SAĞLIK
Bakan Memişoğlu: "Hekimler özel muayenehanesine kaçmaya başladı, bu sistem için bir sorun" 23 Eylül 2024 Pazartesi - 15:51:06 Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, yurt dışına giden hekim sayısında abartılı rakamlar olmadığını vurgulayarak, "Negatif bir algı var, herkes dışarı gidiyor gibi bir algıya dönüştürmemek lazım. Patolojik sayıya ulaştığı zaman devlet önlem alır" dedi. Bakan Memişoğlu doktor-hasta ilişkisinde yeniden bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Çünkü hekim özel muayenehanesine kaçmaya başladı, sistemlerde bu sorun demektir, bunu düzelteceğiz” ifadelerini kullandı. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, İstanbul Aydın Üniversitesi’nde 2024-2025 akademik yılı açılış programına katıldı. İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Mustafa Aydın, İAÜ Rektörü Prof. Dr İbrahim Hakkı Aydın, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Alış yanı sıra çok sayıda akademisyenin ve öğrencinin katıldığı programda Bakan Memişoğlu Tıp Fakültesi’nin ‘Cerrahi ve Etik’ konulu açılış dersini verdi. Bakan Memişoğlu dersin yanı sıra katılımcıların sorularını da yanıtladı. Bakan Memişoğlu Türkiye’nin sağlık sisteminde geldiği noktadan sağlık çalışanlarının yurt dışına gitmesi konusuna kadar birçok konuda önemli açıklamalarda bulundu. “Bir kişi 11,7 kez sağlık hizmeti alıyor, bu fazla” Geçmişten bugüne Türkiye’nin sağlık alanında önemli mesafe kat ettiğini aktaran, “Türkiye sağlıkta gerçekten hizmet anlamında çok iyi yerlerde, bugün baktığınız zaman hem ulaşılabilirlik hem bilgi, alt yapı anlamında Türkiye gerçekten dünyanın en iyi sağlık hizmetini sunan ülkelerinden bir tanesi. Çok iyi yerlerdeyiz ama bu yetmez. Bu saatten sonra Türkiye sadece hizmeti üreten bir ülke olmaktan çok bilgisini üreten, tıbbın ve sağlığın teknolojisini üreten ülke olmak zorunda. Dünyada sağlık liderliğinin hedefiyle koşan bir ülkeye ihtiyacımız var. Bilgiyi üretmez sadece hizmette kalırsanız yerimizde sayıyoruz demektir. Bugün maalesef dünyada etik değerleri oluşturmayıp binlerce insana kıyabilen bazı medeniyet türleri de var. Bizler kıyım medeniyetinden çok barış, dostluk, iyilik medeniyetinin temsilcileriyiz. Sağlık kültürünü artırmazsak maalesef bazı sorunlarla karşı karşıya bulunuyoruz ama bunun üzerinden hep beraber geleceğiz. Bugün yılda bir kişi 11,7 kez sağlık hizmeti alıyor, bu fazla. Toplam yaklaşık 999 milyon kez insanlara sağlık hizmeti olarak dokunmuş durumdayız. Avrupa ortalaması 6, fazlaca ulaşılabiliriz. Topluma bunu anlatmamız lazım; biz değerliyiz, sizin için varız. 45 bin kişinin, dünyanın gözü önünde binlerce insanın canına kıyan birileri varken sizler bir insanın canını kurtarmak için gecenizi gündüzünüze katıyorsunuz. Biz iyi tarafız, saygı görmek istiyoruz” dedi. “Çok abartı bir sayı yok, patolojik sayıya ulaştığı zaman devlet önlem alır” Doktorların yurt dışına gitmesi konusunda bir soruya yanıt veren Bakan Memişoğlu, “Hekimlerin yurt dışına gidişi konusu çok spekülatif bir konu. Herkes bir şey söylüyor ama sayılara baktığın zaman öyle çok da abartı bir sayı yok. Bunu bilmenizi istiyorum. Negatif bir algı var, hekim sistemin dışına çıkmaya çalışıyor, dünyada da böyle özellikle Covid’den sonra. Çok büyük yoğunluktan sonra sağlık çalışanı haklı olarak biraz depresyona giriyor. Düşünün ki Covid’de herkes evinde birbiriyle temas kurmazken biz sağlıkçılar, salgında ölümle mücadele eden bir gruptuk. Bunu herkes dışarı gidiyor gibi bir algıya dönüştürmemek lazım. Bu ülkede negatiflik hemen yayılıyor maalesef. Belki negatifliği çok yaymak işimize geliyor, bilmiyorum. Yurt dışına giden hekim çok fazla yok. Tabi ki yurt dışına gidecekler ama bu patolojik sayıya ulaştığı zaman devlet önlem alır, biz de alırız. Hekim ile hasta arasındaki ilişkide yeniden bir yapılanmaya gitmemiz lazım çünkü hekim özel muayenehanesine kaçmaya başladı, sistemlerde bu sorun demektir. Bunu düzelteceğiz, hekimin kendisini değerli hissetmesi lazım. Türkiye bugün hekim, insan gücü kalitesi, sayısal değerler anlamında da eskisine göre çok iyi yerlerde. Negatif algıları lütfen oluşturmayalım, ümitliyim, bu gençler bizden çok daha iyi olacak. Dış etkilere çok fazla maruz kalındığını, tehlikenin de olduğunu bilmenizi de isterim. Onun için bu konuda bu alanı boş bırakmamız gerekiyor. Yurt dışına giden hekimlerim de bizim hekimlerimiz, bir kısmı geliyor Türkiye’ye bir katkıda bulunuyor. Esasında bir zenginlik kaynağı olarak düşünürsek çok avantajlı olur. Ama üzüntüyle, darılmayla gönderiyorsak orada sıkıntımız var, onu düzelteceğiz. En büyük hedefimiz; yeni çalışmaları, yeni bir şey söyleyecek arkadaşlara destek vermek” şeklinde konuştu. “2025 sonuna kadar yerli sensörümüzü oluşturmak için çaba harcıyoruz" Diyabet konusunda sorulan bir soruya yanıt veren Bakan Memişoğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Hem aşılar hem de diyabetik sensör konusunda iyi bir çalışma var. 2025 sonuna kadar yerli sensörümüzü oluşturmak için çaba harcıyoruz. Şiddeti engellemenin en önemli yöntemi; kültürlü ve bilinçli toplum oluşturmak” Programın sonunda ise Bakan Memişoğlu’na çiçek takdiminde bulunuldu.
