KÜLTÜR SANAT - 13 Kasım 2024 Çarşamba 08:46

Kenevir ekimi ile kaybolmaya yüz tutan el sanatları yeniden gün yüzüne çıktı

A
A
A
Kenevir ekimi ile kaybolmaya yüz tutan el sanatları yeniden gün yüzüne çıktı

Kenevir ekiminin 2019 yılında serbest kalması Rizeli kadınlar için gelir kapısı olurken, şehrin unutulmaya yüz tutan el sanatları da yeniden gün yüzüne çıktı.


Rize Valiliği himayesinde hayata geçirilen ‘Topraktan Tezgaha Kenevir İpinin Serüveni Projesi’ çerçevesinde Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı (DOKAP) ve Azal Kültür Sanat ve Turizm Derneği tarafından Rize’nin Çayeli ilçesinde kurulan feretiko atölyesi ile yöre kadınları unutulmaya yüz tutmuş desenleri nakış nakış işleyerek hem aile ekonomisine katkıda bulunuyor hem de kültürlerini gün yüzüne çıkarıyor. Çataklıhoca Mahallesi’ndeki eski köy okulunun tadilatılyla triko atölyesine dönen binada çalışan kadınlar sandıklarda kalan desenleri, kültürü ve yörenin tarzını yeniden günümüze uyarlıyor. Hırka, çarık, peşkir, çanta gibi ürünlerin çıkartıldığı atölyede sandıktan çıkan 100 yıllık kenevir ipleriyle ceketler de yapılıyor. Yöre kadınları kendi elleriyle diktikleri bir ceketi bir zamanlar Rize’nin geçim kaynağı olan kenevirin ekimini yeniden serbest bırakan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da hediye etti.


DOKAP projesi çerçevesinde kurdukları atölye ile tamamen yöre kadınlarına istihdam sağlamak ve yöresel el sanatlarını gün yüzüne çıkarmayı hedeflediklerini dile getiren Azal Kültür Sanat ve Turizm Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Yücel Bayraktar, “Projemize 2021 yılında başladık. DOKAP projesi ile tamamen kadınlarımıza istihdam sağlamak, yöresel el sanatlarımızı gün yüzüne çıkarmak amacıyla başlamış olduğumuz projemizle üretimlere başladık. Projemizi Çataklıhoca’daki okulumuzu tadilat yaparak yeniden hayata geçirdik. Kumaşlar üretip, kıyafetler ve özel tek tasarımlar yaptık. Aynı zamanda yöremize ait yöresel desenlerimizi de tezgah üzerinde uygulayarak örtüler, masa örtüleri ve kıyafetler tasarladık” dedi.



“Kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarımızı yeniden gün yüzüne çıkarmayı hedefledik”


2019 yılının Ocak ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın "İnşallah Tarım Bakanlığımız bir çalışmanın içerisine giriyor ve bu adımları atacağız. Yeniden bunu üreteceğiz" açıklamalarının ardından harekete geçtiklerini kaydeden Bayraktar, “Yöremizin kadınlarına istihdam sağlayıp kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarımızı yeniden gün yüzüne çıkarmayı hedefledik. Kenevir ipliği 2019 yılında serbest bırakıldıktan sonra Reyhan hocamızın tarlasında proje kapsamında başlatmış olduğumuz kenevir ekimini gerçekleştirdik. Eylül ayında hasat yaptık, hasat yaptıktan sonra kenevir bitkimizi elde ettik. Sonrasında lif haline getirdik ve lifleri de eski usullerle eğerek iplik haline getirdik. İplik haline getirdiğimiz ürünlerimizi elde dokuma tezgahlarında dokuyarak kumaş haline getirdik ve tasarım haline getirdik” ifadelerini kullandı.



“Tek ve özel tasarımlar yaptık”


Kenevir ipinden birçok ürün üretildiğinin altını çizen Bayraktar, “Birçok ürün çıkıyor, yöremizin yöresel desenlerini kullanarak yine peşkirler falan öğrettik. Bizim en büyük amacımız kumaş haline getirmek. Çünkü kumaşımız yöremizden kaynaklı ter çekme özelliğine sahip olması, bakteri üretmemesi, doğal klima olarak adlandırılması açısından değerli. Özel tasarımlar, gömlek, ceket, kadın kıyafetleri ve tek ve özel tasarımlar yaptık” şeklinde konuştu.



