SAĞLIK
23 Eylül 2024 Pazartesi - 17:08 En sık belirtisi unutkanlık DÜZCE(İHA) – Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Burcu Polat, “Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Alzheimer hastalığının bir bunama (demans) sendromu olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Burcu Polat, “Beyinde sinsi bir şekilde başlar ve başta bellek fonksiyonları olmak üzere birçok kognitif (bilişsel) fonksiyonda ilerleyici kayıplara yol açar. Alzheimer hastalığı, en sık görülen bunama tipidir ve tüm demansların yaklaşık yüzde 60-70’ini oluşturur. Beyinde bazı maddelerin birikmesi sonucunda, sinir hücreleri arası bağlantıların giderek tahrip olması ile karakterizedir. Zamanla sinir hücreleri fonksiyonunu tamamen kaybeder ve beyinde küçülme meydana gelir. Bu sürecin, belirtileri ortaya çıkmadan 15-20 yıl kadar önce başladığı bilinmektedir” dedi. Unutkanlığın Alzheimer hastalığının en sık bilinen belirtisi olduğunu ifade eden Polat, konuşma bozukluğu, davranış ve muhakeme sorunları gibi başka belirtilerin de gözlendiğini söyledi. Her unutkanlığın bunama olarak adlandırılmaması gerektiğini vurgulayan Polat, unutkanlıklara bunama denilebilmesi için hastaların günlük yaşam faaliyetlerini etkileyecek veya bozacak düzeyde şiddetli olmalı gerektiğini dile getirdi. Erken teşhisin önemi Erken teşhisin de önemine değinen Burcu Polat, “Günümüzde bazı maddelerin kanda izini sürerek Alzheimer hastalığı hakkında bazı öngörüler kazanmış bulunmaktayız. Ancak bu henüz çok yeni bir gelişme ve ilerleyen çalışmalarla desteklenmesi gerekli. Amaçlanan şey parmak ucundan alınan kan ile doğru tahmin ve takipleri yapabilmek. Bu açıdan umut verici bir döneme girdik diyebiliriz. Erken teşhis ile hasta ve yakınlarına doğru tıbbi yaklaşımın sağlanması ve ayrıca ortaya çıkabilecek yasal süreçleri yönetmek açısından yardım edilmesi mümkün olabilir. Şu an için Alzheimer hastalığının çok erken dönemlerinde yakalanan vakalarda ilerleme yavaşlatılabiliyor. Ancak hastalığın tamamen yok edilmesi mümkün gözükmemektedir” şeklinde konuştu. Genetik yatkınlık Genetik yatkınlığın önemli olduğunu ancak tek başına nadiren bir sebep olabileceğini dile getiren Polat, “Yaşlanmanın kendisi (özellikle 65 yaş üstü grup) bunama için başlıca önemli bir risk faktörüdür. Ülkemizdeki verilere göre yaşlı nüfus oranı 2023 itibariyle yüzde 10.2’dir. Yani Türkiye artık genç bir ülke değil. Alzheimer hastalığının 65 yaş üzerinde görülme oranı yüzde 5’lerde iken, 90’lı yaşlarda bu yüzde 40’lara çıkmaktadır. Diğer risk faktörleri ise; düşük eğitim seviyesi, hipertansiyon, diyabet, işitme bozuklukları, obezite, sigara, depresyon, fiziksel inaktivite, zayıf sosyal ilişkiler, hava kirliliği, aşırı alkol tüketimi ve kafa travmasıdır. Ülkemizde sosyoekonomik hayatın ve sağlık politikalarının bu verilere göre şekillenmesi gereklidir” dedi.
23 Eylül 2024 Pazartesi - 16:17 Sağlık taramalarına aman dikkat Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır" dedi. Kocaeli Şehir Hastanesi’nde görevli Kulak Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Uluslararası İşitme Engelliler Haftası" kapsamında bilgilendirmelerde bulundu. Konuya ilişkin açıklama yapan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Dünya İşitme Engelliler Federasyonu (WFD) ve ulusal dernekleri ile bağlı kuruluşları tarafından eylül ayının son haftası Uluslararası İşitme Engelliler Haftası olarak ilan edilmiştir. Bu etkinlik işitme engellilerin haklarına sahip çıkmak ve yaşadıkları zorluklara farkındalık meydana getirmek, kullandıkları ulusal işaret dillerinin statüsünü geliştirmek, onların eğitime ve bilgi teknolojilerine erişimlerini iyileştirmek amacıyla düzenlenmektedir" diye konuştu. Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Sistemi’nde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısının 2 buçuk milyon olduğunu belirten ve bunların yaklaşık 180 bininin ise işitme engeline sahip olduğunu vurgulayan Op. Dr. Sebla Çalışkan, "Her yıl yaklaşık 1 milyon 100 bine yakın bebek doğmakta ve her bin bebekten 2 veya 3’ü ileri derece işitme kaybı ile dünyaya gelmektedir. Bunların yaklaşık bin 800 kadarı ise koklear implant diğer bir adıyla biyonik kulak ya da beyin sapı implantından fayda görecek işitme kaybı hastalarıdır. Dünya Sağlık Örgütü ise işitme kaybına yol açan faktörlerin yüzde 50’sinin önlenebilir olduğunu bildirmektedir. Engellilikten korumak amacıyla yapılan çalışmaların en önemlisi sağlık taramalarıdır. Bu nedenle tüm çocuklarımızın ülkemizde de 2008 yılından beri uygulanmakta olan yenidoğan döneminde ve okul çağında işitme taramalarından geçmesi son derece önemlidir. Çünkü Yenidoğan İşitme Tarama Programı ile doğan her bebeğin ilk 1 ay da tarama testlerini tamamlanmakta, ilk 3 ayda işitme kayıplı bebeklerin tanılarını konulabilmektedir. 6 ayda ise işitme kaybı tanısı almış cihaz ihtiyacı olan bebeklerimizin cihazlanmalarını ve rehabilitasyonlarını sağlayarak topluma sağlıklı bireyler kazandırabiliriz. Bu nedenle sağlık taramalarımızı ihmal etmeyelim" şeklinde konuştu.