23 Eylül 2024 Pazartesi - 15:12 3 hafta süren öksürük genellikle akut bir hastalığa işaret eder Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Savaş Özsu geçmeyen kuru öksürüğün nedenleri, teşhis yöntemleri ve tedavi yaklaşımlarını ayrıntılı bir şekilde aldı. Öksürük; kişinin boğaz ve üst solunum yollarında anormal bir durum olduğunda, refleks bir yanıt olarak ortaya çıkan uyarıcı bir semptomdur. Öksürük; ister akut, ister kronik olsun, hastanın yaşam kalitesini bozan, huzursuz edici bir durumdur. 3 hafta süren öksürük genellikle akut bir hastalığa işaret eder ki bu genellikle üst solunum yolu hastalıklarına bağlıdır. 3-8 hafta süren subakut öksürük ise sıklıkla enfeksiyon sonrası ortaya çıkan hava yollarının aşırı hassasiyetine bağlıdır. 8 haftadan uzun süren öksürük artık kronik olarak kabul edilir. Genellikle kronik üst hava yolu hastalıkları(kronik sinüzit, farenjit, alerjik rinit) sebep olmaktadır. Yine astım ve reflü sırasıyla nedendir. Sigara içenlerde ise tümör, kronik bronşit, KOAH gibi nedenlerde kronik öksürük yapabilir. Ayrıca bazı tansiyon ilaçları ve yeni jenerasyon bazı şeker ilaçları da inatçı öksürüğe sebep olabilmektedir. Özellikle sigara içemeyen, solunum testi ve akciğer filmi normal olan orta yaş kadın hastalarda öksürük, aşırı duyarlılık sendromu olarak tanımlanan farklı bir antite vardır. Bununla ilgili ilaç çalışmaları devam etmektedir. “Yine de hiçbir nedenin olmadığı durumlarda psikojenik öksürük olabileceği de akılda tutulmalıdır” diyen Doç. Dr. Savaş Özsu geçmeyen kuru öksürüğün tıbbi temellerinin birkaç maddede inceledi; Solunum yolu enfeksiyonları: Viral ve bakteriyel üst solunum yolu enfeksiyonları, akut öksürüğün en sık nedenidir. Özellikle virüslerin neden olduğu enfeksiyonlarda, öksürük genellikle birkaç hafta sürebilir ki post-enfeksiyöz olarak adlandırılan bu subakut öksürük zamanla düzelir. Ancak her enfeksiyon süresi uzun süren öksürük varsa astım açısından araştırmak gerekir. Alerjik reaksiyonlar: Alerjenler, boğazda mukozal tahrişe ve inflamasyona yol açarak kuru öksürüğe neden olabilir. Polin, toz, hayvan tüyleri gibi inhalan alerjenler, alerjik rinite yol açarak boğazda gıcık ve kuru öksürüğü tetikleyebilir. Alerjik öksürük genellikle mevsimsel değişiklikler veya çevresel faktörler ile (mesleki, evcil hayvan besleme vb.) ilişkilidir. Astım: Astım, hava yollarında kronik inflamasyon ve hiperreaktiviteye neden olur. Astım hastalarında öksürük, genellikle nefes darlığı, hırıltı ve göğüs sıkışması ile birlikte görülür. Kuru öksürük, astımın bir belirtisi olarak, hava yollarındaki inflamasyon ve daralmayla ilişkilidir. Gastroözofageal reflü hastalığı (GÖR): GERD, mide asidinin yemek borusuna geri kaçmasıyla karakterize edilir. Asidik içeriğin yemek borusuna ve boğaza etkisi, mukozal tahriş ve kuru öksürüğe yol açabilir. Reflü hastalığı, genellikle yemeklerden sonra, yatmadan önce veya yatış pozisyonunda kötüleşir. Tedavide asit azaltıcı ilaçlar, antiasitler ve yaşam tarzı değişiklikleri önerilir. Sigara kullanımı: Sigara dumanı ve çevresel hava kirliliği, solunum yollarında inflamasyona ve mukozal tahrişe neden olabilir. Sigara kullanımı, kronik bronşit, KOAH ve akciğer kanseri gibi tehlikeli hastalıklara neden olabilir. Kuru ve soğuk hava: İç mekanlarda kullanılan ısıtıcılar, özellikle kış aylarında hava nemini azaltarak boğazın kurumasına neden olabilmektedir. Havanın düşük nem oranı, boğazda kuruluğa ve öksürüğün kötüleşmesine yol açabilir. Nemlendirici cihazlar ve buhar inhalasyonları, bu sorunu hafifletmeye yardımcı olabilir. Özellikle kış aylarında duyarlı bazı kişilerde soğuk havanın solunması da tek başına öksürük yapabilir. Geçmeyen kuru öksürüğün nedenini belirlemek için ayrıntılı bir değerlendirme gerekli olduğunu belirten Doç. Dr. Savaş Özsu, “Bu süreçte, hastanın tıbbi öyküsü, fiziksel muayenesi ve laboratuvar testleri önemlidir. Akciğer filmi, spirometri,kanda eozinofil seviyesi, alerjik deri testler ve bazen endoskopi gibi ileri düzey tetkikler, altta yatan patolojileri belirlemekte faydalı olabilmektedir” dedi. Tedavi, altta yatan nedene yönelik hedeflenmiş bir yaklaşım içermeli olduğunu ifade eden Çakmak Erdem Hastahanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Savaş Özsu ,“Üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisi genellikle sorunu çözmektedir.Alerjik öksürükte, antihistaminikler ve alerjenlerden kaçınma stratejileri önerilir. Astım tedavisinde, nefes açıcı ve hava yoluyla alınan kortizonlar kullanılırken, GÖR tedavisinde asit azaltıcı ilaçlar ve yaşam tarzı değişiklikleri öne çıkmaktadır. Sigara kullanımını bırakmak ve çevresel hava kirliliğinden kaçınmak, boğazın tahrişini azaltabilir ve öksürüğün iyileşmesine katkıda bulunabilir. Ayrıca, evde hava nemlendirici kullanımı ve boğazı rahatlatıcı bitkisel çaylar, semptomları hafifletebilir” dedi.