“Bir yeleğimizi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a hediye ettik”


Proje kapsamında eğitim veren Giyim Öğretmeni Mukaddes Kuk ise, sandıklarda 100 yılı aşkın süredir saklanan kenevir ipleriyle özel tasarım ürünler üretildiğini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da bu yıllanmış iplerden yapılan özel tasarım el dokuması bir yelek hediye edildiğini ifade etti. Kuk, “Bu proje kapsamında tezgahtan çıkan kumaşlar çeşitli kıyafetlere, kostümlere dönüştürülüyor. Bu kostümler Halk Eğitimi Merkezi Talip Kahraman El Sanatları Atölyesi Konfeksiyon Atölyesi’nde öğrenciler tarafından tasarlanıp üretiliyor. Mesela kumaşımızın mukavemeti çok fazla. Yıllarca ipliğimizi de kumaşımızı da saklayabiliyoruz. Örneğin sandıklardan çıkan 100 küsur senelik iplikler var. Bu ipliklerden de özel tasarımlar yaptık. Yaptığımız özel tasarım yeleklerimiz yine sandıktan çıkma bir iplikten üretildi. Tezgahta dokundu ve el dikimi ile üretildi. Hatta özel tasarım olan el dokuması bir yeleğimizi Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a hediye ettik” şeklinde konuştu.



