği gibi, koroner anjiyoda da aynı durum tespit edilebilmektedir. Bu durum, kalp krizine benzer semptomlar gösterebilir, ancak aralarındaki fark, kırık kalp sendromunun kalp damarlarında tıkanıklık olmamasıdır. Sendromun belirtileri arasında göğüs ağrısı, nefes darlığı ve düzensiz kalp atışları bulunur. Tedavi genellikle destekleyicidir ve hastaların çoğu birkaç hafta içinde tamamen iyileşir” ifadelerine yer verdi. “Menopoz sonrası kadınlarda daha sık görülüyor” Kırık kalp sendromunun daha çok kadınlarda, özellikle menopoz sonrası dönemde daha yaygın olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sağ, “Bunun başlıca nedeni hormonların, özellikle de östrojenin, kalp sağlığı üzerindeki koruyucu etkilerinin azalmasıdır. Östrojen, kadınlarda kalp damarlarının esnekliğini ve sağlığını korumada önemli bir rol oynar. Aynı zamanda stres hormonlarına (adrenalin ve kortizol gibi) karşı kalbi koruyucu bir etkisi vardır. Menopoz sonrası dönemde östrojen seviyeleri düşer, bu da kalbin stres faktörlerine karşı daha savunmasız hale gelmesine neden olur. Menopozla birlikte gelen hormonal değişiklikler, kan basıncı, kolesterol ve kan şekeri seviyelerinde değişikliklere yol açabilir. Bu değişiklikler, kalp sağlığını olumsuz etkileyebilir. Ayrıca, menopoz sonrası kadınlar genellikle yaşa bağlı olarak daha fazla stres, kaygı veya depresyon yaşayabilirler. Bu durumlar, kırık kalp sendromunu tetikleyen faktörler olabilir. Sonuç olarak, menopoz sonrası östrojen seviyelerinin düşmesi ve bununla ilişkili fizyolojik ve psikolojik değişiklikler, kadınları kırık kalp sendromuna daha yatkın hale getirir” şeklinde konuştu. “Kalp kriziyle benzerlik gösterebilir” Kırık kalp sendromunun belirtilerinin genellikle ani ve şiddetli olduğunu, kalp kriziyle benzerlik gösterebildiğinin altını çizen Prof. Dr. Sağ, “Aniden başlayan ve genellikle şiddetli olan göğüs ağrısı, kırık kalp sendromunun en yaygın belirtisidir. Kalp krizinde olduğu gibi, bu ağrı genellikle göğsün ortasında hissedilir. Kişi, aniden ortaya çıkan nefes darlığı yaşayabilir. Bu durum, kalbin yeterince etkili şekilde kan pompalayamamasından kaynaklanır. Kalp atışlarında düzensizlik veya hızlı kalp atışları (çarpıntı) yaşanabilir. Bazı hastalar, ani kan basıncı düşüşü veya kalp atışlarının düzensizliği nedeniyle bayılabilir. Yoğun bir yorgunluk hissi, kalbin zayıflaması nedeniyle oluşabilir. Bazı durumlarda mide bulantısı ve kusma görülebilir ancak bu belirtiler daha az yaygındır. Aşırı terleme, genellikle göğüs ağrısı ve nefes darlığı ile birlikte ortaya çıkabilir. Bu belirtiler ani ve genellikle stresli bir olaydan sonra ortaya çıkar. Belirtiler yaşandığında acil tıbbi yardım alınması önemlidir, çünkü kırık kalp sendromu kalp krizine çok benzeyebilir ve doğru teşhis için uzman değerlendirmesi gereklidir” ifadelerini kullandı.
Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi 230 aileye umut oldu
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:36 Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi 230 aileye umut oldu Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hizmet veren Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi kurulduğu Nisan ayından bugüne kadar 230 aileye umut oldu. Karadeniz Bölgesi’nin kamu sağlık tesislerindeki en büyük Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi, Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2024 yılının Nisan ayında hizmete girdi. Hizmete girdiği günden bugüne kadar 2 bin 300 kişi merkeze tedavi olmak için başvurdu. Merkez şu ana kadar çocuk sahibi olmak isteyen 230 aileye umut olmayı başardı. 3 yataklı, bünyesinde Embriyoloji ve Androloji Laboratuvarı, TESE Odası, 2 ameliyathane, 2 poliklinik odası, klinik destek ve bekleme alanlarını bulunduran merkez hizmet vermeye devam ediyor. "Bebek sahibi olmanın hayalini kuran ailelerimizin mutluluklarına ortak olmak istiyoruz" Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Ümit Çallı, “İleri teknoloji ve donanıma sahip, fiziki büyüklüğü ile Karadeniz Bölgesi’nin kamu sağlık tesislerindeki en büyük üremeye yardımcı tedavi merkezi hastanemiz bünyesinde nisan ayında faaliyete başlamıştı. Sağlık Bakanlığı’na bağlı 24 merkezden biri olarak faaliyetimize devam etmekteyiz. Açıldığı günden itibaren önemli sayıda taleple karşılaştık. Bu taleplerin yaklaşık 230’una işlem gerçekleştirildi. Embriyo transferi yaptığımız ve embriyo transfer sürecine getirdiğimiz birçok başvurumuz var. En büyük temennimiz sağlayacağımız başarılı sonuçlarla bebek sahibi olmanın hayalini kuran ailelerimize yapabileceğimiz hizmetlerle mutluluklarına ortak olmaktır” dedi. "Yüz güldürüyoruz" Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezi Sorumlusu Kadın ve Doğum Hastalıkları Uzm. Dr. Şükran Esra Kaykı, "Merkez açılalı 4 ay oldu ve 2 bin 300’ü geçen hasta sayımız oldu. Merkezimize sosyal güvencesi olan veya olmayan bütün hastalarımız başvurabiliyor. Tüp bebek tedavisinde veya aşılama tedavisinde belirli kriterleri sağlayan hastalarımızda raporlu ise çok düşük bir ücretle, raporsuz ise ücretli tedavi yapabiliyoruz. Aşılama kriterlerini karşılayan hastalarımız öncelikle aşılama ile tedavi etmeye çalışıyoruz. Çok kolay bir yöntem hastaya da bir yükü olmuyor. Eğer ki aşılama tedavisi ile başarılı olamayan bir hasta ise bunları tüp bebek tedavisine alıyoruz. Belirli sağlık kriterlerini: yaş durumu ve belirli prim gününü ödemiş hastalarımızın eğer kriterleri tamam ise onlara sağlık raporu çıkarıyoruz. Böylelikle tüp bebek tedavisinin çok büyük bir kısmını ücretsiz olarak yapabiliyoruz. Tüp bebek tedavisi bizim için 10 – 12 günlük bir tedavi süresini kapsıyor. Embriyoloji Laboratuvarı ile birlikte çalışıyoruz ve yüz güldürüyoruz. Vatandaş bize direk başvurabiliyor. Herhangi bir randevu alma telaşı olmadan, tıbbi durumun el verdiği günde bize direk başvurabiliyor" diye konuştu. Laboratuvar Sorumlusu Histoloji ve Embriyoloji Uzmanı Dr. Kenan Demir ise, "Laboratuvarımızda en son teknoloji cihazlar bulunuyor. En kaliteli malzemeleri kullanıyoruz. Burada çalışma alanımız çok büyüktür. Şuan Karadeniz Bölgesi’nde en büyük yer bize aittir. Bunun faydasını çalışırken görüyoruz” şeklinde konuştu. Hastalar hizmetten memnun Merkezin ilk hastalarından olan Arzu Akgül Demirer, "Bu merkez 5 ay önce açıldı ve ilk hastalarında biriyim. Merkezimizden çok memnun kaldım. Hizmetinden ve imkanlarından çok memnun kaldım. Yaklaşık 6 yıldır çocuk sahibi olmak istiyorduk. Burada ilk seferde başarıyı elde ettik. Buranın ilk hastası, ilk başarılı hastasıyım. İkiz gebeyim” ifadelerini kullandı. Hasta Özlem Özkal, "Tüpleri olmayan bir kadındım. Dış gebelikten dolayı tüplerim alınmıştı. Buraya doktorum yönlendirdi. 34 yaşında anne olayım istedim. Normalde 2 çocuk doğurmuştum. İnşallah sağlıkla gelir" açıklamasında bulundu.