23 Eylül 2024 Pazartesi - 14:51 Anti-inflamatuar beslenme, bağışıklığı güçlendiriyor Bağışıklık sisteminin güçlü tutulmasında beslenmenin önemli bir rolü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. M. Emel Alphan, bağışıklığı güçlendiren aminoasit, mineral ve vitamin gibi besin öğelerinin ve antioksidanların doğal besinlerle alınmasının önemini vurguladı. Sonbahar ve kış döneminde sıklıkla görülen gribal enfeksiyon, soğuk algınlığı gibi insanları çok hırpalayan ve rahatsız eden hastalıkların nedeninin bir çeşit inflamatuar durum olduğunu belirten Alphan, inflamatuar bir hastalıkta uygulanacak diyetin de anti-inflamatuar özellikleri taşıması gerektiğini vurguladı. Alphan, anti-inflamatuar beslenme planı içinde meyve ve sebze, posadan zengin tam tahıllar, kuru baklagiller, çoklu doymamış omega-3 yağ asitlerini içeren yağlı balıklar ve kuruyemişin yer almasını tavsiye etti. İstanbul Atlas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Prof. Dr. M. Emel Alphan, bağışıklık sistemi (immün sistem) ve beslenme arasındaki ilişkinin önemini değerlendirdi. Bağışıklık sisteminin tanımını yapan Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Vücudumuzda enfeksiyonların yanı sıra vücuda giren virüs, bakteri ve mikrop gibi yabancı yapılara karşı direnci sağlayan hücrelerin, dokuların ve moleküllerin oluşturduğu bütün sistem bağışıklık sistemi yani immün sistem olarak tanımlanır. Bu hücrelerin ve moleküllerin oluşturdukları koordineli reaksiyonlara ‘immün yanıt’ denir” diye konuştu. Bağışıklığı artıran beslenme nedir “Bağışıklığı artıran beslenme” ve “bağışıklığı güçlendiren besin öğeleri” kavramlarına değinen Alphan, şunları söyledi: “Vücuda giren konakçının ya da virüs, bakteri ve mikrop vb. yabancı yapılara karşı oluşan bağışıklık (immün) yanıtını koruyan ve güçlendiren ve/veya abartılı ve zararlı inflamatuar (iltihabi) yanıtı baskılayan beslenmeye ‘İmmünonütrisyon’ (bağışıklığı arttıran beslenme), immün fonksiyonları düzenleyen besin öğelerine de ‘İmmünonütrientler’ (bağışıklığı güçlendiren besin öğeleri) denir.” Bağışıklığı güçlendiren besin öğeleri aminoasit, mineral ve vitaminler Bağışıklığı güçlendiren besin öğelerinin aminoasitler, yağ asitleri, mineral ve vitaminler olduğunu kaydeden Alphan, “Bağışıklığı güçlendiren besin öğeleri; proteinlerin en küçük birimleri olan aminoasitlerden arjinin ve glutamin, DNA ve RNA’nın yapı taşı olan nükleotidler, omega-3 yağ asitleri ile selenyum, çinko gibi mineraller, sebze ve meyvelerde bulunan A, C ve E vitaminleri gibi antioksidan vitaminlerdir” diye konuştu. Besin takviyelerine göre daha etkili Bağışıklığı güçlendiren besin öğelerinin doğal besinlerle almanın önemini vurgulayan Alphan, “Bütün bu besin öğelerini ve besin öğesi olmayan bileşenlerden olan antioksidanları, doğal besinlerle almak son derece önemlidir. Yapılan çalışmalarda alınan besin takviyelerine göre doğal besinlerle alınan bağışıklığı güçlendiren besin öğelerinin çok daha etkili olduğu bulunmuştur” diye konuştu. Hastalıkların nedeni bir çeşit inflamatuar durum Sonbahar ve kış mevsimlerinde sıklıkla görülen gribal enfeksiyon ve soğuk algınlığı gibi hastalıkların nedeninin bir çeşit inflamatuar durum olduğunu belirten Alphan, “Aslında inflamasyon (iltihabi durum), bağışıklık sisteminin yaralanma veya enfeksiyona karşı oluşan doğal tepkisidir. Özellikle sonbahar ve kış döneminde sıklıkla görülen gripal enfeksiyon, soğuk algınlığı gibi insanları çok hırpalayan ve rahatsız eden hastalıkların nedeni bir çeşit inflamatuar durumdur. İnflamatuar bir hastalıkta uygulanacak diyetin de anti-inflamatuar özellikleri taşıması gerekir” dedi. Hapşırık, ağrı, ateşlenme sağlıklı birer tepki İnflamasyonun bağışıklık sisteminin güçlü bir tepkisi olduğunu belirten Alphan, “İnflamasyonun kötü olduğu yönünde yaygın bir inanış vardır. İnflamasyonun olumsuz yan etkileri olsa da aslında inflamasyon bağışıklık sisteminin sağlıklı bir tepkisidir. Vücuda bakteriler, virüsler veya alerjenler gibi yabancı bir istilacı girdiğinde veya vücutta bir yaralanma oluştuğunda, bağışıklık hücreleri hızla harekete geçerler. Hapşırmak, öksürmek, ağrı, ateşlenme veya şişlik gibi belirtiler bağışıklık sisteminin hasarlı dokuyu tamir ettiğini veya vücuda giren yabancı istilacılarla savaştığını gösterir” diye konuştu. Egzersiz eksikliği, sağlıksız beslenme inflamasyonu tetikleyebilir İyileşme gerçekleştikçe inflamasyonun yavaş yavaş azaldığını kaydeden Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Ancak inflamasyon uzadığında (tedavi edilmediğinde), istilacılar sağlıklı hücrelere de zarar vermeye başlarlar. Bazen egzersiz eksikliği, yüksek stres ile bazı popüler diyetler ve yüksek enerjili Batı tarzı diyetlerden (bol proteinli, yağdan zengin ketojenik diyetler ile Fast-food tarzı beslenme gibi sağlıksız diyetler) kaynaklanan sağlıksız bir yaşam tarzı, tüm vücutta kronik olarak düşük seviyelerde inflamasyonu tetikleyebilir. Özellikle ketojenik diyetler ve glütensiz diyetlerle posalı besinler alınmadığı için oluşan sağlıksız bağırsak mikrobiyotası (zararlı mikropların artmasına yararlı mikropların da azalması) bağışıklığın azalmasına ve yorgunluğa neden olabilir. Bu da inflamatuar hastalıkların sık sık tekrarlanmasına yol açabilir” uyarısında