Geçirdiği ameliyatla kalça kemiği olmayan hasta yapay kalça implantı ile sağlığına kavuştu
01 Eylül 2024 Pazar - 11:52 Geçirdiği ameliyatla kalça kemiği olmayan hasta yapay kalça implantı ile sağlığına kavuştu Yıllarca hastalığından dolayı evden dışarıya çıkamayan, 8 defa ameliyat geçiren ve kalça kemikleri olmayan Emine Düzgün, “6 senedir yatağa bağımlıyım, Cemil hocaya gelene kadar sosyal hayatım yoktu, psikolojim bozuktu. 8 sene boyunca uğraştım” dedi. Kalça kemiğinden daha önce geçirdiği ameliyatlara bağlı olarak kalça kemiği olmayan 54 yaşındaki Emine Düzgün, başka hastanelerde 8 defa ameliyat geçirdi. Düzgün, son olarak Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin kendi tesislerindeki 3 boyutlu yazıcılarda üretilen yapay kalça implantı ile sağlığına kavuştu. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Cemil Ertürk, Doç. Dr. Adem Şahin ve ekibi tarafından yapılan zorlu ameliyat sonrası sağlığına kavuşan Düzgün, “Ayağa kalktıktan sonra ilk olarak Cemil hocanın yanına gideceğim” dedi. “8 sene boyunca uğraştım. Çocuklarım beni hep sandalye ile eve taşıyordu” 6 senedir yatağa bağımlı olduğunu ve Prof. Dr. Cemil Ertürk’e gelene kadar hiç sosyal bir yaşamının olmadığını belirten Düzgün, “Psikolojim bozuktu, 8 tane ameliyat oldum. Hep yaralarım arttı, 8 sene boyunca uğraştım. Çocuklarım beni hep sandalye ile eve taşıyordu. 6 sene önce tanışaydım belki bu duruma düşmezdim. Daha iyi olurdum. Yürüyeceğim, kendime güveniyorum. Cemil hoca derse yürüyeceğim. Yürüdüğüm zaman ilk Cemil hocanın yanına geleceğim. Devletimize teşekkür ediyorum. Beni mağdur bırakmadılar” şeklinde konuştu. “6 yıldır yatağa bağlı bir şekilde yaşamını sürdürüyor” Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Cemil Ertürk ise, “Hastamız Emine hanım 54 yaşında. 23 yaşındayken romatizmal hastalık sonucunda her iki kalçasından protez ameliyatı oluyor. Sağ kalçasından geçirdiği protez ameliyatı sonra, romatizma hastalığı olduğu için çok çabuk enfeksiyon geçiyor. Enfeksiyon kaptırdıktan sonra 8 defa ameliyat oluyor. Ameliyatlardan sonra kalça kemiği eklemi ve uyruk kemiğinde aşınma oluyor. Aşınmalardan sonra revizyon ameliyatları güçleşiyor. Kalçadaki iltihaptan dolayı son ameliyattan önce hastadaki bütün protezleri çıkartılıyor. Kalçada eklem olmağı için yatağa bağımlı hale geliyor. 6 yıldır yatağa bağlı bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Hastamız bize geldiği zaman yatağa bağımlı, tekerlekli sandalye ile bana getirildi. Moralsiz, bitkin, umutsuzdu. Kalçasında iltihap olduğu için kalçasına takılan protezler çıkartıldığı için hastamız depresyondaydı” dedi. “3 boyutlu yazıcılar ülkemiz için çok şanslı” Ertürk, Emine Düzgün’ün kalçasındaki yuva kemiğinde çok büyük aşınmalar olduğunu belirterek, “Kemik, 3 boyutlu yazıcılarda yapılıyor. 3 boyutlu yazıcılar ülkemiz çok şanslı. Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin Ankara’daki külliyesinde Medikal Tasarım ve Üretim Merkezi (METÜM) de kişiye özgü implantla, kişiye özgü yapay kemik yapılıyor. Bu işlemi devlet kurumu yapıyor. Bu yerli implantlarla halkımıza faydalı olmaya çalışıyoruz. Kalça kemiğinin filmini, tomografisini çekiyoruz, Gülhane’deki merkeze yolluyoruz. Burada bilgisayarda 3 boyutlu hale getiriliyor. İlk önce plastik modelleri üretiliyor. Denemeler yapıp daha sonra bize yollanılıyor. 3 boyutlu ne olur, bu hastalarda dökümle yapılması gerekiyor. Bunlar hastadaki kalçadaki oyukları, hastadaki kemik boşluklarını doldurmuyor. Çok çabuk kırılıyor. Hazır fabrikasyon ürünleri kullanılmış ve başarısızlığa uğramış. Bizim yaptığımız sistemle hastanın kemiğine birebir uyumlu yapay kemik üretilir. Hastalarımız ücret ödemiyor. Kalçada uyruk kemiğinde implant ise Türkiye’deki yerli üretimden karşılıyoruz” ifadelerini kullandı. Revizyon ameliyatları yapılan hastaların büyük kesiminin zor bir ameliyat geçirdiğini, ölüm ve sakatlanma riski olduğunu belirten Ertürk, “Çünkü iltihap, kalçanın çıkma riski var. Ne kadar az yan etki olursa bizim için o kadar rahat oluyor. Bu hastamızda kalça kemiği ve uyruk kemiği yok. Birkaç hastamızı ayağa kaldırmayacağız, kalça kemiğindeki boşluk dolsun diye” dedi.