Kenevir ekimi ile kaybolmaya yüz tutan el sanatları yeniden gün yüzüne çıktı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Diyabet hastaları için altın kurallar Mudanya Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Nazlı Batar, diyabet hastalarının yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmesi ve yaşam tarzı haline getirmesi gerektiğini söyledi. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla bir açıklama yapan Batar, diyabetli hastaların nasıl beslenmesi konusunda önemli bililer aktardı. Diyabet tedavisinde kan şekeri kontrolünü sağlamak için yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması ve yaşam boyu sürdürülebilir olmasının önemli olduğunu vurgulayan Batar, “Diyabeti olmayan bireylerde olduğu gibi diyabetli bireylerin de yeterli ve dengeli beslenmeyi öğrenmesi ve yaşam tarzı haline getirebilmesi diyabette beslenme temelini oluşturur. Diyabet, kişilerin hayatında başta beslenme alışkanlıkları olmak üzere bazı değişiklikleri zorunlu kılmaktadır. Kişi diyabet tanısı alsın ya da almasın, insanların sağlıklı bir yaşam için yemeleri önerilen yiyecekler aynıdır. Ancak kişiler genellikle diyabet olduklarını öğrendiklerinde, beslenme alışkanlıklarını değiştirmekte güçlük çekerler. Bu nedenle kişilerin beslenme alışkanlıklarını değiştirmede diyetisyenlerin rolü büyüktür. Diyabet hastalığında multidisipliner yaklaşım ile hastalığın muhtemel komplikasyonları önlenebilir veya en aza indirilebilir. Bu multidisipliner ekipte hekimler, diyabet hemşireleri, diyetisyenler, fizyoterapistler ve ayak sağlığı uzmanları birlikte çalışarak hastanın yaşam kalitesini arttırmayı hedeflerler. Diyabetli kişiler öncelikle düzenli kontrollerini yaptırmalı ve hekim, diyetisyen takiplerini aksatmamalıdır. Diyetisyenler, diyabetli kişinin klinik tablosuna, yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarına göre beslenme programını kişiye özgü olarak planlarlar. Beslenme alışkanlıkları için planlanan değişiklikler zaman alabilir. İlk aşamada yapılması gereken önemli olan basamaklar diyabet alanında çalışan diyetisyen tarafından tespit edilir ve öncelik sırasına konur” diye konuştu. Beslenme eğitiminin ilk basamakları Doç. Dr. Batar şu bilgileri verdi: “Beslenme eğitiminin ilk basamakları şunlardır: Kan şekerinin hızlı yükselmesine neden olan besinleri (şeker, bal, reçel, pirinç pilavı, şekerlemeler, tatlılar) günlük diyetten çıkartmak. Vücut ağırlığının hızla artmasına neden olabilecek yağ ve yağlı yiyecekleri günlük diyette sınırlamak. Kızartma, kavurma gibi pişirme teknikleri yerine haşlama, fırın, buğulama, ızgara gibi sağlıklı pişirme tekniklerini tercih etmek. Alkollü ve şeker eklenmiş içecekleri diyetten çıkartmak. Diyetisyene gitmeden önce en az 3 günlük besin kaydını ve aynı 3 gün içindeki kan şekeri ölçümlerinin kaydını tutmaktır. Sonraki diyetisyen görüşmelerinde diyabet eğitimleri detaylandırılarak öğün bazına indirgenerek yapılmalıdır. Bu nedenle diyabetli kişinin beslenme eğitimlerine devamlılığı, kişinin klinik tablosu için de son derece önemlidir. Çeşitli yiyeceklerde bulunan karbonhidrat adı verilen besin öğeleri kan şekerinin kaynağıdırlar. Karbonhidrat içeren yiyecekler çay şekeri, bal, reçel, pekmez, marmelat, meyve suları, gazlı/gazsız içecekler, çikolata, tatlı, un ve undan yapılan ekmek, yufka, erişte, makarna gibi, pirinç, bulgur, kuru baklagiller, patates, sebzeler, meyveler, yoğurt ve süttür. Ancak geniş yelpaze içindeki bu yiyeceklerin yapısında bulanan karbonhidrat çeşitleri, farklı sürede kan şekerine etki ederler. Bu nedenle bazı yiyecekler kan şekerini hızla yükseltirken bazıları kan şekerini daha geç ve yavaş yükseltirler. Diyabetli kişilerin beslenme programları hazırlanırken, kan şekerini geç yükselten yiyecekleri tercih edilmektedir.” Batar, diyabetli kişilerin beslenme programında özellikle dikkat edilmesi gerekenleri ise şöyle sıraladı: Kişi öğün atlamamalıdır. Güne kahvaltı ile başlamalı, gün içinde üç ana öğününü dengeli ve yeterli olarak yapmalıdır. Diyabetli kişiler 2-3 saat ara ile beslenmelidir. Öğünlerden sonra kişi sağlıklı ara öğünler yaparak kan şekerini kontrol altında tutmalıdır. Ana öğünlerin arasında günde 2-3 kez ara öğün yapmayı unutmamalı ve ara öğünlerini de atlamamalıdır. Atlanan ana veya ara öğünler, kan şekeri dalgalanmalara neden olacaktır. Ana ve ara öğünlerde kan şekerini hızlı yükselten (bal, şekerleme, tatlı) karbonhidratlara yer verilmemelidir. Ana öğünlerde sağlıklı tabak modeli göz önünde bulundurulmalıdır. Protein, sebze, kan