SAĞLIK
23 Eylül 2024 Pazartesi - 17:08 En sık belirtisi unutkanlık DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Burcu Polat, “Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Alzheimer hastalığının bir bunama (demans) sendromu olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Burcu Polat, “Beyinde sinsi bir şekilde başlar ve başta bellek fonksiyonları olmak üzere birçok kognitif (bilişsel) fonksiyonda ilerleyici kayıplara yol açar. Alzheimer hastalığı, en sık görülen bunama tipidir ve tüm demansların yaklaşık yüzde 60-70’ini oluşturur. Beyinde bazı maddelerin birikmesi sonucunda, sinir hücreleri arası bağlantıların giderek tahrip olması ile karakterizedir. Zamanla sinir hücreleri fonksiyonunu tamamen kaybeder ve beyinde küçülme meydana gelir. Bu sürecin, belirtileri ortaya çıkmadan 15-20 yıl kadar önce başladığı bilinmektedir” dedi. Unutkanlığın Alzheimer hastalığının en sık bilinen belirtisi olduğunu ifade eden Polat, konuşma bozukluğu, davranış ve muhakeme sorunları gibi başka belirtilerin de gözlendiğini söyledi. Her unutkanlığın bunama olarak adlandırılmaması gerektiğini vurgulayan Polat, unutkanlıklara bunama denilebilmesi için hastaların günlük yaşam faaliyetlerini etkileyecek veya bozacak düzeyde şiddetli olmalı gerektiğini dile getirdi. Erken teşhisin önemi Erken teşhisin de önemine değinen Burcu Polat, “Günümüzde bazı maddelerin kanda izini sürerek Alzheimer hastalığı hakkında bazı öngörüler kazanmış bulunmaktayız. Ancak bu henüz çok yeni bir gelişme ve ilerleyen çalışmalarla desteklenmesi gerekli. Amaçlanan şey parmak ucundan alınan kan ile doğru tahmin ve takipleri yapabilmek. Bu açıdan umut verici bir döneme girdik diyebiliriz. Erken teşhis ile hasta ve yakınlarına doğru tıbbi yaklaşımın sağlanması ve ayrıca ortaya çıkabilecek yasal süreçleri yönetmek açısından yardım edilmesi mümkün olabilir. Şu an için Alzheimer hastalığının çok erken dönemlerinde yakalanan vakalarda ilerleme yavaşlatılabiliyor. Ancak hastalığın tamamen yok edilmesi mümkün gözükmemektedir” şeklinde konuştu. Genetik yatkınlık Genetik yatkınlığın önemli olduğunu ancak tek başına nadiren bir sebep olabileceğini dile getiren Polat, “Yaşlanmanın kendisi (özellikle 65 yaş üstü grup) bunama için başlıca önemli bir risk faktörüdür. Ülkemizdeki verilere göre yaşlı nüfus oranı 2023 itibariyle yüzde 10.2’dir. Yani Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Diğer risk faktörleri ise; düşük eğitim seviyesi, hipertansiyon, diyabet, işitme bozuklukları, obezite, sigara, depresyon, fiziksel inaktivite, zayıf sosyal ilişkiler, hava kirliliği, aşırı alkol tüketimi ve kafa travmasıdır. Ülkemizde sosyoekonomik hayatın ve sağlık politikalarının bu verilere göre şekillenmesi gereklidir” dedi.
23 Eylül 2024 Pazartesi - 16:17 Sağlık taramalarına aman dikkat Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır" dedi. Kocaeli Şehir Hastanesi’nde görevli Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Uluslararası İşitme Engelliler Haftası" kapsamında bilgilendirmelerde bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Dünya İşitme Engelliler Federasyonu (WFD) ve ulusal dernekleri ile bağlı kuruluşları tarafından eylül ayının son haftası Uluslararası İşitme Engelliler Haftası olarak ilan edilmiştir. Bu etkinlik işitme engellilerin haklarına sahip çıkmak ve yaşadıkları zorluklara farkındalık meydana getirmek, kullandıkları ulusal işaret dillerinin statüsünü geliştirmek, onların eğitime ve bilgi teknolojilerine erişimlerini iyileştirmek amacıyla düzenlenmektedir" diye konuştu. Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Bunların yaklaşık bin 800 kadarı ise koklear implant diğer bir adıyla biyonik kulak ya da beyin sapı implantından fayda görecek işitme kaybı hastalarıdır. Dünya Sağlık Örgütü ise işitme kaybına yol açan faktörlerin yüzde 50’sinin önlenebilir olduğunu bildirmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır. Bu nedenle tüm çocuklarımızın ülkemizde de 2008 yılından beri uygulanmakta olan yenidoğan döneminde ve okul çağında işitme taramalarından geçmesi son derece önemlidir. Çünkü Yenidoğan İşitme Tarama Programı ile doğan her bebeğin ilk 1 ay da tarama testlerini tamamlanmakta, ilk 3 ayda işitme kayıplı bebeklerin tanılarını konulabilmektedir. 6 ayda ise işitme kaybı tanısı almış cihaz ihtiyacı olan bebeklerimizin cihazlanmalarını ve rehabilitasyonlarını sağlayarak topluma sağlıklı bireyler kazandırabiliriz. Bu nedenle sağlık taramalarımızı ihmal etmeyelim" şeklinde konuştu.