Okula başlayacak çocuklarda kaygı bozukluğu olabilir
01 Eylül 2024 Pazar - 11:43 Okula başlayacak çocuklarda kaygı bozukluğu olabilir Medipol Sağlık Grubu’ndan Çocuk Gelişim Uzmanı ve Aile Danışmanı Ömür Çiftçi, okulların açılmasına kısa bir süre kala velileri uyardı. Velilerin tutumlarının çocuklardaki davranış bozukluğunu tetiklediğini söyleyen Çiftçi, “Bu süreç içerisinde okula çocuklarımızla birlikte gitmeli ve çocuğa okulu anlatmalıyız. Çocuklarımıza, ‘Seni okuldan ben alacağım, evde de ben olacağım’ ifadesini kullanıp o güveni aşılamalıyız” dedi. Okulların açılmasına ve milyonlarca öğrenci için ilk ders zilinin çalmasına çok az kaldı. Medipol Sağlık Grubu’ndan Çocuk Gelişim Uzmanı ve Aile Danışmanı Ömür Çiftçi, okula başlayacak çocuklarda oluşabilecek davranış bozukluklarına dikkat çekerek, velilere tavsiyelerde bulundu. Çocukların yeni bir döneme geçiş yaptığını söyleyen Çiftçi, “Okul öncesi ve sonrasında çocuklarımız hem heyecanlı, hem de kaygılı olabilirler. Heyecanlarını ve kaygılarını yönetmek büyük bir öneme sahip” dedi. “Çocuklara okulun ne olduğunu anlatmalıyız” Bu süre içerisinde okullarda oryantasyon süreçlerinin de başladığının altını çizen Çiftçi, “Okullarda yaklaşık bir hafta alıştırma dönemi oluyor. Bu süreç içerisinde okula çocuklarımızla birlikte gitmeli ve çocuğa okulun ne olduğunu, okulda ne yapıldığını anlatmalıyız. Okul süreci içerisinde belli kırtasiye alışverişleri de yapılıyor. Velilerimize önerim; çocuklarımızın kırtasiye ve kıyafet alışverişlerini birlikte yapmalarıdır.” ifadesini kullandı. Rutinlerinizi belirleyin Çocukların 3 aylık tatil sürecinden çıktığını söyleyen Çiftçi, “Çocukların bu süre içerisinde uyuma saatinden kalkma saatine kadar belli bir düzenleri olmuyordu. Okul dönemi itibariyle belli rutinler de yeniden hayatlarına giriyor. Bir haftalık süre içerisinde bunu düzene sokmalıyız. Kahvaltı rutinlerini birlikte yapmalısınız. Kitap okuma alışkanlıklarını yeniden hatırlatabiliriz” şeklinde konuştu. Çocuğunuzla güven bağları kurun Çocukların okula başladıktan sonraki dönemlerde kaygılarının da oluşabileceğini ifade eden Çiftçi, “Çocuklarımıza okulun güvenli bir ortam olduğunu, duygusal olarak bir takım sıkıntılar yaşayabileceklerini ancak, okulun da bir ev ortamı olduğunu onlara hatırlamalıyız. Çocuklarımıza ‘Seni okuldan ben alacağım, evde de ben olacağım’ ifadesini kullanıp ona o güveni aşılamalıyız. Burada çok kararlı bir sürece girmeliyiz. Çocuklarımız ailelerinden ayrılıyor, özellikle annesinden ayrılıyor ve okula başlıyor. Burada ‘Hayır okula gideceksin, başlamak zorundasın’ gibi ifadeler kullanmak ya da arkamızı dönmek de yanlıştır. Güvenli bağlar kurmalı ve adımlarımızı kararlı olarak atmalıyız. Çocuğumuza da bunun mesajınısağlıklı bir şeklinde vermeliyiz” diye konuştu.
Geçirdiği ameliyatla kalça kemiği olmayan hasta yapay kalça implantı ile sağlığına kavuştu
01 Eylül 2024 Pazar - 11:28 Geçirdiği ameliyatla kalça kemiği olmayan hasta yapay kalça implantı ile sağlığına kavuştu Yıllarca hastalığından dolayı evden dışarıya çıkamayan, 8 defa ameliyat geçiren ve kalça kemikleri olmayan Emine Düzgün “6 senedir yatağa bağımlıyım, Cemil hocaya gelene kadar sosyal hayatım yoktu, psikolojim bozuktu. 8 tane ameliyat oldum. Hep yaralarım arttı. 8 sene boyunca uğraştım” dedi. Kalça kemiğinden daha önce geçirdiği ameliyatlara bağlı olarak kalça kemiği olmayan 54 yaşındaki Emine Düzgün, başka hastanelerde 8 defa ameliyat geçirdi. Düzgün, son olarak Sağlık Bilimleri Üniversitesinin kendi tesislerindeki 3 boyutlu yazıcılarda üretilen yapay kalça implantı ile sağlığına kavuştu. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Cemil Ertürk, Doç. Dr. Adem Şahin ve ekibi tarafından yapılan zorlu ameliyat sonrası sağlığına kavuşan Düzgün, “Ayağa kalktıktan sonra ilk olarak Cemil hocanın yanına gideceğim” dedi. “8 sene boyunca uğraştım. Çocuklarım beni hep sandalye ile eve taşıyordu” 6 senedir yatağa bağımlı olduğunu ve Prof. Dr. Cemil Ertürk’e gelene kadar hiç sosyal bir yaşamının olmadığını belirten Düzgün, “Psikolojim bozuktu, 8 tane ameliyat oldum. Hep yaralarım arttı, 8 sene boyunca uğraştım. Çocuklarım beni hep sandalye ile eve taşıyordu. 6 sene önce tanışaydım belki bu duruma düşmezdim. Daha iyi olurdum. Yürüyeceğim kendime güveniyorum. Cemil hoca dese yürüyeceğim. Yürüdüğüm zaman ilk cemil hocanın yanına geleceğim. Devletimize teşekkür ediyorum. Beni mağdur bırakmadırlar” şeklinde konuştu. “6 yıldır yatağa bağlı bir şekilde yaşamını sürdürüyor” Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği Eğitim Sorumlusu Prof. Dr. Cemil Ertürk, “Hastamız Emine hanım 54 yaşında. 