şekerini geç ve yavaş yükselten karbonhidratlar (tam tahıllı ekmek, bulgur) ve yoğurt ve çeşitlerinin yer aldığı öğünler planlanmalıdır. Çay ve kahve gibi içeceklere kesinlikle şeker eklenmemelidir. Şekerli gazlı içeceklere diyette yer verilmemelidir. Ana öğünlere mevsimine uygun salatalar eklenmeli, pirinç pilavı yerine bulgur, sade makarna yerine kepekli makarna tercih edilmelidir. Böylelikle öğünlerde kan şekeri kontrolü daha kolay sağlanmış olacaktır. Protein kaynağı olarak hafta 2 kez kırmız et, 1-2 kez beyaz et, 2 kez balık, haftada 1-2 kez kurubaklagiller ana öğünlerde yer almalı; yoğurt, cacık gibi kalsiyumlu besinlerle de öğün zenginleştirilmedir. Ara öğünlerde tercih edilen meyvelerin porsiyon miktarına dikkat edilmeli, sağlıklı olduğu düşünülüp fazla miktarlarda tüketilmemelidir. Fazla porsiyonlarda tüketilen meyveler kişinin kan şekerinde yükselmeye sebep olacaktır. Diyabetli kişiler günde en az 2-3 litre su içmesi gerektiğini unutmamalıdır.
İzmir Jeotermal yatırımlara ’stratejik teşvik’ talebi Türk jeotermal enerji sektörünü çatısı altında buluşturan Jeotermal Enerji Derneği (JED), bu alanda yapılacak enerji yatırımlarına stratejik yatırım teşviği verilmesini talep etti. Dünyanın önde gelen jeotermal ülkelerinden olan Türkiye’nin, bu alanda keşfi yapılmış kaynak potansiyelinin sadece yüzde 11’ini kullanabildiğine işaret eden JED Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kındap, sektör olarak jeotermal enerji yatırımlarının stratejik yatırım teşviği kapsamına alınmasını talep ettiklerini belirtti. Sondajda finansal yük ve risk tamamen yatırımcıda 2012 yılında mevzuata giren ’Stratejik Yatırım’ tanımlamasının, ülkenin ihtiyaç duyduğu ve net ithalatçı olduğu ürünlerin yerli kaynaklar ile üretilmesinin önünü açtığını söyleyen Kındap, “Bugüne kadar son derece verimli şekilde işleyen ve muazzam eserlerin ülkeye kazandırılmasında kritik işlev yüklenen ‘stratejik yatırım’ tanımlamasına jeotermal enerji yatırımlarının da dâhil edilmesini talep ediyoruz. Bastığımız her yerin altında bulunan, kaynağın tamamı bizde olan, dışa bağımlılığı olmayan, ülkemizin her yerinde var olan ve Türk halkının ortak refahına hizmet eden daha yerli ve daha milli bir enerji kaynağımız bulunmuyor.” dedi. Jeotermal enerji kaynaklarının, diğer yenilenebilir enerji kaynakları ile karşılaştırıldığında süreklilik ve arz bakımından kesintisiz ve güvenilir olduğunu kaydeden JED Başkanı Kındap, dünyadaki değişen dengeler açısından sıklıkla altı çizilen bu kavramların, ülkemizde yaygın olarak bulunan temiz bir kaynak ile karşılanabilmesinin büyük bir şans olduğunu söyledi. Petrol aramak için yapılan sondaj ile teknik açıdan farkı olmayan jeotermal sondajlarda tüm finansal yük ve riskin yatırımcının üzerinde olduğunu anımsatan Kındap, bu yatırımlarının stratejik yatırım kapsamına alınarak teşvik edilmesi ile diğer yenilenebilir kaynaklara göre çok daha yüksek olan yatırım maliyetlerin bir nebze iyileştirilebileceğine dikkat çekti. “Türkiye enerji ihracatçısı ülke konumuna yükselebilir” Türkiye’de halen 1700 Megavat (MW) seviyesinde olan jeotermal kaynaklı elektrik enerjisi kurulu gücünün, birkaç yıl içerisinde 5 bin MW seviyesine taşınmasının mümkün olduğuna değinen Ali Kındap, bu santrallerin mevsim koşullarından etkilenmeden 7 gün 24 saat baz yük konumunda temiz enerji ürettiğini hatırlattı. Türkiye’de faaliyet gösteren 63 jeotermal elektrik santralinin dünyada kabul gören en çevreci üretim teknolojilerine sahip olduğunu vurgulayan Kındap, şu değerlendirmeyi yaptı: “Jeotermal enerji yatırımları, Türkiye’nin sahibi olduğu kaynağı Türk halkının refahına sunduğu için özgün birer yerlileştirme projesidir. Türk jeotermal enerji sektörü olarak bu projeleri tamamıyla kendi sermayemiz, işgücümüz ve teknolojimiz ile dünyayı şaşırtan bir başarıyla ve hızla devreye alıyoruz. Ülkemizin bu sonsuz varlıktan daha fazla yararlanması ve değer yaratması için çalışıyoruz. Türkiye bir enerji ülkesidir. Temiz enerji kaynaklarına daha fazla önem vererek, destekleyerek, teşvik ederek, devreye alarak bugün hayal gibi görünen ‘enerji ihracatçısı ülke’ olma seviyesine rahatlıkla yükselebilecek bir ülkedir. Sonsuz bir enerji kaynağı olan jeotermali milletimizin ortak refahına hizmet eder noktaya taşıyarak, dünya sıralamasındaki dördüncülüğümüzü açık ara liderliğe taşıyabiliriz. Türk jeotermal sektörü olarak yatırımcılarımız, mühendislik birikimimiz, insan kaynağımız ve finansman gücümüz ile bu büyük vizyonun ateşleyicisi olmaya hazırız.”