Genel Müdür Turan: "Avrupa ve diğer batı ülkelerinde hem randevu sıkıntısı var hem de tedaviler oldukça yüksek"
31 Ağustos 2024 Cumartesi - 15:20 Genel Müdür Turan: "Avrupa ve diğer batı ülkelerinde hem randevu sıkıntısı var hem de tedaviler oldukça yüksek" Büyük Anadolu Hastanesi Genel Müdürü Yasemin Turan, "Avrupa ve diğer batı ülkelerinde hem randevu sıkıntısı var hem de tedaviler de oldukça yüksek ücretlere yapılıyor. Bizim üst düzey tedavi hizmetleri sunmamızın yanında ekonomik olmamız ve hızlı randevu vermemiz yurt dışındaki hastalar tarafından tercih sebebi olarak görülmemizi sağlıyor" dedi. Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Nikoloz Laşvılı, Büyük Anadolu Hastanesi Genel Müdürü Yasemin Turan’ı ziyaret ederek, hastanede tedavi gören Gürcistan vatandaşları hakkında bilgi aldı. Bir dizi programlar kapsamında Samsun’a gelen Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Nikoloz Laşvılı, Büyük Anadolu Hastanelerinde tedavi gören Gürcistan vatandaşlarını ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerini iletti. Büyük Anadolu Hastanelerinin Gürcistan’da sağlık turizmini başlatan ilk kuruluşlarından birisi olduğunu belirten Başkonsolos Laşvılı, Samsun’da Gürcü vatandaşlara gösterilen ilgi ve kaliteli sağlık hizmetlerinden ötürü Büyük Anadolu Hastanesi Genel Müdürü Yasemin Turan’a teşekkürlerini iletti. "Üst düzey sağlık hizmeti" Gürcistan Trabzon Başkonsolosu Nikoloz Laşvılı’nın ziyaretlerinden dolayı çok mutlu olduklarını ifade eden Büyük Anadolu Hastanesi Genel Müdürü Yasemin Turan ise şunları söyledi: "Dost ülke Gürcistan bizim için çok önemli bir yere sahiptir. Yılların verdiği bu dostluğu daha üst seviyelere çıkarmak için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Avrupa ve diğer batı ülkelerinde hem randevu sıkıntısı var hem de tedaviler de oldukça yüksek ücretlere yapılıyor. Bizim üst düzey tedavi hizmetleri sunmamızın yanında ekonomik olmamız ve hızlı randevu vermemiz yurt dışındaki hastalar tarafından tercih sebebi olarak görülmemizi sağlıyor. Büyük Anadolu Hastaneleri olarak yurt içi ve dünyanın farklı ülkelerinden gelen hastalara şifa olmaya devam edeceğiz."