23 yaşındayken romatizma hastalık sonucunda her iki kalçasında protez ameliyatı oluyor. Sağ kalçasından geçirdiği protez ameliyatı sonra, romatizma hastalığı olduğu için çok çabuk enfeksiyon geçiyor. Enfeksiyon kaptırdıktan sonra 8 defa ameliyat oluyor. Ameliyatlardan sonra kalça kemiği eklemi ve uyruk kemiğinde aşınma oluyor. Aşınmalardan sonra revizyon ameliyatları güçleşiyor. Kalçadaki iltihaptan dolayı son ameliyattan önce hastadaki bütün protezleri çıkartılıyor. Kalçada eklem olmağı için yatağa bağımlı hale geliyor. 6 yıldır yatağa bağlı bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Hastamız bize geldiği zaman yatağa bağımlı, tekerlekli sandalye ile bana getirildi. Moralsiz, bitkin, umutsuzdu. Kalçasında iltihap olduğu için kalçasına takılan protezler çıkartıldığı için, hastamız depresyondaydı” dedi. “3 boyutlu yazıcılar ülkemiz için çok şanslı” Ertürk, Emine Düzgün’ün kalçasındaki yuva kemiğinde çok büyük aşınmalar olduğunu belirterek, ”kemik, 3 boyutlu yazıcılarda yapılıyor. 3 boyutlu yazıcılar ülkemiz çok şanslı. Sağlık Bilimleri Üniversitenin Ankara’daki külliyesinde Medikal Tasarım ve Üretim Merkezi (METÜM) de kişiye özgü implantla, kişiye özgü yapay kemik yapılıyor. Bu işlemi devlet kurumu yapıyor. Bu yerli implatlarla halkımıza faydalı olmaya çalışıyoruz. Kalça kemiğinin filmini, tomografisini çekiyoruz, Gülhane’deki merkeze yolluyoruz. Burada bilgisayarda 3 boyutlu hale getiriliyor. İlk önce plastik modelleri üretiliyor. Denemeler yapıp daha sonra bize yollanılıyor. “3 boyutlu ne olur” Bu hastalarda dökümle yapılması gerekiyor. Bunlar hastadaki kalçadaki oyukları, Hastadaki kemik boşluklarını doldurmuyor. Çok çabuk kırılıyor. Hazır fabrikasyon ürünleri kullanılmış ve başarısızlığa uğramış. Bizim yaptığımız sistemle hastanın kemiğine birebir uyumlu yapay kemik üretilir. Hastalarımız ücret ödemiyor. Kalçada uyruk kemiğinde implant ise Türkiye’deki yerli üretimden karşılıyoruz” ifadelerini kullandı. “zor bir ameliyatla, ölüm ve sakatlanma riski var” “Revizyon ameliyatları yaptığımız hastaların büyük kesiminin zor bir ameliyatla, ölüm ve sakatlanma riski var. Çünkü iltihap, kalçanın çıkma riski var. Ne kadar az yan etki olursa bizim için o kadar rahat oluyor. Bu hastamızda kalça kemiği ve uyruk kemiği yok. Birkaç hastamızı ayağa kaldırmayacağız. Kalça kemiğindeki boşluk dolsun diye” dedi. (EB-GŞ-SB-
Elazığ’da bir ilk: Yeni teknikle ilk defa kalp pili takıldı
01 Eylül 2024 Pazar - 11:00 Elazığ’da bir ilk: Yeni teknikle ilk defa kalp pili takıldı Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi’nde Kardiyoloji Uzman Dr. Öğretim Üyesi Zeki Çetinkaya ve Kardiyoloji Uzmanı Mehmet Ali Gelen tarafından ilk defa ‘Sol Dal Pacing’ sistemi ile kalp pili ameliyatı yapıldı. Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi, sağlık alanında ki başarılı çalışmalara bir yenisi daha ekledi. Türkiye’de sadece belirli merkezlerde yapılan ‘Sol Dal Pacing’ ameliyatı Fethi Sekin Şehir Hastanesi’nde 3 hastanın ameliyat edilmesiyle başladı. Hastanede görevli Kardiyoloji Uzmanları Dr. Öğretim Üyesi Zeki Çetinkaya ve Uzm. Dr. Mehmet Ali Gelen, aldıkları eğitimin ardından hastanede ‘Sol Dal Pacing’ yöntemi ile kapalı pil ameliyatını başarılı bir şekilde gerçekleştirdi. Kalbin içerisindeki çarpıntıların tespit edilmesi ve ardından ablasyon ile teknik tedavi uygulanan ameliyat yöntemi, daha önceden yapılan kalp ameliyatlarının nefes darlığı ve kalp yetmezliği oluşturmasını ortadan kaldırıyor. Başarılı ameliyatların ardından bilgiler veren doktorlar, dünyada yeni uygulanan Türkiye’de ise belirli merkezlerde yapılan ameliyat yöntemi ile Fethi Sekin Şehir Hastanesi’nin bu alanda öncü olacağını belirtti. Türkiye’de belirli merkezlerde yapılan fakat Elazığ’da bir ilki gerçekleştirdiklerini aktaran Dr. Öğretim Üyesi Zeki Çetinkaya, “Sol Dal Pacing yöntemi ile 3 hastamızı ameliyat ettik. Bundan sonra da bu şekilde devam edeceğiz. Bu ameliyatın özelliği kalbin doğal ileti sistemi üzerine pil kablosunu yerleştirdikten sonra kalbin sağ ve sol karıncıklarının uyumlu şekilde çalışmasını sağlıyoruz. Diğer normal taktığımız pillerde ise öncelikle kalbin sağ karıncık kısmı uyarılıyor, sonra sol karıncık kısmı geç uyarılıyordu. Bu şekilde 10 hastanın 2’sinde kalp yetmezliği ve nefes darlığı olabiliyordu. Bu pil yöntemi, dünyada yeni uygulanıyor. Hastalarımız bu ameliyat yöntemi ile daha fayda görmektedir. Özellikle ritim bozukluğu ve nefes darlığı olan hastalarda bu işlemleri başarılı şekilde uygulamaktayız. Bu ameliyat, Ankara, İstanbul ve belirli merkezlerde yapılmaktadır. Burada ise ilk defa yaptık ve başarılı olduk. Katkılarından dolayı Prof. Dr. Uğur Canpolat hocamıza da teşekkür ederiz. Buranın ilerleyen dönemlerde bölge merkezi olma ihtimali de çok yüksek. Bu ameliyatın özelliği doğal ileti sistemi üzerine kablo koyularak kalbin senkron şeklinde yani iki ventürkülün de aynı anda kasılmasını sağlıyoruz. Bu şekilde hastalarda nefes darlığı daha az oluyor. Bu pil yöntemi takıldığında hastalarımız daha konforlu ve nefes darlığı olmayacak şekilde yaşamlarını devam ettirebilirler” dedi. Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mehmet Ali Gelen ise “Normalde kalp yetersizliği ve ritim bozukluğu olan hastalarımızda kalp pili, sık tercih edilen bir yöntemdir. Özellikle dünyada yeni yapılan ve Türkiye’de bazı merkezler de yapılan bu yeni yöntemi bizde Elazığ’a kazandırmak istedik ve 3 hastamızın ameliyatlarını başarılı bir şekilde gerçekleştirdik. Özellikle kalbin ana ileti sistemine pacing yaparak bir pil ablasyonu yapıldı. Bu hastalarda kalp yetersizliğini riskini azaltır ve yaşam konforunu arttırır. Aynı zamanda hastaların ilaç tedavisi yanıtını da arttırabilen bir yöntemdir. Önceden hastalar, bu tarz özellikli işlemleri yaptırmak için Ankara, İstanbul, İzmir ve Bursa gibi şehirlere gitmeleri gerekiyordu fakat biz bu sol dal pacing ameliyatını başarılı bir şekilde yaptık. Bundan sonra bölge ve Elazığ’da ki tüm hastalar, farklı bir şehre gitmeye gerek duymadan Fethi Sekin Şehir Hastanesi’nde ameliyatlarını olabilecekler” ifadelerini kullandı.
Uzmanlar: “ Düzenli egzersiz sağlıklı yaşlanma için önemlidir”
01 Eylül 2024 Pazar - 10:55 Uzmanlar: “ Düzenli egzersiz sağlıklı yaşlanma için önemlidir” Fizyoterapist Hasan Basri Yaman, hareket etmenin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığın korunmasında ve geliştirilmesinde önemli olduğunu dile getirdi. Düzenli fiziksel aktivitenin, kalp hastalığı, inme (felç), diyabet (şeker hastalığı), hipertansiyon (yüksek tansiyon), obezite (şişmanlık) ve demans (bunama) gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisi için önemli olduğunu vurgulayan Fizyoterapist Hasan Basri Yaman, “Yeterli fiziksel aktivite, her yaş ve sağlık koşuluna göre değişiklik gösterse de haftada 3-4 kez yapılan, 30-60 dakika süren orta şiddette fiziksel aktivitenin bile genellikle sağlığımız üzerinde olumlu etkiler açığa çıkardığı bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Erken yaşlardan itibaren dans etmek, denge egzersizleri yapmak, hareketli oyunlar oynayarak aktif olmak gibi egzersiz alışkanlığı kazanılması önemlidir.” şeklinde konuştu. “Egzersiz için vakit bulmak zor olduğu kadar da kolay” Erişkinlikte yoğun iş yaşantısı içerisinde egzersiz için vakit bulmanın zor olabileceğini hatırlatan Yaman, “Özellikle oturarak çalışılan işlerde egzersiz çok daha kıymetli hale gelir (Çalışma saatlerinin büyük bir kısmını sandalyede oturarak, bilgisayar karşısında çalışarak geçiren meslek gruplarında özellikle bilek, dirsek, boyun, sırt ve bel ağrıları çok fazla görülmektedir.). İş sonrası yürüyüş yapmak veya iş saatleri içerisinde masa başı egzersizleri uygulamak faydalı olacaktır. Ayrıca, evde geçirdiğimiz zaman dilimlerinde kendimize ayıracağımız 15 dakikalık aralarda egzersiz yapabiliriz. Egzersiz için ayrıca bir zaman ayıramıyorsak, bir şeyi yaparken bize fiziksel haraketlilik sağlayacak şekilde yapmaya özen göstermek de bir seçenektir. Örneğin, cep telefonu ile konuşurken evin içinde yürüyüşler yapabiliriz.” dedi. “Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite yaşam kalitesinin artırır” Dünya Sağlık Teşkilatı’nın her gün en az yarım saat egzersiz önerdiğini ifade eden Fizyoterapist Hasan Basri Yaman, Erzurum İl Sağlık Müdürlüğü Halk Sağlığı Bülteni’nde kaleme aldığı yazıda şöyle dedi, “İşe gidip gelirken bir durak erken inebiliriz. Markete veya başka bir yere gideceksek kısa mesafe ise yürüyerek gidebilir, yoksa arabamızı yürüyüş mesafesinde olacak şekilde ulaşmak istediğimiz yerden uzağa park edebiliriz. Binalarda katlar arasında gidiş gelişlerimizde asansör yerine merdiven kullanmayı tercih edebiliriz. Açık havaya çıktığımızda; bisiklete binmek, yürüyüş veya koşma gibi o an bize uygun olan egzersizi yapabiliriz. Yürüyüş yaparken cep telefonumuza adım sayar indirerek günlük ortalama kaç adım attığımızı hesaplayabilir veya telefonumuzda zaten adım sayar varsa günlük kontrol edip kendimize hedefler belirleyebiliriz. Düzenli egzersiz ve fiziksel aktivite yaşam kalitesinin artırılması ve daha sağlıklı yaşlanma için önemlidir.”