İzin verici tutum ve mükemmeliyetçi ebeveynler internet bağımlılığını arttırıyor
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:32 İzin verici tutum ve mükemmeliyetçi ebeveynler internet bağımlılığını arttırıyor Türkiye’de bir oyun platformuna yönelik getirilen erişim engeli, çocuk güvenliği ve oyun bağımlılığına dair endişeleri tekrar ön plana çıkardı. İnternet bağımlılığının çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çeken Altınbaş Üniversitesi’nden Dr. Ayşegül Güner Algan, ebeveynlerin davranış şekillerinin internet bağımlılığında önemli bir faktör olduğunun da altını çizdi. Son dönemde Türkiye’de popüler oyun platformlarından birine yönelik alınan erişim engeli kararı, çocuk güvenliği ve oyun bağımlılığı tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Platformda yer alan uygunsuz içerikler ve çocukların bu oyunlara olan bağımlılığı, yasaklama kararının temel gerekçeleri arasında yer aldı. Uzmanlar, dijital oyunların çocuklar üzerindeki etkilerinin ciddiyetine dikkat çekerek, bu tür platformların kontrolsüz kullanımının çocukların gelişim süreçlerini olumsuz etkileyebileceğini belirtiyor. Bu bağlamda, oyun bağımlılığına dair farkındalık artırıcı çalışmaların önemi de bir kez daha ortaya çıktı. “İnternet bağımlılığı da diğer bağımlıklar gibi ciddi bir sorun” Altınbaş Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Ayşegül Güner Algan, çocukların internet ve dijital oyun bağımlılığı konusunda önemli uyarılarda bulundu. Dr. Ayşegül Güner Algan, çocuklarda internet bağımlılığının, her gün internet kullanma, yaşıtlarından daha fazla vakit geçirme ve bu alışkanlık nedeniyle aile ve arkadaş ilişkilerinde çatışmalar yaşama gibi belirtilerle kendini gösterdiğini belirtti. "İnternet, günümüz dünyasında hem yetişkinler hem de çocuklar için vazgeçilmez bir teknoloji. Ancak, kontrolsüz kullanımının büyük zararları olduğu artık bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek" diyen Dr. Algan, internet bağımlılığının, diğer bağımlılıklar gibi ciddi bir sorun olduğunu vurguladı. “Çocukların gelişim süreçlerini olumsuz etkileyebilir” Dr. Algan ayrıca internet bağımlılığının çocuklar üzerindeki etkileri hakkında da “Dikkat eksikliği, iletişim bozuklukları, unutkanlık gibi bilişsel sorunlara; öfke, sinirlilik ve ajitasyon gibi duygusal problemlerle boyun ve omurga bozuklukları gibi fiziksel sorunlara yol açabiliyor. Özellikle küçük çocuklarda, uzun süre ekrana maruz kalma ise konuşma geriliği ve iletişim bozukluklarına neden olabiliyor. Uzun saatler boyunca ekran karşısında zaman geçirmek, çocukların gelişim süreçlerini olumsuz etkileyebilir" dedi. Küçük çocukların da ekran karşısında uzun süre kalmalarının psikolojik ve fiziksel zararlara yol açabileceği ifade eden Dr. Algan bu sürenin özellikle okul öncesi yaşlarda günde 1 saatle sınırlı olması gerektiğini vurguladı. İzin verici tutum ve mükemmeliyetçilik, internet bağımlılığını arttırıyor Araştırmalara göre izin verici tutuma sahip ebeveynlerin çocuklarında internet bağımlılığının daha sık görüldüğünü söyleyen Dr. Algan, "Bu tarz ebeveynler, çocuklarına kural koymayan, ev işlerinde görev vermeyen ve evde belirli sınırlandırmalar getiremeyen kişilerdir. Çocukların duygusal olgunluğu yeterince gelişmediği için, doğru kararlar veremeyebilirler. Bu yüzden ebeveynlerin, çocuklarının yaşına uygun kurallar getirmesi büyük önem taşır" dedi. Algan ayrıca, mükemmeliyetçi ve çocuklarıyla okul başarısı üzerine çatışma yaşayan ebeveynlerin çocuklarının da internet bağımlılığına daha yatkın olduğunun altını çizdi. Günümüzde birçok ebeveynin de sosyal medyada sıkça vakit geçirdiğini ve bunun çocuklar için olumsuz bir örnek oluşturduğunu da söyleyen Dr. Algan, "Ebeveynler, çocuklarına model olmalı ve onlarla kaliteli vakit geçirebilmelidir" şeklinde konuştu. “Çocuklarını tanıdıkları kişilerle oynamaya yönlendirmeliler” Altınbaş Üniversitesinden Dr. Ayşegül Güner Algan son olarak internet kullanımının süresi kadar içeriğinin de önemli olduğuna dikkat çektiği konuşmanı şöyle sonlandırdı: "Özellikle şiddet içerikli platformlar ve oyunlar, çocukların saldırganlığını artırabilir. Şiddet, sadece gözlemleyerek bile taklit edilebilen bir davranıştır. Ayrıca, çevrimiçi platformlarda diğer oyuncularla etkileşime giren çocukların, kimlikleri belirsiz kişiler tarafından kandırılma riski de var. Ebeveynler, çocuklarını tanıdıkları kişilerle oynamaya yönlendirerek daha güvenli bir ortam oluşturabilirler.”