Sağlıklı Hayat Merkezi’yle 4 ayda 14 kilo verdi
31 Ağustos 2024 Cumartesi - 14:02 Sağlıklı Hayat Merkezi’yle 4 ayda 14 kilo verdi Kırşehir’de İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde hizmet sunan Sağlıklı Hayat Merkezi’ne giden vatandaş 4 ayda 14 kilo verdi. Diyetisyen desteğiyle 4 ayda 14 kilo veren Hülya Gündüz; sağlıklı yaşam ve doğru kilo vermesinde Sağlıklı Hayat Merkezi’nin katkı sunduğunu söyledi. Gündüz; "Fazla kilolarımdan dolayı rahatsızlık duyuyordum" dedi. Açlık hissi oluşmadan zayıflamanın kendisini mutlu ettiğini belirten Gündüz açıklamasında; "Fazla kilolarımdan aç kalmadan kurtulmanın mutluluğunu yaşadım. Kilolarımdan dolayı ciddi oranda rahatsızlıklarım vardı. Başvuru yaptıktan sonra kilolarımdan kurtulacağıma da inandım" diye konuştu. Sağlıklı Hayat Merkezi’nde uyguladığı diyet ile 4 ay gibi bir sürede 14 kilo vererek 85 kilodan 71 kiloya düşen Gündüz’e uygulanan yöntemi anlatan Servet Bıyıklı ise, "Hastanın toplamda verdiği 14 kilonun 12 kiloluk kısmı yağ dokusu, şişmanlığın kalıcı tedavisi. Hastada yaşam tarzı değişiklikleri yapmak, hastaya sağlıklı beslenme alışkanlıklarını kazandırmak, hareketli bir yaşam tarzı oluşturmakla elde edilmektedir. Diyet planı yapıldıktan sonra kontrolleri yapılan hastanın durumunun iyi olması sonrası 3-4 haftalık periyotlarda kontrol sağladık. Kendisi yaklaşık 14 kilo civarında kilo kaybı sağladı, merkezimizde bulunan fizyoterapistimiz eşliğinde de yine spor ve egzersiz çalışmalarımız oldu" ifadelerini kullandı. Sağlıklı hayat merkezinde aç kalmadan uygulanan ama fiziksel aktivitenin de yapıldığı programla, motivasyon sağlanıp kilo verilirken düzenli yağ yakımı da sağlanıyor.
Bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikler meme kanserinin yayılmasını arttırabilir
31 Ağustos 2024 Cumartesi - 11:14 Bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikler meme kanserinin yayılmasını arttırabilir Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, bağırsak mikrobiyotasındaki değişikliklerin meme kanserinin yayılmasını arttırabileceğini söyledi. Bağırsaklarda yaşayan bakterilerin önemi yapılan güncel çalışmalarla her geçen gün artıyor. Araştırmalar bağırsak florasındaki iyi bakterilerin çoğalmasının obezite, diyabet, kanser gibi kronik hastalıklardan ve nörojeneratif pek çok rahatsızlıktan koruyabileceğini belirtiyor. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun, meme kanseri ve sağlıklı bağırsak mikrobiyotası arasındaki ilişkiyi açıkladı. “Meme kanserinin mikrobiyotadan etkilendiğini göstermiştir” Prof. Dr. Çoşkun, “Meme kanseri, dünya çapında kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Kanserin oluşmasında pek çok faktör rol oynar. Kanserin erken teşhisi ve uygun tedavisi hayatta kalma şansını arttırmaktadır. Son çalışmalar meme kanserinin mikrobiyotadan etkilendiğini göstermiştir. İnsan sindirim sistemi yaklaşık 100 trilyon bakteri barındırır. Bağırsak mikrobiyotası, kardiyovasküler hastalıklar, obezite, diyabet, nörolojik hastalıklar, romatoid artrit ve kanser dahil olmak üzere birçok hastalıkta belirli biyolojik süreçlerle ilişkili olan yeni bir araştırma alanıdır” diye konuştu. “Floranın bozulması durumunda depresyon, obezite ve bazı nörolojik hastalıklara eğilim artabiliyor” Kanser risk faktörleri üzerine yapılan çalışmalar, mikroorganizmaların vakaların yüzde 15-20’sinde kanser gelişimine katkıda bulunabileceğini belirten Coşkun, şu ifadelere yer verdi: “Bağırsak mikrobiyotası ile hastalık arasındaki ilişkilerin çoğu hem mikrobiyotanın bileşimi hem de hastalık gelişiminde yer alan belirli mikrop türleriyle ilgilidir. Tzu-Yu Feng ve arkadaşlarının yapmış olduğu çalışmada bağırsak mikrobiyotasının sağlık üzerine son derece önemli etkileri olduğuna dikkat çekiyor. Sağlıklı bağırsak florası bağışıklık sistemini güçlendirmekte ve hastalıklardan koruyucu etkiye sahiptir. Ancak bu floranın bozulması durumunda depresyon obezite ve bazı nörolojik hastalıklara eğilim artabiliyor. Yakın zamanda yapılan bu çalışma bozulmuş mikrobiyotanın meme kanserinin yayılma riskini artırabileceğine yönelik veriler yayınladı. Cancer Immunology Research Dergisi’nde yayınlanan bu deneysel çalışmada bağırsak florasının kötü bakteriler lehine artmasının, meme dokusunda bağışıklık hücrelerin yapısının değiştirebileceğini ve meme kanseri olan kişilerde tümörün yayılmasına neden olan must hücrelerinin meme dokusunda yoğunlaştığını gösterdiler.” Çoşkun, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Özellikle gereksiz antibiyotik kullanmamak, düzensiz ve batı tarzı beslenme şeklinden uzak durmak ve obezitenin önüne geçilmesi yapılması gereken en önemli adımların başında geliyor. Sağlıklı bağırsak florasını korumak çoğunlukla bizim elimizde. Bol sebze meyve tüketimi, tam tahıllı ürünleri tercih etmek ve gerektiğinde probiyotik desteği alınması bu çalışmalar ışığında bağırsak florasının düzenlenmesinde etkilidir.”