Aşılar hem çocukları hem toplum sağlığını koruyor
01 Eylül 2024 Pazar - 10:54 Aşılar hem çocukları hem toplum sağlığını koruyor Pediatrist Aysel Açıkgözoğlu; verem, difteri, tetanos, boğmaca, hepatit, çocuk felci gibi birçok ciddi hastalığın aşıyla önlenebildiğini hatırlatırken, henüz rutin aşı takvimine girmeyen, anne babaların tercihi ile yapılan aşılar olduğunu belirtti. Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, “Rotavirüs (ishal), meningokok (menenjit) ve HPV (rahim ağzı kanseri) aşıları ihmal edilmemelidir” dedi. Acıbadem Kent Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aysel Açıkgözoğlu, çocukluk çağı hastalıklarına karşı yapılan aşılamaların toplum sağlığı açısından da önemine dikkat çekerek aşıların, sağlıklı nesiller için vazgeçilmez olduğunu vurguladı. Bebeklerin doğumdan önce anneden gelen antikorlarla ve doğum sonrasında anne sütü sayesinde birçok hastalığa karşı korunduğunu belirten Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, “Ancak bu geçicidir” diyerek aşıların yararları hakkında şunları dedi: “Bebeklerin ve çocukların belli başlı hastalıklara karşı bağışıklık elde edebilmesi için Sağlık Bakanlığı her yıl bir aşı takvimi yayınlar. Anne babalar bu takviminde yer alan aşıların yapılmasını sağladıklarında çocuklarını hayati risk oluşturabilecek kadar önemli pek çok bulaşıcı hastalıktan korumuş olurlar. Ülkemizde, çocukluk döneminde 13 hastalığa karşı rutin aşı yapılıyor. Bunlar; tetanos, çocuk felci, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği, difteri, boğmaca, Hepatit A, Hepatit B, H. influenzae tip B, tüberküloz (verem) ve pnömokoktur. Aşılar sayesinde günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çocuklarda görülen verem, difteri, tetanos, boğmaca, hepatit, çocuk felci gibi birçok ciddi hastalık önlenebilmektedir. Aşı konusunda ebeveynlerin bilinçli ve farkındalıklarının yüksek olması bu anlamda büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından tüm çocuklara ücretsiz yapılan aşıların yanı sıra ebeveynlerin tercihine bırakılan özel aşılar da bulunmaktadır. Aşıların hem bebeklerin bağışıklık kazanmasına hem de hastalıklardan korunmasına yardımcı olduğu unutulmamalı, özel aşılar da ihmal edilmemelidir.” Meningogok, Rotavirüs, HPV aşıları da öneriliyor Tıbbi araştırmalar ile ortaya çıkan gelişmeler sayesinde her geçen gün çeşitli bulaşıcı hastalıklara karşı yeni aşılar geliştirildiğini belirten Uzm. Dr. Açıkgözoğlu, “Henüz aşılama programına dahil olmayan aşılar var. Bunlardan biri Rotavirüs aşısı. Rota virüsü, özellikle küçük çocuklarda ishal ile kendini belli eden ve hastaneye yatışa yol açan bir hastalık. Diğeri menenjit hastalığına karşı uygulanan meningokok aşısı. Menenjit çok iyi tedavi şartları sağlansa bile kalıcı sakatlık ve ölüm riski olan bir hastalık. Human Papilloma Virus (HPV) aşısı ise HPV enfeksiyonunun neden olduğu genital siğillerden ve hatta ileride oluşabilecek rahim ağzı ve penis kanserlerinden korunmada önemli bir faktör” açıklamalarında bulundu. Bu aşıların da belirli periyodlarla yapılması gerektiğini söyleyen Dr. Aysel Açıkgözoğlu, “Rotavirüs ve menenjite karşı yapılan meningogok aşısı, 2. aydan itibaren yapılır. HPV aşış ise 9-13 yaş arasında, 6 ay arayla 2 doz olarak uygulanır” diye konuştu.