bulundu. Kronik hastalıklara zemin hazırlayabilir Kronik düşük dereceli inflamasyonda genellikle belirtilerin fark edilemeyebileceğini ancak bu inflamasyonun uzun sürmesinin önemli riskleri beraberinde getirebileceğini kaydeden Alphan, zamanla kardiyovasküler hastalıklar, tip 2 diyabet, yağlı karaciğer hastalığı, Alzheimer ve kanser gibi bulaşıcı olmayan kronik hastalıkların oluşumuna da zemin hazırlayabileceğini söyledi. Bağışıklığı arttıran anti-inflamatuar beslenme vücut direncini artırıyor Batı tarzı diyetler kadar, diyet bileşenlerinin de inflamasyonda önemli bir role sahip olduğunu kaydeden Alphan, “Çeşitli besinlerden alınan anti-inflamatuar ve proinflamatuar bileşenler, insanlardaki inflamatuar durumun derecesini belirleyebilir. Bağışıklığı arttıran anti-inflamatuar beslenme uygulandığında virüsler, bakteriler, mikroplar gibi vücuda giren yabancı maddelere karşı direnç oluşur ve koruma işlevi artar, inflamasyonda (iltihabi durum) azalma oluşur ve yara iyileşmesindeki düzelme hızlanır” dedi. Anti-inflamatuar beslenmede neler olmalı Anti-inflamatuar beslenme planı için tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Meyve ve sebzeler günde 5-10 porsiyon tüketilmelidir. Tekli doymamış yağ asitlerini içeren avokado, zeytinyağı, fındık yağı ile fındık, fındık ezmesi, fıstık, badem ve ceviz gibi sert kabuklu yemişlerden haftada 4-5 avuç yenilebilir. (günde 1 avuç) Tam buğday ekmeği, bulgur vb. posadan zengin tam tahıllar her gün, kuru baklagiller de haftada en az 3-5 porsiyon tüketilmelidir. Çoklu doymamış omega-3 yağ asitlerini içeren sardalya, uskumru, çipura, mezgit, somon, ringa balığı gibi yağlı balıklar haftada en az 2 porsiyon şeklinde beslenme planına dahil edilmelidir. Su ürünleri ile ceviz ve keten tohumu, çay, kahve, otlar, baharatlar özellikle zerdeçal ve zencefil anti-inflamatuar besinler arasında sayılabilir” diye konuştu. Bu yiyecek ve içecekler inflamatuar durumu tetikliyor İnflamatuar durumu tetikleyen besinler ve içeceklerin tüketimine de dikkat edilmesi gerektiğini kaydeden Alphan, “Meşrubatlar, meyve suyu ve meyveli içecekler, buzlu çay gibi şekerli içecekler inflamatuar durumu tetikler. Beyaz ekmek, makarna, pirinç gibi rafine karbonhidratlı besinler, kızarmış yiyecekler, pastırma, salam, sosis ve sosisli sandviç gibi işlenmiş yüksek yağlı etlerle yapılan yiyecekler aynı şekilde inflamasyonu tetikler. Krema ve tereyağı, tam yağlı süt ürünleri, kısmen hidrojene edilmiş yağlar, doymuş yağ içeren yağlı et, tavuk ve aşırı alkol inflamatuar durumu tetikleyen besinler arasında yer almaktadır” dedi. Akdeniz ve DASH diyetleri bağışıklık sistemini güçlendiriyor Akdeniz diyeti ve hipertansiyona özgü bir diyet yaklaşımı olan DASH diyetinin birçok anti-inflamatuar besin öğesini de içeren, tüm dünyada sağlıklı olduğu kabul edilmiş en önemli öğün planlama yaklaşımlarından olduğunu belirten Prof. Dr. M. Emel Alphan, “Bu diyetlerle bağışıklık sistemi güçlenir, hastalıklara karşı direnç artar. Diyet dışındaki diğer faktörler; düzenli egzersiz yapmak, stresi kontrol etmek ve yeterince uyumak inflamasyonu kontrol etmeye yardımcı olabilir” diye konuştu.
Türk doktorlardan Avrupalı meslektaşlarına kene eğitimi
03 Eylül 2024 Salı - 10:21 Türk doktorlardan Avrupalı meslektaşlarına kene eğitimi Fransa’dan gelen iki uzman, Çorum Hitit Üniversitesi’ne gelerek Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı ile ilgili eğitim aldı. Daha önce Japonya ve İspanya’dan gelen uzmanlara eğitim veren Türk akademisyenlerin deneyimi, dünyaya örnek oluyor. Son yıllarda sağlık alanında yaptığı çalışmalarla örnek olan Hitit Üniversitesi, virüs taşıyan kenelerin bulaştırdığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı ile ilgili deneyimi, yabancı ülkelerden büyük ilgi görüyor. Üniversiteye gelerek eğitim alan İspanyol, Japon bilim adamlarının ardından, Fransız enfeksiyon hastalıkları uzmanı hekimleri KKKA hastalığındaki deneyimden faydalanmak için Çorum’a geldi. Fransa’da görev yapan Dr. Simon Bessis ve Dr. Cyrille Gourjault Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nurcan Baykam ile iletişime geçerek tecrübelerinden faydalanmak ve bu alanda yapılan çalışmaları yerinde görmek istediklerini belirttiler. Fransız Enfeksiyon Hastalıkları Derneği tarafından görevlendirilen Fransız bilim adamları Türkiye’de geçen yıllarda en fazla sayıda KKKA olgularının takip edildiği illerden olan Çorum’a gözlemci olarak geldi. Prof. Dr. Baykam ve ekibi tarafından Avrupalı bilim adamlarına Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniğinde hastalık takibi ve yönetimi konusunda teorik ve klinik eğitimler verildi. Fransız bilim adamları, eğitimin ardından ülkelerine döndü. "Tecrübelerimizi onlarla paylaştık" 2003 yılından beri Türkiye’de KKKA vakalarının takip edildiğini hatırlatan Prof. Dr. Nurcan Baykam, titizlikle ve sistematik bir hasta takip sürecinin yıllardır başarıyla uygulandığı kliniklerinde, halen bilinmeyen yönleri olan hastalık tanı ve tedavisine yönelik yoğun bir şekilde ulusal ve uluslararası işbirlikleri içinde bilimsel çalışmalarına da devam ettiklerini bildirdi. KKKA vakalarının klinik takiplerinde edindikleri tecrübelerin paylaşılması noktasında yurt dışındaki doktorlardan eğitim taleplerinin