İlk kez okulla tanışan çocuklar daha hırçın oluyor
31 Ağustos 2024 Cumartesi - 11:07 İlk kez okulla tanışan çocuklar daha hırçın oluyor İlk kez okula başlayan çocukların okula uyum sürecinde ebeveynlere önerilerde bulunan Denizli Özel Cerrahi Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Gülşah Özcan, hırçınlaşan çocuklara karşı ebeveynlerin takınacağı tutum ve sakin bir yaklaşımın önemine vurgu yaptı. 2024-2025 eğitim öğretim yılı takvimi, Milli Eğitim Bakanlığının tarafından açıklanan takvimle birlikte 9 Eylül Pazartesi günü başlayacak. Okul öncesi ve 1. sınıf öğrencileri için ise ilk ders zili 2 Eylül Pazartesi günü çalacak. Okul öncesi eğitim ile ilkokul 1. sınıfa başlayacak öğrenciler için 2-6 Eylül’de uyum eğitimleri gerçekleştirilecek. Miniklerin ilk kez okulla tanışacak olmasıyla birlikte ailelerde de uyum sorunu endişesi başladı. Okula yeni başlayacak olan çocukların aileden ayrışmakta zorlandığı ve bu süreçte daha da hırçınlaştığına işaret eden uzmanlar, bu sürecin kolay atlatması için ebeveyn desteğinin önemine dikkat çekti. “Çocuklarınızın hırçınlaştığında, ebeveynlerin tutumu çok önemli” Okula yeni başlayacak için çocuklarda, özellikle ayrışmakta zorlanan çocuklar için bu süreçte ebeveynlerin önemli rol oynadığına işaret eden Denizli Özel Cerrahi Hastanesi Uzman Klinik Psikologu Gülşah Özcan, ebeveynlerin çocuklarına karşı nasıl bir yaklaşım içinde olmaları konusunda önemli uyarılarda bulundu. Özcan, “Okula başlayan çocuklarda özellikle ayrışmakta zorlanan çokluklarda hırçınlık problemleri çok sık görülüyor. Böyle durumlarda ebeveynlerin tutumu bizim için çok önemli. Ebeveynlerde çocuklarla birlikte hırçınlaştığında problem biraz daha artmış oluyor ve süreç daha da karmaşıklaşıyor” dedi. “Bu durumda daha da sakin olunması ve çocuklarınızı vakit verilmesi gerekiyor” Okul öncesi ve yeni okula başlayan çocukların daha da hırçın olduğunu ve ebeveyniler bu konuda daha da sakin olması gerektiğini belirten Uzman Psikolog Özcan, “Bu durumda ebeveynler daha da sakin olması çocuğun ilk önce yapılması gereken şeyi zorla yaptırmak yerine onu sakinleştirmeye çalışması gerekiyor. Yaşadığı problemi izin verilmesi sonrasında da çocuklarla konuşulması çok kıymetli. Bazı duygu düzenleme yöntemleri var. Çocuğun kişisel özelliğine göre bazen bu bir battaniyeyle sarılmak, çocuğa sarılmak, çocuğun hırçınlaşmasını izin vermek gibi yöntemlerle sakinleştirdikten sonra çocuğunuzla konuşmak ve daha sonrasında neler olacağını anlatmak gerekmektedir. Bu şekilde okula göndermek daha sağlıklı bir yöntem oluyor. Eğer bu problem uzun süre devam ediyor ise bir uzman tarafından destek alması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