Okullar başlıyor: Çocuğunuzu enfeksiyondan korumak için en önemli şey el hijyeni
01 Eylül 2024 Pazar - 10:14 Okullar başlıyor: Çocuğunuzu enfeksiyondan korumak için en önemli şey el hijyeni Okulların açılmasına sayılı günler kala çocukların sağlık kontrolünün yapılması gerektiğini belirten Çocuk Sağlığı Uzmanı Dr. Cenk Çelik, çocukları enfeksiyondan korumak için en etkili yöntemin ise el hijyeni olduğunu söyledi. Mutlaka rutin aşıların yapılması gerektiğinin de altını çizen Dr. Çelik, “Çocukları enfeksiyonlardan korumak için tercih ettiğimiz ve güvenli gördüğümüz yöntem; aşılamadır” dedi. 2024-2025 eğitim öğretim yılı, 9 Eylül Pazartesi günü başlıyor. Çocuklar, kalabalık sınıf ortamlarına girecek. Mevsimin de yavaş yavaş soğuması ile enfeksiyon hastalıkları sık görülmeye başlanacak. İstanbul Beykent Üniversite Hastanesinden Çocuk Sağlığı Uzmanı Dr. Cenk Çelik de ailelerin çocuklarını enfeksiyon hastalıklarından koruyabilmesi adına çeşitli önerilerde bulundu. En az 30 saniye ellerini ovalasınlar “En etkili ve en güvenilir yöntem el hijyenine dikkat etmeleridir” diyen Dr. Çelik, “Bu yüzden aileler, çocuklarını el hijyeni konusunda detaylı şekilde eğitmelidir. El yıkama alışkanlığını çocuklarını kazandırmalılar. Ellerini bol suyla tüm yüzeylere gelecek şekilde; el sırtı, avuç içi, el bileği, parmak araları, özellikle tırnak yataklarını içerir şekilde bol köpüklü sabunlu suyla yıkamalılar. En az 30 saniye ovalamalılar. Ardından da bol suyla durulamalılar. Maymun çiçeğinde de henüz tespit edilen bir bulgu yok. Ancak yakın temas ve sıvı bulaşışıyla geçtiğini biliyoruz. Bu yüzden el ve kişisel hijyen çocukları bu konuda da koruyacaktır” açıklaması yaptı. “Hapşırıklarını dirsek ya da kollarıyla kapatmaya çalışsınlar” Çocukların hasta olduklarında enfeksiyonu; öksürük, hapşırık ile saçabildiğini belirten Dr. Çelik, “Bu gibi durumlarda çocuklar elleriyle değil, daha çok dirsek ve kollarıyla ya da imkân varsa tek kullanımlık kâğıt mendil ile ağızlarını kapatmalılar. Bu alışkanlığı edinmeleri gerekmektedir” dedi. “Grip sezonu açılmadan 2-3 hafta önce grip aşısı yaptırmalarında fayda var” Dr. Çelik, “Biz sağlık çalışanlarının çocukları enfeksiyonlardan korumak için tercih ettiği ve güvenli gördüğü yöntem; aşılama. O yüzden okula gidecek olan çocukların rutin aşılarının tamamlanmış olması bizim için çok önemli. Okula gidecek olan ancak okul aşıları tamamlanmamış çocukların; menenjit, zatürre, kızamık gibi kolay bulaşabilen, bulaştığında da kötü sonuçlara neden olabilen hastalıklara yakalanması daha kolay oluyor. Bu yüzden aşıların tam olmasında fayda var. Şu an özel aşılama programında olan aşılarının da yine okula gidecek olan çocuklarda tamamlanmış olmasında fayda var. Özellikle kalp, şeker, kronik hastalığı olan, kış aylarında okul döneminde sık sık grip olan ve evde küçük kardeşi olan çocukların grip sezonu açılmadan 2-3 hafta önce grip aşısı yaptırmalarında fayda var” şeklinde konuştu. “Büyüme gelişmelerinin de değerlendirilmesi faydalı olacaktır” “Muayenelerde tespit ettiğimiz klinik bulumlar ile çocukların kış, okul döneminde daha kolay hastalanıp hastalanmayacağını öngörebiliyoruz” diyen Dr. Çelik, “Bu yüzden okula başlamadan pediatrist ya da aile hekimi tarafından kontrollerinin yapılması lazım. Alerjisi olup olmadığına, büyük geniz etleri var mı ya da kulakta sıvıların olup olmadığına bakılması gerekir. Büyüme gelişmelerinin de değerlendirilmesi faydalı olacaktır” önerisinde bulundu. “İdeal beslenme alışkanlığı okul başlamadan edinilmelidir” Beslenme önerilerinde de bulunan Dr. Cenk Çelik son olarak şunları söyledi: “İdeal beslenme alışkanlığının okul öncesinde edinilmiş olmasında fayda var. Bu yüzden ailelerin karbonhidrat, yağdan uzak, protein, vitamin, mineralden zengin bir beslenme alışkanlığını çocuklara kazandırmış olmasını öneriyoruz. Ayrıca okul döneminde sabah kahvaltılarını aksatmamalarını ve okuldaki beslenmede de abur cubur, fast food gibi katkı maddeli gıdalar yerine daha çok bahsettiğimiz dengeli beslenme alışkanlığına uyan gıdaları tercih etmelerini öneriyoruz.”