gelmeye devam ettiğini belirten Baykam, “Bu çerçevede 2017 yılından beri önce İspanya’dan 2 enfeksiyon hastalıkları uzmanına birer ay, ardından Japonya’dan bir günlüğüne gelen 11 kişilik bir heyet ve son olarak da Fransa’dan gelen 2 enfeksiyon uzmanına konu ile ilgili eğitim ve tecrübe paylaşımlarını gerçekleştirdik. Bugüne kadar yaptığımız bilimsel çalışmalardan ve hasta takiplerimizden edindiğimiz tecrübelerimizi onlarla paylaştık. Son gelen Fransız hekimler ile 10 günlük teorik ve pratik eğitimle bir KKKA hastasının takibi, buna yönelik alınacak önlemler konusunda bilgi ve tecrübelerimizi paylaştık” dedi. "Burada aldıkları eğitimlerin katkısı ile kendi vakalarının takibini yapmaya başlayacaklar” Avrupa’da KKKA vakalarında önemli bir potansiyelin varlığına dikkat çeken Baykam, “Hastalık 2016 yılından beri az sayıda olsa da İspanya da görülmeye başlandı ve bu yıl da vakaları görüyorlar. Daha önce kliniğimize gelen İspanyol hekimler ihtiyaç duyduklarında bizi arayarak hastaların tedavisi ile ilgili görüşümüzü alıyorlar. Diğer ülkelerde olduğu gibi Fransa için de bir risk söz konusu. Fransız uzmanlar da KKKA vakaları görüldüğünde, burada aldıkları eğitimlerin de katkısı ile kendi vakalarının takibini yapmaya başlayacaklar” diye konuştu. Fransız doktorlar işbirliğinden memnun Pasteur Enstitüsü Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Simon Bessis, organizasyonun ve hastane kalitesinin çok etkileyici olduğunu söyleyerek, “Türk uzmanlarla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı’nın nasıl yönetileceğini öğrenmek için burada olmaktan mutluyum. Türk doktorlara ve Türk halkına bizi burada ağırladıkları için teşekkür ederiz” şeklinde konuştu. "Burada olmak bizim için çok önemli" Marsilya Eğitim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Cyrille Goutjault ise Kırım Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı ve yönetim şekli hakkında Türkiye’nin deneyimlerini öğrenmenin çok önemli olduğunu belirterek “Fransa’daki hazırlığımız için özellikle Türkiye’deki farklı deneyimleri görmek çok önemli çünkü çok sayıda vaka var. Bu nedenle burada olmak bizim için çok önemli ve her şey için teşekkür ederim" ifadelerini kullandı.
Sağlıklı yaşlanma ürolojik sorunları önlüyor
03 Eylül 2024 Salı - 09:43 Sağlıklı yaşlanma ürolojik sorunları önlüyor Denizli Özel Egekent Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Taha Numan Yıkılmaz, yaşlanmaya bağlı olarak kadın ve erkeklerde bazı sağlık sorunlarının ortaya çıkmaya başladığını belirterek; “Sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları geliştirmek, ürolojik sağlık sorunlarını önlemede büyük rol oynar” dedi. Denizli Özel Egekent Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Taha Numan Yıkılmaz, yaşlanma ve ürolojik sağlıkla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Taha Numan Yıkılmaz, “Yaşlanma, vücudumuzda birçok değişikliğe yol açarken, ürolojik sağlık da bu süreçten etkilenir. İdrar kaçırma, yaşlı bireylerde en yaygın görülen sorunlardan biridir. Hem kadınlar hem de erkekler, yaş ilerledikçe idrar kontrolünde zorluk yaşayabilir. Bu durum, yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir ve sosyal hayattan uzaklaşmaya neden olabilir. İdrar kaçırma genellikle pelvik taban kaslarının zayıflamasından kaynaklanır ve bu durum, uygun tedavi yöntemleri ile yönetilebilir” dedi. “Erkek teşhis tedavi ve yaşam kalitesini etkiliyor” Ürolojik sağlığın erkekler ve kadınlar üzerindeki önemli etkilerinin altını çizen Doç. Dr. Taha Numan Yıkılmaz, “Prostat sağlığı yaşlanma ile önemli bir konudur. Erkeklerde prostat büyümesi (benign prostat hiperplazisi) sık görülen bir durumdur ve idrar akışında zorluk, sık idrara çıkma ve gece idrara çıkma gibi şikayetlere yol açabilir. Prostat kanseri riski de yaşla birlikte artar; bu nedenle düzenli kontroller ve tarama testleri yaşlı erkekler için kritik öneme sahiptir. Erken teşhis, tedavi seçeneklerini artırarak yaşam kalitesini koruma şansı sunar. Kadınlarda ise menopoz sonrası dönem, ürolojik sağlık üzerinde önemli etkilere sahip olabilir. Estrojen seviyelerindeki düşüş, idrar yolu enfeksiyonlarına ve idrar kaçırmaya yatkınlığı artırabilir. Ayrıca, vajinal kuruluk gibi sorunlar, cinsel sağlığı da etkileyebilir. Bu nedenle, menopoz dönemindeki kadınların ürolojik sağlıklarını korumak için doktorlarıyla düzenli olarak iletişimde olmaları önemlidir” ifadelerini kullandı. Sağlıklı yaşlanmaya dikkat Sağlık sorunlarına karşı sağlık yaşlanmanın önemine işaret eden Doç. Dr. Taha Numan Yıkılmaz, şu uyarılarda bulundu: “Son olarak, yaşlanma sürecinde sağlıklı yaşam tarzı alışkanlıkları geliştirmek, ürolojik sağlık sorunlarını önlemede büyük rol oynar. Düzenli egzersiz, dengeli beslenme ve yeterli sıvı alımı, idrar yolu sağlığını destekler. Ayrıca, stresten uzak durmak ve düzenli sağlık kontrolleri yapmak, yaşlanmayla birlikte ortaya çıkabilecek ürolojik sorunların erken teşhis edilmesine yardımcı olur. Bu nedenle, herkesin yaşlanma sürecine hazırlıklı olması ve sağlığını korumak için gerekli adımları atması önemlidir”
Sağlık-Sen yönetimi, sağlık çalışanlarının taleplerini Sağlık Bakanı Memişoğlu ile paylaştı