45 yıllık tiryaki Sağlıklı Hayat Merkezi’nde sigarayı bıraktı
31 Ağustos 2024 Cumartesi - 11:06 45 yıllık tiryaki Sağlıklı Hayat Merkezi’nde sigarayı bıraktı Bursa’da 45 yıldır sigara tiryakisi olan 73 yaşındaki Burhan Sevimli, Yıldırım İlçe Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Sağlık Hayat Merkezi’ne başvurarak sigara bağımlılığından kurtuldu. Kanser erken teşhis, kronik hastalıkların takibi, kadın ve üreme sağlığı gibi birçok koruyucu sağlık hizmetlerinin sunulduğu sağlıklı hayat merkezleri, sigara ile mücadelede de önemli rol oynuyor. 45 yıldır günde iki buçuk paket sigara içen 73 yaşındaki Burhan Sevimli, eşinin ilaçla sigarayı bırakmasını örnek alarak Yıldırım Sağlıklı Hayat Merkezi’ne başvurdu. Yapılan değerlendirme sonrası ilaç verilen Sevimli, sigarayı bırakmayı başardı. Askerlik görevi sırasında sigaraya başladığını belirten Sevimli, “45 yıl boyunca günde iki buçuk içtim. Kızım, sigara bıraktırma hattından randevu almış geldim doktor hanımla görüştüm. İlaç verdiler. Bu ilaçla 11. günde sigara içmezsin dediler. Dediği gibi oldu ben 11. günde sigara içmedim. O gün bugündür içmiyorum. Hiç de aramıyorum. Düşmanı cebimden attım gitti. Rahatlama oldu. Ciğerlerim Allah’a şükür temiz. Sigara içenlere tavsiye ediyorum. 171’i arayın bir ilaç veriyorlar. Çok faydasını görürsünüz siz de bırakırsınız sigarayı. Ben şimdi hiç aramıyorum siz de aramazsınız” şeklinde konuştu. Eşi örnek oldu Sigarayı bırakma sürecinde eşine destek olan ve daha önce kendisi de sigara bırakma polikliniği aracılığı ile bağımlılıktan kurtulan 61 yaşındaki Perihan Sevimli ise “Sağlık Bakanlığı’nın Alo 171 hattını arayarak Sigarayı 7 yıl önce bıraktım. Bir kutu ilaçla sigarayı bıraktım. Herkese tavsiye ederim” diye konuştu. 8 ayda 500 kişi başvurdu Sigara bırakma polikliniğe başvurmak isteyen vatandaşların Alo 171’i ya da Yıldırım Sağlıklı Hayat Merkezi’nin arayarak randevu alabildiğini vurgulayan Sigara Bırakma Polikliniği Sorumlu Hekimi Dr. Azize Selçuk Çelebi ise, “Danışanların önce genel değerlendirmesini yapıyoruz. Bağımlılık düzeylerini tespit ediyorum. Uygun olan hastalarımıza bakanlığımız tarafından gönderilen sigara bırakma ilaçları var. Ücretsiz olarak hastalara veriliyor. Tabi bazı hastalarda ilaç kullanamadığımız durumlarda farklı tedavi yöntemlerini konuşuyoruz. Hastalarla beraber samimiyetle bu süreci götürüyoruz. Sonuçta pek çok hastamız sigarayı bırakıyor. Polikliniğimize toplamda 5 bin civarı hasta başvuru yaptı. Bu yıl da 500 civarında başvuru var. Düzenli bir şekilde hasta kabulü yapıyoruz” dedi.