Sahte bal hem sağlığı hem de sektörü olumsuz etkiliyor
01 Eylül 2024 Pazar - 09:40 Sahte bal hem sağlığı hem de sektörü olumsuz etkiliyor Ordu’nun Kumru ilçesinden Yozgat’ta gelen gezgin arıcı Selim Alpaydın, marketlerde bal adı altında ucuza satılan ürünlerin insan sağlığını tehlikeye düşürdüğü gibi arıcılık sektörünü de olumsuz etkilediğini söyledi. Gezgin arıcıların en çok tercih ettiği iller arasında yer alan Yozgat, birçok arıcıya ev sahipliği yapıyor. Yüzlere endemik bitki türü ve zengin çiçek florasına sahip Bozok Yaylası’nda gezginci arıcılar, kaliteli bal üretebilmek için mesai harcıyor. Özellikle Ordu ve Samsun gibi Karadeniz illerinden Yozgat’a gelen gezgin arıcılar, bal sağımını tamamlayıp emeklerinin karşılığını alabilmek adına çaba gösteriyor. Ancak tonlarca organik bal üreten gezgin arıcılar, son günlerde merdiven altında üretilen sahte ballar nedeniyle ürünlerini pazarlamada sıkıntı yaşıyor. Ucuz olduğu için tercih edilen ancak insan sağlığına faydası olmadığı gibi zararı da dokunan sahte ballar, arıcıların emeklerinin de boşa gitmesine neden oluyor. Yozgat’ta üretim yapan gezgin arıcılar da bu durumun arıcılık sektörünü bitirdiğini ifade ederek gelecek yıl bal üretimi yapamayacaklarını ifade ediyor. “Organik balın değerini bilen yok” Yozgat’a Ordu’nun Kumru ilçesinden gelen ve yaklaşık 40 yıldır Bozok Yaylası’nda organik bal üreten 57 yaşındaki Selim Alpaydın, piyasada üretilen ucuz ve sahte ballarla insan sağlığının tehlikeye atıldığını iddia etti. Alpaydın, “Ben Orduluyum, 35-40 yıldır gezginci arıcılık yapmaktayım. Maalesef gezginci arıcılığı bitiren bazı nedenler oldu. Balımızın hasadını yaptık ama bal elimizde kaldı çünkü vatandaşa sahte, yapay balı ucuz ucuz satıyorlar. Merdiven altı bal dediğimiz bu zehri bal diye üretiyorlar. Onların yüzden gezginci ve Türkiye’deki arıcılık bitirme noktasına geldi. Ne kadar organik bal yaparsak da yapalım biz bu işin altından çıkamıyoruz. Televizyonlarda vatandaşlar sahte bal siparişi veriyor, evlerine kanserojen madde içeren zehirler geliyor. Bu balı ucuz veriyorlar, biz de organik balı ucuz veriyoruz ama organik balın maalesef değerini bilen yok.” dedi. “Vatandaşa bal yerine zehir satıyorlar” Sahte balların insan sağlığını olumsuz etkilediğini de aktaran Alpaydın, “Bu sahte balları şeker fabrikası atıklarından, mısır şurubu dediğimiz baklava şerbeti tarzındaki maddelerden yapıyorlar ve vatandaşa zehir satıyorlar, vatandaşı kanser yapıyorlar. Üretim işleri çok zorlaştı, masraflarımız arttı, eleman sıkıntısı çekiyoruz. Gençler bu işlere heveslenmiyor. Önceden herkes bu işi yapardı ama şu an da bu işin sonu yok diyorlar. Böylece arıcılığında sonu gelmiş oluyor. Arıcılık yok olursa dünyanın sonunu bilim adamları anlatıyor zaten. Arıcılık Türkiye’de bitti, lütfen yetkililerimiz bu işe el atsın. Ürünümüz iyi çıkıyor ama bu sahte balcılar, merdiven altı balcılar maalesef bu işi bitirdi. Ben bu işi isteyerek yaptım, memurluğu bıraktım, severek yapıyordum ama bende tükendim artık. büyük bir ihtimal bu sene son olacak ben de üretim yapmayacağım. Benim gibi düşünen Ordulu birçok arkadaşım var ve bu işi bırakmaya karar verdiler. Masrafların altından kalkamıyoruz, balımızı değerinde satamıyoruz.” şeklinde konuştu.
Uzmanlardan okul kantinleri uyarısı
01 Eylül 2024 Pazar - 09:09 Uzmanlardan okul kantinleri uyarısı Okul kantinlerinden satılan ürünlerin öğrenciler için sağlıklı olmayabileceği belirtilirken konunun uzmanları ise okul kantinlerinde satılan ürünlerin dikkatle seçilmesi gerektiğini ve bu ortamların temiz ve hijyen kurallarına uygun şekilde yönetilmesi gerektiğini söyledi. Konuyla ilgili açıklama yapan Medical Park Karadeniz Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, "Okul kantinleri konusu çok önemli. Çünkü buralardan alışveriş yapan öğrencilerimiz, çocuklarımız erişkinlerdeki gibi haklarını koruyabilecek ve sağlıklı tercihler yapma konusunda yeterli doğru kararlar veremeyecek durumda olabiliyor. Dolayısıyla bizim onlara sunacağımız seçenekler sağlıklı olmalı ve okul kantinleri daha çok para kazanma odaklı değil de öğrencilerin okul içindeki ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir hizmet anlayışıyla yönetilmeli. Bu konuda hem okul müdürlükleri hem de aile hem de veliler ve Milli Eğitim Müdürlüğü denetimler yapmalıdır. Çünkü çocuklarımız okul kantinlerinden bazen hastalık satın alabilirler. Bunun için satılan ürünlerin sağlıklı ürünler olduğundan emin olmamız gerekiyor. Öncelikle tüm ürünlerin uygun koşullarda saklanması, taşınması, son kullanma tarihlerinin geçmemiş olması önemli. Özellikle açık gıda satımı olabildiğince minimalize edilmeli ve orada çalışan kişilerin yönetmeliklerde yazan hijyen ve temizlik kurallarına uyması gerekiyor. Burada satılan ürünlerin de çocukların sağlığı açısından onları destekleyici ürünler olması gerekir. Çünkü çocuklar promosyonlara, ambalajlara veya reklamlara bağlı olarak kendi sağlıkları açısından risk taşıyan ürünleri de seçebilirler. Daha çok proteinli gıdalar, çocukların atıştırmalıkları veya ana öğünleri açısından onların günlük besin ihtiyacını karşılayacak şekilde planlanmış olması önemli" dedi. Aileler ve okulların işbirliğinin öneminin altını çizen Özlü, "Bu açıdan hem okul yönetimi hem okul-aile işbirliğinin dikkatli şekilde olması önem arz ediyor. Kantinler gerçekten çok önemli bir ihtiyaç. Çocuklarımızı güvenle okula gönderip orada ne yediklerinden, nasıl beslendiklerinden emin olmalıyız" diye konuştu. (TŞ-ÖS-Y)