03 Eylül 2024 Salı - 09:38 Sağlık-Sen yönetimi, sağlık çalışanlarının taleplerini Sağlık Bakanı Memişoğlu ile paylaştı Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan, yönetim kurulu üyeleriyle birlikte Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nu ziyaret etti. Ziyarette birinci basamak sağlık sisteminin değerlendirilmesinden karşılıklı yer değişikliği yapılabilmesine, tayin taleplerinde yaşanan sorunlardan Ek Ödeme Yönetmeliğine kadar birçok konu hakkında görüş alışverişinde bulunuldu. Sağlık-Sen’in sahadan topladığı talep ve sorunları içeren rapor da Bakan Memişoğlu ile paylaşıldı. Aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanları için gerçekleştirilen çalıştaylarla ilgili bilgi verildi Ziyarette sağlık sistemine dair birçok konu üzerine istişarede bulunuldu. Görüşmede Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan, aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanları için gerçekleştirdikleri çalıştaylarla ilgili ön raporu Bakan Memişoğlu ile paylaştı. Doğan, aile hekimi ve aile sağlığı çalışanlarının tavan oranlarının, teşvik ve destek ödemelerinin artırılması gerektiğini de vurguladı. Yer Değişikliği Talep Toplama Platformu’nun verileri paylaşıldı 3+1 sistemiyle istihdam edilen sözleşmeli personelin karşılıklı yer değişikliği (becayiş) yapabilmesinin sağlanması için Sağlık-Sen tarafından oluşturulan Sağlık Bakanlığı Yer Değişikliği Talep Toplama Platformu hakkında bilgi veren Doğan, platformun verilerini Bakan Memişoğlu ile paylaştı. Doğan, karşılıklı yer değişikliğinin yapılmasıyla sahada büyük bir memnuniyet oluşacağını ifade etti. “Ek ödeme oranları artırılmalı” Sağlık profesyonellerinin talep ve sorunlarını içeren raporu Bakan Memişoğlu ile paylaşan Doğan, “Talepleri ve sorunları sahadan topladık. Üzerinde uzman ekibimizle çalışarak çözüm önerilerimizi sıraladık. Bu taleplerin karşılık bulması hem sağlık sistemimizi daha da güçlendirecek hem de çalışan memnuniyetini artıracaktır. Ek ödemelerin yetersiz olması en önemli sorunlar arasında yer alıyor. Bu bağlamda günümüz ekonomik şartlarına göre ek ödeme oranlarının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı. Bakan Memişoğlu’na sunulan raporda yer alan maddeler şu şekilde: “Taban ödeme oranları artırılmalı. Nöbet ücretleri artırılmalı. Sağlık profesyonellerinin giydiği forma, 112 Acil Sağlık Hizmetleri çalışanlarında olduğu gibi özel görev kıyafeti sayılmalı. Sağlık profesyonellerine muayene önceliği verilmeli. 3+1 yıl sistemiyle istihdam edilen sözleşmeli personelin karşılıklı yer değişikliği (becayiş) yapabilmesinin önü açılmalı. Aile hekimi ve aile sağlığı çalışanlarının teşvik ve destek ödemeleri artırılmalı. Aile hekimi ve aile sağlığı çalışanlarının sözleşme tavan ücretleri artırılmalı. 112 acil sağlık hizmetleri çalışanlarının teşvik ek ödemeleri artırılmalı. Temel ek ödeme yüzde 100 oranında artırılmalı. Temel ödeme sağlık profesyonellerinin emekliliğine yansıtılmalı. Gece saatlerinde görev yapanlara gece tazminatı verilmeli. Sağlık lisansiyerlerinin (diyetisyen, fizyoterapist, psikolog) taban ödeme katsayıları artırılmalı. Artırımlı ödeme yapılacak hizmet sunum alanı tablosu tekrar değerlendirilmeli. Tayin taleplerinin değerlendirilmesinde yaşanan sorunlar çözülmeli. Yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan çalışanların eğitim durumlarına göre genel idare hizmetler kadrolarına atanmaları sağlanmalı. Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı ile bağlı kuruluşları personeline ve araştırmacı kadrosundakilere ek ödeme verilmeli.” Ziyarette, Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan ile Genel Sekreter Durali Baki’nin yanı sıra, Genel Başkan Yardımcıları Sinan Kuluöztürk, Yasin Barutcu, İdris Baykan, Mustafa Irgatoğlu ve Abdullah Duman yer aldı.
Prof. Dr. Gürdal Yılmaz: "Eylül ayı itibari ile Kırım Kongo tehlikesi bitiyor ama arada nadir vakalar olabiliyor”
03 Eylül 2024 Salı - 09:35 Prof. Dr. Gürdal Yılmaz: "Eylül ayı itibari ile Kırım Kongo tehlikesi bitiyor ama arada nadir vakalar olabiliyor” Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gürdal Yılmaz, Eylül ayı itibariyle Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) vakalarının bitmesini beklediklerini ancak arada nadir vakaların olabileceğini söyledi. Farabi Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Servisinde KKKA vakasıyla halen bir hastanın tedavi gördüğünü hatırlatan Yılmaz, vatandaşların kene vakalarına önceki yıllara oranla daha duyarlı olduğunu kaydetti. Yılmaz, “Servisimizde halen bir KKKA hastamız mevcut. Bu sene KKKA vaka sayıları geçen seneye benzer oldu. Hastanemizde bu sene hiç vefat eden olmadı ancak ağır seyreden vakalarımız oldu. Eylül ayında KKKA bitmesini bekliyoruz. Geçen sene, önceki seneler olsun 2002 yılından beri tedbirlerimizle birlikte vaka sayılarının azaldığını söyleyebiliriz. Eylül ayı itibariyle bitiyor ancak arada tek dük vakalar olabiliyor. Vatandaşlarımız önceki yıllara oranla biraz daha duyarlılar. Daha önce bu hastalığı geçirenlerin tekrar hasta olmamaları da hasta sayısını azaltıyor. Daha çok bölgeye yeni giden kişiler KKKA vakalarına maruz kaldığını görüyoruz. Karadeniz bölgesi sahil kesimlerinde fındık zamanı kene ısırması sonucu birçok vatandaşımız sağlık kuruluşlarına müracaat etti ancak bu vakalarda KKKA ateşi görünmüyor" dedi.