“Psikolojik İyi Oluş” yolculuğuna davet
29 Ağustos 2024 Perşembe - 09:25 “Psikolojik İyi Oluş” yolculuğuna davet Psikolog Halime Gündüz, “Psikolojik İyi Oluş”, kavramının insanların genel yaşam mutluluğunu ve memnuniyetini etkilediğini söyledi. “İnsan ne için yaşar? Yaşamın temel amacı nedir? İyi hissetmek için ne gerekir?” şeklindeki soruların cevaplarının yıllardır araştırıldığını ifade eden Psikolog Halime Gündüz, “ İnsanlık tarihi boyunca da sayısız kez cevaplanmıştır. Çok sayıda insan için en önemli değerin ve nihai amacın “mutluluk” olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Ancak mutluluk da tanımlanması güç ve oldukça bireysel bir olgudur. Mutluluk kavramını da bir iyi olma hali olarak düşünürsek.” şeklinde konuştu. “Psikolojik iyi oluş ile zihinsel sağlık arasında fark var” “Psikolojik İyi Oluşun” kişinin her yönüyle kendini kabulü, olumlu ilişkiler kurabilme yeteneği, yaşamının anlam ve amaçlar içermesi, kişisel gelişime açıklığı, özerkliği/bağımsızlığı psikolojik iyi oluşu olarak özetlenebileceğini anlatan Gündüz, “Psikolojik iyi oluştan bahsedildiğinde genellikle akıl sağlığı kavramı düşünülmektedir. Kavramlar benzer olsa ve çoğu zaman kolayca karıştırılsa da, psikolojik iyi oluş ile zihinsel sağlık arasında bazı farklılıklar vardır. İyi bir zihinsel sağlığa sahip olmak, genel psikolojik sağlığınızın yalnızca bir parçasıdır. Akıl sağlığı daha çok zihninizin durumuna ve zihninizin günlük olarak nasıl çalıştığına odaklanır. Psikolojik olarak iyi olduğunuzda kendinizle ilgili olumlu duygulara sahip olursunuz, hayattaki durumunuzdan memnun olursunuz ve geleceğe dair iyimser olursunuz.” dedi. “Psikolojik iyi olma hali daha iyi fiziksel sağlığa bağlıdır” “Psikolojik iyi oluş, genel yaşam mutluluğunuzu ve memnuniyetinizi etkiler.” diye konuşan eden Psikolog Halime Gündüz, Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde kaleme aldığı yazıda, “Yüksek düzeyde iyi oluşa ulaşmak, hayatınızdan memnun olduğunuz ve hem kendinize hem de genel durumunuza olumlu bir bakış açısına sahip olduğunuz anlamına gelir. Ek olarak, psikolojik iyi olma hali daha iyi fiziksel sağlığa bağlıdır. Çok sayıda bilimsel çalışma, olumlu bir zihnin birçok hastalık riskinin azalmasıyla bağlantılı olduğunu kanıtlıyor. Bu durum daha yüksek düzeyde iyi psikolojik sağlığa sahip olan kişilerin kendisine bakma arzusunun da yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.” şeklinde konuştu. “Çoğu kişi psikolojik iyi oluşa ulaşmakta zorlanır” Psikolojik iyi oluşun bir diğer faydasının da daha iyi bir sosyal yaşam olduğunu vurgulayan Psikolog Halime Gündüz , sözlerini şöyle sürdürdü, “Eğer hayatınızdan memnunsanız ve kendinizi iyi hissediyorsanız, başkalarıyla sosyal ilişkilere ve aktivitelere katılma olasılığınız daha yüksektir. Yakın ilişkilere sahip olmanın, zihinsel sağlığı iyileştirdiği ve daha iyi bir psikolojik sağlığa katkıda bulunduğu tespit edildiğinden bu fayda da iki yönlüdür. Çoğu kişi psikolojik iyi oluşa ulaşmakta zorlanır ve sağlıklı yaşam yolunda çalışmalarına yardımcı olacak profesyonel yardıma ihtiyaç duyabilir. Sizin için de durum buysa, Müdürlüğümüze bağlı beş Sağlıklı Hayat Merkezi (SHM) içerisinde bulunan uzmanlarımızla birlikte psikolojik iyilik yolculuğunuzda size yardımcı olabilir ve ilerlemenizi sağlayabiliriz”