Mesane tümörünün görülme yaşı 16’ya kadar düştü
31 Ağustos 2024 Cumartesi - 11:05 Mesane tümörünün görülme yaşı 16’ya kadar düştü Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülen mesane tümörü, 50’li yaşlarda daha çok gözlemlense de artan sigara kullanımı, sigara içilen ortamlarda bulunma, günlük düşük sıvı tüketimi, katkı maddeli yağ tüketimi gibi nedenlerin etkisiyle 16 yaşındaki gençlerde dahi görülmeye başladı. Hastalığın genç yaşlara inmesiyle ilgili uyarıda bulunan Prostat Kanseri Derneği’nden Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Tunç Özdemir, sigara kullanımının çocuk yaşlara inmesi, çocukların sigara içilen ortamlarda bulunmasının bu hastalığı tetiklediğini belirtti. Günümüzde erkeklerde kadınlara oranla 3-4 kat daha sık görülen mesane tümörü; sigara kullanımı, genetik faktörler, günlük düşük sıvı tüketimi, aşırı yağlı ve katkı maddeli yiyecek tüketimi gibi nedenlerle oluşuyor. Sigara ve tütün ürünleri kullanımı bu hastalığın oluşmasına neredeyse yüzde 50 etki ediyor. Belirtileri arasında; sık sık idrara çıkma, kasık bölgesinde ağrı, acil idrar yapma ihtiyacı, idrarda kan pıhtısı, sırt ağrısı, kilo kaybı, halsizlik yer alıyor. Son dönemde artan sigara kullanımı nedeniyle mesane tümörünün 16 yaşına kadar düştüğünü belirten Özdemir, en büyük etkenin sigara kullanımı ve sigara kullanılan ortamlarda bulunmak olduğunu belirtiyor. Çocuk yaştaki hastalarda görülüyor İdrarda enfeksiyonlar, kanlı idrar, sık sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma ve acıma hissi şikayetleriyle gelen 16 yaşında çocuk hastalarda mesane tümörü vakası görüldüğüne dikkat çeken Özdemir, bu hastalığın yaş ortalamasının bu denli düşmesinin en temel faktörünün sigara kullanımı ve sigara kullanılan ortamdan etkilenme olduğunu söylüyor. Özdemir, “Son dönemde ne yazık ki sigara kullanımı yaş ortalaması çok düştü. Geçmiş dönemde 50’li yaşlarda daha sık gördüğümüz bu hastalık, şimdi 16 yaşında çocuklarda bile görülmeye başladı. Sadece sigara kullanımı değil, çevresel faktörleri de göz önüne alırsak, sigara içilen ortamda bulunan çocukların pasif içici olarak yer alması da bu hastalığı tetikliyor” dedi. “Zeytinyağı, sağlığımıza zarar vermesin” Tükettiğimiz hemen hemen her yiyecekte bulunan yağlar, paketli ürünler ve işlenmiş gıdalar ile hayatımıza giriyor. Pamuk yağı, palmiye yağı gibi yağlarla karıştırılarak elde edilen zeytinyağları, birçok hastalığa davetiye çıkardığı gibi mesane tümörünü de tetikliyor. Pankreas iltihabı, pankreas kanseri, diyabet gibi hastalıkları da tetikleyen karıştırılmış zeytinyağları, mesane kanserine de davetiye çıkartıyor. Özdemir, sağlığımız için faydası saymakla bitmeyen zeytinyağlarını tüketirken dikkat edilmesi gerekenleri şöyle anlattı: “Vücuttaki iltihaplanmayı azaltan, sindirim sistemini düzenleyen, kanser riskini azaltan ve faydası saymakla bitmeyen zeytinyağının organik olmasına dikkat etmemiz gerekiyor. Zeytinyağının hiçbir şekilde palmiye yağı, pamuk yağı gibi yağlarla karıştırılmaması lazım. Aksi taktirde sağlıklı olalım diye tükettiğimiz yağlar, çeşitli hastalıklara neden olur. Özellikle marketlerden satın aldığımız, uygun fiyatlı olan zeytinyağları, işlem gördüğü sırada kimyasalların etkisiyle kanserojene dönüşüyor. Daha sonra işlem gören bu yağlar plastik şişelere dolduruluyor ve bu da faydadan çok zarar veriyor. Bu yağlar, diyabet, mesane tümörü, mesane kanseri, pankreas iltihabı, pankreatitlere ve hatta pankreas kanserlerine neden oluyor. Aldığımız yağların içeriğine dikkat etmeli, cam şişede satılan ürünleri tercih etmeliyiz.” “İdrarda kanama varsa tehlike vardır” Mesane tümörünün en yaygın belirtisinin idrardan gelen kan olduğunu belirten Özdemir, “İdrarından kan gelen herkeste mesane tümörü görülebilir. En yaygın semptom kanlı idrardır. Diğer belirtiler ise; iştahsızlık, kilo kaybı, sık sık idrar yapma isteği, idrar yaparken zorlanma ve acı hissidir. Bu belirtileri taşıyan kişilerin en kısa zamanda bir uzman tarafından tanı konulması ve tedavi edilmesi gerekir.” diye konuştu.