Mardin’de ilk laparoskopik parsiyel nefrektomi ameliyatı başarı ile tamamlandı
03 Eylül 2024 Salı - 09:10 Mardin’de ilk laparoskopik parsiyel nefrektomi ameliyatı başarı ile tamamlandı Mardin’de, ilk kez kapalı ameliyat yöntemi ile sağlam böbrek dokusunun korunarak sadece tümör dokusunun alındığı laparoskopik parsiyel nefrektomi ameliyatı yapıldı. Şırnak’tan gelen 74 yaşındaki Halime Altürk, sol yan ağrısı şikâyeti ile Mardin Eğitim ve Araştırma Hastanemize başvuruda bulundu. Altürk’e, yapılan tetkik ve görüntülemeler sonucunda sağ böbreğinde 4 santimlik tümör tespit edildi. Hastaya, sağ böbreğin sağlam dokusunu koruyup sadece kitlenin alınacağı ve bu işlemin kapalı laparoskopik yöntemle uygulanacağı anlatıldı. Altürk’e, ameliyat hakkında bilgi verilip onayı alındı. Hasta, ameliyat olmayı kabul edince Üroloji Uzmanı Dr. Ferhat Çelikkaleli ve Mardin Artuklu Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Sağır tarafından gerçekleştirilen ilk laparoskopik parsiyel nefrektomi ameliyatı ile tedavi edildi. Başarıyla tamamlanan bu ameliyat, böbrek tümörlerinin tedavisinde minimal invaziv bir yöntem sunarak hastaların iyileşme sürecini hızlandırıyor, kanserli böbreğinin tamamının alınmasını önlüyor ve konforlu bir tedavi süreci sağlıyor. Başaralı geçen operasyon hakkında konuşan Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Sağır, hastanın ilk önce yan ağrısı şikâyetiyle başvuruda bulunduğuunu söyledi. Yaptıkları tetkiklerde hastanın sağ böbreğinde tümör tespit ettiklerini belirten Sağır, "Daha sonra hastamıza ameliyatı anlatıp önerdik. Kapalı yöntemle ameliyat yapacağımızı da bildirdik. Kapalı yöntem ile yapılan bu ameliyat Mardin’de bir ilk oldu. Hastamız tüm riskleri kabul ederek Ameliyatı onayladı. Ameliyatı gayet başarılı geçti. Bölgeden çok fazla hasta başvuru yapmakta şu an, bundan sonra gelen tüm hastalarımıza bu yöntemle ameliyatlarını yapacağız” dedi. Ameliyatın başarılı bir şekilde gerçekleştirildiğini aktaran Üroloji Uzmanı Dr. Ferhat Çelikkaleli ise, artan ultrason tomografi tetkiklerine bağlı olarak artık hastaların böbrek kitleleri erken aşamada tespit edilebilindiğini dile getirdi. Hastada 4 santimlik bir kitle bulunduğunu kaydeden Dr. Çelikkaleli, "Artan teknoloji cihazlarına bağlı olarak kapalı yöntem ile böbrek kanserlerine müdahale bayağı bir arttı. Bizim hastanemize ilk defa böbrek koruyucu tümör cerrahisi yapıldı. Buradaki amacımız böbreği korumak ve küçük bir keside bunu yaparak böbreği korumaktı. Hastamız da ameliyat sonrası ağrılarında azalma, yara yerinde küçülme ve erken taburcu etmek için iyi bir yöntem oldu” ifadelerini kullandı. Dr. Çelikkaleli, “Burada bu ameliyatı gerçekleştirmemiz için önemli cihazlara ihtiyacımız vardı. Cihazların temini için idari ekibi, ameliyathane ekibine ve servis ekibine çok teşekkür ediyorum. Şu an ameliyatın ikinci günü, yarın taburcu etmeyi planlıyoruz. Çok nadir yapılan bir ameliyat. Mardin’de yapılmasının iyi bir yanı artık hastalar için konforlu bir ameliyat ve böbrek koruma olduğu için organ koruyucu bir cerrahi olarak ön planda olması iyi oldu. Mardin ve çevrelerin hepsi hastanemize başvuru yapabilirler. Bu ameliyat için yeterli derecede ekipmana ve güce sahibiz” diye konuştu. Ameliyata katkısı olanlara teşekkür eden Başhekim Yardımcısı Uzm. Dr. Enes Çelik de, “Üroloji Kliniğimizin değerli hocaları Dr. Öğr. Üyesi Süleyman Sağır ve Uzm. Dr. Ferhat Çelikkaleli sayesinde bölgemize yapılan yeni ve yüksek teknoloji gerektiren ameliyatlarla artık hastalarımızın başka illere sevk oranı azalacaktır. Mardin’de daha konforlu şekilde tedavi olacaklardır. Bu hizmette katkıları olan İl Sağlık Müdürümüz Uzm. Saffet Yavuz’a ve Artuklu Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Salim Bilici hocamıza bu vesileyle teşekkür ediyoruz” dedi.
Dr. Ağırtaş’tan Alzheimer uyarısı: "İlerleyici bir beyin hastalığı"
02 Eylül 2024 Pazartesi - 15:18 Dr. Ağırtaş’tan Alzheimer uyarısı: "İlerleyici bir beyin hastalığı" Kırıkkale İl Sağlık Müdürü Dr. Murat Ağırtaş, Alzheimer hastalığına dikkat çekerek, yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan ve unutkanlık başta olmak üzere çeşitli zihinsel ve davranışsal bozukluklara yol açan bu hastalığın ilerleyici bir beyin rahatsızlığı olduğunu söyledi. İl Sağlık Müdürü Dr. Murat Ağırtaş, Alzheimer hastalığının genellikle 65 yaş üzerindeki bireylerde görüldüğünü ve 85 yaş üzerindeki her iki kişiden birinin bu hastalıkla karşı karşıya kaldığını vurguladı. Dünyada yaklaşık 20 milyon Alzheimer hastasının bulunduğunu ifade eden Ağırtaş, hastalığın bulaşıcı ve kalıtsal olmadığını, ancak ailevî yatkınlığın düşük de olsa bir risk faktörü olarak görüldüğünü söyledi. Alzheimer hastalığının risk faktörleri arasında ileri yaş, ailede Alzheimer hastası bulunması, düşük eğitim seviyesi, ciddi kafa travmaları, depresyon ve ağır metal zehirlenmeleri gibi durumların bulunduğunu ifade eden Dr. Ağırtaş, hipertansiyonun da bu hastalık için bir risk oluşturduğunu belirtti. Hastalığın ilk belirtisinin genellikle unutkanlık olduğunu kaydeden Dr. Ağırtaş, bu durumun zamanla zihinsel bozukluklar, öğrenme güçlüğü, konuşma bozukluğu, yolunu kaybetme ve karar verme güçlüğü gibi belirtilerle ilerleyebileceğini aktardı. Dr. Ağırtaş, hastalarda davranışsal bozukluklar, huzursuzluk, ilgisizlik, saldırganlık, uyku bozukluğu ve depresyon gibi semptomların da görülebileceğini ekledi. Dr. Ağırtaş, Alzheimer hastalığının yavaş ilerleyen ancak zamanla hastayı bakıma muhtaç hale getiren bir süreç olduğunu ifade ederek, hastalığın genel olarak üç evrede seyrettiğini belirterek, "Başlangıç evresi, isimleri ve tarihleri unutma, yolunu şaşırma, kelimeleri bulamama, çevresine ilgisizlik, hastalığını kabul etmeme. Orta evre: Belirgin unutkanlık, kişileri tanıyamama, gündelik işlerde yardım ihtiyacı, hayaller görme, depresyon. İleri evre: Aile üyelerini tanıyamama, yemek yemede ve yürümede güçlük, idrarını ve dışkısını tutamama, ciddi davranış bozuklukları" ifadelerini kullandı. Dr. Ağırtaş, bu hastalıkla mücadelede erken teşhisin önemine dikkat çekerek, vatandaşları belirtileri ciddiye alarak en kısa sürede bir uzmana başvurmaları konusunda uyardı.
Bingöl’de ilk kez omurilik tümörü ameliyatı gerçekleştirildi
02 Eylül 2024 Pazartesi - 13:58 Bingöl’de ilk kez omurilik tümörü ameliyatı gerçekleştirildi Bingöl’de ilk kez mikrocerrahi yöntemle omurilik tümörü ameliyatı yapıldı. Bingöl Devlet Hastanesi’nde ilk kez mikrocerrahi yöntemle omurilik tümörü ameliyatı Op. Dr. Ozan Barut operatörlüğünde başarı ile gerçekleştirildi. Göreve geldikleri günden bu yana hastanenin hizmet kalitesi için sürekli çaba gösterdiklerini belirten Başhekim Uzm. Dr. Samet Tatlı ise, “Bizler göreve geldiğimizden bu yana sürekli olarak gelişimden yana bir çaba içerisinde olduk. Birçok nitelikli ameliyat ilk kez gerçekleştirildi ve gerçekleştirilmeye de devam edecektir. Hekimlerimiz böyle özel ameliyatları planladıkları zaman bizler de yönetim olarak tüm imkânları seferber ediyoruz ve hastalarımızın en sağlıklı şekilde opere olması için azami özen gösteriyoruz. Bu şekilde hizmetleri çoğaltarak özellikle il dışı sevklerin önüne geçmeyi hedefliyoruz. Şu an da geçmişe göre büyük oranda bir azalma var. İnşallah ilerleyen dönemlerde daha da azalacaktır. Tüm hizmetleri kendimiz vatandaşlarımıza sunacağız. Bir kez daha emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. Ameliyat hakkında bilgi veren Barut, “Sırt ve bacak ağrıları ile hastanemize başvuran hastamızın ileri teknolojiler ile omurilik tümörü tanısı konuldu. Operasyon hazırlıkları yapıldıktan sonra ileri teknolojik cihazların yardımıyla mikro cerrahi teknik uygulanarak torakal menenjiomlu hastamızın operasyonu başarıyla gerçekleştirildi. Hastamızın operasyonu sırasında ileri teknolojiler kullanılarak felç riski en düşük düzeyde tutuldu. Hastamız birkaç gün servis takibine alındıktan sonra şifayla taburcu edildi" dedi.
“3 yaş altı çocuklarda akut gastroenterit en sık hastaneye yatış nedeni”
02 Eylül 2024 Pazartesi - 13:24 “3 yaş altı çocuklarda akut gastroenterit en sık hastaneye yatış nedeni” Liv Hospital Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Uzm. Dr. Galip Erdem; virüs, bakteri ve benzer mikroorganizmaların akut gastroenterite neden olabileceğini dile getirerek, “Özellikle hijyen şartlarının kötü olduğu ortamlarda daha sık görülür. En sık karşılaşılan etkeni rota virüsüdür. 3 yaş altı çocuklarda en sık hastaneye yatış nedenidir” dedi. Liv Hospital Ankara Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümünden Uzm. Dr. Galip Erdem, Akut Gastroenterit (AGE) hakkında açıklamalarda bulundu. Akut ishalin çoğunlukla 0-5 yaş grubundaki çocuklarda rastlanan ve en sık ilk 2 yaş içerisinde çocuk sağlığını etkileyen bir hastalık olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Erdem, “Dışkı kıvamının yumuşaması veya sıklığının artması (günde 3-4 defa ya da daha fazla) olarak tanımlanır. Yazın artan sıcaklık bazı mikroorganizmaların üremesine uygun ortam hazırlayıp, buna bağlı gelişen enfeksiyonları artırabilir. Hastalığa ateş, kusma ya da karın ağrısı eşlik edebilir ve ishal genel olarak 7 ila 14 günü aşmayabilir” diye konuştu. “Rota virüsü neden olabilir” Akut gastroenterite, virüs bakteri ve benzer mikroorganizmaların neden olabileceğini dile getiren Uzm. Dr. Erdem, “Özellikle hijyen şartlarının kötü olduğu ortamlarda daha sık görülür. En sık karşılaşılan etkeni rota virüsüdür. 3 yaş altı çocuklarda en sık hastaneye yatış nedenidir. Rota virüs aşıları korumada oldukça etkilidir ve akut gastroenteritte en önemli klinik bulgu dehidratasyonun ortaya çıkması ve elektrolit dengesizliğidir” açıklamasında bulundu. “Bulantı ve kusma görülebilir” Hastalığın bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal gibi belirtilerle de seyrettiğini dile getiren Uzm. Dr. Erdem, “Gastroenterit ve besin zehirlenmesinin tedavisinde vücudun kaybettiği su ve tuzun yerine konulması amaçlanmaktadır. Tedavide hastalara, sıvı elektrolit dengesinin değişimi sağlama, beslenme (sık ve az) bunun yanında medikal tedavi ile küçük çocuklarda anne sütü ve mamaya devam etmek tercih edilebilir. Büyük çocuklarda ise yoğurt, ayran, haşlanmış patates, et ve pirinçli yiyecekler, bol su tüketimini önermekteyiz. Havuç ve muz gibi besinlerde tüketilmelidir. İştah azalsa bile beslenme kesilmemelidir. Küçük çocuklarda aşırı kusma ve şiddetli ishal bazen hayati tehlikeye yol açabilir. Ciddi vakalarda mutlaka doktora başvurulması gerekir” dedi. “Hijyene dikkat edilmeli” Hijyene çok dikkat edilmesi gerektiğini anlatan Uzm. Dr. Erdem, “Oral dehidratasyon sıvıları ve probiyotik kullanılmalıdır. İshal düzelene kadar az yağlı ve düşük posalı gıdalar alınmalı, bağırsakların daha fazla çalışmasına sebep olan yağ ve lif açısından zengin gıdalardan uzak durulmalıdır” ifadelerini kullandı.